SALÂt ve's-SELÂMımız!

Rasulullah (s.a.v) Efendimiz üzerine Salâvât getirmek her müslümana farzdır.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

SALÂt ve's-SELÂMımız!

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim


Resim---.......Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar”
Ashabı Güzin soruyor: Yâ Resûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?” Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Allahümme salli âlâ Muhammed’in abdike ve nebîyyike ve resûlike ve’n- nebîyyü’l-ümmiyyi” salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur.” buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü’l-Usûl)



kulihvani yazdı:
Şu güzel Cuma gününde..

Allahu zü'l-celâl, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e, âilesine ashabına ve ümmetine Salât ve's-Selamımızı ulaştırsın İnşâallah!

Allah Celle Celalihu razı olsun..
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem de...

ankakusu yazdı:Resim

KUL İHVANİ SOHBETLERİ-I


01 MART 2008 SOHBETİ

....BİSMİLLAHİRRAHMÂNİRRAHÎM....

Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyû’l-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ve’s-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...

Muahammed Aleyhissalâtü vesselâm’ın “Abdike”…
Allahım! Senin ilk ve tek kulun Muahmmed Aleyhissalâtü vesselâm’a salât ve selâm ediyoruz…
“Abdike”; bedene girmiş, son halini almış, daha önceki aşamaların tümünü içinde tutan, fiilen en son tekâmül hale gelmiş, eşya bazına inmiş, en alt kadamede bütün ötekileri içinde tutan hali demek “Abdike”…
Bu Şeriat âlemi demektir “Abdike”…
Çünkü Şeriat bedenle görülür, fiilen beden işleri ile ancak şeriat vardır…
Hayali olamaz...
Sadece fikirle olamaz yani düşünmekle olamaz…
Abdest alacaksınız, namaz kılacaksınız gibi…
“Abdike” Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm’ın kendisinin de Abdullah olarak gelip bu âlemde fiilen yaşadığı…
Muhammediyyettir daha doğrusu…

“Ve Nebiyyike”…
Allahım! Senin “Nebi”ne…
“Nebe” haber getirmek demektir.
“Nebi” haberi getirendir.
Kaynaktan, aracısız, bizzat kendisi en doğru haberi, haberin sahibi adına getiren demektir…
“Ve Nebiyyike”…
İşte bu da fikir bazındadır.
Tarikat bazındadır.
Fiiliyat işlerin karar mekanizmasının başladığı yerdir…
Yani amel ile karar verme mekanizmasıdır Tarikat…
Çünkü işlemek Şeraitte olur.
İnsan kafasında bir şeyi tasarlar, işlerken yürümesi lazımsa yürür, konuşursa konuşur.
Fakat arkasındaki aşama karar aşamasıdır…
İşte bu Tarikattır.
Burada Nebi’dir Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm…
Amellerin habercisidir…
İşte Tarikat makamındaki, ikinci makamdaki, sohbet makamındaki bütün bu şeyleri sayabiliriz…
Yani dörtlü sistemin ikinci sistemindeki her şeyi sayabiliriz…
Zâtullah’ın seçtiği kişi Muahmmed Aleyhissalâtü vesselâm’ın kabuğunun hemen içindeki olan Mahmudiyyettir…
Makam-ı Mahmud dediğimiz…
“Nebi” makamıdır… Nebiyyettir…
O’na da salâtü selâm olsun…

“Ve Rasûlike” Onun bir daha içindeki Ahmediyyettir…
Marifet makamıdır…
İnsan fikrinin oluşabilmesi için temel çekirdektir…
Ana bilgidir… Akıl gibi…
Bunlar olmadan, ana bilgi olmadan, akıl çalışmadan, fikir vs olmadan olamaz…
İşte o içerdeki Marifet bölümü dediğimiz Rasûliyet; fiilen haber getirmenin ötesinde tek seçicilik, tek elçicilik Ahmediyyet makamıdır…
O’na da salâtü selâm olsun…

Dördüncü aşamada “Ve Nebiyyi’l- Ümmiyi”…
Allahü zü’l-Celâl’in zât makamıdır…
Kendisinden başka orada bir şeyin olması söz konusu değildir…
Onun için Zât makamında, senin şunun var bunun var da denemez…
Orada Allah cc. vardır nokta…
Başka bir şey olamaz…
Bizim bildiğimiz bir şey olamaz, yani bir şey söyleyemeyiz…
Allahü zü’l-Celâl tek başına var iken, kendisi var iken Muahmmed Aleyhissalâtü vesselâm vardı denemez…
Çünkü öyle bir şey olamaz…
Onun içinde zâten orası “Nebiyyi’l- Ümmiyi” makamıdır…
Hiç birşey yok iken, Allah kendi âleminde Allahü zü’l-Celâl iken, varlık ve yokluk yok iken; o bölümden, o a’mâdan, o körlükten, o karanlıktan, bilinemezlikten, varılamazlıktan bize ana haberi, Allah ismini getiren, bize Kuran’ı taşıyan, hükmü taşıyan, varlığı taşıyan yani kâinatın ilk ana tohumunu “Nur-u Mim”i taşıyan o Habibiyyet makamındaki, Hakikat Makamındaki, Nur-u Mim’in hakikati, Nur-u Mim bile değil yani…
O’na da salâtü selâm olsun…

İşte bu dört âlemde bu salâtü şerife Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemi, Allahü zü’l-Celâl, melekler ve bütün varlık birlikte selâm ettiği için… dört makam… o da çok ilginçtir yani…

BismillahirRahmânirRahîm
“İnnallahe ve mela iketehu yüsallüne alennebiyyi ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi ve sellima teslima”
Ey kâinat, ey insan ve ey melekler ve Allahü zü’l-Celâl’in bizzat kendisi dördü birden bu salâvâtta cemdir yani…
Biz burada en uçta salâvâta başladığımız anda Allahü zü’l-Celâl dahi direk iştirak eder…
Hiçbir ibadete Allah iştirak etmez… hâşâ…
Salâvât hariçtir…
Ve diğer ibadetler de yapmadan da sevap alınabilir, fakat salâvâtta asla alınamaz…
Mutlaka yapılması lazım…
Yani imam durmadan salâvât okusa biz de dinlesek hiç birşey söylemesek sıfıra sıfırdır yani…
Sevap alamayız..
Çünkü salâvât fiilen iştirakı emreder, farz-ı ayndır yani…
Onun için Allahü zü’l-Celâl: “Şüphesiz ki Allah ve melekleri şimdi peygamberine salâtü selâm ediyorlar. Ey iman edenler siz de salâtü selâm edin ve teslim olun!”
Öyle bir teslimiyet ki “ve teslima”…
“teslimukum” değil yani, “siz teslim olun” değil…
“teslima” bütün sistem, bütün kâinat ve maddi mânâ bütün sistemin Allahü zü’l-Celâl salâvâta iştirakini emretmektedir…
Ve kendisinin de bizzat Tekliğini ilan etmiştir bu âyette…
Onun için çok önemlidir yani…
Dolayısıyla biz de salâvâtı getirirken Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem Efendimize dört âlemde getirmemiz gerekiyor…
Yani bu anlamda bu salâvât:
“Allahümme salli ve sellim ve barik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike ve nebîyyike ve Resûlike ve Nebîyyû’l-ümmîyyi” dediğimiz zaman böyle güzel kelimeleri arka arkaya sıralıyor değiliz…
Dört âlemi birden aşmaktayız…
Peygamber Aleyhissalâtü vesselâm’ın Şeriatına iştirakı arz ediyoruz, Tarikatına iştirakı arz ediyoruz, Marifet ve hakikatına da kendi kablarımız kadar, kendi kalblerimiz kadar, kaderlerimiz ve kadarlarımız kadar iştiraka varız diyoruz yani…
Buna mecburuz yani…
Biz tercihimizi böyle kullanıyoruz…
İşte bu salâvât bağlantıdır…
Şuandaki TS2 ye bağlandığımız gibi bağlantıdır…
Bunu kullanırız, kullanmayız, iyiye-kötüye kullanırız, sadakat gösteririz, ya da Allah korusun ihanet edilir, her şey yapılabilir fakat bağlantı olmadan hiç bir şey olamaz, sadece hayal olur yani…
İşte burada “sall” kökü, sıla kökü, sılah-yı Rahîm kökü Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm’a direk bağlantıyı emreder…
Bu bağlantı sağlanmadığı sürece avara kasnak yıllarca, adına ne derseniz deyin hiç bir şey olmaz…
Bu bağlantı kurulursa kişi meyhanedeyse de ampul yanar, Mekke’deyse de yanar…
Hesab ayrı şey…
Hesabı herkes kendi verecektir…
Fakat ceryan olacaktır orda onu demek istiyorum…
Yani orada Nur-u Mim vardır…
Oranın iyiliği kötülüğü, yanlışı doğrusu Nur-u Mim’le hiç ilgisi yoktur…
Yani bir ahırda ampul yanar, orada o iş onunla görülür…
Ama ceryanı keserseniz Kabe’yi bulamazsınız…
Yok olur, Mekke yok olur yani…
Kâinat yok olur…
İşte onun için diyorum…
“Sall” kökü “Nur-u Mim” bağlantısını kurmak içindir…


Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem bir işe başlarken;

“Euzibillahimişşeytanirracim” deyin, şeytandan emniyete geçin!.

