MÜMİNİN HAYATINDA BİR ÖLÇÜ: KALBİNE DANIŞ!
Doç. Dr. Yavuz KÖKTAŞ
Vabisa b. Mabedin naklettiğine göre Hz. Peygamber kendisine şöyle buyurmuştur:
İyilik ve günahın ne olduğunu sormaya geldin. Kalbine danış! İyilik, nefsin ve kalbin mutmain olduğu şeydir. Günah da -insanlar sana fetva verseler bile- nefsi düğümleyen ve göğüsde tereddüt meydana getiren şeydir.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 194; Darimî, Buyû, 2)
Zannediyorum çok iyi bilidiğimiz bir hadîs! Kısaca onu müftüler sana fetva verseler de sen kalbine danış! şeklindeki daha kısa anlatımıyla hatırlıyoruz. Üzerinde düşündük mü acaba? Günah dediğimiz şey Allah ve Resulunun haber verdiği şeyler değil miydi? İyi veya helal dediğimiz şey Allah ve Resûlunun bize söyledikleri değil miydi? Yahut şöyle düşünelim: Bir olay, bir haber karşısında mümin, kalbine danışmalı
O haber veya olaya karşı müminin kalbinin verececeği tepki iyiyi ve günahı ortaya koyacaktır. Peki kalbin tepkisi kişisel değil mi? Kalbin tepkisi duygusal olamaz mı? İyi ve günahı belirlemek çeşitli etkiler altında kalabilen kalbe bırakılabilir mi? O zaman Hz. Peygamberin bu tavsiyesini nasıl anlayacağız?
1. Bir kere kalbe danışmak her konuyla ilgili değil. Allah ve Resûlu bir şeye haram dediyse bunun kalbe danışmakla bir ilgisi yoktur. Mesela içki haramdır, acaba şu ya da bu şartlarda biraz içmeme müsaade olabilir mi? diye sorarak bu noktada kalbime danışmalıyım o ne derse tamam! şeklinde düşünmek maksadını aşan bir durum değil midir? Allahın açıkça haram kıldığı bir konuda benim farklı bir şey ortaya koymam düşünülebilir mi? O zaman kalbimize danışacağımız konular farklı olmalıdır.
2. Kalbe danışılacak konulardan biri bir hususta iki farklı hükmün, iki tür uygulamanın ortaya konulduğu meselelerdir. İbn Kuteybenin dediği gibi bu durum geçmişte ulemanın ihtilaf ettiği hususlarda geçerlidir. Mesela bir topluluk selef âlimlerinin bir şeyi yaptığını nakleder; başka bir topluluk ise o işi mekruh gördüklerini veya haram kabul ettiklerini nakleder. Yani bir tarafta mübah; diğer tarafta haram, en azından mekruh hükümleri var. Dinleyen bu iki haberden hangisiyle amel edileceğini; hangi mezhebe tabi olacağını bilemiyor. Ne yapacağız o halde? İçinde şüphe barındıran faizli bir muamele düşünün, içine haram madde katıldığı söylentisi olan bir yiyeceği düşünün. Hiç düşünmeden afiyetle bunları meşru mu kabul edeceğiz yoksa kaibimizin bizi götürdüğü yere mi gideceğiz? Müminin göğsü ancak bunlardan yüz çevirmekle inşirah bulur, rahatlar. Mümin onu terk etmezse hevasına uymuş olur. Kalbinde bir sıkıntı meydana gelir, gelmelidir. Bu gibi şeyler kalbe ıstırap verir, vermelidir.
