Amellerin Efendisi 'AÇLIK'

Alt Forumda kotegarize edilmeyen diğer Hakk Dostları.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Amellerin Efendisi 'AÇLIK'

Mesaj gönderen meryemnur »


Resim

Amellerin Efendisi 'AÇLIK'




Ey aziz kardeş, ey din yolunda bana yoldaş, HAK Teâla bize tevfikini refik etsin.

HAK Teâla,
“Helal yiyin, amel-i salih işleyin” (Mü’minun 23/51) buyurdu. Resulullah (s.a.v),
“İbadet on kısımdır, bunlardan dokuzu, helali talep etmektir (bu yolda gayret göstermektir)” dedi.

(Deylemi, Firidevsü’l-Ahbar, nr. 4061-4062)

Sen Adem (a.s.) babamızla Havva annemizi işitmedin mi? Karınları yüzünden ne zorluklara düştüler. ALLAH Teala:
“O ağaçtan yemeyin!” dedi. Onlar yediler ve üzerlerinden cennet elbiseleri gitti. Başlarından taçları düştü. Bu halde cennetten çıkıp dünya zindanına geldiler. Yıllar boyu gözyaşı döktüler. Türlü türlü zorluklar çektiler. Onların çocukları bizler de karınlarımız yüzünden zorluklar çekiyoruz.

Hakikati şöyle bil: Bütün nesnelerin iyiliği de kötülüğü de karnından kaynaklanır. Sonra diğer uzuvlarına yayılır.

Mide dediğimiz şey su musluğuna benzer. Borudan gelen su musluğa dökülür. O musluktan da dört bir yana çeşmelere dağılır. Borudan musluğa su gelmezse çeşöeler kurur, harap olur. Atlı, yaya hiç kimse kurumuş çeşmeye uğramaz. Aynı şekilde mideye gelen yemekler de boğaz borusundan geçerek gelir, oradan diğer azalara dağılır.


Mesela kişinin yedikleri, göze görmek, kulağa işitmek ve dile söylemek olur. Böyle olduğu için de çok yemek yiyenlerin bütün uzuvlarında şehvetleri galip olur.

Dil çok konuşmak ister. Çok konuşmanın içerisinde yalan, gıybet, küfür, boş sözlerin olması doğaldır.

El, vurmak, tutmak, mazlumları ve elinin altındakileri incitmek, haram helal demeden her şeye uzanmak ve ALLAH korusun hırsızlık yapmak ister.

Ayak, türlü günahların işlendiği oyunlu, çalgılı, gürültülü meclislere, zalimlerin ve boş gezen fesat ehlinin yanına gidip gelmek ister.

Göz, haram helal demeden bakmak ister. Herkesin sırrına vakıf olmak için araştıma yapar. Şehvet uyandıran kadınların peşine düşer. Kırları, gezinti yerlerini syretmeyi de sever.

Kulak, yasaklanmış olan şeyleri, gıybeti, kötülükleri, nefse hoş gelen ses ve çalgıları dinlemek ister.

Burun, haram helal demeden latif kokular koklamak ister.

Üreme organları da, haram veya helal, devamlı cima etmek ve elinden geldiği kadar cariye ve hanımlarla nefsi şehvetleriyle meşgul olmak ister.

Şimdi gönlün kararıp, ibadet ve taatten lezzetlenip zevklenmemesi çok yemektendir. O zaman, boğazından mideye az yemek gidecek ki azaların şehveti de azalacak.

Yemeyi ve içmeyi büsbütün kesip azaltınca, bütün şehvetler azalır, kesilir. Şehveti zorlayan kuvvetler de azalır. Dil, haram şöyle dursun doğruyu bile söylemek istemez. El, haramı tutmak şöyle dursun, helale bile dokunmak istemez. Göz, helale bakmaktan bile zevk almaz, haram nerede kaldı. Üreme organları helalden zevk alamaz olur, haram nerede kaldı.

Resulullah’ın (s.a.v.),


“Amellerin efendisi açlıktır. Nefsin zilleti de yün elbise giymekle olur.” diye buyurmasında da buna işaret vardır. (Sübki, Tabakat 4/162)


Demek ki aç kalınca bütün azalar da şerden kesilirmiş.

Doğrusu bütün azalar kötülüklerden uzaklaşırsa batın gözünden perde kalkar, basiret gözü açılır. Ona gizli şey kalmaz. Batın kulağı da açılır. Rabbani ilhamları, hitab-ı sultanıyi ve meleklerin muhatap olduğu hususları işitir. İçeriden gönül dili açılır, ortaya çıkar, bu dil gönüle tercüman olur. Dil,
HAKK’ın hikmet ve marifetlerini söyler. Batın eli, ilahi hazinelere ulaşır. Batın ayağı da bir adımla batıyı ve doğuyu gezer.