“BismillahirRahmânirRahîm” deyin, Rahmân ve Rahîm olana, maddiyatta Rahmân, mâneviyatta Rahîm olana sığının…
böyle olan Allah’ın ismiyle başlayın…

Bana bir salâvât getirin!.
Dediğimiz gibi:
“Allahümme salli ve sellim ve barik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike ve nebîyyike ve Resûlike ve Nebîyyû’l-ümmîyyi ve alâ âlihi ve’s-sahbihi ve Ehl-i Beytihi” diyerek başlamamız gerekir…

Bir istiğfar edin!.
İnsan yemek tabakları gibidir, her zaman kirlenmek zorundadır…
Hiç birşey yapmasa da kirlenir…
Dolayısıyla tevbe istiğfar sürekli nefesler gibidir yani…
Aldığın nefesin gereğini yapmadığımız için, çünkü imtihan olmaktayız, bu kadar mükemmel olamayız, olsak zâten imtihan olamayız, mümkün değil…
Dolayısıyla her an tevbe istiğfarı Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem Efendimizinki ile buluşturmak çok akıllıca ve de dinen doğru olan bir haldir…
Rasûlullah Efendimizin işidir yâni…
“Şurası muhakkakki, bazen kalbime bulut çöker. Ancak, Ben ALLAH’a 100 sefer istiğfâr ederim!” (1)
Bunu buyuran Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm’dır…
Yâni Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’dir…
O zaman bizim hepimizin çok çok dikkat etmesi gerekiyor…
Tevbe istiğfara demek istiyorum…

(1) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Şurası muhakkakki, bazen kalbime bulut çöker. Ancak, Ben ALLAH’a 100 sefer istiğfâr ederim (affımı dilerim)” buyurmuştur.
(El Egarru’l-Mûzenî (ra) dan; Müslim, Zikr 41-2702; Ebu Dâvud, Salât 36-1515)
Hadis-i şerîfte geçen gayn: buluttur, örten ve kaplayandır.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kalbî hayatını idrak gerçekten mümkün olmayıp kendisi bizi ikâz etmektedir.
Biz ise insanız, elbette süreklilik olamaz. Yaratılış, yapımız ve emredilen i’tidâl üzere ibâdette iken; aksaklık, noksanlık ve hatanın olması da onun içindedir ki kulluğunun gereklerinden olan tevbe istiğfâr edilebilsin.



Bir hamd ediniz…
“Elhamdülillahi Rabbil âlemin”
Hamd, Nur-u Mim’in Nurullah’a karşı secdesi gibidir…
Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm’ın, Rasûlullah’ın Allah’a secdesi gibidir…
İşte bu hamd, aklın bu hamdı Allah’a aittir…
Başka hiçbir varlığa diyemeyiz…
Şükür farklı bir şeydir…
Şükrü her varlık yapar…
Bir çiçeğe su verirseniz yapraklarını açar, çiçek açar, güler…
Suyu bir köpeğe verirseniz neşelenir, size saygı gösterir…
Şükrü her varlık yapar…
Fakat hamd ancak akıl gereğidir…
Hangi aklın gereğidir?
Nakli bulan aklın gereğidir…
Yani 7N 1K…
7 N yi sorup Kim sorusunun cevabını; Allah olarak bulandır…
Rabb’dır daha doğrusu…
Bunu bulduğu taktirde, olduğu taktirde, İnşaAllah, Allah’ın izni ve inayetiyle hamdimiz Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm’ın hamdi ile en azından Makam-ı Mahmud’da birleşir…
Şimdi ben konuya girmeden basit şeyleri tekrar ediyorum…
Akıllarımızda kalsın çünkü bunlar kapı anahtarı gibidir…
Eğer bunları çok iyi bilirsek, elimizde bir sürü anahtar var, evin anahtarını elli tane anahtarın içinde eğer bilemezsek ellisini de denemek zorunda kalırız ki bu büyük bir zaman kaybıdır, doğru değildir…
Çok basit gibi gözüken bu bilgiler çok önemlidir



(1. SOHBET DEVAM EDECEK İNŞAALLAH)
http://www.muhammedinur.com/modules.php ... e18b#12557
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim



http://www.muhammedinur.com/modules.php ... e18b#12557

kulihvani yazdı: Âl-i İmrân Sûresi 133. âyeti:

وَسَارِعُواْ إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ

“Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!”
Bu âyet geldi zaman, bir Bizans casusu Arab kişi, Hıristiyan bir kişi geliyor… inceliyor da ne oluyor diye…
Bu âyeti duyunca gülüyor…
Diyor ki; “bu kadar da olmaz.”
Neden?..
“Çünkü cehenneme yer bırakmadı” diyor…
“Her tarafı cennetle doldurdu.”

Dediği akla göre doğru…
Soluğu Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’in meclisinde alıyor yâni…
“Ben yolcuyum” diyor…
“Bu şehre geldim. Sizi duydum. Siz böyle bir şey söylediniz mi?”
“Evet, evet böyle bir âyet geldi.”
“İyi ama yerlerden göklere kadar her yeri kaplayan bir cennet…”
“Evet evet öyledir.”
“Cehennem nereye gitti“ diyor…
“Yok mu yoksa!” gülerek…
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’in cevabı çok hoştur:
Arapça… Sözünün başında:
“Fe Subhanallah! Ben güneş doğdu diyorum, siz gece nereye gitti diyorsunuz.”
Bunu çok iyi anlamamız lâzım…
“Ben güneş doğdu diyorum, sen gece nereye gitti diyorsunuz.”
Ben cennet var diyorum, siz cehennem nerde diyorsunuz…

Cehennem, Muhammedî imânsızlığındadır…
Tahkik imânsızlığındadır…
Sadakatsızlığındadır…
Samimiyetsizliğindedir…
Sabırsızlığındadır…
Selâmetsizliğindedir…
“Eee bunlar var.”
Bunlar varsa zâten cennettesin…
O zaman cehennem ikiliği yoktur…
Şeytan yoktur…
Muhammed Aleyhi’s-selâm vardır…
Şeytan yoktur…
Rasûlullah’ın bizzat kendisi vardır…
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

Resim132- ''Allah’a ve Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin.''

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ 3/132



“Allah’a ve Resûlüne itaat edin
“Allah ve Resûlüne teslim olun
“Allah ve Resûlüne imân edin
“Allah ve Resûlüne itaat ediniz ki rahmete erdirilesiniz
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً

Resim 59- “Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisâ 4/59)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَـئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَـئِكَ رَفِيقًا
Resim 69- “Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (Nisâ 4/69)




بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim 31-“De ki; eğer Allah’ı seviyorsanız Bana tabi olun. Uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınız bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir” (Âl-i İmrân 3/31)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

*** '' Muhammed Aleyhissalâtü vesselâmın TÜMlüğünde, BİZliğinde, BİRliğinde OLmak dileğiyle!..''

Kul İhvani
Resim
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAS-AN »

nur-ye yazdı:Resim


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ


21.Ve ma erselnake illa rahmetel lil âlemin

21. (Resûlüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.
(ENBİYÂ 21/107)

Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebîyyike, ve
Rasülûke ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi...

Yâ Latîf! Celle Celalihu
Yâ Kerîm! Celle Celalihu
Yâ Rahîm! Celle Celalihu
Yâ Vedûd! Celle Celalihu
Yâ ALLAH Celle Celalihu

Âmin! Âmin! Âmin! Âmin!
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAS-AN »

nur-ye yazdı:
kulihvani yazdı: Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyi’l-Ümmiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi...

İnşâallah hiç çıkmadığı yüreğimizdedir..
İnşâallah hiç çıkmadığımız mübârek yüreğindeyiz..
İnşâallah muhabbetiyle dolu yüreğin Muhammedî Selâm Yurdu olur aziz kardeşim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAS-AN »

Hakan yazdı:
kulihvani yazdı: Esselât ü ve's- selâmü aleyke Yâ Muhammedullah!
Esselât ü ve's- selâmü aleyke Yâ Mahmudullah!
Esselât ü ve's- selâmü aleyke Yâ Ahmedullah!
Esselât ü ve's- selâmü aleyke Yâ Habibullah!


Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike , ve Rasülûke ve Nebîyyi’l-Ümmiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve ümmetihi...

Rızaullah'ın Yolu İhlaslı hasbi hizmettir...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:

ZEVK 833

“ ilâhe illa Allah” tır, kast-ı Muhammed Mustafa
On sekiz bin âlem üzre post-u Muhammed Mustafa
Kıyam-rüku’-secdesi hoş, tâhiyyatta selam “O” na
Dünya – âhret âbâd olur, Dost-u Muhammed Mustafa…

26.04.1991 08:24 dr.


“Lâ ilâhe illâllah’tır kasd-ı Muhammed Mustafa”
Bütün bu sistem “Lâ ilâhe illâllah” için yaratılmıştır…
Muhammed Mustafa Aleyhissalâtü vesselâm’ında bir tek kasdı vardır, tek görevi vardır…
O da nedir?..
“Lâ ilâhe illâllah”ı Allah’ın Rasûlullah’ı olarak söylemek İmamlığıdır…
Tebliğidir…
Tenziridir…
Tebşiridir…
Ve bir yerde de teşhididir…
Tebliğ şeriat…
Tenzir tarikattır…
Tebşir mârifettir…
Teşhid hakikattir…
Allah’ın bu kanunlarını Allah(c.c.) adına, yâni Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm’ın mübarek ağzıyla şahidi olma şerefidir.
Onun için kasd-ı Muhammed Mustafa “Lâ ilâhe illâllah” tır…
Başka türlü olamaz…
Söyleyeceği son söz budur…
O’nun ve O’nu duyup ve uyanların söyleyeceği tek kelime budur…
“Eşhedü en lâ ilâhe illallah”
Ne diyosun?.. ne diyorsun?...
“Eşhedü enne Muhammeder Rasûlullah”
Muhammed Aleyhi’s-selâm’ın söylediğine şahidim yâni…
Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm’a şahidim…
Neyine?..
Ben O’nun dediğini duydum ve uydum, O’na şahidim…
Bu!..
“Onsekizbin âlem üzere postu Muhammed Mustafa”
Onsekizbin âlem Muhammed Mustafa Aleyhissalâtü vesselâm’ın nurundan halk edilmiştir…
Yâni içindedir, özündedir demek istiyor…
“Kıyâm, rüku’, secdesi hoş, tahiyatta selâm O’na”
“Dünya âhiret âbâd olur, Dost-u Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vessellem”

Bu 91 deki bir şiir, dairede yazılmış bir şiir, bir dörtlük zevk daha doğrusu…

“Kıyâm, rüku’, secdesi hoş”…
Ne kadar ilginç…
Kıyamda okunur sadece Kur’ân…
Başka yerde okunamaz…
Çünkü şeriat âlemidir kıyâm…
Allah(c.c.) karşısında duruştur…
Tek duruştur…
Alnı alnına hesaptır…
“BEN”in hesabını gerçek gerçek “BEN”e veriştir yâni…
“BEN”i Allah’a veriştir…
Ben falanın, Allah olan “gerçek BEN”e verdiği hesaptır kıyâm…
Onun için orda âyet okunur…
Allah’ın kelâmı okunur…
Rüku’ tarikat makamıdır…
Secde mârifet makamıdır…
Neden iki secde?..
Neden olacak; birinci secde Rahmâniyet secdesidir… Beden ve nefisten geçiş kapısıdır…
İkinci secde ruh, sır vs ye geçiş kapısıdır… Rahîmiyet kapısıdır…
Mârifette böyledir…
Çünkü mârifet ara kesittir…
Ondan sonra artık öbür tarafa geçti mi başka âlem başlaaaaar…
Onun için tahiyatta ne yapılır tahiyatta?...
Tahiyatta; “Essalâtu vesselâmu aleyke ya Rasûlullah” denir…
Başka bir şey denmez…
“Ettehiyatü lillahi”
“Ettehiyatü : vallahi ben diriliyorum”
“Tahiyye : diriliyorum”
“Ettehiyatü lillahi”
Vallahi Allah’da diriliyorum… Hayy oluyorum…
“Vesselevat : ve ben sılamı buldum” yâni…
Gerçek ulaşım yolumu buldum…
Tıpkı kardeşlerin göbek bağı gibi… yâni…
Beş çocuk doğurmuş bir kadının, beşinin de göbek bağları kesilmemiş gibi çekerek gelen bir bağ…
Nereye gelir bu bağ?..
Bu bağ bu ananın canının canına gelir…
İçinin içine, özünün özüne gelir…
Ettahiyat böyledir yaa… Sıla…
Ettahiyatta selâm olsun O’na…
Allahümme salli ve sellim ve barik alâ seyyidinâ Muhammed…
“Dünya âhiret âbâd olur”
Böyle oldumu, bu sıla bağlandımı, sıla-yı rahim Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm’ın yüreğinde gerçekleşti mi…
Diri olan Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm’dan bahsediyoruz biz, Medine’de yatan Abdullah Aleyhi’s-selâm’dan değil…
Allah’ın Kendisinden sonra ilk halkettiği Nur-u Mim’in Resûlünden bahsediyoruz…
Kıyamet günüde “Buraya gelin! Buraya gelin!” diyenden bahsediyoruz…
“Kevserin başında olurum. Ravzanın başında olurum. Beni şurda bulun, burda bulun.” diyen, cennet kendisinin nurundan yaratılan Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’den, O’na ulaşmaktan bahsediyoruz…
Hayali, uydurma, kaydırma, tahmini vs değil…
Açık, seçik, net…
Allah Hayy, Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem Hayy…
Açık… Net… Bilinen bir şey…
Söylemiyorlarsa söylemesinler…
Saklasınlar ya da bilmiyorlarsa bilmesinler…
Devam etsinler…
Gümrük kapısına kadar…
Orda görüşülür demek istiyorum…
İşte “dünyası, âhireti âbâd olur, Dost-u Muhammed Mustafa” …
Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vessellem kimi dost edinmişse mesele bitmiştir…

Artık Allah’ın izni ve inayetiyle bütün bu güzellikler, özellikler yaşanır, fiilen yaşayışa geçer…
Artık hiç kimse, kendi nefis atını ruhun kalb sarayına çıkarıp et ikram ederken, ruhunu atın ahırı olan bedene indirip ot yiyeceksin diyemez…
Bu dönem kapanmıştır…
At olan ahırda ot yiyecek, süvari sarayda et yiyecek kardeşim, Allah böyle istemiştir diyecek yâni…
Aksi takdirde kimin nerede ne yediğini, sanki elektrikler kesilince bilmediği bir evde mutfağı-tuvaleti karıştırmış bir kişinin nerede ne yediğini fark etmiyorcasına başı boooş…
Sen ne söylersen söyle…
Canının istediğini söyle…
Kokudan anlaşılıyor ki sen mutfakta değilsin…
Bu kadar açık, net…