3. Kalbe danışılacak diğer bir husus da hükmü kalbimize bırakılan davranışlardır. Bu boyut, kişinin olaylar karşısında takınacağı tavırlarla alakalıdır. Öyle bir konudur ki bu, her zaman ve halde uygulanabilecek tek bir hükmü yoktur. Alimler bu konuda çeşitli hükümler belirlemiş olabilir. Şöyle olursa mübahtır, şöyle olursa haramdır vs. Ama asıl iş burada kalbimize düşmektedir. Onun nasıl olduğuna, kendini nasıl hissettiğine
Mesela herhangi biri için ayağa kalkmayı düşünelim.. Hz. Peygamber bu konuda kişiler için ayağa kalkmama yönünde tavrını ortaya koymuştur. Ayağa kalkma yönünde nadir uygulamalar da vardır. Bu durumda herhangi biri için ayağa kalkıp kalkmama konusunu nasıl halledeceğiz? Bu noktada mümin kalbinin hakem rolü oynayacağı açıktır. Mümin bu gibi meselelerde kalbine danışmalı.. Bu insana niçin ayağa kalkıyorum? Yağcılık mı, bir menfaat mi, korku mu yoksa ilmi mi, yaşı başı mı ne? Kişi sonuçta kendini en iyi bilendir. Muhasebesini yapar, kalbine bakar; dalkavukluk, yağcılık, korkaklıktan emin ise, kalkışı sırf ilme, Kurana hürmet için ise o eylemi gerçekleştirir. İşte burada kalp çok önemli
Burada kalbe danışmak bir anlamda kalbimizin hangi pozisyonda olup olmadığını yoklamak demektir. Bir başka örnek
Vereceğim bu örnek biraz garip gelebilir belki, ama yakından bakılınca acaba? dedirtecek cinstendir. İslamı anlatma veya savunma adına televizyonlara çıkıp konuşabiliriz, konferanslar verebiliriz. Ve sorulduğunda Ben Allah için bunları yapıyorum diyebiliriz. Burada kendimize gerçekten bunu Allah için mi yapıyorum? diye sormalıyız. Dilimiz ne derse desin kalbimizin vereceği cevap en isabetli olanıdır. Evet, bunu menfaatim için mi, alkışlar için mi, şöhret için mi, bir yerlere yaranmak için mi, müthiş bir adam! desinler diye mi? Yoksa gerçekten Allah için mi? Şayet kalp bunu mesela şöhret için yapıyorum aslında diye karar verirse, İslamı anlatmayı, evet İslamı anlatmayı terk edebilmelidir. Bir kişiyi, bir hocayı, bir cemaati, bir lideri Allah için seviyorum mesela
Gerçekten mi? Kalbimiz ne diyor acaba? Bir rant için olmayasın, maddî veya manevî bir rant, fark etmez
İşte kalbimizi yoklama zamanıdır, kalbe danışma, ona fetva sorma vaktidir. Böyle pek çok görünüşte mübah durumlarla karşılaşabiliriz. Bu durumlarda önemli olan kalbimizin sesini dinleyebilmektir. Kalbimizin -nefsimizin hoşuna gitmese de- vereceği karara saygı duyarsak belki de pek çok mübahı terk etmek durumda kalacağız. Bu da elbette bir nefis mücadelesidir.
3. Hadîste kalplerin tezkiye edilmesine, hakikati sezebilecek düzeye çıkarılmasına yönelik önemli bir teşvik vardır. Her kalp hakkı-hakikati tam idrak edemez. Her kalp hakikati tam olarak yansıtamaz. Ayna misali
Hakikati görebilmek için ayna pürüzsüz olmalı, temiz olmalı
İşte bu anlamda Allah Resulu müminin kalbine güveniyor. O kalp o derece tezkiye olmuş ki veya olmalı ki, Allah Resûlu onun vereceği karara güveniyor. Ya kalp tezkiye olmamışsa, içindeki ve etrafındaki ayrık otları ayıklanmamışsa
Bu durum sıkıntılı bir durumdur. Demek ki, her kalp danışılacak kalp değildir. Dünya şehvetlerine batmış; para, makam sevgisi bulaşmış, şöhretin esiri olmuş kalbin vereceği anlamlı bir fetva ne olabilir ki! O zaman kalbine danış! denilirken her türlü kalp kastedilmiyor. Bu durumda kalplerimizi danışılacak kalplere, hakikati sezebilecek kalplere dönüştürmemiz gerkmiyor mu? Bunun için kalp eğitimine, duygu eğitimine şüphesiz ihtiyaç vardır. İslamın emrettiği ahlakı yaşamaya ihtiyacımız vardır. Hz. Peygamber ayırım yapmıyor, her kalbi kastediyor denilebilir. Eğer öyleyse diyorum ki Efendimiz şunu kastediyor: Günahla ilgisi olmayan ama ilmi de bulunmayan sokaktaki sade bir mümin veya dediğimiz gibi günaha batmış, kalbini dünya sevgisi sarmış bir mümin de olabilir. Sanki Peygamberimiz onlara şöyle sesleniyor: Ey bu haldeki müminler, (açıkça haram ve helal olan dığında) herhangi bir olayla karşılaştığınızda kalbinize danışın! O size doğru adresi gösterecektir. Hangi kalbe gideceğinizi, nereye soracağınızı o size gösterecektir. En azından kalpleriniz bu seviyede olmalıdır. Keyfinizce fetva vermeye kalkmayın! Bir mümin kalbi en azından nereden fetva alacağını bilecek seviyede olmalıdır.
