
Farzı kifaye (Farz-ı kifâye) (a) : Bir müslümanın yapmasıyla diğer müslümanlardan sorumluluk kalkan ibadetler. Cenâze namazı gibi.
Faal (Fâl) (a) : İş.
Fadl (a) : Fadl (a) Üstünlük, ululuk.
Fahir (Fâhir) (a) : Fâhreden, övünen; onurlu, şerefli, şanlı.
Fahiş (Fâhiş) (a) : Mübalâğalı, taşkın, aşırı; ahlâksız, pek kötü; çirkin söz.
Fahr (a) : Övünme, böbürlenme, büyüklenme; şeref, onur, kıvanç, fazilet, erdem.
Fahr-ı nam (a) : Namını (adını) yükselterek ünlü kişi olmak hevesi.
Faide (a) : Fayda, menfâat, kâr, kazanç.
Fail F'ail (a) : Fiilin anlattığı işi işleyen, yapan.
Fakih (Fakîh) (a) : Anlayışlı, zeki kimse; şeriatın hukuk yönünde bilgili olan kişi, şeriat hukukçusu
Fakir (Fakîr) (a) : Zengin olmayan, yoksul, parasız, züğürt. Tasavvufta mülkün sahibini Rabbü'lâlemin bilen ve canının dahi O'na ait olduğuna inanan Muhammedî âşık. Resûlullah (sav) : " Fakrımla (fakirlik,muhtaçlık) fahrederim." buyurmuştur.
Fakr (a) : Yokluk - yoksulluk. Varlıktan geçiş.
Fakı (a, t) : Fakıyh, dini hukuk mütehassısı.
Fakıyr (a) : Yok - yoksul. Varlı¬ğından geçen kişi.
Fani (Fâni) (a) : Ölümlü, geçici.
Fanus (Fânus) (a) : Küre veya silindir şeklinde cam kab, kapak, camlı muhafaza.
Fariza (a) : Farz olan, dinde ya¬pılması gerekli dini emirler, farzlar, ALLAH Tealâ'nın emri olan ; lâzım, vâcib, gerek; vazife.
Fariğ (a) : Feragat eden, vazge¬çen. aldırış etmeyen. vazgeçmiş, çekilmiş; boş, boş kalmış, işsiz.
Fark (a) : Ayrılık, başkalık, iki veya daha çok şey'in arasındaki ayrılık, ayrı oluş özellikleri. Tasavvufta irade makamı olup hak-hayr ile bâtıl-şer farkına eriştir. Buzu bilmek, suyun özellik ve güzelliklerini erimekte zevk etmek farkı gibi.
Fark (a) : Ayrılık, başkalık. ALLAH Tealâ'nın kulluk görevleri olarak Emrullah'la bildirdiği, işlenmesi kesinlikle lüzûmlu ve terk edilmesi günah olan ibâdetler. Lâzım, lâyık ve zorunlu olan.
Farz (a) : Dini vecibe, borç.
Farz-ı ayn (a) : Yapılması her inanana farz olan ibâdetler. Cuma namazı gibi.
Farzı kifaye (Farz-ı kifâye) (a) : Bir müslümanın yapmasıyla diğer müslümanlardan sorumluluk kalkan ibadetler. Cenâze namazı gibi.
Fasahat (a) : Açık, düzgün, hatasız söz söyleme san'¬atı. .
Fasl (a) : Ayrıntı; ayırma, ayrılma; kesme, kesinti; bölüm.
Fasıd (Fâsid) (a) : Fesatçı, bozguncu, kötü, fenâ, yanlış, bozuk; fesad çıkaran.
Fasıla (Fâsıla) (a) : Aralık, ara; ayıran şey, bölme.
Fatiha (Fâtiha) (a) : Başlangıç, medhal, giriş; Kur'an-ı Kerim'de birinci sûre.
Fatır (a) : Yaratan, yaratıcı ALLAH Tealâ.
Fayız (a) : Feyiz veren.
Fazl (a) : Üstünlük, artıklık, cömertlik, iyilik.
Fazsık (Fâsık) (a) : Kötülük işleyen. Kötülük eden, fesatçı, günah işleyen.
Faş etmek (f, t) : Açıklamak, meydana çıkarmak. Anlaşılır kılmak, Bir sırrı açığa vurma, dile verme.
Fecr (a) : Güneş doğmadan önce aydınlığı, tan yeri ağarması. sabahın başlaması.
Feda (Fedâ) (a) : Uğruna can verme, yoluna kurban olma. gözden çıkarma, uğruna verme; kurban olma.
Fedakar (Fedâkâr) (f) : Kendini veya menfaatlarını esirgemeyen, cömert, eli açık, fedâ eden hasbî hizmetçi.
Fehm - fehim (a) : Anlamak. Anlama, anlayış. Fehm etmek Anlamak.