Konuşmalar, söylemeler, kapıda ne yazmalar vs ler önemli değildir…
Önemli olan ne yeniliyor, ne içiliyor, ne deniliyor ona bak sen…
İşte bu…
Baştaki beş delik ve başın altındaki bedende iki delik…
Beş delik bu iki deliğin emrindedir hep…
İmtihanda buradadır ve ilginçtir…
Onun için baş kudsaldır…
Allahü zü’l-Celâl’in en yüce sıfatlarının tecelli yeridir…
İki göz görüş, iki kulak deliği dediğimiz iki duyuş ve tek delik ağız, dil, koku, söz, şu, bu…
Sakın sakın haram girmesin, yalan çıkmasın deliği…
Ve hiç sesleri çıkmıyor gibi duran bedendeki üreme ve boşaltım delikleri…
Alttaki iki delik…
İşte bunlar “BEN” dediğimiz kişiliklerin, bu bedenlerin, bu cisimlerin, resimlerin şuanda nazına oynadıkları, gece gündüz hizmetinde bulunduğumuz bu yedi delik ve yedi nefis…
Bunlar yedi nefistir aslında…
Ve bütün bunlar tek tek bilinmeden, bulunmadan, olunmadan hiç birşey olmaz…
Geçen gün bir arkadaşımızın yakını için Andızlı mezarlığına gittik, orda çok yakînen tanıdığımız, yirmi sene birlikte yaşadığımız insanların öldüğünü gördük, kendi kendime dedim ki:
“Bu insanda çok güzel işler yapmıştı, çok kötü de yapmıştı. Vay anasına demek ki hepsi boşmuş ve hesaba çekilecekmiş”… Gerçekten…
Bir hayal yâni… Rüya yâni… Belki rüya bile değil…
Onun için Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem:
“Herkes uykudadır. Öldüğü zaman uyandığını anlayacaktır.”
Kim bunlar?..
Ölmeden önce ölemeyenler, tatlı canlılar, yalandan ölenler…
Yâni uydur kaydır tasavvufçular…
Şunu öğrenmiş de, bunu öğrenmiş de, ne bileyim ben fenafinnefs nedir, fenafillah nedir?…
Yâni iki yaşındaki çocuk soruyor ki, işte diyor ki :
“Ben yarın evlenirim, bir günde dokuz tane çocuğum olur!” gibi böyle saçma sapan şeyler…
Mantıksız, şuursuz… Olası şeyler değil yâni…
Bunların bir mantığı yoktur…
Onun için biz bir şey aramıyoruz ki bulalım…
Bir şey istemiyoruz ki verilsin…
Bir şey sormuyoruz ki söylensin…
Biz bir tek bir şey biliyoruz…
Biz Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’i duymak ve uymak istiyoruz…
Hepsi bu kadar…
Başka hiçbir derdimizde yok…
Ham dolsun yok yâni…
Eğer duyar ve uyarsak mesele bitmiştir…
O kadar basit ve rahattır…
Yeri yoktur… Herkes bulunduğu yer kendi kaderidir ve en güzel yeridir…
Kadındır, erkektir, dünyanın o köşesindedir, kolay iştedir, zor iştedir, Musa’dır bir Firavun çıkmıştır olabilir, ne bileyim ben Nemruttur bir İbrahim denk gelmiştir olabilir, kaderdir yâni bunlar hep olacaktır…
Fakat nefsin ne yapacağı çok önemlidir…
İmtihan olmaktadır onu demek istiyorum.
Zaman da önemli değildir…
Hâl de önemli değildir…
Çünkü hepsi geçicidir…
O da geçeeeeer, o da geçeer…
Geçmeyen ne kalır bu âlemde…
Kim geçmiyor ki onlar geçmesin…
Her şey geçer…
Geçmemesi gereken bir tek şey var…
Her nefesin şehadeti var…
Demin demiştim, o demin gitti yeni bir demin geldi…
Şimdi dedim, şimdi gitti yeni şimdi geldi…
Yine “Lâ ilâhe illâllah Muhammeder Resûlullah”
Bizi bu noktaya getirmeyen imân, imân değil...
İbadet, ibadet değil…
Hiç bir şey, bir şey değil…
Çünkü işin anası, astarı, temeli budur…
“Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeder Rasûlullah” dır.
Onun için bizim gençlerimiz özellikle, kardeşlerimiz, yavrularımız Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem efendimize karşı, gerçekten çok iyi bilmeleri lâzım, bulmaları lâzım, gerçekten yürekleri Muhammedi olması lâzım ve yaşamaları lâzım ki Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem efendimizi sevebilsinler.
Bu çok önemli…

Ömer (r.a.) çok bıçkın bir insan, çok hızlı Müslüman olmuştur, sadık Müslüman olmuştur…
“Ya Rasûlullah sana anam babam feda olsun” buyurduğunda Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem:
“Hayır” demiştir. “Sen imân etmiş olamazsın.”
“Neden ya Rasûlullah”
“Nefsimden de çok seviyorum Seni demediğin sürece imân etmiş değilsin.”
Demiştir: “Nefsimde feda olsun ya Rasûlullah”
“İşte şimdi imân ettin.”
Onun için tanımadığı bir insana, bilmediği bir insana değil canını, saçının telini bile vermez kimse… vermiyor zâten… lafa gelince söylüyor…
İşte bütün bu… önümüzde ki, buradan baktığımızda Kâbeyi görmek kıbledir.
Ama buradan baktığımızda buradan Kâbeye kadar önümüzdeki putları temizlemekte tasavvuftur…
Allah’dan başkası olmaması gerekir…
Bir tek kişi olur, o da Allah’ın İmamıdır, O da aramızda değildir, bizi oraya yönlendirmeye, götürmeye görevli olandır, döndürmeye…
İmamdır yâni…


Resim
Kullanıcı avatarı
turabi
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 76
Kayıt: 14 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen turabi »

Resim


EFENDİM S.A.V


Sultan-ı Resûl, şâh-ı mümeccedsin Efendim!

Biçârelere devlet-i sermedsin Efendim!

Divân-ı ilâhîde ser-âmedsin Efendim!

Menşûr-i Leamrukle müeyyedsin Efendim!

Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammedsin Efendim!

Hakdan bize Sultân-ı müeyyedsin Efendim!


Tâbişde-i ervâh-ı mücerred güherindir

Mâlişgeh-i rûhsâr-ı Melek Hâk-i derindir

Âyine-i didâr-ı tecelli nazarındır

Bû Bekru Ömer, Osman, Ali yâranındır

Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammedsin Efendim!

Hakdan bize Sultân-ı müeyyedsin Efendim!


Hutben okunur minber-i iklim-i bekâda

Hükmün tutulur mahkeme-i rûz-i cezâda

Gülbank-i kudûmün çekilir arş-ı hüdâda

Esma-i Şerifin anılır arzu semâda

Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammedsin Efendim!

Hakdan bize Sultân-ı müeyyedsin Efendim!


Ol dem ki velîlerle Nebîler kala hayrân

Nefsî diye dehşetle kopa cümleden efgân

Ye’s ile usâtın ola ahval-i perişân

Destûr-i şefâatla senindir yine meydân

Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammedsin Efendim!

Hakkdan bize Sultân-ı müeyyedsin Efendim!
BİZ NEYİ BİLİRİZ, NEYİ BİLMEYİZ, BİLEN BİRİSİ ÇIKSIN DA BİLENLERİN NE OLDUĞUNU BİLELİM...
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sdemir »

nur-ye yazdı:


Resim

Sana sığındım Ya Resulallah!

…Tufan günü düşen yağmur gibi düştün gönlüme
Hani Rabbin yeryüzünü günahkarlardan temizlemek için
gönderdiği suyun kabaran inişi vardı ya..
İşte öyle günahlarıma karşı bir temizlik başlatır içimde adını anmak!
Her sâlat-u selâm ile biraz daha arınır,

biraz daha senin tevhid geminde bulurum kendinimi.
Ey Sultan-ı Rûsul, Ey ashabının bağlılığını;
-"Anam babam sana fedâ olsun" diyerek ifade ettiği Server-i Enbiya!
Davan uğruna ölen şehitler adedince sâlat-u selâm olsun sana!
Her yağmurda semadan inen melekler adedince sâlat-u selâm olsun sana!

Aşkın ile yanan aşıklar adedince sâlat-u selâm olsun sana..!


ve Hazret-i Yunus aşkıyla yanar söz;

Aşkın ile aşıklar
Yansın Ya Resulallah
İçib aşkın şerabın
Kansın Ya Resulallah…
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

nur_umim yazdı:
Allahümme ente es selâmü ve minke es selâm!

Allahım es Selâm Sensin! Ve es Selâm Sendendir!



ES SELÂMÜ

Kökü masdar olan tek esmâdır…
Es Selâmü : Selâm, selâmet ve esenlik sahibi. Fâni, gelip geçici olmaktan, ayıp, âfet ve zevâlden beri' ve selâmette olan. Her selâmetin menbağı ve selâmete erdiren...
Mutlak eman, sulh ve teslim kaynağı olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.


seleme : Bir işten kurtulmak, berî olmak.
Esleme : Teslim olmak. Müslüman olmak. İtâat etmek.
Selleme : Tam teslim olmak. Selâmlamak.
İslâm : İslâm dini. Müslümanlar.

ES SELÂMÜ (celle celâluhu) ZEVKİ:

Selâm ve selâmeti anlayana Es Selâmü (celle celâluhu) yâr ve yardımcı olup ulaşan ilhâmla kul, kendi zâtını ayıplardan, sıfatlarını noksanlıklardan ve fiillerini kötülüklerden ve zulümden uzaklaştırır, selâmet ve emniyet bulur...
Kendi nefsi için sıla, kardeşi ile selâm, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salâvât ve Rabbü'lâlemîn'e salât...
Işık gibi akmaya başlar İnşâallahu Tealâ!...
Nefsin hevâ, heves, şehvet ve gazabını akl-ı selimin emrine köle edip selâmet içinde nefsini islâm eder. Böylece; herkes ve herşey de, böylesi kimsenin elinden dilinden ve belinden selâmette olur.
Muhammedî Edeb de budur zâten...