4. Bu hadîs ayrıca şüpheli şeylere karşı uyanık olmamız gerektiğini tavsiye ediyor. Öyle ya, kalbimize niçin danışıyoruz? Bir meselenin hükmünü, ne olduğunu bilmediğimiz için, konu bize şüpheli geldiği için, nasıl bir tavır takınsam diye kararsızlık içinde olduğumuzdan dolayı
İşte bu noktada Efendimiz bizi uyarıyor:
Helal olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir. Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helal mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular vardır. Şüpheli konulardan sakınanlar, dinini ve ırzını korumuş olur. Şüpheli konulardan sakınmayanlar ise gitgide harama dalar. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arazinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu araziye girme tehlikesi vardır. Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak olan bir arazisi vardır. Unutmayın ki, Allahın yasak arazisi de haram kıldığı şeylerdir. Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer o et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.
(Buhari, İman, 39)
Gazalînin dediği gibi bu konu uzun izahlara muhtaçtır. Yine onun ifadesiyle şu kadarının söylenmesi gerekiyor: Helalin de haramın da dereceleri vardır. Mesala haramların bazıları, bazılarından daha ağır ve daha pistir. Tıpkı bir hastaya hararetli şeyler zararlı olunca harareti daha fazla olanın daha çok zararı olması gibi. Müminlerin haram ve şüpheli şeylerden kaçınmaları beş derecedir:
a. Birinci derece bütün Müslümanların göstermesi gereken veraı kapsıyor. Şöyle ki, zahir fetvaya göre haram olan şeylerden uzak durmalıdır. Bu, veranın en aşağı derecesidir. Bundan el çekenin, yani harama düşenin adaleti ortadan kalkar.
b. İkinci derece salih kulların ortaya koduğu veradır. Bunlar müftünün haram değildir, fakat şüphelidir dediği şeylerden de sakınan kimselerdir.
c. Üçüncü derece muttakî müminlerin gösterdiği veradır. Bunlar haram ve şüpheli olmayıp fakat onlara yol açabilen şeylerden de sakınan kimselerdir. Halife Ömer b. Abdiazizin önüne ganimet malından misk getiriler. O, hemen burnunu tuttu ve miskin faydası kokudur dedi. Büyük velilerden biri bir gece bir hastanın başında bekledi. Hasta ölünce hemen kandili söndürdü ve bu da varislerin hakkı oldu dedi. Bunlar İslamın nurundan gelen önemli şeylerdir.
d. Bu derece sıddıkların veraıdır. Onlar helal olan şeylerden sadece harama müncer olduğu için değil, belki onu meydana getiren sebeplerden birinin de işlendiği için sakınan kimselerdir. Mesela Bişr-i Hafi sultanları yaptırdığı çeşmelerden su içmezdi. bazıları da sultanların açtırdığı kanallardan sulanan bağ-bahçenin ürününü yemezdi.
e. Beşinci derece mukarreb ve muvahhidlerin veraıdır ki, onlar Allah için olmayan yemeği, içmeyi, uykuyu ve her şeyi kendilerine haram etmişlerdir.
Bu izahlar şu gerçekleri ortaya koyuyor:
1. Şüpheli şeylere karşı uyanık olmalıyız. Azami ölçüde dikkatli olmalıyız.
2. Şüpheli şeylere karşı kalplerimizin durumu bir değildir. Farklı faklıdır. Bu durum gevşekliğe yol açmamalı, aksine daha ihtiyatlı olmaya sevketmelidir. Diğer taraftan mümin kendini sıkıntıya da sokmamalıdır. Herkes aynı derecede kalbe sahip olamaz. Ancak asgari müştereği tutturmak zorundadır. Bunun dışında kendi konumuyla yetinmemeyi öğrenmelidir. Bu derecelerin birer hedef olduğu, çıtayı yükseltmek olduğu hatırlanmalıdr. Herkesin kendi kabına göre bunlardan istifade edebileceği unutulmamalıdır.
3. Gazalî, ikinci dereceye izahını yapmaya çalıştığımız hadîsi yerleştirmiştir. Müftü fetva verse de şüpheli şeylerden kaçınan kimseler
Buradan birinci derecedekilerin şüpheli şeylerden kaçınamadığı anlaşılıyor. Belki de kalplerinin kıvamı şüpheli şeyleri ayırtetmede yetersiz kalıyor. Seçici olamıyor. Demek ki, ikinci derecedeki insanlar haramlardan kaçınmış, kalpleri belli bir kıvama gelmiş insanlardır. Bu insanlar şüpheli şeylerden kaçınabiliyor. Kaçınabiliyor ama şüphelinin de şüphelisi olan şeylerden kaçınamazlar. Bunun için daha incelmiş, daha hassas, daha şuurlu kalplere ihtiyaç vardır.
