NÛR-U MUHAMMEDÎ

Cevapla
Misafir

NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »

Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillahillezi sallâ binefsihî alennebiyyi aleyhi ekmelüs salâtivetteslîmi. Ve ahbarenâ bi salâtil melâiketi aleyhi efdalüs salâtivetteslîmi ve emrel mü´minîne minel insi vel cinni bissalâte aleyhivetteslîmi. Vesselâtü vesselâmü alâ seyyidinâ MUHAMMEDillezî emrenâ bisselâti aleyhi vetteslîmi ve alâ âlihî ve eshâbihillezîne sallûaleyhi ve sellimû biesnâfis salâti vetteslîmi.


Hamd olsun O ALLAH'a ki kendisi Peygamberine salavat ve selamın en güzelini göndermiştir.Ve bize de meleklerin O Peygambere en faziletli salavat ve selamlarını götürdüklerini bildirmiştir. İnsanlara ve cinlerden mü'min olanlara O Peygambere salavat ve selam getirmeleri emeredilmiştir. Peygamberimiz ve Efendimiz MUHAMMED sallallahü aleyhi ve selleme'e salavat ve selam olsunki bizi salavat ve selam getirmeye buyurmuştur. Ve Onun ev halkına (aline) ve ashabına salavatın ve selamın türlü ve çeşidi olsun, sizde onlara salavat ve selam getirin..

De ki: “Eğer ALLAH’ı seviyorsanız bana uyun ki, ALLAH da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü ALLAH çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”(Al-i İmran 31)


Muhakkak ALLAH, ve Melekleri Peygambere salat eder. Ey iman edenler siz de onasalât ve selamda bulunun ve ona tam bir teslimiyetle boyun eğin. (Ahzab56)



ALLAH teala bu âyet- i kerimede, Peygamberi Hz. MUHAMMED sallallahü aleyhi ve sellemin kendi nezdinde ve yüce varlıklar olan Melekler katında üstün bir makamı olduğunu bildiriyor. Kendisinin Hz. MUHAMMED sallallahü aleyhi ve sellem'i övdüğünü, Meleklerin deonun için duada bulundurklannı bildiriyor ve yeryüzünde yaşayan biz insanların da onu övmemizi emrediyor.


“Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çoluk-çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.”(Buhari, İman, 2/8 )



ALLAH ve Peygamber sevgisi imandandır, belki imanın ta kendisidir.

Nitekim Hz. Ömer (r.a):

-Ey ALLAH 'ın Rasûlü! Ben sizi canımdan başka herşeyden daha çok severim" dedi.

Peygamberimiz:

-Ey Ömer, canımı kudret elinde tutan ALLAH 'a yemin ederim ki, beni canından daha çok sevmedikçe olgun mü'min olamazsın, buyurdu.

Peygamberimizi dikkatle dinleyen Hz.Ömer:

-Ey ALLAH ın Resûlü, vALLAHi ben şimdi sizi canımdan da daha çok seviyorum,

deyince Peygamberimiz:

-İşte Ya Ömer, şimdi olgun mü'min oldun buyurdular.

(Aynî, Umdetü'l-Kârî,1/144.)



*** *** *** *** ****

Allahım, salât ve selâmın;
kemâl güzeli,
celâl tacı,
cemâl cazibesi,
kavuşma güneşi,
ilahi yurdun izzet ve şerefi,
vücud letâfeti,
her mevcudun hayatı,
ilahi saltanatın en yücesi,
ilahi kudretin yüce sanatının açık misali,
seçilmiş kişilerden seçilip beğenilenin açık nişanesi,
ilahi yakınlığa mazhar olan has kişilerin hülâsası,
Allah’ın büyük sırrı,
O’nun en iyi, en güzel, hakiki ve mükerrem dostu Efendimiz,
MUHAMMED aleyhisselâm’a olsun.


Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen aNKa »

Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike ve Rasülûke ve Nebîyyi'l-Ümmiyi ve alâ âlihi, Ehl-i beytihi ve's-Sahbihi ve ümmetihi...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim


بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim-- ''Ve ma erselnake illa rahmetel lil âlemin.: (Resûlüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.''
(ENBİYÂ 21/107)

Resim--.......Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar”
Ashabı Güzin soruyor: Yâ Resûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?” Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
Allahümme salli âlâ Muhammedin abdike ve nebîyyike ve resûlike ven-nebîyyül-ümmiyyi salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur.''” buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü’l-Usûl)



ZEVK 2139

KİMSEMİZ YOK GURBET ELDE, "GÖNÜL MESCİDİ"N OTURDUK.
"SÂLÂT-Ü-SELÂM --> SILA'SIN, RAVZASI"NDA DİVÂN DURDUK.
RABB-BÜ-BİRRUN, RESÛL-İ EKREM, EHL-İ BEYT-Ü-EHLULLAH'LA.
EBDÂL-EBRÂR-GAYBÎ ERLER, SIR-RI SUBHAN -->"SOHBET" KURDUK!..


31.05.2002 - 14:18 BOLU




Bizi Muhammedî oluş şuûruna ulaştır:
Akvâl-i Muhammede (itikad, söz, şerîat),
Amâl-i Muhammede (fiil, sünnet-i seniyye, tarikat),
Ahlâk-ı Muhammede (hulukul-azim, hulûkullah, mârifet)
Ahvâl-i Muhammede (söze gelmez hâller, hakikat) ulaştırıp gark et!

Biz; İmâm-ı Mutlak (sallallahu aleyhi ve sellem) i duyalım, uyalım ve teslim olalım!
Cennetteki Su, Süt, Şarab ve Bal ırmaklarını kalblerimizde:

Şerîat-ı Muhammedîyye,
Tarikat-ı Muhammedîyye,
Mârifet-i Muhammedîyye
Hakikat-ı Muhammedîyye kaynakları olarak kaynat! (Muhammed 47/15 bkz.).
Bize hâlis Muhammedî mühürlü şarab ikrâm et.. (Mutaffifin 83/25 bkz.)

Euzübi Kelimâtillahit- Tammati Küllîma Mîn Şerrimâ Hûlika : Halkedilenlerin tümünün şerrinden ALLAHın kelimelerine sığınırım!”

Âmin Yâ Muîn!
Yâ Lâtîf! celle celâlihu
Yâ Kerîm! celle celâlihu
Yâ Rahîm! celle celâlihu
Yâ Rahmân! celle celâlihu
Yâ Hannân! celle celâlihu
Yâ Mennân! celle celâlihu
Yâ Deyyân! celle celâlihu
Yâ Furkân! celle celâlihu
Yâ Sultân! celle celâlihu
Yâ ALLAH! celle celâlihu!..

Resim


Değerli kardeşimiz,

MUHAMMEDİNUR sitemizin ANA amacı RESULULLAH SALLalallahu aleyhi vesellemdir.
ve inceleme imkanınız oldu ise 5000 civarında kayıtlı-kaynaklı hadis vardır.
pek çok üyemiz de okumuştur, SALLavatı BİLir BULur, OLur ve YAŞAr..
milyonlarca veya milyarlarca salavat çekmeniz çok güzeldir, ancak MuhaMMedi Melamette herkes ilan etmeyebilir nafile ibadetini.
Gerçi pek çok site gördük böylesini yapanlar da vardır. Sizlerinde Halisane niyetiniz kabul olsun..
SALLavatı ŞERİFe çekerim ama sayısını ilan etmeyi düşünmem ve saymamda.
isteyen de açıklayabilir sakıncası yoktur.

Kulihvani Hocamız, BİZlere HASBİ HİZMETte daha çok MuhaMMedi ŞUUR ve SILA-İSALE- SALLavatı anlamamıza anlatmamıza çaba sarf etmektedir.
ANA Sayfamızda ve forumumuzda HASBİ HABİBİ HİZMETle sunulan Kıymetli ESERlerinde ve SOHBETlerinde yılmadan BİZleri MuhaMMedî SEVİYEye taşıma azmi ve HİZMETindedir. إِن شَاء اللَّهُ

Sizleri de fikir katkısına davet ederiz. Paylaşımlarınızdan istifade etmek bizlere mutluluk verecektir… إِن شَاء اللَّهُ


MuhaMMedi GAYRETte ve MuHABBEtte BİZ BİR-İZ..
Resim
Misafir

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »

nur-ye yazdı:

Değerli kardeşimiz,

MUHAMMEDİNUR sitemizin ANA amacı RESULULLAH SALLalallahu aleyhi vesellemdir.
ve inceleme imkanınız oldu ise 5000 civarında kayıtlı-kaynaklı hadis vardır.
pek çok üyemiz de okumuştur, SALLavatı BİLir BULur, OLur ve YAŞAr..
milyonlarca veya milyarlarca salavat çekmeniz çok güzeldir, ancak MuhaMMedi Melamette herkes ilan etmeyebilir nafile ibadetini.
Gerçi pek çok site gördük böylesini yapanlar da vardır. Sizlerinde Halisane niyetiniz kabul olsun..
SALLavatı ŞERİFe çekerim ama sayısını ilan etmeyi düşünmem ve saymamda.
isteyen de açıklayabilir sakıncası yoktur.

Kulihvani Hocamız, BİZlere HASBİ HİZMETte daha çok MuhaMMedi ŞUUR ve SILA-İSALE- SALLavatı anlamamıza anlatmamıza çaba sarf etmektedir.
ANA Sayfamızda ve forumumuzda HASBİ HABİBİ HİZMETle sunulan Kıymetli ESERlerinde ve SOHBETlerinde yılmadan BİZleri MuhaMMedî SEVİYEye taşıma azmi ve HİZMETindedir. إِن شَاء اللَّهُ

Sizleri de fikir katkısına davet ederiz. Paylaşımlarınızdan istifade etmek bizlere mutluluk verecektir… إِن شَاء اللَّهُ


MuhaMMedi GAYRETte ve MuHABBEtte BİZ BİR-İZ..

Esselamün aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühu
değerli kardeşim nur-ye,
salavat-ı şerifeler ve bu başlıktaki hizmetimiz hususunda çok güzel bir yorum yazmışsınız..bu güzel yorumunuzdan dolayı Rabbim sizden razı olsun, hizmetleriniz daim olsun inşallah.
Kardeşim ben bir çok site gördüm ancak Efendimiz için buradaki hizmetleriniz kadar güzel hizmet eden bir site görmedim..bu bağlamda, sizin bu hizmetleriniz karşısında benimkisi belki denizde bir damla misalidir...

Kardeşim,
Biz gönüller yapmaya geldik her gönülde bir gül açar, her yürekte bir muhabbet yaşar bu gül, bu muhabbet Muhammedi olması için iz ve işaretlerini sunmaya geldik. Muhabbetin de mahbubun da Hakk olduğunu bunun anahtarının ne olduğunu ilahi aşk, vuslat-ı ilahi olmasının önemini sunmaya geldik...

Biz geldikki, sizler ırmaklar halinde ilahi aşk okyanusuna dökülürken biz de bir akar su olarak sizlere eşlik edelim, bu hayırlı hizmetlerinize acizane ve de halisane hizmet katalım...

Kardeşim,
Câhiliyye döneminde ashâb-ı kirâm, şirk ve günah gibi mânevî kir içindeyken, hidâyet bulup Allâh Rasûlü Efendimiz salallahü aleyhi ve sellem’in feyizli sohbeti ve mânevî terbiyesiyle gönüllerini arındırdıkları anda dünyânın en mümtaz insanları hâline geldikleri gibi...
Gönüllerimizde feyz, muhabbet ve vecd vasıflarının zirveleşmesi ve Efendimizin teveccühünü kazanmak için, bizler üç yıla yakındır türkiyenin bir çok şehirlerinden ve avrupanın ülkelerinden katılan kardeşlerle aynı saatte (sayı belirtmeden,15 dakika) salavat okumalarına devam ediyoruz. Her nerede olursak olalım aynı saatte tek yürek olarak, gönül birliği ile salat ve selam okuyor ve akabinde dua ediyoruz ayrıca özel dua isteyen olursa duamızda yer veriyoruz. İnşallah sizlerin de katkılarını bekliyoruz.
EsSelam ve Muhammedi muhabbetle...
Misafir

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »



Hazret-i Peygamber (s.a.v)’in bir sohbetinde Sevbân (ra), Habîbullâh’a pek derin ve dalgın bir surette bakıyordu. Gâyet de ızdıraplı bir hâli vardı. Öyle ki onun bu hâli, Âlemlerin Efendisi’nin dikkatini çekti. Merhametle sordular:

“–Yâ Sevbân! Nedir bu hâlin?”

