Kayıt: 02 Eki 2006, 03:00 Mesajlar: 10973
|
Mahabbet-nâme/Sevgi Kitabı
Yûsuf-ı Hakîkî Baba
Düzenleyen : Yard. Doç. Dr. Ali ÇAVUŞOĞLU Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
6- Sevgi Yolunda KonuÅŸmalar
Ey gönlü hasta dost, ömrün bir vefası yok ve boşa geçirmek iyi değildir. Bu beş on gün için neden bu kadar sıkıntı çekiyorsun. Gençlik gider, zayıf ve ihtiyar olursun; o zaman yürümek ve oturmak bile seni yorar ve diriliğinden usanırsın; ancak ibadete devam edersen rahmet olur. Yaşlılık ulaştığında öyle mert bir yiğit olmalı ki cinler ve şeytanlar da titresin. Ne kadar zayıf olursa olsun takva onu aslan gibi güçlü yapar. Takvası yoksa şehirli de olsa yörük de olsa çürüktür. Gençken ibadette gevşeklik gösterenler yaşlanınca dedikoduya düşkün olurlar.
Ey efendi, gel ömür var iken Sevgi Kitabı’nı okuyup ölü canları diriltelim. Bizim işimiz ibadet ve takvadır, kavga ve makam değildir. Biz şöhret istemeyiz; eğer din gayretin varsa Ömer gibi göster de mutlu olalım. Kendini dine adamışsan Ömer gibi iyiyi emredici ol ve bu yolda baş koymuş bir kahramansan kötüyü de nehy edici ol. Ey dalkavuk, eğer bir er değilsen, ya arpa salıcısın ya da kâhin. Bizim istediğimiz ise aşk eridir; aşkı dert edinen can eridir. Bizim istediğimiz onunla dert arkadaşı olmaktır. Onunla sohbet ederek cihanı unutup dertlerden arınmaktır.
Gözün yaşlı olması, gönlün irfan madeni olması güzeldir. Sevgi can ise, ciğer dertle kanlanmışsa güzeldir. Sevgide taze bir ömür bularak yalvarıp yakarmaya başlayalım. Yanalım ve Davud gibi aşk Zebur’unu öyle bir okuyalım ki, duyanlar bir çiy tanesi gibi kendilerinden geçsinler. Aşk şarabını içip bülbül gibi inleyen ve bu sırları duyan erenler, denizdeki dalgaların coşması gibi coşarlar; hakikat denizinin dalgalarından yıldızlara benzeyen öyle temiz cevherler saçarlar ki, kimse duymamış ve görmemiştir. Şâyet bu şebçeraga elimiz ulaşsaydı böyle iflas edip uzağa düşmezdik. Yakîn nuru hasıl edilebilseydi kimse cahil kalmaz ve olgun bir kişi olarak dosta ulaşırdı.
Suret düşkünlerinin sarhoşluk sırrına ulaştığını zannetmeyin. Sen de gaflet şarabından içersin, fakat mânâ gül bahçesinin bülbülünden bu sırları duyunca anlamazsın. Onun için de ileri gidemezsin. “Allah, kullarını selâm sarayı olan cennetine davet eder.” âyetini işitmedin mi! Neden sevgiliden tarafa bir azmin yok; yoksa senin meclisin kadın yüzüne doğru mudur? Yerin hamamların küllüğü mü yoksa?
Oyunu iyi oynayamazsan çevrene oturanlar seni üterler. Yüzünü de hırs ocağına tutup kanatlarını üterler. Gel, gül bahçesine gidelim ve bülbül gibi inleyelim. Ay yüzlülerin kucağına düşersen şehvetten kurtulamazsın. Eğer ümmet isen Habibullah’a gel. Fakr sırrının açılmasını istiyorsan bu cihana yuf çekelim ve hırsı terk edelim. Hak yola girip tam olarak O’na yönelelim ki “Allah kullarını cennetine davet eder ve dilediğine izzet verir.” Nurları bize de ulaşsın. Allah’ın yardımı ulaşsın ve “Allah tarafından yardım ve yakın bir zamanda da fetih vardır.” Sancağını askerin önünde açalım. Atların ayaklarından çıkan toz, körün gözünü aydınlatacak bir ilaçtır.
