ÇİÇEK SEPETİne bir çiçek daha Kul İhvani

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

ÇİÇEK SEPETİne bir çiçek daha Kul İhvani

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ZeVKe saRRmışlar ZiLLeti
> “Ah! ile ÂŞIK MiLLeti
Yedi DAĞdan HİKMET TOPlar
KOLunda
> ÇİÇEK SEPETİ!..

Rahmetli Siirtli Muhammed Sıddık kaddesallahu sırrahu Hocam anlatmıştı:
1949 yılında Antalya Korkuteli’ne el Ezher mezunu Yuğlu Hafızın israrıyla ramazanda hatimle teravih kıldırmaya götürülmüştüm.
İnsanlar Kur'ân-ı Kerime âşıktı ve sesi-okuyuşu güzel hafızlar aramaktaydı, çünkü yasaktı hafız yetiştirmek.
Orada tanıdığım çok yaşlı bir zatın başından geçeni anlatayım sizlere aynen yaşanmış..


Süllü Emice sabah namazlarında fazla ezberi olmayan cami imamına durmadan kızmakta ki “ Zamm-ı Sûreyi neden uzun uzun okumuyorsun?” diye.
Neticede kendisi Kur'ân-ı Kerim okumaya başlar gece-gündüz okur ilerletir.
Hemen Nebe Sûresini ezberler, defalarca okur ama yaş da ileri unutmaktadır.
Neyse bir sabah imama:
“Sen geridur ben sana nasıl uzunca Zamm-ı Sûre okunurmuş göstereyim!” der.
İmam olur Süllü Emice, “Allahuekber!, subhanaeke, besmele ve hemen unutmadan
“Amme yetesâelûn” la Nebe Sûresine girer..
Arkadan birisi:
“Ulen önce fatıhayı okumayı unuttun Süllü Emiceee!” der.
Bizimkisi:
“Patlama ulann arkasından okuyacağım o aklımda!” der ve devam eder Nebe'ye..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

Kul İhvâni Hocam ÂNlatıyor
1960 yıllarından önce Aksaray’ın karaören köyünde şehir günleri olurMUŞ.

O günlerde arabalar sınırlı. Köylüler ürettikleri yiyecekleri eşeklere yükleyip şehre satmaya giderlerMİŞ.

Köylüler toplu olarak gün aydınlanmadan yola çıkarlarMIŞ.
Şehre varmaları 2 saati geçerMİŞ.
Güneş doğduğunda şehre girmiş olurlarMIŞ.
Müşterileri beklediğinden 2 saat içindede herkes getirdiği ürünü satarMIŞ.
Şehre gidiş ve dönüşlerinde yolda pek çok sohbetler olurMUŞ. Pek çok menkıbeler anlatılırMIŞ.

Köyün sığırtmacı da olan İresim emmi (çolak Rasim emmi) dedikleri zatı muhterem amcamız saçı sakalı birbirine karışmış halde üstüne başına ne bulursa, gelişi güzel giyerMİŞ.
Tabiî ki diğer insanlardan farkı hissedilirMİŞ.
Bir gün çarşı-bazar yolculuğuna o da katılmış.
Eşeği yolda giderken o eşeğe, bu eşeğe sataşıyorMUŞ.
Demişler ki “İresim emmi şu eşeğine bi baksan ya!
İresim emmi ne ettiyse baş edememiş eşşekle elindeki koskoca sopasıyla inmiş eşekten.
Yol arkadaşları: “ İresim emmi şimdi eşeğini, eşek sudan gelenedek dövecek” demişler.
Ama yanılmışlar, İresim emmi eşeği kulaklarından tutup bir sağ gözüne, bir sol gözüne öpücükler kondurMUŞ.
Ahali şaşkın tabiî ki anlam verememişler
Ve sormuşlar “niye dövmedin de gözlerinden öptün? ”
İresim emmi : “ Eşeğe önce bir İNSANlığımızı gösterelim de!” demiş
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen nur-ye »

http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... lak#p75373

KUL İHVANÎ CUMÂ SOHBETLERİ
(29 Mart 2008 tarihli sohbetin devamı)

dün mü evvelsi gün mü bir şey oldu da bir yazının birisinde Çolak Rasim diye yazdıydım bizim köyde.
Çolağın resmi vardı. Benim çocukluğumda sığırtmaçtı.
Muhteşem bir insandı ben Şems-i Tebrizî’yi defalarca gördüm tıpkı onun gibiydi aynen.
Yüzde yüz öyleydi yani. Sadece Çolak Rasim amca biraz daha bakımsızdı, böyle derbeder görünümlüydü o kadar.
Gözünün içindeki ışık, Resûllullah sallallahu aleyhi vesellem’in gözünün içindeki ışığın aynısıydı.
Bir kaynak makinası gibiydi.
İçine bakamıyordun, rengini göremiyorsun gözünün.
Çolak Rasim Amca, ben ilkokuldaydım benim dostumdu.
Herkes kaçardı çocuklar onun deli gibi oluşundan, kolu çolaktı ağzına gitmezdi sol eli.
Beni neden ilgilendirmişti?
Çünkü o Rasim Amca, sabah namazdan sonra güneş doğacağı sıralarda, doğmadan önce camiinin üstüne çıkar, yaylıma gidecek sığır, inekleri-öküzleri çağırma sesi olan “"hoo!”" diye bağırırdı.
Bütün köye ilânat yapıyor ki: "uyuyanlar uyanın, ineğinizi, öküzünüzü, dananızı çıkarın dağa götürüp otlatacağım!" diyordu çünkü sığırtmaçtı o.
Bunda bir şey yok fakat mutlaka şöyle bitirirdi: “"Mizan vaar! Terazi vaarr! ölüm vaarr! uyumayın, uyanınnn!..”"
Hep böyle bitirirdi.

Ben çocuktum işte dediğim gibi ilkokul üçte mi dörtte mi bilemiyorum. Hakan’ın babası Mahmut Hocayla beraber büyüdük zâten o da çok iyi bilir.
O zamanlar Perşembe akşamları köyde rahmetli Hoca Amcam, Bizim Ankanın-Ali’nin dedesinin babası, çok değerli bir insandı Hoca Baba.
Halaka-yı Zikirler olurdu Hoca Efendi gelirdi.
Gine Köyünden inerlerdi, çarpana çalardı, kudüm çalınırdı, yatsı namazından biraz daha sonra başlar, gece yarılarına, sabaha kadar sürerdi belki.
Köy ayağa kalkardı sesten. Zikir muhteşem olurdu.
Biz ne yapar yapar Hacı Mahmut’la içeri girerdik.
Çocukları sokmazlardı ama zikir biraz kızışınca biz muhakkak girerdik.
Benim giriş sebebim çok basitti.
Ben Rasim Amca’yı izlemeye girerdim.
Çünkü Çolak Rasim halakaya giremezdi kolunun biri çalışmadığı için. Sağdakinin elini tutar ama soldaki onun elini tutamadığı için, o tek kalırdı ama zikire başladığı zaman sanki başı vücudundan ayrı gibi gökte yarım daireler çizer, hele pervane dönmeye başladı mı, belki yarım saat dönerdi.
Deli gibi onu seyrederdim yani.
O dönüş hayalimde hep bir anafor gibi, taa kii “"Hay! Hayy! Hayyy!.."”
Diye diye vücud iflas eder çöker bir kenara hıçkıra hıçkıra ağlardı.

İşte benim bildiğim zikrullah denince, bir değirmen taşı gibi ses çıkaran, içimde hiç dinmeyen o ses, Rasim Amca’nın sesi!
Yıllar sonra bir kere gördüm rüyamda, Kâbe’de gördüm.
Sanki öz babamla senelerce hasret kalmış gibi, kolu düzelmişti.
Dedim ki: “"Sen öleli çok oldu, ben hep seni aradım bulamadım!”" dedim.
Kavuştuk ya Latif Bey!"” dedi.
Boynuma sarıldı şöyle, kokusu bir insan teri kokusu gibi ama sanki gül kavurmuşsun yanık bir gül kokusu yani.
Müthiş bir şeydi, yeni abdest alınmıştı.
Resûllullah sallallahu aleyhi vesellem bir namaz kıldıracak!”" dedi.
Müezzin oydu, tüm insanları çağırdı "“Aşk Namazı kılınacak!..”" diye.
Ben yedi kişi saydım.
Yani oradaki insanların tümü duydu fakat Aşk Namazına uyan yedi kişi saydım.
İşte Çolak Rasim böyle bir Rasim’di yani.
Hayy bir insandı, diri bir insandı.
Öldüğünde sadece bedeni, sadece testi kırılmıştı su da hala aynı suydu.
Belki şu anda da sizi bizi dinliyor.
Fakat testisi olmadığı için konuşamıyor.
Yani ortada olduğu halde konuşamıyor çünkü âleti yok.
Ruhu şâd olsun onun da, Allah Dostlarının cümlesinin de.
Allah bize onlardan inşirah ve şifâ versin.

Onlar Yunus Baba gibi öyle tenha kalmış, kral sofrasına oturmamış, dünyanın balından baklavasından benim gibi şahsen çok fazla yememiş, fakat çilenin içerisinde göbeğinde Hakk’a hamd etmiş!
Rabbisini daima aziz tutmuş, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in saygısını hiç unutmamış, sığırtmaç da olsa, köle de olsa, Allahu zü’l celâlin katında her zaman Sultan yaşamış harika insanlardı.
Böyle biri denk geldiği için size de anlatmış bulundum.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Rahmetli sevgili Hacı Osman BaBam anlatmıştı:

“Bencileyin bir derviş, kapılanmış diyelim ki Taptuk Babaya, ama içi çıfıt çarşısı, gel-git seneler geçmiş netice sıfır.
Sonunda:
“Falan yerdeki Şıh Efendiye gidenler adam olmuş ben de gideyim adam olurum!” demiş.
Demiş ama ekrandan gözetleyen BABA çağırmış hemen:
“evlad yolculuk mu var?” demiş.
Derviş:
“Evet, yıllar geçti yanınızda bir şey olamadım, artık buradan gideceğim felan şehre!” demiş.
Baba:
“Güle güle evlâd selâm götür!” demiş.
Derviş yola çıkmış, mevsim kış ama hava güllük-gülistanlık.
O kasabanın bağlarına varınca yer göğe kapanmış, bir fırtına başlamış ki yol-yolak kalmamış, geldiği kasaba da ortadan yokolmuş tipi bastırmış.
Can derdine düşen Şaşkın Derviş ne edeceğini bilemezken az ilerde yol kenarında bir karaltı görmüş ve yanaşmış.
Keçesine bürünmüş birisi ve yüzü içerde kapalı halde durmakta.
Bir umut yanaşmış:
“Çoban Baba, ben felan şehre gidecektim amma yolumu şaşırdım tipiden, geri dönsem o kasaba da kaybolmuş!” der
Keçeli Baba:
“Ne vardı evlâd bu karda kışta yola çıkmana sebeb?” demiş.
Bizimkisi:
“Buradaki Şeyhimi de, tekkesini de terkettim, felan şehirde şöyle değerli bir zât varmış ona gidecektim vs.” deyince
Keçeli Baba:
“Ulan hergele o felan şehrin “ALLAH” ı başkası mıymış?” demiş ve başını açınca baksa ki Şeyhi karşısında..
Derviş:
“Amann Efendim özür dilerim. affet!." vs..
Melâmi Kâmil:
“Özre-affa gerek yok oğul, içindeki pisliği attın şükür!” deyince bakmış ki Şeyhinin huzurunda el pence durmakta..
Şeyh Baba:
“Buyur Dervişim bir arzunuz mu vardı?” deyince,
Bizimkisi:
“Evet Efendim vardı, ancak YAŞAttığınız "Hâl İçinde Hâl" le halloldu hamdolsun HiMMetinizle!” der.
Melâmi Kâmili Şeyh BaBa:
“Evlâd MeLÂMette; YOL da, YOLcu da, YOLdaş da, YOLluk da HAKK’ındır, Bizler Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde "BİZ BİR-İZ" inşae ALLAH!
Biribirimize haksızlık etmeyelim ikimiz de kucaklaşalım en iyisi!"
demiş..