Sevbân (ra), bu iltifat ile muhabbet çağlayanı hâline gelen sevdâlı gönlüyle şöyle dedi:

“–Anam, babam ve bu cânım sana fedâ olsun yâ Rasûlallâh! Senin hasretin beni öyle yakıp kavurmaktadır ki, nûrundan ayrı geçirdiğim her an bana ayrı bir hicran olmaktadır. Dünyâda böyle olunca âhırette nice olur diye dertleniyorum. Orada siz peygamberlerle beraber olacaksınız. Benim ise, ne olacağım ve nerede bulunacağım belli değil! Üstelik cennete giremezsem, sizi görmekten tamamen mahrum kalacağım! Bu hâl beni yakıp kavuruyor ey Allâh’ın Rasûlü!”

Hazret-i Peygamber (s.a.v), Sevbân ile birlikte ashâb-ı kirâmdan da zaman zaman vâkî olan bu ve benzerî hicranlı sözlere ve ayrıca kıyâmete kadar gelecek olan ümmetin muhabbet ve aşk kâfilesinin yanık gönüllerine sürûr dolu bir müjde sadedinde şöyle buyurmuşlardır:

“Kişi sevdiği ile beraberdir...”


Tabiî ki, samîmî muhabbet, itâat ve teslîmiyyet şartı ile…
Misafir

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »

Muhammedi muhabbete tutulan bir aşığın hayatından kesitler

BU BAŞLIKTA
İLAHÎ AŞK'A ANAHTAR OLAN MUHAMMEDÎ AŞK ÜZERİNE GERÇEK HAYAT HİKAYESİNDEN KESİTLER SUNMAYA ÇALIŞACAĞIM İNŞALLAH




O,
lütfu ilahinin hayatına nasıl yön verdiğini gerçek hayatından kısa kesitlerle şöyle anlatacaktı...:


Orta öğrenimimi yaptığım yıllarda kitap okumaya olan ilgim ve sevgim atmıştı. Roman türü kitapların ve edebî eserlerin yanısıra en fazla ağır basan dini eserlere olan ilgim dini yönümün etkisinden olmalıydıki, yayın evlerinden ciddi eserler getirtiyordum. Bunlardan birisi de KaraDavut ismiyle meşhur olan Delâil-ül-Hayrât ve Meşârık-ul-Envâr isimli kitap idi. Aslında okulların açık olduğu bir dönemde ders kitapları dışında kitap okumaya çok zaman ayıramıyordum. Kitap içerik olarak salavat-ı şerifeler ve tercemesi olduğundan, nasıl olsa salavat-ı şerifeleri her fırsatta anlık olarak okuyorum diyerek bu kitabı tatillerde okurum düşüncesiyle kısa bir bakıp kitaplığıma koymuştum...
Taaki zaman olgunlaşıp ya da ham meyvenin olgunlaşması gibi,
Yunus Emrenin: ''hamdım, piştim, yandım'' misali ham halimin pişmiş hale dönüşmesi anına kadar!

Zaman nelere gebe değilki,
gün doğmadan neler doğmazdıki,
ilahi kudret nelere kadir değildiki!...


devam edecek...
Misafir

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »

hamdolsun yazdı:kaç gündür buraya yazmak için ajandamı arıyorum ama kendileri sahibi gibi ortalardan kaybolmayı seviyor (oysa orta -optimum mutedil takılmalı ama ama ama) biyere kafam takıldı davet meselesiyle ilğili olarak ben panoma notumu alıyorum sevgili makes 20: de 15 dk eyvallah bu tür oluşumların hevesinide katılım olmayınca olan burukluğuda iyi bilirim ama iki taraftanda bakmak lazım , sevgili makes kanaatimce biraz daha aç hatta konuşur gibi yaz belki daha iyi anlarım

:::..MuHammEdi cANlara MuHammEdi MuHabbeTimİZle..:::


esselamün aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühu
hamdolsun kardeşim, elbette bu yapmakta olduğumuz hizmetin ne ve nasıl olduğunu anlamışsınızdır fakat yinede siz umumi olarak, daha detaylı açıklık getirmemi istiyorsunuz..bu samimi düşüncenizden dolayı yüce Rahman celle celalühu sizden razı olsun.

Cüneyd-i Bağdadi (ks) hazretleri her fırsatta kendi oturduğu mahallesindeki çocukları evinin avlusunda toplayıp bir halka oluşrurur ve onlara sohbet edermiş. Bir gün yine aynı şekilde sohbet sırasında zevcesi kendisine;

-''Ya Cüneyt, Sen her seferinde bu küçük çocuklara, büyüklerin dahi zor kavrayacağı sohbetler ediyorsun, bu çocuklar ne anlar senin sohbetlerinden.''deyince
-''Hanım elbette ben de biliyorum bu yavruların beni anlamayacaklarını fakat
Allah'ın, içinde anıldığı sohbetler yapılan topluluğun üzerine rahmeti sağnak sağnak indiği için ben inecek olan rahmeti celbetmeye çalışıyorum der.

Bu hususta bir başka hususu kısaca hatırlatacak olursak:
Rasulullah sallallahü aleyhi vesellem efendimiz, uzaktan Allahı anan bir topluluğun üzerine sürekli rahmet indiğini görür.

Bundan dolayıdırki, bizler her ne kadar da başka başka şehirlerde ve değişik ülkelerde yaşasakta aynı gün ve aynı saatte, zahiri birliğimiz olmasada ruhi birliğimizle Efendimize salavatlar okuyarak teveccühünü kazanmaya çalışıyoruz...

Kardeşim;
bu yaz dönemi türkiyeye sıla-i rahim için geldiğim bir sırada, maneviyatı yüksek bir kardeşimle görüşme fırsatı oldu.

Kendisini pazartesi günleri aynı saatte salavat okumaya davet etmiştim.

Büyük bir heyecanla bu daveti kabül etti. Ve görmüş olduğu bir rüyasını bu vesileyle anlatmaya başladı:
''Kardeşim sen yıllar önce rüyamda, bana elinde beyaz bir kağıtla geldin. Elideki beyaz kağıdı bana uzattın. Ben o beyaz kağıdı elime aldığımda üzerinde Salavat-ı Şerifeler yazılı olduğunu gördüm.
Bana dedinki:
-''Bu Salavat-ı Şerifeleri oku ve bana da dua et olurmu'' dedin.

O an o mahalde sen ve sayısını bilmediğim kadar insanlar halka olup oturdunuz ve salavat okuyordunuz.
Kardeşim bu zamana kadar neredeydin ve bunca yıl bu halkadan beni neden mahrum bıraktın'' diyordu...
Ben bu hususu öğrenince Rabbime şükrettim.


Muhammedi muhabbetle
Misafir

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »

pehlivan yazdı:
Misafir yazdı:
pehlivan yazdı:
Aleykümselam
Hoş geldiniz


hoşbuldum kardeşim Allah azze ve celle sizden razı olsun inşallah


Zümrütten Yakuttan kasırları var
Selsebil ırmağı suları çağlar
Muhammed Nuruna bu cihan ağlar
Gecelerde doğar Nuru Muhammed

(L.H.A.A.)
Bizim memleketten bahsetmeyide severim.
Efendim dün Eleş deresi üzerinden kar bulutları gavur dağlarına oklandı ve bir güzel döşedi.
Yavaş yavaş bize doğru geliyor. Hayırlısı bakalım...
Son beş dakikaya anaca kavuşa bildim.


Kelkit çayı bölge bölge adlanır
Yokuşa gelende gönül katlanır
kaba kuşluk vakti niye beklenir
Gecelerde doğar nuru Muhammed
plv 11.10 13.12.2010

Bir Mim ile başlarsin
Davet gelmişse sana
Sorma nedir bu diye
Dikkat et sözlerime
Ha ile devam etki
Alem-i Lâhut'a ulaşsin
Çift Mîm'i söylerken
Yüreğinden taşsin
Anlarsan sen eğer
Şeddelidir o Mîm
İşaret eder sirrinda
Makam-i Mahmudu ilm
Dal ile tamamlaki
Muhabbetin dâîm olsun
Bu davetin sonunda
Kalbin nurla dolsun
Bizi sorarsan eğer
Yolumuz
Nûru Muhammedî
Aşk ile ulaşmaktir
Vuslatimiz
Yüce Barî
---makes---
Misafir

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »


Muhammedi muhabbete tutulan bir aşığın hayatından kesitler


-devamı-

Zamanın akışı içerisinde gerek öğrenimimi sürdürdüğüm yıllarda gerekse daha sonra islami camianın içerisinde, acizane hizmetlerim devam ediyordu inancımda/imanımda hiç bir sapma olmadan yaşamımı idame ettirmeye çalışırken, içimde yinede bir boşluğun olduğunu hissediyordum. Kaderin bir tecellisi, yaşamıma yurtdışında devam ettirmeye başlamıştım. Burada da hizmetlerim devam ediyordu. Öyle zaman olduki, çok acılar yaşadım. Fakat beni ayakta tutan, güçlü kılan sadece ve sadece inancım, imanımdı.
'' Her ne hayır gelirse Hakk'tan, her ne şer gelirse kendi nefsinden'' sırrını hakkıyle idrak edecek durumda değildim.
Acılar, hüzün, belalar sağnak sağnak yağıyordu sanki. Halbuki bütün bunlara maruz kalan ben, belaların/acıların özünde yatan gizli hayırı idrak edemiyordum, ya da kabüllenemiyordum. Çünkü bu bana daha fazla acı veriyordu. Cephesini savunamayan bir asker gibi, yaşadığım ülkeyi yıllar sonra terketmem gerekiyordu. Bunun kararını çok zor da olsa aldım.
Evet bana hicret görünmüştü, öz yurda tekrar hicret edecektim. Fakat bunun hiçte kolay olmayacağını ve orada çok daha çetin bir mücadeleye maruz kalacağımı biliyordum. Biliyordum ama bu hicret kendi nefsim için olmadığından dolayı katlanmaya değerdi.
Tüm bu belalara maruz kalışım kendi nefsimden dolayı olmasaydı, tüm bu belalara maruz kalırmıydım hiç?!
Bu hicret, bu kaçış aslında kendimden kendimeymiş/zahirden batınaymış!
O an bunu bilebilirmiydim hiç...


devam edecek...
Misafir

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »



Muhammedi muhabbete tutulan bir aşığın hayatından kesitler

-devamı-



O sonsuz rahmet sahibi olan Allah, sonsuz cömertliğiyle bana merhamet etti.
Nasılki, Hz. Adem aleyhisselam cennetten dünyaya hicret ettiyse.. nasılki, Hz.Nuh aleyhisselam tuğyan olan yerden tufanla hicret ettiyse.. nasılki, Hz. İbrahim aleyhisselam: ''Ben Rabbime hicret ediyorum'' diyerek hicret ettiyse.. ben de buna benzer bir duygularla gidiyordum...

Tüm hazırlıklarımı yapmıştım, artık öz vatana dönebilirdim. Geçen onca yıllarımı, acısıyla tatlısıyla her şeye ve verdiğim onca emeğe sırtımı dönüp gidiyordum, ne acıydı bu!..
Öyleya, yaşanması gereken yaşanacaktı, ilahi tecelli ne ise o gerçekleşecekti, bundan kaçış yoktu.
Cereyan eden olaylara karşı bütün gücümle, yılmadan mücadele ettim ama insanın kadere karşı koymaya gücü yetebilirmiydi, bazı şeyleri değiştirebilirmiydim? Elbette hayır. Bir çok şey benim iradem dışında cereyan ediyordu. Gardım düşmüş, teslim olmuştum...
Halbuki ''Bu gün Allah için ne yaptın'' ikazının gereği, azami gayret göstererek müslümanların sorunlarıyle hemdert olup islama ve müslümanlara sırf Allah rızası için adeta gecemi gündüzüme katarak hizmete devam ediyordum. Ama yinede bir boşluk vardı içimde, tarif edemediğim!..

