Sessiz Konuşabilmek

Cevapla
Kullanıcı avatarı
turabi
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 76
Kayıt: 14 Şub 2008, 02:00

Sessiz Konuşabilmek

Mesaj gönderen turabi »

Sözsüz konuşabilmek güzel şey olsa gerektir.
Susmak ve anlamak, susarak anlatmak güzel şey.
Kelimeler elbette konuşabilmemiz için var.
Ama sükûtun bir ihtişamı yok mu sizce de?

Hani iki talebesi bir ALLAH dostunu ziyarete giderler.Ahir ömründe bize bir sohbet, bir nasihat eder ümidiyle.Otururlar saatlerce, ne bir tek söz, ne bir sohbet
" Canı sıkılır iki arkadaşın. Müsaade isteyip kalkarlar.Kapıya geldiklerinde aralarında konuşmaktadırlar, üstadımız niye sohbet etmedi,diyerek. Fısıldaşmaları duyan evin hanımı seslenir arkalarından;
-Yazık size, hiçbir şey duymadınız öyle mi? Oysa o neler anlattı size" Susarak anlatmak zor şey galiba, susulanları anlatmak zor şey.

Hazreti Mevlana talebelerine sohbet ederken,ALLAH'ı tanıyan susar, der.Talebelerden birisi o günden sonra hiç konuşmaz olur.Günlerce sükût edip oturur kendi halinde. Bu durumu fark eden Mevlana,niye sustuğunu sorar genç adama.
Efendim siz demiştiniz ki, ALLAH'ı tanıyan susar, ben onun için Güler Mevlana:
-Öyle değil, der, ALLAH'ı tanıyan ALLAH'tan gayrısına susar. Onun konuştuğu ALLAH olur artık, ondan konuşan ALLAH olur.

Bu meselenin özünü idrak etmek bize uzak belki.Ama daima susup, bakışlarıyla insanların halini bir güzel tanıyanlar anlayacaklar ne demek istediğimizi. Kitaplarda nice içinden çıkılmaz meseleler vardır ki,sözün anlayamayacağını fak edince bir mısra yazarlar: "Tatmayan bilmez." Tatmayan nasıl bilsin ki?Tadanlarda konuşmazlar nedense.

"Âşık susarsa, arif konuşursa helak olur."Denmesi bundan olsa gerektir.Vaktiyle gül kokulu meclislere aşina bir derviş,memleketinden uzaklara gitmek zorunda kalmış.
Ruhu beden gurbetinde mahpus olan insan, bir de bedeni ile giderse siz düşünün halini!Ne halden anlayan bir dost, ne kapısını çalabileceği bir yaran,ne aynı dilden konuşabildiği bir yoldaş..Böyle zamanlarda daha bir özlenir arkada bırakılanlar,daha bir iç yakar muhabbetin iştiyakı.

Derviş, bir gece vakti yalnızlığın ne menem bir şey olduğunu iliklerine kadar duyarak yürürken, yanından geçmekte olduğu evden gelen bir kokuyla sendelemiş. Bir muhabbet, bir neşe, bir tanıdık his ...Eve doğru yürümüş. Bahçe kapısından içeri süzülünce kalbinin atışları hızlanmış,muhabbet kokusu bir başka yakmış içini, ayakları bedenini taşıyamaz olmuş,kapının önüne gelip oracıkta boynunu büküp beklemeye koyulmuş. Kapı aralandığında, karşısındaki hiç tanımadığı ama ezelden aşina olduğu kişiye sarılmamak için zor tutmuş kendini. Susmuş ve beklemeye koyulmuş.Tebessüm ederek içeri dönen ev sahibi, elinde ağzına kadar su dolu bir kâse ile geri gelmiş. Bu kez yüzünde bir hüzün, gözlerinde mahcubiyet, dudaklarında sükût.. Kapının önünde mahzun bekleyen derviş başını hafifçe kaldırıp kâseyi görünce, hemen yanı başındaki gülün bir kırmızı yaprağını koparıp, zarafetle bırakmış suyun üstüne..

Ne su taşmış, ne de ağırlaşmış kâse gül yaprağıyla.

