İmam Gazali Hazretleri

İmam-ı Gazalî (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: İmam Gazali Hazretleri

Mesaj gönderen der-ya »

OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM

FÜTÜVVET AHLÂKI

Fetâ (Allah yolunda yiğit ve cömert insan), nefsinin işlerini tedbirden, malından ve evladından geçip hepsini, bütün varlığın sahibi yüce Allah'a hibe ve feda eden kimsedir. Aslında hibe ettiği şeyler kendisine ait değildir; onlar yüce Allah'ın olup şu âyette istenen yolda harcanmıştır:

"Şüphesiz Allah, müminlerden, kendilerine cenneti vermek karşılığında canlarını ve mallarını satın almıştır.'*3

Feta (Allah yolunda yiğit ve cömert insan), Allahu Te-âlâ'nın şu âyetindeki ahlâk ile ahlâklanmıştır:

"Şüphesiz Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardımı emreder; çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp Masınız diye size öğüt veriyor.*4

Mert insan, yüce Allah'a itaat olarak adalet, iyilik ve ihsan namına ne kadar hayırlı amel varsa, hepsini yapmaya

83 et-Tevbe 9/111.

84 en-Nahl 16/90.

çalışır, yüce Allah'a isyan olan ne kadar kötü iş varsa hepsini terkeder.

Halkın cömertliği malıyla olur. Seçkin kulların cömertliği malı ve amelleriyle olur. Seçkin kulların içindeki seçilmiş ariflerin cömertliği malı, ameli ve manevî halleriyle olur. Peygamberlerin cömertliği ise mal, amel, hal ve manevî sırlarla olur.

Fetanın (Allah yolunda yiğit insanın) içinde bir davası olmadığı gibi dışında da yapmacık ve gösteriş türü bir ameli yoktur. Onunla Allah arasındaki sırrı (gizli halini) kendi sadrı (göğsü) bile bilemez; nerede kaldı halk bilsin!

Fetânın (Allah yolunda yiğit insanın) ahlâklarından bazısı da şunlardır: O, halka rıza gözüyle bakar (herkesin haline rızâ gösterir); nefsine ise kızar (onun hiçbir haline rıza göstermez.)

Bu kimse, kendisinden üstte, kendisiyle aynı seviyede ve altta bulunan herkesin hakkını bilir ve korur. Din kardeşleri için bir hata, küçük düşürücü durum ve yalan düşünmez, onları böyle bir duruma düşürmez.

O bütün müminlere velî gözüyle bakar, hiçbirini kötü görmez. Ancak açıkça dine aykırı iş yapanın işine kızar; yapılan kötülüğü müslüman kardeşine değil, şeytana ait görür. Böyle düşünen bir kimse, kötü işleri yüce Allah'a nasıl nisbet eder? O, bir günah gördüğünde onu fiilen eliyle ve diliyle düzeltmeye çalışır; buna gücü yetmezse kalbiyle kötülük yapanı terkeder, kötü işten nefret eder.

Fetâ (Allah yolunda yiğit insan), halktan ümidini keser; onlardan bir şey istemeyi ve halini arzetmeyi terkeder.

Fakirliğini gizler; zenginliğini açıklar. Boş davaları terkeder, gizli mânaları gizler, eziyetlere sabreder. Başkasının isteğini kendi nefsine tercih eder; bunu ahlâk ve amel olarak gösterir.

O, hep başkasının ihtiyaçlarını görmekle uğraşır. Verdiği iyiliği asla başa kakmaz; kimseyi minnet altına sokmaz. Kimseden, kendisine ait hakkı yerine getirmesini istemez; fakat nefsinden herkesin hakkını yerine getirmesini ister. Yaptığı bütün işlerde herkesi kendisinden faziletli, nefsini ise devamlı kusurlu görür. Yaptığı hiçbir şeyi çok bulmaz.

Fetânın (Allah yolunda yiğit insanın) bir hali de, nefsinin bütün keyiflerini terketmesidir. Onun yanında halkın kendisini övmesi ile kötülemesi birdir.