Nihayet vatana dönmüştüm, dönmüştüm ama bu dönüş o kadar buruk o kadar emri vaki idiki, sevincini dahi yaşayamıyor, nereden başlayacağımı, nasıl hareket edeceğimi dahi bilemiyordum.
Burada yeni bir hayata başlayabilecekmiydim, her şey normale dönecekmiydi, bunun gibi onlarca yüzlerce sorular sorular, kendi kendime sorduğum yığınlarca cevabını alamadığım sorular...
Aman Allahım bu nasıl bir imtihan, bu nasıl bir süreç...
Babamlara geldikten bir müddet sonra oradan ayrılmak zorundaydım, hayat insana bazen ne kadar acı da gelse, o acıları istemeden de olsa yudumlamak gerekiyordu,
o acılar boğazımda düğümlense, yüreğime çakılsa bile...


devam edecek
Misafir

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »


Muhammedi muhabbete tutulan bir aşığın hayatından kesitler


-devamı-

Ben ülkeme döndükten bir müddet sonra, problemlerin mislince artacağını biliyordum. Zaman fazla geçmediki, her yerde aranıyordum. Artık ne babamlarda nede başka akrabalarımda kalamazdım. Oradan hemen ayrıldım, artık kaçak hayat başlamıştı benim için. O şehirden o şehire gidiyor, izimi kaybettirmeye çalışıyordum. Her seferinde yakalanmaktan kıl payı kurtuluyordum. Zaman akıp gidiyordu. Bazen babamlar ziyaretime geliyorlar, çok nadir de olsa ben de onları geceleri ziyaretlerine gidiyordum. Benim için böyle bir yaşam, piskolojik olarak dayanılmaz hal alıyordu. Gıyabımda yurt dışında ve yurt içinde iki ayrı dava açılmış ve baskılar artmıştı. Benim maruz kaldığım durumlar kadar, yakınlarımda maruz kalmışlar, onlarında huzurları kaçmıştı. Yurtdışındaki mahkeme aleyhime sonuçlandığını öğrendim. Bütün sınırlara hakkımda yazı gönderilmiş ve artık yutdışına da çıkmam imkansızlaşmıştı. Hiç olmazsa türkiyedeki mahkemede suçsuzluğumu kanıtlamam gerekiyordu. Bunun için bir avukat tutmuştum. Kendisi türkiye çapında tanınmış birisi olmasına karşın benim davamda ihmalkar davranıyordu. Çaresiz değiştirmek zorunda kaldım. O kadar tedbirli davranıyordumki, adresimi avukatıma dahi söylemiyor, annem ve babamın dışında kimse bilmiyordu. Ne acıdırki, artık insanlara güvenim kalmamıştı. Tek sığındığım sığınak, tek güvendiğim Allah azze ve celle idi. Ben hep dua dua dua ediyordum. Öyle bir süreç başlamıştıki, sanki hiç bir şeyden fayda olmuyordu. Allah'ın yardımı gelmeden, ben içinde bulunduğum bu durumdan kurtulamıyacaktım.
Aslında Allah'ın yardımı olmadan hangi başarı elde edilebilirdiki!?
Bir yandan vesileler arıyor, her an da dualarımda Rabbimden yardım diliyordum. Büyük bir çabayla, var gücümle mücadele edip insanlardan da yardım talep etmeme karşın, onların hiç bir faydası dokunamıyordu. Sanki Rabbim kaza ve kaderin ne olduğunu benim idrakimi açarak bana gösteriyordu. Evet şu kesinki, Rabbimin yardımıyle benim idrakim açılmaya başlamıştı.

Hayat bana o kadar anlamsız gelirdiki, sağlam bir inanç ve imanım olmasaydı...



devam edecek...
Misafir

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »

Muhammedi muhabbete tutulan bir aşığın hayatından kesitler
-devamı-


Anavatana geldiğim ilk günün sabahına ezanlarla uyanmıştım. O an ezanların hiç bitmemesini istedim. Ruhuma öyle nüfuz ediyorduki, yıllardır minarelerden okunan ezan sesine hasrettim, bu duyduğum sabah ezanı yüreğime öyle dokunuyorduki, gözlerim doldu. Yarabbi bu ne büyük nimett

''Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli''...

Demirci ateşten çıkardığı demire şekil vermek için nasıl dövüyorsa, belalar da üstüme üstüme öyle geliyordu. Demirci dövdükçe nasıl demir şekilleniyorsa, belalar geldikçe ben Rabbime daha da yakınlaşıyordum sanki!..

Bu dünyada müslümanca yaşamak yasakmıydı, bu dünyada müslümanın hakkını teslim edecek bir kanun ya da bir merci bulunmayacakmıydı. Heyhât

Öz yurdunda garip, öz vatanında parya...

Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım!
Haykır! Kime lakin?...


İçim kan ağlıyordu, hangi kanun benim hakkımı teslim eder, hangi merci beni haklı bulurduki.
Şükür rahmet ayı ramazan geldi. Şükürki, bu defa ramazanı ülkemde ifa edecektim...
Ve yine babamlarla beraberdik, oruç bana daha bir başka haz verecekti. Ramazan günlerinden bir günde, babamın tanıdığı emekli bir imam ziyaretine gelmişti. İslami konularda sohbet ediliyordu, ben onları büyük bir nezaketle dinliyordum. Bir ara hoca efendi bana yönelerek:
-''Bak delikanlı sana Karadavut ismiyle meşhur Delâil-ül-Hayrât ve Meşârık-ul-Envâr kitabının müellifinin neden o kitabı yazdığı hakkındaki hayat hikayesini anlatacağım, iyi dinle'' dedi.
Ben de “buyurun hocam anlatın” dedim. Bu kitabı ismen hatırlamıştım, çünkü ben bu kitabı almıştım ama okuma fırsatı bulamamıştım. Hoca efendi anlatmaya başladı:


Talebelerinin sayısının on binleri bulduğu rivâyet edilen Muhammed Cezûlî, bir gün yolculuk esnasında vakit namazını kılmak için abdest alması gerekiyordu, etrafta su aramaya başladı. Nihayet bir kuyu gördü, kuyunun yanına vardığında kuyunun yanında su çekmek için kova ve ip yoktu. Ne yapacağını şaşırmıştı. Ne yapacağını şaşırmış bir şekilde etrafına bakınırken elinde bir su testisi olan bir kız geldi. İmam Cezulinin kuyuya şaşkın ve çaresiz bakışlarını farkedip ona şöyle dedi:
-"Sen kimsin ve niye şaşırdın?"
Muhammed Cezûlî, onun kova getireceği ümîdi ile kendisini tanıttı ve hâlini bildirdi.
Kız bunun üzerine ona;
-"İnsanlar sizi hayır ve kerâmetle överler. Siz ise kuyudan su çıkarmaktan âcizsiniz." dedi ve gelip kuyunun içine doğru bir şeyler okudu.
Allahü teâlânın izni ile su, kuyudan taşıp dışarıya akmaya başladı. Muhammed Cezûlî abdest aldıktan sonra kıza:
-"Sen bu kerâmete hangi amelin sebebi ile nâil oldun?" dedi. Kız da:
-"Resûl-i ekreme salevât-ı şerîfeyi çok getirmekle ve salevât okumaya devâm ederek kavuştum." diye cevap verdi.
Muhammed Cezûlî, bu duruma hayret ederek:
-"Acabâ hangi salevât-ı şerîfeyi okumaya devâm etsem?" diye düşünmeye başladı.
O gece, bu düşünceden dolayı uyuyamadı. Bu düşünce içerisinde yatakta yatarken, hanımı yatağından kalktı. En güzel elbisesini giyip, örtüsünü örtüp evden dışarı çıktı. Bunu görünce, hanımının bu saatte nereye gittiğini merak ederek arkasından dışarı çıktı ve onun deniz kıyısına doğru gittiğini gördü. Önünde ve ardında bir arslan ona bekçilik ediyordu. Merakı daha fazla arttı. Hanımı kıyıya varınca denize girdi ve yürümeye devâm etti, sonunda küçük bir adaya ulaştı. Arslanlar denizin kıyısında yattılar. Orada abdest alıp, namaz kılmaya başladı. İbâdetten sonra, yine su üzerinde yürüyerek kıyıya geldi. Arslanlar da kalkarak, biri önde, diğeri arkada yürümeye başladılar. Muhammed Cezûlî daha önce eve gelip, uyuyor göründü. Hanımı, eve gelip elbiselerini değiştirip, yattı. "Hanım bunu her gece mi yapıyor?" diye düşünerek, üç gece onu gözetledi. Hanımının her gece böyle yaptığını gördü.Üçüncü gecenin sabahında, bu durumu hanımına sordu. Hanımı ona:
-"Siz, bu işe şimdi mi vâkıf oldunuz? Uzun senelerdir ben böyle yapıyorum." dedi.
Bunun üzerine Muhammed Cezûlî:
-"Acabâ, bu kerâmete ne sebeple kavuştunuz?" diye sorunca, hanımı:
-"Resûl-i ekreme salevât-ı şerîfe okumayı hiç bırakmadım. Nîmete bu yüzden kavuştum." dedi.
Muhammed Cezûlî:
-"Devâm ettiğiniz bu salevât-ı şerîfe hangisidir?" diye suâl etti.
Hanımı cevap vermedi. Isrâr edince:
-"Bu gece istihâre edeyim, izin olursa, cevap veririm." dedi.
Sabahleyin hanımı:
-"Açıkça söyleyeyim, haber vermeye izin yoktur. Ancak salevât-ı şerîfeleri topla, onların içinde varsa, "Vardır" diye haber veririm." dedi.
Bunun üzerine Muhammed Cezûlî, birçok kitaplarda bulunan salevât-ı şerîfeleri topladı ve bir kitap yazdı. Hanımına, yazdığı bu kitabı okuduğu zaman, hanımı:
-"İçinde birkaç yerde vardır." dedikten sonra:
-"Bu kitabı okumaya devâm edenin, Allahü teâlânın rahmetine kavuşacağında şüphe yoktur." dedi. Muhammed Cezûlî bu eserine; Hayırlara deliller ve nûrların doğuşu mânâsına gelen Delâil-ül-Hayrât ve Meşârık-ul-Envâr ismini verdi.


devam edecek...
Misafir

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »



Muhammedi muhabbete tutulan bir aşığın hayatından kesitler

-devamı-

Karadavut ismiyle meşhur Delâil-ül-Hayrât ve Meşârık-ul-Envâr kitabının müellifi Muhammed Cezûlînin bu kitabı yazmaya karar vermesine neden olan yaşanmış hayat hikayesini dinledikten sonra, sanki içime bir ateş düşmüştü, yüreğimde bir sızı başladı. Hoca efendiyi duymuyordum artık. Kendi kendime hayıflanıyordum. Yıllar önce almış olduğum o kitabı neden okumadım diye söylenip durdum. Misafir hoca efendiyi uğurladık. Ben hemen o kitabı buldum ve incelemeye başladım. Bu gerçekten de o kitaptı. Aslında önemli olan, kalın tek cilt halinde, birkaç yüz sayfadan ibaret olan kağıt yığını değildi. Asıl önemli olan, içerisindeki kıymetli salavat-ı şerifelerdi.
Ramazan ayı olması hasebiyle teravih namazını kıldıktan sonra salavat-ı şerifeleri okumaya başladım. Sahur vakti geldi, sahuru yaptıktan sonra da devam ettim, tâki sabah namazına kadar. Sabah namazını eda ettikten sonra, okumaya başlarken niyet duasında olduğu gibi Efendimizi görme niyetini tekrarladım ve yatağa yattım. Gözlerimi kapattıktan bir müddet sonra hayatımda hiç görmediğim bir şekilde gözlerime küçük bir nokta halinde bir ışık belirdi. Bu ışık büyümeye başladı. Öyle büyüdüki, bu ışık tamamen gözlerimin içini doldurdu. Ben b u durumu hayretle izliyordum. Daha sonra öyle bir nûr yansıdıki, ömrümde öyle canlı renkleri görmemiştim. Bu Efendimizin nûruydu. Bu nûrun yansımasıyla Efendimiz karşımdaydı. Ben o an hem şok olmuştum ve hem de Onun güzelliğine ve nûruna hayranlıkla bakıyordum. Bu hayranlıktan olsa gerekki ben ne yapacağımı şaşırmış bir vaziyetteydim. Efendimiz ise bana gülümsüyordu. Ben artık kendimi tutamadım birden ağlamaya başladım. Bu lütuf, bu ihsan, bu se'âdet karşısında ağladım ağladım. Aynı zamanda şok içerisindeydim, çünkü böyle bir ânı hiç hesap etmemiştim. Benim o anki halimden olsa gerekki, gülümseyerek birden kayboldu. Ben kendimi frenleyemiyordum, gözlerimdeki yaşlar dinmiyordu. Kendimi sokağa attım, hem yürüyor hem ağlıyordum.
Saatlarca bir mecnun gibi yürüdüm yürüdüm, nereye gittiğimi bilmeden. Hem yürüyor hem ağlıyordum...