Kâsenin oracığa bırakılmasıyla birbirlerine sarılmış iki ebed dostu.Bu başka bir lisan galiba. Sadece ehlinin bildiği, ehil olmayanların ise sadece hakkında konuştukları bambaşka bir lisan.

Tevekkeli dememiş "Bilen söylemez, söyleyen bilmez." Diyenler. Susmak zor iş belli ki.Alemlerin Efendisi "Susan kurtulur" buyurmuşlar. Haydi dilinizi susturmayı başardınız diyelim, ya kalbin susması... Bir de kalp var. Marifet onu susturmakta.
Peki o nasıl olacak?

Kalbe sizin iradeniz dışında bir tek hissin bile gelmemesi..
"Tatmayan bilmez."
Vesselam....


ALINTI

Serdar TUNCER
BİZ NEYİ BİLİRİZ, NEYİ BİLMEYİZ, BİLEN BİRİSİ ÇIKSIN DA BİLENLERİN NE OLDUĞUNU BİLELİM...
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

emeğinize saglık.....anlayana ne güzel anlatılmış....



Resim


derin denizlerin sükutu büyüler beni.içimi bir heybet hissi kaplar.benliğimi

haşyet duyguları istila eder.kalbim ürpermelerle dolar.dalgalı denizler,

durgun mavi denizler kadar heybetli gelmez bana.göklerin suskunluğu da öyle.

gök gürlemeleri,mavi derinliklerin heybetini siler diye düşünmüşümdür hep.

sükut her zaman daha manalı,daha derindir.

''ulvi olan sükuttur,gayrisi zaaftır''diyor vigny.şair bir kurt avında bunu farkeder.

dişisiyle birlikte iki yavrusunu kurtarmak için,ay ışığının alaca karanlığında vahşi bir ormanda bir erkek kurdun verdiği asil savaştan çok etkilenir şair.erkek kurt kendisine ve yavrularına saldırmak üzere olan avcıları hissetmiştir.kurdun bütün kaçış yolları kesilmiştir.karşı koymak ve hayatından kahramanca feragat etmekten başka çaresi yoktur.pençelerini,az sonra kendisine mezar olacak karlara saplar ve bekler.av köpeklerinin en yavuzunu gözüne kestirir ve onu haklar.köpeğin boynu erkek kurdun dişleri arasındadır.avcılar habire ateş ederler.kamalarını kurdun böğrüne kabzalarına kadar saplarlar.fakat kurt hiç inlemeden,ızdırabını sessizce yudumlayıp,öylece düşmanlarına bakmaktadır.

kurdun gözlerinde sükutun heybeti belirmiştir.bu heybet şaire,ağlamanın inlemenin ve yalvarmanın ancak bir zillet olduğunu anlaır.erkek kurt kaderin kendisine yüklediği vazifeyi ifa etmiş,ızdırap çekmiş;ama inlemeden ölmüştür.

bu asil hayvan,şaire,sevdiklerini yaşatmak için,hayattan feragat etmeyi,fedakarlığı da öğretmiştir.

evet;hiçbir şiir ve söz,sükut ve amel kadar tesirli olamaz.bir ingiliz atasözü,''hareketler kelimelerden daha gür sesle konuşur.''diyor.kalbe sözden çok sükuttan manalar akar.insan evrendeki sükutu anlayabilseydi,kim bilir belkide söz olmayacaktı.insanlar sükutun dilinden anlayacak,derin ve manalı bakışlarla konuşacaklardı.ve ses,sükutun heybetini bozamayacaktı.

konuştuğum zamanlar hep acze düşmüşümdür de ondan kelama sarılmışımdır.evrandeki her varlıkta sükutu bir süs,bir hikmet olarak algılamışımdır.sözü ise ancak bir zaruret...

Allah'ın kelamı var.peygamberler dekonuşmuş.ama bu,sükutun sakladığı engin sırların teyidi.hissiz kalabalıklara sesini duyuramayanlar,şamatada vaaz etmekten vazgeçmiş,sükuta sığınmışlar hep.israfların en kötüsü,sözü israf etmektir çünkü...