O, doğru konuşur, sözünde durur, cömerttir, haya sahibidir, güzel ahlâklıdır, şeref sahibidir, din kardeşleriyle hoş geçinir, arkadaşlarından kötü şeyler işitmekten uzak durur, sözünü ve anlaşmasını en güzel şekilde yerine getirir; kin, haset, aldatma gibi kötü ahlâklardan uzaktır.

Mert insan, Allah için sever, Allah için kızar. Malı ve makamıyla imkanı ölçüsünde kardeşlerinin hizmetindedir. Onları yaptığı iyilikle minnet altına sokmaz; yaptığını asla başa kakmaz. İyilerle beraber olur; kötülerden kaçar. Rabbi için kendi nefsine düşman olur, başkası ile çekişmez. Sürekli nefsinin kötü arzularını kırıp temizlemekle uğraşır. Bu konuda şöyle denilmiştir:

"Gerçek yiğit insan, içindeki putları (kötü arzuları) kıran kimsedir."

Fetâ (Allah yolunda yiğit insan,) hiçbir fakirden fakirliğinden dolayı nefret etmez, zenginle de zenginliğinden dolayı çekişmez. :

Her iki dünyadan da yüz çevirip gönlünü çekmiştir. '

Onun yanında vatanında duran ile diyar diyar dolaşan birdir; tanıdığı ile tanımadığının bir farkı yoktur.

Dünya malını yeme konusunda velî ile kâfir arasında bir ayırım yapmaz; dünyayı kimin yediğine bakmaz.

Kenarda mal biriktirmez. ';

Kimseye özür dileyecek bir hale düşmez.

Sahip olduğu dünya nimetlerini saklamaz, olanı halkla paylaşır; fakat kalbindeki ilâhî muhabbeti herkesten gizler.

Bir aile ve topluluk içinde olduğunda, kendisine mal olarak az verilmiş çok verilmiş aldırmaz, edep halini bozmaz.

Hiç kimseyi utandırmaz, onu halk içinde mahcup edecek duruma düşürmez. Ancak dinimizin emri gereği olursa, o zaman herkese gerekli muameleyi yapar.

Arkadaşından bir kazanç elde etmez.

Ondan çıkan mal, kendisine göre dönmez, verdiğini geri almaz.

Kendisine bir nimet verilirse şükreder, verilmezse sabreder. Hatta, kendisine nimet verilince, başkasını nefsine tercih eder, bir şey verilmezse şükreder.

Fütüvvet, halk ile meşgul olup Hak'tan kopmamaktır.

Arifin fütüvveti (cömertliği) tanıdığı yüce rabbine göre olur; başkasının fütüvveti ise, alışıp bildiği şeylere göre olur.
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: İmam Gazali Hazretleri

Mesaj gönderen der-ya »

CÖMERTLİK

Gerçek cömertlik, dünya ve âhirete ait bütün konularda, din kardeşlerinin hakkını, payını ve zevkini, kendi hak ve zevklerine tercih etmektir.

Cömertlik, istenmeden önce vermektir. Verdiğinde başa kakmayı, karşı tarafı minnet altına sokmayı terket-mektir. Vermede acele etmek, verdiğini az bulmak ve gizlemektir.

Bundan da öte cömertlik, son derece hayâlı bir şekilde nefsini, ruhunu ve malını Allah için halka feda etmektir.

Cömertlik, müslümanların yüzünde isteme zilletini görmekten hoşlanmayıp, onları bu zillete düşürmeden ihtiyaçlarını kendilerine ulaştırmaktır.

İnsanların elindeki maldan gözünü ve gönlünü çekmek, onlara kendi malından bolca iyilikte bulunmaktan ve kanaate sarılmaktan daha büyük bir ahlâktır.

İlâhî takdire rızâ göstermek, insanlara iyilik ahlâkından daha büyüktür.

Bütün bunlardan daha büyük olan ise, insanlara hikmetle yani doğru ilim, isabetli görüş, faydalı söz ve güzel ahlâkla cömertlik ve iyilik yapmaktır.

OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM

GÜZEL AHLAKLAR

Allahu Teâlâ bir âyetinde buyurmuştur ki: "Affa sarıl, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.m5

Âyetin mânası şudur: Sana zulmedeni affet; sana vermeyene sen ihsan et, sana gelmeyene sen git; sana karşı cahillik eden kimseden yüz çevir, ona karşılık verme; sana kötüylük edene sen iyilikte bulun.

