1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

MUHAMMEDİ ŞUUR YÜRÜYÜŞÜ

Gönderilme zamanı: 29 Mar 2013, 12:24
gönderen nur-ye
Resim


MUHAMMEDÎ ŞUÛR YÜRÜYÜŞÜ

Aziz kardeşlerim,
Akl-ı Selim sâhibi bir insanın Hayat Yolunda, Zikir, Fikir, Şükür ve Sabır içinde yürüyeceği Sırât-ı Mustakîm açıkça bildirilmiştir.
İnsana düşen azmetmek ve gerisini ALLAHU ZU'l-CELÂL'e tevekkül etmektir.
(Âl-i İmrân 3/159 bkz.)

İnsan, Kemâlât Gayreti göstermeye Muhtaç, Mecbur, Me'mur ve de Mahkûmdur.

Bu yolda kendisine yardımcı olacak kimseler;
Akılları, özlerinden aydınlanmış, nakli iyice anlamış ve yaşamış Ulu'l- Elbab olan, ilmiyle âmil âlimler, irfâniyle kâmil ârifler ve Hakk-u-hayr ile hâmil âşıklardır...
Bu kimseler insandaki gayreti harekete geçirecek ateşleyici HİMMETin sâhibleridirler...

Bu kimselerin sâhibi Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'dir ve O'nun şefaâtını, şerefleri bilirler.
Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ise Rabbu'l-âlemîn'in kulu ve Rasûlu olup Hidâyetullah'ın ALLAHU ZU'l-CELÂL'e âit olduğunu bildirmiştir.
Böylesi bir hidâyet, şefâat ve himmetle gayretinin harekete geçmesi, kişinin tevhîdindeki teslimiyyet ve istikâmet gücü (ihlâsı) ile duâsındaki hüsn-ü niyyet, ciddîyet, samîmiyyet ve sıdkiyyetini RABB'ısına arz-ı hâl etmesine bağlıdır.


Benden Gayret,
Pîrden (Kâmil-Ârif) Himmet,
Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'den Şefâat ve,
ALLAH Tealâ'dan sırât-ı mustakîm üzere Hidâyet salâtı, salavâtı, isâlesi ve sılası...

Muhammedî Merhâmet ve Muhabbetle Hasbî Hizmet Hikmeti...
Hizmet ile Kemâl, Himmet ile Cemâl buluş ve oluş...

Bu muhteşem sonuca ulaşım;
Muhammedî metod, Mezheb, Meslek ve Meşreble mümkündür.

İnsanın önündeki hedefte Rahmânî Çağrı vardır.
Engel ise çeldirici, kandırıcı ve mahvedici Şeytânî Çağrıdır...

İnsanın kendisi ise hayvânî, nefsânî ve ruhânî sıfatlar taşır...
Bir işi yapmadan önce insanın içinde bir karar oluşur ve onu fiilen işler
.

Bu oluşumun oluşmasında:

1- Kalb kararırsa tıpkı bir ayna arkasındaki sır (ran), gibi arkasındaki hakîkati gizler ve nefs kalbine baksa bile, sâdece kendi benliğini görür.
Bu aynaya aksedenler: Bedenî istek ve arzular (gıdâ, cinsel ilişki, sağlıklı olmak v.s.) ile nefsin hevâ, heves, hırs, tamah, şehvet, gazab v.s. gibi şeytânî kökenli kötülüklerdir.
Şeytân böylesi şartlarda insanı yakalarsa nefsin arzu, emel ve zaaflarını bilir ve vesvese ile kendi safına çekmek için Rahmânî sıfatlarını soyundurur, kendi ahlâkını giydirir ve fiillerini işletir. Israr ve inatla dünyâ sevgisine köle, esfeli safilîn, ashâbı şimal ve ehli cahîm hâline getirir ve terkeder artık...
O kişinin işini bitirmiş ve kendi işi de bitmiştir...
ALLAH korusun!..


2- İnsan nefsi, Muhammedî metodla aklen ve naklen kendini bilirse hevâ ve hevesi terkedip, kalbi keşf eder ve melekî ilhâm, derûnî doğuş ve hakîkat havâtırları almaya başlar.
Ma'rufu alır, münkeri reddeder.
İlim, Edeb ve İrâde sâhibi olur.
Bâtıl ve şer kalıntılarını temizler.
Tezkiye olmuş nefs, RABB'ısını tezekkür ve tefekkür eder.
Kalb sarayına girer ve teşekkür eder...
Sâdıklarla olur ve ashâb-ı yemîn olan sâlihlere karışır.
Kalb rafinerisinde tasfiye olur, arınır ve durunur...
HAKK'a inanır; hayrı, güzeli, iyiyi ve doğruyu yaşar...
Rûhî nefs olmanın (kemâline ermenin) gayretine düşer....
Ve rûhuna sıla eder... Vuslat bulur...
Lûtf-u-Kerem ve ihsân sâhibi Rabbu'l-âlemîn'in celâlî ilhâmlarıyla HAKK'ın rızâsına uymayan söz, fiil, ahlâk ve hâllerden arınır ve tecliye (cilâlanma) olup tecellîye uygun hâle gelir.

