Gizli Bahçe'ye Gelin-Bawa Muhyiddin(K.S)

Muhammed Rahim Bawa Muhyiddin (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Sevgili dost gariban,
Bawa Hazretlerinin, değerli kardeşimiz Emre Yaşarın ve sizin bu çalışmalrınızı toplumumuza kazandırmanız ne güzel hizmettir.
İslam Dinimizde Hayvan hakları ile ilgili pek çok eserler kaleme alınmış kanunlar çıkarılmıştır ve hatta vakıflar kurulmuştur.
Bendenizde derlemelerle katılmak diledim hadisleri yukarıya ekledim..


Kur'ân-ı Kerîm, hayvanların da insanlar gibi birer ümmet olduklarını, Kitap'ta onları da ihmal etmediğini bildirir:
“Yerde yürüyen hayvan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan hepsi, ancak sizin gibi ümmetlerdir. Biz Kitap'ta hiçbir şeyi noksan bırakmadık. Sonra ancak Rabbine toplanıp getirilirler" (En'âm 38).
Âyette, Kitap'ta ihmal edilmedikleri bildirilen hayvanlardan:
Sinek (Hacc 73), sivrisinek (Bakara 22), örümcek (Ankebût 41), karınca (Neml 18), arı (Nahl 68), kurt (Yûsuf 13, 14, 17), eşek (Cum'a 5, Bakara 259, Nahl 8), katır (Nahl 8), at (Âl-i İmrân 14, Enfâl 60, Nahl 8), öküz ve inek (Bakara 67-71, En'âm 144, 146, Yûsuf 43, 46), deve (En'âm 144, Gâşiye 17), koyun (En'âm 146, Enbiyâ 78, Tâhâ 18), yılan (Tâhâ 20, A'râf 107 vs.) domuz (Bakara 173, Mâide 60 vs.), maymun (Bakara 65, Mâide 60), köpek (A'râf 176, Kehf 22) gibi pek çok vahşi ve ehlî hayvanın ismi çeşitli vesîlelerle Kur'ânı Kerîm'de zikredilmektedir.
Ayrıca Sûre-i Bakara, Sûre-i Nahl, Sûre-i Ankebût, Sûre-i Neml gibi bâzı sûreler de isimlerini metinde zikri geçen bu hayvanlardan alır.
Kur'ân-ı Kerîm, beşer hayatında büyük rol oynayan deve, at, katır gibi bir kısım hayvanlara daha dikkat çekici ifâdelerle yer vererek ehemmiyetlerine parmak basmaktadır:
"Hem kendilerine binesiniz, hem de zînet olsun diye atları, katırları, merkebleri yarattı" (Nahl 8);
“(O kâfirler ibret gözüyle) bakmazlar mı deveye, nasıl yaratılmış?" (Gâşiye 17);
"Andolsun soluyarak koşanlara (gâzilerin atlarına), o tırnaklarıyla ateş çıkaranlara..." (Âdiyât 1-2)



HZ. PEYGAMBER'İN SÜNNETİNDE HAYVANIN YERİ

Dinimizin hayvanlarla ilgili tâlimâtını hadisler tamamlar.
Bu mevzu üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) pek çok durmuştur.
Onun hayvanla alâkalı olarak vaz'ettiği teferruâta başka dinlerde ve başka büyüklerin sözleri arasında rastlamak mümkün değildir.
Hayvanlara gösterilmesi gereken merhametten, eziyet ve hakâreti yasaklamaya; onları sevip okşamaya, gıda ve temizliklerine ihtimâma, yavrularının bakım ve korunmasına kadar hiçbir şeyi ihmal etmemiştir. Bunları kısaca görelim.



İYİ MUÂMELE VE MERHAMET

Hayvanlarla ilgili olarak gelen hadislerde en ziyâde onlara karşı almamız gereken tavırla alâkalı olanlar dikkatimizi çeker.
Zîra pek çok hadis merhamet ve iyi muâmele üzerinedir.
Önce şunu belirtelim ki, iyi davranış ve merhamet, her müslümanda, her hususta bulunması gereken bir vasıftır. Bunun hayvanlara karşı da gösterilmesi ayrıca istenmektedir.
Bir hadiste şöyle buyrulur: "Merhametli olanlara Rahmân (yâni merhamet sâhibi olan Allah) merhamet eder. Yerde olanlara merhametli olun ki, gökte olanlar da (melekler) size rahmet etsinler..."
Burada geçen "yerde olanlara" tâbirindeki ıtlâkı nazar-ı dikkate alan âlimler "buraya müslüman, kâfir, hayvan, memlûk... gibi her çeşit canlının dâhil olduğu" hükmünü çıkarmışlardır.
Yine mutlak bir ifâde ile: "Merhametten nasîbi olmayanın hayırdan da nasîbi yoktur" buyrularak daha tehditkâr bir üslûbla merhametli olmak taleb edilmiştir.



HAYVAN HAKLARI:

Bâzı hadisler, hayvanların, üzerimizde riâyet etmemiz gereken bir kısım "hakları" olduğunu, bunların ihlâli hâlinde Kıyâmet gününde hesap verileceği ifâde edilmektedir.
Üsâme İbn-i Zeyd'e Peygamberimiz (aleyhissalâtü vesselâm):
"Ey Üsâme, acıkan ciğer sâhibi her hayvan husûsunda dikkatli ol, Kıyâmet günü Allah'a şikâyet edilirsin" demiştir.
Hayvan hakları fikrini te'kîd eden bir başka hadiste:
"Eğer hayvanlara yaptığınız haksızlıklardan dolayı Allah sizi affedecek olursa, pek çok affa mazhar kılmış demektir" buyrulur.
Sünnet'e göre, hayvanların riâyet edilmesi gereken hakları çeşitlidir ve onlara karşı izhar edilmesi gereken iyi muâmele ve merhamet bunların yerine getirilmesi ile tahakkuk eder.
Bunların başlıcalarını şöylece sıralayabiliriz:
Hayat haklarına riâyet, gıdalarını ihtimam, temizlik ve bakım, yavrularına ihtimam ve hayvan neslinin korunması, fazla yük vurmamak, hayvanları fıtrî vazîfelerinde kullanmak, eziyet etmemek... Şimdi bunları açıklayalım:
* Hayat Haklarına Riâyet:
Bu, sayıları belli ve mahdud bâzı hayvanlar dışında kalan bütün hayvanların fuzûli yere öldürülmemesi gerektiğini, aksi takdirde mes'ûliyeti mûcib olduğunu ifâde eder.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) karga, çaylak, akrep, fare, kelb-i akûr ve yılan gibi gerek insanlara ve gerekse diğer hayvanlara zararlı olanlar hâriç "ruh sâhibi mahlûkların" faidesiz ve keyfi bir şekilde öldürülmesini yasaklamıştır.
Dârimî ve Nesâî'nin, "Herhangi bir hayvanı fuzûli yere öldürmenin hükmü" başlığı altında sundukları bir hadiste Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) şöyle buyurur:
"Haksız olarak serçeyi öldürenden Cenâb-ı Hak Kıyâmet günü hesap soracaktır."
Cemâat: "Kuşun hakkı da nedir?" diye sorunca: "Onu kesmesi ve sonra da yemesidir" cevâbını verir. Münâvî Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)'ın burada serçeyi zikretmekle, büyük hayvanların hukukunun daha ehemmiyetli olduğuna dikkat çektiğini belirtir.
Bu meyanda kurbağa, karınca, arı, hüdhüd, çekirge gibi bir kısım hayvanların öldürülmesinin de kesin bir lisanla yasaklandığını kaydedelim.
Bilhassa karıncalar hususunda ısrarla duran Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm), ısırdığı için karınca yuvasını yaktıran bir peygamberin, "Seni ısıran bir tek karınca idi, sen ise tesbih eden bir ümmeti helâk ettin" diye vahiy gelerek, Allah tarafından, itâb edildiğini anlatır.
O peygamber devrinde ateşle cezânın yasaklanılmamış olabileceğini söyleyen şârihler, bunun İslâm şeriatinde Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)'ın, "Ateşle azâb vermek, ateşin sâhibine âittir" hükmüne binaen yasaklandığını ifâde ederler.
Karıncalara karşı şefkati son derece ileri görünerek, onların yuvalarının yakınlarında ateş yakılmasını da yasaklayan Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) onlar hakkında bir de şu hikâyeyi anlatır:
"Bir peygamber ümmetiyle yağmur duasına çıkmıştı, bu esnâda bazı ayaklarını havaya kaldırmış vaziyette bir karınca görmüştü ki, ümmetine:
"Dönün artık, karıncanın durumu sebebiyle duânız kabûl edilmiştir" demiştir."
Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)'ın karınca ve diğer hayvanlar karşısındaki tutumu arkadan gelen nesiller üzerinde fazlasıyla müessir olarak, "hayvanın insan üzerindeki hakkı" fikrini şuur hâline getirmiştir. Rivâyete göre, Ashâb'tan Adiyy İbn-i Hâtim (radıyallâhu anh), ekmek ufalayarak karıncalara atar ve şöyle derdi:
"Bu mahluklar komşularımızdır, üzerimizde hakları vardır."
En son kulihvani tarafından 21 Eki 2008, 19:25 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.?-?
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim
Aynı renk çiçekler sıkıcıdır


Sevgili yavrularım, başka bir seyahate çıkalım mı? Dünya kocaman bir bahçedir ve içinde çiçeklerle, bitki ve ağaçlarla dolu daha küçük bahçeler vardır. Hadi bugün bu bahçelerden birisini gezelim. Şuradaki çiçekleri görüyor musunuz? Ne kadar da güzeller! Farklı renklere ve tonlara bakın. Beyaz çiçekler, mavi çiçekler, pembe ve sarı çiçekler var. Bazılarının iki yahut üç renkte yaprakları var. Bu harika çiçeklerden büyük küçük pek çok çeşit var. Allah hepsini ne kadar da seviyor! Herkes onları seviyor! Güzellikleri herkesi mutlu ediyor. Hadi bahçivana içeri girip daha yakından bakıp bakamayacağımızı soralım.

“Lütfen, çiçekleri görebilir miyiz?”
“Evet, içeri girin ve etrafa bakın.”

Pekala torunlarım, hadi içeri girelim. Şimdi herbir çiçeği koklayabilir ve hangisinin kokulu olup olmadığını anlayabiliriz. Bakın, şuradakinin ismi ‘gecenin kraliçesi’. Tüm gece boyunca kokan güzel bir kokusu var. Bu gül de çok hoş kokuyor ve bu yaseminin kokusu da çok güzel.

Bahçenin diğer tarafına yürüyüp işçilerin tohum dikmelerini seyredelim mi? Çiçeklerin nasıl büyüdüklerine bakalım. Tüm bu tahtadan kutuları görüyor musunuz? Onlara çerçeve denir*. Küçük bitkiler buradan başlar. Birinci çerçevede tüm çiçekler kırmızı. Sonrakinde beyaz ve diğerinde hepsi sarı. Herbir çerçevede tek bir renk var.

Sevgili çocuklarım, bu çerçevelerde gördüğümüz çiçekler bahçede gördüklerimiz kadar hoş mu? Hayır, onlar sıkıcılar. Tüm kısımlarda beyaz, sarı ve kırmızı renkte çiçekler gördük. Gözlerimize hoş gözükmediler ve kalplerimiz mutlu olmadı değil mi? Ve kokuları da onlar kadar hoş değil öyle değil mi? Hadi pek çok farklı rengin birlikte yetiştiği ve pek çok kokunun karıştığı ve havayı doldurduğu bahçeye geri dönelim. Hepsi karışmış haldeyken daha güzel değiller mi?

Sevgim sizlere yavrularım. Allah’ın harikulade ruh çiçeği bahçesinde de herkes burada gördüğümüz bahçede olduğu gibi birlik ve ahenk içerisinde yaşamaktadır. Allah herşeyi birlik halinde yarattı, ahenk içinde birarada olması için. Allah ruhlar alemini, bu dünyayı ve sonraki alemi güzel bir şekilde yarattı. Tüm üç krallık da birlik içinde sonsuza kadar varolurlar.

Bu ruhlar aleminde pek çok renk birbirinin yanında yetişir: siyah, beyaz, sarı, kırmızı ve pembe. Bir renk diğerini tamamlar. Bazı çiçekler diğerleri kadar güzel olmayabilirler fakat yan yanayken hepsi de güzel görünür. Bazıları hoş kokuludur, bazıları değildir. Fakat kokusu olmayanlar dahi diğerlerinin tatlı kokularını devşirirler/toplarlar. Allah’ın krallığı böyledir, birlik ve ahenk içinde bir çiçek bahçesi, kalbin çiçek bahçesi.

Herbir çerçevede ayrı renkteki çiçekleri hatırlıyor musunuz? İşte insan bahçesini bu şekilde ekiyor ve Allah’ın yarattığı güzelliği mahvediyor. Her bölgeye yalnızca bir renk koyuyor. İnsan aklının yaptığı bu. Herşeyi ayırıyor. Herşeyi ayrılmış olarak tutmak istiyor. Maymun akıl, arzular köpeği, kıskançlık, kibir ve karma çiçekler ayıran bahçivanlar.

Tek bir renkte olan çiçeklere bakmak ne kadar sıkıcı. Balarıları onların yetiştiği çerçevelerin üzerinde uçmuyor. Ayrı olarak yetişen bu çiçekler sadece virüs ve hastalık çekiyor. Fakat pekçok çeşitl bitkilerin birarada varolduğu yerde virüsler hayatta kalmıyor çünkü bazı çiçekler ve şifalı otlar diğerlerindeki virüsleri öldürecek panzehirleri ihtiva ediyorlar. Hepsi birlik içinde biraraya karıştıkları zaman, birbirlerindeki zararlı şeylere karşı koyarlar. Belirli bitkiler ve şifalı otlar bu iyileştirici özelliklere sahiptirler ve birbirlerini koruyabilirler. Fakat ayrı alanlarda yetiştirilirse, rüzgar virüsleri dağıtabilir ve tüm bir alanı yok edebilir.

Aynı şekilde, tüm bir ırk önyargı virüsü tarafından yok edilebilir. İnsanlar maymun zihinlerindeki bu farklılık ve ayrılıklardan ve bu virüsleri yayan dörtyüz trilyon onbin ruhsal özellik tarafından öldürülüyorlar. Ve renkler birbirini öldürmeye başladığında, kendilerini, özgürlüklerini ve kendi ruhlarını yok ederek son buluyorlar. Allah’a olan kulluklarını, inançlarını, gerçeği ve irfanı yok ediyorlar. Allah’ın kendilerine verdiği huzur ve ahengi yok ediyorlar.

Hepsinin birlik içinde yetiştiği bir bahçede, hakikat, irfan ve Allah’ın vasıf aktarları, çiçekleri korumak için birarada çalışırlar. Fakat bölünme ve ayrılmanın olduğu bir bahçede, böyle doğal bir koruma yoktur.

Gözlerimin mücevherleri, sevgili yavrularım; bu virüsleri uzaklaştırmalı ve kalbin bu çiçek bahçesinde birliği elde etmeliyiz. İç bahçemizde Allah’ın vasıflarını beslemeliyiz, bu sayede onların hoş kokularını koklayabilir ve güzelliklerini, birliklerini ve sevgilerini heryerde görebiliriz.

Böylesi güzellik asla makyajla yahut afaki davranışlarla elde edilemez. İnsanlar sadece camiye, kiliseye, sinagoga giderek Allah’ın sıfatlarının güzelliklerini elde edemezler. Bu güzellik kalpte yetişmelidir, tıpkı çiçekteki koku gibi. Kalpte birlik ve ahenk varolduğu zaman ancak, dışarda kokusu bilinebilir.

Bu güzelliği aramalısınız yavrularım. Sizler ve ben içimizdeki herşeyin açıklamasını öğrenmeli, anlamalı ve bilmeliyiz. Yaşamımızı derinlemesine düşünmeliyiz. Torunlarım, Allah aşktır. Yaratmadan önce her varlığı anlar. O şeyi yaratmadan önce, ihtiyacı olan yiyeceğini, içeceğini, gübresini ve ortamını anlar. Hiçbir şeyi bilmeden yapmaz. Bizler de davranışa geçirmeden önce her noktayı anlamalıyız.

Sizler ve ben bu hali elde etmeliyiz. Allah bizleri korusun ve güzellik ve huzur versin. Sevgim sizlere. (Anbu). Lütfen bunu irfan ve farkındalıkla arayın.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.243-244
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim
Bencil yalıçapkını (iskele kuşu)


Hadi göle doğru yürüyelim sevgili torunlarım. Farklı çeşitte kuşları görüyor musunuz? Sizce buraya neden geldiler? Bazıları kıyıdaki çalıların üzerindeki iskele kuşları gibi yiyecek için geldi. Bir balık gördüklerinde suya dalıyor ve gagalarıyla yakalıyorlar. Bu onların doğası.

Fakat balık yemeyen kuşlar da buraya toplanmışlar. Buraya neden gelmişler? Hadi bir süre izleyelim onları. Ah! Banyo yapıyorlar. Sığ yerlerde durup nasıl kanat çırptıklarını görüyor musunuz? Önce gagalarını suya batırıyorlar, sonra başlarını suya daldırıyorlar ve suyun vücutlarını ıslatmasını sağlıyorlar. Küçük kuşlar sığ yerdeler ve daha büyük olanları biraz daha derindeler. Kanatlarında ve vücutlarındaki kirleri ve böcekleri yıkıyorlar.


Torunlarım, bunun gibi, dünyada da iki kısım insan var, yaşamlarını ve kalplerini yıkayanlar ve kendi bencilliklerini tatmin etmek için dünyanın her görünüşünü yiyenler.

Bencil insanlar bu göle yalnızca balık avlamaya gelirler. Hakikat suyuna girseler de yıkanıp kendilerini temizlemezler. İrfana dalsalar da, onu içlerine çekmezler. Allah’a düşseler, gene O’nun nurunun zenginliğinde yıkanmazlar. O’ndan ihtiyaç duyduklarını almazlar. Tüm farkındalık ve dikkatleri dünyayı tutsak etmeye yoğunlaşmıştır.

Böyle insanlar iskele kuşu gibidirler. Yapmak istediklerini yapar ve almak istediklerini alırlar. Kendilerini temizleyip arındırmazlar. Hastalıklarını iyileştirmek istemezler. Allah ve hakikat onlara çok yakın olmasına rağmen, yalnızca dünyayı isterler. İyilik ve inanç o kadar yakın olmasına rağmen, onlar sadece cehennemi isterler. Dünyayı, zevklerini ve hastalıklarını yerler. Bu bencil insanlar bu saf suya, iyiliğe yakın yaşayabilirler, ama yalnızca dünyayı isterler.

Diğer çeşit insanlar da yöntemde/süreçte ne gibi zorluklar altında kalırsa kalsınlar, kendilerini cehaletten temizlemeye gelmişlerdir. Çok uzak mesafelerden kalplerini temizlemek için gelmişlerdir.

Resim
Dünyada işte böyledir. İyilik diyarından gelen kimileri fenalık ister, fena yerlerden gelen kimileri de temizlenecek ve özgürlüklerini elde edecekleri bir yer ararlar.