Hz. Peygamber (s.a.v), güzeİ ahlâkı tamamlamak için gönderilmiştir. O, kendisine eziyet eden, davetini inkâra giden kavmi için şöyle dua etmiştir:

"Allahıml Bu kavmimi affet; onlar bilmiyorlar. ™

Cömertlik ve güzel ahlâktan bazıları şunlardır:

Selâmı yaymak, herkese selâm vermek. Yemek yedirmek. Akrabaya gidip gelmek ve onlarla ilgilenmek. İnsanlar uyurken kalkıp gece namazı kılmak.

85 el-A'râf7/199.

86 Buhârî, "Enbiyâ," 52; Müslim, "Cihâd," 105; İbnu Mâce, "Fiten," 23; Kurtubi, el-Câmi IV, 189; Kâdî İyâz, eş-Şifâ, I, 95.

Güzel ahlâka ulaşmak, haramları terketmekle mümkündür.

Güzel ahlâk, cennet ehlinin ahlâkıdır. Güzel ahlâkın başı tatlı sözdür; onu şerefli işler takip eder.

İyilik sahiplerinin mükâfatı, yaptıkları iyilikten daha fazlasıyla karşılık bulur.

Güzel ahlâk sahibi olan kimse, seni kendisinden bir şey istemeye muhtaç etmez; senin neye hacetin varsa, sen söylemeden o sana ulaştırır.

Düşük tabiatlı kimseler, bir iyilik yaptıklarında, devamlı onunla övünürken; şerefli insanlar, yaptığı iyiliği yetersiz bulup özür dilemekle uğraşırlar.

Şunlar da güzel ahlâktandır: Kardeşlerin hatasına göz yummak, onların ihtiyacını yerine getirmek için koşmak; dünya malını ihtiyacı olanın önüne atmak.
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: İmam Gazali Hazretleri

Mesaj gönderen der-ya »

OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM


KANAAT

Allahu Teâlâ buyurmuştur ki:

"Erkek ve kadınlardan kim, mümin olarak güzel amel işlerse, biz onu temiz ve hoş bir hayat içinde yaşatırız.™

Müfessirlerin çoğu, dünyada yaşanacak hoş hayatın kanaat olduğunu belirtmişlerdir. Kanaat, Allahu Te-âlâ'dan kuluna bir hediyedir. Hz. Resûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurmuştur ki:

"Kanaat, tükenmeyen bir hazinedir.>B8

Diğer bir haberde şöyle buyurulmuştur:

"Kim yakın arkadaş isterse, Allah yeter. Kim muhabbet edecek dost isterse Kur'an yeter. Kim zenginlik isterse kanaat yeter. Kim vaiz isterse, ölüm yeter. Bunların yetmediği kimseye de cehennem yeter."89

87 en-Nahl 16/97.

88 Taberânî, el-Mu'cemü'l-Evsat, nr. 6918. Biraz farklı lafızlarla bkz: Kudâî, Müsnedü'ş-Şihab, I, 63; ibn Adî, el-Kâmil, IV, 191; Süyû-tî, el-Câmiu's-Sagîr, nr. 6193.

89 Benzer bir hadis için bkz: Beyhaki, Şuabü'l-îmân, nr. 10556; ibn Ebü'd-Dünyâ, el-Yakîn, No. 31.

Ebû Hüreyre'nin (r.a) rivayet ettiği bir hadiste, Hz. Resûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Şüpheli şeylerden sakın ki, insanların en güzel ibadet edeni olasın. Kanaat sahibi ol ki, insanların en çok şükredeni olasın. Kendin için sevdiğin şeyleri, mümin kardeşlerin için de sev ki, gerçek mümin olasın. Yakın komşuna iyilik et ki, gerçek mümin olasın. Gülmeyi azalt, şüphesiz çok gülmek kalbi öldürür.™

"Allah onları güzel bir rızık ile rızıklandırı^ âyetinin tefsirinde, güzel rızkın kanaat olduğu söylenmiştir.

Vehb (rah) demiştir ki: "İzzet ve zenginlik çıkıp kâinatı dolaşırlar; nerede kanaatle karışlaşırlarsa, orada yerleşirler."