4. Aslında her derece kalbine danış! öğüdünü yerine getirmeye hak kazanmıştır. Zira ilk derece bile haramlardan uzak durmayı gerekli kılmaktadır. Haramlardan uzak duranın kalbi bir dereceye kadar, sadece bir dereceye kadar kıvamını bulmuş, yine bir dereceye kadar danışılacak hale gelmiştir. Ancak bu kalp kendi konumunu, yeterli olup olmadığını bilmek durumundadıdır. Bazen öyle olur ki, meselenin içinden çıkamaz. Akıl akıldan üstün olduğu gibi kalp de kalpten üstündür. Belki de her kalp bir üstüne danışmalıdır. Beşinci derecenin bir alttakine danışması düşünülemez ama birinci derecenin, ikinciye; ikinci derecenin üçüncüye vs. danışması pekâla düşünülebilir. Buradan yola çıkarak denilebilir ki Ey mümin kalbine danış, ama kalplere danışmayı da unutma!.
- Ana sayfa Forum ana sayfa GENEL Serbest Kürsü
-
- Zaman: 23 Nis 2024, 23:33
- Tüm zamanlar UTC+02:00
KALBİNE DANIŞ!
- nur_umim
- Özel Üye
- Mesajlar: 1118
- Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00
Geçiş yap
- SİTE GENEL
- ↳ MuhammediNur.com Önsöz
- ↳ Ana Sayfa Haber Arşivi
- ↳ 2007
- ↳ 2008
- ↳ 2009
- ↳ 2010
- ↳ OCAK
- ↳ ŞUBAT
- ↳ MART
- ↳ NİSAN
- ↳ MAYIS
- ↳ HAZİRAN
- ↳ TEMMUZ
- ↳ AĞUSTOS
- ↳ EYLÜL
- ↳ EKİM
- ↳ KASIM
- ↳ ARALIK
- ↳ 2011
- ↳ OCAK
- ↳ ŞUBAT
- ↳ MART
- ↳ NİSAN
- ↳ MAYIS
- ↳ HAZİRAN
- ↳ TEMMUZ
- ↳ AĞUSTOS
- ↳ EYLÜL
- ↳ EKİM
- ↳ KASIM
- ↳ ARALIK
- ↳ 2012
- ↳ OCAK
- ↳ ŞUBAT
- ↳ MART
- ↳ NİSAN
- ↳ MAYIS
- ↳ HAZİRAN
- ↳ TEMMUZ
- ↳ AĞUSTOS
- ↳ EYLÜL
- ↳ EKİM
- ↳ KASIM
- ↳ ARALIK
- ↳ 2013
- ↳ OCAK
- ↳ ŞUBAT
- ↳ MART
- ↳ NİSAN
- ↳ MAYIS
- ↳ HAZİRAN
- ↳ TEMMUZ
- ↳ AĞUSTOS
- ↳ EYLÜL
- ↳ EKİM
- ↳ KASIM
- ↳ ARALIK
- ↳ Yönetici Odası
- ↳ Sohbet Odası
- ↳ Münir Derman (k.s.)
- FORUM GENEL
- ↳ Tanışalım mı? ~Hoş geldiniz~
- ↳ Forum Kuralları
- ↳ Duyurularımız
- ↳ Yenilikler
- ↳ Önerileriniz
- ↳ Yardım
- ↳ Anma ve Kutlama Mesajları
- ↳ Bayram ve Kandil Mesajları
- ↳ Mübarek Gün ve Geceler
- ↳ Tebrik ve Taziye
- ↳ Basın ve Güncel haberler
- İSLAM
- ↳ Esmaü’l – Hüsna
- ↳ Kur'an-ı Kerim
- ↳ ►Kuranda Geçen 28 Peygamber◄
- ↳ ►Günün Ayeti◄
- ↳ Peygamber Efendimiz (S.A.V)
- ↳ ►Salavat-ı Şerifeler◄
- ↳ ►Sünnet-i Seniyye◄
- ↳ ►Hadis-i Şerifeler◄
- ↳ ►Günün Hadisi◄
- ↳ ►Sahabeleri◄
- ↳ Ehl-i Beyt (A.S.)