Hoş geldin safa geldin; başta devlet tacı miskinlikten başka bir şey değildir; gel gönül tahtında saltanat sür. İçinde aşk ateşi olana ve çırasını Allah yakana kim yuf derse çırası sönsün ve yansın. O artık gaflettedir ve uyanmaz; sevgili yoksa ateşi de yanmaz. Ey mânâ gül bahçesinin bülbülü gel, bu gün söz ile öt; çünkü sen “elest meclisi”nde evet cevabı verdin. Gel, insanlardan elini çek ve ezel sarhoşluğundaki şükrü al. Gel bu kalbsizi tenkit edip Ali gibi Düldül’e bin ve yeminine sadık kalarak bu can ve gönüle bir safa bağışla. Çünkü gönül tanışıklık kokusunu senden buldu; gel gözünü aydınlat. Gönül, ateşinden yansın ve eksikliğin ve gerekliğin adını anmasın. Cihanı terk edip bu hapishaneden kurtulsun. Sen, Allah’a yaklaşmaya lâyıksın, neden gurbet çekesin. Gel, kavuşma gül bahçesini heves edip, bu masivadan alâkanı kes. Sevgiliye ulaşmak istiyorsan gözündeki çör çöpü gidermelisin.
Ey dost, “Muhakkak bir ateş gördüm.” âyetinin iktibasıyla gönlünü parlat ve “Muhakkak ben Allah’ım.” hitabındaki sırrın büyüklüğüyle inle. Bu nefis ve istek ayakkabılarını çıkart ve Musa’nın yaptığı gibi yap. Bu dünya sevgisi Karun’a yaptığı gibi ne denizi ne çölü gösterir. Allah’tan yardım gelmeyince kimse bu müşkülü çözemez ve anlayamaz. Gözünden bir uykuyu gideremeyen kişi yetmiş bin perdeyi nasıl gidersin; bu perdeleri kaldırdım derse yalandır. Gönül her gördüğüne meyleder ve her zerre ona engel olur.
Bu aydınlık ve karanlık perdeler, yolunu bağladı ve senin için birer kuyu oldu. Sen de kendine baştan ayağa bir perde oldun ve mânâ Yusuf’unu kuyunun dibinde koyup utanç içinde kaldın. Can ve gönül gözünü ayıplı bir vaziyette bıraktın. Yazık ki batın akıllarından haberdar olmayıp düşük kaldın. Bu senin için büyük bir ayıptır. Bu başındaki nefsî arzu ve istekler batın gözüne çer çöp olur. Allah’tan yardım ummazsan gözündeki bu ağrılar gitmez. Görüş ehli olanlar bu yoldaki ilk adımın nazar olduğunu bilirler.
Sen de bilirsin ya, ayağı yara olanlar yürüyemezler. Herkes gitti sen kaldın; bunun çaresi sevgilinin eşiğine yüz vurup yalvarıp yakarmaktır. Belki rahmet eder de yolunu açar. Kulun bu yolda yarasına çare bulmak için yalvarmaktan başka yapacağı bir şey yoktur. Ey yokluk yolunun rehberi, ey din sultanının ardında gideni gel; çünkü sen din sultanının ümmeti, Allah’ın lütfu ve rahmetisin. Senin bu yolda sabit kadem olduğunu, kerem sahibi olduğunu söylüyorlar. Bize de bu yolda cömertliğini göster bakalım vücudunu terk edecek misin? Fakirlik yolunda çok cömert ol ve cihanın değerlerinden utanıp bütün varlığını öyle saç ki sende nefisten, sıfattan hiçbir iz göremesinler. Bu suret elbisesinden çıkıp öyle örtülü olasın ki, kimse seni görmesin. İnsanlar da seni tanımasınlar.