Şu halde yavrularım, ister şehirde, ister ormandan yahut başka yerlerden gelmiş olun, gerçeği gördüğünüzde onu cehaletinizi ve irfan eksikliğinizi yıkamada kullanmalısınız. Nereden gelirseniz gelin, Allah’a dalın ve yıkanın. O’nun sıfatlarına kendinizi daldırın ve içinize çekin. İrfan alın ve özgürlüğe kavuşun.

Bunu yapmalısınız. Yaptığınızda doğumunuzun karmasını uzaklaştırmış olacaksınız. Sevgili çocuklarım, bunu anlayın lütfen.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.267-269
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Bir arabanın pek çok gereksinimleri vardır


Sevgili torunlarım, Benimle gelin. Pek ama pek çok arabanın satıldığı koca bir bölgeye gideceğiz. İnsanlar araba alırlar, böylece diledikleri yere hızla gidebilirler. Eskiden yürürlerdi, sonra atlar ve öküzler tarafından çekilen küçük arabaları keşfettiler. Dünyanın bazı bölgelerinde halen ulaşım ve yük taşınması için bu yük arabaları kullanılıyor. Sonra bisikletler keşfedildi ve sonra motosikletler ve arabalar. Daha sonra kıtalardan başka kıtalara geçebilen ve dünyayı bombalarla yok eden uçakları yapmayı öğrendiler. En sonunda tek patlamada binlerce insanı öldürebilen atom bombaları ve diğer silahları keşfettiler.

Yavrularım, Allah’ın insanı yarattığı halinde, insanlar sadece yürürlerken, bu kadar yıkım yoktu. Teknoloji geliştikçe kazalar çoğaldı. İnsanlar daha hızlı gitmelerine yardım edecek pek çok makineler yaptılar. Fakat ne kadar hızlı seyahat ettiyse, o kadar hızlı yıkımla karşılaştı. Hiç bunu düşündünüz mü? Oh, pekâlâ! Fazla takmayın, bunlar tarih. Olanları değiştiremeyiz.

Arabalara sahip olduğumuz sürece onlara iyi bakmalıyız. Arabaların pek çok gereksinimleri vardır: su, benzin, yağ, direksiyon, sigorta, tekerler ve tekerler için hava. Seyahate çıkmadan önce her bir parça düzgün çalışmak zorundadır. Eğer frenler çalışmazsa kaza yapabilirsiniz. Eğer sigorta çalışmazsa araba çalışmaz. Eğer yağ ve benzin dışında her şey olsa motor çalışmaz. Ve her şey olsa ama arabanın tekerlerleri inik olsa, çökecek ve yola yatacaktır.

Arabanın tüm bu şeylere ihtiyacı olması gibi, bedeniniz de yiyeceğe, suya, havaya, yağa ve sıcaklığa ihtiyaç duyar. Pek çok şeye ihtiyaç duyar ve hepsini her gün sağlamak zorundasınız. Gözleriniz ışığa ihtiyaç duyar, kulaklarınız işitmek için sese ve burnunuz koklamak için bir şeylere ihtiyaç duyar. Ağzınıza yiyecek ve su koymalısınız ki enerji ihtiyacınızı karşılayabilesiniz. Vücut bu şeyler olmadan bir yere gidemez öyle değil mi? Bedeniniz çöker ve çalışmayı bırakır, tıpkı arabanın yolda bozulması gibi.

Fakat torunlarım, tüm bunlara ihtiyaç duysanız da, kendilerine ne kadar iyiler? Sizin gözleriniz var, tıpkı arabaların farı gibi. Peki, araba görüp düşünebiliyor mu? Hayır, sürücü düşünmek ve görmek zorunda. Bunun gibi, açıkça görebilmeniz için Hakk’ın nuru gözlerinize gelmeli. Kulaklara sahip olmak sizin için yeterli değil, Hakk’ın sesini duyabilmek için can kulağınızın açılması gerek. Ağzınız kendi başına yeterli değil; doğru ve yanlış söylemeyi ayırt edebilecek bir ağza ihtiyacınız var. Bir burnunuz var, fakat yanan bir şey kokladığınızda hala ne yapacağınızın cevabını bulamazsınız. Ve sonuçta, doğru ile yanlışı ayırt edecek bir iç buruna ihtiyacınız var.

Tüm bunlara sahip olsanız bile kalp, ciğer ve nefes alacağınız hava olmadan neye yarar? Ve bunlara sahip olsanız da yeterli mi? Hayır, Allah’a ve O’nun vasıflarına muhtaçsınız. Fakat o zaman bile irfan olmadan yaşamanın ne manası var? Neyi başarabilirsiniz? Eğer Hakk’ın sesini duymuyorsanız, yaşamanın ne faydası var? Eğer O’nun kalbine, sıfatlarına, işlerine ve aşkına sahip değilseniz hayatta olmanın ne manası var? Bunlarsız, sadece düşecek ve dünyaya av olacaksınız.

Arabanın kendi besinine, bedenin dünyevi gıdalara ve ruhun da Allah’ın irfan gıdasına ihtiyacı vardır. O’nun aşkına, şefkatine, huzuruna, sükûnet ve eşitliğe ihtiyacı var. Sabra, şükre ve tevekküle ihtiyacı var. O’nun tüm güzel vasıflarına ihtiyacı var. Bu ruhun gıdası ve ruha verilmesi gereken adalet. Eğer ruh bunları alamazsa, yaşamınız sona erer ve ölürsünüz. Diğer tüm kısımlara ihtiyaçları olan gıdayı verseniz bile, eğer ruhu ihmal ederseniz kazalarla karşılaşacaksınız. Allah’ın ilmi, sıfatları ve davranışları olmadan bu çeşit kazalardan kaçınmanız mümkün değildir. Güvenli bir seyahat için can gözüne ihtiyacınız var. Bir sürücü arabasına ne kadar bakarsa baksın, eğer dikkatli olmazsa yahut hız yaparsa kaza yapabilir ve ölebilir. Öyle değil mi?

Arabalar ne kadar hızlı gitse de akıl kadar hız yapamazlar. Hava kadar hızlıdır. Fakat insan eğer irfan nuru sahibiyse akıldan bile hızlı seyahat edebilir. Nurdan hızlı bir şey yoktur. Bir şeyleri anlamaya akıldan daha hızlı yardım eder. Böyle bir irfan sahibi, Allah’ın tüm sırlarını anlayabilir. İşte bu sebeple her bir kısma verilmesi gerekeni anlamalı ve ona göre düşünüp davranmalısınız. Eğer yaparsanız hayat yolculuğunuzda başarılı olursunuz yavrularım.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.123-127
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Bir balık hiç gökkuşağındaki cennete gitmiş midir?

Sevgili çocuklarım, gökyüzündeki şu güzel gökkuşağına bakın. Yedi rengi göğün bir tarafından yükselir ve tüm yol boyunca kıvrılarak diğer tarafa doğru bir ark oluşturur. Bir ucu okyanusta ve diğer ucu nehirdeyse, nemi yukarı gökyüzüne çeker ve atmosferde damıtır. Gökkuşağının balıkları, yengeçleri ve diğer başka şeyleri ırmaklardan ve okyanustan çekme gücü dahi vardır.

Bu balıklara ne olur? Bir balık hiç gökkuşağında cennete gidebilmiş midir? Hayır, gökkuşağı onları yukarı çektikten sonra bulutların her yerinde dağılır ve ölürler. Sonunda bulutlarda toplanan nem yağmur olarak aşağı iner ve yengeçler ve balıklar da beraberinde düşer. Dünyayı kuşatan manyetik kuvvet onları göğe çeker ve dünyanın yerçekimi de aşağı çeker. Dünyadan yükselir ve tekrar dünyaya dönerler.

Sevgim sizlere yavrularım. Mucizeler, gizemli güçler ve ego benzer şekilde iş görürler. Esirin yanılsatıcı enerjisi ve atmosferin manyetik kuvveti tarafından çekilirler. Mucize gibi belirirler fakat belli bir yüksekliğin üstüne çıkamazlar çünkü dünyanın yerçekimi onları tekrar aşağı çeker. Beş element, akıl ve arzular tarafından çekilen herhangi bir şey bulutlarda dağılır ve sonra aşağı düşer. Görsel aldanma onları yukarı çeker ve dünya da onları tekrar aşağı çeker.

Bunun gibi, eğer yanılsamalar tarafından çekilirseniz, sizde düşmek zorunda kalacaksınız. Eğer beş elementinizin, zihin ve arzularınız yanılsamada yayılmışsa, ölmek zorunda. Aklınız sizi kurutana kadar emer.

Bu mucizevi kuvvetler bu şekilde çalışırlar. Yanılsama enerjisiyle semalara yükselirsiniz fakat eninde sonunda dünyaya dönersiniz. Yengeç ve balıklar gibi düşer, çarpar ve ölürsünüz. İlüzyon tarafından çekilmeden önceki haliniz gitmiştir ve erişmeye teşebbüs ettiğiniz haliniz de gene gitmiştir.

Ateş, hava, su, toprak, esir, akıl ve arzular yedi renk tarafından temsil edilirler. Gökkuşağı gibi, hem gökle ve hem de yerle bağlantısı vardır. Göğe çekilen herhangi bir şey yerçekimi kuvvetinin çekişiyle toprağa tekrar dönecektir. Bu yanılsama enerjileri, bu dünyevi güzellikler ve süsler asla büyük yüksekliklere ulaşamaz fakat sizi hala etkileyeceklerdir. Bu enerjilerin ve elementsel(unsursal) mucizelerin işleyişi böyledir.

Sevgili yavrularım, insanların sahip olduğu güçlere bakın. Hissetme, farkındalık, zeka, muhakeme hissi, ince irfan, analitik irfan ve İlahî nur saçan(parlayan) irfana sahiptir.Bu ilk üç düzey ancak bir seviyeye kadar erişebilir fakat muhakeme biraz daha yükseğe gidebilir.

Çocuklarım, muhakeme hissinizle sınırlarınızı anlamalısınız. Nereden geldiğinizi, nereye geldiğinizi ve öldükten sonra nereye gideceğinizi anlamak zorundasınız. Yanılsamanın ne oldu-ğunu, enerjinin ne olduğunu ve herbir şeyin erişeceği yüksekliği anlamalısınız. Herbir görünüşü dikkatle ayırmalısınız. Sonra ince irfanınızla yaşamınız için doğru temeli anlamalısınız. Bu temeli bir kere anladığınızda, onu analitik irfanınızla tahlil etmelisiniz, doğru olanı çıkarmalı ve en sonunda İlahî nur saçan(parlayan) irfan ile ona bakmalısınız. O zaman herşeyin hayal oldğunu göreceksiniz, hepsi de yanılsama, görsel aldanışlar. Yaratılmış herşeyde varolan, tüm bu mucizeler ve tüm herşey beş yaşam çeşidinin kuvvet ve enerjisinden yapılmıştır. Bu enerjilerin ötesinde bir şey var mı? İnsan ruhu, nurun ruhu tüm bu enerjilerin üstündedir.Bu Allah’ın hukumranlığıdır. Bu Allah’a ait olan hazinedir. Bu Hakk’ın çocuğudur, O’ndan gelen nurdur.

Analitik irfanınızla, İlahî nur saçan(parlayan) irfanınızla herbir şeyin açıklığını, inceliğini ve sınırını anlamalısınız. Doğruyla yanlışı, cennetle cehennemi, iyiyle kötüyü ayırmalısınız. Bu şeyleri anladıkça sabır, şükür, tevekkül ve El-hamdulillah’ın ihtişamı(parlaklığı) içinizde doğacaktır. Hakk’ın güneşi gönlünüze doğacaktır.

Allah’ın doğumu ve ölümü, şekli, rengi, tonu, eşi, çocuğu, çiftliği yahut malı, evi ve mülkü (maddesel) yoktur. Açlığı, hastalığı, yaşlılığı ve ölümü yoktur. O şekil değildir. O herşeyde var olan kudrettir.

Bu kudretle bir bağ kurduğunuz zaman, ruhla bir yakınlık kurduğunuzda, o zaman dosdoğru yolda ilerleyebilir ve aklın, arzuların ve beş elementin üstesinden gelebilirsiniz. Tüm enerjilerin üstesinden gelerek bu yediyi patlatabilir(yediden doğru yararak geçebilir) ve ötesine geçebilirsiniz. Bu noktada hızlı hareket etmelisiniz. Eğer bunu yapabilirseniz Yaratanınızla iyi bir bağ tesis edebilirsiniz. Bununla beraber geri gelmesi gereken bir şekille gidemezsiniz. Herşeyin ötesinde bu halde varolmalısınız.

Allah burada ve orada aynı anda vardır. O sınırsız rahmet sahibi, kıyaslanamaz sevgidir. O aşktadır ve aşkın ötesindedir. O irfandadır ve irfanın üstündedir. O sizin iç kalbinizdedir. O sizin ruhunuzla ve irfanınızla anlaşılabilir.

Bu yüce makamlara erdiğinizde, siz O’nda olacaksınız ve O da sizde müthiş gözalıcı parlak bir nur, kapsayıcı (her şeye nüfuz eden, şümullü) bir nur olarak olacaktır. İrfandaki berrak irfan hazinesi, ruhtaki ruh hazinesi, kalpteki kalp hazinesi ve bu nur hem bu dünyada ve hem de öbür dünyada bir anda görülebilecektir. Ruhunuzun özgürlüğünden gelen hayattaki saflığı bileceksiniz. Bu hali anlamak ruhunuzun saflığı olacaktır. Bu zenginliktir, lütuftur, Allah’ın gerçek mucizesidir. Hiçbir şey onu dalgalandıramaz (sarsıp sendeletemez, titretip, tereddüte düşüremez).

Eğer kendinizi bilirseniz, Rabbinizi bilirsiniz. Eğer kendinizi anlarsanız, Rabbinizi anlarsınız. Eğer Rabbinizin hükümranlığında olursanız, O da sizdeki saflığın hükümranlığında olacaktır. O zaman burada doğumunuz, ölümünüz, karmanız ve akrabalığınız olmayacaktır. Bağlarınızı, karmanızı ve tüm sorgulamalarınızı ve tüm günahlarınızı kesmiş olacaksınız, bunların üstesinden gelmiş olacaksınız.

Eğer kendinizde bu hali sağlayabilirseniz, O zaman Hakk’ın temsilcisi olacaksınız. Hak insanda ve insan da Hak’da olacaktır. İkisi, ruhtaki ruh gibi, irfandaki irfan gibi, bir ruh olarak parlayacaktır, ve hakikat orada ışıyacaktır(nur saçacaktır).

Sevgim sizlere torunlarım. Balığı kaldıran gökkuşağının gücü, bir mucize değildir. Gizemli güçler de aynı şekilde. Gerçek bir mucizeyi neyin meydana getirdiğini anlamak zorundasınız. Kibriniz, karmanız, yanılsamanız ve günahlarınız kesildiğinde, bu bir mucizedir. El-Melik olan Rabbinizi anlamak bir mucizedir. Başka mucize yoktur. Bunu düşünün ve bu hali anlayın. Buna eriştiğiniz zaman, gerçek bir insan, bir İnsan-ı Kâmil olacaksınız.

Sevgili çocuklarım, inancınızı kuvvetlendirin ve irfanı ve Allah’ın sıfatlarını arayın. Allah yardımcınız olsun.




Dip Not 1:
Bilinclilik Seviyeleri:
BawaMuhyiddin (KS), kitaplarında insan için 7 bilinç düzeyi tanımlar bunlar sırasıyla:

1) hissetme,
2) uyanıklık
3) akıl,
4) muhakeme
5) incelik irfanı (arivu)


Arivu : Tâmilce bir kelime “ince irfan” demektir.
Bawa Muhyiddin ilk 4 seviyede bizler beş elementin sınırlarını keşfedebiliyoruz diyor.
Fakat besinci seviyede yani arivu seviyesinde insan 6.çeşit hayatın, nur hayatın, yani insan ruhunun potansiyellerini sorgulamaya ve öğrenmeye başlıyor.
Bu irfan seviyesiyle Allah’ın nitelik ve hareketlerini incelemeli ve bu öğrenilenler ile insandaki egoizm, bencillik, haset, öfke, şehvet vesaire kotu insan niteliklerinin üstesinden gelmelidir.
Bunu yaparken kişi :”Allah’ın niteliklerine sahip, onlara boyanmış bir kişi bu durumda ne yapardı?”diye sorgulamaya baslar ona göre hareket eder.

6. ilahi tahlili (analitik) irfan (pahuth arivu):
Bu seviye 6. Seviye bilinci yani ince irfanın bir üstünü temsil ediyor.
Bu irfan yakîn bilgiye malik olma özelliği gösterir.
O sadece insanlıkta bulunan, nüfuz edici mistik rehber ya da mürşid, Kutbiyyattır.
Derhal içeriden (içten),
-doğru ve yanlış
-hayır, ve şerr (iyiyi ve kötüyü)
-sürekli (hakiki) ve silinip giden (hayali)
arasında ayırd edici kesin cevaplar verir.
Bu yüzden tahlili denmiş ayırım yapıyor yani işin tahlilini yapıyor. Bu yönde, ilahi tahlili irfan Allah ile bağlantıyı koruyarak bir huzur halini muhafaza eder.
Bu irfan nuru, nefsaî arzuların yedi okyanusunun uzunluğunu ve enini ölçer,
Mahvedilip maya okyanusuna gömülmüş ne kadar hakikat varsa bunları uyandırır, hakiki imanı uyandırır. Hayata onun saflık halini yaratılışın başlanğıcında evvelde var olduğu, Allah’ın özünün rahmetini açıklar, onu hayatın saflığı olarak uyandırır ve onu ilahi Rezonansa çevirir.

7. ilahi parlayan nur irfanı (per arivu):
Bu Allah’ın insana verdiği en kıymetli hediye, nihai irfandır, öyle ki bu insandaki “duality: ikilik” ve “ben” i yani insanin egosunun bütün izlerini ondan kaldırır.
Başlangıçta Âdem’in alnına damgalanan “Nur” yani Allah’ın Nurunun irfanıdır.
Böylece bu her insan olanın doğum hakkıdır (fıtratında vardır gibi düşünebiliriz bu cümleyi).
İnsan fark eder ki Allah ondadır ve o Allah’dadır.
Allah’tan başka mevcud yoktur (Lâ mevcude illâ Allah) bilmenin son mârifet noktasıdır.
Şimdi “Ruh” Allah ile sürekli birlik halindedir ve hayatını, rızkını, irfanını her şeyini O’ndan alıyordur ki “Ruh” izzetini (muhteşemliğini) rezone etmeye devam eder.

Dipnot 2:
Dunyanin cesitli yorelerinde gokten degisik hayvanlarin yagmasi halk tarafindan deneyim edilmis ve tarihi kaynaklara gecmistir. Bu husus bilim adamlarini bu konuda degisik hipotezler ortaya surmeye sevk etmis kimisi dev hortumlarin bu hayvanlari cekip sonra baska bir noktaya firlattiklarini soylemislerdir. Hayvan yagmuru olgusu adi verilen bu durum icin bir kac ornek olarak sunlari verebiliriz :

1859 yilinda Ingiltere'nin Glamorganshire kentine gokten baliklar yagmistir. Binlerce balik insanlar arasinda sasirtici sekilde sicramaktaydi. Daha sonra baliklar suya serbest birakilmislardir. Diger bir olay ise Amerika'nin Louisiana eyaletinde 1947 yilinda meydana gelmistir. Fakat dusen baliklar oluydu ve bazisi buz icinde donmuslardi.