Zebur'da şöyle geçmiştir: "Kanaat sahibi karnı aç da olsa zengindir."

Tevrat'ta şöyle geçmiştir: "Ey ademoğlu! Kanaat et ki zengin olasın. İnsanlardan uzak kal ki, tehlikelerinden selâmet bulasın. Hasedi terkedersen şerefini gösterirsin; az yorulur, çok istirahat edersin."

Şöyle denilmiştir; "Allahu Teâlâ, beş şeyi, şu beş şeyin içine koydu: İzzet ve şerefi, kendisine taatte. Zilleti, günahta. Heybeti, gece ibadetinde. Hikmeti, aç karında. Zenginliği kanaatte."

90 Ebû Nuaym, Hilye, X, 365; Beyaki, Şuabu'l-lmân, nr. 11127; Kudâî, Müsnedü'ş-Şihâb, I, 639; Süyûtî, el-Câmiu's-Sagir, nr. 6422.

91 el-Hac 22/58.

Bir âlim der ki: "Düşmanından kısas yoluyla intikam aldığın gibi nefsinin mal hırsından da kanaat ile intikam al!"

Denilmiştir ki: "Kimin gözü insanların elindeki mala takılırsa, onun üzüntüsü çok olur."

Anlatıldığına göre, Bâyezîd-i Bistâmî (rah), çölde bir arkadaşıyla birlikte elbisesini yıkadı. Arkadaşı, "Elbiseyi üzüm bağının duvarına asalım" dedi. Bâyezîd-i Bistâmî, "Çamaşır kazığını insanların duvarına çakma" dedi. Arkadaşı, "Öyleyse ağaçlara asalım" dedi, Bâyezîd-i Bistâmî: "Olmaz, çünkü çamaşır ağacın dallarını kırabilir"' dedi. Arkadaşı, "O halda otların üzerine serelim" dedi, Bâyezîd-i Bistâmî, "Olmaz, otlar hayvanların yiyeceğidir; onlara zarar verebilir" dedi.

Sonra arkasını güneşe döndü; gömleğini sırtına aldı, bir tarafını kuruttu; ardından öbür tarafını çevirdi, orayı da kuruttu; böylece işini gördü.



KIRKINCI BÖLÜM

İNSANLARDAN BİR ŞEY İSTEMENİN HÜKMÜ

Kim yanında günlük yiyeceği varken insanlardan bir şey isterse, zayıf ve miskinlerin yolunu kesmiş, onların hakkını engellemiş olur.

Kimin niyeti âhireti kazanmak olursa, Ailahu Teâlâ onun kalbine zenginlik koyar; dağınık işlerini toplar; dünya ona koşarak gelir. Kimin derdi dünya toplamak olursa, Allah" onan gözü önüne fakirliği koyar; işlerini dağıtır, düzenini bozar; dünya da ona ancak nasibi kadar gelir.

Kim bütün düşüncesini tek noktada toplarsa (Allah rızâsına yönelirse), Allah onun dünya ve âhiret dertlerini dindirir. Kim türlü türlü dünya dertlerini tasa edinirse, Al-lahu Teâlâ onun hangi tasadan helak olduğuna aldırmaz.

Başından sonuna kadar bütün dünya, esasen bir saat sıkıntı çekmeye, dert etmeye değmez; artık şu kısa ömründe eline geçen azıcık dünya için nasıl gam ve keder çekmeye değer!

Kim, Allahu Teâlâ'nın kendisine taksim ettiği rızka razı olursa, Allah onun malına bereket verir ve onu çoğaltır.

Kim dilenmekten kendini korursa, ona en hayırlı nimet verilmiştir. Kim ona muhtaç olmuşsa, ona dilenmek basit olur.

Eğer dünyada hür olarak yaşamak istersen, ihtiyacını nefsinden başkasına yükleme; kanaate sarıl. Hür bir hak yolcusunun, bütün istedikleri yüce Mevlâ'sının katında mevcut iken, gidip bir kulun önünde zelil olması nasıl uygun olur?

Eğer insanlar, dilenmedeki zillet ve zararı bilselerdi, hiç kimse başkasından bir şey istemezdi. Şayet insanlar da, kendilerinden bir şey isteyen kimsenin hakkının ne kadar büyük olduğunu bilselerdi, hiç kimseyi asla boş çevirmezlerdi.