- ↳ ►Hz. Ali Keremallahu Veche◄
- ↳ ►Nehc'ül-Belağa◄
- ↳ Allah (c.c.) Dostları
- ↳ ►Abdulkadir Geylani◄
- ↳ ►Ahmed Kuddisi◄
- ↳ ►Ahmed Er Rufaî◄
- ↳ ►Ahmed Yesevi◄
- ↳ ►Ataullah İskenderi◄
- ↳ ►Aşık Sümmani◄
- ↳ ►Bawa Muhyiddin◄
- ↳ ►Celaleddin-i Rumi◄
- ↳ ►Hacı Bektaşı Veli◄
- ↳ ►Haluk Nurbaki◄
- ↳ ►İmam-ı Busiri◄
- ↳ ►İmam-ı Gazali◄
- ↳ ►İmam-ı Şazeli◄
- ↳ ►Muhammed Sıddık◄
- ↳ ►Muhiddin-i Arabi◄
- ↳ ►Niyazi Mısri◄
- ↳ ►Sadreddin Konevi◄
- ↳ ►Said Nursi◄
- ↳ ►Seyyid Muhammed Nur'ül Arabi◄
- ↳ ►Somuncu Baba◄
- ↳ ►Şems-i Tebrizi◄
- ↳ ►Ümmi Sinan◄
- ↳ ►Yunus Emre◄
- ↳ ►Yusuf-i Hakiki◄
- ↳ ►Diğerleri k.s.◄
- ↳ İz Bırakanlar
- ↳ ►Aşıklar◄
- MÜNİR DERMAN (K.S.)
- ↳ Münir Derman (k.s) Kimdir?
- ↳ Münir Derman (k.s) Eserleri
- ↳ ► Münir Derman(k.s) Eserleri
- ↳ Münir Derman (k.s) Sohbetleri
- ↳ TAKDİM
- ↳ SOHBET - 1
- ↳ SOHBET - 2
- ↳ SOHBET - 3
- ↳ SOHBET - 4
- ↳ SOHBET - 5
- ↳ SOHBET - 6
- ↳ SOHBET - 7
- ↳ SOHBET - 8
- ↳ SOHBET - 9
- ↳ SOHBET - 10
- ↳ SOHBET - 11
- ↳ SOHBET - 12
- ↳ SOHBET - 13
- ↳ SOHBET - 14
- ↳ SOHBET - 15
- ↳ SOHBET - 16
- ↳ SOHBET - 17
- ↳ SOHBET - 18
- ↳ SOHBET - 19
- ↳ SOHBET - 20
- ↳ SOHBET - 21
- ↳ SOHBET - 22
- ↳ SOHBET - 23
- ↳ SOHBET - 24
- ↳ SOHBET - 25
- ↳ SOHBET - 26
- ↳ SOHBET - 27
- ↳ SOHBET - 28
- ↳ SOHBET - 29
- ↳ SOHBET - 30
- ↳ SOHBET - 31
- ↳ SOHBET - 32
- ↳ SOHBET - 33
- ↳ SOHBET - 34
- ↳ SOHBET - 35
- ↳ SOHBET - 36
- ↳ SOHBET - 37
- ↳ SOHBET - 38
- ↳ SOHBET - 39
- ↳ SOHBET - 40
- ↳ SOHBET - 41
- ↳ SOHBET - 42
- ↳ SOHBET - 43
- ↳ SOHBET - 44
- ↳ SOHBET - 45
- ↳ SOHBET - 46
- ↳ SOHBET - 47
- ↳ SOHBET - 48
- ↳ SOHBET - 49
- ↳ SOHBET - 50
- ↳ SOHBET - 51
- ↳ SOHBET - 52
- ↳ SOHBET - 53
- ↳ SOHBET - 54
- ↳ SOHBET - 55
- ↳ SOHBET - 56
- ↳ SOHBET - 57
- ↳ SOHBET - 58
- ↳ SOHBET - 59
- ↳ SOHBET - 60
- ↳ Münir Derman (k.s) Albümü
- ↳ Fikrî Derlemeler, İncelemeler ve Zevkler
- KUL İHVÂNİ
- ↳ Kul İhvâni Kimdir?