Resim

Kaynaklar :

1) http://www.purpleslinky.com/Trivia/Rain ... tory.90432

2) http://en.wikipedia.org/wiki/Raining_animals
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.59-60
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Birleşik Orman

Sevgili torunlarım, ormana gidelim mi? Hadi benimle gelin.
Buranın ne kadar güzel olduğunu görüyor musunuz? Orman pek çok ince çeşit güzelliklerle doludur. Ağaçlar yukarılara doğru uzanır; uzun, düz ve ışık sütunları gibi. Herbirisi yalnız, dimdik ve güçlüdür. Bir tanesi bile eğri değildir.

Bu ağaçlar bu kadar iyi nasıl büyüdüler? Birbirlerine bu kadar yakın durarak aralarında bir şeyin yetişmesine izin vermeden. Bu birlik onları yıkıcı kuvvetlere karşı korumaktadır. Pek çok çeşit ağaç olmasına rağmen, yapraklarıyla, böcekleriyle, çiçekleriyle ve farklı renk ve şekildeki meyveleriyle, farklılıklarına rağmen birlik içinde durmaktadırlar. Beraberce rüzgarları, fırtınaları ve kasırgaları savuşturmaktadırlar. Ve eğer bir ağacın üzerine zehirli kimyasallar dökülürse, zehri absorbe etmek için diğer ağaçlar yardım eder çünkü çok yakındırlar. Hayvanlar dahi burada mutlu ve huzur içinde beraberce yaşamaktadırlar. Eğer bir düşman saldırırsa, ağaçtan ağaca atlayarak sığınak bulabilirler.

Ne kadar da sevimli ağaçlar, ne kadar da zarifler! Her biri yalnız başına büyür, bununla birlikte birarada dururlar, ormanı güzelleştirir ve gözlere hoşluk verirler. Burada yağan yağmurlar her yaprağın üzerine sıçradığında eşit olarak paylaşılır. Bu, birleşik bir ormandır.

Sevgili çocuklarım, bu birliktir. Bugün ormanda gördüğümüz güzellik, mutluluk ve memnuniyet hakkında düşünmeliyiz. Eğer tüm insanlık bu ağaçlar gibi renk ve ırk farklılıkları gözetmeden birlik içinde yaşayabilseler, ne kadar mutlu ve huzurlu olurduk! Eğer insanoğlu kuvvetli olsa ve kendi başına ayakta durabilse, ve nihayet başkalarıyla da birlik içinde olabilse, ruhu ne kadar mutlu ve özgür olurdu!

Tıpkı ormanın cennet güzellğinde olması gibi, insan da birlik ve doğruluk içinde yaşarsa çok güzel olur. O zaman kimse diğerini öldürmez. Kuvvetli bir rüzgarla yüzleştiği zaman birisi diğerini korur, tıpkı elementlerin kuvvetine karşı ormandaki ağaçların birbirini koruması gibi. Böylesi birleşik bir dünyada, bir adamın başına musibetler geldiğinde, ormandaki hayvanların tehlikeden ağaçtan ağaca atlayıp kurtulması gibi kurtulabilir.

Eğer insan uzun ve kuvvetli bir biçimde yetişirse ve nefretten uzak kalırsa, bu dünya ona cennet olur.Allah’ın yok edilemez hükümranlığında, herkesin bir aile ve bir hayat gibi yaşadığı, ayırım yapılmayan birleşik bir dünyaya dönüşür.Böyle bir birlikte, insanoğlu asla ırk, renk ve din farklılıklarının uyuşmazlıkları tarafından yok edilemez.

Fakat eğer insan bu dünyayı cennete çevirecek vasıflarla yaşamazsa, yaşamı cehenneme döner. Kendisini ve başkalarını farklılık volkanları ve fırtınaları ile mahveder. Yıkım krallığında yaşamı bir intikam hayatına dönüşür. Ancak insan bu birleşik ormaın güzelliğini farkeder ve yaşamında bu çeşit bir birlik oluşturabilirse, bu dünyaya yıkım gelmez. Ayırımlar, bölünmeler ve farklılıklar olmaz.

Sevgili çocuklarım, bunu düşünmelisiniz. Sevgi ve birlik asla azalmaz ve yok edilemez. Onlar Allah’ın saltanatını meydana getirmektedirler ve tüm varlıklar bu görevlerle korunmaktadır. Herkes, kardeşlerimiz, anne ve babalarımız ve tüm yakınlarımız birlik içinde yaşamak için çaba sarfetmelidir. Allah bu haldedir ve insan da aynı şekilde yaşamak için gayret göstermelidir. Bu hale ulaşmak cennete ve Allah’ın saltanatında huzurlu bir yaşama ulaşmak demektir.

Lütfen bunları anlamaya çalışın sevgili yavrularım. Ormandaki ağaçlar gibi, Allah’ın güzel sıfatlarıyla birlikte, O’nun görevini yaparak yaşamaya çalışın.Eğer birlikte yaşarsak, dünyanın dehşetli güçleri bize saldırmayacaktır. Kazalardan ve yıkımlardan kurtulmuş olacağız. Lütfen huzur içinde yetişmek ve bu yolda tam bir irfana erişmek için çaba gösterin.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.146-149
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Bize Yol Gösteren Nur

Sevgili çocuklarım, şimdi gece. Benimle okyanusun karşısına doğru bir yolculuğa gelmek ister misiniz? Önce beş tane odun kalasını birbirine bağlayarak bir sal yapmak zorundayız. Sonra bu düz salın üzerinde sahilin diğer kenarına, pek çok harikalar göreceğimiz yere geçmeliyiz.

Hadi içeri tırmanalım ve yolculuğumuza başlayalım. Dikkatli olun! Su altımızda, her tarafımızda ve üzerimize sıçrıyor. Fakat dalgalar sarssa ve sular yükselip salımıza taşsa da, kararlılık ve sebat içinde karşıya geçmeliyiz. Bir dakika bile oturamayız. Sağlam durmalıyız.

Torunlarım, şimdiye kadar dört mil geldik fakat karşı sahile ulaşmak için sekiz milimiz daha var. Çok ama çok karanlık. Nereye bakarsak, tüm görebildiğimiz sonsuz boşluk ve açık deniz. Uzak sahil şeridini görmek çok zor. Bu açık denizde çok ama çok tehlikeler var. Fırtına ve rüzgarlar çıkabilir ve bizi sürükleyebilir. Dalgalar bizi kolaylıkla denize düşürebilir ve etrafımız da tehlikeli deniz yaratıklarıyla dolu. Eğer sahile ulaşmak istiyorsak çok dikkatlice yol almalıyız. Dikkatle ve odaklanarak bu denizi geçmeliyiz.

Çok karanlık da olsa yanımızda fener taşıyamayız çünkü dalgalar ona vurabilir ve camını kırabilir. Altı ila oniki inç arası uzunlukta olan ve burnu çiviye benzeyen bir balık türü vardır. Bu balık ışık gördüğü anda, uzak bir mesafeden bile ona doğru hızla hareket eder ve saldırır. Uzun çivimsi burnu birisinin karnını deşebilir ve diğer taraftan çıkabilir.


Not: Bir inç teknikte 2.54 cm’dir.

Bu balık tarafından nasıl yaralanabileceğimizi görüyor musunuz? Salımızın dört yanı da saldırıya açık. Eğer kapalı bir teknede yolculuğa çıksaydık korunmuş olurduk, fakat böyle açıkta durarak hayatta kalmak istiyorsak çok dikkatli olmak zorundayız. Bu tehlikeli deniz hayvanlarını etkileyecek herhangi bir ışık taşımamalıyız. Tek taşınması emniyetli ışık içimizde gizli olan irfan ışığıdır. Bu ışık bize yardım edecektir ama tek başına bizi karşıya geçirmeye yeterli değildir. Ayrıca bu ışığa ek olarak bu karanlıkta bize rehberlik edecek doğal bir ışığa, Allah tarafından yaratılmış bir ışığa ihtiyacımız vardır. Gökyüzündeki yıldızlara bakın. Bunlar Allah’ın bize verdiği doğal ışıklardır. Onlara bakarak sahile ne zaman varacağımızı tahmin edebiliriz. Bakın, şu yıldız geceleyin doğuyor. Bu da saat üçde. Şu yıldız saat ikide ortaya çıkıyor ve şu da sabaha karşı. Hangi yıldızın ne zaman belirdiğini bilirsek, bize rehberlik edebilirler. Ve bir kere sağlimen vardık mı, büyük mutluluk ve rahatlık duyacağız.

Gözlerimin nurları, anladınız mı? Bu okyanus, yaşamımızın hayali-tarafını yanılsamayı temsil etmektedir. Beş element salına binerek onu geçmek zorundayız: toprak, ateş, su, hava ve esir. Bu salı kullanması gereken ruhtur ve ona yol gösterecek olan da irfandır.

Bu seyahatte, bizi aşağıya çekmekle korkutacak pek çok akımlar, girdaplar ve enerjiler vardır. Bizi bu dalgalar ve fırtınalar aşağı ve yukarı fırlattığıda, çevirdiğinde ve aşağıya çektiğinde, sağlam durabileceğimiz inanç, azim ve kararlılık kuvvetine sahip olmak zorundayız. Bu yanılsama denizinde bize sorun çıkarabilecek pek çok Allah’ın yarattığı mahlukat vardır. Bazıları kocamandır! Eğer kendi yaptığımız herhangi bir ışığı kullanmaya çalışırsak, bu tehlikeli yaratıklar etkilenirler ve bize saldırırlar. İrfanın içsel ışığını kullanmak zorundayız.

Yavrularım, eğer bu varlıklar denizden sıçrar ve bize saldırırlarsa, onlara sevgi ve şefkat göstermek zorundayız. Onların fena olduklarını bilsek bile, onlara zarar vermemeliyiz, basitçe kendimizi korumalı ve kurtulmalıyız. Sadece üzerimize zıpladıkları için bu varlıklara zarar vermemeliyiz. Onların neşelerini anlamalıyız. Onlara demeliyiz ki, “Pekala, sen kendi yoluna git ve ben de kendiminkine,” ve sonra dikkatlice saldan dışarı bırakmalı ve doğal yerlerine dönmelerine izin vermeliyiz. Onlara zarar vermeye gerek yoktur. Eğer onlara zarar verirsek, onlar da bize zarar verirler.

Torunlarım, gelişmek ve O’nun sabrını beslemek zorundayız. İrfanın ve Hakk’ın sıfatlarının ışığı yaşamımızdaki bu büyük yanılsama okyanusundan emniyetli bir şekilde geçmemiz için rehberlik etmek üzere bizimle olmalıdır. Pek çok sıkıntıyla yüzleşerek karşı kıyıya geçmek için, gayret sahibi olmak zorundayız. Tüm bu zorluklarla bu şekilde başa çıkmalıyız.

Yaşamımızda okyanus ortasına geldiğimizde, karanlık tarafından kuşatılmış olacağız. Tüm yönlere baktığımızda, suda, kızarmış gibi duran pek çok parıltılar göreceğiz; dalgaların tepesi beyaz ve parlak yükselir. Bu parıltılara irfanımızla bakmalıyız, çünkü eğer irfanla bakmazsak hiçbir şeyi net olarak göremeyiz.

Sevgili torunlarım,hadi bu karanlıklar denizinde biraz daha yol alalım. Bu noktada çok dikkatli olmak zorundayız. Kendimizi Allah’a sevgi ile teslim etme özelliğine sahip olmak zorundayız. Sahile varışımıza yardım edecek olan şey budur. Dengemizi kaybetmemeliyiz. Yaşamın fırtına ve rüzgarları bizi çalkalayıp durmakta, bu sebeple dikkatli olmak zorundayız. Her zaman dikkatli olmalı, kalbimizi asıl gayemize çevirmeli ve benliğimizi teslim etmeliyiz. Esas olan budur.

İrfan nuru bize yol gösterecektir ve Allah bize aynı zamanda oli’lerin
[1] nurunu da vermiştir. Gökteki yıldızlar gibi, O’nun bu ışıkları ulaşmak için gayret ettiğimiz sahilin yönünü belirlememizde yardımcı olacaktır. Doğuda başladık ve batıya doğru yol alıyoruz, Allah tarafına doğru. Bu yolda gitmeli ve O’nun bolluk sahiline ulaşmalıyız. Orada ruhumuzun özgürlüğünü bulacak ve akıl ve arzularımızın asla görmediği olağanüstü şeylere tanık olacağız.

[1] Oli(T): Tamilce’de oli nur demektir. Fakat nurlu varliklar olarak Oli’nin karsiligi Veli’dir.

Şimdi daha yakına çekiliyoruz, neredeyse geldik. Bakın! O’nu görebiliyoruz. Hakk’ı görebiliyoruz! Yavaşça, ufak ufak, O’nun hükümranlığının sahiline, sadece O’nun azamet ve nurunu göreceğimiz saf hükümranlığına geliyoruz.

En sonunda karaya ayak bastık! Yaradanımızın evini görmeye geldik. Şimdi Yaradanımızın hükümranlığını araştıralım. Hadi bu başlangıcı ve sonu olmayan, sonsuz rahmet hazinesi olan, kıyaslanamaz sevgi ve tükenmek bilmeyen zenginlik yurdu olan bu yeri inceleyelim. Burada üç dünyanında zenginliğini, rahmet zenginliğini, gnanam
[2]’ın uyanık irfan zenginliğini ve kutsal ilmin zenginliğini bulacağız. Burası Yaradanımızın hazinesi. Ondan neye ihtiyacımız olduğuna karar vermeli ve onu almalıyız. Acak bu okyanusu geçip sahile ulaşanlara verilecek olan bu zenginliği anlamaya ve almaya çalışmalıyız.

[2] Gnanam: Tamilce bir kelime. Ilahi irfan. Rahmetle uyanık olan irfan. Marifet.

Sevgili yavrularım, bir kere bu hayal okyanusunu geçtik mi, bu dünyayı bırakmalı ve ötesine geçmeliyiz. Bu seyahatin öncesinde ve sonrasında ne olacağını anlamalıyız. Bunu yaşadığımız hayat sürecinde öğrenmemiz önemli. Allah’ın vasıflarıyla ve irfanla gayret göstermeli, ruhumuzun seyahatini güzel bir şekilde yürütmeliyiz. Bu yolculuğu yapmalıyız.

Allah hepimize yeter. O hepimizi koruyacaktır. Sevgili yavrularım. Allah yardımcımız olsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.233-235
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar




Bu dünya pazarında kim iyi?

Sevgili yavrularım, torunlarım, kardeşlerim. Şimdi sabah ortası. Biraz dışarı çıkalım mı? Şu ilerdeki pazaryerindeki insan kalabalığını görüyor musunuz? Bazıları bisikletlerinde, bazıları arabalarda ve at arabalarında ve kimisi de yürüyor. Bazıları çanta taşıyor ve bazısının eli boş. Farklı ırklardan ve renklerden pek çok insan çarşıyı keyifle dolaşıyorlar. Çoğu güzel giyimli fakat yürüdükçe pek çok kolu bacağı olmayan veya kör olan fakir dilencileri görebiliyoruz. Tüm uzuvları yerinde olup dilenenler de var çünkü tembeller. Bazı insanlar dilencilere sadaka veriyor, bazısı da vermiyor. Sadece onlara bağırıyorlar.

Sevgim sizlere yavrularım. Bu kadar farklı insanları bu pazaryerinde görmüş oldunuz. Peki, hangisinin iyi ve hangisinin kötü olduğunu söyleyebilir misiniz? Kim itibarlı, kim değil? Ya da Allah hangisini kabul edecek? Kabul ettiğini kıyafete, unvana yahut parasına göre mi değerlendirecek? Arabası olduğu için mi kabul edecek? Bu insanlara baktığımızda, Allah’ın hangisini kabul edeceğine dair bir işaret görebiliyor muyuz? Hayır, hiç de öyle bir işaret yok.

Allah kimi kabul eder? İyi olanı kabul eder. Bir insanı ne iyi yapar? Torunlarım, kalbinde iyi bir insan olan Allah tarafından da iyi sayılır. Kendi hatalarını düzelten insan iyidir. Huylarını değiştiren ve kin, aldatma, ayırımcılık, vefasızlık ve önyargıdan kaçınan insan iyidir. Öfkesini, kibrini, karmasını, yanılsamasını, kıskançlığını, gururunu ve övülme arzusunu çıkarabilen kişi iyi insandır.

Başkalarının açlığını kendisininki gibi sayan, başkalarının dertlerini ve acısını kendisinin ki gibi gören ve başkalarının hastalık ve kederlerini kendisininki sayan insan iyi insandır. Başkalarında bu zorlukları gören, onlara yardım eden ve onlara huzur veren kimse iyi insandır. Başkalarını kusurlarını görmeyen, fakat onun yerine kendi hatalarına bakan ve özür dileyen insan iyi insandır.

Allah’ın sıfatlarıyla yaşayan ve onlara göre davranan insan iyi insandır. Ruhuna, insanlara, dünyaya ve Allah’a karşı görevlerini yerine getiren insan iyi insandır. Tam bir iman sahibi, irfanı ve ilmiyle Allah’ın sıfatlarını arayan kimse iyi insandır. Kalbi sabır, şükür, tevekkül ve Allah’a hamd ile dolu insan iyi insandır. Bu sıfatlar iman-islam’ın başlangıcıdır. Bu vasıfları kalbine alan ve onlarla amel eden kişi iyidir. Böyle bir insan Allah’ın makbul kuludur.

İbadete, kulluğa layık Allah’tan gayrı bir varlık yoktur. O her şeyin hakimi olan sınırsız sevgi sahibidir. Tüm övgüler O’na aittir. O’nun işlerini yapan, O’na temsilci olan kimse bu dünyada da, ruhlar âleminde de, öbür âlemde de iyi insandır. İnsanlık âlemine, kendisine, kalbine ve Allah’a karşı iyidir.

Sevgili torunlarım, bu zenginliklere sahip bir kulu Allah ‘iyi bir insan’ olarak isimlendirecektir. Allah onu kabul edecek, saracak, koruyacak ve ona göz kulak olacaktır. Böyle bir insan hakikate, adalete ve sevgiye karışacaktır. Allah kendi kısmını yapacak ve bu insan da kendi kısmını yapacaktır. Burada ve diğer âlemde başkalarına hizmet için bir araya geleceklerdir.

Çocuklarım, bu dünya Allah’ın milyonlarca yarattığını yerleştirdiği bir pazaryeridir. Bu çarşıda iyi insan, güzel ahlakı olandır. Allah ona üç âlemin zenginliğini, rahmetinin zenginliğini, ilminin zenginliğini, irfan zenginliği, iman zenginliği ve kemal zenginliği verecektir. Bu zenginliğe erişen birisi hem bu dünyada ve hem de diğerinde huzur ve sükûnet sahibi olacaktır.

Fakat bu güzel vasıflara erişememiş birisi huzuru bilemez. Kıyafetler, ünvanlar, dünyevi itibarlar yahut zenginlik, hiçbirisi ona huzur sağlayamaz. Dışındaki şeylerin hiçbirisi onu yaşamında iyi bir insan yapmazlar. Bunu biraz düşünmelisiniz. Görevinizi yapın ve iyi bir insan olarak yaşayın. O zaman Allah sizi kabul edecek ve Kendisine alacaktır.