(Kul ihvani – Esmâlar’dan)




SELÂMLAŞMAMIZ NEDEN ÖNEMLİ
SAHİBİMİZİN SESİNEN BUYURUNUZ:



وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسولُ اللّهِ #: إذَا انْتَهَى أحَدُكُمْ إلى المَجْلِسِ فَلْيُسَلِّمْ. فَإنْ أرَادَ أنْ يَقُومَ فَلْيُسَلِّمْ. فَلَيْسَتِ ا‘ولى بِأحَقِّ مِنَ خِرَةِ[. أخرجه أبو داود والترمذي .

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz bir meclise gelince selâm versin. Kalkmak isteyince de selâm versin. Birinci selâm sonuncudan evlâ değildir (ikisi de aynı ölçüde ehemmiyetlidir).
(Tirmizî, İsti'zân: 15, (2707); Ebû Dâvud, Edeb: 150, (5208))


وعن كَلَدَة بن الحنْبل قال: ]بَعَثَنِي صَفْوَانُ بْنُ أُمَيَّةَ إلى رَسولِ اللّهِ # بِلَبَن وَلَبَإِ وَضَغَا بِيسَ، وَالنَّبىُّ # بِأعْلى مَكَّةَ. قالَ: فَدَخَلْتُ عَلَيْهِ وَلَمْ اسْتَأذِنْ وَلَمْ أُسَلِّمْ. فقَالَ: ارْجِعْ فَقُلْ السََّمُ عَلَيْكُمْ، أأدْخُلُ؟ ففَعَلَ[. أخرجه أبو داود والترمذي.وعند أبي داود »جَدايةٍ« بدل اللبأ.»الضَّغَابِيسُ« صِغَارُ الْقِثَّاءِ .

Kelede İbnu Hanbel (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Safvân İbnu Ümeyye (radıyallâhu anh) benimle, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'a süt, ağız ve bir miktar salatalık gönderdi. Aleyhissalâtu vesselâm o sırada Mekke'nin yukarısında idi.
İzin istemeden selâm vermeden huzuruna girdim. Bana:

"Dön, esselâmu aleyküm, gireyim mi? de! " buyurdu. Ben de öyle yaptım."
(Tirmizî, İsti'zân: 18, (2711); Ebû Dâvud, Edeb: 137, (5176))


وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ لِي رسولُ اللّهِ #: يَا بُنَيَّ إذَا دَخَلْتَ عَلى أهْلِكَ فَسَلِّمْ يَكُنْ سََمُكَ بَرَكَةَ عَلَيْكَ وَعَلى أهْلِ بَيْتِكَ[. أخرجه الترمذي وصححه .

Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana buyurdular ki:"Ey oğulcuğum, âilene girdiğin zaman selâm ver ki, selâmın, hem senin üzerine hem de aile halkına bereket olsun!"
(Tirmizî, İsti'zân: 10, (2699))


وعن ابن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]سُئِلَ رسولُ اللّه #: أيُّ ا“سَْمِ خَيْرٌ؟ قالَ: تُطْعِمُ الطَّعَامَ، وَتَقْرَأُ السََّمَ عَلى مَنْ عَرَفْتَ وَمَنْ لَمْ تَعْرِفْ[. أخرجه أبو داود. قلت: وَأخرَجه البخاري في كتاب ا“يمان من صحيحه بهذا اللفظ، واللّه أعلم .

Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah'a: "İslâm'ın hangi ameli daha hayırlı?" diye sorulmuştu.
"Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermen" diye cevap verdi."
(Ebû Dâvud, Edeb: 142, (5194))


وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه ]أنَّهُ مَرَّ عَلى صِبْيَانٍ فَسَلَّمَ عَلَيْهِمْ، وَقالَ:
كَانَ رَسولُ اللّهِ # يَفْعَلُهُ[. أخرجه الخمسة إ النسائي .

Hz. Enes (radıyallâhu anh)'in anlattığına göre, kendisi bir grup çocuğa uğrar ve onlara selâm verir. Yanındakilere de şu açıklamayı yapar: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle yapardı!"
(Buhârî, İsti'zân: 14; Müslim, Selâm: 14, (2168); Ebû Dâvud, Edeb: 147, (5202); Tirmizî, İsti'zân: 8, (2697))


وعن أسماء بنت يزيد رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]مَرَّ عَلَيْنَا رَسولُ اللّهِ # في نِسْوَةٍ فَسَلَّمَ عَلَيْنَا[. أخرجه أبو داود والترمذي.وفي رواية للترمذي: ]فَألْوَى يَدَهُ بِالتَّسْلِيمِ[.

Esmâ Bintu Yezîd (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) biz bir grup kadına uğramıştı, selâm verdi."
(Ebû Dâvud, Edeb: 148, (5204); Tirmizî, İsti'zân: 9, (2698);Buhârî, İsti'zân: 15.)
Tirmizî'nin bir rivayetinde: "Eliyle selâmladı" denmiştir;


وعن عبيداللّه بن أبي رافع عن علي بن أبي طالب رَضِيَ اللّهُ عَنْه. قال أبو داود رَفَعَهُ الحَسَنُ بْنُ عَليٍّ أيْ عَنْ رسولِ اللّهِ # قالَ: ]يُجْزِئُ عنِ الجَمَاعَةِ إذَا مَرُّوا أنْ يُسَلِّمَ أحَدُهُمْ وَيُجْزِئُ عَنِ الجُلُوسِ أنْ يَرُدَّ أحَدُهُمْ[. أخرجه أبو داود .

Ubeydullah İbnu Ebî Râfî, Hz. Ali (radıyallâhu anh)'den nakletmiştir: Ebû Dâvud derki: "Hasan İbnu Ali ise bunu merfu’ olarak yani Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) 'dan rivayet etmiştir. Bir cemaat giderken, yeri gelince içlerinden bir kişinin selâm vermesi hepsi için yeterlidir. Oturanlar adına da bir kişinin mukabelesi yeterlidir."
(Ebû Dâvud, Edeb: 152, (5210))


وعن أبي أمامة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسولُ اللّهِ #: إنَّ أوْلَى
النَّاسِ بِاللّهِ مَنْ بَدَأهُمْ بِالسََّمِ[. أخرجه أبو داود والترمذي .

Ebû Ümâme (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah'a en makbul insan, karşılaşmada selâma önce davranandır."
(Ebû Dâvud, Edeb: 144, (5197); Tirmizî, İsti'zân: 6, (2695))

وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسولُ اللّهِ #: يُسَلِّمُ الرَّاكِبُ عَلى المَاشِي، وَالمَاشِي عَلى القَاعِدِ، وَالْقَلِيلُ عَلى الكَثِيرِ[. أخرجه الخمسة إ النسائي .

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Binekte olan yürüyene, yürüyen oturana, az çok'a selâm verir."
(Buhârî İsti'zân: 4, 5, 6; Müslim, Selâm: 1, (2160); Ebû Dâvud, Edeb: 145, (5198, 5199); Tirmizî, İsti'zân: 4, (2704, 2705))


وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: لَمّا خَلَقَ اللّهُ آدَمَ عَلى صُورَتِهِ طُولُهُ سِتُّونَ ذِرَاعاً. قالَ: اذْهَبْ فَسَلِّمْ عَلى أُولئِكَ نَفَرٌ مِنَ المََئِكَةِ جُلُوسٌ فَاسْتَمِعْ مَا يُحَيُّونَكَ، فَإنَّهَا تَحِيَّتُكَ وَتَحيَّةُ ذُرِّيَّتِكَ. فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ. فقَالُوا: السََّمُ عَلَيْكَ وَرَحْمَةُ اللّهِ فَزَادُوهُ وَرَحْمَةُ اللّهِ. فَكُلُّ مَنْ يَدْخُلُ الجَنَّةَ عَلى صُورَةِ آدَمَ. فَلَمْ يَزِلِ الخَلْقُ يَنْقُصُ بَعْدُ حَتَّى انَ[. أخرجه الشيخان .