öfkelerini mukaddes bir çığlığa dönüştüremeyenler,sükutun o manalı ve mütevekkil zırhına bürünürler.

zulüm karşısında hayretten faltaşı gibi açılmış gözler yuvalarında münzevileşir,derin ve ürkütücü bir sükuta bürünür.

sükutta tevekkülü,sükutta cümle işlerin Allah'a havalesini okur gibi olurum.

Allah'ın varlığına birer işaret parmağı gibi,''o var'' diye uzanan alemler konuşabilseydi,daha mı heybetli olurlardı?denizler dile gelseydi,çağlayanlar ilahiler mırıldansaydı mesela...yunus gibi sarı çiçekle konuşabilseydik,güllerin,karanfillerin sesten,sözden kelamları olsaydı mesela...daha mı büyüleyici olurlardı?kanatimce hayır!çiçeklerde susunca güzeldirler.sır saklayan herşey caziptir.sırrı olan herşey derin ve güzel...

mukaddes nidalara karşı boynum kıldan ince olmakla birlikte,evrende vigny gibi ben de hep sükutu ulvi bulmuşumdur.bazen bir çığlık bin çığ koparabilir;fakat bir mazlumun biçare sükutu kıyamet saatini erkene alabilir.

sözden,riyakar hitabelerden nefret ettiğim bir merhalede,sükutun girdabına kapıldığım zamanları hatırlıyorum şimdi.gafletten kaskatı kesilmiş kalplere sözün değil,sükutun tesirine şahit olmuşumdur.benim de hayatımın istikametini söz değil,sükut değiştirmiştir.

şuursuz çığlıkların karanlık ormanlarında derin bir sükut içerisinde yol ararken,kalbime şu mısralar dökülüvermişti,

uyur ızdıraplarım gönlümde bir yar gibi

ağlar,halime ağlar,düşüp eriyen karlar.

kılaklarım gaibden bir davet duyar gibi

sanırım uzaklardan beni bir çağıran var...



çok geçmeden o davet beni çekti ve sükutun hetbetini mübarek yüzünde bulduğum bir Allah dostunun kıyısına vardım.

onun dudaklarından yıllarca tek bir sohbet işitmedim.hep derin denizler kadar heybetli bir sükut dinledim ondan.sanki durgun ve derin bir ummanın kıyısına varmıştım.derinliklerinde gönül ve hikmet incilerinin gülümsediği bir deniz bulmuştum.hayatın hiçbir kasırgası,hadiselerin hiçbir fırtınası onu dalgalandıramıyordu.o denize imrendiğim an,gözlerim necip fazılın şu dizelerine takılmıştı:



gittim,gittim,denizin

sınır yerine vardım

halin banada geçsin!

diye ona yalvardım



bir çılgın vesvesede,

içim didiklensede,

olsaydım o cüssede,

Onun gibi susardım.



gerçekten de öyle olmuştu.sonsuza götüren bir denizin kıyısına varmıştım.

o zaman anladım ki,susmak bir cüsse işi.derin denizlerin işi.sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor.derin denizleri ise ancak derin sevdalar...

anladım ki,derin ve esrarengiz olan herşey susuyor.anladım ki susan her şey derin ve heybetli.

FARUK GÜRBÜZ

SEMERKAND DERGİSİNDEN



Resim
sevgiyle..........
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
nafile
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 169
Kayıt: 02 Kas 2008, 02:00

Mesaj gönderen nafile »


Bir avuç toprak kokusu,
Ya bir el ayak dokusu,
Birkaç kalp sevgi OKU'su,
Anlatıyor beni bana

iki kişi tartışıyordur.ikisi de birbirini doğru dürüst dinlemeden kendi fikrindekini savunuyordur.sesler birbirine baskın çıkmak için inip inip yükseliyordur...sonuçta kimse bir şey anlamaz.ne başlayan ne sonlayan.ortalıkta işe yaramamış yüksek sesler,belki senelerin bilgisi tecrübesi var kelimelerde belki üç beş saniye kifayet...hiç bir işe yaramamıştır...kimse dinlememiştir...

geçen gün msn'de arkadaşlarla muhabbet ediyoruz.biri kelimelerin arasına boşlukları koymayı unutmuş...anlamadık ilkin ne oluyor ne diyor.sonra fark ettik ki boşluklar eksik...kendimiz ekledik boşlukları ve anlamaya çalıştık.

ve mezarlar...kim daha sesli olaiblir bi ölüden.ve kim daha sessiz olabilir garantili.

ve...