Sevgili yavrularım, gözümün mücevherleri. Allah’a tam bir iman sahibi olun, O’na sadece inanıyormuş gibi davranmayın. Allah’ı kandıramazsınız ve bunu denemek çok tehlikeli olur. Bunun yerine yavrularım, dünyaya inanıyormuş gibi davranın fakat gerçekten inanmayın. Bu da tehlikeli olur. Dünyaya ayağınızı sağlam basamazsınız. Dünya pazarının tehlikelerinden kendi-nizi kurtarın, hafifçe yürüyün ve görevinizi yapın. Tüm varlıklara sevgi sunun. O zaman iyi bir insan olursunuz.

Allah hepinize lutfetsin. Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Gariban yazdı: [Sevgili yavrularım, gözümün mücevherleri. Allah’a tam bir iman sahibi olun, O’na sadece inanıyormuş gibi davranmayın. Allah’ı kandıramazsınız ve bunu denemek çok tehlikeli olur. Bunun yerine yavrularım, dünyaya inanıyormuş gibi davranın fakat gerçekten inanmayın. Bu da tehlikeli olur. Dünyaya ayağınızı sağlam basamazsınız. Dünya pazarının tehlikelerinden kendi-nizi kurtarın, hafifçe yürüyün ve görevinizi yapın. Tüm varlıklara sevgi sunun. O zaman iyi bir insan olursunuz.

Allah hepinize lutfetsin. Amin.[/color][/size]

SEVGİYLE yolunuz/ yolumuz açık.. aydın ve nurlu olsun.....
emeğinize sağlık.......
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili Kardesim Mina, guzel sozleriniz icin tesekkur ederiz. Allah hepimizden razi olsun. Biz sade hizmetcilik yapmaya calisiyoruz. Emre Kardesimiz'e bu guzel cevirileri icin SAV adina tekrar tesekkur ederiz.

Selam ve sevgiyle
Gariban


Resim

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s. ?-?
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar




Çocuklar, iyi olun

Sevgili yavrularım, herbiriniz söyleyeceğim şeyleri dikkatle dinlemelisiniz. Kendinizi nasıl uygun şekilde idare etmeniz gerektiğini öğrenmelisiniz. Yaşamınız çok hassas ve onu ince bir irfanla idare etmelisiniz.

Önce neyin iyi ve neyin kötü olduğunu düşünmelisiniz., sonra kötü olan herşeyi fırlatıp atmalı ve sadece iyi olanı yapmalısınız. Bu iyi şeylerin tadına bakın. Ve birisi sizin için iyi bir şey yaparsa, karşılığını da güzel bir şekilde gösterin. Fakat eğer birisi size kötü bir şey yaparsa, onu unutun gitsin. Asla karşılık olarak kötülük yapmayın.

Aynı zamanda, anne ve babanıza her zaman saygı göstermelisiniz torunlarım. Onlara yalnızca saygı göstermekle kalmayıp, söz de dinlemelisiniz. Eğer birisi sizden biraz büyükse, ona abi veya abla gibi davranmalısınız. Eğer daha büyükse babanız gibi saygılı olmalısınız. Eğer birisi sizden küçükse, ona sevgi ve şevkatle muamele etmeli ve kanatlarınızın altına alarak bir evlat yahut kardeş gibi davranmalısınız. Ona da saygı duymalısınız. İneklere, keçilere ve diğer hayvanlara da sevgi ve şevkat duymalısınız. Yaşamınız boyunca Allah’ın üçbin sıfatını tüm insanlara göstermelisiniz. Görevinizi yerine getirmeli ve aşağınızda olanlara da üstünüzde olanlar kadar saygı duymalısınız. Bunu, onların hayattaki konumlarına önem vermeden ve ayırım göstermeden yapmalısınız.

Başkaları için ne görev yapıyor olursanız olun, bu görevi sevgiyle, şevkatle, hakikatle ve açık bir kalple yerine getirmelisiniz. Herhangi bir bağlılık yahut bencillikle yapmayın ve ödül de beklemeyin. Genç bir çocuğa da, bir yetişkine de yardım etseniz, karşılık olarak bir yardım beklemeyin. Onlara sevgi gösterin ve işiniz bittiğinde de yolunuza mutlu bir şekilde devam edin.

Hiç bir zaman “Bunu senin için yaptım, öyleyse sen benim için ne yapacaksın?” gibi bir düşünceye sahip olmayın. Asla böyle düşünceler barındırmayın. Eğer birisine yardım eder ve bir karşılık beklerseniz, bencilce iş yapan bencil bir insan olursunuz ve verdiğiniz herhangi bir sevgi, yardım yahut hakikat size gerisin geri zarar verecektir. Sizin için karma toplayacaktır. Bu şekilde yardım ederseniz, bu fena bir şeydir, iyi değil. Asla bu halde olmamalısınız. Ödülünüz etmiş olduğunuz yardımdan dolayı gelmektedir, yardım ettiğiniz kimseden değil. Aldığı yardımı hatır-lamak onun sorumluluğudur, sizin değil. Basitçe yardım etmeli ve yolunuza devam etmelisiniz. Karşılık olarak bir şey beklemek yanlıştır.

Bununla beraber, herhangi bir hayata kalbiniz sevgiyle dolu olarak yardım ederseniz, bu sevgi bir okyanustan bile büyüktür. Her bir kimsenin kalbinde sınırsız bir hazine olacaktır. Eğer görevinizi doğru yolda yerine getirirseniz, onu bitirin, sonra devam edin. Bu başkalarının kalbine huzur verecektir. Böyle bir görev Allah’ın rahmet hazinesi olacaktır.

Torunlarım, asla öfkelenmemelisiniz. Öfke günahların önderidir. Sizi günaha yönlendirecek ve sonra dosdoğru cehenneme götürecektir. Acelecilik sizin iyi ve gerçek irfanınızı tüketecektir. Sabırsızlık, irfanınızın düşmanıdır. Her parlayan altın değildir. Gördüğünüz herşeyi gerçek sanmayın. Altın bir kabın süse ihtiyacı yoktur, hakikat sahibi kalbin de öyle. Hakikatın süslenmeye ihtiyacı yoktur.

Eğer gerçek bir irfana sahipseniz, bir şeyi taklit etmenize gerek yoktur. Söylediğiniz her söz güzel, sevimli ve şevkat dolu olacaktır. Bu sözlerde tatlılık ve kıymet bulunacaktır. Eğer irfanınız hakikatten kaynak alıyorsa, kendisi güzel olacaktır zaten. Makyaja ihtiyacı yoktur. Şu halde oradan buradan topladığınız, kitaplardan okuduğunuz sözleri konuşmayın. Sözleriniz kalbinizden kendiliğinden gelsin ve hakikati açığa çıkarsın. Basitçe bu hakikatten bahsedin. Onu süslemenize ve tıkamanıza gerek yok.

Sevgili torunlarım, hırsızlık yapmayın. Ebeveynlerinizden korktuğunuz için onlara yalan söylemeyin. Onlara doğruyu sevgiyle söyleyin. Deyin ki; “Bir hata yaptım. Lütfen yaptığım şeyden dolayı beni affedin” Önce Allah’tan sizi bağışlamasını isteyin, sonra da ailenizden. Sonrasında da yanlış yaptığınız her kimse onlardan af dileyin. Eğer hatanızı anlar ve pişman olursanız, günahınız silinir. Fakat eğer hatanızı anlamıyorsanız, bağışlanma dilemiyorsanız, bu günah sizinle kalacaktır.

Başkasını kıracak şeyler asla söylemeyin; her zaman sevgiyle konuşun. Başkalarına sevgi ve şevkat nazarıyla bakın; kaplanlar gibi süzmeyin. Başkalarıyla kavga etmeyin; onlarla sevgi, muhabbet, güven ve huzur içinde yaşayın.

Kalbinizde başkalarına karşı düşmanlık beslememelisiniz. İçinizdeki bu düşmanlığı ve fena huyları uzaklaştırın. Şüphe duymayın, o çok büyük bir kanserli hastalıktır. Ondan sakının. Başkalarına karşı her ne şüpheniz varsa uzaklaştırın. Onlar sizin kardeşleriniz. Şüphe barındırmadan yaşamaya çalışın. Bu sizi mutlu eder. Sizin için cennet olur.

Hiçbir canlıya zarar, işkence ve acı vermeyin. Yük arabası çeken öküzlere bile sevgiyle yaklaşın. Taşıyabileceğinden fazla yüklemeyin. Nihayetinde üzerinize çok ağır bir yük verildiğinde taşıyabilir misiniz? Sizin için zor değil mi? O halde taşıyabileceğinden fazla yük yüklediğiniz öküzün sıkıntısını biraz düşünün. Sevgili çocuklarım, herkesin bedeninin ve halinin kapasitesini bilmek zorundasınız. Ancak o zaman doğru işi verebilir, ona saygıyla davranır ve onu korursunuz

Sevgim sizlere torunlarım. Ne zaman birisine yemek verseniz, midesinin kapasitesini bilip onu doldurmaya gerekecek kadar verin. Eğer çok fazla verirseniz, yiyemeyecektir; eğer çok az verirseniz, açlığı geçmediği için sıkıntısı devam edecektir.

Herkesin kalbindeki vasıfları bilip ona göre hizmet edin. Ama öncelikle kendi kalbinizi tanımaya çalışın. Ancak o zaman başkalarının kalbini anlayabilirsiniz. Eğer bu anlayışa sahipseniz, ne söylerseniz söyleyin ve ne yaparsanız yapın gerçek görev, Hakk’ın daim görevi olacaktır. Eğer bu haldeyseniz, her bir kimseye gösterdiğiniz sevgi Hakk’ın sevgisi olacaktır. Her durumda, görevinizi bu anlayışla yerine getirin.

Gözümün nurları, sevgili torunlarım, kardeşlerim; okula gittiğiniz zaman öğrendiğiniz şeylere dikkat edin. Başkalarının yaptıklarıyla ilgilenmeyin. Etraftaki başka şeylere bakarak vaktinizi harcamayın. O an yaptığınız her neyse, ona konsantre olun. Bitene kadar düşünmek zorunda olduğunuz tek şey budur. Eğer ibadete giderseniz, ona yoğunlaşın. Kitap okursanız okuduğunuza yoğunlaşın. Başka işleriniz varsa, onlara yoğunlaşın. İrfanınızla derin konsantre olun. Her şeyi bu niyetle yapmaya çalışın ve her şeyi Allah’ın adıyla yapın.

Başka insanların söylediklerini dinlemeyin yavrularım. Sizin yahut benim hakkımda mı konuşuyorlar diye dinlemeyin. Dünyada pek çok konuşmalar ve cehalet var. Kulaklarınıza dünyanın, cehaletin sesini dinletmeyin. Kulağınızı Hakk’ın sesini verin. Yerine getirmeniz gereken işe sevgi duyun ve kulaklarınızı bu işe verin.

Canım yavrularım, her bir işinizi güzel bir şekilde, içinizdeki dünyaya kulak vermeden yerine getirin. Bu yolla, her gün yaptığınız sayısız davranışları yerine getirin. Cehalet, yanılsama, ve şeytan her zaman orada içinde oynuyorlar.İçteki devam eden bu oyunu uzaklaştırın ve dıştaki oyunu da unutun.

Her biriniz bunu düşünmeli sevgili torunlarım. Daima kötü olanı def edin, iyiyi muhafaza edin ve iyiye göre davranın. Allah’ın vasıflarını, yapış ve davranışlarını elde edin ve tüm diğer sıfatları uzaklaştırın.

Eğer bu iyilik halinde büyürseniz, Hakk’ın dostu olursunuz. Bu dünyada iyi çocuklar olarak yaşarsınız, hem burada ve hem de diğer dünyada ihtiyaç duyulursunuz. Allah sizi iman ve hakikat çocuğu olarak kabul eder. O’nun iyiliğini alır, ve bu iyilikle ebedi faydalar kazanırsınız.

Herkese ve Allah’a iyi çocuklar olarak yaşayın. Kendi kalbinize iyi olun ve irfanınıza da iyi olun.

Sevgim sizlere torunlarım. Bunları düşünün ve bu ince yolda hayatınızı yaşayın. Allah yardımcınız olsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.255-258
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Demircinin dükkânındaki kızıl-alevli ateş

Sevgili yavrularım, hadi demirci dükkânına doğru yürüyelim ve işini yaparken onu seyredelim.

Körüğü pompalayarak alevin nasıl daha da parladığını ve ateşi bu şekilde hazırladığını görüyor musunuz? Şimdi biraz daha çıra ekliyor ve kuvvetle tekrar körükleri kuvvetlice pompalıyor. Pompalamayı ne zaman bıraksa ateş sönmeye başlıyor, fakat başladığında hemen alevleniyor ve parlayarak yanıyor.

Yaklaşın çocuklarım, demircinin bir at nalını nasıl yaptığına bakalım. Önce bir parça demir alıyor ve ateşe koyuyor. Demir kızarana kadar bekliyor ve sonra vurarak
“U” şeklinde kıvırıyor. Sonra daha ufak bir demiri üç parçaya kesiyor ve üç adet çivi yapıyor. Sonra başka bir alet alıyor ve çiviler için üç tane delik açıyor. Böylece nal hazırlanmış oluyor.

Şimdi de araba çeken kağnılar için değişik tipte bir ayakkabıyı nasıl yaptığını seyredelim. Önce düz ve sıcak bir parça demir alıyor. Onu iki parçaya ayırıyor ve yukarı doğru kıvırıyor; böylece öküzlerin toynağının bir şeye çarptığında yarılmasını engelleyecek. İşte, demirci farklı amaçlar için demire farklı biçimleri bu şekilde veriyor. At için oval bir ayakkabı yaparken, öküz için de yarık toynaklı bir ayakkabı yapıyor. Tekerler için jantlar ve baltalar için yuvarlak kaplamalar yapıyor.

Demirci demirle pek çok şey yapabilir. Metali kıvırabilir ve ihtiyacına göre şekil verebilir. Eğer demir kendi istediğini yapsa demirci bu kadar farklı şeyi yapabilir miydi? Hayır, demiri kontrol etmek zorunda. Ancak emri altına aldığı zaman kendisine ve başkalarının işine yarar kalıba dökebilir.

Dinleyin sevgili torunlarım, ıslık gibi gelen sesi duyuyor musunuz? Demir ağlıyor çünkü ateşin içinde. Fakat demirci onun ağlayışına kulak asmıyor ve ateşe hava vermeye devam ediyor. Demir kızıl hale geldiğinde arzulanan şekli vermek için vurmaya başlıyor.

Demir kalıbı
“Oh, hayır! Önce beni ateşte yaktı, şimdi de bana vuruyor!” diye düşünür. Örs dahi kızıl demir üzerine koyulunca acı hissediyor. Hem örs ve hem de çekiç şikayetleniyorlar, “Demire vurduğu zaman biz de zarar görüyoruz, üzerimizde çentikler oluşuyor. Bu sıcaktan ne kadar da eziyet çekiyoruz böyle!”

Fakat örs ve çekiç acı duyuyor diye demirci işini bırakıyor mu? Demir ağladığı için işini bırakıyor mu? Hayır, çalışırken hepsini de, niyetini yerine getirmeleri için kontrol altında tutuyor. Bir kere demirci işini bitirdi mi, demir güzel ve kullanılabilir bir şekle dönüşüyor. Sonra örs, çekiç ve demir ağlaşmayı bırakıyor ve mutlu oluyorlar.

Torunlarım, bizler de demirci gibi olmalıyız. Aklımızı irfan ateşinde yakmalıyız. Arzularımızı, beş elementi, karmayı, yanılsamayı ve
‘ben’ kibrini bu irfanını kızıl ateşine koymalı, zikir nefesiyle havalandırmalı ve O’nunla olan bağımızı sağlamalıyız. Sonra O’nun kelimesinin kudretiyle bu ateşi daha da kuvvetlendiren havayı pompalamalıyız. Akıl kızarıp esner hale gelince ona vurup başkalarına faydası olacak bir şekle sokmalıyız. Aklı kontrol etmeli ve ondan istediğimiz şekilde davranacağı hale getirmeliyiz.

Bu aklı hangi yeni şekle sokmalıyız? Her davranışımıza sevgi getiren ve başkalarını kalbimizle kucaklayabileceğimiz bir kalıba sokmalıyız. Onu başkalarına yardım edecek olan vasıflara sokmalıyız. Dört yüz trilyon on bin enerji dövülmeli ve faydalı hale getirilmeli. Öfke, kibir ve tüm bu sert demir parçaları dövülmeli ve Allah’ın davranış ve görevleri olan üç bin sıfatına dönüştürülmelidir.

Yavrularım, aklınızı dövün ve bu irfan ateşinde yakın. Elbette maymun aklı dövmeye başlayınca acı duyacaktır. Arzular acı duyacaktır. Dinler ve felsefeler acı hissedecektir. Irk ve renk farklılıkları ve önyargılar acı hissedecektir. Sen ve ben ayırımı eziyet çekecektir. Bencillik, kibir ve öfke acı çekecektir. Gurur acı çekecektir. Yanılsama, kibir ve karma ızdırap duyacaktır. Hepside acı hissedecektir ama onları bir şekilde dövmeye devam etmelisiniz.

Bu bağrışmalara kulak asmadan, aklınızı ve arzularınızı dönüştürmelisiniz. Böylece sizin için çalışacaklardır. Ateşte onları yumuşatın, sonra onlara vurun ve onları sevgi, şevkat, irfan ve sabrın güzel hallerine getirin. Allah’ın şevkat nazarıyla onları Hakk’ın güzel sıfatlarının haline getirin. Aklı Allah’la ve diğerleriyle bağ kurabileceği şekle kıvırın. Onu başkalarına güzellik verebilecek ve ihtiyaçlarını giderebilecek bir şey haline getirin. Görüştüğünüz her kalbin durumuna göre verin.

Eğer bunu yapmayı öğrenebilirseniz, gerçek bir insan haline gelirsiniz. Ancak o zaman insan ile Allah arasındaki bağın hikâyesini anlayabileceksiniz. O zaman tüm varlıkların akıl ve kalplerini anlayabileceksiniz. Kesilmesi gereken kısımları keserek onlara yardımcı olacaksınız ve kalplerinde ihtiyaç duydukları huzuru vererek onlara yardımcı olacaksınız.

Bununla birlikte, eğer aklınızı kontrol etmede başarısız olursanız, eğer dilediğini yapmasına izin verirseniz, o zaman asla bir şeyleri değiştiremeyecek ve başkalarına yardımınız olmayacak. Eğer kibre, karmaya ve yanılsamaya hoşnut olacakları şeyleri yapmaları için izin verirseniz, başkalarına hiçbir zaman huzur sağlayamayacaksınız. Bunu düşünün. Demirciden bu dersi öğrenin ve yaşamınıza uygun şekilde tatbik edin.

Yanılsama cehenneminde dik durmayın ve karma tarafından kuşatılmayın. Aklınızı irfan ateşinde yakın ve kelime ile hava verin. Ona vurun, şekle sokun ve kullanılır bir şey haline dönüştürün. O zaman olgun bir insan olursunuz. O zaman Hakk’ın halifesi olursunuz. Eğer aklınızı doğru biçimde tamamen dönüştürebilirseniz, o zaman O’nun kulu olursunuz. Bunu düşünün yavrularım..
Resim
Kullanıcı avatarı
katre-iNur
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 272
Kayıt: 13 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen katre-iNur »

Gariban kardeşim;

Yüreğine sağlık, emeklerin HAKKın katında en güzel şekilde kabul görür inşaallah.