Yine Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah Teâlâ Hazretleri, Hz. Âdem (aleyhisselâm)'ı kendi sûreti üzere ve boynunu da altmış zirâ olarak yaratınca:
"Git, şu oturan meleklere selâm ver, onların seni nasıl selâmlayacaklarına da dikkat et, dinle. Zira o selâm, senin ve zürriyetinin selâmı olacaktır" dedi. (Bunun üzerine Âdem onlara gidip):
"Esselâmü aleyküm!" diye selâm verdi. Melekler: "Esselâmü aleyke verahmetullahi" dediler ve selâma mukabele ederken “verahmetullahi”yi ilâve ettiler. Cennete her giren Hz. Âdem sûretinde (ve boyu da altmış arşın boyunda) olacak. Halk şu ana kadar (boyca) hep eksilmektedir."
(Buhârî, İsti'zân: 1, Enbiya: 1, Müslim, Cennet: 28, (2841))


وعن عمران بن حصين رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كُنَّا عنْدَ رسولِ اللّهِ # فَجَاءَ رَجُلٌ فَسَلَّمَ فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ. فَرَدَّ عَلَيْهِ رسولُ اللّهِ # السََّمَ؛ ثُمَّ جَلَسَ، وَقالَ النَّبيُّ #: عَشْرٌ، ثُمَّ جَاءَ آخرُ فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّهِ. فَرَدَّ عَلَيْهِ فَجَلَسَ فقَالَ: عِشْرُونَ، ثُمَّ جَاءَ آخَرُ فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّهِ وَبَرَكَاتُهُ. فَرَدَّ عَلَيْهِ فَجَلَسَ فَقَالَ ثََثُونَ[. أخرجه أبو داود والترمذي .

İmrân İbnu Husayn (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Biz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ın yanında iken bir adam gelerek selâmı verdi ve:
"Esselâmu aleyküm!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) selâmına mukabele etti. Adam da oturdu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm);
"On (sevap kazandı!)" dediler. Sonra birisi daha geldi."Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi!"dedi. Aleyhissalâtu vesselâm onun selâmına da mukabele etti. Adam oturdu. Aleyhissalâtu vesselâm.
"Yirmi!" dediler. Sonra biri daha geldi ve:
"Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtuhu" dedi. Resûlullah, selâmına mukabele etti, adam da oturdu. Hz. Peygamber bu sefer:
"Otuz!" buyurdular."
(Ebû Dâvud, Edeb: 143, (5195); Tirmizî, İsti'zân: 2, (2690))


و‘بي داود عن معاذ بن أنس بمعناه. وزاد ]ثُمَّ أتَى أخَرُ فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّه وَبَرَكَاتُهُ وَمَغْفِرَتُهُ. فَرَدَّ عَلَيْهِ رسولُ اللّهِ # وَقالَ: أرْبَعُونَ ثُمَّ قالَ: هكذَا تَكُونُ الْفَضَائِلُ[ .

Ebû Dâvud'da Muâz İbnu Enes'ten aynı ma'nâda bir rivayet vardır. Ayrıca şu ziyade yer alır:
"Sonra bir diğeri geldi ve dedi ki: "Esselâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuhu ve mağfiretuhu." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) mukabelede bulundu ve:
"Kırk (sevap)" deyip ilave etti: "Böylece (ziyade edilen her kelime için) sevap artar."
(Ebû Dâvud, Edeb: 143, (5196))


وعن أبي تميمة الهُجيمي عن أبي جُريٍّ عن أبيه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أتَيْتُ رسولَ اللّهِ # فَقُلْتُ: عَليْكَ السََّمُ يَا رسولَ اللّهِ. فقَالَ: َ تَقُلْ
عَلَيْكَ السََّمُ. فَإنَّ عَلَيْكَ السََّمُ تَحِيَّةُ المَوْتَى. إذَا سَلَّمْتَ فَقُلِ: السََّمُ عَلَيْكَ. فَيَقُولُ الرَّادُّ وَعَلَيْكَ السََّمُ[. أخرجه أبو داود والترمذي .

Ebû Temîme el-Hüceymî, Ebû Cüreyy el-Hüceymî'den, o da babasından (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'a gelip:
"Aleyke'sselâm ya Resulellah. (Sana selâm olsun ey Allah'ın Resulü!)" dedim. Bana hemen müdâhale etti:
"Aleyke's-selâm deme. Çünkü aleyke'sselâm diye verilen selâm, ölülerin tahiyyesidir. Selâm verdiğin zaman, "Esselâmu aleyke" de! Sana mukabele eden de, "Ve aleykesselâm!" der."
(Ebû Dâvud, Libas: 28, (4084), Edeb: 151, (5209); Tirmizî, İsti'zân: 28, (2722, 2723))



وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: إذَا سَلّمَ
عَلَيْكُمُ الْيَهُودُ فَإنَّمَا يَقُولُ أحَدُهُمْ: السَّامُ عَلَيْكَ. فَقُلْ: وَعَلَيْكَ[. أخرجه الستة إ النسائي .

İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Yahudiler size selâm verince onlardan biri, "essâmu aleyküm" der, sen de ona, "Ve aleyke!" de."
(Buhârî, İsti'zân: 229; İstitâbe: 4; Müslim, Selâm: 8, (2164); Muvatta, Selâm: 3, (2, 960); Ebû Dâvud, Edeb: 149, (5206); Tirmizî, Siyer: 41, (1603))


وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه يرفعه: ]إذَا سَلَّمَ عَلَيْكُمْ أهْلُ الْكِتَابِ فَقُولُوا وَعَلَيْكُمُ[. أخرجه الشيخان .

Hz. Enes (radıyallâhu anh), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ın şu sözünü nakletmiştir:
"Ehl-i Kitap size selâm verince onlara "Ve aleyküm" diye cevap verin."
(Buhârî, İsti'zân: 22; Müslim, Selâm: 6, (2163); Ebû Dâvud, Edeb: 149, (5207); Tirmizî, Tefsir, Mücâdele: (3296))


وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: َ تَبْدَءُوا الْيَهُودَ وََ النَّصَارى بِالسََّمِ، وَإذَا لَقيْتُمُوهُمْ في طَرِيقٍ فَاضْطَرُّوهُمْ إلى أضْيقِهِ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذي .

Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Hıristiyan ve yahudilerle karşılaşınca önce siz selâm vermeyin, (onlar size versinler, siz mukabele edin). Bir yolda onlarla karşılaşınca, (kenardan geçmeleri için) yolu onlara daraltın."
(Müslim, Selâm: 13, (2167); Tirmizî, İsti'zân: 12, (2701); Ebû Dâvud, Edeb: 149, (5205))
[/size]

-----
En son nur-ye tarafından 26 Kas 2009, 13:07 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim


kulihvani yazdı: ZEVK 2139

KİMSEMİZ YOK GURBET ELDE, "GÖNÜL MESCİDİ"N OTURDUK.
"SÂLÂT-Ü-SELÂM --> SILA'SIN, RAVZASI"NDA DİVÂN DURDUK.
RABB-BÜ-BİRRUN, RESÛL-İ EKREM, EHL-İ BEYT-Ü-EHLULLAH'LA.
EBDÂL-EBRÂR-GAYBÎ ERLER, SIR-RI SUBHAN -->"SOHBET" KURDUK!..


31.05.2002 - 14:18 BOLU
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

ResimHÂTEM!...Resim


ÖZden gelen ÖZETçi KALBime bAKtı, SENi gördü.
Şimdi bana bir ‘’HÂTEM’’ verdi.
Adı; "SEN!"
Ne yaparsa yapsın!
Bana "SEN!"
Benim AKLım O'nunla .
O'nunla hER HÜCREMin BİLmecesinin, çÖZülmesini bekliyorum....

HCRM de ki İLE BİLE!....

13:00
26.11.2009

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلٰـكِنْ رَسُولَ اللّٰهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّٖنَ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَیْءٍ عَلٖيمًا
Resim40- ‘’ Ma kane muhammedun eba ehadim mir ricalikum ve lakir rasulellahi ve hatemen nebiyyin, ve kanellahu bi kulli şey'in alima.: Muhammed sizin ricalınızdan hiçbirinin babası değil ve lâkin Allahın Resulü ve Peygamberin hatemidir, Allah, her şeye alîm bulunuyor.’’

AHZAP Suresi:33/40
Resim
Kullanıcı avatarı
ser-ay
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 20 Tem 2009, 02:00

Mesaj gönderen ser-ay »

Ebû Hureyre'den, Peygamber (s.a.s): "...Ben bütün insanlara gönderildim. peygamberler de benimle son buldu" (Tirmizî, es-Sîre, 5) ve "Benim, benden önce gelen peygamberlere nisbetle durumum buna benzer: Bir adam büyük bir bina yaptırıp onu güzelce dayayıp döşedi, fakat bir köşede bir tuğlalık boş yer bıraktı. Ahali binanın etrafında dolaşıyor, güzelliğine hayran kalıyor fakat şunu söylemeden edemiyordu: Niçin bu tuğlanın yeri boş? İşte ben o tuğlayım ve peygamberlerin sonuncusuyum"

(Buhârî, Menâkıb,18; Müslim, Fedail 32, Ebû Davûd, Fiten, 1).

