Geyikli baba

Alt Forumda kotegarize edilmeyen diğer Hakk Dostları.
Cevapla
Misafir

Geyikli baba

Mesaj gönderen Misafir »

Geyikli baba ağacını dikti


Orhan Gazi zamanında; keşiş Dağı'nda Geyikli Baba namında bir dervişin yurt tuttuğu haberi Bursa'da duyulur.
Bursa'ya ulaşan haberlerle, geyikli babanın yaşamı adeta bir efsane halını alır.
Geyikli Baba ile ilgili menkıbeler kulaktan kulağa yayılmaktadır.
Geyikli Baba'nın şöhreti daha çok geyiklerle olan arkadaşlığı ile duyulur.
Haberler Orhan Gazi'nin de kulağına gitiştir.
Orhan Gazi, adamlarına emreder:
–Geyikli Baba'ya haber salın, onunla görüşeceğim, tez zamanda yanımıza gelsin.
Görevliler Keşiş dağına çıkarak Geyikli Baba'yı arar ve onu bir dağın oyuğunda, tefekkür halinde bulurlar.
Orhan Gazi'nin emrini Geyikli Baba'ya iletirler. Geyikli Baba onlara, şöyle der:
–Ben gelemem, Orhan Bey'e de söyleyin sakın bana gelmesin.
Görevliler dağdan iner ve durumu Orhan Gazi'ye haber verirler.
Orhan Gazi'nin, aldığı haber Geyikli Baba'ya olan ilgisini daha da artırır.
Adamlarını tekrar Geyikli Baba'ya gönderir ve onlara der ki:
–Kendi gelmez, bana da kendi yanına varmama izin vermez, bunun hikmeti nedir, sorup öğrenin.
Görevliler Orhan Gazi'nin mesajını Geyikli Baba'ya ulaştırırlar.
Geyikli Baba der ki:
–Dervişler basiret ehlidir. Yerli yerinde hareket etmekle görevlidirler.
Aksi halde istikametten ayrılsalar, duaları makbul olmaz.
Sizler ise ümmetin emanetçilerisiniz, bu durumda sizler serhat askerleri, bizler de dua askerleriyiz.
Zaferler, serhat askerleri ile dua askerlerinin ortak gayretleri ile elde edilir.
Sultanlarla hemhâl olmak bizim kalbimizi bozar, kalbimize dünya muhabbeti girer, böylece ukba muhabbetinde azalma olur, sizde, bizde, Orhan Bey'de, ümmet de zarar görür.
Onun içindir ki herkes yerli yerinde dursun ve üzerine düşen görevi yapsın.
Geyikli Baba'nın bu cevabı Orhan Gazi'ye ulaşınca işin sırrını anlaşılmış olur.
Daha fazla ısrarcı olmamak gerekirdi. Orhan Gazi'de ısrar etmedi.

* * *
Aradan epeyce zaman geçmişti ki, bir gün Geyikli Baba, omzunda bir kavak ağacı olduğu halde Orhan Gazi'nin sarayının bahçesine gelip dayanır.
Kavak ağacını yere bırakır.
Sarayın bahçesinde bir yer tespit eder ve kazmaya başlar.
Sonrada kazdığı yere kavak ağacını diker.
Durumdan haberdar olan Orhan Gazi, Geyikli Baba'nın yanına vardığında kavak ağacı çoktan dikilmişti.
İki sultan karşılaştığı an ilk sözü Geyikli Baba eder:
–Hayırlar getirsin diye bu ağacı diktim. Bu ağaç burada durdukça bütün dervişlerin duası senin ve soyunun üzerine olacak.
Sonra da uzunca bir duada bulundu.
Orada bulunanlar duasına âmin dediler.
Orhan Gazi ile sohbet ettikten sonra izin isteyerek ayrılır.