- ↳ Kul İhvâni Söz ve Sohbetler
- ↳ ►Sohbetleri◄
- ↳ ►SÖZ mü? KÖZ mü? lerinden!◄
- ↳ ►Divanından Sistemler!◄
- ↳ Kuran-ı Kerim Sohbetleri
- ↳ Kul İhvani Divanında Esmalar
- ↳ Divanında Muhammedi Tasavvuf
- ↳ Divanında Sall ve Namaz
- ↳ Kul İhvâni ŞERHleri
- ↳ ►Salavat Şerhleri◄
- ↳ ►Allah Dostları Divan Şerhleri◄
- ↳ ►Kul İhvÂNi ŞiiR ve ZeVK ŞeRH'leri◄
- ↳ Kul İhvâni ŞİİR ve ZEVKleri
- ↳ ►Kul ihvâni ŞİİRleri◄
- ↳ ►Kul ihvâni ZEVKleri◄
- ↳ Kul İhvÂNi SÖZ SOHBETi ZEVKleri
- ↳ Muhammedi Teknik Tasavvuf
- İLİM
- ↳ İlim
- ↳ ►Fıkıh ~ İlmihal ~ Hukuk ~ Akaid◄
- ↳ Tasavvuf
- ↳ ►Tasavvuf Kavramları Sözlüğü◄
- ↳ ►Tasavvuf Terimleri Ve Deyimleri Sözlüğü◄
- ↳ ►A◄
- ↳ ►B◄
- ↳ ►C◄
- ↳ ►Ç◄
- ↳ ►D◄
- ↳ ►E◄
- ↳ ►F◄
- ↳ ►G◄
- ↳ ►H◄
- ↳ ►I◄
- ↳ ►İ◄
- ↳ ►K◄
- ↳ ►L◄
- ↳ ►M◄
- ↳ ►N◄
- ↳ ►O◄
- ↳ ►Ö◄
- ↳ ►P◄
- ↳ ►R◄
- ↳ ►S◄
- ↳ ►Ş◄
- ↳ ►T◄
- ↳ ►U◄
- ↳ ►Ü◄
- ↳ ►V◄
- ↳ ►Y◄
- ↳ ►Z◄
- ↳ Namaz
- ↳ İslamda Kadın
- ↳ ORUÇ
- TARİH/EDEBİYAT – DÜŞÜNCE/FİKİR
- ↳ Tarih
- ↳ ►İslam Tarihi◄
- ↳ ►Peygamberler Tarihi◄
- ↳ Türk Edebiyatı Klasikleri
- ↳ ►Kitap tavsiyesi◄
- ↳ Hikaye, Makale ve Yazılar
- ↳ ►Kendi Yazdıklarınız◄
- ↳ ►Nasihat ve Güzel Sözler◄
- ↳ ►Günün Sözü◄
- GÖNÜLDEN ESİNTİLER
- ↳ Dost Emin
- ↳ Şiirler
- ↳ Kendi Şiirleriniz
- ↳ Dua Köşesi
- ↳ ►Günün Duası◄
- GENEL
- ↳ Serbest Kürsü
- ↳ ►İslami Sohbetler◄
- ↳ ►Soru - Cevap◄
- ↳ ►Tartışmalı Konular◄
- ↳ ►Gençlik Köşesi◄
- ↳ Toplum ve aile
- ↳ ►Şifalı Bitkiler◄
- ↳ ►Beden ve Ruh Sağlığı◄
- ↳ ►İbretlikler◄
- ↳ Resim ~ Video Galerisi
- ↳ İslami Resimler
- ↳ Görsel Tasarım
- ENGLİSH FORUM
- ↳ Islamic Articles
- ↳ ►Munir Derman◄
- ↳ ►Bawa Muhaiyaddeen◄
- ↳ ►Yunus Emre◄
- ↳ ►Muhammed Sıddık Hekim◄
- ↳ ►Kulihvani◄
- ↳ ►Islam General◄
- ↳ ►Poetry◄
- ↳ Dictionary of Tasawwuf
- ↳ ►A◄
- ↳ ►B◄
- ↳ ►C◄
- ↳ ►D◄
- ↳ ►E◄
- ↳ ►F◄
- ↳ ►G◄
- ↳ ►H◄
- ↳ ►I◄
- ↳ ►J◄
- ↳ ►K◄
- ↳ ►L◄
- ↳ ►M◄
- ↳ ►N◄
- ↳ ►O◄
- ↳ ►P◄
- ↳ ►Q◄
- ↳ ►R◄
- ↳ ►S◄
- ↳ ►T◄
- ↳ ►U◄
- ↳ ►V◄
- ↳ ►W◄
- ↳ ►X◄
- ↳ ►Y◄
- ↳ ►Z◄