İşte bir.. miş.. miş.. maSALLı.. çiçek sepetimize bir çiçek daha.. aziz canlarımıza..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimBir zamanlar kartalken.. doğduğum topraklarda başmühendis oldum..
39 numara iskarpinim Konyada özel ustada yaptırılmakta..
elbisemi 10 yıl Pariste terzilik yapmış bir terzi ki bizde çalışan birinin abisi diye dikmekte.. Altın yıldız kumaştan diksen durur alimallah..
ve de burnum bulut çizmekte göklerde..

Bir traktör operatörüm vardı, adı belirsiz gibi herkes
“dayı” diyor.. bir de “kafadan çatlak” denmekte.. kendikendine güler, konuşur, ağlar vs..
Bir gün şantiyeye giden bir ekiple bende bindim minübüse, kibirle.. elimde üstad Necib fazıl Kısakürekin tiyatro eseri
“Bir Adam Yaratmak” var. Hani vardır ya, yol boşa geçmesin hesabı ve herkes sus pus!..
Epey yol aldık ki Dayı dayanamadı:
“Elinizdeki ne ki Beyim! Bizden daha mı kıymatlı?” diye başladı ve bir güzelce haşladı.. gıkım çıkamadı!.
Bilgiççe anlattım.. ben de bir bakıyım dedi aldı elimden ve vermedi bir daha.. sadece:
“babam neden incir ağacına kendini astı?” paragrafını okurdu bana gülerek zaman zaman..
Palabıyıklı, babacan hüzünlü mü neşeli mi bilinmez, sarışın, zırdeliydi..ama dostumdu..

**

Bir cumartesi lokale çıktım, kapıda çaycı: “Efendim, Dayıyı dün gece içeri atmışlar!” dedi.
Emniyet müdürünü tanırdım hoş bir laz ve dindardı..
Bir koşuda çarşı karakoluna ulaştım..

"Gözaltı" yazan kapının küçük penceresinden içeri bakınca beni gördü, ağzı değil de içi güldü hıçkırarak.
“Ne oldu dayı?” dedim..
“Ulann ne olacak bir sıpa saldırdı yolda nâhak yere: “Güççük kap almadı, büyük kap dolmadı, orta kap da bende hiç olmadı, çarptım, attılar içeri dünden beri!” dedi..
Hemen işi halletim, çıkarttım, emniyet müdürümüzün odasında çay içerken birden bire ayağa fırladı: “Bir Adam yaratmak haaaa! Orta kap olmadan!..” dedi, çıktı gitti..

**

Aradan yıllar geçti “orta kap” ne güzel bir kapmış meğer ki hâlâ anlayamadım..
Hep aradım, amma hiç bulamadım dostlarımmm..

***

Hakikat, kesifleştikçe küçülür ve küçüldükçe gizlenir. Bir tohum gibi…”

Necib Fazıl Kısakürek
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen nur-ye »

BAKIN!..

Resim

Ulü’l- Elbâbın Lüb-Çüsü
AŞK Meyhânesin KÜP-Çüsü
Zâhiren Ziga ÇÖP-Çüsü

Melâmî ALİ-ye Bakın!..

*


Tûr-i Sîne Sırrın Sıran
Halkına HAKK’ı Haykıran
Zuhuratta Zincir Kıran

Divâne DELİ-ye Bakın!..

*


Kem’âlâtta Haslar Hası
Küllî Şey’in Resim İhatası
“Habli’l-Verid” in Âtası

Vuslâtta VELİ-ye Bakın!..

*


AŞK Kıblesin Harab Etmiş
Yakmış-Yıkmış Turab Etmiş
Göz Yaşını Şarab Etmiş

Elinde DOLU-ya Bakın!..

*


İhvÂNim KervÂN Kıtmiri
SEVen-SEVilenden Biri
Kemâlinde Dâim Diri

Cehlinde ÖLÜ-ye Bakın!..


22.07.2001 19:05

Resim

Ziga kaplıcası Aksaray


Ulü’l- Elbâb: Özünden haberliler.
Lüb: Öz.
Âta: Verme. Bağışlama. Bahşiş. Lütuf. İhsan.
Haslar Hası: Seçkinler seçkini.
İhata: Etrafından çevirmek, kuşatmak, içine almak. Kuşatılmak, sarılmak. * Geniş bilgi ile anlamak, tam kavramak.
Tûr-u Sîne: Sîne Dağı Kalb. Tûr-u Sinâ. Musâ Peygamberin (aleyhisselâm Allah celle celâlihu kelâmına nâil olduğu, Süveyş ile Akabe Körfezi arasındaki bir yer ve bir dağ ismi. Cebel-i Musa veya Tur-u Sinâ da denir.
Vuslât: Visal. Sevdiğine kavuşma, ulaşma, bitişme. Bitiştiren.
Turab: Toprak, un-ufak olmuş.
Cehl: Hakk Teâlâdangayrılık..


Resim

Hablil-Verid:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)

Resim

Not:


Ziga Kaplıcaları:

Resim

Aksaray İli, Güzelyurt İlçesi Yaprak Hisar Köyünde Ihlara Vadisi yanı başındadır.
Ziga Kaplıcalarının bulunduğu alan, Bakanlar Kurulu Kararı ile Özel Çevre koruma Bölgesi ilan edilmiş, kaynak kirlenmesinin önlenmesi bakımından yapılaşmaya kapatılmıştır.

Ziga Kaplıcalarının suyu 47 derece sıcaklığında 150lt/sn debisi olan mineral bakımından oldukça zengindir.
Başta romatizmal hastalıklar olmak üzere metabolizma bozuklukları, göz rahatsızlıkları ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Ziga Kaplıcalarının suları birçok mineralin birleşiminden oluşmuş ve içerisinde bol miktarda Kalsiyum ve Sodyum ile Klorür iyonu ve Hidrokarbonat İyonu bulunması sebebi ile tortu bırakmakta olup, içinde bulunan katyon ve anyonların traverten oluşumuna uygun olması dolayısıyla bölge traverten alanı olarak planlanmıştır.

İşte bu ZİGA'da BİZ de bir zamalar bir yaz mevsimi bu kaplıcalarda bulunduk..
7 günde 2 insan tanıdım bu âlemde..
Birisi Ziga Çöpçüsü ALİ idi.
Elinde süpürgesi durmadan dolaşmakta ve koşturmaktaydı.
Bakışları:
"Meczubum hem de zırdelisinden!" demekteydi.
Selâmınızı yere bakarak alan, 40 yaş civarında gösteren ALİ'ye mescidi sorduğum da :

"Nideceksin imamı yok cemaatı yok!" dedi.
"Sen imam ol ben de cemaat!" dediğim de.
"İmamız Hayy Hamdolsun!" dedi.
Nereli olduğunu demedi, Hasan Dağ'dan kır yollarıyla inerken acıktığını buraya gelip yetkiliye:
"Ekmek karşılığ bir müdded iş var mı?" deyip de burada 40 gündür kaldığını anlattı..
Namaz vakitleri sonradan Farz kılınırken gelir ve kapı girişinde tek başına saff tutardı.
Bana anlatılmaz bir saygı gösterir ve abartırdı.
Gözlerini kapatır
"Kıtmir MaSALLı" döktürürdü..
Kısacası o bir
"Meçhul Melâmî" idi..
Bir hafta sonra bizi göz yaşıyla uğurladı..
Sonra sordum yöneticiye nerede diye o ise:
"Bir sabah çekmiş gitmiş parası da kaldı!" dedi..
Ali'yi hiç unutmadı gönlümüz..

Bir diğeri ise SONGÜLdü..
Bizim kaldığımız ve içinde sıcak su hamamı olan 2 odalı evimize bitişik evin kapısında bir felçli arabası vardı.
Bizler her kuşluk vakti cemaat halinde kapı önüne kilim serip
"Yâ Sîn" ve diğer Kur'ân Virdlerimizi hafif sesle okurduk.
Bir kuşluk komşu kadın; genç, güzel ve felçli kızını sürürcesine yanımıza getirdi.
Önümüzdeki Sürahideki Diri Kur'ânı-ı Kerim Suyundan bir bardak verdim.
İçinin yangınının dışa vuran kesif dumanı dağıldı ve ceylan gözlerinden ateş fışkırdı hıçkırarak:

"Sizi tanıyorum hayatta, hayalde, halde ya da düşde ne fark eder!" dedi omuzuma yaslandı.
Yüzünü okşarken elime değen göz yaşını dilime değdiridim, gerçekten şeker gibi tatlıydı..
Ben de ağlamışım ki gözümü silince baktım zehir gibiydi tadı ve şaşakalmıştım..

Kısaca bir öyküsü vardı ömrünün..
Sevmişti.. evlenmişti.. hamileydi.. kavga başlamıştı.. geri dönememişti.. ileri gidememişti..
Tek çıkış sandığı 3. üncü kat penceresi boşluğuna bırakıvermişti kırılmışlığını..
Ama ölememişti.. sayısız kırıklar ve Konya Tıpdaki ameliyatlar sürmüş gitmişti..
Belden aşağısından hiç ses-hiss yoktu..

"Herkesin başına belâ oldum!" fısıltısı kulaklarımda hâlâ..
Sevdiği insan çoktan bırakmıştı kendisini mahkeme kararıyla:
"Hanımlık yapamaz!" diye..

Küllî Şey'e Kadîr olan Mevlamız celle celâlihu ya bu..
Sanırım 5. inci gündü..

"BaBa! Bakarmısın bacağım oynamakta!" dedi..
Canciğer dost olduk ve sürdü gitti bu iç-dış yakınlığı benle ve akrabalarımla
"BİZ BİR"liktelik..
Her Aksaray'a gelişimde mutlak ona uğrar kitaplar vs. getirirdim. Yolumu gözlerdi:
"Gelsen de nefes depolasam boğuluyorum!" derdi.
Antalya'dan her hafta mutlaka arardım telefonla..
Sınırda yaşadığı için zaman zaman çaldırırdı telefonumu ben arardım da arayınca hüngür hüngür ağlar:
"Yeter artık herkese minnet duymak ve yük olmak derdi boğmakta!" derdi..

En son Aksarayda gördüğümde koltuk değnekleriyle kapıya kadar uğurlayıp:
"Keşke ben de gitsem seninle CAN BABAm nereye gidiyorsan!" dedi. sustummm..

Ve bir seher telefonumun susmayan zili uyandırdı, Songüldü beni arayan:
"Hakkını helâl et! Bana dua et! Nasıl olsa görüşürüz BİZ BİR-İZ!" dedi..
"Sakın!..." sözüm yarım kaldı hatlarr kapandı..

En son ERVAH'a ziyarete gittiğimde yanımdakilere, Ervah mezarlığı çıkışında, Kanlı Pelit'e ve Somuncu Baba'ya yakın, tek başına duran ve baş taşında
"Garib Songül" yazan mezarını gösterip 7 yönden FÂTİHA"sını SALLamıştım..
Songülü de hiç unutmadı gönlüm çünkü o kızımdı...


Sevgili AyşeGül canım!
Sen ebeden sağ olasın bu şiirimizi yayınladın ya,
Bak nerelere SALLdın yalnız yüreğimi HaYY KızıMMM!..

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen nur-ye »

APPE OSSE BİLİR!..

Appe Osse Bilge Biri
Her AN Diri Belge Biri
Rasûlullah BİZ-liğinde
Resim Güneş gibi Resim Gölge Biri..


ZEVK 4990

MiLLeT-i İbrâhîmhaktır.. YEM OLMAmak Kuşa-Kurda
BaBa Dolu.. ANA Dolu… Resim SÂHİB Çık OğuL bu YURDa

Resim Appe Osse… AYşik Ammi.. Çolağ İresim.. Iraz Hala
TüRKü KürDü Resim ÇanaKKale… BİZ BİR-İZ bir CANız Resim BURDA!..


13.07. 12 10:54
drsslmd-slmda-aksryda..


وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلاَّ مَن سَفِهَ نَفْسَهُ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
Resim---Ve men yerğabu an MİLLETİ İBRÂHÎMe illâ men sefihe nefseh(nefsehu), ve lekadistafeynâhu fî'd-dunyâ, ve innehu fî'l-âhireti le mine's-sâlihîn(sâlihîne): Kendini bilmiyenden başka, kim Hazreti İBRÂHÎM’İN DÎNİ’nden yüz çevirir? Hakîkat ki, biz İbrâhîm’i (dünyâda peygamberlik şerefiyle ve Kâbeyi îmar vazîfesiyle) seçtik. O, ahirette de sâlihlerdendir.”
(Bakara 2/130)

Benim canım SILAM Aksaray, kökü derinlerde Hasan Dağ keveni gibi târihin eşsiz âbidelerinden birisidir.
Türkü-Kürdü-Alevîsi-Sünnîsi kaynaşmış, akraba olmuş parçalanamaz bir MuhaMMedî Mozaik'tir..
Ben de, koskoca târihmizin loş ve derin dehlizlerinde asırlarca; yokluk, cehâlet ve kendi imkânlarıyla baş başa bırakılmış nesillerin kutuluşa çıkış köprüsünün taşlarından birisiyim..
50 yıl önce kır eşeğin sırtında Dondurmacı Fârize bir eşek yükü kar-ı 1 liraya yalvararak sattığımızda boşboğaz kibirli bir esnaf, eriyen karımızın şarıl şarıl akan sularını göstererek:

Yörüklerin etfâiyesi yine gelmiş sokakları suluyoo!

deyip de kahkaha atışı içimde acı-paslı bir çivi gibi kaldı gitti..

Çağlar boyunca Aksaray'ın yerli şehirlisi, Şuzâde Buzâde soy adlı hanboğa-mütekebbir-mütagallibelerinin ellerinde ikinci sınıf vatandaş olan biz köylüler dolab beygiri gibi dönerken sürücümüz de onlardı hep çâresizce....

Harman kalkınca ödersin!esnafı bu büyük iyiliğinin karşılığını kendi belirler ve kendi yazardı defterine de itiraz eden veresiye alacak yer bulamazdı.
Anadolu'nun merd insanları, ilk çıkan buğdaylarını da yok parasına onlara satardı Zâhire Pazarında dedikleri fiyata çâresiz...

İki ışık doğdu birden Hasan Dağ ve EKececi Dağı köylerine;
Birisi ahır sekilerinde at ve mandalarla bir de PİRE haşaratıyla
OKU!maya koşan biz alevli gençler..
Hasan Dağ'dan ben,Sıtkı, Arif vd.
Ekecik'ten Kürt İzzet, Kürt Ahmed vd.
İkinci ışıksa ALAMANya idi..
Çeğmelini atan koyun sürüsü çobanları, at gibi ağzı açılıp diş muâyenesinden geçip kazanırsa yâni işe yarar pehlivansa gidiş o gidişti Alamana, İngilize, Fransıza..

Zaman tez sardı ANlarını..
Yüksek Mühendis olarak döndüğüm Aksaray'da, Kürt Ahmet Belediye Başkanı oldu..
Aksaray caddelerinde kuşağı tozzaklı foterler giymiş binbir cakada çuvalla markı olan eski köylü Almancılar sardı Aksaray'ı..
Çark tersine döndü.. Keser döndü sap döndü, gün döndü hesap döndü..

Şimdiler de bir elin parmakları kadar erkek nesli kalmayan OSMANoğulları atalarımızın ilk gününden bu güne kadar kılık değiştirerek gelen
Ananı belleyen KADIysa kime şikâyet edeceksin!düsturu sürmüş durmuştu asırlarca..
Ve de Kara Kaplı Kitap kültürünün kör gözü hâline gelen Medrese zihniyetine bayrak açan TEKKe TEKliği tekniği ÜREmeye başlamış ÜRÜN vermekteydi..


*

Yüzyılların Hasan dağ-Ekecik dağ köyleri tâbirleri..
Appe Osse… AYşik Amme.. Çolağ İresim.. Iraz Hala…
Benim neslim dâimâ halka hizmet etmişti..
Rahmetli babam 1943 yılında İvriz köy enistitüsünde okumuş eğitmen olarak ilk ilkokulu yaptırmıştı zor-kötek bizim köye de başına gelmeyen kalmamıştı..
Belki de 40 yıl ANAm doğurtmuştu köydeki tüm kadınları ve ölünce anam yıkamıştı onları mecbûren..
Halka hizmet HAKK’a hizmetti ve çeşit çeşitti..

Nice insanlar vardı destanları yazılacak, maSALLı ANlatılacak..

İşte Appe Osse, Osman Amca da, bu karanlık geçmiş kültürümüzü AYYdınlığa sürükleyen, halkın gözünde zekî, bilgili, dürüst, nüktedan-hazır cevap bir KÜRT BİLGEsidir..
Halkı aydınlatmakta, uyandırarak hizmette ve çağın Nasreddin Hocalığında tüm Ekecik yöresinde Kürtçe sözleri meşhur olmuş ve insanların gözünde her husuta
Appe Osse BİLir!hâlâ yaşamaktadır rûhu şâd olsun..
Yöresel Kürtçede;

Appe: Amca,
Amme: Hala..
Osse: Osman,
Husse: Hüseyin,
Hasso: Hasan,
Ayşik: Ayşe,
Fattik: Fadime-Fatıma gibi konuşulmaktadır..

**

Ekecik-Gelesin-Babakonağı Köyünden Haççik Amme Aksaray'a Salı Pazarı'na tereyağı getirmiş satacak.
Bir müşteri sormuş:
Teyze tereyağın kilosu kaç lira?
Haççik Ammi: “Valla gurban bir Hodi bilir bir de Appe Osse bilir: Vallâhi Kurban bir Hüdâ bilir bir de Osman Baba bilir!demiş…

***

Appe Osse kimin şehre işi düşerse akıl hocasıdır ve şehirde devlet dâirelerinde vs. Kürtçe'yi Türkçe'ye tercüman ve halkın hizmetçisidir.
Bu nedenle herkes şehirde tanımaktadır..
Appe Osse o devirin arabası eşeğiyle şehre inecek ama eşek kunnacı
(doğuracak) daha vaktı var az yük atarım usul usul gider-geliriz der..
Eşeğin sırtında yük yola çıkar şehre girecekken eşek yolda kunnar
( yavrular)
Appe Osse çâresiz yavru sıpa kucağında eşekle şehre girer hana kapatacak alış-veri yapacak..
Aslında ona kızgın olan şehrin meşhur Hâkim Beği bu halde görünce kaçırmamış, yanına koşmuş hemen:

Ne o, Osman Ağa kucağındaki çocuğu nere götüryorsun?demiş.
Okula götürüyom amucası, o da okusun da senin gibi Hâkim olsun diye!demiş.. miş.. miş..

****

50 yıldan önceleri dağ köylerinden Salı Pazarı'na Aksaray'a gidecek köylüler horozlar ötmedenşehar vahtıdenen zamanda kalkar, at-eşeğini yemler sonra da bir sürü yoldaşlar hâlinde şehre giderlerdi.
Güççük Beyin hanı, Veyisin hanı gibi hayvan hanlarına konaklar, alış veriş eder yine küme küme köylere dönerlerdi..
Biz çocuklar da köy dışında şehre giden bablarımızı beklerdik ki
şeker getire..

Appe Osse, dâimâ halkı göreceli eğitmekle meşhur okur-yazar bir bilgedir..
Ekecik Dağ köylerinde, Çukurova'dan yeni gelen patlıcanı bilen yok, köyden birisi asfaltta Anakara'ya sebze taşıyan kamyonlardan düşen bir patlıcan bulmuş getirmiş köye ne olduğun bilen yok..
Appe Osse’ye varmışlar, biliyor patlıcan olduğun ama evirmiş-çevirmiş:
Ula bu sizce neye benziyo?demiş.
Birisi:
Sığırcı Kuşu gibi!deyince.
Appe Osse gâyet inandırıcı bir sesle:
doğrudur işte bu bir sığırcık Kuşu yavrusudur, yukarı dama koyun hele!demiş.
Adam:
Eee iyi de bunun gözleri yook!deyince.
Appe Osse:
Ula daha yavru dedim yaaa size, açar gözünü birazdan patlamayın hele!!demiş. Miş..Miş..

Resim

(devam edecek İnşâallah)


NOT:

Resim

Ekecek Dağı
İç Anadolu Bölgesi’nde Aksaray'ın kuzeyinde bir dağ.
Tuz Gölü’ nün doğusunda yer alan, Ekicik Dağı da denen Ekecek Dağı’nın yükseltisi 2136 metre’yi bulur.


Resim

Hasan Dağı
Aksaray il sınırları içinde bulunan volkanik bir dağdır.
En son mîlattan önce 7500 yılında patladığı tahmin edilmektedir.
Çatalhöyük'te bulunan Hasan Dağı'nı gösteren resimlerin târihteki ilk manzara resmi olduğu düşünülmektedir.
Hasan Dağı; ismini, târihte o yörede yaşamış bir evliyâ olan Hasan Dede'nin ölümünden sonra mezarının bu dağın zirvesine konmasıyla almıştır. İç Anadolu bölgesinin en görkemli dağlarından biri olarak kabul edilmesi, çevresinde ondan daha büyük dağların bulunmamasından kaynaklanır.
Zirvedeki krater çukuru dağa uzaktan bakıldığında dahî çok net bir şekilde görülebilmektedir.
Yüksekliği 3268 metre volkanik bir dağ güzelidir.
7626 km2'lik yüzölçümünde 6 ilçe
(Ağaçören, Eskil, Gülağaç, Güzelyurt, Ortaköy, Sarıyahşi) ile 191 köy ve kasabası bulunan Aksaray İli'nin 30km. kadar G.G.D. yönünde simetrik bir huni şeklinde yükselen, sönmüş bir volkan dağı olan Hasan Dağı; ismini, târihte o yörede yaşamış bir evliyâ olan Hasan Dede'nin ölümünden sonra mezarının bu dağın zirvesine konmasıyla almıştır.
İç Anadolu bölgesinin en görkemli dağlarından birisidir.
Zirvedeki krater çukuru dağa uzaktan bakıldığında dahî çok net bir şekilde görülebilmektedir.
Nem oranı düşük ve açık havalarda, Konya şehir merkezi çevresindeki dağlardan da görülebilir.
Toplam büyüklüğü 1500 km2'yi geçen Tuz Gölü'nün yanında yükselerek 3000m.lik manzarası ile açık olan batı yönünde, akşam saatlerinde kırmızı ışığın tonlarında çok güzel görüntülere imkân verir.
Hasan Dağı eteklerinde alt ve üst kısım hâlinde meşe, orta kısım ise bir kuşak hâlinde dağ kavağı ağaçları görülür.
Çevrenin tabiî bitki örtüsü bozkır bitkileridir.

İklim; kışları soğuk ve sert, yazları ise yağış azlığı sebebiyle kuraktır.
Eski ismi Harlıdere, târihte ise Nora olarak isimlendirilmiş olan Helvadere'den dağ evine giden yol, veyâ inşaat hâlindeki astım hastanesine ve yaylaya gidilen toprak yoldan dağa doğru sapılarak taşlıklı geniş bir patika ile vâdi içindeki kamp alanına varılabilir.
Vâdi'nin her iki yanı da kuraktır ve gri rengiyle çok uzak mesâfelerden bile seçilebilir.
Kamp alanının bulunduğu vâdinin devâmında, bacalar olarak isimlendirilen mevkiinin 150m.kadar ilerisinde vâdi tabanı seviyesinde en kurak mevsimlerde dahî su bulmak mümkündür.
Zirvesine ulaşmak için pek çok yol vardır.
Herhangi bir teknik tırmanış zorluğuyla karşılaşılmaksızın iyi bir tempo ile rahat bir rotadan günü birlik olarak dahî zirveye ulaşmak mümkündür.
En kolay yol, dağın doğu yamacındaki çarşak saha tarafından gerçekleştirilir.
Karsız mevsimlerde iniş, zaman zaman tehlikeli olabilir.
Dağ sâdece Yılankar rotası ile, bugüne kadar bilinen 4 kişinin hayâtını kaybetmesine sebep olmuştur.
Dik kayalık kısımlardan günün belirli saatlerinde taş düşmeleri de görülebilir.
Kış mevsiminde zeminin karla örtülmesi ile birlikte dik ve uzun yamaçların rüzgâra açık olan kısımları kimi zaman buz hâlini alabilir.
Bu ihtimâller göz önünde bulundurarak krampon ve buz kazması alınmalıdır.
Karşılaşılabilecek bir diğer sorun ise yükseklikten meydana gelebilecek muhtemel dağ hastalıkları olabilir.
Ancak bunlar baş ağrısı ve mîde bulantısından farklı şeyler olmayacaktır.
Zirve çanağı
(veyâ krater ağzı olarak da isimlendirilir) çok eski târihlerde bir göle sâhip olsa da günümüzde kurak bir çukurdur.
Zirve, krater çukurunun güney yönünde yükselir ve birkaç adım kenarında 5 çadır sığabilecek büyüklükte kamp alanları vardır.
Açık havalarda; zirveden Melendiz, Erciyes, Aladağlar, Bolkarlar ve Karacadağ rahat bir şekilde görülebilir.