Bu ağlayışta onca yıl Efendimize duyduğum özlemin göz yaşları vardı
Bu ağlayışta yaralı gönlümde sevdayı Muhammedi hararetini serinletme çabası vardı
Bu ağlayışta yıllarca ömrümün bu anına kadarki günah kirlerini yıkama gayreti vardı
Bu ağlayışta yeryüzünün en aciz bir insanı olduğumu düşünürken
böyle onurlu bir seâdete ermenin mutluluk gözyaşlari vardı...



Bir geceyi sabahlarken

Hem salât hem selâm okurken

Sabah oldu kıldım namaz

Yatarken Rabbime etmiştim niyaz

Arzularım o sevdaya

Kavuşmaktı Rasulullaha

Bağrım uykuya dalıyorduki

Birden bir nûr aksetti gözlerime

Hem Rasulullah geldi tebessümle

Ömrümde görmedim öyle nûr

Hem içim oldu pürnur

Ben şaşkına döndüm bir an

Hem aşkınla sarhoş oldum o an

Saygımdan dilim tutulmuştu

Edemedim bir kaç kelam

Güzelliğine hayranlığımdan

Olmuştum Ona ram

Ben seyrine dalmıştımki

Bilmiyorum ne kadar geçti zaman

Hayret hayran bakarken ben

Gitti tebessümle yeniden

Beni birden hüzün bastı

Aktı yaşlar gözlerimden

Ey Nebi ararım seni

Bitab düştüm özleminden



devam edecek...
Misafir

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »


Muhammedi muhabbete tutulan bir aşığın hayatından kesitler

-devamı-



Hoş geldin Ya Rasulallah
Yaralı yüreğime nurun şifa oldu efendim


YaRabbi benim gibi aciz, günahkar kulunu böyle bir şerefle şereflendirdiğin için Sana ne kadar hamd etsem azdır diyor hamdimi dilimden düşürmüyordum. Sanki yeniden doğmuş gibiydim. O kadar mutluydumki, içim içime sığmıyordu. İdrakim açıldı birden. Artık hayata çok farklı bakıyor, beni alakadar eden olayların nedenini/niçinini farklı yorumluyordum. Bende öyle şeyler değiştiki, musibet, bela, hüzün bana acı veremiyordu artık. Manevi yaralarım sarılmıştı, tüm yakarışlarım lahuti aleme ulaşmıştı, ''mazlumun duası süratle kabül olur'' tahakkuk etmişti.


Demekki sevgi dilden kalbe indirilirse vuslat gerçekleşiyormuş...

Mevlânâ Hazretleri buyuruyor:

"-Ey delikanlı! Bu ten bir misâfirhânedir. Her sabâh, senin misâfirlerin olan gam ve neş'e oraya koşarak gelirler."

"Âgâh ol; sakın bu misâfir benim boynumda kalır, deme! O yokluğa uçar gider. Yâni sürûr ve gamın bekâsı yoktur."

"Gayb âleminden ne gelirse gelsin, o senin gönlünün bir misâfiridir. Onu dâimâ hoş tut! Yâni, gamdan ötürü üzgün; sürûrdan dolayı da çok neş'e içinde kalma!"

"Gam düşüncesi, neş'e yolunu tıkar, aldırmaz! Hakîkatte ise gam, bambaşka bir sürûr ve neş'enin yollarını açar."

"Fikirler ve gam, gönül evini başka efkârdan süpürür. Tâ ki, kalbe yeni hayır ve sürûrlar gelmiş olsun!"

"Gam eli, gönül dalından sarı yapraklar silkmektedir. Tâ ki, bu dallardan birbiri ardınca yeşil yapraklar gelmiş olsun!"

"Gam, gönülden neyi döker ve götürürse, onun yerine daha iyisini getirir!"


bu veciz sözlerin benim hayatimda gerçekleştiğini görüyor ve yaşıyordum adeta!

O günden sonra zaman zaman ilk defa gördüğüm nokta halindeki nur, genişleyerek büyüyor birden gizli alem açılıyor, arapça harflerle çeşitli şekiller/işaretler gösteriliyordu...
Daha sonra sevindirici haberler peş peşe gelmeye başlamıştı. Benim mahkemedeki, kazanacağıma ümidimi kestiğim davanın seyrinde ani bir gelişme yaşandı ve lehime seyri başladı...
Allah'ü Zülcelal Hazretlerinin lütfu/yardımıyle, Rasulallah sallallahü aleyhi ve sellem Efendimizin teveccühüyle yaralarım sarılıyor, kaybettiğim tüm cepheleri tekrar kazanmaya başlıyordum. Şerlerden de şerlerin içine düştüğümü zannederken, o çetin şerlerin içinde ne müthiş hayırlar gizliymiş! Bunu görüyor, yaşıyor ve idrak ediyordum...


Yüreğim çoraktı
Dilik dilik
Toprak misali...


Sen geldin
Ansızın iklim değişti
Bir gül yeşerdi yüreğimde...


Sen geldin
Sevda okyanusunda
Buldum kendimi...


Sen geldin
Bir gül yeşerdi yüreğimde
Al sevdalı renge büründüm...


Sen geldin
Eşsiz güzelliğinde
Hayat buldu ruhum...


Sen geldin
Lîme lîme doğranmış yüreğim
Aşkınla şifaya erdi Efendim.


devam edecek...
Misafir

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »


Muhammedi muhabbete tutulan bir aşığın hayatından kesitler

-devamı-

Benim bu hicretim zahiri boyutundaki anlamlarından ziyade, kendi ruh alemime olan batıni boyutundaki yolculuğummuş. Bu seyir için günah gömleklerimi çıkartıp, dünya süslerine yüz çevirip, benlik libasından sıyrılmam gerekiyormuş ki, benim iradem dışında bunlar gerçekleşmişti.
O Yüce Rabb'ül Alemin nelere kadir değilki. Her şeyimi kaybettim derken, kendimi bulmuştum.
Anlıyordum artık bendeki eksik olanı, takva yönünden o kadar eksiklerim varmışki, bunun idrakine varmıştım...

Babamı gecenin hangi saatinde görsem o hep namaz kılıyor olurdu. Ben ise onu kendimce eleştirirdim, sabahlara kadar namaz kılmak yerine, aktif bir şekilde islama hizmet etmek gerekir derdim. Zaman içerisinde anladımki, onun sabahlara kadar Rabbine nafile ibadet etmesini gördükçe benim yaptığım hizmetleri küçümsemesemde yine de eksikmiş. Bu eksikliğimin idrakine vardıran Rabbime hamd olsun...

Zaman akıp gidiyordu, benim davam hakkında duruşma üzerine duruşma yapılıyor artık bu davanın lehime sonuçlanacağı ihtimalı artıyordu. Ben ise o şehirden o şehire sürekli yer değiştiriyordum...

Maddi ve manevi o kadar kayba uğramıştımki, deli olmam içten bile değildi, hatta bir keresinde babamın anneme bu gidişle kafayı bozacak dediğini duymuştum.

Efendimizin gelişiyle her şey o kadar değişti ki, ben hayata yeniden dönmüştüm. Hayata direncim artmış ve yeniden güçlenmiştim. Artık hiçbir şey bana acı veremez, hiçbir çile beni yıkamazdı.
Mahkemede hakkımdaki dava hakkında bir duruşma daha oldu. Evet nihayet dava lehime sonuçlanmıştı. Artık kaçak hayat benim için bitmiş ve normal hayata dönmüştüm...

Bir mümin olarak ibadetlerimi yaparken nafilelere önem vermeye başladım. Bununla birlikte Efendimize salavat-ı şerifeleri kendime vird edinmiştim.

Daha sonra İslamın ilk şartı ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Efendimizin zikirlerin en üstünü diye belittiği iki özelliği bulunan birincisi: bütün harfleri ecvef olan. İkincisi: Bütün harfleri noktasız olan. Allah Teala’dan başka bütün mabudlardan tecerrüde işaret eden. Nefiy ve ispattan ibaret olan. “La ilahe” derken Allah Teala’dan başkasından ulûhiyeti nefyetme, “İllallah” derken de Allah Azze ve Celle’nin ulûhiyetini ispat etmek olan. Allah Subhanehu dışında ibadet edilen her şeyi reddetmeyi ve zatıyla ibadete layık olanın sadece Allah olduğunu ispat etmeyi ifade eden, ''hakkıyla mabud olan yalnız Allah’tır La ilahe illallah'' zikrini vird edindim.

'' Bir ikaz: bunu söyleyen kimsenin, söylediğinin gereği olarak fiilen reddetmesi ve Allah Azze ve Celle’nin hakkını söz ile ispat ettiği gibi fiili ile de ispat etmesi gerekir. Zira amaç dil ile söylemek değil, bilakis bu mübarek kelimenin kapsadığı manayı gerçekleştirmektir. Bu kelimenin Müslümanların şuurunda bariz bir yeri vardır. Kul, bununla yaratıcısı Tebarek ve Teala’ya kulluğa layık hale gelir. Boyun eğiş ve Allah Azze ve Celle’yi yücelterek ikrar eder, nefsi bu kelime ile parlaklaşır, yaratıcısı Subhanehu ve Teala’ya bu kelimeyle bağlanır, kişi İslam’ını bununla ilan eder, âlemlerin rabbi olan Allah’a inanmaları bununla belirtilir, emrine itaat edenler, Allah’ın sağlam ipine sarılanlar, Allah’a itimad edenler ve işlerini Allah’a havale edenler bu kelimeyle ayrılır.''

Bu zikre devam ediyordum. Bir gün birden semada bir göz belirdi bana bakıyordu, o an kalbime bir ilham doğdu ''Bu alemde her şeyin kayıt altında olduğu'' idi. Daha sonra semada arapça olarak La ilahe illallah yazıldı. O an ben tüm zerrelerimde O azameti hissettim. Sübhanallah, sübhanallah, AllahuEkber diye haykırdım...


devam edecek..
Misafir

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »



Muhammedi muhabbete tutulan bir aşığın hayatından kesitler

-devamı-


Hayatım adeta bir zındana dönmüşken, Efendimiz salallahü aleyhi ve sellem'in gelişiyle tüm ızdıraplarım dinmiş, adeta yeniden doğmuş gibiydim...Zaman zaman benim iradem dışında çeşitli ilhamlar geliyor, bazen bu kalbime doğarken, bazen de kendi iradem dışında dilimle söyletiliyordu.

Ehlullah derki: ''İlahi ilhamlar; istemekle gelmez, bir sebepten dolayı da gitmezler, belirli bir zamanda ve belirli bir şekilde de gelmez...''bende de böyle oluyordu.

Günlük zikirlerime Lafza-i Celal'i, Efendimize salavat-ı şerifeleri ve La ilahe illallah'' zikrini kendime vird edinmiştim. Bir gece , katından ilim öğretmesi için Rabbime yalvardım. Sabah namazından sonra, yakaza halindeyken bana esma-i ilahiyeden ''Alîm'' ismi celilini arapça ve latince rakamlarla 160 defa ve on artırarak zikretmem gösterildi. Bundan böyle günlük zikirlerime ''Alîm'' ismi celilini de eklemiş oldum.

''İhlasla "Yâ Alim" diyen bir müslüman bu isme devam etse, maddi ve manevi ilim kapıları kendisi için açılır.''