Es Selam
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/katreimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Nurullah Kardeşim,
Allah cümlemizden razı olsun, bak Emre kardeşimiz ne güzel çevirmiş bunları maşaallah, inşaallah kardeşlerimize faydası dokunur ümidiyle.

Selam sevgi ve Muhammedi Kardeşlikle
Gariban
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.109-113
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Dünyanın çekişi ötesindeki krallık


Sevgili yavrularım, gelin ve gökyüzüne bakın. Burada dünyanın üzerindeyiz ve üstümüzde de gökyüzü var. Bu iki alem arasında bir bağlantı var, yerden göğe ve gökten yere. Burada dünya üzerinde yaşayan beş çeşit hayat gökte de vardır: ateş, hava, su, toprak ve esir yaşamları.

Bu elementlerden herbiri diğerine düşmandır sevgili çocuklarım. Toprakla ateş arasında düşmanlık vardır; ateş toprağı yakabilir ve rengini değiştirebilir. Ateşle su arasında düşmanlık vardır; su ateşi söndürür.Su ve toprak arasında düşmanlık vardır; su toprağı aşındırabilir. Ve yağmurla hava arasında düşmalık vardır. Her unsur “Ben! Ben! Ben büyüğüm” diye ilan eder. Toprak bağırır, “Ben en büyüğüm!” Hava bağırır, “Ben en büyüğüm!” Ateş bağırır, “Ben en büyüğüm!” Ve su bağırır “Ben en büyüğüm!” Aynı şekilde hakikatle yalan ve gerçekle yanılsa-ma(ilüzyon, vehim v.s) arasında da düşmanlık süregider. Yanılsama da bağırır, “Ben en büyüğüm!”

Bu düşman vasıflar, siz beş unsura, yanılsamaya, karmaya ve kibre sahip olduğunuz sürece sizin içinizde de bağıracaklardır. Aklınızdaki düşmanlığın sebebi olacaklardır. Dünyanın manyetizması sizi çekecektir, yanılsama üzerinize ağ atacaktır ve uyuşukluk da sizi aşağıya, kendi seviyesine doğru çekecektir. Unsurlardan asla huzur ortaya çıkmaz. İçinizde bu beş surete sahip olduğunuz sürece, ızdırap, eziyet ve sıkıntıya sebep olacaklardır. Bir düşmanlık vaziyetinde kalacaksınız. Diğer dinleri, ırkları ve dilleri düşmanınız olarak düşüneceksiniz. Diğer renkler ve diğer insanların Tanrılarına nefret duyacaksınız ve onlardan daha iyi olduğunuzu düşüneceksiniz. Fakat önyargı, büyüler, mantralar ve hipnotizmalar sizde bulunacak.
Torunlarım, içinizdeki bu farlkı çeşit hipnotik cazibeleri düşünmek zorundasınız. Gökyüzüne bakın. Güneş, ay ve yıldızlarda ışık var. Hayatınızın her günü ışığa ve karanlığa, gece ve gündüze ayrılmıştır. Gündüz vakti büyük krallık, berraklık zamanı, ruh ve irfan zamanıdır. İrfan güneştir ve sizin içinizde doğduğu zaman ruhunuzun saflığı dışarıya doğru parlayacaktır. Gece sizin bu beşeri krallığa ve yanılsama krallığına bağınızı temsil eder. O, doğumun karanlık zamanıdır. Yanılsamanın güzelliği bu karanlıkta parlar ve ayın dünyayı çekişi gibi sizi çeker. Berraklık sahibi olmadığınız, irfandan yoksun olduğunuz ve diğer şeylere bağlı olduğunuz sürece bu olacaktır.

Bu enerjiler içinizde geliştiği sürece, dünya sizi büyüleyecektir.Onun kudretiyle hipnotize olmuş ceset gibi olacaksınız. Beş unsurdan ve beş duyudan etkilenmiş kimse kıyafetlerinin üstünde olup olmadığının farkında olmayan ve vücudunun kısımlarını göstermekten utanmayan bir ayyaş gibidir. Ve tıpkı ayyaşın bedeniyle ilgi utanmasının olmayışı gibi, irfanını kaybeden de önyargılarıyla ilgili utanma duymaz. Bir durum en az dğeri kadar sarhoş edicidir. Bu uyuşukluk halinde hiç edebiniz, samimiyetiniz, saygınız, yanlış yapmaktan korkunuz ve iyi ameliniz olmayacaktır.

Fakat unsurların ötesinde varolan bir kudret vardır. Bu Allah’ın kudretidir. Ateş, hava, su, toprak ve esir içermez ve onlara bağlantısı yoktur. Bu O’nun hükümranlığında, ruhların hükümranlığında, saflığın hükümranlığında rahmet olarak, ruhların nuru olarak mevcuttur. Bu sırr aleminde ruh bir nurdur, hakikat bir nurdur, irfan bir nurdur, iyilik sıfatları nurdur ve Hakk nurdur. Bu kudret Alim olan, herşeyi kapsayan bolluk hükümranlığıdır ki kendisini idare eder.

Bu yüce hükümranlıkta, dünyaya ve esire bağlılıktan ortaya çıkan dertlerden hiçbirisi var olmaz. Fakat eğer, bunun yerine bu bağlantılara tutunarak düşük bir seviyede kalırsanız, yağmur, fırtına ve hortumlara maruz kalırsınız, ve dünya üzerinizdeki yerçekimi kuvvetini kullanmaya devam eder. Esrarlı güçler geliştirseniz ve beş unsur kuvvetiyle büyü yapmayı öğrenseniz bile, bu güçler sizi yine dünyaya bağlayacaktır. Ne kadar yükseğe uçsanız da, gene de yerçekimi tarafından çekilecek ve uyuşukluğu hissedeceksiniz.

Bu esrarlı güçlerin ve mucizelerin ötesine geçmelisiniz. O zaman bu dünyadaki hiçbir şey sizi etkileyemeyecektir. Dünyanın çekişinin ötesine geçmeli ve içinizde varolan bağları, büyülenmeleri, önyargıları, nefreti ve ayrılığı kesmelisiniz. Bu bağlantılar kesildiğinde, tüm varlıklara kendi canınız gibi bakabilirsiniz. Gerçek birliği anlar ve diğerlerinin açlığını, ızdırabını ve dertlerini kendinizinki gibi bilen merhamete sahip olursunuz. Merhametiniz, sevginiz, adaletiniz, doğruluğunuz ve vicdanınız sizinle hayata gelir. O zaman başka bir halde olursunuz. Ötelerde varolan kudrete bağlanırsınız, büyük hükümranlığa. Hakk’ın rahmeti size geldiğinde ve mükemmel irfana eriştiğinizde ve ruhunuz, irfanınız ve vasıflarınız Allah’ın sıfatları düzeyine geldiğinde, o zaman sadece bunlar tarafından çekilirsiniz. Ruhun ışığı yüce hazine olan Allah’a doğru sürüklenir ve kudret sizi çeker.

Torunlarım, bu hazineye erişmelisiniz. İçinizde yok olmasına izin vermemelisiniz. Anlayışınız geliştikçe bu şeyleri öğrenmeye başlayacaksınız. Allah yardımcınız olsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.287 -289
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Elektrik balığı kendisini çarpmaz

Sevgili yavrularım, Allah okyanuslarda yaşayan pek çok varlık yaratmıştır. Hiç okyanusa dalıp bunlardan bazılarını gördünüz mü? Hadi beraber gidip bazılarına bakalım.

Bu varlıklar ne kadar da hayret verici! Pek çok farklı renk, şekil ve yapı sergiliyorlar. Bazı balıklar çiçeklere benziyor, bazıları da insandan bile daha güzel görünüyorlar. Her biri diğerinden daha harika.

Şu ince, keskin kuyruğu ve geniş vücudu olan balığa bakın. Bu bir elektrik balığı. Kuyruğundaki akım beş yüz Watt’lık ampulden daha güçlüdür. Kuyruğu başka balıklara dokunduğu zaman akım onlara geçer ve onları felç eder hatta öldürebilir. Böylece pek çok balık diğerini yakalayıp yediği halde, hiçbirisi elektrik balığını yakalayamaz. Allah bu balığı büyük bir kudretle yaratmıştır. Fakat gücünü o kadar hassas biçimde kullanır ki asla diğer balıklar ona doğrudan dokunmadıkça onlara zarar vermez.

Elektrik balığı da insan gibi aynı beş elementten var edilmiştir. Vücudu bizimki gibi kan ve su ihtiva eder. Fakat aynı zamanda kuvvetli bir elektrik akımı taşır. Bu akım bizim alıştığımızdan biraz farklıdır. Kullandığımız akımın geçtiği bir suya veya metale temas edersek bir şok tesiri yapar. Fakat bu balık elektrikle dolu olmasına rağmen, suyun içinde kendisini çarpmadan yaşayabilmektedir. Allah bu varlığı ne kadar da hassas yaratmıştır!

Torunlarım, Allah insanın bedenine de farklı bir özel kuvvet yerleştirmiştir. Bu kuvvet irfandan doğar ve gizemli bir şekilde var olur. İnsanın nefesinde, irfanında ve kendisindeki Allah’ın sıfatlarında var olur. Eğer insan bu kutsal saf irfanın kudretiyle bağlantı kurabilir ve onu geliştirebilirse, bu şekilde karşılaştığı her bir şeyi dikkatlice inceleyebilecek ve bedeni beş elementten meydana gelmiş olsa da bu sanal okyanustaki hiçbir akım ona zarar veremeyecektir.

Eğer bu kudreti doğru şekilde kullanabilirse, kendisine zarar vermeye gelen dört yüz trilyon on bin tehlike dokundukları anda sarsılacaklardır. Hiçbir şey onu yakalamayı başaramayacaktır; ne yanılsama, ne karanlık, ne uyuşukluk, ne şeytanlar ve hayaletler. Bu sayısız fena varlıklardan ve hayvani sıfatlardan hiçbirisi ona zarar veremeyecektir. Allah’ın kudreti böyledir, Allah’ın irfanı böyledir, Allah’ın sıfat ve davranışları böyledir. Eğer insanın görev ve fiilleri bu kutsal saf irfanın elektrik halinde yapılırsa, o zaman herhangi bir çeşit kazadan kurtulacak keskinlikte olacaktır. Fakat öncelikle bu gücü kendi içinde vücuda getirmelidir.

Sevgili torunlarım, Allah’ın kudreti elektriktir. İlmi, sevgisi ve merhameti elektriktir. Eğer kendimizi bu güce bağlar ve içimizde çalışmasını sağlayabilirsek, biz de çok fazla güce sahip olacağız. Ve bu kuvveti de uygun şekilde kullanacağız; tıpkı elektrik balığının akımı kendisini korumak için kullanması gibi. O zaman ne toprak, ne su ve ne de herhangi başka bir şey bize zarar veremez; ne dokunursa bir şok alır ve derhal terk eder. Ne çeşit tehlike yaklaşırsa yaklaşsın kızaracak ve bu onun sonu olacaktır. Kalbimizdeki bu kuvvet bizi koruyacaktır.

Sizleri seviyorum yavrularım, bunları düşünün. Balığa bu elektriği veren aynı varlık, insana da harikulade bir kudret vermiştir. Fakat insan bunu kullanmıyor. İçindeki kudret ve güzellikle bağlantısını kaybetmiş ve onun yerine dışındaki görüntülere bakarak “Bu çok güzel! Şu çok güzel!” diye bağırıp çağırmaktadır. Fakat dışında gördükleri neticede kendisini öldürecektir. Elementlere olan bağlantısından dolayı dünyanın elektriği ona şok verecek, havalandıracak ve yere fırlatacaktır.

İnsan yalnızca dünyanın elektriğinden haberdar. İçinde Allah tarafından verilen kudreti düşünmüyor. Elektrik balığı kendisine Allah tarafından verilen doğal gücü kullanıyor ama insan yanılsama okyanusunda sahte kuvvetlere güvenerek yüzüyor ve bu sebepten pek çok kazalara maruz kalıyor. İnsanoğlu ancak bu gerçek kudretle bağlantı kurabilirse ilerleyebilir. İhtiyaç duyduğu her gıdayı elde edebilir, huzur ve mutluluk içinde yaşayabilir.

Yavrularım, Allah’ın bu doğal ilminin kudretini anlayın. O zaman size hiçbir zarar gelmez. Size zarar vermeye gelen her neyse şoka uğrar ve terk eder. Allah yardımcımız olsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.271 -274
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

En yüksek dağ


Sevgili torunlarım, yavrularım. Bugün hadi Himalayalar denilen yüksek sıradağların bulunduğu Hindistan’a gidelim. Nepal ve Hindistan Himalaya’ların batısında ve Çin de doğusunda kalır. Bu sırada pek çok yüksek dağ var fakat en meşhuru Everest Dağıdır.

Çocuklarım, Everest Dağı’nın dünyadaki en yüksek(Uydu ile 8850m yukseklik olculmustur) dağ olduğu söylenir. Çok hayret verici bir dağdır. İnsanlar dünyanın dört bir yanından buraya tırmanma yeteneklerini denemek ve isim yapmak için gelirler. Sonrasında gururla “Ben Everest Dağı’na tırmandım!” diye ilan ederler. Geçen yüz yıl boyunca bu başarıya imza atmak isteyen pek çok kimseler oldu ve başarılı olanlar gazetelerde, dergi ve televizyonlarda övgüler aldılar. Bu maceralarla ilgili sayısız hikâyeler yazıldı.

Dağın tepesine bakın. Buzullarla kaplanmış. Dağcıların buzlu meyilleri geçebilmek için nasıl uğraştıklarını görüyor musunuz? Kazmalar, ipler ve daha ihtiyaç duydukları pek çok eşyayı beraberlerinde getirmişler. Bakın, şimdi de çıkmaya çalışıyorlar. Her birinin farklı bir görevi var gibi. Asıl tırmanmayı yapan birkaç kişi var sadece, pek çoğu çalışıyor. Macerayı kaydetmek için bir haberci ve fotoğrafçı bile var. Fakat tüm itibarı zirveye tırmanan dağcılar alacak. Hepsinden daha becerikli olduğu düşünülecek. Bakın bizimle beraber izlemek için ne çok insan toplandı.

Torunlarım, bu dağları övmek için pek çok şeyler söyleniyor. Bazıları Kailas Dağı olarak isimlendiriyor ve ‘Tanrı orada yaşıyor’ diyor. Kimileri Everest Dağı olarak isimlendiriyor ve ‘Bu, dünyadaki en yüksek dağdır. Ona tırmanmak, ona karşı zafer kazanmak demektir’ diyorlar. Fakat eğer zamanımız bilim adamları onun üzerine bir parça atom bombası bıraksa, dağ alevler içinde kalacak ve gözden kaybolacaktır.

İnsanlar bu dağın çok yüksek olduğunu düşünürler fakat aslında o kadar değildir. Küçük buz kuşları onun üzerinde uçabilir ve hatta bazıları evlerini oraya yapabilirler. Bazı kuşlar için bu mümkündür. Bazı hayvanlar da buzullarda yaşayabilirler. Hatta yılanlar ve başka hayvanlar bu dağa çıkabilirler. Bunu uzun zamandır yapıyorlar ve onlar için normaldir. Fakat insanlar için nadir ve zor olan bir şeydir. Yalnızca bir unvan alabilmek için pek çok zorluklara katlanır.

Sevgili çocuklarım. Everest Dağından yetmiş bin kere daha yüksek olan bir dağ daha vardır ve insanın içindedir. Orada on sekiz bin âlem görünür. Onun zirvesi Allah’ın hükümranlığına ulaşır ve eğer bu dağın zirvesine çıkabilirseniz bu hükümranlığı görebilirsiniz. Ne inanılmaz bir manzara! Bu dağ çok yüksektir ve tırmanması son derece zordur. İnsanoğlunun var olduğu iki yüz milyon yıldan beri çok nadir insanlar bu dağa çıkabilmiş ve Allah’ın hükümranlığını ve O’nu görebilmişlerdir.

Bu yüksek dağ nedir? İnsanın cehaletinden oluşan kibir dağıdır. Dünyada, yaşamda ve on sekiz bin âlemde bu dağdan yükseği yoktur. İrfan yokluğundan, bencillikten, yanılsamadan ve onun enerjilerinden çıkar, nefret, şehvet, açgözlülük, fanatizm, toprak, altın ve bedensel zevkler, tüm bu enerjiler bu dağda hayat sürer ve insanlarda milyonlarca yeniden doğuşa maruz bırakırlar. Bir insan için tüm bunların üstesinden gelmek çok zordur. Fakat torunlarım, bu dağa tırmanmaya çabalamadığımız her gün, yaşamımızda sıkıntılarla yüzleşeceğiz.

Tüm bu fena enerjilerin üstesinden gelen ve kenara itebilen çok nadir insanlar zirveye ulaşmış ve Hak ile konuşmuş ve O’nun sıfatlarından, ilminden, rahmetinden, aşkından ve huzurundan bahsetmişlerdir. Bu sıfatları öğrenen ve yukarı tırmanan herkes tüm bu hazineleri Allah’tan alacak ve ruhunun özgürlüğüne erişecektir. Ruhunun saflığını bilecektir. Ruhtaki nur olan Hakk’ı bileceklerdir. Yaratanı tarafından kendisine verilen ödülü, unvanı ve övgüyü elde edecektir. İlahi marifet tacını giyecek ve gerçek bir insan olacaktır.

Torunlarım, Everest’e tırmanmak çok şaşılacak bir durum değildir. Akrepler, kuşlar ve yılanlar da bunu yapabilirler. Bu benlik dağı çok daha yüksektir ve tırmanması çok daha zordur. Bunu bilmeli ve yaşamınızda üstesinden gelebilmek için olağanüstü çaba harcamalısınız. Fakat bu içsel dağa tırmanabilmek için Allah’ın vasıflarına, davranışlarına ve sevgisine sahip olmak zorundasınız. Yaratanınıza iman etmelisiniz. İrfana, Allah’ın merhametine, huzuruna ve iyi işlerine sahip olmalısınız. Ve sabır, şükür, tevekkül ve hamd sahibi de olmalısınız.

Eğer Allah’ın sıfatlarıyla tırmanmayı başarabilir ve bu benlik dağının zirvesine ulaşabilirseniz, Allah sizinle tıpkı Sina Dağı’nda Musa peygamberle konuştuğu gibi konuşacaktır. Fakat eğer bu zirvenin hakkından gelemezseniz, ne kadar zaman ibadet etseniz, de, tefekkür etseniz de cehalet sizi büyüleyecek ve ağıyla sizi yakalayacaktır. Bu enerjiler daima sizi kontrol edecektir.

Sevgim sizlere yavrularım, bunu anlayın lütfen. İnsanın irfan arayışında bu, karşısına çıkabilecek en yüksek engeldir. Bu tüm ağların en heybetlisidir ve bunun üstesinden gelmek en büyük mucizedir. Her biriniz bu dağı tırmanmak zorundasınız. Bu dağın zirvesine ulaştığınızda Yaratanınızla beraber olacaksınız. Özgür olacaksınız. Anlıyor musunuz?