Eğer dilenen kimse, gerçekten tam ihtiyaç içinde olup doğru söylemiş olsa, ona bir şey vermeden geri çevirenler, kendilerini temize çıkaramaz, azaptan kurtulamazlar.

Bir kimse, gidip bir adamdan hacetini görmesini istese, o adam hacetini görsün veya görmesin, isteyen kimsenin kırk gün yüzünün suyu akar (utanç içinde yaşar.)

Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: İmam Gazali Hazretleri

Mesaj gönderen der-ya »

KIRK BİRİNCİ BÖLÜM

HALKA ŞEFKATLE MUAMELE


Bil ki, yüce Allah'ın yarattığı varlıklara şefkat göstermek, yüce Allah'ın emrini yüceltmektir.

Halka şefkat şöyle olur: Senden bir şey isterlerse verirsin. Onlara, taşıyamadıkları yükü yüklemezsin.

Kendileriyle akıllarının seviyesine göre konuşur, onlara bilmedikleri dillerden ve hallerden bahsetmezsin.

Onların sevincine ortak olursun, üzüntülerini paylaşırsın.

Bütün düşüncen, onlara din ve dünyaları için nasıl faydalı olacağın, yine dinleri ve dünyalarına zarar veren şeyleri nasıl gidereceğin olmalıdır.

İnsanlara karşı öyle şefkatli olmalısın ki, birinin yüzüne sinek konacak olsa, bu senin kalbini sızlatmalı.

Her müminin kalbini Allah için hoş tutmalısın, bu senin için birçok hac ve savaştan daha sevimli olmalı.

Din kardeşinin izzet ve şerefini, nefsinin şerefine tercih etmelisin; aynı şekilde nefsini zelil etmeyi, din kardeşinin zelil olmasına tercih etmelisin.

Bunları başarabilirsen, yüce Allah'ın kullarına şefkatle davranmış ve büyük bir fazileti elde etmiş olursun.

Kulunu hayırlarda muvaffak eden yüce Allah'tır.

KIRK İKİNCİ BÖLÜM

GÜNAHLARIN ÂFETLERİ

Ne mutlu o kimseye ki, öldüğünde, günahları da kendisiyle birlikte ölür (kimseye kötülüğünü bulaştırmadan ve ulaştırmadan çekip gider.)

Denilir ki: Günahların en büyüğü, bir kimsenin hiç tanımadığı ve hiç görmediği kimselere (onların arkasından çekiştirerek, gıybetini yaparak, haksız yere karalayarak, kendilerine) zulmetmesidir.

Kim, yüce Allah'a itaat ederse, Allah, her şeyi onun emrine bağlar. Kim de Allah'a isyan ederse, Allah onu her şeyin hizmetine koşturur ve her şeyi ona musallat eder.

Şayet günahta ısrar etmenin uğursuzluğu olarak kulun dünyada başına gelen cezalardan başkası olmasaydı, onlar bile yeterdi. Bu cezalar farklı şekillerde olur. Günahta ısrar eden kimse için zenginlik, fakirlik, sıhhat ve hastalık duruma göre birer ceza şekli olabilir. Günahı terketmenin faydası olarak yukarıdaki ceza şekillerinin zıddı olan şeyler bile yeterli olurdu.

Gerçekten kul, işlediği günahlar yüzünden maddî ve manevî rızıklardan mahrum olur.

Kulun lanetlenmesine sebep olan, yüzünün siyahlaşması veya malının noksanlaşması değildir; asıl laneti çeken durum, kulun bir günahtan çıkıp onun benzeri yahut ondan daha beteri başka bir günaha dalmasıdır.

Tövbe etmede, günah işlemedeki halinden daha âciz olma! Şunu bil ki, günaha dalan insanın tövbeye de gücü vardır, bunu unutma!

Zamanın değişmesi, sana karşı din kardeşlerinin tavırlarının farklılaşması, hanımının davranışlarının kötüleşmesi, işlediğin günahlar yüzünden başına gelmektedir. Hatta, binek hayvanının huyunun kötüleşmesi, evinde farelerin eşyalarına zarar vermesi, ezberindeki Kur'an'ı veya ilimden bir bölümü unutman yahut Kur'an tilâvetinden mahrum olman bile, işlediğin günahlarının sonucu olarak başına gelmektedir.