Batın gözüyle batıdan doğuya gördüğü gibi batın kulağıyla da doğudaki ve batıdaki fısıltıları duyar. Batın eli de günlerce uzaklıktaki yola uaznır. Batın ayağı da bir harekette doğudan batıya gider, geilir. Tayy-i mekan eyler. Belki seyri, yere ve göğe bile yetişir. O kimseye örtülü hiçbir şey kalmaz.



Eşrefoğlu RUMİ (k.s.)
Müzekki'n Nüfus


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: Amellerin Efendisi 'AÇLIK'

Mesaj gönderen meryemnur »


Resim


Çok yemek gönlü karartır, basiret gözünü kör eder. Nitekim Resulullah (s.a.v.),

“Çok yemek kalpleri öldürür.” buyurdu.

(Iraki, Tahricu Ehadisi İhya,3/78)

Ama çok acayiptir ki bu çok yeme adeti bilgili, okumuş kimselerde şeyhlerde, alimlerde ve bilenlerdedir. Halk bunların çeşitli nimetler içersinde ziyafetten ziyafete koştuklarını, tane pilavlar, helvalar, türlü türlü nefis yemekler, soğuk pınar başlarında kuşların cıvıldadığı gezinti yerlerinde kebaplar ve kuzu çevirmeleri yapıp yediklerini, çeşitli hoşaf ve soğuk sular içerek nefislerini doyurup vücutlarını semirttiklerini görür. Avam insanlar bunların yaptıklarını görüp iyi iş zannederler. Onlar da yemek ve içmekle meşgul olurlar. Bu yüzden gönüllerinde kasavet galip olur. Amel-i salihi terkederler. Yüzlerini nefs-i emmareye döndürüp HAK’tan uzaklaşırlar.

HAK Teala, Tevrat’ta Musa Peygambere (a.s.) şöyle buyurur:

“Ya Musa, şişman vücutlu alimleri düşman kabul ederim.”

Lokman Hekim oğluna der ki :

“Ey oğul, sakın mideni yemekle tamamen doldurma, aklın eksik ve anlayışın kıt olur.”

Midesini tıka basa dolduranları HAK Teala Kur’an’da kötüleyerek şöyle buyurur:

“Onları bırak; yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları oyalayadursun. (Kötü sonucu yakında bilecekler!” (Hicr 15/3)

Evet, doyuncaya kadar yemek, bağırsakların tamamını doldurmak, kafir ve münafıkların sıfatıdır. Üstelik çok yemek gönülden hikmeti keser. Ebu Talib Mekki (k.s.) şöyle der:

“Bu karın dedikleri bir kamışa benzer. İçi boş olursa çok güzel ses verir, içi dolu olursa hiçbir ses çıkmaz.”


İnsanın karnı da konuşur. Aç olduğu zaman söylediği ilim ve hikmet olur. Ne söylerse hoş olur, hoş söyler. Uykuyu da az uyur. Seher vakti uyanık olur. Çok uyuyan kişiler kuşluk vaktine kadar uyur. Nasıl uymasınlar, çünkü midelerinde yediklerinin buharı vardır. O buhar, dimağa vurur, kişi sarhoş gibi olur. Zihni, fikri dağılır. Nefis, aklın üzerine galip gelir. Nefs-i emmarelik sıfatı kuvvetlenir, kötü sıfatlar çoğalır.


Eşrefoğlu Rumi (k.s.)
Müzekki'n Nüfus


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: Amellerin Efendisi 'AÇLIK'

Mesaj gönderen meryemnur »


Resim


Yahya (a.s.) bir gün şeytana sataştı:

-Ey melun, insanoğullarını azdırmaya ne zaman fırsat bulursun?

Şeytan,

-Ey Yahya, karınları tok ve suya kanmış olduklarında, der. Yahya (a.s)

-ALLAH şahidim olsun ki ömrümün sonuna kadar, senin gibi düşmana fırsat vermemek için karnımı doyurmayacağım, der.

*

Şeyh Zünnun-ı Mısri (k.s.) der ki:

“Ben talip olduğum günden beri doyuncaya kadar yemedim, kanıncaya kadar su içmedim.”

*

Hz. Aişe annemiz(r.a.) şöyle der:

“Resulullah’tan (s.a.v.) sonra bu ümmet arasında ortaya çıkan ilk bid’at çok yemek olmuştur. Diğer bid’atlar onu takip etmiştir. Resulullah (s.a.v.) zamanında ümmet çok yemeğe korkardı. Çok yersek, imanın tadını ve İslam’ın lezzetini bulamayız derlerdi.”