Allah yardımcınız olsun ve bu dağa çıkıp O’nunla konuşabilmeniz için size lütufta bulunsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.251 -253
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

İllüzyon pitonunu yok edin

Sevgili yavrularım, torunlarım. Gelin, şu orman boyunca bir yürüyüşe çıkalım. Dikkat edin! Zehirli bir yılan! Geride durun ve bekleyin. Eğer sessiz ve hareketsiz durursak kendi yoluna gidecektir. Bakın, bize zarar vermeden geçip gitti. Oh, hayır! İşte bir piton geliyor. Doğrudan üzerimize doğru yönelmiş yaklaşıyor! Çabuk, kenara çekilin! Bir piton ısırmaz, kurbanını sarar ve sonra onu yutar.

Bunu biraz düşünün. Eğer zehirli bir yılan bizi ısırsa, yarayı tedavi eder ve belki de hayatımızı kurtarabiliriz. Fakat eğer bir piton bizi yakalasa, bizi sıkar ve yutar; muhakkak ölürüz.

Sevgili yavrularım, bunun ne manaya geldiğini anladınız mı? Cehalet, irfan yoksunluğu, öfke, sitem, intikam ve şüphe hep zehirli yılanlardır. Onlar ilk gördüğümüz yılan gibidirler ve bizi sokabilirler. Peki, bu yılanvari huylar nereyi sokarlar? Kalbimizi ısırırlar. Fakat eğer sessiz kalır ve Allah’ın iman, sevgi ve sabır sıfatlarına tutunursak, o zaman bu zehirli vasıflar yaklaştığında yanımızdan geçip gideceklerdir. Eğer Allah’ın sabrına sahip olursak, bu fena huylar bizi ısırmadan geçip gideceklerdir.

Isırılsak bile, iyi bir doktor tarafından Allah aşkı, kudreti ve irfan ilaçlarıyla yarayı iyileştirmek mümkündür. Eğer bu ilaçlarla bizi tedavi edecek birini bulabilirsek hayatımız kurtulabilir, fakat eğer böyle bir doktor bulmak mümkün olmazsa ölürüz. Bu iyi doktor bir rehber-kâmil insandır. Ancak Allah’ın irfanına ve vasıflarına sahip olan birisi bizi koruyabilir ve yılanların zehrini giderebilir.

Fakat dikkat edin torunlarım, illüzyon pitonu bu zehirli yılanlardan daha tehlikelidir. Eğer bu dünya illüzyonu sizi yakalarsa, kuyruğunu etrafınıza dolayacak ve sizi olduğunuz gibi yutacaktır. Zehirli değildir ama sizi yutabilir ve cehennem asitleriyle eritebilir. Bu piton nedir? Kibir, karma, yanılsama, şehvet, nefret, keder, açgözlülük, fanatizm, haset, uyuşturuculardır. Bu yanılsama pitonundan kurtulabilmek için sabır, şükür ve irfan sahibi olmalısınız.

Yakalanmamalısınız! Kurtulmalısınız! Eğer sizi yakalarsa mahvolursunuz torunlarım. İrfan sahibi birisi bu yılanı rahatlıkla öldürebilir fakat bu irfana sahip olana kadar kurtulmanın bir yolunu bulmalısınız.

Bilge birisi bu pitonun nasıl öldürür? İnce bir oyun oynar. Önce arkada pitonun erişemeyeceği yerde bekler ve sonra hızla öne hareket ederek keskin bir bıçakla başını koparır. Sonra vücudunun kalanını parçalara ayırır. Fakat o zaman bile dikkatli olmak zorundadır, çünkü piton hala ölmemiştir. Yarım saat içinde ayrılan kısımlar tekrar birleşebilir. Pitonun buna imkân veren manyetik bir gücü vardır.

Bu sebeple, eğer gerçekten bu pitonu öldürmek istiyorsanız, bilge insanın ince oyununu oynamalısınız. Kuyruk parçasını alın ve başının yanına koyun. Sonra orta parçayı alın ve sona yerleştirin. Eğer parçaları bu şekilde karıştırırsanız, tekrar birleşemezler. Yapmayı deneseler bile, yılan işlevini uygun göremeyecektir çünkü sinirleri doğru sırada değildir.
Akıl ve yanılsama bir piton gibidir. Onları ayırmaya çalışsanız bile tekrar geri çeken aynı çeşit bir manyetizmaya sahiptirler. Yanılsamayı parçalara bölseniz de, tekrar tekrar gelişir. Fakat eğer başını, gövdesini ve kuyruğunu karıştırırsanız üstesinden gelebilirisiniz. Yanılsamayı parçalara ayırmalı ve farklı yönlere dağıtmalısınız. Sonra tilkiler parçaları yemek için geleceklerdir.

Benzer şekilde aklınızda yalnızca bir kısmı keserseniz, hayata geri dönmek için çabalayacaktır. Şu halde çok uyanık olmalısınız. Asla “İrfan öğrendim. Şimdi artık her şeyi yapabilirim” diye düşünmeyin çünkü akıl tekrar tekrar parça parça yaşama dönecektir. Hiçbir zaman irfan öğrenmeyi bitirdiğinizi, yanılsamayı kontrol edebileceğinizi yahut bilgili bir insan olduğunuzu düşünmeyin. Böyle düşünmek ciddi olarak irfan yoksunluğuna işaret eder. Ancak yanılsamanın tekrar hayata dönemeyeceği bir mertebeye eriştiğinizde her şeyi öğrenmiş olacaksınız.

Bir parça vehimden başarılı bir şekilde öldürmenin yolunu bulsanız bile, sadece ufak bir nokta irfana ancak ulaşmış olursunuz. Bu seviyede az bir berraklık sahibi iyi bir insan haline gelebilirsiniz. Öfkeniz, içerlemeleriniz, aceleciliğiniz ve şehvetiniz fethedilmiş olabilir ama daha öğrenecek çok fazla şey var. Önce gerçek bir insan olmalı, sonra kâmil insan, saflaşmış bir insan olmalı ve nihayetinde arif bir insan olabilirsiniz. Önümüzde daha ne kadar çok öğrenecek şey var! Asla öğrenmeyi tamamladığımızı söyleyemeyiz.

Sevgili yavrularım. Bu dersi noktasına kadar anlamaya ve güven içinde kalbinize yerleştirmeye çalışın. Ancak Allah’ın vasıflarına sahip, tecrübeli ve yanılsamaya galip gelmiş bir olgun insan bu hale erişebilmeniz için size yardım edebilir. Yanılsamanın nasıl kesilmesi, ayrılması ve farklı yönlere dağıtılması ve sonra yakılması gerektiğini anlamak zorundasınız. Zehirli fena huylardan nasıl uzak durmanız gerektiğini, başkalarını nasıl tedavi edeceğinizi, beş elementin ve beş duyunun üstesinden nasıl geleceğinizi arzularınızı ve nefs-i emmare’nizi nasıl kontrol edebileceğinizi, bağlılıklarınızı, aklınızı ve uyuşukluğunuzu nasıl zapt edeceğiniz bilmelisiniz. Bu kısımlardan her birisini anlamalısınız. Her birini hallettiğinizde, Allah’ın irfanından bir parça elde edeceksiniz. İşte bu şekilde iyi bir çocuk olacaksınız.

Sevgili torunlarım, irfan sahibi olmalı ve kutsal ilmi kazanmalısınız. Allah’ın kudretinin ilacını uygulamalısınız. Ancak tüm bunları yaptığınız zaman, yanılsama yılanından kurtulabilirsiniz. Allah yardımcınız olsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
NuruM
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 350
Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen NuruM »

Sevgili torunlarım, irfan sahibi olmalı ve kutsal ilmi kazanmalısınız. Allah’ın kudretinin ilacını uygulamalısınız. Ancak tüm bunları yaptığınız zaman, yanılsama yılanından kurtulabilirsiniz. Allah yardımcınız olsun.
Mubarek BAWA k.s hazretlerinin ilmini idrak edenlerden olmamız duasıyla Amin Ya Muin c.c
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Insaallah Kardesim Allah yardimcimiz olsun.

Selam sevgi ve Muhammedi Kardeslikle
Gariban
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.? -?
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Gecenin Parlaklığı

Sevgili yavrularım, torunlarım. Gelin, geceye doğru yol alalım. Karanlık olmasına rağmen eğer çevrenize bakarsanız pek çok şeyin parladığını ve ışıldadığını göreceksiniz. Okyanusun nasıl karanlıkta parladığına bakın. Su yüzeyinde pek çok parıltılar dans ediyor. Bu parıltılar karanlıkta kızaran bir plankton sebebiyle oluşmaktadır. Yol boyunca kenarda taşların üzerinde parlayan noktalar var. Hatta bazı yapraklar bile ışık yansıtarak parlıyorlar. Tüm bu parıltıları geceleyin görebilirsiniz fakat acaba bunlara gerçek ışık mıdır?

Hayır, sevgili torunlarım, bunlar yaratılanların ışıltıları. Sahip oldukları parıltı gerçek değildir. Asfalta düşen bir damla su bile parlayacaktır ama gerçek ve devamlı bir ışık değildir. Ve parlayan her taşın mücevher olduğunu düşünmeyin. Bu taşlarda, ağaçlarda, çalılarda ve asmalarda görülen tüm renkli parıltılar sadece hayaldir, yaratılmışların bir görüntüsüdür. Mucize değildirler; doğal oluşumlardır. Bu parıltıların üzerine ışık tutarsanız, kaybolacaklar ve sadece cismi göreceksiniz. Eğer ışığı tekrar kapasanız, parıltı tekrar ortaya çıkacak.

Yanıp sönen şu böceği gördünüz mü çocuklarım? Işığı bir mucize mi? Hayır, sadece Allah’ın bu yaratığa vermiş olduğu bir şey. Hatta suda, alnının ortasında ışık parlayan bir çeşit balık bile vardır. Bu da bir mucize değildir. Yalnızca bu balığa yiyeceğini bulması için Allah’ın var ettiği bir şeydir. Varlıklar âleminde böyle pek çok şey görebilirsiniz. Şekli olan her şey beş elementten yapılmıştır ve onların parıltısını taşımaktadır. Ağaçlarda ve taşlarda, toprakta, suda, havada, ateşte ve esir maddesinde bir parlaklık vardır. İnsan bedeni de beş elementten yapılmıştır ve o da tüm bu parıltılara sahiptir.

Resim

Sevgim sizlere yavrularım. Dikkatli olmalısınız çünkü hava çok karanlık ve yol zar zor görünüyor. Ama eğer fenerimizi yolun ortasına tutarsak, floresan boya parlayacaktır. Işık olmadan parlamayacaktır. Bunda hayret edilecek bir şey yok, sadece insan imalatı bir boya.

İnsanoğlu aynı zamanda, ibadet dediği başka bir floresan çeşidini daha keşfetmiştir. Onun ışığı zekâdan gelmektedir. Zekânızın cılız ışığını açar açmaz ibadet parlayacaktır fakat zekânız durduğunda ışık da gitmiş olur. Bu çeşit bir ibadet irfan mıdır? Bir mucize midir? Hayır, sadece aklın keşfettiği bir şeydir.

Dünya, toprak ve kadın için mantralar okuyup (büyü) dualar edebilirsiniz. Beş unsura mantralar okuyabilirsiniz. Güneş, ay ve yıldızlar için mantralar okuyabilirsiniz. Fakat bu enerjiler sadece parıltılardır. İrfan yahut mucize değildirler. Ateşböcekleri gibi aklın ve arzuların karanlığında parlarlar.

İnsanlar derler ki, “İbadet ettim ve nuru gördüm! Kendi gözlerimle okyanusun büyük bir nurla parıldadığını gördüm. Dağların tepesinde bir nur gördüm. Yapraklardan gelen nuru gördüm. Yoldaki inanılmaz benekleri gördüm.” Büyük bir şey gördüklerini zannederler. Fakat bu ışıkların hiçbirisi teslimiyet yahut ibadet nurları değildir, sadece zekânın ve beş unsurun parıltılarıdır. Gerçek nur değildirler.

Torunlarım, ne yaşarsanız yaşayın, irfanın berrak nuruyla anlamalısınız. Geceleyin parlayan ışık ile ebediyen, gece gündüz, tüm zamanlarda, her varlıkta ve tüm şartlarda parlayan nurun arasındaki farkı bilmelisiniz.

Torunlarım, tıpkı Allah’ın floresan boyayı balığın alnına koyması ve balığın da yiyeceğini bulması gibi, insanın alnına da bir irfan gözü, bir nur koymuştur ki ruhu için ihtiyaç duyduğu yiyecek ve içecekleri bulabilsin. Bu, yaşama bakan gözdür. Gerçek ışıktır. Tüm karanlıkları uzaklaştıran tam irfandır. Hak’ta var olan sonsuz ve sınırsız irfan nurudur.

Bismillahir-Rahmanir-Rahim: Var eden, Koruyan ve Besleyen. Hepimizi gözetendir. Bizi gece gündüz durmadan korur. İrfan gözü, ilim gözü, Allah’ın rahmet gözü karanlık bilmez. Nuru doğal ve ebedidir. Parıltısı yoktur, beş unsurun ötesindedir. Allah’ın kudret gözüdür. Ve insanda yerleştiğinde, gerçek mucize budur.

Bu sürekli parlayan ve hiç karanlığı olmayan irfandır. Yaşamınızı görmek, ruhunuzu görmek, başkalarının hayatını görmek, gerçek ışıkta hepsini görmek irfandır. Gerçek ibadet ve kulluktan gelen fayda budur. Bu, irfanın açık gözüdür. Her zaman görür. Bu Allah’ın mucizesidir, tek gerçek mucizedir.

Sormalısınız, “Karanlık olmadan var olan nedir? İrfan nedir? Allah’ın kudreti nedir? Bu rüyalarda görülen bir şey değildir çünkü rüyalar yalnızca gece yahut gündüz olsun uykunun karanlığında gelirler. Zekâ bir anlığına gözünü açtığında parıltıyı görür fakat ne zaman ki yorulur, parıltı bir rüya gibi gözden kaybolur. Fakat Allah’ın kudreti hayal değildir. Her zaman var olur. Daima canlıdır. Her zaman bilir.

Değerli yavrularım, irfanınızla analiz etmeli ve her bir unsurun doğal açıklamasını anlamalısınız. Neye kabiliyetleri olduğunu anlamalısınız. Bilinmesi gereken her kısmı anlamalı ve sonra ötesine, parıltıların ötesine gitmelisiniz. Gerçek irfan, gece ve gündüzü olmayanı görür.

Gerçek mucize nedir? Parıltılar değil. Onlar irfan, nur yahut Hak değildir. Hak bu şekilde görülebilecek bir şey değildir. Bunu biraz düşünün. Sevgim sizlere yavrularım. İrfan sahibi olmalısınız. Allah’ın sıfatlarına ve davranışlarına ihtiyacınız var. Doğru olanı yapmaya ihtiyacınız var. Bu irfandır.

Not: Mantra uzak dogu dinlerinde rahiplerin dille tekrar ettikleri tilsimli olduklarina inandiklari sozlerdir. Budistlerin kullandiklari "OM" gibi.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.? -?
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Gerçek Sevgi

Sevgim sizlere yavrularım.Hiç radyo dinlediniz mi? Her zaman aşk hakkında şarkılar çalıyorlar. Fakat gerçek aşk nedir?

Yaptığımız bir şeyden dolayı karşılık beklemek sevgi midir? Eğer birisini bir şey istediğimizden dolayı seversek, bu gerçek sevgi olarak adlandırılabilir mi? Allah’ı sadece cennete erişmek için mi sevmeliyiz? Hayır, eğer bunun arkasında bencil bir hareket varsa, o zaman gerçek sevgiden söz etmemiz mümkün değildir.

Allah bizimle sevgi hakkında kouşmuştur. Tevrat’ta, İncil’de ve Kuran’da sözleri vardır. “Tüm canlıları sevin. Tüm canlılara saygı duyun. Tüm canlılara yardım edin.” Tarih boyunca pek çok büyük insan da bize yine bunu söylemiştir.

Allah nasıl sever? O her varlığa eşit muamele eder ve hepsine karşı görevini yerine getirir. Allah her canlıya kendi doğası, şekli ve yaşadığı yere göre verir. Herbirisine tam olarak ihtiyaç duyduğu sevgi çeşidini gösterir. Bir köpek yarattığında, ona uygun bir yer ve bir köpeğin ihtiyacı olan sevgiyi verir. Hatta şeytanı yaratmış ve sonra onun için cehennemi var etmiştir; ona uygun olan sevgi gibi. Allah her varlığa kendi varlığı gibi ilgi gösterir/korur. Köpekler, tilkiler, kediler, insanlar ve tüm canlılar için aynı sevgiye sahiptir.

Allah, birisinin “Ben Tanrı’ya inanıyorum” veyahut “Ben Tanrı’ya inanmıyorum” demesiyle ilgilenmez. Birisinin O’nu övmesine yahut suçlamasına yahut O’na tapmasına veya tapma-masına sıkılmaz. Allah yinede her kuluna uygun yer ve sevgi çeşidini verir. Allah’ın sevgisi işte bunun gibidir.

Bu sebeple sevgili torunlarım, eğer bir insan Allah’ın sıfat ve davranışlarıyla yaşarsa, eğer O’nun sevgisiyle yumuşar ve adaletinde yok olursa, o zaman onun için uygun yer Allah’tır. Eğer irfan sahibiyse ve iman olarak bilinen azim, kararlılık ve inanç sahibiyse ve Hakk’ı anlamışsa, Allah’ın koruması altındadır. Başlangıca, sona, isteklere ve kazalara maruz değildir.

Aynı şekilde, Allah’tan ayrı düşenler de kendi hallerine uygun yerlere sahip olacaklardır. Fakat nerede olursa olsunlar, Allah onları yinede sevecektir. Kendisinde varettikleriyle aynı sevgiyi alacaklardır. Allah kendinde olanlara da, kendisi dışında olanlara da sevgi gösterir. Berrak olanlara berraklık gösterir, ışıkta olanlara ışık gösterir ve bu ışıkla rızıklanmaları için yardım eder. Karanlıkta olanlara karanlık gösterir ve onlara da yardım eder. Her varlığa sahip olduğu düzeye göre yardım eder. Asla fark gözetmez. O’nda asla hata yoktur. Sevgisi tüm varlıkları beslemektedir. Hepsi de O’nun aşkını tecrübe etmişlerdir. Allah’ın sevgisi işte böyle birşeydir.

Sevgim sizlere. Bunu düşünmek bizim görevimizdir. Yavrularım, bunu anlamalısınız. Eğer bunu yaparsanız, Allah’da olma halini yaşarsınız ve huzuru bilrsiniz. Bunu anlayana kadar sizin için zor olacaktır.

Allah yardımcınız olsun. O’nda yaşamaya karar vermelisiniz. Bu sizin için iyi olur.amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.227 -229
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Gezinen Keçiler Ve Huzurlu Koyunlar

Sevgili yavrularım, hadi şu ileride otlayan koyunların ve keçilerin yanına gidelim. Ne kadar güzeller değil mi? Boynuzlu beyaz keçileri görebiliyor musunuz? Bir öyle bir böyle koşturmalarına, yukarı aşağı zıplayışlarına ve birbirlerine nasıl boynuz attıklarına bakın. Bir oradan bir buradan çimen koparıp ağızlarını dolduruyorlar. Fakat koyunların sessiz ve düzen içinde nasıl otladıklarına bakın. Yavaş yavaş ilerleyip bir yandan da besleniyorlar. Keçiler ve koyunlar arasındaki farkı görebiliyor musunuz?