Başa gelen ceza, kulun çektiği şiddet ve meşakkatine göre olmaktadır. Herkesin cezası, günaha ortak olması nisbetindedir. Rüyada ihtilâm olmak bile, hak yolcuları için bir ceza çeşididir.

Bazan bir günahın cezası, onun benzeri başka bir günaha düşmek olur. Günahlar büyüdüğü zaman, böyle olur.

İyi işlerde de durum böyledir; iyilik iyiliğe götürür.

Hayra koşmak, kötülükten kaçmak ancak yüce Allah'ın yardımı ile mümkündür.

Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: İmam Gazali Hazretleri

Mesaj gönderen der-ya »

KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KURBİYET EHLİ (ALLAH'A YAKLAŞMIŞ) ARİFLERİN NAMAZI

Namaza durduğun zaman, dünyayı ve içindekileri unut; kıyamet gününde yöneleceğin gibi, yüce Allah'a yönel. Âhirette O'nunla senin aranda hiçbir tercüman olmadan Allah'ın huzurundaki duruşunu düşün; O sana yönelmiş hitap ediyor, sen de kimin huzurunda durduğunu biliyorsun. O, her şeyin sahibi ve hâkimi yüce Allah'tır.

Ariflerden birine, "Namaza giriş tekbiri nasıl alınır?" diye sorulunca, şöyle demiştir:

"Allahü ekber (Allah büyüktür) dediğin zaman, O'nunla beraber olduğunu düşün ve Allah lafzındaki şu mânaları bil: 'Allah lafzının başındaki elif, tazim (yüceltmek) içindir. Ortasındaki lâm, heybet (ululuk) içindir. Sonundaki hâ ise, murakabe (yüce zâtın tecellilerini müşahede) ve fark (zât-ı bârinin bütün varlıklardan ayrı olduğunu) düşünmek içindir.'

Şunu bil: İnsanlar içinde öyle yüce zâtlar vardır ki, namaza başlarken "Allahü ekber" dediğinde, yüce Allah'ın azametini (yüceliğini) müşahede içinde kaybolur; başından sonuna kadar bütün kâinat, bir çöldeki hardal tanesi gibi, onun nurla genişleyen kalbinin boşluğunda küçülür; sonra o küçük parçayı da kalbinden atar. Artık o, şeytandan gelecek vesveseden, nefsin fısıltılarından ve iç âleminde hayale gelen hiçbir şeyden korkmaz. Çünkü bütün bunlar, kalpte hardal tanesi mesabesinde olup dışarı atılan kâinatın içindeki şeylerdir. Böyle bir kula, vesvese nasıl hücum edip kalbini rahatsız eder.

Allahu Teâlâ en iyisini bilir.

Yüce Allah, bizleri ve sizleri kendisine yakınlaştırdığı dostlarından, ilmi ile amel eden âlimlerden ve ihlâs sahibi seçkin kullarından etsin.

Yüce Allah, peygamberlerin sonuncusu, âhirette yüzleri nur gibi parlayan ümmetinin rehberi Efendimiz Hz. Muhammed'e salat ve selam etsin. Yüce Allah ayrıca, Efendimizin (s.a.v) şerefli ailesine, ilâhî yakınlığa ulaşmış ashabına, temiz zevcelerine, ihlâslı zürriyetine, diğer bütün peygamberlere ve ilâhî yakınlıkla şereflenmiş meleklere salât ve selâm etsin.

Hamdolsun âlemlerin rabbi yüce Allah'a.




Arka kapak yazısı:

hak yolunun esasları

İmam Gazali (rah), bu eserde itikad, edep, güzel ahlak ve seyru sülük konularında en lazım bilgileri özlü bir şekilde ortaya koymakta; aynı zamanda Ehl-i Sünnet itikadına aykırı olan mezhep ve düşünceleri değerlendirip reddetmektedir.



İhyau Ulûmi'd-Din kitabının özeti niteliğindeki eser, bu yönüyle tasavvuf terbiyesinin ilmihâli durumundadır.
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Cevapla

“►İmam-ı Gazali◄” sayfasına dön