Çok yemenin beden sağlığına da zararı çoktur. Çünkü yemek çok yenilince çok su içilir. Mide yemek ve su ile dolunca, vücutta türlü türlü hastalıklar görülmeye başlanır. Bunlardan biri kusma hastalığıdır.

Çok yemekten, buna benzer birçok hastalık ortaya çıkar. Sonunda o kişi, doktorların eline düşer. Gençliğinde sefası gider, hastalıktan dert çeker, çok usanır. Ölümü temenni eder. Sonunda çok sevdiği dünyasından ayrılır. Hasretle nasipsiz olarak ahirete gider.

Nasıl nasipsiz gitmesin? Her gün, her gece adeta tokluk sarhoşluğu içinde ibadet edemezdi. ALLAH’ın zikrinden yüz çevirir, karnına kul olurdu.

Ey aziz, lokmaperest ve şehvetperest olmak kötü bir haldir. İmansız ölmeye sebeptir.

Veysel Karani (k.s.) ne zaman karnı acıksa,
“İlahi, karnımdan sana sığınırım” dedikten sonra hemen kalkar abdest alır, namaza dururdu. ALLAH Teala onun rızkını hiç ummadığı yerden veirirdi.

Acaba şunu düşünmezler mi?
“Rızkı veren ALLAH’tır.”

Doğrusu bu dünyada aç olana bir lokma, bir hırka yeter. Gerisi dünya nimetidir. Çok yemek ve iyi giyinmek içindir.

Şundan da haberi yok:

Kanaat her iki dünyada yeter, daha hayırlıdır.
Kişinin tamah yüzünden kendisini nereye olursa olsun atması doğru değildir.

Ne zaman karın doyar, cümle azalar acıkır. Karın aç olursa âzalar tok sessiz olur.


Eşrefoğlu Rumi (k.s.)
Müzekki'n Nüfus


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

görmeden sevme okulu

Mesaj gönderen simurg »

Resim

GÖRmeden SEVme OKUlu

Bir gün Hz. Veysel Karani, Efendimizi ziyarete geldi.

Kapıyı Fâtıma annemiz açtı.

Veysel Karani


-"RESÛLULLAH EVDE YOK MU? diye sordu.

Fâtıma annemiz


-"YOK YA ÜVEYS" diye cevap verdi.

Veysel Karani Hz.


-"PEKİ O ZAMAN SELAMLARIMI SÖYLEYİN. AMA NEREYE BASIYORDU?

-BANA GÖSTERİR MİSİNİZ"
dedi.

Gösterdiler.

Eğildi yeri öptü ve
"ALLAHIN İZNİ BU KADAR" dedi.

Veysel Karani hazretlerinin Fahr-i Kainat Efendimizle görüşememesi

bir anne tenbihatı veya annesinden izin alamadı gibi gösterilir ama aslı bu değildir.

Çünkü Rasülullah'ı görmesine Cenab-ı Hak müsaade etmemişti.

Veysel Karani Fahr-i Kainatı göremeyenlerin okuludur.

Görmeden sevenlerin OKULU.

Gönüllerden gönüllere Resûlullahı anlatsın ve öğretsin diye Cenab-ı Hak müsaade etmemişti
.

Haluk Nurbaki


*
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Re: Amellerin Efendisi 'AÇLIK'

Mesaj gönderen Hacer »

Az Yemenin Dindeki Önemi ve Faydaları


Az yemede, kalbin (gönlün) safâsı, inceliği, hassâsiyeti vardır.
Gönlün Hakk'a bağlılığı artar.
Çok yemede kalp katılığı oluşur; giderek kalbin nuru kaybolur.
Nitekim Peygamber Efendimiz'in şöyle buyurduğu rivâyet edilir:
"Kalblerinizi çok yemekle öldürmeyin. Fazla suyun ekinleri öldürdüğü gibi, muhakkak fazla yemekle de kalp ölür."
Rasûl-i Ekrem (s.a.s.), karnını tamamen doyurmaz ve şöyle buyururdu:
"Mü'min, karnını tamamen doyurmaz."
(Dârimî, Vesâyâ 1, hadis no: 108).