Birisi 1957 ilk okulda olmak üzere 3 kere çıkmak nasip oldu ben Hasan Dağ sevdâlısına..




Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen nur-ye »

Hoca amcam derdi ki->4 şeyi ''TUZu, SAMANı, ATEŞi ve MAYAyı'' istemek için kapına geleni geri çevirme!

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimRahmetli Hacı Rasim Ağabeyim ki Anka'nın DeDesi.. çok hoş sohbet ve değerli bir tasavvuf adamıydı..
Olayları anlatırken yaşarcasına ANlattıkları, teeey çocukken, geceler yarısı, ay ışığında öküzle harman sürerken, bugday sapı-samanı döveni üzerinde anlattığı padişahın kolu pazubendli-tılsımlı kızının garip ve çok acıklı maSALLaırndan hâlâ kulağımdadır..
ANlatıyor.. seferberlik zamanı.. herkes seferde.. her yer kıtlık.. bazıları esger kaçağı.. dağlarda eşkiya.. bizim köyden Gedik Mıstafa EMMi, Geçigalesinden lâleli-idamlık Zilifdar.. çoook..
Hasan Dağın öte yüzü çok ama çok fakir.. iş-güç yok.. kapan kapanın elinde kalmakta..


Rasim Ağabeyim: "Latif Efendi yarıyamalak delikanlıydım bizim köye öteyüzden birileri geldi adamlar hiç makas bıçak görmemişler sanki dağ pisisi gibi saçsakal.. birisine "Şaştımallah" demekteler.. ben de şaştım bu nasıl isim diye.. Rahmetli Molla MeMMed Babam: "Bunlar ırak yirden geldi İresim oğlum eve git yimek getir köy odasına!" dedi. Koştum bulgur-bulamaç ne bulduysam getirdim adamlar acıkmışlar alimallah daşı yiyecekler..
yavaşça sokuldum: "Şaştımallah Emmi neden sana bu adı koymuş anan-baban?" dedim.. Gülüştüler içlerinden muzib-şakacı birisi: "ah oğlum ah bu herif pek salaktır çok saftır, ağlasan ekmeğini virirverir aç kalır derviş işte!
yıllar önce seferibirlik devrinde Şaştımallah Dayım, iki tosundan öküzü var bakımlı Kötübucakta tarla sürüp tohum ekiyorken yukarı tepelerden birisinde bir adam durmadan
"şaştım ALLAH! şaştım!" diye bağırmaya başlamış ve de kendini yerlere vurup kalkarmış.. bakmış dayanamamış acaba bir faydam olur mu diye çifti durdurmuş tepeye kan-ter içinde çıkmış:"arkadaş ne oldu, derdin ne niye şaştın Allah aşkına diii bir hele, çaresine bakalım!" deyince o çırpınıp duran adam ayağa kalmış gayet sakince: "arkadaş ben senin tek öküzle nasıl tarla sürdüğüne "şaştım ALLAH" kaldım!" deyince bizimkisi geri dönüp bakar ki, öküzünün birisi yok, boyunduruk yerde tek öküz beklemekte görünce feleği dönmüş..
işte o zaman anlamış iki eşkiyanın kendisine nasıl bir tuzak kurduğunu, ve gitti gelmez, evinin direği sarı öküzününün acısıyla ellerini dizlerine vurarak köye kadar çıkmış:
"Ben de buna şaştım ALLAH!" diyerek..


o gündür bu gündür Geçigalesi Köyünde ve her yirde İreceb Dayımın adı "Şaştımallah" galdı gitti yiğenim!" demiş..
herkes gülüşürken Şaştımallah DeDe duymamış gibi
"geçmişlerinize ırahmetler olsun yiğenim Ulu Rabbımız size Şaştımallah didirmesin!" demiş.. miş.. sessizce...

Rasim Babaya çok rahmetler olsun.. aksarayda da kar-kış mevsimi.. kömürü olmayanların sebilillah kömür ocağıydı tam bu mevsimlerde, kimselere çaktırmadan yerin kulağı duymadan indirirdi kapılarına odun-kömürü..
o garibcikler nasıllar bilmeyiz o, o âleme gitti gideli.. o kadar çok şaşaılacak şey var ki
Şaştımallah Diyârı Yalan DÜNya çÖPlüğünde cANlarım..

MiM MuhaBBetleriMle..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen nur-ye »

Hülâsâyı kelâm

Benim bir makam şoförüm vardı.
Aksaray'da Başmühendistim.
Çok genç yaşta ölmüş Fikri Temizkan.
Pehlivan bir çocuktu, yiğit bir insandı yalnız.
Kıbrıs Harekâtında orda askermiş.
Temizkan konuşurken bir şey söyleyecekse birkaç dakikada söylerdi.
Bende çok tezcanlıyım ya ''“Biraz çabuk ol Fikri!”'' derdim.
''İşte efendim şöyle oldu.
Yavaş yavaş tek tek kelimeleri harfleri sayarsın.
Böyle yapma!
'' derken dedi ki ''Efendim Ben Kıbrısta askerdim.
Bir dakikanın içinde selâm göndereceksin diye radyo proğramı yaptılar.
Sıra bana geldi.
İşte ben böyle olduğum için
Ben Aksaray’dan Fikri Temizkan!” derken dürttüler vaktin doldu.
Anama babama sayacağım ama vakit bitmiş bana ayrılan hemence: “Hülasayı kelâm bütün Aksaray'lılara selâm!” dedim''
diyor.

Bende öyle diyorum.
Hülâsâyı kelâm bütün MuhaMMedî şuur, BİLip BULup OLup YAŞAyanlara Es SELÂM olsun.



Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimKırgıllı Hacı Osman Aksarayî kaddesallahu sırrahu

Kabri NÛR Dolsun, Rahmetli Hacı Osman Babam ikide bir: “İyiler iyi, kötüler bulur evlâd!” derdi.
Birgün
“bu sözün aslı nedir Baba!” dedim. taa içinden gülümsedi ve: “Devir Osmanlı devri. Konyada bir kasabadan 2 genç medreseye tahsile gelmişler. Birisi yaman mı yaman, kurnaz, hileci, fırsatçı ve zeki. Ötekisi de Allahın adamı, saf mı saf, ehl-i tevekkül, dosdoğrucu ama zeki imiş. Medrese bitmiş. Yaman olan hemen atlamış devlet işine, yükseldikçe yükselmekte. Bizimkisi ise, nereye girse birkaç ay demeden saf dışı olmakta doğrucu ya.. Zamanla bir ALLAH Dostuyla hemdem olmuş ve ne zaman yanına varıp da “Nasılsınız Efendim?” dese, Hocası: “İYİler iyi, kötüler bulur!” dermiş. İki arkadaş karşılaştıklarında işini bilen bizimkisiynen dalgasını geçer: “Nasılsın Büdelâ?” dermiş.
O da:
“İYİler iyi, kötüler bulur!” dermiş..

ALLAH celle celâluhu, Dostlarının iki yakasını bir araya getirmez amma kimselere de yırttırmaz ya.. seneler almış başını gitmiş, yıllar geçmiş yarı aç yarı tok.. Hocasından dua ve izin almış ver elini İstanbul.. Gez toz, iş yok.. derken bir gün olmayacak yerde bir kalabalıkta “ALLAH!” sayhası çıkmış içinden.. herkes korkmuş kendisi de.. utanmış kaçarken kolunu çok yaşlı hırpÂNi birsi tutmuş..
hasbihal etmişler sonunda:
“O ki sen garibsin gel bu gece misafirim ol!” demiş. gitmişler ki denize nazır bir mâlikâne.. O zat girerken: “Mülk ALLAHındır evlâd!” demiş. bizimkisi şaşırmış.. izzet ikram tam..
sabah namazı sonrası:
“Evlad şu dışarıdaki evde de, sen kal!” demiş. Cevabını da beklemeden “hazırlan da seninle bir yere gideceğiz!” demiş. Birlikte tenha yerlere giderken kelli felli bir saltanat arabası gelmiş, almış götürmüş bunları saraya.. “oğlum bak, ben pek yaşlandım dizlerim çekmez oldu, ben Padişahın Sırr Hocasıyım, Hocan seni yerime gönderdi!” der.. padişaha takdim eder.. soruları cevabları dinler kenardan.. çıktıklarında da: “Aklınla konuşma, gönlünden gelen geçsin bunu da unutma!” der.. ve birkaç gün sonra da rahmete kavuşur..

Seneler yine akıp giderken, bizim derviş de Pdişaha nasihat ederken, bir gün sahilde teketek tesbih ederken Konyalı kurnaz arkadaşı çıkıverir karşısına.. Bakar ki derviş yine pejmurde-perişan:
“bir baltaya sap olmadın ulan yazık sana, bak bana şu oldum bu oldum, şimdide Konya Kadısı olamaya geldim felan paşaya şu, bu getirdim vs.” deyince bizimkisi MuhaMMedî Gayrete gelmiş de: “Kes ulan mendebur, ben Padişahın Sır Hocasıyım amma ben yine o doğduğumuz kasabalı deli dervişim!” der. İşini bile Gonyalı düşünür: “ulan bu herif yalan demez hazineyi bulduk galiba!” der. Yalvar yakar evine misafir olur: “hemşerim yarın beni de götür de bir de ben göreyim dünya gözüyle sarayı felan!” der. Sassafımızı kandırır giderler. bir iki gün böylece derken, mabeyne girer dinleyici olarak.. Padişah girdiğinde her daima DERvİŞe: “Nasılsın Hocam!” dedikçe, Derviş Hoca: “Hamdolsun Hünkarım iYİler iyi, kötüler bulur!” dermiş..

Bir gün Dervişimiz hasta olmuş, ateşler içinde kamış.. Ötekisi atlamış hemen:
“Bu gün de ben gideyim, kerem et!” diye.. neticede gitmiş.. Padişaha binlerce temenna yağı çekmiş.. Padişah da Hocasına üzülmüş “Hekimler salacağım, çok değerlidir, beni hep hayra kılavuzladı, duası müstecab, benden daha hiçbir isteği olmadı, ne garib bir derviş Hocam!” der demez fırsatçı: “Efendim, o da sizden çok memnun ancak, Padişahımızın ağzı çok pis kokmakta bıktım artık ya gelmeyeceğim ya da bir mendil bağlayacağım burnuma!” demekte deyince Padişahın tepesi atmış, bir şey demeden sohbeti kesmiş çıkmış..
Akşama dönünce hileci herif:
“Hemşerim padişah senden çok memnun ancak, Hocamın ağzı çok pis kokmakta bıktım artık keşke bir mendil bağlasa ağzına!” dedi demiş. Derviş Hoca şaşırmış ama ne etsin, sabah yanında bu fırsatçısıyla saraya girince ağzını burnunu bir mendille bağlayıp da Sırr Sohbete girince, Padişah kararını verivermiş ve kızgınca: “Nasılsın Hocaa!” demiş. Bizimkisi de: “Hamdolsun Hünkarım iYİler iyi, kötüler bulur!” demiş.. Demiş de Padişah: “Ayakta bekle!” deyip birilerine talimatlar vermiş. Az sonar bir sarı zarf, üstünde “Konya Valisine, Padişahtan” yazmakta. Padişah: “Hoca Efendi tez vakitte bunu Konya Valisine ulaştırasın, sakın açmayasın, zaten eminsin sen!” der ve çıkar. Kapıda aç kurt gibi bekleyen gözüaçık Gonyalı: “Ne oldu hemşerim hemen çıktın!” derken zarfı okur ve: “Bu herif Konya Kadısı olmuş!” der ve zarfı kaptığı gibi: “Ben götürürm zaten gidecektim sen zahmet çekme!” der göz açıp kapayanedek alır kaçar..