Sevgi insanın içindeki sonradan olma paslarını silerek benliği ortadan kaldırır. Aşırı derecede belli olmasından dolayı gizli olsa da işaretlerinden dolayı tanınır. Çünkü içinde ateş olan yüzünden tanınır. Sen de uykuda değilsen tanı. Şâyet sen bilinmez isen de Allah’ı tanı. Cihanda bir benzerin yok ki benzetelim; işte fakirin hâli budur. Kalb aynasını sıfatlardan temizleyene, sakî, marifet kadehinden, “Rableri onlara temiz şaraplar sunacak.” hitabındaki şaraplardan sunar ve o da ebediyen sarhoş olur.
Ey Arş yuvasının kuşu, bu dünya tuzağı senin yerin değil. Bu tuzaktan kurtul; senin gezinme yerin harf âlemidir. Öyle batasın ki ne mantık kala ne de dil kuralları. Cihanı süslemek için de bir gayretin olmasın. Gül, dikenin elinde, gönül kuşu yılanın elinde kalsın. Tenin aşağı zevkinde kalarak yere inip kalkamayan sinekten nasıl büyük bir yardım beklenir. Örümceğin tuzağı simurgu tutamaz; örümcek ağı “Ölü değil, diridirler.” sevgisine bağlı olanları tutamaz. Erenlerden himmet ulaştığı zaman dağları yerinden oynatır. Batın kuvvetine hiçbir şey dayanamaz. Gönül pasını yıkayan erenlerin yoluna binlerce can toprak olsun. Batında asıl olan takva kuvvetidir.
Sivrisineğin kanadında rüzgâr kuvveti olmadığı gibi Cebrail’in kanadı da sineğinki gibi değildir. Sevgiliye ulaşmayı arzu etmeyene bir kıl bile çok kuvvetli bir bağ olur. Erlik kuşağını kuşanmamış; ayağındaki bağı çözmemiş; nefsin hoşlanacağı şeylerle bağlı olan kişiye yol andığın zaman hemen dudağı sarkar ve peşimizde yürüyemeyerek düşer; kurda kuşa yem olur. Eğer dosta ulaşmak istiyorsan nefsini şeriatın hükümlerine teslim et ve ten rahatlığını canına haram kıl. Aksi takdirde nefis Ona yönelmez. Nefse kolaylık gösterirsen asi olur ve yüzünü siyahlaştırır; hiçbir işte de yüzünü ağartmaz. Nefsin eline ipleri verirsen seni yoldan alı kor ve ak sakalından ve Allah’tan utanmayarak seni peşinde sürükler. Şehvete esir olanlar azgın nefsin elinden kurtulamazlar. Sana böyle rezil ve düşkün olmak yakışmaz.
Ey Hakîkî sen de yaptığın işlerden utanmıyor musun! Yeter artık, saçın sakalın ağardı. Deliler bile senin yaptığını yapmaz. Yüz suyunu yele verip neden böyle sırrını herkese açıklıyorsun. Bu yüz karalığıyla kendine âşık diyorsun, fakat âşık mısın, kadın mısın, erkek misin belli değil. Ten kafesinde hapis durumdayken âşıklığa lâyık değilsin. Gerçekten kötülüğüm çok ve araştırsalar iyi bir işim de yok.
Yâ Rab, ölmeden önce bana lütfunu ihsan et. Bizi sevgiliye kavuşmaktan ve Kur’ân’dan imandan ayırma. Bu günahkâr kuluna da can yolundan bir kase içirip sarhoş et ve hatalarını bağışla. Sen bizim ibadetlerimize muhtaç değilsin ve günah içinde geçirdiğimiz saatlerden sana bir noksanlık ulaşmaz. Zillet ve kusurlar bize aittir. Yakınlık makamından uzak tutarak bizi aldanmış bir vaziyette bırakma. Bütün kullarını affet ve bundan ümitlerini kesme; özürlerini ifade etmeleri için güç ver. Sen rahim ve kerimsin. Yâ Rab bütün yaptıklarımızı sen biliyorsun; bizi rahmetinden mahrum etme.