Az yemek; insana tembellik, uyuşukluk ve ahmaklık veren fazla uykuyu giderir.
Nefis, açlıkla kırıldığı kadar hiç bir şeyle kırılmaz. Çok yiyenin gafleti artar.
O yüzden Peygamberimiz (s.a.s.) az yeme hakkında ısrarlı tavsiyelerde bulunmuştur:
“Âdem oğlu, midesinden/karnından daha şerli/fena bir kap doldurmamıştır. Belini doğrultacak birkaç lokmacık ona yeter. Yok, birkaç lokma ile yetinmeyecekse (nefsinin galebesiyle) ille de midesini dolduracaksa hiç olmazsa onu üçe ayırsın: (Karnının) Üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğine/suya, üçte birini de nefesine (ayırsın; üçte birden fazlasına yemek koymasın).”
(Tirmizî, Zühd 47, hadis no: 2381; İbn Mâce, Et’ıme 50, hadis no: 3349)

Bu hadis-i şerifte mide, öncelikle bir kaba ve içerisine bir şeyler konan zarfa benzetilmekte, böylece değer itibariyle düşürülmektedir. Zira kap ve zarf, gâye değil; vâsıtadırlar.
Kendi zatları sebebiyle değil; içlerine konan şeyler sebebiyle kıymet taşırlar.
Öyle ise onlar değil; içlerine konan şeyler asıldır. Hadis, mîdeye ayrıca “şerli” sıfatı vererek ikinci bir değerden düşürmeye tâbi tutmaktadır.
Yani mide, sıradan bir kap değil; zarar veren, şer getiren bir kaptır.
Mideyi çok doldurmanın dinî, tıbbî zararları vardır; dengesiz, kalitesiz... beslenmenin nice hastalığa sebep olması söz konusudur.
“Kimin fikri fazla ise yemesi azdır; kimin tefekkürü azsa yemesi çok, kalbi de katıdır.”
(Kütüb-i Sitte, c. 11, s. 126)
“Bu mal, tatlı ve hoştur. Ama bilin; kim onu nefsânî hırsla alırsa, yediği halde doymayan kimse gibi olur.”
(Kütüb-i Sitte, c. 11, s. 126)

Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.s.) kâfir bir misafir ağırlamıştı. Derhal onun için bir keçinin sağılmasını emretti. Keçi sağıldı. O kâfir onun sütünü içti. Sonra diğer bir keçinin daha sağılmasını emretti (adam doymadı). Bu sûretle tam yedi keçinin sütünü içti. Adam yatıp, sabah olunca müslüman oldu. Rasulullah, bir keçi sağılmasını emretti. Adam onun sütünü içti, sonra ikinci bir keçi daha sağıldı. Fakat bunun sütünü tamamen içemedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):
“Mü’min bir mideye içer; kâfir ise yedi mideye içer.” buyurdular."
(Buhâri, Et’ıme 12; Müslim, Eşribe 186 -2063; Tirmizî, Et’ıme 20 -1820-; Muvattâ, Sıfatu’n Nebî 10 -2, 924-).
Hadisin başka rivâyetinde:
“Bu gün o mü’mindir, bir tek mideye yedi. Dün ise yedi mideye yemişti. Kâfir, yedi mideye yer, mü’min ise tek bir mideye yer.” Ve artık müslüman olan Ebû Gazvan’a “Senin dün yedi miden vardı; Bugün ise tek miden var!”
(Hadisin farklı rivâyetleri için bkz. K. Sitte, 11/123)

Muhaddisler ve âlimler, kâfirlerin yedi mideye yemesi konusunda çeşitli görüşler ileri sürmüşler, cidden çok yönlü değerlendirmeler yapmışlardır.
(Bu değerlendirmelerin özeti olarak yedi sayfa tutarında açıklamalar için bkz. K. Sitte, c. 11, s. 122-128).
Ulemâ bu konuda der ki: Hadis-i şeriflerde, dünyalık (yeme-içme) hususunda azlığa teşvik, bunda zühd ve harama gitmeden elde edilene kanaat etmeye rağbet vardır.
Akıllı kimseler, hep açlığı övmüşler, çok yemeyi zemmetmişlerdir.
Yeme hususunda insanlar üç kısımdır:
Bir grup vardır, her yiyeceği, ihtiyaç olsa da olmasa da yer. Bu, câhil takımın amelidir.
Bir grup vardır, acıktığı zaman, açlığı örtecek kadar (aşırılığa kaçmaksızın doyuncaya kadar) yer.
Bir grup da vardır ki, bunlar nefislerini açlığa mahkûm ederler, bu davranışlarıyla nefsin şehvetini kırıp, dizginlemek murad ederler. Bunlar, yedikleri vakit ihtiyaçlarını örtecek kadar yerler.
(Kütüb-i Sitte, c. 11, s. 128)

Peygamberimiz, aza kanaat etme ve az yeme ve beraber yiyenlerin sayısı arttıkça yemeğin bereketinin de artacağı konusundaki meşhur bir hadiste de şöyle buyurur:
“İki kişinin yiyeceği üç kişiye de yeter. Üç kişinin yiyeceği de dört kişiye yeter.”
(Buhâri, Et’ıme 11; Müslim, Eşribe 178 -2058-; Tirmizî, Et’ıme 21 -1821-; Muvattâ, Sıfatu’n Nebî 20, 52, 928).
Bu hadisin İbn Mâce’de gelen bir rivâyeti ise şöyledir:
“Bir kişinin yemeği iki kişiye kâfidir. İki kişinin yemeği üç-dört kişiye kâfidir. Dört kişinin yemeği, beş-altı kişiye kâfidir.” “Birlikte yiyin, ayrı ayrı yemeyin; zira beraber olunca bir kişilik yemek, iki kişiye de yeter.”
(Kütüb-i Sitte, c. 11, s. 129)