Ve engel kalmadığı için RABB'ısından gerçekten râzı olur (râziyyen).
Cemâlî ilhâmlarıyla HAKK'ın râzısına nâil olur (merzîyyen).
Rabbu'l-âlemîn'in kemâli ilhâmlarıyla ıslah ve iflah olmuş, kemâl ve hidâyet bulmuştur...

Söz (i'tikad), Amel, Ahlâk ve Hâllerinde Muhammedî Şuûr Sâhibi ve Kelime-i Şehâdetin Şâhidi, evvel ve âhir ahdinin vefâlısı olarak mukarrebun sıddıklar içine girer...
Cihanda iken can cennetlerine cem' olur...


Zevkin basitçe îzâhı ise:

Bedenin terbiyesi : Buzun erimesi gibi olup bedenin, Emrullahı işleyecek kıvâma getirilmesidir.

Nefsin tezkiyesi : Suyun süzülmesi gibi olup nefsin; Emrullahı, kendini ve RABB'ini bilmesidir.

Kalbin tasfiyesi : Suyun arındırılması (buharlaşma) gibi olup kalbin; Emrullahı işleyip, Ahlâkullah'la boyanmasıdır.

Rûhun Tecliyesi : Saf su bulutu gibi sırf rahmet olup rûhun, Muhammedî merhâmet ve muhabbetle HAKK'ın halkına hasbî hizmete hazır olmasıdır...
Ruh Emr Âleminden olup tecellî sebebidir.
Rûhuna kavuşan nefs-i mutmainne (râzı olmuş ve râzı olunmuş nefs) ye suflî haller nüfuz edemez ALLAH Teâlâ'nın izniyle.
Ampûl dışındaki is gibi lekeler oluşsa da Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in buyurduğu ve yaptığı gibi tevbe istiğfâr ile siler ve cilâlarız.
Tecellîye hazır hâle getiririz.
Son kez bir daha gezelim gönül güzelimiz Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in Ravzasında:


Resim--- Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): "Bâzen kalbimi bir perde bürürde bu perdeyi kaldırmak için günde 100 defa istiğfâr ederim." buyurmuştur. (Müzenî (ra) dan; Muslim, Zikr 51/2075; Ebû Dâvut, Salât 36/1515)

Resim--- Muğire b. Şu'be (radiyallâhu anhu)'dan: Rasûlullah (sav) ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. "Oysa Senin geçmiş ve gelecek bütün günâhların affedildi!" denince Rasûlullah (sav): "Şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurmuştur.
(Buhârî, Teheccüd 6; Muslim, Münâfıkîn 79-81; Nesâî, Kıyamu'l-Leyl 12)

Resim--- Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): "Vallâhi sizin ALLAH'tan en sakınanınız ve O'nun sırlarını en iyi bileniniz Benim!" buyurmuştur.
(İmâmı Mâlik, Muvatta 13/I-291)

Resim--- Enes bin Mâlik (radiyallâhu anhu)'dan Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): "ALLAH, kulu tevbe ettiği zaman, kulunun tevbesine; birisinin çölde kalıp üzerinde yiyeceği ve içeceği bulunan devesinin kaçtığı ve ondan ümîdi kestiği bir durumda, o kimse bir ağacın altına gelip gölgelenmekte iken devesinin birden karşısına dikilmesi ve yularından tutması anındaki sevincinden daha çok sevinir. O kimse bakar ki bineği, azığı ve içeceği ile beraber yanında. O anda o kimse sevincinden şöyle der: "ALLAH'ım! Sen benim kulumsun, ben de senin RABB'inim..." der." buyurmuştur. (Muslim, Tevbe 7, Tirmizî, Da'avât 99/3538)

Ehl-i Hâl hayrette ve hayrânda kalıp kendinden geçince şatahat (zâhirde saçma gelen ancak o anki hâl içinde gerçeğin ifâdesi olan mânâlı söz) yapıyor ve Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) bunu buyurunca, düzeltmiyor ve gülümsüyor...

Muhammedi Muhabbetle...


Resim