Allah razı olsun:)
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim


Susmak


Bir insan olsun
Olsun da burada
Bir insan olsun
Orada


Nerede olursa olsun
Bir insan
Gitse olsun, kalsa olsun
Giderse olan, gitmezse duran


Aranır bir insan bir insanı
Arar bir insanı bir insan


Söylenemiyor çok şey
Susmadan.......




Özdemir Asaf


http://www.muhammedinur.com/modules.php ... pic&t=3965
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

SUKUNET; KADERE RIZA, ALLAH'A HAMDETMEK, MUSİBET ANINDA INNALILLAH VE INNA ILEYHİ RACIVUN DEMEK HZ. PEYGAMBER'İN ŞERİASIDIR.

TAHDİHUL-AHKAM
En son anlamak tarafından 30 May 2009, 12:31 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

nafile yazdı:
geçen gün msn'de arkadaşlarla muhabbet ediyoruz.biri kelimelerin arasına boşlukları koymayı unutmuş...anlamadık ilkin ne oluyor ne diyor.sonra fark ettik ki boşluklar eksik...kendimiz ekledik boşlukları ve anlamaya çalıştık.

Demekki Anlamak için, boşluklar gerek ...nafile kardeşim...
Boşlukları koymadan konuşan anlaşılamayacağını farketmemiş olacakki, dolu dizgin yazmakta....
Biz de ara sıra boşluğa düşmüş gibi deriz ya hani...
Senin yazın ile farkettim ki meğer o boşluk bize ne çok şey anlatmakta...
elbette ANlayana...
Allah c.c razı olsun inş...

sevgiyle....
...........


Sessizlik ne bir intihardır ne boşluk. Eğer boşluksa
bile o boşluk Allah'ı bulabilmek için gerekli hatta
zorunlu olan boşluktur. Ki ona da boşluk denmez.
Orada varlığın bittiği asıl Varlık'ın başladığı yer vardır.
Orası bir yer değildir belki de. Orası kokunun rengin
sesin olmadığı bir şeydir. Orası sessizliktir.



Sadık YALSIZUÇANLAR
En son MINA tarafından 30 May 2009, 09:08 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

halimkok yazdı:GÖNÜL GARİB kalmışsa, BEDEN diyarına,
Nasıl CAN-dan kelâm etsin ki ağyarına,
Söylese de anlamazlar, CAN-ı bilen CAN-lar gerek.
Ele, dile sûkut belki, SÛKUT olmaz YÂR’ına.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
karani
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 51
Kayıt: 11 Şub 2009, 02:00

Mesaj gönderen karani »

Resim
SUSMAK AMMA HAKIYLA SUSMAK, GÖNÜL KUŞUNUN VUSULATA ERMEK İÇİN AÇTIĞI KANAT OLSA GEREK
FAZLA SÖZE NE GEREK!
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/animation15mt1xr8.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

Sus artık yeter! Sır perdelerini pek o kadar yırtma. Çünkü bize, kırıkları sarıp onarmak, sırları örtmek yaraşır.
HZ.MEVLANA
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

Susmakla canın özü, yüzlerce gelişmeye ulaşır. Ama söz, dile geldi mi, öz harcanır.
HZ.MEVLANA
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
nafile
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 169
Kayıt: 02 Kas 2008, 02:00

Mesaj gönderen nafile »

Söylememek harcısı, söylemeğin hasıdır
Söylemeğin harcısı, gönüllerin pasıdır
Cümle yaratılmışa bir göz ile bakmayan
Halka müderris ise, hakikatte asidir


Yunus Emre
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Sükût insanın "fıtri" halidir. İlk hâl. Âdem'in hali; isimler öğrenilmiş, Hakk bilinmiş, hakikat (ya da Heidegger'in "doğru"su) bilinmiştir. Söze hâcet yoktur.
Varlık "kendi/kendilik" hâliyle sürmektedir.

Her şey normaldir; sükût "normal hâl"dir; öz ortadadır, âyandır, "kendini açık etmektedir" (aletheia).
Sükut; enginliğinde dil'in, hâl'in, hakikatin, oluşun yayıldığı, sarmalandığı sınırsız/sonrasız kaplamdır.