Bir zât, Rasulullah’ın yanında öğürmüştü. Rasulullah ona şöyle buyurdu:
“Öğürtünü/ geğirmeni bizden uzak tut. Zira, dünyada insanların en çok doymuş olanları, Kıyâmet günü en çok aç kalacak olanlardır.”
(Tirmizî, Kıyâmet 38 -2480-; İbn Mâce, Et’ıme 50 -3350-).
Hadiste öğürtü/geğirti diye tercüme edilen 'cüşâ' kelimesi: “doyma sırasında mideden çıkan gaz” diye târif edilir ki, çok yemenin belirtisidir.
Rasûlullah, öğürmeyi kınamakla, onun sebebi olan çok yemeyi takbih etmiş olmaktadır; nitekim hadisin devamından, çok yemenin kötülüğü rahatlıkla anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla bu hadis-i şerif, çok yemenin ölçüsü hakkında bir ipucu vermektedir:
Öğürme oluşturacak kadar yememek gerekir.
Zira öğürme, çok yemeden oluşur.
Yoksa, Rasûlullah, gayr-ı irâdî olarak meydana gelen bir olaydan dolayı kimseyi kınamazdı.
Öğürme irâdî değildir; ama ona sebep olan çok yeme irâdeye bağlıdır.

Münâvi, bu hadisi şu mânâda açıklar:
Esasen bu derece fazla yemek, tıbben de yasaklanmıştır.
İyice tokluk kişiyi şeytana yaklaştırır, nefsi azdırır ve tuğyâna atar; açlık ise, şeytanın yollarını daraltır, nefsin hâkimiyetini kırar. Böylece onların şerlerini bertaraf eder.
Tokluktan insanda çok değişik arzu ve hırslar harekete geçebilir.
Bu da âhiret açısından tehlikeli sonuçlar doğurabilir. (3)

Acıkmadan yemek yenmeyeceği ve mideyi fazla doldurmama ile ilgili, şu olay meşhurdur:
Asr-ı Saâdette, hükümdarlardan biri Hz. Peygamber (s.a.s.)'e hizmet için bir doktor göndermişti.
Bu tabip, Rasul-i Ekrem'in yanında uzun müddet kalarak ashâb ve ehl-i beytten hastaları tedâvi için beklemiş, fakat tedâviye çok az kimsenin muhtaç olduğuna şâhit olarak memleketine dönmek için izin isteyince, az hastalanmanın sebebi hakkında Hz. Peygamber:
"Ashâbın iyice acıkmadıkça yemek yemediklerini ve yemekten iyice doymadan ayrıldıklarını" söylemiştir. (4)
İbn Sîna da "yediğiniz yemeği hazmetmeksizin yemek yemekten sakının" diyor. (5)

Az yemek konusunda bugünün tıbbı da şöyle diyor: Sofradan doymamış olarak kalkmalı, mideyi alabildiği kadar doldurmaya çalışmamalıdır. Bazı doktorlar, yiyeceklerin miktarı, rejimden daha önemlidir derler. Mideye fenalık etmenin başlıca yolları: Çok sık yemek, çok fazla yemek, çok sıcak veya çok soğuk şeyler yemek, yeteri kadar çiğnememek, alkol vb. şeyler kullanmaktır. (6)

Eskiden kuvvetli gıdalar almakla ve çok yemekle sağlıklı olunacağı ve daha uzun yaşanacağı zannedilirdi.
Halbuki şimdi tıp ilmi de az yemeyi tavsiye ediyor.
Araştırmacılar, farelere her zamanki yedikleri normal yiyeceği azaltarak sadece yüzde kırkını verdiler.
Neticede bunların ömürlerinin uzadığını gördüler.

R. Walford gibi bilim adamları, insanlar da az yer ve açlık çekerlerse daha çok yaşayacaklarına inanıyor.
Walford ve üç meslektaşı kendilerine iki sene süreyle az kalorili bir diyet uyguladılar.
Neticede tansiyonlarının ve kandaki kolestrol seviyelerinin düştüğünü gördüler.
Bugünkü tıp ilmi şişmanlığı bir hastalık, fazla yemeyi de zehir olarak kabul etmektedir.
Bilim adamları, ayrıca sağlıklı ve uzun ömürlü olmak isteyenlere, sigara ve içki içmemeyi, bol jimnastik yapmayı ve az yağlı yemeyi tavsiye ediyorlar.
Amerika Milli Yaşlanma Enstitüsü Araştırmaları tarafından bildirildiğine göre, küçük canlılarda ispatlanan az yiyerek daha uzun yaşama kuralı, maymunlarda ve insanlarda da geçerli olabilir.