Biçâre Derviş işi Padişahın yüzünden anlamış zaten de:
“Padişah kapısından da kovulduk, kala kala HAK teÂLÂ Kapısı kaldı hamdolsun!” der ve TeKe TEKlik İnzivasına SALLamış gitmiş kendini..

Aradan bir-iki yıl geçmiş..
Dolmabahçe Sarayı önünde, kendinde değil dalgın, karşıdan karşıya geçerken Padişahın saltanat arabası atlarının ayakları altında bulmuş kendini.. kan revan içinde arabanın altından çıkarılırken Padişah bakarken tanır Hocasını, hayret eder:
“Bu adamın kellesini hemen uçur!” diye ferman göndermiştim Konya Valisine ne iş bu?” der ve emir verir saray getirtir.. Padişah, huzuruna çıkınca buyur eder ve candan gönülden sorar: “Nasılsınız canım Hocam?” dediğinde bizim anadan saf Derviş şaşkın şaşkın: “Hamdolsun Hünkarım, iyiler iyi, kötüler bulur!” deyince,
Padişah:
“Vallahi de öyle Hocam! Biillahi de dosdoğru sözmüş, iYİler iyi, kötüler bulurmuş!” demiş...

devrÂN dönmüş o halde Saff DervişimİZ vaktı gelince,
koskoca İstanbulda, koskoca kalabalıkta hiç kimsenin adını sanını bilmediği muhacir birisi olarak gelmiş-geçmiş-gitmiş diyâr-ı illiyyine..

Bu MaSALLı kim mi anlatmış evlâd?..
Yerine geçirdiği bir başka saff DERViş..

KıtmirCÂNoğul, Eğri kalkmaz, Doğru düşmez!
ALLAH celle celâluhu YÂRdımcımız, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem YÂRimiz, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm Varımız ve de İzlerini İzlemek KÂRımız olsun inşae ALLAHu teÂLÂ!..


RUHun Şâd olsun Çoban Babamm eeMi!..

MuhaMMedî MuhaBbetlerimle..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimBâzen effKÂRlanır GEÇmişimi ÖZlerim.
SeSSizce Ağlarım YAŞla dolar gÖZlerim..
ÇiÇek Sepetinde ÇiÇek AÇar SeSSiz sÖZlerim


*

Hacı Osman BaBa kaddesallahu sırrahu ÂLem İNSÂNdı..
Ömrünün ÇOKu
-YOKu DAĞlarda AĞAların koyun SüRüsü ÇobÂNlığıyla Geçmişş..


“EVLÂd!.. 40 yıl, 60 KoÇ KATımı ÇobÂNlık yaptık DİLe kOLAY!.
DUZ Gölü ÇÖLünde.. Dagda-Bayırda.. Gece-Gündüz dön BabaM dön!. kOYUNların PİŞinde!”
DERdi..

**

Bâzen 4-5 yaşında: “hadi gel OYNAşalım!” diyen komşu çocukları giBi el ele TUTuşur da ÂŞIKlaşırdık Antalya’nın SıRR sAHillerinde bir zamÂNn..

En YORgun ve de en DURgun ANında: “BaBa var ya, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm DEmiş ki!.” DErken SAZı kapar çalar da çalardı ARTIk.. gÖZ YAŞları sakalından SÜZülür, DÖKülürdü yerlere…

***

Öylesine mütevazi ve alçak gönüllü EREN BaBaydı ki, kendinden bahsedemezdi bile..

“EV-LÂ-d!.. şimdilerde nerde, eskiden bir Çoban varmış.. dağ-daş gezermiş.. goyunlar mısmıl hayvan.. durdurak bilmez doymadan.. tâa ki doya, ARKAÇa vurunca yatar, GEVşer artık DAN YILDIZı doğuncaya dek.. Çoban Baba abdest almış.. bagrı yanık adamın.. başlamış yatsı farzın kılamaya.. bir alev fışkırmakta İÇinden.. besmele çekmiş.. Bismillâhir rahmânir rahîm.. El hamdu lillâhi rabbil âlemîn!.. gerisi yok, gelmemiş.. içerlemiş.. içtikçe içerlemiş… Nuh Tufanı kopmuş cÂN EVinde Alimallah.. ne zaman ki İçinden bir SeS duymuş: “Ulann Osmaaan yatsı namazı KAÇacak kendine GELll!.” DEyince haradan geçmiş “Fâtiha” DEyip kıkırkıkır gülüp ve de farkında olmadan Çoban Babanın kim olduğunu deyiVERmişti cancağızım hass BaBam…

****

Bu ÂLeM ez zÂHİR ALLAH celle celâluhu ÂLeMi.. her ŞEY çırılçıplak..
sadece insan, AKLını giyinmiştir.. Ondandır ki
"ELİFin ÖRTüsü İblis! demekte KıtMîr..

zeRRe denen ATomun ÇEKirdeği etrafında taVaf eden ELEKtronları..
küRRe denen kÂiNâtın KâbetuLLah Merkezine, KüLlî ŞEYin her ÂN Muhit taVafı..

bAĞrı YANıkların HALAK-yı ZİKİR DÖNüş-ÇIĞlıkları.. Ravzada RıZÂ rAKSları..
İÇimde YANkılanır durur ÇoCukluğumdan beridir.. ondan OMZumun birisi ÇÖKük gezerim..

BİZim Âşık cemÂLce BüLBüLler TUTuşturur Odunları ilk önce..
ALıVERir derinden-yerinden de COŞturdukça COŞturur TEVHİD TaNdırını -> AŞKla AT-EŞle:


Tuğlu sancak elinde
Peygamberin yolunda
Mürüdünün yanında
Yâ GEYLÂNİ GEYLÂNÎ!..kaddesallahu sırrahu

Ve bir "BİZ BİR-İZ CÜNNbüşü" başlar gecelerin yarısı,
canhıraş SESler yükselir ARZdan ARŞa SESSizce HİÇkırırcasına..

Ortada-Merkezde Hacı Osman BaBa.. etrafında halakalar.. cami dolusu insÂN.. ALdığınca..
Benim sol elim, senin sağ elinde, eller tersten geçmeli, içe kapalı ki kırılmadan Açılamaz tek taraflı eller..
Her
iLÂhe iLLÂ ALLAH! da;
da arkaya, iLÂhe de öne, iLLÂ da sağa, ALLAH!da ön-sola kuvvetle VURulur vüCÛDlar..
DALga DALga Ah u fiğÂN ve feryÂDlar göğe yükselir..
Merkezde Pîr, İkİ eli iç içe, öne doğru OK giBi, her dalgada birsine yöneltir ki o ANda can dayanmaz
ALLAH! DEmeye..

*****

işte bir zamanlar bencileyin bir şaşkın DERvİŞ heveslenmiş de halakaya girmiş, ilerlemiş kendince en içerdeki AK-saçlı-sakallıların halakasına yerleşmiş…
ne çâreki durdurak bilmez
ZİKRin en coşkun yerinde basbas bağırmakta: Şeyhimm ben YANıyoomm! demekte..
bir iki zikir olmuş ne deseler fayda etmememiş adama..

Huzuru Bozan -> Hazırda Olmasın! Kuralı İŞlemİŞ… HİZmetçiler ANlaşmış..

Bizimkisi yine en içe geçince ve de elleri kelepçelenince, bir ihvÂN siğarayı yakıp pantolon CEBine sokuvermiş..
derken şaşkın derViŞ yine canhıraş bağırmaya başlamış:
Şeyhimm ben esastan YANıyoomm!. sahiden YANıyoomm yetiş!.. demeye..
Babanın Cevabı hemen:
Yanalım oğlum yanalım, niye geldik buraya!
Biraz daha zaman geçmiş.. yanık et kokusu sarmış içeriyi..
Adam, başlamış küfretmeye:
Ulan şurasını buradan geldiğimin şeyhi, beni gerçekten cayır cayır yakıyorlar!.deyince..
Baba:
Celle Celâli huuuu! deyip zikri durdurmuş ve:
Bırakın ellerini gitsin artık! “DİĞRENi yiyen Porsuk bu HARMANa bir daha UĞrmaz!DEmiş miş…
bir daha da gören olmamış gel-geç derVişini halaka-yı
ZİKİrde.. miş.. mış.. MâSALLıyMIŞ..

******

-te bÖYLe cÂNdoSTlar!
Bâzen effKÂRlanır, GEÇmişimi ÖZlerim.
SeSSizce Ağlarım, YAŞla dolar gÖZlerim..
ÇiÇek Sepetinde ÇiÇek AÇar SeSSiz sÖZlerim…

MuhaMmedî MuhaBbBetlerimle...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen nur-ye »

ResimALLAH Celle Celâluhu şâhid ki, Kur’ÂN-ı Kerîm kadar hayâtımda, tüm ömrümde beni mutlu eden hiç bir gezi olmamıştır.
Yeter ki sivrisinekler gibi yaramazlar rahatsız etmesin!

Çünkü ben Derbent’li Deli Hasan değilim!.
O Garibim harman tırman dinlemez.
Ben ise çok nârin yetiştirilmişim, biz böyle yetiştirildik..

Öyle derdi bana:
--“Çoban, sana “nahaber ulan!” deseler kalkar kavga edersin, çünkü sen “bey” yetiştirildin ve hep “bey” dendin!. Hiç hatırlıyor musun sana “bey” demeyen insanı?

Ben gerçekten o ortamları hiç hatırlamam.
22 yaşında Başmühendis olmuştum.
Hep;-- “Bey, Bey, Bey!..”

Onun dediği zamanlarda 25 yaşlarındayım:
---“Evet, ben Lâtif Beyim!” dedim.
---“Ne beyi ulan, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Bey miydi? Ne Beyi? Derebeyi mi? Çobaaan! Çobanmış breeeh, Firarsın Firavın firaaar! demiş de kovalamıştı elinde sopasıyla..

İşte onların yüreği, Kur'ân-ı Kerim yüreğiydi...

Ulu Câmide buldum en arka bir körsen yerde tam siper oturmuştu, kâmet etti Müezzin Efendi ben de BaBaya:
---“Hadii cemaatle berâber bir namaz kılalım!” dedim,
---“Ulaa oğul, aklın mı yok, fikrin mi yok, deli misin sen yoksam?
Görmüyor musun herkes önde safa duruyor, biz gidip taa yedi-sekiz metre arkada duruyoruz.
Niye duruyoruz?. DELİliğimiz millete bulaşmasın diye!


Yaaa işte benim akıllılık. Onun DELilik.. Kim, Kime karşı akıllı-deli belirsiz!..



Resim


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimBizzât yaşayanlardan dinlemiştim.
Adam orgeneral ama, ölmüş.
Hacı Bayram Velî Câmisi avlusuna musalla taşına yatırmışlar. Etrafında askerler subaylar..
Eskiden çok vardı, şimdi de vardır ama pek biz göremiyoruz, ya da biz ilgilenmiyoruz, oranın Hak Dostu adamları vardı Hacı Bayram BaBanın. Hacı Bayram Velî Delileri vardı.
Orgeneral ölünce, orgeneralin yaveri olan yarbayı ayıktırmak görevi ile görevlendirilen bir Melâmi Ereni deli ya, müezzine diyor ki:
Baba şu Paşanın müezzinliği ben yapayım ne olur etme!. Er kişi niyetineeee!” demekten başka bir şey değil!”
Görevli Müezzin: “Peki ben dedikçe sen kuvvetlice tekrarla da başım ağrımasın!” diyor.
Errr kişşşşi niyyyetineee!”
Başlıyor mu bizimkisi cemaat toplanacak daha ama durdurak yok sürekli bağırıyor: Errr kişşşşi niyyyetineee!”