Ey şeriat şehrinin padişahı gel, yaşadığımız yeri şereflendir. Ey mânâ pîri senin yüzünü görünce gözümüz açılsın ve gönlümüz gül bahçesine dönsün. Artık sabah vakti değil, gençlik bitti. Dünyanın baştan sona, iyi kötü bütün hâllerini görüp denedin; pişman oldun. Bu tecrübe olunmuş fani yerde ne bulursun; kim sevdiğinden ayrılmadı.
Sana dost olacak olan amellerindir. Güzel işlerden elini çekme ve her zaman önde olanlardan ol. Gönlünü dünya kederlerinden temizle ki sonunda o şaha yakın olasın. Benden nasihat istersen, şeriat yolundan ayrılma ve bir an da olsa gaflet içinde bulunma. Yol erine gaflet ve gönlünde zerre kadar bir hastalık yaraşmaz. Çünkü burada illet olan orada zillet olur. Gönlünü hastalıklardan kurtarmak istersen dünyevî emellerden vazgeç. Emelsiz dost da sevgidir, kıskanılmayacak kâr da sevgidir. İç aydınlığı istersen, safa gül bahçesini istersen o da sevgidir.
Şehvet ateşi sevgi değildir. Nefsin âfetlerine ve sevdiği şeylere sevgi deme. Sevgi, “Dilediğini cennete davet eder.” in nuru ve “Dilediğine izzet verir.” in sırrıdır. Sevgi, feda edilecek canın ömrü; O’nun yüzünün nurunun aydınlığı, Allah’ın sırrı ve sultanlık tacıdır. Bu sözler sevgiyle söylenir ve kalbe nur sevgiyle dolar. Cana ateş sevgiden düşer ve gönül yüzü sevgiden ay gibi olur. Gönlü yakan sevgidir. Bu sırları açan ve söyleten sevgi nurudur. Âşıkları yakan sevgidir. Başkasından alâkasını kesen ve candaki şevki artıran sevgidir. Sevgi, saltanattır ve bunun işareti de meskenettir. Sevgi, tecelli yağmasının nurudur. Sevgi, aşk erinin dirliği, sevgili ile tanışıklığı ve erliğidir. Sevgisiz gönül karanlıklardadır; sevgi, aşk erinin canı olur. Bu ses, cana sevgiden gelir; kalbi sırların gül bahçesine çeviren sevgidir. Bülbül, sabaha kadar sevgiden dolayı inler. Sevgi, âşığın kalbini maden yapar. Sevgi, marifet denizinin dalgası; zâtta ve sıfatta yok olmaktır.
Yaratıcı, kime sevgisini ihsan etmişse onun ahlâkını değiştirir. Sevgi şehvet ateşini nura ve şehvet adını da aşka tebdil eder. Sevgide şehvet sevgi olur ve bâtına kuvvet verir. Sevgide öfke din gayretine dönüşür ve ne kibir olur ne de kin. İçi temizleyen sevgidir. Yüzüm sevgi ehlinin yolunda toprak olsun. Sevgi canlara şeref ve izzet, “necevte la-tehaf”ın (Korkma kurtuldun) sırrıdır. Sevgisizlerin yüzü soğuktur ve her ne kadar cıvık ise de taştan da katıdır. Nasıl cıvık çamurla duvar yapılmazsa soğuk kişilerle de dost olunmaz. Çamur içinde safa olmayacağı gibi kömürle de yüz beyazlaşmaz. Eğer başta aşk sevdası yoksa herhangi bir işte de yüz ağarmaz.