Hayatı boyunca az yemeyi prensip edinen Peygamberimiz, ümmeti hakkında korktuğu şeylerden birini çok yeme hastalığı olarak sayar:
“Benden sonra, ümmetim için üç hususta korkuyorum. Bunlar, sapık arzular, bilgiden sonra gaflet, çok yemek ve şehvetlere tutulmaktır.”
(Câmiu’s Sağîr, 1/13)

İlim de kabul etmektedir ki, çok yemek zararlıdır.
Romatizma, kalp hastalıkları, kan dolaşımındaki bozukluklar, şeker vb. hastalıklarda en büyük etkenlerin başında çok yemek yemek gelir.
Çok yemenin sonucu, vücut lüzumundan fazla kilo alır ki, bu sebeple kalbin etrafı yağ tabakasıyla kaplandığı için, insan rahat nefes alıp veremez.
Kollestrin (kanda yağ birikmesi) denilen hastalığın başlıca sebebi yine çok yemektir.
Çok yemek neticesinde böbrekler vaktinden önce yorulur ve bozulur, görevini yapamaz olur.
Mide doğal şeklini kaybeder, büyür, elastikiyetini koruyamaz.
Dolayısıyla yenilenleri kolay kolay hazmedemez. Bu yüzden bütün vücut da rahatsız hale gelir.
Çok kere mide ülseri, mide veya kalın bağırsakta çıban da meydana gelir.
Bu saydıklarımız ve daha birçok rahatsızlıklar hep çok yiyip içme neticesi meydana gelen zararlardandır.
Bu gibi hastalıkların oruç tutulmayan yerlerde ve oruç tutmayan kimselerde daha çok bulunduğunu hatırlatalım.

İslâm’ın yeme içme ile ilgili emir ve tavsiyelerinden, özellikle sünnete uygun olarak az yeme ile ilgili hadislerden şu yargılara varabiliriz:

Müslüman, hayatı; yalnız yeme içme, egoist duygu ve sınırsız arzuları tatmin etme felsefesine dayandıramaz.
O yeme için yaşamaz; ibadete güç yetirebilmek, kulluk bilincine katkı için ve o miktarda yer.

Yiyecek ve içecek konusundaki yasaklara uymak ve sünnete uygun tarzda yemekle insan olgunlaşır, kendi içinden gelen arzulara ve çevreden gelen zararlı çağrılara gem vurmasını, fıtratı zorlamadan, insan bu yolla kazanabilir.

Yeme içme arzusu, disipline ve düzene sokulması gereken bir duygudur. Her konuda olduğu gibi bu hususta da aşırılık ve düzensizlik dinimizce yasaklanmıştır.
“Bir lokma, bir hırka” anlayışı yanlış olduğu gibi; esas ve daha kesin olarak aşırı tüketim ve oburluk yasaklanmıştır.

İnsanlar, nefsinin her isteğine uyarsa, isteklerini sınırlamazsa, hem kendileri, hem toplumları bundan zarar görecektir.
Hırs ve doymak bilmeyen isteklerine; kişi, dış baskılarla değil; insanda doğuştan mevcut olan din duygusuyla Rabbından korkarak O’nun rızâsı doğrultusunda kendisi sınır koymalıdır.

Nefis ve hevâ/aşırı istekler, insanın yapısına baskın çıkarsa, büyük savaştan insan, kendine zulmederek, kendine yazık ederek mağlup olarak çıkmış ve dünya imtihanını kaybetmiş olur.

Bedeni, akıl ve ruha tâbi kılmak gerekir. Bunun için de bedenin kuvvetini sınırlamak ve ruhun gücünü arttırmak lâzımdır.

Çok yemek, doymadan sofradan kalkmamak, hatta doyduktan sonra bile lezzetinden dolayı yemeye devam etmek, sigara ve içki gibi zararlı alışkanlıklar... bütün bunları önlemeye çalışmak, irâdeye hâkim olma mücâdelesinde gâlip gelmek için azmetmek/kararlı olmak, helâl ve temiz gıdalara dikkat etmek; dinin bu konudaki önemli tavsiyelerindendir.

Tıka basa, oburca yemeyi, israf ve lüks tüketimi yasaklayan İslâm, insanı aza kanaat etmeye alıştırdığı gibi, açların halini unutturmayıp onları doyurmayı önceliklerinin arasına aldırır. İslâm, komşusu açken tok yatmayı, müslümanlardan ayrılmak ve insanlığa ihânet olarak görür.