Torunlarım, bu gezinen keçiler gibi davranan pek çok insan var. Her şeyi kırpıp ısırıyor ve
“Bu güzel, bu iyi. Bu bir mucize, bu gerçek. Bu Allah, şu Allah” diyorlar. Keçilerin midelerini hiç doldurmamaları gibi, bu cahil insanlar da kalplerinde asla huzur bulamıyorlar. Çünkü irfandan yoksunlar ve bir oradan bir buradan azıcık alıp dolanıyor-lar. Sebat içinde ruhları ile Allah arasındaki bağı tesis edecek güzel davranışlara, güzel vasıflara, edebe, samimiyete, saygıya, yanlış yapmaktan korkmaya, ibadete, duaya, ruh huzuruna ve irfana sahip değiller. Bu yüzden kalpleri hiçbir zaman Allah’ın sıfatlarıyla, zenginliğiyle ve rahmetiyle dolmuyor.

Dikkatlice otlayan koyunlara tekrar bakın torunlarım. Koşturarak vakitlerini harcı-yorlar mı? Hayır, sadece işleriyle meşguller. Nasıl ki koyunlar otlayabilecekleri çimenlik bir alan bulmuşlarsa, inanç, kararlılık, gayret ve irfan sahibi bir insan da Allah’la bir bağ kurmalıdır. Böyle bir insan dolanmaz. İrfan, aşk, güzel vasıf ve davranışlarla dolu bir yer bulduğunda orada kalır ve öğrenir. Orada ruhu Allah’ın güzel sıfatlarını, rahmetini, zenginliğini arar ve kalbini sevgi ve irfan ile doldurur. Tüm ihtiyaçlarını yerine getirebilir ve gece ve gündüz huzurlu ve sakin bir hayat sürer. Bu özgürlük onu dünyadan kurtarır ve göz alıcı, saf ruhu bulabilir. Allah’ın lütfuna ve kemale erer. Yaşamında, ruhlar âleminde, dünyada ve Allah’ın hükümranlığında huzur sahibi olur.

Bu halde olmayan birisi de, bununla birlikte, başka yerlerdeki çimenlerin daha yeşil olduğunu düşünür. Zihni bir keçi gibi dolanır ve hiçbir zaman huzur, sükûnet ve sevgiden haberi olmaz.

Sevgili çocuklarım, koşuşan bu zihni kontrol edin. Sonra inanç, kararlılık ve gayret ile irfanı parlatın. Eğer kalplerinizi güzellik ve iyi huylarla doldurursanız, hayatta zaferler elde eder ve Allah’ın rahmetine, kusursuzluğuna ve güzelliğine kavuşursunuz. Bunu düşünün. O’nun irfanını, aşkını ve sıfatlarını elde edebilmek için gayret gösterin.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.75 -81
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim
Gizli Oda

Sevgili çocuklarım. Bugün pek çok ince harikaların olduğu bir yere gideceğiz. Orada geri getirmeniz ve odanızda tutmanız gereken pek çok şey bulacaksınız. Onlar başka bir yerde tutulamaz. Bu şeyler nelerdir? Hadi gidelim ve bulalım.

Hadi benimle gelin çocuklar. Yukarıda güneşe bakın. O kadar parlak ki, gözlerimizi kamaştırıyor. Bu göz alıcı ışığın tüm karanlığı nasıl kovaladığına bakın. Güneşten ne almalısınız? Ondaki maksadı alın. Peki bu nokta ne? Işığının aslı.

Şimdi gelin, hala toplamamız gereken şeyler var. Orada, gökyüzünde ne görüyorsunuz? Ah, ayı! Güneş ışığı da nasıl solgun duruyor. Geceleyin ay çok parlak, fakat karanlık sona erdiğinde gücünü ve parlaklığını kaybediyor. Ayın bu imajını alın torunlarım, ve daha ötesine gidelim.

Oh, bakın! Yukarıda gökyüzünde bir ileri, bir geri giden şu nesneyi görebiliyor musun? Bu bir uçurtma! Şmdi hareket etmeyi bıraktı ve bir noktada kaldı. Onu dikkatle izleyin, yavrularım, ve uçurtmadan bu denge noktasını kavrayın.

Gelin, bu sevimli çiçek bahçesinde biraz dolanalım. Havadaki bu tatlı kokuyu alabiliyor musunuz? Çiçeklerden bu kokuyu çekmeli ve yanınıza almalısınız.

Şimdi de pek çok meyveyle dolu bir meyve bahçesine geldik. Buradan, olmuş meyvelerin güzel tadını almalısınız. Tüm ihtiyacınız olan bu. Şimdi, torunlarım, başka ne toplamalısınız? Şurada tohum eken adamı görüyor musunuz? Bu tohumlardan birazını yanınıza alın.

Pekala, bugün tüm yapacaklarımız bunlar.Vakit geç oldu.Gün bitiyor ve gitmeliyiz
Size söyledğim şeyleri yaptınız mı? Her şeyi yanınıza alıp odanıza güvenli bir şekilde koydunuz mu?


“Hayır. Eve yanımızda hiçbir şey getirmedik. Bazıları o kadar uzaktı ki, yetişemedik. Bu şeyleri nasıl alacağımızı bilemedik.”

Öyle mi? Bu sizin hakikat ve sevgi odası olan kalbinizi kapattığınızdan dolayıdır ve orayı açacak irfan anahtarınız da yok. Ruh evinizin kapısını açmak için ihtiyacınız olan gayret ve inanç içinizde gelişmemiş. Eğer bu kapıyı açamazsanız, bunları öğrenmenin ne anlamı var?

Gördüğünüz hakikat definesini yakalayabilmek için irfana ihtiyacınız var ve sonra onlara iyi bakabileceğiniz sevgi ve hakikat odasında tutabilirsiniz.Eğer irfanınız olsaydı, tüm bunları yanınıza alabilirdiniz.

Sevgili yavrularım, size gösterdiğim ilk şey neydi? Güneşin ışığıydı. Size sadece aslını, bu tam ışıktaki maksadı, ışınlarının zarif gözalıcılığını söyledim. Bu güneş içinizde ve bu ışık irfandır, yaşamınızın ışığıdır. Bu kıyaslanamaz gözalıcılık Allah’tır ve siz O’ nun nurdan çocuğusunuz. Hayatınız iyilik ve bollukla dolmalı. Bu kemalatı içinize almanızı söyledim. Fakat torunlarım, siz söylediği şeyi yapmadınız. Bu ışığı irfan keskinliği ve inceliğiyle çekmediniz.

Sonra size ayın ışığını gösterdim. Gündüz olduğu için ay donuk ve soluktu. Torun-larım, dünyevi hayatınızın ışığıda aynen böyledir. Ancak ilüzyonun karanlığında görülebilir. Tüm yaşamınız bu karanlıkta geçiyor ve sonunda ne kalıyor? Sadece ruh. Beden yaşlanıyor, kuvvetini kaybediyor, ve bu ilüzyonun karanlığında yok oluyor. Sonunda sadece ruh kalıyor.
Neden bu ayın hayalini yanınıza alın dedim? O size yaşamınızın sınırları hakkında öğretebilir. Sizden ne olacağını öğrenmenizi istedim; bedeniniz gidecek, fakat ruhunuz kalacak. Torunlarım, bu noktayı anlamalı ve kendinizi tam ve yaşsız yapmalısınız. Aydan alınması gereken nokta buydu.

Sonra bir uçurtmaya baktık. Aşağı yukarı uçuyor ve sonra denge noktasını buluyordu. Siz de bu dünyada denge noktanızı bulmalısınız. Yaşamınızdaki şeyler tesir ettiğinde vasıflarınızla denge noktasını sağlamalı ve asla merkezden sallanmamalısınız. Önce bir taraf sizi itecek, sonra öbür taraf çekecektir. İkisinin arasını ayarlamalı ve dengeyi sağlamalısınız. Bir tarafa itilmeyin. Dengenizi sağlamak için irfanınızı ve güzel sıfatlarınızı kullanın. Uçurtmadan alınması gereken ders buydu.

Sonra çiçeklere baktık ve kokularını kokladık. Size onların güzelliklerini bilmenizi ve yalnızca güzel kokuyu almanızı söylemiştim. Sonra size meyve bahçesinde her bir meyvenin nasıl tat verdiğini bulmanızı, fakat yalnızca güzel tatlı olanları almanızı söyle-miştim. Aynı şekilde, hayatı anlamalı ve içinden iyi özütü çekip çıkarmalısınız.

Peki tohumları eken adamı hatırlıyor musunuz? Toprağa tohumları ekmesi gibi, siz de kalbinize iman, kararlılık ve azim tohumlarını ekmelisiniz. Hakikat, irfan, sevgi, merhamet, eşitlik ve sükunet, sabır, şükür, tevekkül ve hamd tohumlarını ekmelisiniz. Allah’ın sıfatlarının ve vilayetlerinin, davranış ve görevlerinin tohumlarını ekmelisiniz. Hakikat noktası bu tohumların herbirinden yetişecektir. Herbirinden o noktayı alın ve kalbinize ekin. Onları ekin ve içinizde tam bir kemalat (bütünlük) olarak çiçek açsınlar. Almanızı istediğim tohumlar bunlardı.

Sevgim sizlere torunlarım. Toplamanızı istediğim bu gayeler üzerinde düşünün. Güneşten rahmetin gözalıcılığını uyanık irfanı, marifet göz alıcılığını anlayın. Ay’dan, beden gitse bile ruhun var olduğunu anlayın. Uçurtmadan, hayatınızdaki dengeyi sağlamak için irfanınızı ve güzel vasıları kullanmayı öğrenin. Çiçeğin kokusundan ve meyvanın tadından, yaşamın özünü almayı öğrenin. Tohumlardan, kalpte Allah’ın hükümranlığının hakikati noktasını ekmeyi öğrenin. Bu tarımı irfanla yapın ve tüm tohumlar kalbinizde yetiştiğinde ve bütünlüğe ulaştıklarında, o zaman bollaşacaksınız.

Torunlarım, sizi bu seyahate çıkardım ve tüm bu örnekleri gösterdim ki, onlardaki noktaları anlayasınız. Bu noktaları almanızı ve gizli odanıza koymanızı söyledim, fakat bunun yerine o şeylerin kendisini taşıyacağınızı zannettiniz. Eğer bu şeylerin bir tanesini taşımaya kalksanız, o noktada mahvolursunuz. Eğer şekli taşımaya çalışırsanız, sizi mahvedecektir. Bununla birlikte eğer maksadı, özü alırsanız, sizi geliştirecektir. Gelişiminiz için tüm ihtiyacınız olan budur.

Sevgim sizlere. Bunu düşünmelisiniz. Kalbinizi açın, böylece içine gözlemlediğiniz her şeyin esasını yerleştirebilirsiniz. Sonra bu hazineleri bu mükemmel saf yerde, kalbinizin gizli odasında tutun. Ancak bu yolla onları yok oluştan koruyabilirsiniz.

Herbir şey ait olduğu yerde tutmalısınız aksi halde dengeyi kaybedersiniz. Elektrik akımını yalıtılmış bir kabloda tutmalısınız yoksa size şok verir ve yere fırlatır. Hakikatı alın ve ona ait olan yerde muhafaza edin. İrfanı alın ve irfanın içinde muhafaza edin. Işığı alın ve onu ışığın içinde tutun. Adaleti alın ve adaletin içinde tutun. Vicdanı alın ve vicdanın içinde tutun, şahit olanın. İyiliği alın ve iyiliğin içinde tutun. Hayatınızı alın ve Allah’ın hayatı içinde tutun. Hakk’ı Hak’ta tutun.

Yaşamınızda huzuru bulabilmeniz için, her şeyin aslını doğru yerde muhafaza etmelisiniz. Bu yer sizin gizli odanızdır, gerçek hayatınızın yaşandığı gönül odası. Bu oda cennet hükümranlığıdır, marifet hükümranlığıdır, ruh hükümranlığıdır, saadetin mutlak saf hükümranlığıdır. Ancak doğru olanı almalısınız ve bu saf yerde tutmalısınız. O zaman bu kemali bulacaksınız ve yaşamınız inkişaf edecek (gelişecek). Fakat oraya yanlış şeyler koyarsanız, hayat odanız yok olacak.

Sevgili torunlarım, her hazinenin nerede tutulması gerektiğini ve nasıl korunacağını bilmelisiniz. Doğru yolda, sağda yürüyün. Bu cennettir. Sol taraf cehennemdir, yanlış taraftır. İhtiyacınız olanları toplayın, sağ tarafta kalbinizde, cennet hükümranlığında iyi ve güzel kokulu olanları alın. Cehennemi düşüncelerinizi, görüntüleri ve şer olan herşeyi sol tarafa, cehennem krallığına fırlatın. Tohumları doğru şekilde ekin, hayat seyahatinizi doğru biçimde yapın ve düzgün bir denge sağlayın. Eğer dengenizi kaybederseniz, cehennem, ilüzyona, uyuşukluğa, arzulara, şehvete, fanatizme, dedikoduya, din ve ırk ayrılıklarına ve başka düşünürken başka söyleme iki yüzlülüğüne düşersiniz. Zehirli varlıkların, hayaletlerin ve ifritlerin sıfatları size gelir.

Sevgili çocuklarım, fena sıfatlar hep zehirlidir. Eğer içinizde böyle zehirler tutarsanız, sizi öldürerek son verirler. Yılan, ağzındaki kesede zehire sahiptir, böylece başkalarına saldırabilir. Fakat şimşek çaktığı zaman zehirli kese patlar ve yılan kendi zehrinden ölür. Bunun gibi, torunlarım, içinizde hangi kötülüğü taşıyorsanız, Allah’ın rahmet ve merhamet şimşeği çaktığı anda sizi öldürecektir. Eğer bu fena sıfatları içinizde barındırırsanız, hakikati, ruhun hükümranlığını, rahmet hükümranlığın, uyanık irfanı, ve bu mutlak saflık ve göz alıcı hükümranlığı yok edecektir. Hayatınız mahvolacaktır.

Sevgili çocuklarım, her düşünceniz güzel olmalı. İyiyi kullanın. Size gelen fena davranış ve huyları uzaklaştırın.

Herbiriniz bunu düşünmeldir. Yaşamımızda pek çok şey görüyoruz ve pek çok varlığı dinliyoruz. Fakat hatırlayın ki, her ne görür ve duyarsanız yalnızca hakikat noktasını çekip alın ve kalbinizde muhafaza edin. Yalnızca herşeyde bulunan bu tek hakikat noktasına ihtiyacınız var. Allah’ın kudreti bu noktadadır. Gerisini bırakın gitsin, böylece yükünüz de fazla ağır olmayacaktır. Bu pis kokularla dolu zehirleri içinizde tutmaya çalışmayın. Beden, diğer yaratıklar ve ilüzyon; hepsi dünyaya bağlanmıştır. Hepsi de kokar. Bu pis kokuya sahip olmayan tek bir nokta vardır. Bu da hakikatın ruhu, hoş kokulu tek gerçektir. Yalnızca bunu alın ve gerisin arkada bırakın. O zaman yaşamınız huzurla dolacak ve seyahatiniz kolaylaşacaktır.

Her çocuğum bunu düşünmelidir. İrfan babanızla yürüyün ve dışınızda size işaret ettiği herşeyin içine neşeyle bakın. Esası alın, anlayın ve onu kalbinizin gizli odasına yerleştirin. İrfan babanız size yolu gösterecektir. İşte bu yüzden onunla seyahat ediyorsunuz.

Sevgim sizlere yavrularım. Allah, sizin yaratanınız, sizi korusun. Hakikat, sizin ruhunuzun babası, size yardım etsin.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.? -?
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim
Güzel davranışları seven çocuk


Sevgili torunlarım, saat sabahın altısı ve yolculuk için iyi bir saat. Hadi o zaman parka gidelim.

Bakın ne kadar çok insan var. Şurada yalnız başına ayakta dikilen ve mutsuz mutsuz etrafına bakınan çocuğu gördünüz mü? Bir şey için üzülmüş gözüküyor. Hadi ona gidip sorunun ne olduğunu soralım.

“Evladım, diğer çocuklar aileleriyle mutlu bir şekilde oynuyorlar fakat sen burada yalnız başına bekliyorsun. Üzgün görünüyorsun, sorun nedir? Neden sıkıntılısın?

“Ebeveynlerim ve kardeşlerim benimle ilgilenmiyorlar. Benimle top oynamak ve koşmak için çok meşguller. Yüzümdeki mutsuzluğun farkında değiller. Fakat siz beni anlıyor gibisiniz. Benimle sevgi dolu konuşuyorsunuz ve bu beni çok mutlu etti. Sizin yanınızdaki çocukların yüzlerine baktığımda onlarda çok güzel haller görüyorum. Bu da sizin bilge bir insan olduğunuzu gösteriyor. Siz benimle bir baba gibi ilgilendiğiniz için, neden üzgün olduğumu size anlatabileceğimi hissediyorum.

“Buraya ne zaman gelsek yahut sahil kenarına gittiğimizde, ebeveynlerimin kahkahalar attığını, oynadıklarını ve yerlerde yuvarlandıklarını görüyorum. Bu durumu gördükçe içimden ağlamak geliyor. Kızlar koşuşuyor ve eteklerini havalandırıyorlar, kendilerini uygun şekilde örtmüyorlar. Bu durum canımı çok sıkıyor. Abi ve ablalarımda ebeveynlerim gibi davranmaktan hoşlanıyorlar fakat ben dokuz yaşında olmama rağmen bu şeyleri yapmak istemiyorum.

“Anne ve babam bize edep, samimiyet, saygı ve yanlış yapmaktan korkma gibi şeyler öğretmediler. Bize güzel huylardan, güzel davranışlardan, sevgi ve irfandan hiç bahsetmediler. Bunu yerine oyunlar oynamayı ve vaktimizi boşa geçirmeyi öğrettiler.

“Bu doğru değil. Sabah erkenden kalkmalı ve Allah’a ibadet etmeliyiz. Sonra okula gitmeden önce derslerimizi gözden geçirmeliyiz ki öğretmenimizin sorduğu sorulara cevap verebilelim. Fakat ailem bizi parka getirdiği için, ibadet saati de, ders saati de geçti. Eğer hazırlanmazsam öğretmenim kızacak. Sabah derslerime çalışmak istedim fakat ailem beni parka getirdi. Şikayetlendiğimde de sadece ‘Sonra da çalışabilirsin seni aptal kitap kurdu. Hepimiz gideceğiz, sen de! Hadi çabuk, kapıyı kilitlememiz lazım’ Eğer akşam çalışmak istesem çok gürültü olacak. Ebeveynlerim geç saatlere kadar arkadaşlarıyla müzik dinleyip içki içerek gülüşecek ve eğlenecekler.

Bazı akşamlar ziyaretlere gidiyorlar. Bizi odalarımızda uyumaya bırakıp ışıkları kapatıyor ve terk ediyorlar. Onlar çıkar çıkmaz abi ve ablalarım gizlice sinemalara veya dansa gidiyor, ya da arkadaşlarıyla çıkıyorlar. Ve ben evde yalnız başıma kalıyorum. Anne ve babamı örnek alıyorlar ve ben de sonlarına üzülüyorum.