Ya Alim
Her şeyi ilminle en iyi bilen sensin
Biz aciz kullarız, her şeyi bildiren de sensin
Ezelden de ebede kadar da bilen sensin
İlimler senden akar gelir bizlere
Çünkü ilmin kaynağı sensin
Bildiren de, gördüren de, işittiren de sensin


Lafza-i Celal'e dilimi öyle alıştırmıştımki, ''Halk arasında dahi Hakk ile olmak'' sırrı gereği sokakta, çarşıda, pazarda hiç dilimden düşürmüyor, hep zikrediyordum. Birgün yine çarşıya çıkmıştım ve her zaman olduğu gibi sessizce zikrediyordum. Bir müddet sonra birden irkildim. Allah Allah sesini duyuyordum ama bu çok farklıydı. Biraz durdum ve dinledimki, kalbim aynı ritimde Allah Allah diye zikrediyordu. Hani derlerya tüylerim diken diken oldu diye, aynen öyle oldu.

Ehil kimseler: ''Lâfza-i Celâl zikri, kalbde bir harâretin doğmasına sebep olur. Bu harâret, kalbi tasfiye eder ve orada zikrin nûrunun zuhûrunu sağlar.'' demişlerdir.

“Dünyâya geliş ve gidiş” gibi iki muazzam ve dehşet verici gerçek arasında sıkışan beşerî idrâk, dünyâ ve ukbâya âid kâmil bir değer hükmüne ulaşıp hâl ve hareketler buna göre tanzîm edilmedikçe, çocukların oyuncakları gibi izâfî gölgeler âleminden kurtulup hakîkat yurduna doğru mânevî bir yolculuğa çıkamaz.

''Her neye noksan bakarsan ol sana noksan olur
Eğer kemaliyle bakarsan ol kemalindir senin''.


devam edecek
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen gullale »

Değerli Misafir kardeşimiz, siteye gelişiniz salavat zikri fikri virdi ile gönüllere hoş bir sedâ muhabbet ve letâfet ile oldu âcizâne...

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizi çok severdim. Adını andıkça sevgim artardı... Canım peygamberim... Bize dînimizi getirdin, çok sıkıntılar çektin, savaşlar, işkenceler, hakâretler. Ahhhh... Güzel peygamberim...

O benim için gönül coşkusu ile taşkınlığı ile seviyorum dediğim, kuşları, ağaçları, çiçekleri vs sever gibi sevdiğim bir örnek insandı...

Ölmüştü ve ravzası Medîne-i Munevvere'de idi... Keşke gidip görebilseydim oraları... Gözünün baktığı yerleri, ayağının bastığı yerleri, yaşadığı yerleri... Hâtırâlarını yâd etseydim varıpta...

Kıymetli kardeşim, hayâtımın inişli çıkışlı yollarında yaşadığım bizim indimizde sıkıntı olarak ta'bir ettiğimiz bir dönemde hâlim hoşa gitmiş olacak ki mânâ hayâtıma Derman Doktorum girdi...

Önce O'nun kitapları geldi ELime. Okudukça içine çekti beni ve bana EL oldu...

Hayâtım değişmeye başlamıştı... Abdestsiz gezmemek gerektiğini yıllar önce fakültedeyken duymuş olmama rağmen O dediğinde yaşanır olmuştu bende...

Ne derse aynen uygulamaya giriyordu. Bu devam eden süren bir durum. Anlatmak istediğim bu değil, Muhammedinur sitesine gelişimin arkasındaki en önemli sebeb olduğudur. Onu Ondan İZleri ararken bu site ile tanış oldum. Ve Kul İhvani bilgileri ile. RASÛLULLAH SALLALLÂHU ALEYHİ VE SELLEM efendimizi ÖZe yakın, ÂNa yakın, Habli'l-veridim olarak zâhirde elle tutulur gözle görülür gibi! gâfil değil, gölge değil, hayal değil, ASL gibi GÜNEŞ gibi GERÇEK gibi BİLmeyi, ÂNlamayı öğrendim. Gibi diyorum zîra kemâle ulaşmamış ancak ANlayış sahama girmiş olduğunu dillendirmek istiyorum.

Amacım bunu anlatmak da değil. Maşallah diyeceksiniz belki, eee yâni diyeceksiniz belki, ne demek istiyorsun? diyeceksiniz belki... Demem o ki; ben hayâlen yaşadığını düşündüğüm ve hayâlen sevgi sunduğum Rahmeten li'l-Âlemîn'i ÖZümle, herkesin AKLınca KADARınca ANlamasının önemini farkettim.

Ve âcizâne AKLımın varacağı en UCta ANlamaya ve ANmaya başladım. Bu ANlayış Onu hayâtımın içinde yaşayan, var olan, fikretmekten, idrak etmekten sorumlu olduğum Efendim, Bütünü'm, Ana'm, Tam'ım hâline geldi. Ona salavat okurken ne dediğimi daha doğru ANlamaya başladım.Eskiden olan, romantizm diyelim, toz pembe sevgi diyelim, hayâlî iştiyak diyelim gerçekten çok uzakta kurguladığım ve AKLıma yüklenen kurgulamalar ile BİLdiğim Rasûlullah gitti yerine ELimle tuttuğum sözünü duyduğum İZini gördüğüm bir RASÛLULLAH geldi! Onu sevmek güzel sözler sarfetmenin, ravzasını ziyâret hayallerinin, ruyâma gelse de iyi kul olduğumu anlasam... heveslerinin yerini Onu ANlamak ve YAŞAmak hedefine dönüştü. Söz de değil ÖZde bir Rasûlullah iştiyâkı uyandı içimde. Güzel sözlerle, şiirlerle, ilâhilerle bezenmiş kalabalığın yerine GÜNEŞ gibi aydınlık - ısı ve gıda getiren GERÇEK geldi ANlayışıma.

İşte şimdi gönlüm istemekte ki en yakın çevremde en yatkın olanlardan başlayarak herkes Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizi kabınca kadarınca AKLınca GERÇEK olarak ANlasın, tanısın, ve hizmetini sunsun. Salavatlar binlerle değil ÖZlerle okunsun!

Duygularımı inşallah yanlış anlatmamışımdır. Anlatmak istediğim Salavat okunurken "SALLavat"ın ne olduğunun, ne dilendiğinin, ne denildiğinin hakkıyla ANlayarak Okunması... Câhilliğimi ma'zur görmenizi isterim, kimin hangi ANlayış seviyesinde Rasûlullahı ANladığını elbette bilemem, salavatı hangi ANlayış ile okuduğunu da bilemem ancak kendi câhilliğimin aydınlandığı noktayı pay ederek belki benceğiz bir kardeşime ANlamak vesîlesi olur diye bunca laf kalabalığı ettim...

Yazılarınızı keyifle, sürûrla, duayla okumaktayım, devâmını da ilgiyle beklemekteyim. Deryâ deniz gönlünüz, akıcı uslûbunuz, lâtif ifâdeleriniz ile bize sunduğunuz güzel yazılarınız için de teşekkür etmek isterim.

MuhaMMedî MuhaBBetlerimle...
Resim
Misafir

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »

Değerli kardeşim güllale,
Samimi bir duyguyla yazmış olduğunuz bu yorumunuz konumuz için isabetli olmuş ve katkı sağlamıştır. Bu katkınız bizi memnun etmiştir, Rabbim de sizi memnun etsin inşallah.
Kardeşim,
Buradaki yazı dizimizden gayemiz kişileri ön plana çıkartıp kendimizin takdir edilmesi değil, Efendimize olan sevginin dilden kalbe indirilmesiyle kişiye kendi istidat ve kabiliyetince ne gibi lütufların, ihsanların bahşedileceğini acizane vurgulamaktır.
Ayrıca buradaki siz kardeşlerin çok önemli, yararlı ve güzel paylaşımları Efendimiz sallallahü aleyhi ve selleme sevgi bağının nasıl olması gerektiğini fazlasıyla işliyorsunuz. Biz de acizane bu büyük hizmetlerinize küçük bir katkı sağlamak için buradayız inşallah.
Kardeşim,
Davete muhatap olan bu davete icabet edebiliyorsa, kendinden değildir. İcabet edemiyorsa bu da kendinden değildir. Bu davet olunanın istidat ve kabiliyetinden olup, bir nasip meselesidir. Eğer verilen mesaj muhatabına ulaşmıyorsa, bu da daveti yapmada vesile olan aracının (vesile olabilmekte bir nasıp meselesidir!) belki kabiliyetsizliğinden değil, bu mahrumiyet muhatap olanın nasipsizliğindendir! (Allahu alem).
Bizim gayemiz kalplerdeki var olan sevgi ateşinin ortaya çıkmasına vesile olmaktır. Eğer muhatap olan mesajı almışsa bu da kendi marifeti olmayıp Hakk'tandır. Hakk'ın çağırmadıklarına kimse mesaj ulaştıramaz, davet yapamaz.
Bir misal; bir garib fakirin nasipsizliğinden haberdar olan sultan Mahmut, adamı getirterek hazinelerinin kapısını açtırıp eline de bir kürek verilmesini emrediyor ve elindeki küreği daldırıp ne kadar alabilirse kendisinin olacağını söyler. Altınları gören fakir şaşkına döndüğünden küreği tersiyle daldır ve sadece bir altını alabilir. Bunu gören sultan Mahmut: ''vermesse Mabud neylesin sultan Mahmut'' der.
Elbette talip olanın talepkarlığı da bu uğurda samimiyeti de önemlidir. Çünkü ben çağırılmadan istesem de bu davete icabet edemem diyerek beklemekte doğru değildir. Mutlaka vesileler aramalıyız.
Allah daha doğrusunu bilir ve hidayete erdirendir.

Muhammedi Muhabbetle...
Misafir

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Misafir »

Muhammedi muhabbete tutulan bir aşığın hayatından kesitler
-devamı-


Türkiyedeki ve yurtdışındaki davalar düşmüş ve sınırlardaki hakkımdaki tutuklama kararı kalkmıştı.
Artık her şeyimi orada bırakıp terkettiğim ülkeye geri dönebilirdim. Orada yeniden işleri yoluna koymak pekte kolay olmayacaktı. Fakat ben her türlü zorluklara alışmıştım. Yaşamımda meşekkatin, sıkıntının, hüzünün olmadığı ya da geciktiği zaman ben kendi kendimi sorgular hale gelmiş, sıkıntısız bir anımı yadırgar olmuştum. Bütün bunlar benim yaşamımın bir parçası olmuştu...

Yakınlarım ve samimi dostlarım geldiğim ülkeye bir daha dönmememi ısrarla telkin etmelerine rağmen ben dönmüş, birçok proplemleri aşarak oraya tekrar yerleşmiştim. Yaşamıma burada devam ediyordum. Burada çok şeyleri değişmiş buldum. Bu zaman zarfında insanımızın bu kadar değişmesi doğrusu beni çok şaşırtmıştı.Müslümanlardaki dine olan hizmet aşkının yerini daha çok dünyevi sevgiler almış olması beni gerçekten üzüyordu...

Avrupada yaşayan insanımız kendi kabuğunu kırmayı başarmış, kimisi işçi olmaktan kurtulup işveren olmuştu. Avrupalı her zamanki kurnazlığını göstererek birtakım teşfiklerle buralarda mülk edinmeye yönlendirmiş, sıcak paranın türkiyeye akmasını önlemekte başarılı olmuşlardı. Elbetteki bir bakıma insanımız kiracı olmaktan kurtulup ev sahibi olmuşlardı. Ben de bu kervana katılmıştım.
Kendi işimi kendim kurmuş ve birde ev alarak buradaki yaşamıma bu şekilde devam ediyordum. Benim feci bir kaza geçirmeme kadar her şey yolundaydı. Ben işlerle ilgilenemeyince çalıştırdığım işçiler de işi gerektiği şekilde yürütemeyince iş bağlantılarında problemler olmaya başladı. Ben sıhhate kavuşuncaya kadar artık çok geç olmuştu. Avrupanın genelinde kriz zaten vardı, direnmek boşunaydı...

Yine büyük bir imtihandan daha geçiyordum.