Dostum, can pazarı olan ve başın elde olduğu bu tehlikeli yola kim girer. Safa ehli ol ve reislik satmaya kalkma. Tahtından indirilmeyen bir sultan olmak istiyorsan meskenette yüzünü toprak et. Sevgisi olmayana, Hak’tan sevgi nimeti inmeyene hayvanlar gibi dense yeridir. Hatta dininin temeli bozuk olan, hayvandan da aşağı olur. Sevgisiz insanlar eski elbiselerle halk içinde soğukturlar. İnsan eski elbise giymekle şeref bulmaz. Sevgi olmayınca dergahta bir üstünlük elde edemez. Bizim zamanımız, dert ve kederimiz de sevgidir. Bize sevgisiz yaşamak yakışmaz; çünkü birlik ancak sevgiyle olur. Sevgisiz kişi nefsi ile savaşmak emelinde olmadığından cansız cisim gibidir. Dinde meşgul olmayıp nefsine bağlı kalanın erlikten nasibi yoktur. Haçı parçalamak onun işi değildir; gururu ona haç olur ve ona ne Müslüman ne de Hıristiyan denir. Sürekli olarak nefsin arzu ve istekleriyle meşgul olup zamanı boşa geçirirler. Sevgide coşkusu olmayanın ibadette de bir gayreti yoktur. Sevgi olmayınca yaptığı ibadetlerden de bir zevk almaz. Tövbe ederse de sözünde durmaz; din yolunda da bir gayrette bulunmaz ve yanlış işler yapmaya devam eder.
Yazık ki, sürekli aşağı bir durumda kalıp matem elbisesinden çıkamadın. Sözün de işin gibi karadır; ne sözünü ve ne işini bildin; başını kurtaracak bir çaren de yok. Ey nefsin esiri, artık bu edepsizlikleri terk et; kalbin katılaşmış ve yüzünde bir hoşluk yok. Yazık ki hiçbir güzelliğin olmadı ve mum gibi bile çevrene bir ışık saçamadın. İçinde sevgiden ateşin yok, dolayısıyla ışığın da yok. Yazık ki Allah'tan korkun ve utanman ve bu yolda bir gayretin de yok. Nefsin esiri olmuşsun; gafletten gözün açılmaz ve gururun önünde bir settir. Bu söylediklerim başkasının değil benim ahlâkımdır; çünkü aransa benden daha kötü bir insan bulunmaz. Hâlimi anlatabilmem mümkün değilse de artık kendi zevalim için ağlamak yeter. Benim kimseye kinim yok ve dinimi halk için yıkmam.
Kötülüklerden elini yıka. Gönlün işi din derdi olmayınca kibirli ve kıskanç olur. İşi kibir ve kin olanlardan isyandan başka bir şey zuhur etmez. İsyanlarla yüzü kirlenenin Allah’tan da korkusu yoktur. Yazık ki isyanlarla dolu olan yolunda takvadan bir yardım ulaşmaz. Yazık ki minnet sahibinden (zü’l-minenden) sana bir yardım ulaşmaz ve ten hapsinden seni kurtarmaz. Yazık ki bu şehvet sevgisi seni yoldan alıkoydu. Yazık, dünyevî lezzetler seni aldattı ve bedenini aşamadın; dünya ile mağrur olup fakirlikten ayrı kaldın. Dünya malı gözüne mil oldu ve perdeyi gözünden kaldıramadın; utanma azabını kabul ettin. Fakirlikten nasipsiz bir vaziyette dünya ile böyle gururlanmak niye. Bu şöhret ve makam neden seni yolundan ayrı koysun. Yazık ki dünya sevgisi içini kirletmiş. Artık içini temizleyip yüzünü toprağa sürmek zamanıdır; bir kararlılığı olmayan şeylere iltifat etme; çünkü faydası yoktur. Dünyaya nasıl gelmişsen