“Bunları düşündüğümde ömrümün boşa geçtiğini hissediyorum. Artık yaşamak istemiyorum. Allah’ın beni neden yarattığını merak ediyorum. Neden böyle bir ailenin arasına geldim? Eğer yaşayacaksam hayatımı uygun şekilde sürdürmeliyim. Yoksa şimdi bu dünyayı terk etmeliyim. Allah neden beni geri almıyor?

“Allah bana böyle şeyler yapma isteği vermedi. Herkes bana takılıyor ve ‘hoca’ diyorlar. Kimse benim hislerimi yahut halimi anlamak istemiyor. Böyle oldukları sürece hiçbir şey yapamıyorum.”

“Yavrum, ailene tavsiyelerde bulunmalı ve sonra yapman gerekenleri yapmalısın. Derslerine çalış.”

Onlarla pek çok kereler konuşmaya çalıştım ama durmadan beni azarladılar ve ‘Ne! Bize akıl mı vermeye kalkıyorsun? Kendini bişey mi zannediyorsun sen!’ diye bağırdılar. Benimle alay ettiler ve başıma vurup ‘Defol git’ dediler.

Abi ve ablalarım çalışmak ve öğrenmek istemiyorlar. Onlar sadece oyun oynamaktan hoşlanıyorlar. Fakat ben öyle değilim. Okuluma beş yaşında başladım ve yirmi bir yaşına gelmeden öğrenimimi sağlam biçimde tesis edip güzel huy ve davranışlar elde etmek istiyorum. Eğer şimdi güzel bir hayat kurarsam, biliyorum ki geleceğim de güzel olacak. Fakat büyüklerin burada, parkta nasıl davrandıklarına bir bak. Böyle şeyler umurlarında değil.

“Bugünlerde çocukların kötüye gidişlerinden aileleri sorumlu. Bu şekilde olan sadece benim ailem değil. Bugünün çocukları pek çok hayal kırıklığı, keder ve zahmet yaşıyorlar çünkü aileleri başarı yerine onlara başarısızlık öğretiyor. Öyle değil mi? Siz bilge bir insansınız lütfen söyleyin bana.”

Bu doğru sevgili yavrum. Bu asırda dünyanın hali böyle. Pekâlâ, eğer böyle hissediyorsan ailene bir yatılı okula kaydolmak istediğini söyle, böylece çalışabilirsin.”

“Oh, efendim, bana yalnızca sessizce oturup çalışabilmem için ayrı bir yer vermelerini söylediğimde bile ‘Evet, sana kendi başına alman için büyük bir üniversite, bir saray yapalım. Sen kendini bir âlim, bir profesör mü zannediyorsun?’ diye dalga geçtiler.

Allah’a inançları yok. Onlara ibadet etmek istediğimi söylediğimde elime bir Kur’an tutuşturdular ve okumamı söylediler. Fakat kendileri hiçbir zaman okumadılar ve camiye de gitmediler. Bu şekilde pek çok ebeveyn var. Çocuklarına Kur’anı yahut başka kutsal metinleri veriyorlar fakat kendileri bu kitapların değerini bilmiyorlar. Hakikaten onların içinde ne olduğunu bile bilmiyorlar. Yalnızca evlerinde bulunduruyorlar ve içerdiği şeylere karşı ilgi ve sevgi sahibi değiller.

“İşte bunlara üzülüyorum ben efendim. Sizin yanınızdaki çocuklara baktığımda, çok güzel huylar görüyorum. Yüzleri gülüyor ve bu da beni mutlu ediyor. Buraya oynamaya yahut hoplayıp zıplamaya geldiğiniz zannetmiyorum. Zannederim çocuklara bir şeyler öğretmeye geldiniz. Siz gerçek bir babasınız.”

“Söylediklerin doğru yavrum. Eğer istersen sen de bilge bir insan bulabilir ve onun yanında kalıp hayata ve öğrenmek istediğin başka şeylere dair öğrenebilirsin.”

“Ey efendim, ailemin buna izin vereceğini zannetmiyorum. Böyle bir insanı ziyaret etmeme bile izin vermeyeceklerdir. Benim irfan ve güzel davranış sahibi olmamı istemiyorlar. Sözleri ve davranışları şu anlama geliyor ‘Bizimle kaldığın sürece sana ne olduğu yahut ne kadar kötü olduğun umurumuzda değil. Kötü ol, ama yanımızda ol.’ Kendi yaptıkları şeyleri yapmamı bekliyorlar benden. Bana hayatımda ne kadar eziyet çektirdiklerini tarif edemem. Eğer bilge bir insana gidersem ona sorun çıkarabilir, rezil edebilir ve namussuzluk yapabilirler. Bu konuda bir şey yapamam. Ve hala neden Allah’ım beni yarattı diye merak ediyorum.”

“Sevgili küçüğüm, söylediklerin doğru. Günümüz dünyası böyle. Fakat zamanın gelecek ve bu gerçekleştiğinde Allah seni koruyacak. Sana bu farkındalığı, bu güzel davranışları ve öğrenme isteği irfanını vermiş. Allah’a iman et ve bu inançtan, kararlılık ve gayretinden iyilikler elde edeceksin. Git ve mutlu ol. Allah görevlerini ve niyetlerini gerçekleştirmene yardım edecektir. Bir gün senin ailenle ve kardeşlerinle konuşuruz.

“Yakınlaş yavrum. Söylediklerimi düşün. Bir mücevhere ne kadar pislik bulaştığı önemli değildir. Onun hala ışıltısı mevcuttur. Bu doğru değil mi? Bunun gibi, ne kadar zorluk ve keder yaşamını örterse örtsün, gayretin ve çaban, görevin ve irfanın daima parlayacaktır.

“Çalıştığında yahut ibadetlerini yapmak istediğinde dikkatini doğru noktada toplayıp odaklamak senin sorumluluğundur. Eğer kalbin ve irfanın doğru şekilde odaklanırsa, bu yoldan çıkarıcı seslerin hiçbirisini etrafınızda duymayacaksınız. Bağlantını bu tek hakikat noktasına sağla ve böylece dışarıdaki sesler seni rahatsız etmesin.

“Işığını içinde tutan mücevher gibi, kira saplanmış olsa da, etrafını ne çevrelerse çevrelesin bu tek noktaya odaklan. Eğer bu seslere ve şaşırtıcı şeylere üzülürsen kederlenirsin ve neşen kaybolur. O yüzden bu şeyleri düşünerek vaktini harcama. Kalbini yumuşat ve bu noktaya odaklan. O zaman yaşamınızda huzuru bulacaksın.

“Sevgili yavrum, şimdiki halini anlaman iyi. Büyüdüğünde bir şeyleri değiştirmeli ve daha iyi bir yol bulmalısın.”

Kıymetli yavrularım, bu çocuğun neler söylediğini duydunuz mu? Sizin de çocuklarınız olduğu zaman onları güzel bir şekilde yetiştirmelisiniz. Onlara yalnızca bir beden ve bir hayat veremezsiniz; Allah’a karşı sevgi ve güven duymayı da öğretmelisiniz. Çocuklarınızı iyi bir hale gelmeleri için yetiştirmeye çalışmalısınız. İrfan, güzel davranışlar ve mutluluk kazanmaları hatırına, hayatlarına güzel şeyler getiren ebeveynler olmalısınız. O zaman fena huyları olmayacak ve yanlış yollara gitmeyecekler.

Eğer ebeveynler kendilerini güzel biçimde idare ederlerse ve çocuklarına da doğru şeyleri öğretirlerse, çocukları yanlış yola sapmayacaktır. Sevgili yavrularım, zamanı geldiğinde, kendi çocuklarınızı bu şekilde yetiştirmelisiniz.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Gizli Bahçe’ye Gelin!

Bawa Muhyiddin(K.S)


Yazar: M.R.Bawa Muhyiddin(K.S)
Kitabın Orijinal Adı: Come to the Secret Garden:Sufi Tales of Wisdom
Kitabın Türkçe İsmi: Gizli Bahçe’ye Gelin:Sufilerin irfan hikâyeleri
Cevrilen Sayfalar: s.274 -278
Basım Yılı: 1985
Çevirmen: Emre Yaşar


Resim

Hayat çölünü geçerken

Sevgim sizlere yavrularım. Benimle Arabistan’a gelir misiniz? Gördüğünüz gibi açık bir çöl var. Bakın rüzgârlar nasıl kumlardan tepecikler oluşturmuş. Burada ve şurada birkaç yerden yükselen kaya parçası ve arada bir dikenli çalılar yahut palmiye ağaçları var, fakat hiçbir yerde su, insanlar, kasabalar ve hayat belirtisi göremiyoruz. Her nereye baksak kum, kayalar ve açık bir alan görülüyor. Eğer insanlar burada otursalar, kum fırtınalarına ve rüzgârlara ve yakıcı güneşe maruz kalacaklardı.

Torunlarım, bu çölde seyahat etmek inanılmaz zordur. Yürüdüğünüzde ayaklarınızın kumlara nasıl battığını hissedebiliyor musunuz? Her adımda ayağınızı yukarı kaldırmak zorundasınız. Oh, şu ileride devekuşlarının sessizce kumlarda ilerleyişini görebiliyor musunuz? Saate kırk mil hızla gidebilirler. Biz bu kadar hızlı koşamayız. Hatta ayaklarımız kumda o kadar ağırlaşıyor ki, zar zor yürüyebiliyoruz. Fakat ilerlemeye devam etmek zorundayız, yoksa burada kalırsak ölebiliriz. Kum fırtınaları gelmeden önce su bulmalıyız. Yorulmak yok! Hadi gelin, vakit harcamamalıyız, yürümeye devam etmeliyiz.

Resim

Dikkat edin çocuklar! Bu kayaların yanında akrepler ve yılanlar var. Bu yılanlardan bazıları kumda yan yan ilerliyorlar. Bakın birkaç iguana, fare ve ilerde bir de tilki var. Bir şekilde bu çölde hayatta kalmayı başarmışlar. Fakat insanlar bu çorak yerde ve kavurucu sıcak altında yalnızca birkaç ağacın gölge sağladığı bir ortamda hayatta kalmayı hemen hemen imkânsız buluyorlar.

Torunlarım, hadi şu uzaktaki kayalık dağa doğru yürüyelim. Oradan gelen dumanı görüyor musunuz? Gelin biraz daha yaklaşalım. Evet, görebildiğimiz iki veya üç çadır ve dışlarında bağlanmış develer ve atlar. Yürümeye devam edin, nerdeyse geldik.

Resim

Burada birkaç bedevi aile yaşıyor gibi görünüyor. Bir çöl kabilesine mensup olmalılar. Bedeviler kendilerinin yüksek tabaka olduğunu düşünenler tarafından aşağı sınıf olarak adlandırılmış ve küçük görülmüşlerdir. Fakat bu insanlar çok nazik ve düşüncelidirler. Bakın, bize doğru yaklaşıyorlar ve yiyecek ve testilerindeki sularını sunuyorlar.

“Selam yolcular. Lütfen gelin ve bizimle bir şeyler yiyin. Sizi buraya getiren şey nedir?”

“Buraya çölü araştırmaya geldik. Ve Allah bizi size yönlendirene kadar tek bir kimse dahi göremedik.”

“Dostlarım, seyahatiniz için suya ihtiyacınız olacak. Buralarda çok az su alanları var fakat onları nasıl bulacağınızı size söyleyebiliriz. Hem sizi yakın dağlarda yaşayan ve evleri olan insanlara yöneltebiliriz. Onlara rahatlıkla ulaşabilirsiniz, ama sakın yürüyerek gitmeye çalışmayın. Lütfen atlarımızı ve develerimizi alın çünkü kumda yürüyecek şekilde eğitilmişlerdir ve yolculuğunuzu kolaylaştıracaklardır. Nereye istersek onları sürebiliriz.”

Torunlarım, Böylesine kuru ve sıcak bir yerde bu insanların nasıl yiyecek bulduklarını merak etmiyor musunuz? Hadi ev sahibine soralım. Eğer bize söyleyeceklerini dikkatle dinlersek bir şeyler öğrenebiliriz.

“Burada, çölde yaşayan hayvanları yiyoruz, devekuşlarını ve develeri, birkaç vahşi boğayı ve tavukları. Arada sırada taş yiyen bir çeşit dağ keçisini bile yediğimiz oluyor. Suyu bulduğumuz yerde kuyu kazıyor, testilerimizi dolduruyor ve çadırlarımıza taşıyoruz. Ayrıca develerimizden süt elde ediyoruz. Bir şekilde varlığımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Hayat zor olabilir ama yiyecekten yana sıkıntı çekmiyoruz. Allah her zaman bizi rızıklandırıyor.”

Resim

Torunlarım, hadi şu testilerden biraz su içelim. Billur gibi ve mavi gölgeler yapıyor. Mmmm, çok serinletici ve lezzetli. Biraz üstünüze dökün. Terinizi giderecek ve sizi biraz ferahlatacaktır. Ahh, çok ferahlatıcı.

Torunlarım, hayat yolculuğu da tıpkı çölde seyahat etmek gibidir. Bu hayal okyanusunu geçmeli ve sonra da yaşam çölünü geçmeliyiz. Bugün çöl hayatıyla ilgili bazı zorlukları gördünüz ve buna rağmen pek çok varlık burada zorlanmadan yaşayabiliyor. Develer, kartallar, tilkiler ve yılanlar kum fırtınalarından sıkıntı duymuyor. Yalnızca insanlar sıkıntı yaşıyorlar. Hayvanlar her yeni günün getirdiğini kabul ederek yaşıyorlar. Doğru ile yanlışı bilecek analitik irfanları yok. Geleceği düşünmeden, kendilerine ne verilirse yiyorlar.

Fakat insan çok zorlanıyor. Bir şeyler biriktirip yarın, öbür gün ve tüm yaşamı için depoluyor. Karısı ve çocukları için bir şeyler biriktiriyor. Pek çok şey toplayıp bohçalıyor. Uyuşukluk, arzular, karanlık, kan bağları, yanılsama ve fanatizm taşıyor. Tüm bu yüklerle çöl yolculuğuna çıkmak ne kadar zor olmalı değil mi? Bu ağır yükleri taşımaya çalışıyor fakat kendi ayaklarını kaldırmakta bile zorlanıyor. Hayvanlar böyle yükler taşımıyorlar. Devekuşlarının nasıl kumda koştuklarını gördünüz. İnsan bu hızda koşamaz çünkü anormal bir bohça taşıyor. Ve aynı zamanda zihninin ve arzularının kum fırtınaları ona karşı esiyor ve aşağıya çekiyor. Ne sıkıntı ama!

Hayal okyanusunun karşı kıyısına yüzmeye çabalasa bile, Bu çöl sahilinde bir kere yıkandı mı, kum üzerine tepelenecek ve bu cehennemde ölecektir. Sonra tilkiler, köpekler, kediler ve fareler cesedini yemeye geleceklerdir. İnsan, bu hayat çölüne cehennem sıfatlarıyla gelir ve cehennem onu yemek için burada hazır beklemektedir.

Sevgili yavrularım, bu hayal okyanusunu yüzmeli, yaşam çölünü geçmeli ve aklın kayalık dağını aşmalıyız. Zihinde yetişen zehirli vasıfların dikenli çalılarından kendimizi kurtarmalıyız. Bizi yemeye çalışan fenalıklardan ve etimizi parçalamak isteyen köpeklerden, tilkilerden, akbabalardan, aslanlardan ve kaplanlardan kurtulmalıyız. Bizleri büyük bir iştahla parçalamak için bekleyen şeytan ve hayaletlerden kendimizi kurtarmalıyız.

Çocuklarım, seyahatimizde çölde yaşamın ne kadar zor olduğunu gördük. Fakat görüştüğümüz bedeviler fazla zorlanmıyorlardı. Orada yaşadıkları için mutluydular çünkü böyle kıraç bir yerde nasıl hayatta kalacaklarını biliyorlardı. Kumda kendilerini taşıyacak deve ve atlara ve barınacak çadırlara sahiptiler. Nerede ve nasıl yiyecek bulacaklarını biliyorlardı. Bizi rahat ettirdiler ve nasıl su bulabileceğimizi gösterdiler. Susuzluktan dolayı sıkıntı yaşıyorduk çükü yolumuzun üzerinde su olduğunu fark etmedik. Fakat onlar biliyorlardı.

Resim

Yavrularım, çölde nasıl yaşayacağını bilen insanlar olduğu gibi, hayat çölünde de nasıl seyahat edeceğini bilen bazı bilge kimseler vardır. Arif bir kimse bu yolculuğu zor bulmaz çünkü inanç, azim, eşitlik, gerçek ve sevgi üstünde gider. Çok hızlı hareket edebilen irfan ve Allah’ın sıfat ve davranışları üzerinde gider. Çocuklarım, böyle birisi seyahat yöntemini size önererek yolculuğunuzu daha da kolaylaştırabilir.

Tıpkı çöl bedevilerinin yiyecek ve suyu nereden bulabileceğimizi söylemeleri gibi, bilge insan da gerçeğe nereden ulaşabileceğimizi söyler. Yorgunluğumuzu, açlığımızı ve susuzluğumuzu nasıl gidereceğimizi anlatır. Yolun her bir basamağını belirtir. Hayal okyanusunu nasıl yüzerek geçeceğimizi, hayat ölünü nasıl yürüyerek geçeceğimizi ve cehaletin hayvanlarından nasıl kurtulacağımızı gösterir. “Bunlar güzel huylar. Bu irfan. Bu Hak.” diye belirtir. Bilge insan nasıl yaşamamız gerektiğini, cehaleti nasıl giderip kazalardan nasıl sakınacağımızı, kum fırtınalarından nasıl korunacağımızı ve nihayet ruhumuzu nasıl özgürleştirip Allah’la bağlantı kurabileceğimizi öğretir. O tüm bunları bilir. Ve bu yaşam çölünü onunla beraber geçerken, onun yardımıyla daha kolay bir yolculuk yaptığınızı göreceksiniz.

Bunu derinlemesine düşünün yavrularım. Bu çölü geçmiş ve yolu bilen bir rehber bulmalısınız. Size her durumda yardım edecektir. Böylesi gerçek bir insan bulmak zordur. Geçmişte her zaman doğru olmuştur, şimdi doğrudur ve gelecekte de doğru olacaktır. Yolu bilen birini bulmak çok nadir olur. Su ve erzak bulmak da zordur ama nasıl bulacağınızı öğrenmelisiniz. Yardım için mucizeler beklemeyin. Çölden kurtulamayacaksanız mucizeler ne işe yararlar ki?

Dünya çölü hayvanlarla doludur torunlarım. Eğer bu çölü geçmezseniz ölürsünüz ve tilkiler ve şeytanlar için yem olursunuz. Ama eğer bilge bir insan bulursanız, hayat çölünü neşe, mutluluk ve sevgi içinde geçmeyi başarabilirsiniz. İşte bu gerçekten mucizedir. Bu içinizde oluşan bir mucizedir, insanların dışarıda yaptıkları gibi değildir. Lütfen anlayın torunlarım. Bunu yapabilmeniz için Allah size irfan ve açıklık versin.
Resim
Cevapla

“►Bawa Muhyiddin◄” sayfasına dön