Müslüman, imkân nisbetinde nâfile oruç tutmaya çalışacak, özellikle evlenmeye yol bulamayan gençler orucu fazlalaştıracak ve az yiyecektir. Nefsi, yeme içmede dizginlenince, şeytanî bakış, düşünce ve duygulardan da korunmaya daha kolay alışacaktır.

Geçim sıkıntısının önemli bir sebebi, gereksiz mutfak harcamalarıdır. Sünnet çizgisinde ve selim akıl ölçüsünde gerçekten ihtiyaç olmayan yiyecek ve giyecekler devreden çıkarılırsa, bereket artacak, huzur çoğalacak, sıkıntılarsa azalacaktır.

Az yemek kanaati doğurur.
Kanaat ise tükenmez hazinedir.

Sünnete uygun yenildiğinde kadınların ömrü mutfakta heder olmaktan çıkacak, kadına bu yönden yapılan zulüm, yerini hayırlı faâliyetlere bırakacaktır.

Sünnete uygun yeme içme kültürü, insanı doldur-boşalt makinesi olmaktan, sömürüye kurban olmaktan, “çok kazan çok tüket” felsefesinden kurtarır.
Resim
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: Amellerin Efendisi 'AÇLIK'

Mesaj gönderen meryemnur »

Resim


HAK Teala nefsi yarattığında nefse sordu:

“Ey nefis, bildin mi ben kimim sen kimsin?”

Nefis ALLAH Teala’ya cevap verdi:

“Sen sensin, ben de benim.”

Nefis daha o zaman Cenab-ı HAKK’a benlik davasına kalkıştı. Şimdi bu davayı bıraktığını mı zannediyorsun?

ALLAH Teala gazaba geldi. Gazabının parlamasından cehennem yaratıldı. HAK Teala’nın buyruğuyla cehenem 1000 yıl yandı kızıl oldu, 1000 yıl yandı ak oldu, 1000 yıl daha yaktılar kapkara oldu. Karanlığı korkunç, yakıcılığı çok fazlaydı. Kimse gözünü çevirip bakamazdı. ALLAH Teala buyurdu:

“Nefs-i emmareyi getirin.”

Melekler geitrdiler, nefs-i emmareyi 3000 yıldır yanan cehenneme attılar. 2000 yıl orada cehennem azabı çektikten sonra geri çıkarttıklarında HAK Teala sordu:

“Ey nefis, bildin mi, sen kimsin, ben kimim?”

Nefis yine, ”Sen sensin, ben de benim” dedi.

Nefs-i emmare 3000 yıl yanıp kızmış cehennemin içinde 2000 yıl yanmasına rağmen senlik, benlik davasından vazgeçmedi.

ALLAH Teala buyurdu:

“Nefs-i emmarenin gıdasını kesin.”

Nefsin gıdası kesilince, üç gün sonra feryat edip, “Beni RABBime iletin” dedi.

Cehennem ehli hayretler içinde kalarak dediler ki:

“Bu ne acayip sırdır. 3000 yıl kızdırılmış cehennemin içerisinde 2000 yıl çeşitli azaplara uğramasına rağmen nefis bir kere olsa bile RABBim demedi. Senlik, benlik davasını bırakmadı. Gıdası kesileli üç gün oldu, acizlenip, “Beni RABBime iletin” diye feryat etti. “Bana Mevlam gerekir, başka bir şey gerekmez” dedi.

Cehennem malikleri ALLAH’a niyaz eder, “İlahi, sen gaybı bilirsin, bu nefis cehennemde bunca yıldır yandı, baş eğmedi, senlik benlik davasından vazgeçmedi. Şimdi üç günde açlıktan dolayı acizlendi. Beni RABBime iletin diye feryat etti. Emir senindir ey Rabbimiz” dediler.

Cenab-ı HAK kereminden, lutfundan ve kullarına olan çokça ihsanından dolayı buyurdu:

“O nefsi getirin.” Anında nefsi getirdiler. HAK Teala azametiyle sordu:

“Ya nefis, beni bildin mi? Ben kimim, sen kimsin?”

Nefis:

“Bildim ya RABBi, sen benim MEVLAMsın. Ben senin zayıf, aciz kulunum.”

Bu konuda acayip sırlar vardır. Cümle sırlardan biri de şudur: Kişi nefsini bilmelidir. Onun kötü ve çirkin sıfatları arasında haddini bilmemek, inatçılık, itaatsizlik vardır.

Acayip sırlardan bir diğeri de açlığın nesfi ıslah etmeye sebep olmasıdır. Nefsin itaatsizliği HAK Teala’nın gazabına ve kahrına sebeptir. Dolayısıyla nefsi ıslah etmenin peşine düşmeliyiz.