Firmayı tasfiye edip evi de acilen satmam gerekiyordu. Yine her şey üst üste gelmiş, çok bunalmıştım. Evin satışı için internette satış ilanı verdim. Acilen satmam gerekiyordu. İlan verdiğimin üçüncü günü ayrı ayrı iki alman evi görmek için telefon etmişlerdi. Aslında ikisine de aynı güne randevü vermemem gerekirdi fakat benim kafam o kadar karışıktıki, bunu düşünecek halde değildim. Bütün gün evde olacağımı, ne zaman gelmek isterlerse görmeye gelebileceklerini söyledim. Zaten evi beğenip beğenmeyecekleri, ya da alıp almayacakları belli değildi.

İlk bir bayan geldi, kendisinin ve eşinin öğretmen olduğunu, bu yüzden de eşinin okulda olmasından dolayı yalnız geldiğini, kendisi beğendiği taktirde daha sonra onunla birlikte gelmek istediğini söyledi. Eve bakması için içeri buyur ettim. Evi ve bahçeyi gezdikten sonra kendisinin çok beğendiğini ve eşiyle de bir sonraki gün gelmek istediğini anlatırken diğer telefon eden alman kalabalık bir aile ile gelmişlerdi. Onların gelmesiyle kadın rahatsız oldu ve onların da eve bakmak için gelip gelmediklerini sordu. Ben de, onları tanımadığımı ve galiba eve bakmak için geldiklerini söyleyince, kadının morali bozuldu ve ne olur onlara bu evi vermeyin çünkü uzun süredir böyle bir ev arıyordum dedi. Halbuki ben bir an önce evi satmak istiyordum. Kim almak için benimle ciddi bir şekilde pazarlığa oturursa ona verecektim. Bayana, üzgün olduğumu ve kendi eşinin yarın bu evi beğenip beğenmeyeceğinin garantisinin olmadığını ve eğer bu yeni gelenler ciddi bir şekilde almak için anlaşma yapmak isterlerse onlara verebileceğimi söyledim. Kadın üzgün bir halde idi ve giderken, umarım onlar alamaz da bu ev bana kalır diyerek gitti. Diğer gelenler, alman karı koca birde anne babalarıydı. Kendilerini tanıttıktan sonra evi gezdiler ve çok beğendiklerini ve hemen pazarlığa oturmak istediklerini söylediler. Kendilerine birer kahve ikram ettikten sonra pazarlığa başlamıştıkki, daha önce gelen bayan telefon etti ve son durumun ne olduğunu, evi satıp satmadığımı sordu. Şu an pazarlıkta olduğumuzu büyük bir ölçüde anlaşmaya vardığımızı ve satış sözleşmesi hakkında konuşmak üzere olduğumuzu bildirdim kadın çok üzgündü. Biz pazarlığı bitirmiştik ve noter işlemleri için randevüleştikten sonra onlar gittiler. Aslında bu ailenin yeterince paraları olmadığından geri kalan kısmını banka finanse etmesi için bankaya başvuracaklarını ve ayrıca anne babalarınında biraz yardım edeceklerini söylemişlerdi. Bu durum bana biraz karmaşık gelmişti ama kendi kendime, ''alabileceklerine kanaatleri olmasa böyle bir pazarlığa oturmazlardı herhalde'' diye düşünmüştüm.

Fakat her kul kendince bir hesap yapar ancak takdir ne olduğunu kim bilebilirki? Bundan sonra da beni ne gibi zorlukların ve sıkıntıların beklediğinden habersiz ama istemeyerekte olsa bu evin satılmasıyla bir sıkıntıdan daha kurtulacağımı düşünüyordum. Bir gün sonra günlerden cuma idi, sabah vaktinde evi alacak olan alman telefonla beni aradı. Ben, notere gideceğimiz zamanı bildireceğini zannederken o ise bankada pürüz çıktığını ve evi alamayacaklarını söyledi. Ben o an neye uğradığımı şaşırmıştım. İçinde bulunduğum sıkıntılar içerisindeyken, ilk gelen alman bayanın daha önce telefon ettiğinde numarası kapalıydı ve daha sonra da bana telefon numarası bırakmamıştı ve de adresini dahi bilmiyordum.

Şimdi ne yapacaktım, o ilk almak isteyipte alamayan kadına nasıl ulaşabilirdimki, diğerlerinin alamadığını, hala istiyorlarsa alabileceklerini nasıl söyleyebilecektimki! Bu kadar karmaşık bir duruma inanmak imkansızdı.
Acaba benim böyle karmaşık duruma düşmem nedendi!? Elbetteki bu durumun da bir anlamı vardı, ben ise aciz bir kul olduğum için neye ve nasıl yormalıydım/yorumlamalıydım! O an bunu düşünecek durumda değildim...

Öyle bir girdaptaydımki, bunları detaylı anlatmak bile mümkün değil. Cuma namazı vakti yaklaşıyordu, üzgün ve bitkin bir halde cuma namazı için yaşadığım şehirde merkezdeki en büyük camiye gittim. Hoca kürsüde vaazdaydı, diğer cemaatların tutmuş oldukları saftan birinde boş olan bir yere oturdum. Vaazı dinleyecek durumda değildim. Halbuki, kaza ve kadere inanan ve teslim olmuş birisi olmama rağmen, içinde bulunduğum bu durum beni epey meşkül ediyordu.
Hoca efendi minbere çıkmış hutbe okuyordu fakat onun konuşmaları sadece kulaklarımda yankılanıyor ama aklım beynim bulunduğum durumla meşkül olduğu için böyle kıymetli bir mekanda, böyle kıymetli bir günde ve saatta içimden durumum hakkında dua ediyordum:

"Allâhım, kuvvetimin yetersiz kaldığını, çaresiz olduğumu görüyorsun. Ya erhamer rahimiyn, zayıf görülüp ezilenlerin Rabbi sensin. Kötü huylu ve kötü tavırlı düşmanın eline beni terketmiyecek kadar Rahimsin.
Allâh’ım, bana karşı gazablı değilsen; çektiğim eziyet ve belâlara hiç aldırış etmem. Ancak şu da var ki, koruma sahan bunları da çektirmeyecek kadar geniştir. Allâh’ım, gazabına maruz kalmaktan, yahud rızasızlığından, senin bütün zulmeti parıl parıl aydınlatan, dünya ve âhiret hallerinin yegâne selâmete çıkartıcısı olan NUR’u Vechine sığınırım. Allâh’ım rızan olasıya senden affını diliyorum. Havl ve kuvvet ancak seninledir.
MUHAMMED salalahü aleyhi vesellem efendimizi bu duama vesile kılıyor ve ancak senden yardım diliyorum.
Ya Rabbi, MUHAMMED salalahü aleyhi vesellem efendimiz hürmetine bana yardım et"


diye dua ederken ve henüz hoca efendi de minberden inmemişken birden önümdeki saflardan birisinin arasında bir adam belirdi. Elbetteki, bu adam dünyamızdan bir insan değildi. O adam ayakta durur vaziyetteydi, bu gibi durumlara alışık olmama rağmen o an az da olsa irkildim. Adamın yüz siması öyle süratli değişiyorduki, kaç sima değiştiğini saymak bile mümkün değildi.

Kısa bir süre sonra bir simada durdu. Bana bakıp gülümsemeye başladı. O an bana, benim evi alacak adamın simasının bu simada birisi olduğunun ilhamı geldi ve adam birden kayboldu. Hoca efendi de hutbesini bitirmiş minberden iniyordu. Artık içime bir ferahlık geldi ve rahatladım. Bendeki üzüntüden bir eser kalmamıştı. Ferhlık içerisinde cuma namazını kıldıktan sonra eve döndüm. Artık gördüğüm o simadaki gelecek adamı merakla bekliyordum...


devam edecek...
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen Gul »

Misafir yazdı:
Allah daha doğrusunu bilir ve hidayete erdirendir.
Muhammedi Muhabbetle...

" Allah'ım bizi sıratı mustakim üzerinde olmak üzere hidayete erdir" inşâe ALLAH...ÂMİN
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen gullale »

gullale yazdı:Değerli Misafir kardeşimiz, siteye gelişiniz salavat zikri fikri virdi ile gönüllere hoş bir sedâ muhabbet ve letâfet ile oldu âcizâne...
---------
---------
---------
İşte şimdi gönlüm istemekte ki en yakın çevremde en yatkın olanlardan başlayarak herkes Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizi kabınca kadarınca AKLınca GERÇEK olarak ANlasın, tanısın, ve hizmetini sunsun. Salavatlar binlerle değil ÖZlerle okunsun!

Duygularımı inşallah yanlış anlatmamışımdır. Anlatmak istediğim Salavat okunurken "SALLavat"ın ne olduğunun, ne dilendiğinin, ne denildiğinin hakkıyla ANlayarak Okunması... Câhilliğimi ma'zur görmenizi isterim, kimin hangi ANlayış seviyesinde Rasûlullahı ANladığını elbette bilemem, salavatı hangi ANlayış ile okuduğunu da bilemem ancak kendi câhilliğimin aydınlandığı noktayı pay ederek belki benceğiz bir kardeşime ANlamak vesîlesi olur diye bunca laf kalabalığı ettim...

Yazılarınızı keyifle, sürûrla, duayla okumaktayım, devâmını da ilgiyle beklemekteyim. Deryâ deniz gönlünüz, akıcı uslûbunuz, lâtif ifâdeleriniz ile bize sunduğunuz güzel yazılarınız için de teşekkür etmek isterim.

MuhaMMedî MuhaBBetlerimle...
Misafir yazdı:Değerli kardeşim güllale,
Samimi bir duyguyla yazmış olduğunuz bu yorumunuz konumuz için isabetli olmuş ve katkı sağlamıştır. Bu katkınız bizi memnun etmiştir, Rabbim de sizi memnun etsin inşallah.
Kardeşim,
Buradaki yazı dizimizden gayemiz kişileri ön plana çıkartıp kendimizin takdir edilmesi değil, Efendimize olan sevginin dilden kalbe indirilmesiyle kişiye kendi istidat ve kabiliyetince ne gibi lütufların, ihsanların bahşedileceğini acizane vurgulamaktır.
Ayrıca buradaki siz kardeşlerin çok önemli, yararlı ve güzel paylaşımları Efendimiz sallallahü aleyhi ve selleme sevgi bağının nasıl olması gerektiğini fazlasıyla işliyorsunuz. Biz de acizane bu büyük hizmetlerinize küçük bir katkı sağlamak için buradayız inşallah.
Kardeşim,
Davete muhatap olan bu davete icabet edebiliyorsa, kendinden değildir. İcabet edemiyorsa bu da kendinden değildir. Bu davet olunanın istidat ve kabiliyetinden olup, bir nasip meselesidir. Eğer verilen mesaj muhatabına ulaşmıyorsa, bu da daveti yapmada vesile olan aracının (vesile olabilmekte bir nasıp meselesidir!) belki kabiliyetsizliğinden değil, bu mahrumiyet muhatap olanın nasipsizliğindendir! (Allahu alem).
Bizim gayemiz kalplerdeki var olan sevgi ateşinin ortaya çıkmasına vesile olmaktır. Eğer muhatap olan mesajı almışsa bu da kendi marifeti olmayıp Hakk'tandır. Hakk'ın çağırmadıklarına kimse mesaj ulaştıramaz, davet yapamaz.
Bir misal; bir garib fakirin nasipsizliğinden haberdar olan sultan Mahmut, adamı getirterek hazinelerinin kapısını açtırıp eline de bir kürek verilmesini emrediyor ve elindeki küreği daldırıp ne kadar alabilirse kendisinin olacağını söyler. Altınları gören fakir şaşkına döndüğünden küreği tersiyle daldır ve sadece bir altını alabilir. Bunu gören sultan Mahmut: ''vermesse Mabud neylesin sultan Mahmut'' der.
Elbette talip olanın talepkarlığı da bu uğurda samimiyeti de önemlidir. Çünkü ben çağırılmadan istesem de bu davete icabet edemem diyerek beklemekte doğru değildir. Mutlaka vesileler aramalıyız.
Allah daha doğrusunu bilir ve hidayete erdirendir.