Fehmetmek (t) : Anlamak, fehmolunmak,anlaşılmış olunmak.
Felah (a) : Kurtuluş, selâmet, onma; mutluluk, kutluluk, iflâh olma, felâh bulmak.
Felaket (Felâket) (t) : Müsibet, belâ, bahtsızlık, feci' olay.
Felek (a) : Gökyüzü, semâ, asmân, semâvî âlemler.
Felsefe (a) : Aklı esas alan hikmet bilgisi;filozof, feylesof, felsefeci işi. Tasavvufta hikmet ve mârifeti aklen izâh bilgisi olup nakle kavuşan felsefe kemâle erer ve erir.
Fena (Fenâ) (a) : Yokluk. kötü, iyi olmayan, uygunsuz olan. Fena şey, fena adam, fena söz gibi.
Fena (Fenâ) (a) : Ortadan kalkma, yokolma, yokluk, geçip gitme. Tasavvufta sınırlı, sorumlu, geçici ve izâfî benlik kimliğinin kendini bilerek sistemin sahibi ve ustası Rabbü'lâlemin'i bilip O'nun mutlak benliğinde fânî olup beka buluş.
Fena ender fena (a.f) : Fenadan da fena olma; tama¬men yok oluş, kayboluş. Yokluk içinde yokluk.
Fena fillah (Fenâ fillah) (a) : Kulluk imtihanında kemâle ulaşımda yukarıdaki aşamaları (Fenâ fi'n-nefs, Fenâ fi'ş-şeyh, Fenâ fi'r-Resûl) Muhammedî öğretim (ilim) ve eğitimle (edeb) ikmal edip inanç, amel, ahlâk ve hâlde Resûlullah (sav) 'e teslim olup, imân edip, tâbi' olup, itâat ederek O'nun imamlığında Emrullah'ta fânî olup Muradullah'a kavuşmaktır. Rabbü'lâlemin'i hazır-nazır ve kendisini her yer, her zaman ve her hâlde huzurda bilen, bulan ve yaşayan Muhammedî âşıklarda olduğu gibi.
Fenâ mülkü (a) Yokluk mülkü, dünya.
Fena fin nefs (Fenâ fi'n-nefs) (a) : Nefsî hevâ ve heveste yokolup kayboluş.
Fena fir Resul (Fenâ fi'r-Resûl) (a) : Resûlullah (sav) 'i esas alıp O'nda fânî oluş.
Fena fiş şeyh (Fenâ fi'ş-şeyh) (a) : Şeyhini esas alıp inanç ve fiilinde şeyhinde yokoluş.
Fend (f) : Maharet, işgüzarlık.
Fer (f) : parlaklık, aydınlık, nur, ziyâ. Gözün feri gibi.
Feragat etmek (a, t) : Aldırış et¬memek, vazgeçmek.
Ferah (a) : Gönül açıklığı, sevinç, sevinme. Genişlik, rahatlık.
Feraiz (a) : Farizalar, farzlar.
Feraset (Ferâset) (f) : Anlayışlılık, çabuk seziş, ileri görüş.
Ferd (a) : Tek kişi.
Ferda (Ferdâ) (f) : Yarın. Âhiret âlemi.Mahşer
Ferec (a) : Gam, tasa ve sıkıntıdan kurtulma; kederden ve darlıktan sonra gelen sevinç; problemin çözümü, kördüğümün çıkış yolu; zafer.
Feres (a) : At, beygir cinsinden tek tırnaklı hayvan¬lar.
Ferha (a) : Ferahlık.
Ferhad (f) : Ferhad ile Şirin hikayesinde Şirin'in sev¬gilisi olan erkek.
Feride (a) : Tek, emsalsiz.
Feriyk (a) : Bölük. Bir inançta olan, öbür inançlardan ayrı¬lan kişiler.
Ferişteh (f) : Melek.
Ferman olmak (f, t) : Uymak, ta¬bi olmak. Emir, buyruk.
Ferraş (Ferrâş) (a) : Döşeme döşeyen.
Ferseng (f) : Üç millik mesafe, fersah.
Feryad etmek (Feryâd etmek) (f, t) : Bağırıp ça¬ğırmak.
Ferş (a) : Yaygı, yeryüzü, döşe¬me, döşeyip yayma,
Fesad (a) : Bozukluk; düzgün ve yolunda giden bir şeyi karıştırma, bozma; bozulma, bozgunluk, bozgunculuk.
Fesh (a) : Bozma,bozulma, dağıtma, dağılma.
Feth - fetih (a) : Açmak. açma, açılma, zabdetme.
Fethi bab (Feth-i bâb) (a, f) : Kapı açmak.
Fettan (Fettân) (a) : Fitneye teşvik eden, ayartan; oynak, gönül alıcı.