Nefis, açlıktan başka şeyle aczini idrak edemez. Açlıktan başka bir yolla kulluğa getirilemez.


Eşrefoğlu Rumi (k.s.)
Müzekki'n Nüfus

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: Amellerin Efendisi 'AÇLIK'

Mesaj gönderen habibi »

Resim



Bir tarladan iyi mahsul almanın yolu, tarlanın iyi işlenmesinden geçer. Eğer tarlaya iyi bir bakım yapılmazsa, yabani otlar ve dikenler her tarafı istila eder. İşte, insanın nefsi de tarla gibidir. Eğer terbiye edilmezse, kötü kabiliyetler boy gösterir. Eğer iyi bir terbiyeden geçse, ondan çok istifade edilir.


TAŞ gibi olmaktan korusun RABBİM AMİN...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: Amellerin Efendisi 'AÇLIK'

Mesaj gönderen meryemnur »





Yemeği az yemek, gönlü safi eder. Nefsin kötülüklerinden, cismani karanlıklarından gönlü temizler. Zihni kuvvetlendirir. Gönül gözü açılır. Az yiyen kişilerin yüzü NURlu, gönlü yumuşak olur. Gönlü yumuşak olanın eli açık olur.

Az yiyen kişi, ibadet ve taatinden lezzet alır. Zikir, tesbihten, namazdan, oruçtan, bütün HAKK’ani işlerden huzur bulur, gönlü şenlenir. Kötü işlerden sakınır, nefsi kendi isteğine uydurur, kendisi nefsin isteklerine uymaz.

Açlık, kişinin nefsini Karun gibi görmesini engeller. Gaflet gittiği gibi kibir, kin, cimrilik, haset, nifak gibi hayvani sıfatlar da gider.

Az yiyen kişiler,tevazu sahibi ve alçak gönüllü olurlar. Gece güzndüz ALLAH’ı zikrederler. Az yiyen kimseler, sadece haıyr konuşurlar. Gözlerinde ibret, gönüllerinde hikmet olur.

Az yiyen kişi, aczini bilir, ölümü unutmaz. ALLAH’a asi olmaz. Cehennemde binlerce yıl kalacağını düşünerek günahlarına pişman olur.

Açlık çeken kişiler, arif-i billah olur. Açlığın çok olması, marifet kapılarını açar. Az yiyenler, nefsani gıdalardan uzaklaşıp, ruhani gıdalarla beslenirler. Gönüllerine HAKK’ın muhabbeti dolar. O muhabbetin nuru, dimağlarına yerleşir.

Aynı şekilde az önce çok yemekle oluşan gaflet ve zulümat buharının dimağa yerleşerek aklın nurunu gevşetip tembelleştirdiğini, aklın tasarrufunu nefse teslim ettiğini, vücuttaki bütün tasarrufatın nefsin eline geçtiğini söylemiştik.

Aynen bunun gibi az yemek de gönlüne HAKK’ın muhabbetini doldurur. Muhabbet nuru dimağı nurlandırır. Aklın nuru oradan yardım alır, kuvvetlenir, nefsin tasarrufundan kurtulur. Vücut üzrindeki bütün tasarruf onun elindedir. Daha sonra o nur, dimağdan bütün azalara yayılır. Nitekim çok yemenin buharının aynı şekilde dimağı kapladığı, oradan bütün bedene dağıldığı, ibadete engel olduğu, bedendeki bütün tasarrufun nefsin eline geçtiği yukarıda anlatılmıştı.

Aynı şekilde muhabbetullah nuru da dimağı kapladığında nefsin aksine bütün azalar taat ve ibadetle kuvvetlenir. Azalar HAKK’a itaat eder. İbadet ve taatten başka bir şeyden huzur bulamaz, karanlık yolu kapanır. Artık o gönüle karanlık gelmez. Muhabbetullah nuru ile bir nazarla iki cihanda ne varsa bakar görür. Çünkü basiret gözü açılmıştır. Basiret gözü açılılnca hiçbir şey ona gizli kalmaz.

Resulullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:


“Amellerin efendisi açlıktır. Nefsin zilleti de yün elbise giymekle olur.”

(Subki, Tabakat 4/162)


Aziz kardeş bütün bu saadete az yemekle ulaşılır. Bütün dertler de çok yemektendir.



Eşrefoğlu Rumi (k.s.)

Müzekki'n Nüfus
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: Amellerin Efendisi 'AÇLIK'

Mesaj gönderen MINA »

Allah c.c için OLan gayretin daim ve huzurla Olsun CANdAN YOLCUmuz...

EBEDi sevgiyle...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Cevapla

“►Diğerleri k.s.◄” sayfasına dön