Muhammedi Muhabbetle...
Değerli kardeşim, yazılarınıza olan ilgimi, beğenimi ifâde ederken kabımca kadarımca doğru ve samîmî duygularla anlatmaya çalıştığım hâlim, hissiyatım üzgünüm ki yanlış anlaşılmış. Bu yanlış anlaşılmayı size değil kendime atfediyorum. Demek ki kalbî duygularımı ifâdeden âciz kalmışım.

إِن تَكْفُرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنكُمْ وَلَا يَرْضَى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَ وَإِن تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ثُمَّ إِلَى رَبِّكُم مَّرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

İn tekfurû fe innallâhe ğaniyyun ankum, ve lâ yerdâ li 'ibâdihi'l-kufr(kufra), ve in teşkurû yerdâhu lekum, ve lâ teziru vâziretun vızra uhrâ, summe ilâ rabbikum merciukum fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne), innehû alîmun bi zâti's-sudûr(sudûri).

Eğer inkâr ederseniz, şüphe yok ki ALLAH'ın size ihtiyacı yoktur. Bununla berâber kulları hesâbına küfre râzı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin hesâbınıza ona râzı olur. Hiçbir günahkar da diğerinin günahını çekecek değildir. Sonra dönüşünüz, RABB'inizedir. O vakit, O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir. Çünkü O, bütün kalplerin özünü bilir.

(Zümer 39/7)

âyetleri gönlüme biraz serinlik vermekte. Ne sizi, ne berâber salavat getirdiğiniz kişileri ne de da'vet ettiğiniz konuyu küçümseyen, kınayan, reddeden bir niyetim yoktu RABBime sığınırım. Bilakis özellikle vurgulayarak belirttiğim "âcizâne" okuyan kardeşlerime belki bir bakış, bir ANlayış bir katkı olur niyyetiyle yazmıştım.

ANlayamadığım diğer husus ise;

"Ayrıca buradaki siz kardeşlerin çok önemli, yararlı ve güzel paylaşımları"

"Bizim gayemiz kalplerdeki var olan sevgi ateşinin ortaya çıkmasına vesile olmaktır."

cümlelerindeki SİZ-BİZ ayrımı...

Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin hizmetinde, İZinde ve UMMetinde olmayı niyaz eden HEPİMİZ BİZ olarak ayrı düşünmeden, gruplara fırkalara bölünmeden in şâe ALLAH fırka-i Nâciye olarak hesab gününü idrak etmek şiarında olmalı değil miyiz? Daha ne kadar ayrılıklar farklılıklar ortaya koyma tuzaklarında oyalanacağız?


"Buradaki yazı dizimizden gayemiz kişileri ön plana çıkartıp kendimizin takdir edilmesi değil, Efendimize olan sevginin dilden kalbe indirilmesiyle kişiye kendi istidat ve kabiliyetince ne gibi lütufların, ihsanların bahşedileceğini acizane vurgulamaktır."

Kardeşim, bunu ifâde etme gereğini duyduğunuza göre yine eksiklik olmalı yazımda... İlgili yazımda bahsettiğim DERMAN Doktorum, Kul İhvânî de âcizâne benim kişileri ön plana çıkarma gâyesine matuf değildi... Kendilerinin hizmetlerinden, öğretilerinden nasiblendiğim zâtları anmam hizmetlerine olan saygımdan ve edebimden öte olamaz. Sizin anlatımınızdaki kişi de saygı ve edeble okuduğum, ilgiyle devâmını beklediğim yerdedir. Bunu yazıyor ve açıklıyor olmaktan bile hayâ etmekteyim, sanki bu gibi HAKK yolcularının edeb dâiresini işgal etmiş gibi hissettim kendimi.

Aslına bakarsanız sukût en doğrusu gâliba. Belki de,
"iyi niyet" bakışı altında yazdığım yazı size "arka planlı" gibi göründüyse susmak, ve kendi dâirem içinde "devran-seyran-cevlan ve hayran" eylemek, RABBime evbe etmem gerek...

Câhilen edebsizlik yaptıysam YOLun büyüklerinden ve yazıma muhatap olan yanlış anlayan kişilerden hoş görülmemi tazarru ederim...

Şeyhu'l-Hazîn hazretlerinin salavâtı ile Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendime yöneleyim in şâe ALLAH...



Resim

TÜRKÇESİ:

1) Allahumme salli adde mesâkîli zerreyâti'l-vücûdi bi'd-devâmi
Ve adde ma kad ehâta bihi ilmuke yâ Allâmi
Mimmâ kâne ve mâ kad yekûnu ebede'l-âbidîne
Alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ve cemi'il enbiyâi aleyhimu's-selâmi


Resim

2) Ve salli RABBi adde mesâkîli mâ kad hasale bi't-temâmi
Min darbi zerreyâti'l-vucûdi fî nefsihâ bi'd-devâmi
Ve mislihi âlâfi ulufi elfi merreten yâ Kerîmu
Alâ Rasûlike'l-Mustafa Muhammedin Seyyidi'l-enâmi


Resim

3) Ve salli Rabbi adde mesâkili ma takdiru entucîdehu mine'l-a'demi
Fi'l-kevni ve lâ mekâni' hatte mâ ba'de'l-haşri yevme'l-kıyâmi
Ve adde mâ yahsilu min darbihâ fi nefsiha dâimen yâ Alîmu
Alâ menillezî ihtertehu alâ kullu'l-halâiki ve rafa'tehu ilâ ağle'l-makâmi


Resim

4) Ve salli Rabbi adde'l-evâmiri ve'n-nevâhî ve'l-âyâti ve'l-ahkâmi
Ve addemâ veka'a fi'l-kulûbi mine'l-havâtiri ve'l-vesvâsi ve'l-ilhâmi
Ve adde'l-harekâti ve's-sekenâti ve'l-enfâsi ve elvâni'l-halâiki
Alâ menillezî faddaltehu ve karrabtehu ve nezzelte aleyhi ahsene'l-kelâmi


Resim

5) Ve salli Rabbi adde efradi cuziyyâti envâi'l-ervâhi ve'l-ecsâmi Ve adde mâ halaktehu
Ve kevventehu fi haze'd-dâri ve fi dâri's-selâmi
Ve adde mevcûdâti'l-kevneyni ve mâ fîhâ mine'l-hakâiki ve'd-dekâik
Alâ menillezi levlâhu lemâ halakte'l-halka vele'l-eflâke'l-azâmi


Resim

6) Ve salli Rabbi adde mesâkîli zerreyâti dâirati'l-imkâni
Min tâhti's-serâ ilâ a'le'l-arşi vemâ kad yekûnu fi'l-cinâni
Ve adde mâ hasale min darbihâ fî nefsihâ bi adedihâ yâ Muhîtu
Alâ Habîbike'l-Muhtâr Muhammedî'n-nebiyyî âhiri'z-zamâni


Resim

7) Ve salli RABBi adde mâ keşeftehu likulûbi'l-Ârifîne fi'l-kevni velâ mekâni
Ve adde mâ tealleka't bihi's-seb'u's-sıfâti bi'l-'îcâdi ve'l-imkâni
Ve adde mâ yahsilu min darbi'l-madrûbi fi'l-madrûbi fi kullu tarfeti'l-aynî
Alâ men'illezî rafa'tehu ilâ bisati'l-kudreti hattâ raâke bi'l-'iyâni


Resim

8) Ve salli Rabbi adde mâ fi'l-arşi ve'l-kursiyyi ve's-sidreti ve'l-cinâni
Mine'l-melâiketi ve'l-hûri ve'l-kusûri ve't-tuyûri ve'l-vildâni
Ve adde vezni mesâkilihim bimâ fîhim kezâ mâ'a's-sebi't-tıbâki
Alâ menillezî karrabtehu kâbe kavseyni ve kellemtehu bi ebleği'l-beyâni


Resim

9) Ve salli Rabbi adde mâ'fi'l-ardı mine'l-insi ve'l-cinni ve'l-envâi'l-hayevâni
Ve adde mâ'fi'l-enhâri ve'l-uyûni ve'l-buhûri kezâ mea mâ fi'n-nîrâni
Ve adde vezni mesâkîlihim bimâ fîhim mea adde eczâ' i cem'i'l-halâiki
Alâ menillezî isteğraka fi cemâlîke ve hatabeke bi efsahi'l-lisâni


Resim

10) Ve salli Rabbi adde mâ fi'l-levhi'l-mahfûzi kezâ mea mâ fi'l-Kur'ânî
Mine'l-âyâti ve'l-lugâti ve'l-hurûfi ve'l-elfâzi ve'l-meânî
Ve adde eczâi cuz'iyyâti'l-ekvâni ve mâ fîhâ mine'l-'iberi ve'l-esrâri
Alâ nûri'l-kevneyni sırru'l-vucûdi Muhammedin seyyidi ehli'l-cinâni


Resim

11) Ve salli Rabbi adde mesâkîli cemi'i mâ zekertu fi'l-ebyâti bi'l-mekâli
Mea adde mâ kad hasale min darbi'l-mecmû'i fi'l-mecmu'i bi'd-devmi ve'l-kemâli
Alâ ruhi'l-vucûdi şemsi'd-duhâ Muhammedin Ve'l-enbiyâ-i cemi'an
Ve Ebi Bekri's-sıddîk ve 'Umera ve 'Usmâne ve Alîyyi ve's-sahâbeti ve'l-âli


Resim

12) Ve salli Rabbi adde mesâkîli kullu mâ halaktehu fî hâze'l-kevni ve fi'lkevni'l-bekâi
Alâ nûri'l-hudâ Muhammedini'l-meb'ûsi rahmeten li'l-âlemîne hatemi'l-enbiyâi
Ve şeffi'hu ilâhi fi'l-hakîri'l-fakîri'l-musemmâ bi ismihi'l-Hazînî
Ve finâ ve fi cemi'il muznibîne kemâ şeffe'tehu fî ehli'l-'ibâi


Resim

Salavâtullahi ve cemi'i'l-halki bi'd-devâmi Adde mâ kad ehâta bihi ilmuke yâ Allâmi!
Alâ Seyyidinâ Muhammedini'l-meb'ûsi rahmeten li'l-âlemîne ve âlihi ve sahbihi ve'l-enbiyâi aleyhimi's-selâmi




MÂNÂSI:

1 -
Ey ALLAH'ım!
- Mevcûd zerrelerin ağırlığı ve devâmınca
- Ey Alîm, ilmiyin kuşattığınca
- Ebediyete kadar olacaklar ve olanlarca
- Efendimiz MUHAMMED (sav)'e-âline-ashâbına cemî'i'l-enbiyâya salât et...


Resim

2 -Yâ RABBİ!
- Tam olarak meydana gelen (kemâlât) lerin sayısınca
- Mevcûdâtın zerreleri ve devamları sayısınca
- Ey Kerîm; bir milyar mislince
- Peygamberin MUHAMMED MUSTAFA (sav)ya bütün varlıkların Efendisine salât et.


Resim

3 -Yâ RABBİ!
- Takdir edip yoktan vucûda getirdiğin ve getireceğin şeyler sayısınca
- Kâinâtta ve Lâ mekânda kıyâmete kadar .... hattâ haşırdan sonra bile...
- Ey Alîm; dâimâ meydana gelecek şeyler ve bir katı sayısınca
- Bütün varlıklara Peygamber olarak seçip, en yüce makâma yükselttiğin Zât'a salât et.


Resim

4 -Yâ RABBİ!
- Emirler, nehiyler, âyetler, hükümler sayısınca
- Kalbde meydana gelen düşünceler, ilhâmlar, vesveseler sayısınca...
- Hareketler, sükûnetler, nefes alıp vermeler ve mahlûkatın renkleri sayısınca...
- Üstün kıldığın, kendine yaklaştırdığın ve en güzel sözü indirdiğin Zât'a salât et...


Resim

5 -Yâ RABBİ!
- Ferdler, parçalar, envâi çeşit ruhlar ve bedenler sayısınca...
- Bu âlemde ve selâmet yurdunda yarattıklarıyın ve var ettikleriyin sayısınca...
- İki âlemdeki varlıklar ve içlerindeki hakîkatler ve incelikler sayısınca...
- “O, olmasaydı halkı ve büyük felekleri yaratmazdım!” buyurduğun Zât'a salât et...