Bir demez beş demez: Errr kişşşşi niyyyetineee!”
Yaver Yarbayın tepesi atıvermiş: “Ulan sen benim paşama nasıl er dersin?” deyip saldırınca.
Bizimkisi kuzu gibi: Sakin ol sakin ol komutan! Bu avluya şu muSALLa Taşına, erkek kılığında nice karılar yattı biliyor musun? Ama kadın kılığında da, ne orgeneraller geçti onu da biliyor musun? Bilmiyorsun değil mi? BİLirsin BİLirsin de, sen de buraya YATıncaBİLirsin!” demiş. miş. miş..
Derler ki emekli olunca o da ONLARdan OLmuş muş.. muşş..
SALLımız..

*


mEĞER ER-lik, erkeklik-kocalık değilMİŞ-miş..
MuhaMMedî İman, Amel, Ahlâk ve HÂLLerde; tAMMlayan Erkek, tÜMMleyen Kadın OLaBİLmişlerse eZC- OLmuşlarMIŞ..

Kadını, ANA RAHMini ŞEHVET ÇUKURU sanan AHmak AKILLılar, KÖRGÖZLÜKlerini çıkaraBİLseler ANA RAHMinin TEVHİDin ÇIKış-GİR KAPISI olduğunu göreceklerdir!..

ÜMM.. ANA ki, Haticetü’l- KÜBRÂ gibi SÂLİHa..
Ne güzel BUYUrmuş-DUYurmuş ve de UYmamamızı EMRetmiş AZ Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, gERçek ER olan SÂLİHa Kadını tÂRİFte:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Dünyâ geçici bir faydadan ibârettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı; dindâr, sâliha bir KADINdır.”buyurmuştur.
(Müslim, Radâ, 64; Nesâî, Nikâh, 15; İbn-i Mâce, Nikâh, 5)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Bana dünyânızdan, kadın ve güzel koku sevdirildi; namaz da gözümün nûru kılındı.” buyurmuştur.
(Nesâî, İşretü’n-Nisâ, 10; Ahmed, III, 128, 199)

ResimEs SALLat ü ves- SELLâm olsun!..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim iŞ-te bÖYLe cÂNdoSTlar!
Bâzen effKÂRlanır, GEÇmişimi ÖZlerim.
SeSSizce Ağlarım, YAŞla dolar gÖZlerim..
ÇiÇek Sepetinde ÇiÇek AÇar SeSSiz sÖZlerim…




SEYİS->ERKEÇtir.
ERKEÇ -> Sürüyü ÇEKip GÖTÜRen çâresiz DELi TEKE-dir..

çâresiz DELi->:
Debentli DeLi Hasan kaddesallahu sırrahu BaBam binBİR ÂLeMdi:
4 DeLi var -> DeLi, ZıR-DeLi, ZıRZıR-DeLi bi de HINZIR-DELİ!” dedi
İyi ben de sizdenim o zaman!” dedim
olmazzzz!” dedi kızdı kükredi.
Ben de: “Neden Olmazmış?!.” dedim
Sen 5.incisisin, çünki KıtmMÎRsin!” dedi
O da KİM imiş.. miş?” dedim de..
O meşhur yarım kahkahasını attı ağlarcasına: “ÇÂRaSıZ DELİ!” demiş mişti... miş mişti..
RUHU ŞÂD Olsun inşae ALLAH!..

MuhaMMedî MuhaBBetlerimle...



Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen nur-ye »

ResimÇile, diş ağrısı gibi başa gelip çekilince ve yaşanınca anlaşılır!
Sadece anlatılırsa, koyunun kaval dinlediği gibi dinlenir ve bir kulaktan giren öbüründen çıkar gider...
Geçen zamanda bir Tuzcu Baba varmış.
Dik bir yamaçtan iner,
Sırtında Kaya Tuzu çıkarıp, getirip satarmış.
Komşuları ise karısına gelip parasız tuz almaya alışmışlar...
Öyle ki Tuzcu Baba'nın eli boşa çıkar olmuş...
Karısına:"Komşulara tuz verme!" diyememiş de:
"Hatun bir kere de seninle tuza gidelim!"demiş.
Gitmişler, torbalara tuzu doldurup sırtlanmışlar ve vurmuşlar sarp yokuşa...
Zahmet ki ne zahmet...
Eve geldiklerini gören alışmış komşular koşmuşlar, "Beleş tuz!" diye...
Tuzcu Baba'nın karısı ise:
"Tuz'un yokuşunu gördüm, enseye çöküşünü gördüm! Tuz-muz yok!"demiş...
İşte ÇİLE böylesi bir iştir...



Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİ!.

Mesaj gönderen nur-ye »

ResimHırsız-Hırkız-Kırkız!

Kadirî Dervişi Derbentli Deli Hasan Baba anlatmıştı yıllar öncesi:
“Zaman Gavsu’l- Azam Abdülkadir Geylanî (ks) zamanı.
Bir genç var ki tam Müslüman dört dörtlük..
Bir müddet sonra işleri ters gitmiş ve ekmeğe muhtaç olmuş!
Olmuş ama o da yokmuş!
Ne ettiyse olmamış ve iş gelmiş hırsızlığa dayanmış..
Kapılar kilitli ve herkes malına sahip!..
Dolanmış durmuş eli boş!..
Gece yarısı Camiye girmiş ki bir kilim uçura!
Tam kilimi toplarken dışarıdan sesler duymuş ve köşede dürülü duran hasırlardan birinin içine saklanmış dinliyor gelenleri..

Meğer KIRKlardan birisi Hakk’a yürümüş, eksilince de yerine yenisini seçecekler…
Gavsu’l- Azam Abdülkadir Geylanî (ks): “''KIRKımızda buradayız!”''deyince Erenler sayıyorlar 39 da 40 değil!…
"“Efendim 1 kişimiz eksik galiba!"”dediklerinde:
“''Hasırdaki
Hırsız-Hırkızla-Kırkız!” buyuruyor!..''

Derbentlim: “''Ula Çoban! Doğru Düşmez, Eğri Doğrulmaz!''”derdi..



Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİne bir çiçek daha Kul İhvani

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

DAĞda TAŞta -> Ayak İZi
Kurt
-kOYUNa çobÂN BİZ-i
BİZ BİR
-İZ-in AŞK müHüRü
>A L N I ndaki -> SeCDe İZ-i

ZEVK 5316

TEKe TEKte "BİZ BİR-iZ"mİŞ!.. -> Bunca çİLE -> Bunca ÇaBa!
TaKDiR -> TeRCiH -> TeCELLîsi -> bAŞKa YOL var mı aCaBa!
-> ÖYLe HAssret ki YÜREĞİm! -> SıRR-ı SıFıR -> SoHBeTine..
zamAN NASIL da -> AKıyor!. -> yalAN giBi!. -> ÇobAN BaBA!..


11.03.13 07:14
brsbrs..zmngldğgbgçr…


ResimÇoban BaBam Hacı Osman Efendi ki, Aksarayda “Şıhh Osman” diye meşhurdu.. kendisi daima “Garib Osman” derdi.. 40 yıl dağlarda ağaların koyununu gütmüş, sefâletin yaşananı yazmış.. mış miş....
“Babam İstklâl Savaşında Sakarya Nehrini geçerken Yunan köprüyü vurmuş nehirde boğulup şehid olmuş.. küçüktüm ama tek erkeketim gızlar çoktu, geçim işi bana kaldı evlâd!” derdi..

Ömrünün son yıllarında ben Antalyada görevliydim, işlerim yoğundu.. ben gidemesem de dert değildi.. sanki âşıktık birbirimİZe.. zâten Rahmetli Molla MehMed Amca-BaBamla adlarını demezler de “sevgilim!” diye konuşurlardı birbirlerine..
Biraz zaman geçse bakarsın sabahtan gelmiş lojmanın parkındaki meşhur kayada oturuyor..
“ Evlâd, dayanamadım gUşşların ganadını ödünç aldım da, geldim oğulcanım!” derdi..

Sohbetten önce epeyce sessizce oturur, sonra yavaş yavaş kaynamaya başlardı Tevhid Tenceresi İÇinde..

Evlad davarı vurdum Ulukışla Yamacına sere sepe yayılıyo mübarek koyunlar.. dinliyomm dağı-taşı, gökleri, her yeri.. hiç ses yok amma herkes gonuşuyo!.. bir inilti duydum derinden.. ne ki ola diye gulak gabarttım iyice.. bir tilki, kurt kapanına tutulmuş feryad ediyor: “Yetiş ulan kör Osman! Gündoğanda öldürürler beni!” diye..
“Duydum amma davar ne olcak gardaşım!” didim..
Tilki gurnaz hayvandır amma o da öteki hayvanlar gibi mübareketir vel hasıl.. dedi ki:
“Buralar çok otludur sürünü de sür al gel gurtar beni!”
Ne idelim evlâd delilik bu parayla değil ki, sürdük davarı geremine Ulukışla bağları..
Sağ ayak kırılmış amma kopmamış.. el uzattım, hırrlıyo.. ceketi başına geçirip GOLCAKla bağladım.. kapanı açtım kurtardım.. az ilerde köhne bir bağ damı vardı oraya götürüp belinden golcakla bağladım, süt sağdım ekmek doğradım çoban tenceremle verdim, su da koydum. Dallardan tahta yaptım kırığı sardım..
“Tilki gardaşım artık, adam gibi dur ulan, ses etme ben aşını suyunu virdim, otur keyfine bak, ben gece gelirim!” dedim.. masumdu ve gözleri yaşlıydı, sanki de ki isnadı...
Aradan günler geçti, git-gel oldu.. Murdar hayvanın canı tezdir, kemiği tez tutar, ayak duttu, düzeldi salıverdim.. gitti gider dedim amma gitmedi.. kör Osman nire gitse Tilkisi arkasında bu meşhur oldu bizim GIRGILda..

Hayyy oğulcankıtmirim, bu tilki gardaşım, ne zaman ezan sesi duysa, arka ayaklarının üstüne kalkar, ön ayaklarıyla başını tutar beklerdi ezan bitenedek! Benim hocalarımdan ne olacak oğul, dağda daşta it-köpek, tilki, gurt-guşştu!” der de kıkıkır güler, sonra işte böylesine melül mahzun bakakalırdı can BaBam..
Ruhun ŞÂD olsun RahmetimİZ ebedî olsun adı güzel MuhaMMed aleyhi's-selâmımızda inşae ALLAHu Teâlâ…


*

GOLCAK: Çobanların sürüyü arkaça yatırıp uyuyacağı zaman kurt saldırısında ya da sürü kalakıp giderse kendisni uyandırması için en güçlü koça kolundan bağladığı ip KOLÇAK..
GIRGIL: Hacı Osman Babanın ana vatanı Aksaray’ın Tuz Gölü kenarındaki Kırgıl Kasabası..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİne bir çiçek daha Kul İhvani

Mesaj gönderen Gul »

ahh DElilik
vahh Delilik
aHHmaklık ne

->şahh Delilik!..