Ama insanda varolan "fücûr:gizem" rahat bırakmaz yakasını. Gizem; şeytandır. Özü, varlığın hakikatini, doğruyu gizler/örter. Giderek bu örtü kalınlaşır ve varlık "görünmez" olur.

Konuşma, söz, gizemden beslenir.
Aşk dahi gizemden beslenir.
Şair gizem'in çocuğudur. "başıboş vadilerde" dolaşır.
[Şiiri zemmetmek değildir bu. Şiir aynı zamanda gizem'i yırtmanın/aralamanin tek yolu gibidir.]

Gizem'in yol açtığı durum [Heidegger'in "errancy"si]; gizem bizi yanlışa götürür. Ancak gizem aynı zamanda hakikate ulaşsma imkınını da taşır. Hem hakikate götürücü, hem yanlışlığa düşürücüdür. Örten odur çünkü.
Gizemsiz örtü kalkmaz; varlığın hakikati bilinemez.
Burada sürçmeden yola devam nasıl mümkündür?

İşte: Şefkat...
Şefkat; kurtarıcı, erdirici, fena kılıp beka buldurucudur.
Şefkat, Kulun Hakk’a erişi, Hakk’ın kula sirayetidir.
Sükut, Âdem (as)'in zamanıdır. Nefs bu ilk hâlden devamla Nefs hakikatiyle, varlıkla bütünleşme olarak Şit (as) zamanında gerçekleşmiştir.

Gizem (errancy) durumu Nuh (as) zamanına tekabül eder gibidir.

Ve Hakikatin kendisinin (gizemin perdesini aralayarak)
yeniden kendini gösterdiği, Varlığın kendini açık ettiği zaman, fıtrî, tabii, normal; olanı olduğu gibi görme; Abdi Aciz: Fena olmuş, beka bulmuş, varlık asliyeti sabitleştirilmiş kulluk: Şefkat zamanı İbrahim (as)'ın zamanıdır: Oğlunu hakikate kurban eder.

"İnsanın adının henüz anılmasının üstünden fazla bir zaman geçmediği" anlar sükut anıydı.

Sükut o zaman kurtarıcıydı.
Gizem yol buldu, yayıldı: Şimdi şefkat kurtarıcıdır.
Hikâyede anlatılır:
Sufiler yolda bir köpek leşiyle karşılaşır.

Hepsi tiksinip çevirmiş yüzünü. Biri "ne güzel dişleri var" demiş.
Bu, güzel bakma, güzel düşünme meselesi değildir sadece. "Doğru" olanı görmek, bir şeyin hakikatini görmek, hakikatine yüzünü dönmektir.
Hakikat ortadadır, belki burnumuzun ucundadır, gizem aramaya gerek yok; dişler parlayıp duruyor.

Öbürlerini öyle söyleten gizem, bu sufiyi böyle söyleten şefkattir.
İbrahim (as)'ın durumunda gizem der ki "Hiç bir baba oğlunu kurban edebilir mi?"

Şefkat der ki; "Hemi de öte gider. Kim kimindir, kim kime kurban oluyor? Hakk yokken oğlum var olabilir mi? Oğlum için varoluş sadece Allah'a adanış değil midir?"

Civcivi için aslanın karşısında aslan kesilen tavuk meseli;
tavukta şefkat, "diğerlerinde" gizem konuşur.
"Yalnız korku anı özgürleştiricidir" der Heidegger.
Korku anında ne konuşur: Şefkat.
Şefkat, bize kendi gerçeğimizi gösterir, bize anlamımızı verir, bizi anlamımıza iade eder, bize anlam katar.

Bu yüzden yol; "acz, fakr, şefkat ve tefekkür" yoludur.

Gizemden ve onun yol açtığı yanlışlıktan, sürçmeden nasıl kurtulacağız.
Nefsi teneffüsle, teneffüsün marifetiyle özü görünür kılarak, nefsi karanlıktan aydınlığa çıkartarak, açık ederek; özügür kılarak: şahsiyet olarak: "kul" olarak. Kendi fenamızda, Hakk’ın bekasına ererek.
Varlık içre ilerlemekle varilabilecek en sahih yol ve hikmetin, hakikatin açılışı; "kulluk hakikatine" ermektir.