Ebu Hüreyre'den nakledilen uzun bir hadiste insanların âhirette, kendilerine şefâat etsin diye Hz. Âdem (a.s)dan başlayarak, sırasıyla peygamberlerden şefâat isteyecekleri, ancak hiçbirinin şefâat edememesi üzerine neticede Hz. Muhammed (s.a.s)'e gelip: "ya Muhammed! Sen Rasûlüllah ve hâtemü'l-enbiyâ'sın. Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını affetmiştir. Bize Rabbin huzurunda şefâat eyle..." diyecekler (Buhârî, Tefsir, sûre 17; Müslim, İman, Hadis no: 327).

Bir diğer hadiste: "Bana özgü olan beş isim vardır. Ben Muhammedim ve Ahmedim, ben o mâhî (yok eden, silen)yim ki, Allah benimle küfrü izale edecektir. Ben o hâşirim ki insanlar beni takibederek haşrolunacaktır. Ben akîb (hatemü'l-enbiya)im"
(Buhârî, Menâkıb, 17).

Ablacığım Allah c.c razı olsun.... çok güzel bir başlık ellerinize sağlık...
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/smflogofi9.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: Salât ve's-Selamımız!

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim
ALLAHümme ente Es SELÂMü ve minke Es SELÂM!

ALLAHım Es SELÂM Sensin! Ve Es SELÂM Sendendir!


Resim
ALLAHu Zü'l-Celâl'imizin İZni ve İNAYETi ile RABB'ül Âleminimiz SÖZünü, RESÛLALLAH SALLallahu aleyhi ve sellem efendimizin SESinden buyuruyor:

"Euzu billâhi’s-semî'il-alîmi mine’ş-şeytani’r-racîmi min hemzihi ve nefhihi ve nefsih.:Kovulmuş şeytanın dürtmesinden, üflemesinden ve kötü nefesinden her şeyi en iyi işiten ve bilen Allah'a sığınırım."

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم


دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim'' --- Da'vâhum fîhâ subhânekellâhumme ve tehiyyetuhum fîhâ selâm(selâmun), ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîn(âlemîne). Onların oradaki duaları: «Allahım, sen yücelerden yücesin»; sağlık dilekleri «SELÂM», dualarının sonu da «Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun.» diye şükretmek olacaktır.''
1. da'vâ-hum : onların duaları
2. fî-hâ : orada
3. subhâne-ke allâhumme : Allah'ım Seni tenzih ederim
4. ve tehiyyetu-hum : ve onların dilekleri, tehiyyatları (hayatları)
5. fî-hâ : orada
6. selâmun : selâmdır
7. ve âhıru : ve sonrası
8. da'vâ-hum : onların duaları
9. en el hamdu li allâhi : "Allah'a hamdetmek"tir
10. rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbine
(YÛNUS suresi 10. ayet) (Resmi:10/İniş:51/Alfabetik:109)



وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim''---Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).: Allah, SELÂMet yurduna çağırıyor ve dilediğini de doğru yola hidayet ediyor.''
1. vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
2. yed'û : davet eder
3. ilâ dâri es selâmi : teslim yurduna, selâm yurduna
4. ve yehdî : ve ulaştırır
5. men yeşâu : dilediği kişi
6. ilâ sırâtın : yola
7. mustekîmin : istikamet üzere olan, Allah'a götüren
(YÛNUS suresi 25. ayet) (Resmi:10/İniş:51/Alfabetik:109)



وَأُدْخِلَ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ تَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ
Resim---''Ve udhilellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ bi izni rabbihim, tehıyyetuhum fîhâ selâm(selâmun). İman edip salih ameller işleyenler ise, Rablerinin izniyle içinde sürekli kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetlere konulurlar. Oradaki dirlik temennileri «SELÂM!» dır.''
1. ve udhile : ve dahil edilirler, konulurlar
2. ellezîne : o kimseler
3. âmenû : ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler, âmenû olanlar
4. ve amilû es sâlihâti : ve nefsi ıslâh edici amel işleyenler
5. cennâtin : cennetler
6. tecrî : akar
7. min tahti-hâ : onun altından
8. el enhâru : nehirler
9. hâlidîne : ebedî kalırlar
10. fî hâ : orada
11. bi izni : izni ile
12. rabbi-him, : Rab'lerinin
13. tehıyyetu-hum : onların tahiyyeleri (temennileri, iltifatları, duaları, esenlik dilekleri)
14. fî hâ : orada
15. selâmun : selâmdır
(İBRÂHİM suresi 23. ayet) (Resmi:14/İniş:72/Alfabetik:40)



أُوْلَئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا
Resim---''Ulâike yuczevnel gurfete bi mâ saberû ve yulekkavne fîhâ tahiyyeten ve SELÂMâ(selâmen). İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamları ile mükafatlandırılacaklar, orada hürmet ve SELÂMla karşılanacaklardır.''
1. ulâike : işte onlar
2. yuczevne : mükâfatlandırılır
3. el gurfete : oda, yüksek yer, yüksek makam
4. bi mâ : sebebiyle, dolayısıyla
5. saberû : sabrettiler
6. ve yulekkavne : ve karşılanırlar
7. fî-ha : orada
8. tahiyyeten : hayır dualarla, hürmet ve selâmet dilekleriyle
9. ve selâmen : ve selâm
(FURKÂN suresi 75. ayet) (Resmi:25/İniş:42/Alfabetik:29)


تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ وَأَعَدَّ لَهُمْ أَجْرًا كَرِيمًا
Resim--- ''Tehiyyetuhum yevme yelkavnehu selâm(selâmun), ve eadde lehum ecren kerîmâ(kerîmen). O'na kavuşacakları gün müminlere esenlik dileği SELÂMdır. (Allah) onlar için cömertçe bir mükafat hazırlamıştır.''
1. tehiyyetu-hum : onların tehıyyeti (karşılanma mükâfatı)
2. yevme : gün
3. yelkavne-hu : ona mülâki olurlar (ruhları ölmedenönce Allah'a ulaşır)
4. selâmun : selâm
5. ve eadde : ve hazırladı
6. lehum : onlar için, onlara
7. ecren : ecir, mükâfat
8. kerîmen : kerim, çok, üstün
(AHZÂB suresi 44. ayet) (Resmi:33/İniş:97/Alfabetik:4)


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---'' İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen).Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona teslimiyetle salât ve SELÂM edin.''
1. innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
2. ve melâikete-hu : ve onun melekleri
3. yusallûne : salât ederler
4. alen nebiyyi (alâ en nebiyyi) : peygambere
5. yâ eyyuhâ : ey
6. ellezîne : onlar, o kimseler
7. âmenû : âmenû oldu, Allah'a ulaşmayı diledi
8. sallû : salat edin
9. aleyhi : ona
10. ve sellimû : ve selâm verin, salât edin
11. teslîmen : teslim olarak, selâm ederek
(AHZÂB suresi 56. ayet) (Resmi:33/İniş:97/Alfabetik:4)


فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Resim---''Fasfah anhum ve kul selâm(selâmun), fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne). Ey Muhammed! Şimdilik sen onlara aldırma ve: «Size SELÂM olsun.» de. Onlar yakında bilecekler!''
1. fe : o zaman
2. isfah : vazgeç
3. an-hum : onlardan
4. ve kul : ve de, söyle
5. selâmun : selâm
6. fe : artık
7. sevfe : yakında
8. ya'lemûne : bilecekler
(ZUHRUF suresi 89. ayet) (Resmi:43/İniş:63/Alfabetik:113)



ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ
Resim--- ''Udhulûhâ bi selâm(selâmin), zâlike yevmul hulûd(hulûdi). Şimdi SELÂM ve selametle oraya girin. İşte sonsuzluk günü budur.»
1. udhulû-hâ : ona girin
2. bi selâmin : esenlik ve barış (selâm) ile
3. zâlike : bu
4. yevmu : gün
5. el hulûdi : ebedîlik
(KAF suresi 34. ayet) (Resmi:50/İniş:34/Alfabetik:49)


سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
Resim--- Selâmun kavlen min rabbin rahîm(rahîmin).: (Onlara) Rahîm olan Rab'den «SELÂM» sözü vardır.''
1. selâmun : selâm
2. kavlen : söz
3. min rabbin : Rab'lerinden
4. rahîmin : rahmet nuru gönderen
(YÂSÎN suresi 58. ayet) (Resmi:36/İniş:41/Alfabetik:108)


Sadaka'llâhu'l-azîm

Resim
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re:

Mesaj gönderen habibi »

nur-ye yazdı:Resim



http://www.muhammedinur.com/modules.php ... e18b#12557

kulihvani yazdı:Âl-i İmrân Sûresi 133. âyeti:

وَسَارِعُواْ إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ

Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!”
Bu âyet geldi zaman, bir Bizans casusu Arab kişi, Hıristiyan bir kişi geliyor… inceliyor da ne oluyor diye…
Bu âyeti duyunca gülüyor…
Diyor ki; “bu kadar da olmaz.”
Neden?..
Çünkü cehenneme yer bırakmadı” diyor…
Her tarafı cennetle doldurdu.”