Fettâh (a) : Fetheden, açan ALLAH Tealâ; zafer kazanmış, üstün gelmiş.
Fetva (Fetvâ) (a) : Şer'î hüküm ve karar.
Fevc (a) : Dalga, bölüm, takım, cemâat.
Fevk (a) : Üst.
Fevk al ala (Fevk'al-âlâ) (a) : Yücelerin yüce¬si, üstü.
Fevz (a) : Galiblik, zafer, üstünlük, selâmet, kurtuluş.
Feyz (a) : Feyiz, bolluk, gürlük, çokluk, verimlilik, fazlalık, gürlük, çoğalma, ilerleme; suyun taşıp akması; tasavvufta ilim, edeb, irfân ve erkânda gelişim ve ilâhî âşkın kalbe akışı…
Feza (Fezâ) (f) : uçsuz bucaksız uzay boşluğu, evrenin sınırsız genişliği.
Feğan (Fegân) (f) : Bağırıp çağırma.
Fi (Fî) (A. edat) : ...de, içinde. Fi’z-zulem Karanlıkta, ka¬ranlıklar içinde.
Fida - Fidi (a) : Bağışlamak
Fiil (a) : İş, kâr, amel ,eylem.
Fiilen (t) : Hakikatte, gerçekten, işleyerek, tatbik ederek.
Fiiliyyat (Fiiliyyât) (a) : Gerçekten işlenen işler, etkinlikler.
Fikr (a) : Fikir ,düşünce, zihnî tasavvur, murad.
Fikret (a) : Düşünmek.
Filhal (Filhâl) (a) : Hemen, derhal.
Firak (Firâk) (a) : Ayrılık, ayrılma; sevenlerin ayrılığı.
Firar (Firâr) (a) : Kaçma, savuşma, izinsiz ve nizamsız olarak ortadan yok oluş.
Firaset (Firâset) (a) : Keskin anlayış. Se¬ziş.
Firdevs (a) : Cennet, uçma.
Firkat (a) : Ayrılmak. Ayrılık.
Firkata (Firkatâ) (a) : Ah ayrılık.
Fiten (a) : Fitneler, ayartmalar, azdırmalar. Tasavvufta kulluk imtihanı araçları, çileleri, belâları.
Fitne (a) : Sınayış, imtihan. Boz¬gun, kötülük. Ayartma, azgınlık; azdırma, mihnet, sıkıntı, iyi-kötü karışıklığı.
Fodulluk (a) : Lüzumsuz konuşmak, haddini aşmak.
Frenk : Yabancı. Frengi temiri Frenklerin yaptığı ve¬ya yabancılara ait olan sacayağı şeklinde demir.
Fuad (a) : Madde ile mânânın arakesiti olan kalbin mânâ (ruh) kapısı. Emânet evi. Kalbî imanın özü olan Emânetullah'ın yurdu.
Fuhş (a) : Haddini aşma, kötü işler, namus duygusu taşımayan hareket.
Fuhşiyyat (Fuhşiyyât) (a) : Dine , edebe, terbiye ve ahlâka aykırı olan işler. Zinâ gibi.
Furkan (Furkân) (a) : Hak ile bâtıl, hayr ile şer, iyi ile kötü ve doğru ile yanlış arasındaki farkı gösteren herşey. Kur'ân-ı Kerîm, Hüdâ, nur, zikr gibi.
Fuzul, fuzulluk (a, t) : Fodul, fo¬dulluk. Sıradan, töreden dı¬şarı iş yapan, laf eden kişi. Münasebetsizlik.
Fücur (Fücûr) (a) : İşret , sefihlik, rezillik, günahkârlık, ahlâka aykırı durum ve olay.
Fülk (a) : Gemi.
Fütur (a) : Bezginlik.
Fütüvvet (t) : Soyluluk, asalet, aslî temizlik, mertlik, yiğitlik, cömertlik. Tasavvufta her yer, her zaman ve her hâlde Muhammedî ahlâk sahibi sûfîlerin mesleği, mezhebi, meşrebi ve mâhareti.
Fıkıh (a) : (Din, şerîat) ilminin âlimi olan.
Fırka (a) : Bölük, topluluk, birbirinden ayrılan top¬lulukların her biri. Fırka-i Naciye veya «Naci deni¬len fırka» Kurtulmuşlar topluluğu, tevhide erenler zümresi.
Fıtrat (a) : Yaratılış özelliği, tabîat, mizâc, huy.
Fıtri (Fıtrî) (a) : Fıtraten, tabîî olan , doğal olan, yaratılıştan, yaratılışla ilgili.
A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z
[ Geri Dön ]
Tasavvuf Sözlük
Ç,I,Ü,Ö,Ş,Ğ gibi harfleri görmek için lütfen Mozilla Firefoxta açınız
|