Marifet, fena; buna yol verir.
Said Nursi’nin “acz, fakr, şefkat, tefekkür” diyerek kılavuzladığı yol buraya açılır.
Şahsiyet ise şefkat'le birlikte gelişmelidir, şefkat içre olmalıdır.
Sükut, aydınlıktır, fıtrattır, Varlık kendini sükutta ayan eder.
Gizem, fücurdur ve şeytandır.

Gizem bizi yanlışlığa düşürür, sürçeriz.
Ama örttüğü şeyin açıklığı yine gizemi gereksinir.
Cennette sükût kurtarıcıydı.
Gizem katmanlarının kalınlaştırıldığı durumlardayız; şefkat kurtarıcıdır.
Gecenin karanlığı beyazlığın kesafetindendir.
“Kara, kara!” Ak kıyılar göründü; bilirseniz Şefkatimdendir.

Cenabı Hakk zuhur ettiği yerlerde, zati kimliği ve subuti sıfatlarıyla âdemoğulları içinde önce Hz. İbrahim’e tecelli etmiştir. Böylece sevgi, dostluk, şaşkınlık ve hayretin mazharı olmuştur. Bu yakınlık ve sevgiden diğer peygamberler de hisselerini aldığından, Hakk ile kul arasındaki bu sevgi ve yakınlık göstermiştir ki; Kulun varlık gerçeğinin fenafillah makamında sabit ve baki olması gerekir. O’dur, her şey O’dur. “Varlık” yerini bulmuş, kul Hakk’ın aleti olmuştur.

İbrahimî hakikatin 20. yy nefesleyicisi Bediüzzaman Said Nursi bu yaklaşımı sürdürerek derinleştirir ve keskinleştirir; kanı koyultan şerbet gibi. İbrahim (as)'ın temsil ettiği Şefkat hakikatidir, tefekkürle birlikte yol sürer, der. Varlık için yol vermiş Rahmet; fena bulmuş, aslolmuş, beka üzre Hakk’a ermiştir. Şefkat üzre...

Hayranlık ve hayretten doğan şiddetli aşk ile başlayan, Hakk ile kul arasındaki sevgi ve yakınlık, kulun fenaya erip Hakk’da beka bulmasıyla Şefkat doğar, şefkat kaplar her şeyi. Her şey O’dur. Kulun varlık gerçeğinin fenafillah makamında sabit ve baki olması Şefkat’tir. Varıp dönecekse de halka kul, şefkat ile, şefkatten, şefkatle, şefkat için, şefkate döner.



ALİ ÖMER AKBULUT
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Resim

Denemekten , Çabalamaktan Yorulup Cesaretin Kırıldığında,
Bil Ki.... .
Allah Ne Kadar Uğrastığını Görüyor...

Kalbin Taş Kesilecek Kadar Ağladığında...
Bil Ki.... .
Allah Döktüğün Gözyaşlarını Sayıyor...

Hayatın Durduğunu, Zamanın Aleyhine işlediğini Düşündüğünde
Bil Ki.... .
Allah Seni izliyor...

Hayallerin Yıkılmış, Umudun Kalmamış Ve Kendi Kendine Neden Böyle Diye Soruyorsan
Bil Ki...
Allah Cevabını Biliyor...

Hiç Neden Yokken içinde Tuhaf Bir Huzur Hissettiğinde,
Bil Ki...
Allah Sana Fısıldıyor..
Bütün işlerin Yolunda Gidiyor Ve Teşekkür Etmek için Her An Bir Neden Daha Oluyorsa,
Bil Ki.... .
Allah Seni Kolluyor...

Bütün Kalbin'le Dilediğin şey Sonunda Gerçek Olduysa,
Bil Ki...
Allah Sana Gülümsüyor...