Batı'nın Osmanlıya karşı düzenlediği 4. Haçlı seferinin haberi Sultan Yıldırım Bayezid'a ulaşmıştı.
Bayezid Han ilk iş olarak Bizans kuşatmasına son verdi.
Hazırlıklarını yaparak yola çıktı.
Selçuklular zamanında yapılan haçlı seferlerine baktığımızda, haçlıların Anadolu'ya geldiklerini hatta zaman zamanda Anadolu'yu aşarak, daha ileri gittiklerini görmekteyiz.
Selçuklu orduları, Haçlıların üzerine gitmedi, onları, Anadolu’da karşıladılar.
Osmanlı öyle yapmadı, haçlıların hareket ettiği haberini alır almaz, onları üzerlerine yürüdüler.
Osmanlı, haçlı ordularınn vatan topraklarına ayak basmaması için azamı tedbirleri alıyordu.
4. haçlı seferinde Yıldırım Sultan, son derece hizli hareket ederek, Haçlı ordusunu Niğbolu'da yakaladı.
Duşman gafıl avlandı.
Ordunun hazırlığından ve hareketinden haberleri olmadı.
Yıldırım Sultanın gizlilik içinde hizli hareket etmesi, haçlıların Osmanlı ordusu hakkında bilgi toplamasını engellemişti.
Haçlı ordusu, Osmanlı hakkında bilgi alamayınca, farklı yorumlar getirmeye başladılar.
Haçlı ordusunda değişik hikâyeler anlatılıyordu.
Bu hikâyelerden biri 'Yıldırım Bayezid'ın korkudan karşılarına çıkmayacağı idi.
Bir diğer hikâyede 'Ordu hazır olmadığı için henüz Anadolu'dan hareket etmediği' idi.
Yıldırım Bayezid Edirne yakınlarına geldiğinde, Haçlı ordusu da Niğbolu'ya yeni girmişti.
Niğbolu zaferini daha iyi anlayabilmek için şehrin durumundan kısaca bahsetmekte fayda var.
Şehirde çoğunlukla Müslümanlar ikamet ediyordu.
Haçlıların şehre girmekte oldukları görülünce, Niğbolu'da bulunan akıncı komutanlarından Doğan Bey, herkesi Niğbolu Kalesi'ne topladı.
Haçlıların ne kadar vahşi ve acımasız olduklarını geçmiş tecrübelerden bilen Doğan Bey, kaleye çekilmeyi tedbir olarak görmüştü.
Haçlı vahşetinin önüne geçmek için başka çare yoktu.
Kale de bol miktarda erzak, silah ve mühimmat mevcuttu.
Haçlılar, şehir halkının kaleye çekildiğini görünce, vakit kaybetmeden kaleyi kuşatma altına aldılar.
Teslim olmaları için çağrı üstüne çağrı yaptılar.
Doğan Bey teslim ol çağrılarına, karşı saldırıda bulunarak cevap verdi.


* * *
Doğan Bey, savaş alanlarından kaçacak, geri çekilecek yapıda bir insan değildir.
Haçlıların masum halka zarar vermesini önlemek için bu yola baş vurmuştu.
Düşman ordusunun gücü ile kendi gücü arasında derin üçürümlar vardı.
Kaleye çekilerek Bayezid Han’a zaman kazandırmak amacındaydı.
Haçlılar kaleyi teslim almadan, Niğbolu'yu terk etmeyecekleri anlaşılıyordu.
Haçlı ordusu kuşatmaya devam ederken, Osmanlı ordusundan herhangi bir haberin gelmemesi morallerini yükseltmişti.
Tarihçi Atiya bu durumu şöyle anlatır:
"Sultan Bayezid ve ordusuna dair hiçbir haber alınamaması, Haçlılara cesaret vermişti.
Muhasarayı bile ciddi tutmayıp, kaledeki Türk muhariplerinin gözlerinin önünde içki içip türlü rezaletler yapıyorlar, onlarla alay ediyorlardı."(1)
Haçlı ordusu gelen bir haber ile çalkalanıyordu.
"Osmanlı padişahı Haçlı ordusunun gücünü öğrendi, Haçlılara karşı koyacak gücü olmadığı için Memluklu sultanına sığınmak üzere Kahire'ye kaçtı."(2)
Haçlı ordusu, aslı olmayan haberlerle oyalana dursun, Yıldırım Sultan düşman hakkında bilgi sahibi olmak için kendisi harekete geçer.
Tarihçi Yılmaz Öztuna'nın Niğbolu önlerine gelen Yıldırım Bayezid'ın Haçlı ordusunun içinden geçerek Kaleye ulaştığını şu cümlelerle anlatmaktadır:
"Hıristiyan tarihçi Leunclavius ile Türk tarihçilerin müttefikan yazdıkları üzere, Niğbolu'ya fevkalade yaklaşan Yıldırım, büyük bir cüret göstererek Macar kıyafetine girip kalenin önüne kadar gelmiş ve surların altında muhteşem beyaz atının üzerinde Doğan Bey'le görüşmüştür. Bu, muhasaranın ne derece gevşek tutulduğunu ve Hıristiyan ordusundaki sarhoşluğu gösterir."(3)
Yıldırım Bayezid'in ne büyük bir devlet adamı, komutan ve korkusuz yiğit olduğunu bu hadiseden anlıyoruz.