Dediği akla göre doğru…
Soluğu Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’in meclisinde alıyor yâni…
Ben yolcuyum” diyor…
Bu şehre geldim. Sizi duydum. Siz böyle bir şey söylediniz mi?”
Evet, evet böyle bir âyet geldi.”
İyi ama yerlerden göklere kadar her yeri kaplayan bir cennet…”
Evet evet öyledir.”
Cehennem nereye gitti“ diyor…
Yok mu yoksa!” gülerek…
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemin cevabı çok hoştur:
Arapça… Sözünün başında:
Fe Subhanallah! Ben güneş doğdu diyorum, siz gece nereye gitti diyorsunuz.”
Bunu çok iyi anlamamız lâzım…
Ben güneş doğdu diyorum, sen gece nereye gitti diyorsunuz.”
Ben cennet var diyorum, siz cehennem nerde diyorsunuz…

Cehennem, Muhammedî imânsızlığındadır…
Tahkik imânsızlığındadır…
Sadakatsızlığındadır…
Samimiyetsizliğindedir…
Sabırsızlığındadır…
Selâmetsizliğindedir…
Eee bunlar var.”
Bunlar varsa zâten cennettesin…
O zaman cehennem ikiliği yoktur…
Şeytan yoktur…
Muhammed Aleyhis-selâm vardır…
Şeytan yoktur…
Rasûlullahın bizzat kendisi vardır…
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Re: SALÂt ve's-SELÂMımız!

Mesaj gönderen mim »

gullale yazdı:ResimSelâm konusu ne kadar önemliyse o kadar da anlaşılamamış olduğundan tekrarlanan, şartlanan, otomatikleşen eylem şeklinde uygulandığında ASIL anlamından uzak kalmakta ve nasiblenememekteyiz. Hatırı sayılır ömrümde uzun zamandır hep buna dikkat eder, "güzel selâm" "doğru selâm" "selâm gibi selâm" vermenin, farkında olanlar tarafından verildiğini gözlemlerim.

Verdiğimiz selâmlar bizim değil, onun bunun şunun değil, ALLAH'ın! ALLAH'ın selâmetini diliyor, selâmını yayıyor, ALLAH'ın selâmını canlar üzerine sunuyoruz. O can bundan habersiz, iki dudağı ile dişleri arasında geveleyerek
"seam" gibi lâm harfini yutarak ağzını yayarak "şimdi selam dedi bende karşılık vereyim bâri nereden çıktı bu" gibilerinden baştan savma hareketlerle alınan verilen selâmlar bizim anladığımız bahsettiğimiz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin buyurduğu selâmlar değil maalesef. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz zamânında mü'minlerin verdiği "es-selâmu aleykum" selâmına karşılık olarak Yahudiler; "es-sâmu aleykum" derlerdi. Bu "ölüm sizin üzerinize olsun" anlamını içeriyordu. Bunun için selâmın açık ve net bir şekilde tam kelimeler ile ifâde edilerek verilmesi belirtilmiştir.

Selâmın veriliş âdâbı da var. Bu usuller bilinmediğinden, gaflet ve dalâlet şaşkınlıkları taşkınlıkları içindeki insanoğlu uygulamada edeb dışı kalmaktadır. Şimdi dede diyeceğimiz yaştaki insan vay aslanım gel bakalım, selamlarım sizi, merhaba, iyi günler diyerek modern? selâmlama şekillerini kullanırken bebe diyeceğimiz yeni gençlerimiz selâmın anlam ve önemini farkettiğinden, öğrendiğinden,
"es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu" diyerek net ve anlaşılır bir ses tonu ve kendinden emin bir duruşla selâm vermektedir.

Bir ara
"kendine iyi bak" modası vardı iki arkadaş evlerine işlerine döneceklerinde... Son yıllarda gençler arasında "ALLAHa emânetsin- ALLAHa emânet ol!" ardından "kendine iyi bak" gibi cümlelerini duyuyor ve bu gençlerin söyledikleri sözün önemine ne kadar vâkıf olduklarını düşünürken şükrediyorum, yine de dillere düştü ya en azından.. inşallah ilerde ÖZlerine de düşer anlam ve önemi diye.

Selâm kelime anlamı olarak, Ayıplardan, âfetten sâlim oluş. Selâmet, emniyet. Sulh. Âsâyiş. Bütün korktuklarından emin olma.
Kullanılışı: ALLAH Celle Celâluhunun rızâsına erişmek için mü'minlerin birbirlerine yaptığı duâ.

Mü'minler birbirleriyle karşılaştıklarında;

*büyük olan küçük olana; ancak büyük olan ilmi hal olarak gâfil ise küçük olan büyük olana selâm verebilir.
*dışarda olan içerde olana
*yürüyen durana; ayakta olan oturana,
*az olan grup çok olan gruba,
*hayvan veya vâsıta üzerinde olan yerde yürüyene;
*yüksekte olan aşağıda olana,

Evvelâ selâm veren daha çok sevap kazanır.
Selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. Yâni selâm vermek Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efenimizin uygulamasına iştirak etmektir. Almak ALLAH'ın emridir. Verilen selâmdan daha güzeli ile almak edebtendir.
İki cemaat birbiri ile karşılaşırsa; onlardan birisinin selâm vermesi sünnet-i kifâye, selâm alacak taraftan birisinin selâm alması farz-ı kifâyedir. Yâni, iki grup karşılaştığında az olan gruptan ya da yaş büyüklüğü olan gruptan birinin diğer gruba selâm vermesi yeterlidir. Diğer gruptan da grup adına birinin selâmı alması yeterlidir.

Nasıl selâm verilir?

Selâm ALLAH'ın selâmıdır, bizim selâmımız mü'min kardeşimize ALLAHın selâmını dilemek iledir. Ancak selâmın ALLAH selâmı olduğunu anlamamız başına gelen -EL takısı iledir. Arapça'nın gramer kuralı gereği belirli olması ve yerini, niteliğini belirtmesi için başına -EL takısı alır, sonundaki tenvin kalkar ve tek hareke olarak söylenir. Şöyle ki:

Yanlış kullanılan ve ALLAH selâmını ifâde etmeyen selâmlama şekli:
selâmUN aleykum ! demektir. Bu herhangi birine âit olan, nereden geldiği belli olmayan, bir selâmlama şeklidir. Selâmı bu şekilde veren kişiyi kırmamak için verilecek cevab aleykum selâm olabilir. Daha efdali ise, kimin selâmı olduğunun sorularak selâm verenin verdiği selâm hakkında uyanması, ayıkması sağlanabilir...

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin verilmesini buyurduğu selâm ise:


ES-SELÂMU ALEYKE- erkek olana verilen selam
ES-SELÂMU ALEYKİ- kadın olana verilen selâm
ES-SELÂMU ALEYKUM- topluluk olana verilen selâm

şekillerinde olabilir. Selâmın verilişinde Kur'ân-ı Kerîm'imizde bizlere öğretilen şekli ile, rahmet, bereket, mağfiret, tahiyyat, tayyibat kelimeleri ile nûrun ala nur şeklinde verilebilir. Şöyle ki:

ES-SELÂMU ALEY(KE) (Kİ) (KUM) VE RAHMETULLÂHİ VE BEREKÂTUHU VE TAHİYYÂTUHU VE TAYYİBÂTUHU gibi...

Selâmın alınışı da şu cümlelerledir:


Aleynâ ve aleyke es-selâM- erkek olanın verdiği selâma cevab
Aleynâ ve aleyki es-selâm- kadın olanın verdiği selâma cevab
Aleynâ ve aleykum es-selâm- Topluluk olanın verdiği selâma cevab

Kâmil olanı ise;

ALEYNÂ VE ALEYKUM ES-SELÂM VE RAHMETULLAHİ VE BEREKÂTUHU VE TAHİYYÂTUHU VE TAYYİBÂTUHU !
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Cevapla

“►Salavat-ı Şerifeler◄” sayfasına dön