Resim

ZEVK 5328

SEBBEhanın raksı DEli... SEvgilim SEni SEVEli
BEzm
-i eLEst mahŞEr DEli..DElilik.. sonu eVVEli
DAli DEli.. van gogh DEli.. YEdi DEliDEn bir DEli..
REngin YEdi dilinDEki.. -> pejmürDE bir yüREk YEli


Resim

19.03.13 05:11
brsbrs..tktktrstkmz…


oldum olası çocuklarımla tek boyutlu bir SEVgi BAĞım oldu.. ufacıkken bile bir DOST muamelesi uyguladım.. bir arkadaş gibi candan yürekten ve yalansız dolansız geldik geçiyoruz şükür.. kızım baba demez dostum der 3 yaşından beri.. daha lisedeyken götürmüştüm kerbe çöllerine ve de Resûlullah sallahu aleyhi ve sellem ravza kokusuna.. ve hep MuhaMMedî tasavvuf ikliminde soluk alıp-verdiler..

büyük oğlum Alper Vahid’le, felsefe ve tasavvufu özümleyen zekasıyla gönül ufku sohbetlerimiz oldu hepp..
geçen yılbaşında Paris’ten telefon etti:
babacığım Paris’ten ne istersin? diye.
ben de:
"Louvre Museum’e git orada van Gogh’un, sarının her tonunu işlediği bir papatya vazosu tablosu var benim için de seyret! dedim.

tüm ömrü diğer
DEliler gibi akıl almaz bir yokluk pejmürdeliği ve perişanlığıyla geçen van Gogh baba, bir dış mahallede virane-köhne bir konak yıkıntısının tek odasında yaşamakta.. varıyla yoğuyla aldığı boyalarla fırça sallamakta ama müşteri yok.. tabi para da yok.. yok yok.. amma mahalle bakkalına borç çok.. yüzü de yok ki ekmek ala, almış bizim sarı donlu-tonlu yeni çizim tablosunu eline ekmekle takas edecek, sırıtarak yaklaşmış bakkala: bu şahane bir tablo 1 ekmeğe! deyince bakkal yıldırım gibi bıçağı kapmış masadan ve sallamış suratına, bizimkisi can havliyle kafayı kaçırsa da sağ kulağın yarısını indirmiş bıçak kardeş..

Resim

Alper Vahid tekrar aradı.. babacığım müzede Van Gogh bölümündeyim.. o kadar çok kendi portresi var ki rehberimize nedenini sordum yaşlı adam inleyerek: çünkü başka modele verip otutacak parası hiç olmamıştı!.. o da kendi resimlerini, pabuçlarını vs. çizdi.. adam renk delisiydi… dedi…

Yokluğun pençesindeki bu DELimiz gibi bir de varlığın pençesinde Dalí Delimiz vardır BİLirsiniz.. 7N-siz 1K-sızlara göre değil ÖMRün ÇiÇek Sepetindeki Delilik ÇiLe Çarşısı ve’s- Selâm..

not: o sarı zevki tablo bu gün kaç dolar bilen varMI?..


MîMM MuhaBBetlerimle..

Resim

Vincent Willem van Gogh:

d. 30 Mart 1853 – ö. 29 Temmuz 1890

Hollandalı ard izlenimci ressam.
Bazı resim ve eskizleri, dünyanın en tanınmış ve en pahalı eserleri arasında yer alır.
Van Gogh, gençliğini bir sanat simsarlığı firmasında çalışarak geçirmiş, kısa süren bir öğretmenlik deneyiminden sonra da Belçika'da fakir bir madenci kasabasında misyoner olmuştur. Resim kariyerine 1880'den sonra başlamıştır. Başlangıçta koyu ve kasvetli renklerle çalışan Van Gogh, Paris'te tanıştığı izlenimcilik ve yeni izlenimcilik akımlarının etkisiyle canlı renklere geçmiş; Güney Fransa'da geçirdiği süre zarfında da bugün yaygın olarak tanınan kendine özgü resim tarzını geliştirmiştir.
Van Gogh, ömrünün son on yılı boyunca yaklaşık 900 suluboya/yağlıboya resim ve 1100 karakalem çalışma üretmiş, en meşhur eserlerini ise ömrünün son iki yılında yapmıştır.

Van Gogh, resim kariyeri boyunca kardeşi Theo'dan aldığı maddi destek sayesinde ayakta durabilmiştir. İki kardeşin arkadaşlığı, 1872'den itibaren birbirlerine yazdıkları mektuplarla belgelenmiştir.
20. yüzyıl sanatını ciddi şekilde etkilemiş olan Van Gogh, fovistlerin ilham kaynaklarından biridir ve Empresyonizmin öncülerinden kabul edilir.


*

Resim

Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí y Domènech, kısaca Salvador Dalí:

d. 11 Mayıs 1904 – ö. 23 Ocak 1989)


Katalan sürrealist ressam. Gerçeküstü eserlerindeki tuhaf ve çarpıcı imgelerle ünlenmiştir. En iyi bilinen eseri olan Belleğin Azmi,ni 1931'de bitirmiştir.
Dalí, ressamlığın yanı sıra heykelcilik, fotoğrafçılık ve filmcilikle de ilgilenmiş, Amerikalı animasyoncu Walt Disney ile beraber yaptığı Destino adlı kısa çizgi film, 2003'te "en iyi kısa animasyon filmi" dalında Oscar adayı olmuştur.
Katalonya doğumlu olan Dalí, 711 yılında İspanya'yı fethetmiş olan Mağribiler'in soyundan geldiğini iddia etmiş, "süslü ve cafcaflı olan her şeye, lüks hayata ve doğu kıyafetlerine olan düşkünlüğünü" de "Arap kökeni"ne bağlamıştır.
Dalí hayatı boyunca, sanatıyla olduğu kadar eksantrik giyimi, davranışları ve sözleriyle de dikkat çekmiş, bu durum kimi zaman, onun sanatını takdir edenleri de etmeyenler kadar usandırmıştır. Bu davranışların getirdiği kötü şöhret, Dalí'nin geniş kesimlerce tanınmasını sağlamış ve eserlerine duyulan ilgiyi arttırmıştır..


Resim

“Bir Dahinin Güncesi” Eseri baştan sona, ağzıyla-kıçları arasındaki barsaklarında yaşayanları komik-dramatik bir hicivdir..
“pis kelimesinden bile nefret eden bir Halam vardı. Ossurma düşüncesi bile gözlerinin yaşlarla dolmasına yeterdi..” Dali..


*

şimdi gel de;
Ulu Câminin ortasında şaşkın vaizin duşamaya coşmalarına ve insanların hiç de anlamadan, coşkuya göz yaşı dökmelerine:
Ossuruktan Teyyâre!.. diyen DErbenli DEli Hasan Babamı rahmetle anma!..

YEdi DElilerimİZe rahMEtler olsun TEk ÂNda…
DEli.. zır DEli.. zırzır DEli.. hınzır DEli.. çâresiz DEli.. AnAdan DEli.. .. leRE..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİne bir çiçek daha Kul İhvani

Mesaj gönderen kulihvani »

kulihvani yazdı: Molla Fenârî, uzun zaman Bursa'da kalan ve Somuncu Baba diye tanınan Hâmid-i Aksarâyî'den de ilim ve feyz aldı. Büyük bir velî ve yüksek âlimlerden olan Somuncu Baba, önceleri Bursa'da yaptırdığı fırında pişirdiği ekmekleri satarak geçinirdi. O sırada Molla Fenârî de Bursa'da kadılık yapıyordu.Somuncu Baba'nın ilimdeki ve velîlikteki üstünlüğünü bilenlerdendi. Sultan Yıldırım Bâyezîd, Niğbolu zaferinden sonra Bursa'da Ulu Câmiyi inşâ ettirmeye başlamıştı. İnşâat sırasında, câmide çalışan işçilerin ekmek ihtiyâcını Somuncu Baba karşılamıştı. Câminin inşâsı bittiğinde, açılış günü Cumâ hutbesini okumak üzere Pâdişâhın dâmâdı büyük âlim ve velî Seyyid Emîr Sultan hazretlerine vazife verilmişti. O gün orada, Molla Fenârî ile berâber büyük bir âlim topluluğu da vardı. Tam Cumâ vakti gelince, Emîr Sultan Hazretleri: "Sultânım, zamânımızın büyüğü burada bulunurken, bizim hutbe okumamız edebe uygun değildir. Bu câmii şerîfin açılış hutbesini okumaya lâyık zât, şu kimsedir!" diyerek Somuncu Baba'yı işâret etti. Şöhretten son derece sakınan bu büyük velî, Pâdişâhın emri üzerine mimbere doğru yürüdü. Emîr Sultân'ın yanına gelince: "Ey Emîr'im! Niçin böyle yapıp, benim hâlimi ele verdiniz?" dedi. Emîr Sultan da: "Sizden daha üstün bir kimse göremediğim için böyle yaptım" cevâbını verdi. Cemâat hayret içinde kalmıştı. Somuncu Baba'nın okuyacağı hutbeyi merakla beklemeye başladılar. Mimbere çıkan Somuncu Baba, öyle güzel bir hutbe îrâd buyurdu ki, o zamana kadar cemâat böyle bir hutbeyi hiç kimseden dinlememişti. Hutbede: "Ulemâdan bâzısının, Fâtiha-i şerîfenin tefsîrinde müşkilâtı bulunmaktadır. Onun için, bugünkü hutbemizde bu sûrenin tefsîrini yapalım." buyurdu. Fâtiha sûresinin 7 türlü tefsîrini yaptı. Bu konuda nice hikmetli sözler beyân eyledi. Herkes hayret içinde kaldı. Bursa'da onun büyüklüğünü anlamayan kalmamıştı. Başta kâdı Molla Fenârî: "Somuncu Baba, önce bizim bu sûrenin tefsîrindeki müşkilimizi halletti. O, bunun büyük bir kerâmetiydi. Çünkü, Fâtiha'nın birinci tefsîrini bütün cemâat anlamıştı. İkinci tefsîrini, cemâatin bir kısmı anladı. Üçüncüsünü anlayanlar çok azdı. Dördüncü ve sonraki tefsîrlerini, içimizde anlıyan yok gibiydi." demekten kendini alamamıştı.

Namazdan sonra hemen evine giden Somuncu Baba'yı ilk ziyâret eden Molla Fenârî oldu. Bu ziyâret sırasında ona:
"Efendim, bu günlerde Fâtiha sûresinin tefsîrini yapmak istiyordum. Fakat anlıyamadığım bâzı yerleri vardı. Bu hutbeniz ile, anlıyamadığım yerleri açıklamış oldunuz. Medresede, hizmetlerimizin karşılığında kazandığımız beş bin akçe paramız vardır. Helâl olmasında hiç şüpheniz olmasın. Kabûl buyurursanız, bunu size hediye etmek ve ayrıca sizin talebeniz olmakla şereflenmek istiyorum." deyince, Somuncu Baba ona teveccüh edip duâ eyledi. Molla Fenârî, çok feyz ve mârifetlere kavuştu. Yazdığı tefsîrlerinde bu ince mârifetleri beyân eyledi. Bir cild büyüklüğündeki Fâtiha Tefsîri, bu ince bilgilerle doludur.

Bu hâdiseden sonra büyüklüğü herkes tarafından anlaşılan Somuncu Baba:
"Sırrımız ifşâ oldu. Herkes bizi tanıdı." diyerek Bursa'dan ayrılmak istedi. Bir sabah erkenden, Gaves Paşa Medresesinden birkaç talebeyi yanına alarak yola çıktı. Somuncu Baba'nın Bursa'yı terk etmekte olduğunu haber alan Molla Fenârî, koşarak bir çınarın yanında arkasından yetişti. Gitmeyip, Bursa'da kalması için çok yalvardı, ricâlarda bulundu. Fakat, kabûl ettiremedi. Sonunda Bursalılara duâ etmesini taleb etti. Bu çınarın yanında Bursa'ya dönerek, feyizli ve bereketli bir şehir olması ve yeşil olarak kalması için duâ etti. Birbirine vedâ ederek ayrıldılar. "Duâ Çınarı" denilen bu ağaç, Bursa'nın Ankara yolu çıkışındadır.


Aziz kardeşlerim,
İslam Âleminde taa baştan beri Dış ve İç Tasavvufu apayrı yollar İZlemişlerdir..
Dışa dönük Tasavvuf, halka yönelmiş, MEDRESEler kurmuş ve halkın asla anlayamayacağı değer yargılarıyla halkı kendilerine muhtaç ve mecbur etmişlerdir. Devirlerin Hükümdarları da bunları organize ve teşvik edip iktidarlarına destek etmişlerdir..

İÇe dönük tasavvuf TEKKEler-DERgÂHlar kurmuş, gönüller yetiştirip Halkın diliyle, yoluyla ve HÂLiyle yine halkın İÇlerine SALLmışlardır..


Geçmiş asırların Behlül DÂNeleri, Yunus Emreleri, Somuncu BaBaları, Kuddusî BaBalarıyla Devrimizin Derbendli Deli Hasanları, Sepetçi Babaları vd.. Halkın İÇinde, Halkça HAKKı Yaşamış ve Yaşatmaya Hasbî Hizmetler etmişlerdir..