* * *
Bayezid Han, ordusunu savaş düzenine soktuktan sonra, günlerdir muhasara altında bulunan kaleye gitmeye karar verdi.
Bu çok zor hatta imkânsız bir şeydi.
Niğbolu Kalesi ile Yıldırım Bayezid'in arasında, Haçlı ordusu bulunuyordu. Osmanlı ordusunu karşılarında görmelerine rağmen, haçlılar kale kuşatmasını devam ettiriyorlardı.
Yıldırım Bayezid, kılık–kıyafet değişikliği yaparak, Macar askeri görünümünde Niğbolu kalesinin kapısına kadar gider.
Kale surlarının dibinden içeri seslenir:
–Bre Doğan!
Ses kalede yankılanınca, yılların akıncı beyi sesi tanır.
Nasıl tanımasın ki; bu yiğitliği başka kim yapabilirdi?..
Doğan Bey burçlara çıktığında, beyaz atının üzerinde Yıldırım Bayezid Han'ı gördü. Hava kararmak üzerdir, dikkat çekmeden Doğan Bey kaleden çıkar ve Yıldırım Bayezid ile görüşür.
Doğan Bey, Haçlı ordusu hakkındaki bilgileri padişaha verir.
Savaş planı üzerinde istişare yaparlar.


* * *
Bayezid Han ile Doğan Bey görşensinin sabahında, güneşin ilk ışıkları ile birlikte Osmanlı ordusu taarruza geçti.
Bu savaşta Haçlı ordusunun mevcudu 130 bin kişiydi.
Bu 130 bin kişinin tamamı süvari idi.
Yıldırım Bayezid Han, zaferden o kadar emin ve ordusuna güveni o kadar fazladır ki; Niğbolu'ya gelirken, ordusundan 20 bin kişilik bir süvari gurubunu Şıpka geçidine bırakmiştı.
Bu savaşta Yıldırım Bayezid'in ordusunun mevcudu 50 binden civarındaydı.
Osmanlı ordusu, savaş meydanına hilal şeklinde yerleşti ve savaş başladı. Yıldırım Bayezid her zamanki gibi yine bir imha savaşı planlamıştı, hilal şeklinde yerleşen ordu, iki saatlık bir çarpışmadan sonra hilalin iki ucunu birleştirerek, düşmanı çember içine alır.
Bu durum Haçlı ordusunun hızla bir şekilde imha olacağını gösteriyordu.
Yıldırım Bayezid'in ordusu, sayıca az olmakla birlikte cesur, savaş bilgisi üst seviyede, ölüme gül bahçesine koşarcasına giden kahramanlardan meydana oluşmuştu.
Savaşın ilk anlarından itibaren, sonucun nasıl olacağı belli olmaya başlamıştı.
Savaşın akıbetını ilk anlayan kişi, daha önce esir alınıp Bursa'ya götürülen, kendisinden bir daha ihanet etmeyeceği dair söz alındıktan sonra serbest bırakılan Romen Mirce'dir.
Bu adam sözünde durmamış, şimdi Haçlı saflarında Osmanlıya karşı savaşıyordu.
Yıldırım Bayezıd Han'ı iyi tanıyan Mirce, kötü akıbetin yakın olduğunu anlamakta gecikmedi ve yakın çevresine:
–Herkes canını kurtarmaya baksın, Bayezid'in ordusunu mağlup etmek mümkün değildir.
Mirce kendi ve birkaç yakınını da canını kurtardı.
Yıldırım Bayezid bu savaşa da, en ön safta düşmanla göğüs göğüse savaşıyordu.
Hükümdarlarının en o safta düşmanla kılıç kılıca savaştığını gören askerin nasıl savaştığını yazıya dökmek mümkün değildir.
Yıldırım Bayezid bu savaşta da cansiperane savaşmış, vücudu birçok yara almıştı.
Atı da ağır yara almış ve onu değiştirerek, yaralarına önem vermeden savaşa devam etmiştir.(4)
Beş saat sürdüğü bildirilen bu savaşın sonunda Haçlı ordusunun tamamına yakını imha edildi.