Resim

6 -Yâ RABBİ!
- İmkân dâiresindeki bütün zerreler sayısınca...
- Yerlerin altından yüce ARŞ'a kadar ve Cennetinde olacaklar sayısınca...
- Ey Muhît; onların (yukardakilerin) kendileri ve kat kat fazlası sayısınca...
- Âhir zaman Peygamberi olarak seçtiğin Sevgilin MUHAMMED (sav)'e salât et...


Resim

7 -Yâ RABBİ!
- Âriflerin kalplerine kâinâtta ve Lâ Mekânda keşfettirdikleriyin sayısınca...
- Yaratma ve îcabla alâkalı yedi sıfatın taâllûk ettiği şeyler sayısınca...
- Göz açıp kapayıncaya kadar meydana gelecek şeylerin kat ve kat adedince...
- Kudret Makâmına ulaştırdığın ve Seni âyân-beyân gören Zât'a salât-u-selâm et...


Resim

8 -Yâ RABBİ!
- ARŞ'da, Kürsî'de, Sidre'de ve Cennet'te olan,
- Melekler, Hûriler, Saraylar, Kuşlar ve Vildânların (ağırlığınca) ve içlerindekilerin sayısınca...
- Ve kezâ yedi tabakâ (yedi kat semâ) ağırlığınca...
- Kâbe Kavseyn'e yaklaştırıp en belâğâtlı sözle konuştuğun Zât'a salât et...


Resim

9 -Yâ RABBİ!
- Yeryüzünde bulunan insan, cin ve her çeşit hayvan sayısınca...
- Ve nehirlerde, kaynaklarda, denizlerde, nîranda (narlar-nurlarda) olan şeyler sayısınca...
- Bunların ve içlerindekilerin ağırlıklarıyla berâber onların ve onların her zerresi ve bütün varlıkların da sayısınca...
- Senin Cemâline gark olan (dalan) ve Sana en güzel hitâbda bulunan Zât'a salât et...


Resim

10 -Yâ RABBİ!
- Levh-i Mahfuz'da bulunan ve kezâ Kur'ân'da bulunan,
- Âyetler, lugâtlar, harfler, lâfızlar ve mânâlar sayısınca...
- Kâinâtın en küçük zerresi ve onun içindeki (taşıdığı-gösterdiği) ibâre, ibret ve sırları sayısınca...
- İki âlemin nûru, varlığın sırrı ve Cennet ehlinin Efendisi olan Zât'a salât et...


Resim

11- Yâ RABBİ!
- Beyitlerde sözlü olarak zikrettiğim (söylediğim) şeyler sayısınca...
- Ve bunların kat kat fazlasıyla, devâmları ve kemâlleri sayısınca...
- Varlığın rûhu, kuşluk vaktinin (Duhâ) güneşi,
- Hazreti MUHAMMED (sav)'e ve tüm peygamberlere... Ebû Bekir'e, Ömer'e, Osman'a ve Alî'ye... Ashâbına ve Âilesine de salât et...


Resim

12- Yâ RABBİ!
- Bu âlemde ve Bekâ âleminde yarattıklarıyın sayısınca...
- Hidâyet nûru ve âlemlere rahmet olarak gönderdiğin, Peygamberlerin sonuncusu MUHAMMED (sav)'e salât et...
- O'nu bu fakîr ve hakir, HAZÎN ismiyle müsemmâ olana (isimlendirilene) şefâatçi kıl.
- Bize ve bütün günâhkârlara, abâ ehline şefâatçi kıldığın gibi şefâatçi kıl YÂ RABBİ!




ALLAH'ın ve bütün mahlûkatın salât ve selâmı; devâmla ve ilminin kuşattığı şeyler sayısınca, Efendimiz Rahmeten li'l-âlemin olarak gönderilen MUHAMMED salallallâhu aleyhi ve sellem'e, âline, ashâbına ve bütün peygamberlere olsun! Âmin!

ŞEYH MUHAMMED EL-HAZÎN

(1231-1309 m.)
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Resim
İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen).

1. innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
2. ve melâikete-hu : ve onun melekleri
3. yusallûne : salât ederler
4. alen nebiyyi (alâ en nebiyyi) : peygambere
5. yâ eyyuhâ : ey
6. ellezîne : onlar, o kimseler
7. âmenû : âmenû oldu, Allah'a ulaşmayı diledi
8. sallû : salat edin
9. aleyhi : ona
10. ve sellimû : ve selâm verin, salât edin
11. teslîmen : teslim olarak, selâm ederek
Diyanet İşleri : Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin.
Abdulbaki Gölpınarlı : Şüphe yok ki Allah ve melekleri, salavat getirir Peygambere; ey inananlar, siz de ona salavat getirin, tam teslîm olarak da selâm verin.
Adem Uğur : Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.
Ali Bulaç : Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.
Ali Fikri Yavuz : Gerçekten Allah ve melekleri, Peygambere salât ederler (şeref ve şanını yüceltirler). Ey iman edenler! Siz de O’na salât edin (Allahümme salli alâ MUHAMMED, deyin) ve gönülden teslim olun.
Bekir Sadak : suphesiz Allah ve melekleri Peygamberi overler; ey inananlar! Siz de onu ovun, ona salat ve selam getirin.
Celal Yıldırım : Muhakkak Allah ve melekleri Peygamber'e salât ederler. Ey imân edenler! Siz de O'na çokça salât-u selâm getirin.
Diyanet İşleri (eski) : Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi överler: Ey inananlar! Siz de onu övün, ona salat ve selam getirin.
Diyanet Vakfi : Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.
Elmalılı Hamdi Yazır : Muhakkak ki Allah ve Melâikesi Peygambere hep salât ile tekrim ederler, ey o bütün iyman edenler! Haydin ona teslimiyyetle salât-ü selâm getirin

Allah(cc) ve melâikesinin, insan-ı kamillerin, gaybda ve zahirde tüm Allah(cc) dostlarının,
buradan gelmiş geçmiş tüm evliyaullahın (sevgili paygamberimiz, Muhammed'imiz, Mustafafa'mız, bizleri Allah(cc)a ulaştıracak yegâne ve ana önderimiz, gerçek mürşidimiz, canlı Kur'an'ımız, Allah(cc)'a varan tali yolların, kendisinde birleştiği asıl yol olan), Resulallah Muhammed Mustafa (sav) efendimize gönderdiği salât-ü selâmların adedince ve güzeliğince
SELÂMLAR olsun............(sonu gelmeyen)

Resim

Davetcimiz Misafir kardeşimize, Resulallah (sav) efendimiz adına, ömrümüzdeki tüm pazartesi akşam saat sekizlerde ki onbeş dakikalar feda olsun.
Allah(cc) ve Habib'i (SAV) MAKES kardeşimizden razı olsun....EYVALLAH KARDEŞİM.DUYDUM VE UYDUM SAY...bu arada MUHAMMEDİNUR BİZ LİĞİMİZE HOŞ GELDİNİZ...
HAYAT HİKAYENİZ bizim hayat hikayemiz. Rengi biraz değişik olsada , BİZİM GEÇTİĞİMİZ YOLLAR NEREDEYSE ANLATTIKLARINIZ. ilgi ile izliyorum. ALLAH(CC) size ne güzel bir kâbiliyet vermiş.."ALLAH(CC) KÜLLİ ŞEY'İN ÂLİM'DİR" . VESSELÂM.....
En son HAYY-DOST tarafından 23 Ara 2010, 11:36 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Resim

YA! RESULALLAH(SAV).....

MECNUN'UN LEYLÂ'SINI, FERHAT'IN ŞİRİN'İ,
RESSAM'IN RESMİNİ, ŞÂİR'İN ŞİİR'İNİ,
ÂŞIK'LARIN YÂR'İNİ, DERVİŞ'İN PÎR'İNİ,
ÖZLEDİĞİ GİBİ BEN DE SENİ ÖZLEDİM
..



IRMAK'LARIN DERYA'YI, SELLERİN OVA'YI,
GARİP'LERİN SILAYI, KUŞLARIN YUVA'YI,
GÖNÜL'LERİN MEVLÂ'YI, DİLLERİN DUA'YI,
ÖZLEDİĞİ GİBİ BEN DE SENİ ÖZLEDİM
..


YOL'LARIN YOLCULARI, DAĞ'LARIN YOL'LARI,
HAN'LARIN HANCI'LARI, BAĞ'LARIN GÜL'LERİ,
GÜL'LERİN BAĞCI'LARI, DAL'LARIN YEL'LERİ,
ÖZLEDİĞİ GİBİ BEN DE SENİ ÖZLEDİM
...


ÂŞIK'LARIN VUSLAT'I, MÜMİN'İN CENNET'İ,
SUÇLU'NUN MAĞFİRET'İ, DOST'LARIN MİNNET'İ,
GÜLİZAR'IN HİMMET'İ, MAZLUM'UN AHRET'İ,
ÖZLEDİĞİ GİBİ BENDE SENİ ÖZLEDİM....


CAN MUHAMMED'İMİZ SAV EFENDİMİZ...
Resim
Kullanıcı avatarı
safa-merve
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen safa-merve »

HAYY-DOST yazdı:Resim
İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen).

1. innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
2. ve melâikete-hu : ve onun melekleri
3. yusallûne : salât ederler
4. alen nebiyyi (alâ en nebiyyi) : peygambere
5. yâ eyyuhâ : ey
6. ellezîne : onlar, o kimseler
7. âmenû : âmenû oldu, Allah'a ulaşmayı diledi
8. sallû : salat edin
9. aleyhi : ona
10. ve sellimû : ve selâm verin, salât edin
11. teslîmen : teslim olarak, selâm ederek

Elmalılı Hamdi Yazır : Muhakkak ki Allah ve Melâikesi Peygambere hep salât ile tekrim ederler, ey o bütün iyman edenler! Haydin ona teslimiyyetle salât-ü selâm getirin.

33 / AHZÂB - 56

Resim
ayet numarası sure adı eklenmeyince.. Hangi sure diye araştırdım tekrar etmeme vesile oldunuz sağolun HAYY DOST teşekkür ederim..
kulihvani yazdı:Kemâlâtın (tekemmülün) formülü:
ALLAHU ZU'L-CELÂL'in mutlak hidâyeti,
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in şerefli şefâati,
ALLAH dostlarının himâyetkâr himmeti ve o
Kulun; âciz, fakîr, zelil ve alîl oluşunu anlayıp göstereceği kulluk gayretidir.

ALLAHU ZU'L-CELÂL'in hidâyeti,
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in şefâati,
Pîr'in himmeti ve
Kulun gayreti buluştu mu, buna Kemâlât Tevhidi diyoruz...
RABB'imiz celle celâluhu bizlere de nasib buyursun... Âmin...


Azîz kardeşim,
Bilmem dikkat edebildin mi?
Dörtlü sistem, sistemler içinde tevhid tahtasının silinmez yazısıdır:

ilâheİllâALLAH...
Bizim sözlerimiz asla DAVA değildir, DÂVET de değildir, dostun dosta duâsıdır.
Yararını alırsın, yaramazını iyi niyetimize bağışlarsın.
Daha güzelini ise İn şâe ALLAH sen bize ikrâm edersin...
Sen, ben, o, biz, biz Muhammedîyiz...
Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz...
Onun için da'vamız yok, DA'VA HAKK celle celâluhu'nun...
Tasavvufun anayasasındandır ki:
"Kan et, DAVA etme!..."




1.2. İNSAN HÂLLERİnden

http://www.muhammedinur.com/modules.php ... ge&pid=947
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: NÛR-U MUHAMMEDÎ

Mesaj gönderen hamdolsun »

ilâhe İllâ ALLAH...
Bizim sözlerimiz asla DAVA değildir, DÂVET de değildir, dostun dosta duasıdır.
Yararını alırsın, yaramazını iyi niyetimize bağışlarsın.
Daha güzelini ise İnşâallah sen bize ikrâm edersin...
Sen, ben, o, biz, biz Muhammedîyiz...
Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz...
Onun için davamız yok, DAVA Hakk (celle celâluhu)'nun...
Tasavvufun anayasasındandır ki:
"Kan et, DAVA etme!..."


bu sözleri kendime vird ettiimm...
Cevapla

“Serbest Kürsü” sayfasına dön