Nerede Olursan ol, Ne Düşünürsen Düşün, Ne Yaparsan Yap,
Bil Ki...
Allah Biliyor...


alıntı.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Mesaj gönderen hamdolsun »

"sezmekte ve susmakta usta olandır dost"

*sevilenin yanlışı görülmez ''sevilmeyenin'' görüntüsü yanlıştır.


sükut eyledim, kahrı var dediler. biraz söyledim, zehri var dediler.sustum,kahrından susuyor dediler; biraz konuştum, zehrini kusuyor dediler..
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Yekdiğerinizeekmeğinizdensununuz...Fakataynilokmayıyemeyiniz.Birbiriniziseviniz;fakatsevginizizincirlemeyiniz.Sevdiğiniz,ruhunuzunkıyılarındakımıldayanbirdenizolsun...Beraberterennümediniz...Eğleniniz,neşeleniniz,fakattekliğiniziunutmayın.....Çünkübuudûntelleri,aynınağmeilebirliktetitrer,fakatherbiriayrıayrı....


M.DERMANımızdan....


''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim




Susmak güzeldir… “Kur’ân okunurken susun ki, merhamet olunasınız!..”


***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Mesaj gönderen hamdolsun »

Merhamet


ben babil, bu karmaşanın dilsizi.
halsiz düştüm medeniyetin göğe doğru uzanan
görkemli betonlarına rağmen,
tavanı alçalan evin duvar dibine.
biraz merhamet et,
merhamet et,
acıyan taraflarıma,
sessizliğime,
kimsesizliğime...

milli marşı kemanla bestelenmiş bir ulusun çocukları gibi,
neremize dokunsanız sızılı,
bütün hislerimiz öksüz,
zihinlerimiz hangi tarafına dönse felç,
kim salıverdi üzerimize bu köpekleri?
büyüyen beyinlerine dar gelen kafa tası,
koparttıkları zincirlerinde kalmış tasması,
hepsi delirmiş,
hepsi aç.

adam
avuçlarını aç,
merhamet dilen,
merhamet dilen ey kadın,
toplumun vicdanını dilenciler ayakta tutuyor.
sutunlarıyla kubbeleriyle
zilzal
Bismillah!!
bütün bir ulusun vicdanı çöküyor.

tutunamayanlar

Şehre her gelişimde yağmurlu gelişimde karanlık gelişimde gördüklerim şehir terkedilmiş kalanlar kuru kafa tasları vebalı kadınlar hadımlar.
Süleyman bir duvar ör bize büyük bir duvar, ağlama duvarında yoksul olmayan her Yahudi bir mülk edindi, Enkazımızda kırılmamış birkaç biriket ve asfaltın altında balçık, duvarı ör çık yurtlarında kimliksiz yurtsuz bu nesil için ağlayacak var.
Şah damarını ne zaman kestiler bu neslin, bu debeleniş hayra değil, ışık oyunları gözlerini kamaştıran iç aydınlanma değil, elini tuttuğun sevgili asla değil; eşya. İnsan alına bilir satılabilir, din sadece bir luzum, sanat suyunun suyu, sanatçı kuru bir kuyu…. Bu vehim tablo ancak görenler için.







TUFAN

Tufan sonrası sular çekilmedi hala, seyirde dümensiz gemi
Varacak ne ada ne kara ne bir hudut, indir yelkeni

Hava berrak su serin, derin karanlığı parçalıyor tepede ay
Güvertede ictima var dizil, köpekten itibaren say


Şahit olmuş, korkmuş, ürpermiş, gemi direğinde güvercinler
Bu gece matemli melekler peygamberler cinler


Haşerat kemirsin tekneyi, eyvah güverte boydan boya kan
Yokolan hayvan değil, bütün varlığa sebep insan

Çekil su, yarıl gizleyen toprak , bizi arzın ta merkezine indir
Artık avuçlarımız bir parça kan, yüzümüz hepten kir

Nuh yalvardı, kalmasın yeryüzünde ne kötü ne de kötülük
Fidan ikenmi sakladın içinde fitneyi, ey sedir kütük

Borazan, yedi kısa bir uzun, gırtlağı kesilmiş böğüren aygır
İmdat isteyen, gözler kör ağızlar dilsiz kulaklar sağır


Azap gelmeden korkut dedin, korkudan yüzümüz çil çil
Ey nuh bitsin artık bu tufan ya öl ya diril
Cevapla

“Serbest Kürsü” sayfasına dön