* * *
Justinger'e göre Haçlı ordusundan 100 bin kişi ya Türk kılıcı altında veya Tuna'da boğularak can vermiş, kalanı esir edilmiş, ancak birkaç bin kişi firara muvaffak olabilmiştir.(5)
Niğbolu Zaferi'nin neticeleri için Tarihçi Grenard'ın "tarihin en mühim hadiselerinden biri" dediği bu çok mühim muzafferiyet, zafer–nameleri ile İslâm devletlerine bildirilmiş ve hediye olarak esir alınan şövalyelerden 60'ı, zırhlarını giymiş ve silahlarını kuşanmış oldukları halde gönderilmiştir.
İslam âlemini sevince gark eden bu zafer üzerine, Mısır'daki Abbasi Halifesi 1. Mütevekkil, Sultan Bayezid'e "Sultan–ı Iklım–i Rum" olarak hitap etmiştir.(6)



Tarih sahnesinden Yıldırım Geçti...

Tarih boyunca önemli işlere imza atmış devletler içinde, hakkında en çok söz söylenen, yazı yazılanı Osmanlıdır.
Osmanlı İmparatorluğunun icraatlarına, başkalarının hayalleri dahi ulaşamayınca, bu defa yalana, iftiraya başvururlar.
Avrupalının uydurduğu yalan ve attığı iftiraları bir noktada anlayışla karşılayabiliriz de…
İçimizde ki Osmanlı düşmanlarının yalanlarını ne yapacağız?
Bakın resmi tarih osmanlı sultanları için ne diyor?
"Osmanlı Sultanlarını saltanat peşinde koşan, zevk ve sefayı düşkün, miras yedi kişilerdir."
Bu söz nasıl bir sözdür?
Allah'tan korkmaz, kuldan da utanmazlar.
Aklıselim olan herkes şunu bilir ki; bu söz hiçbir Osmanlı hükümdarına yakıştırılamaz, hele Yıldırım Bayezid ile uzaktan yakından alakası olamaz.
İftira ve aşağılamada Batılı tarihçiler bizden daha insaflı davranmışlardır.
Tarihçilerin Yıldırım Bayezid Han ile ilgili söylediklerine kulak verelim:
M. Halil Yinanç:
"Her sene Anadolu'nun bir ucundan Rumeli'nin öteki ucuna kadar, bazen birkaç defa at koşturan, mütemadiyen harp ve devlet işlerini tedvir ile meşgul olan hükümdarın işret ve sefahate zaman bulamaz."(7)
Arap Tarihçi İbnu Hacer:
"Osmanoğlu Bayezid, yeryüzündeki hükümdarların en iyilerinden biridir. Kendisinden korkulur. İlmi ve ulemayı sever. Şikâyeti olan kimse, bu şikâyetini bizzat kendisine arz edebilir ve o da meseleyi derhal halleder. Memleketinde her tarafta emniyet o derece mevcuttur ki, bir adam tek başına, eşya ve mal yükleri ile hiç kimse tarafından taarruza uğramadan seyahat edebilir."(8)
Fransız tarihçi Benoist–Mechin:
"Yıldırım Bayezid, bütün tarihin en büyük kumandanlarından biridir."
Romen Tarihçi Iorga:
"Bayezid, ülkesinde demir disiplinli, mükemmel bir nizam tesis etmişti. Asayişte mükemmel seviyede bulunuyordu."(9)

* * *
Bursa kadısı Emir Sultan, Yıldırım Bayezid gibi öfkesi burnunda genç bir padişahı,
"Namazlarını cemaatle kılmadığın için çıkan 'binamaz' söylentisini giderene kadar şahitliğini kabul etmiyorum" der.(10)
Bursa kadısının, cemaate iştirak etmediği için şahitliğini kabul etmemesi üzerine, Bursa'daki sarayının bahçesine bir mescit yaptırmış ve vakit namazlarını bundan böyle bu mescit de cemaatle kılar olmuştu.
Cevapla

“►Diğerleri k.s.◄” sayfasına dön