öyle gidersin. Burası sıkıntı diyarıdır ve kefenden başka bir şey götürülmez. Her şey elinden çıkacağına göre yoldan ayrılma; yükün hafif olsun ki büyükler ile buluşacağın o menzile çabuk gidesin ve cihanın varlığını unutup Allah’ın vaat ettiği şaraplardan içesin. Sen unutulmadan dünyayı unut ve buraya nasıl gelmişsen yine öyle temiz bir şekilde git; çünkü mezara mal, mülk, taç ve sarık sığmaz. Sonunda giyeceğin kefenden başka bir şey olmadığına göre neden elbiselerini çoğaltıyorsun. Tahtının tabut olduğu zamanda bunları oraya nasıl sığdıracaksın. Ölüm kimin topladığını dağıtmaz ki? Ve ölüm geldiği zaman ne yaptığını sen de bilirsin. Sağ ve soluna bak, komşuların nerede? Ecel hepsini bir bir alıp bir gül gibi toprağa atmadı mı. O ay yüzlüler gül gibi solup, misk kokulu saçlar sümbül gibi dağıldığında, artık beden çürüyüp böceklerin yiyeceği olur. Senin de sonunda olacağın budur. Bu gaddar felek kimi güldürdü söyle. Sen de bu lezzetleri yok edeni unutma; ecel ne sultan kor ne kul. Şimdi kuvvet varken Allah’a doğruluk ile kul olalım; her emrini yerine getirelim ve yüz çevirmeyelim. Gece gündüz doğruluk ile hizmet edelim ve O’nun rahmetinden ümit kesmeyelim. Çünkü “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.” buyurmaktadır. Geceleyin ve seher vaktinde yüzümüzü toprağa vurup dua ederek O’nun rızasını ve cemâlini görmeyi isteyelim. Allah, “Hadden aşanları sevmez.” Ondan ne makam ne de şöhret isteyelim; Ona yakın olmayı istememiz kâfîdir. O, lütfu ve ihsanı çok olan, kul yalvarınca mahrum bırakmaz.
Yâ Rab sen herkese rahmet et; biz aşağıyız; sen bizden yüce yardımını eksik etme. Hayret makamına varıp da orada yok olmaya kim lâyıktır. Senden beklenen bu acizlere sığınak olmandır. Bu toprak ve sudan geçip seninle, senden yine sana varırız. Güzel yüzüne teveccüh gösterip cihanı onun için gezeriz. İlâhî bütün bu dualarımız ve ibadette geçen saatlerimiz; yaptığımız zikir, okuduğumuz Kur’ân, gösterdiğimiz cömertlik kendimiz içindir ve sırrımızı sen daha iyi bilirsin. Ey şâhım bize de lütuf eylesen ne olur, şâhların atâsı şâhâne olur. Yaptıklarımızı yüzümüze vurup bizi senden ayırma. Bir sensin, ezel, ebet, daim sensin. Sen zenginsin, biz fakiriz; günahkâr, âciz ve aşağıyız. Bütün işimiz baştan başa ayıp ve kusurlarla dolu. Bize derviş demeleri büyük bir iftiradır.
Ya Rab, sen bize doğruluk ve safa, karanlık gönlümüze aydınlık ver. Lütuf, dirilik ve güç senindir; Bizi böyle zulmet içerisinde bırakma ve bizi gör. Can gözümüzü seni görmenin şevki ile aydınlat, kalbimizi gül bahçesi yap. Bize lütuf sofrandan yiyecek ve ledün kâsesinden içecek ver. Bizi ebediyete kadar aşkın ile sarhoş et. Varlığı terk edip çıplak kalalım. Ey dost, yokluk diyarında ayağımız yerde ebediyete kadar sevgi sarhoşluğuyla başımızı döndür. Sevgi bizi bazen öldürsün, bazen diriltsin.
_________________ 
|
|