Hazreti Mevlânâ'yı Selçuklu Sultanlarından ayrı düşünemeyeceğiniz gibi YUNUS Emre Babamızı da Saray Sofralarına oturtup bir lokma aldıramazsınız..

Medrese Sistemiyle yetişip de meLÂmet Sistemine GEÇeBİLenlere en güzel örnekse, Niyazî Mısrî BaBadır ki bunun bedelini çok ağır ödemiştir hayatında..

Yukarda anlatılan Tasavvuf Hayatı DİLiminde Molla Fenari Hazretleri Medresede yetişmiş ve tasavvufta da devrindekileri dikkatlice İZlemektedir.. Niyeti halistir gösterilen YOLca gitmektedir..

Somuncu BaBanın ise EL VERip EL ALdığı Zât-ı Muhterem, halk gözünde sıradan bir KELİKÇi BaBadır ki halkın Nazarında ayakkabı tâmircisi garib bir adamcıktır..

Molla Fenari Hazretleri çok zeki dürüst ve dünya işlerini de anlayan ve yapan bir zattır..
İlim sahibidir sayısız eserlerine fatiha Tefsirini de 7 YÖNden yapmak ve katmak diler amma, kitlenir kalır..
Yukarda anlatılanlar gerçekleşir.. Molla Fenari Hazretleri, gönül kapılarını açan Somuncu BaBaya koca bir altın kesesi sunar şükrÂNe olarak..


saff KAN MuhaMMedî OLan MeLÂMet Pîri Somuncu BaBamız:
"Oğlum Fenarî şu getirdiğin keseden 40 paralık bir at yemi al gel!" der.. "baş üstüne!" der fırlar alır gelir ve "kabul etti, demek!" der..
Somuncu BaBa, ahırın kapısını açar ve içeri SESlenir: "Kocamış Kıratım, acıktın kusura bakma amma bak sana arpa kırması getirdi MOLLA!" der.. Kırat kişneyerek gelir, yemi koklar, koklar, koklar ve burnuyla devirip üstüne İŞer!.."
Hayret ve dehşetle İZleyen Molla Fenari Hazretleri:
"Efendim benim kazancım helâldi!" deyince,
Somuncu BaBamız:"Devletten maaş almıyor musun? Atımın beğenmediği altın BİZe ne gerek oğul!" der ve DER!.. DEr DERvİŞimm DER!...

*

Resim

ne GariB şu hayat ki, bu olayın o zaman OLduğu Somuncu BaBamızın Fırınının hemen yanında, Sepetçi BaBa'nın: "Bana Efendim Tavşanlılı AHMED BaBa: "Süleyman sen el emeğinle sepet yap geçin! sakın devlete girme "DEVLETTEN SU İÇEN KANMAZ!" dedi. ben de ne devlete ne de birisine kapılanmadım, el emeğimle geldim geçiyom işte!".. SÖZü, kulaklarımda çınlayan MeLÂMet Çağrısı.. ve İÇİmdeki Kader acısı...
AhmedÇAkırcanımla gök BULutu gibi bu Rahmet İnsanın en son misafiriydik
BİZ BİR-İZde..


**

ayşeGÜLcanımız,
"TEKe TEK tERasta GÖrdüğün, İÇinde 7 mor LÂLe, GÖKlere ASılı, gece-gündüz RÜZiGÂRle SAVrulup duran, Görünürde KÖR AMMA gÖNül GÖZüyle GÖZlerimizin ÖNünde ÖRdüğü SON SEpeti MeLÂMetin ELesti-MaHşeri SEPETidir" DEsem ÖLdürürler.. DEmesem ÖLdüm!...

ve DE..

ResimBİZ BİR-İZ ÇiÇeK SEPETimİZ...

MiMM MuhaBBetlerimle...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİne bir çiçek daha Kul İhvani

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Rahmetli Hoca Amucam gerçekten hârika bir âşıktı. Sessizdi sakindi...Muhabbette mâhirdi...
Tüm ömrü her yaşta ve her halde insanlara iyilik ve nasihatle geçmiştir.
Tahsilli idi yaşlılar ona
“Molla MeMMed” derlerdi..
Konuşmasını bitirince ağzına bakarsanız dili devamlı kıpırdardı ve Tevhid çekerdi.. zikr-i daimî idi.. Rahmetler olsun!.
AKILlara durgunluk veren hâllerine şâhid olanlar hâlâ hayattadırlar...

Beni çok, çok severdi. 1986 yılında
HAKK celle celâluhu'ya yürümesinden biraz önce, son başbaşa görüşmemizde kendisine: "BaBam, beni seversin değil mi ?" dedim.
O da
"Vallahi billahi tallahi dört âlemde severim!" deyince,
Ben de:
"Bana aktaracak bir sırrın, hafin, ahfân yok mu ?" dedim.
Sustu, terledi ve sesi titreyerek:
"Bak yiğenim, sırrım var mı yok mu bir tarafa, ancak sana sırrımı söylesem bana zararı olur, sana ise hiç yararı olmaz. Beynehu beynallah: kul ile RABB'isi arasında bir sırdır hâl. Bilen demez, diyen bilmez... Herkesin parmak izi gibi kendisine mahsustur. Nâsibinde var ise gelir Hind'den Yemen'den, nâsibinde yok ise ne gelir elden... Nâsibinde olanın, kısmet olabilmesi için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in, Ehl-i Beytinin ve dostlarının yolunu izle... Canla başla iyi niyyet, ciddîyet ve samimîyyetle çaba sarf edip gayret göster... HALİK celle celâluhu'nun halkına merhamet et! ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hatırını kırma... MuhaMMedî olduğunu her yerde, her zaman ve her hâlde unutma! Çalış! Çalış! Çalış!" dedi.

Teyb bandına aldığım yorgun, durgun ve vurgun sesiyle bir sohbetini izninizle satırlara dökeyim de birlikte dinleyelim hûdâ-i nabit Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem âşıkı Rahmetli Hoca Babamızın Sohbetini...:


"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize misâfir olarak birisi geldi:
"
Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem üç gündür açım bana bir gıda!" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem evine gitti ki misâfiri doyuracak bir şey yok!
Câbir isminde sahabiden birisi evine gitti ki hanımı: "İki çocuk ikide biz ona mukabil tirit pişiriyoruz, dört tane de küle gömme çörek var ikisi çocukların ikiside bizim, başka da bir şey yok!" dedi.
Câbir diyor ki ailesine: "Bize bakma! Çocukları da akşamdan uyut, ben de Resûlullah'ın huzurundan misâfirlerini getireyim. Sen çırayı söndür. Çöreğin ikisini de tiridin içine ufalayıp dökelim, ikisini de misâfirin önüne koyalım. Karanlıkta ben ağzımı oynatayım boş kaşıkla varayım geleyim de şu misâfir bir karnını doyursun." dedi.
Müşâvereyi böyle kurdular. Gitti misâfiri getirdi. Misâfir Mekke'den müşriklerin içinden kaçıp geliyor. Çocukları uyuttular. Misâfir sofraya oturdu. Karanlıkta kendisi de boş kaşıkla varıp varıp geliyor, ağzını gevişliyor... Misâfir karnını doyurdu.
Gidecekler gayri Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin huzuruna...
Bunlar varana kadar Cibril-i Emin semâdan indi. Bu olan vakıanın aslını haber verdi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize. Bunlar da huzuruna vardıklarında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz: "Hâlinden Cenâb-ı Hakk çok memnun, sen cennette benim ile komşu olduğuna kayıdlı, hiç şüphe etme" dedi.

Haaaa! Misâfir deyipte geçme sen! Allah rızası için misâfire içirdiğin su seni karşılayacak! ALLAH celle celâluhu hidâyette kılsın cümlemizi! Çoook hassası var misâfirin! Neler var neler!
ALLAH RABB'im ayırmasın rızasından. Rıza bulmak kolay değil!

Neslinden akrabandan geleni memnun tutup, güle güle muhabbet kaynağı olaraktan birbirine sarılıp o misâfiri memnun ederek severek, selâmetliğine dua ederek! Sıla-yı rahîm, akraba arasını bulmaya, barıştırmaya derler! Rahîm, akraba! akrabayla 3 gün dargın durmak şerîatta yok yahu!
Üç günü uzattı mı artık onunda, seninde namazın zora girer...
Dargınlık devâm ederse, iki tarafın vebâli de cezâsı da kabahatli olanadır.
Irz meselesi başka, yüz kere dövse de, hatırına dokunsa da akraba namusa göz dikemez... Çünkü düşünün; nesil bir, baba bir, dede bir! Cenâb-ı Hakkcelle celâluhu sila-yı rahîmi farz kılmış ki akrabaya muhabbet kaynağı olacaksın!.."


Soruyorum : " İbrâhim Ethem Hazretleri kim idi?"
Cevâbı : "Horasan'da idi... Padişahtı... Devlet reisi olduğu bir esnâda ailesiyle birlikte karyolada yatarken, ailesiyle de konuşuyorlar ki: "Allah öbür âlemde de buradaki gibi böyle bir rahatlık, köşk verseydi yeterdi!" diyorlar.
O sırada sarayın içinde odanın dışında bir güpürtü (gürültü) duydu. Kaç kat sarayın tavanında bir güpürtü oldu.
Gecelik elbisesiyle İbrâhim Ethem yukarı çıktı ki birisi var:
"Kim o güpürdeyen!" deyince birisi "benim!" dedi.
"Ne arıyorsun damın başında!." deyince:
"Deve arıyorum!" dedi.
"Üç beş kat sarayın başında deve aranır mı?" dedi...
O kişi ise: "iyi de, hanımın koynunda, karyolanın başında cennet aranır mı ?" deyince meseleyi anladı.
" Haaaa, bu boşuna değil... Sabahtan atına binip ava gittiler. Gezintiye falan, suluk suvat bir yere vardılar. Yemeğe oturdular. Beyaz bir kuş üzerlerine sağıldı ve somunun birini aldığıyla gidiyor.
"Siz burada durun, ben bu kuşu takip edeceğim" dedi.
Ormanın içine girdi. Açıklık bir yerde bir tüccarı ağaca bağlamışlar.
Kuş, o kimsenin başına indi. Kuş pençeleriyle somunu koparıp koparıp parça parça ağzına veriyor. Biraz seyretti. Kuş adamı yedirip kalktı gitti. Adamın yanına varıp kurtardı.
Anladı ki kendisini mânevîyat çağırıyor...
Tüccar, başından geçen mâcerayı anlattı.
İbrâhim Ethem üzengileri altından olan atını gösterip: "Böylece sana versem hırsızların senden aldıkları meta'ı öder mi, ödemez mi?" Adam da: "işte denk gelir!" dedi.
Atını ve elbiselerini ona verip çekti gitti Mekke-i Mükerremeye...
Vardı orada bir mürşide teslim oldu...
Dergâhta bir balta bir ip verdiler mutfağı kaynatacak odun için dağlara...
Hanımı hâmileydi. Oğlu doğdu... Yıllar geçti çocuk büyüdü ve annesine: "Benim babam yok mu anne?" deyince kadın:
"Baban şu zamandan beri gitti gelmez! gören yok, bilen yok, Mekke'de diyorlar!" dedi.
Çocuk delikanlı olunca babasını aramaya Mekke'ye gitti...
Dergâhı buldu, babasını sordu. "Onun işi gücü dergâha odun taşır... Yine oduna gitti!" dediler. Çocuk odun yoluna düşünce...
İbrâhim Ethem: "Yâ RABB'i, bu çocuğun muhabbeti beni senden ayırmasın!" der iken çocuk orada öldü. Evlâdından da geçti.

Odun taşıma işi yıllarca sürdü. Bir gün getirdiği odunları sertçe yere atınca mürşide haber verdiler.
"Rızası yok galiba getirdiği odunu birden atıverdi"dediler.
Şeyh de: "Rızası yoksa madem, çıkarın dergâhtan!" dedi.
İbrâhim Ethem çıkmak istemiyor, ötekiler ise çıkmasını istiyorlar. kapıya doğru kakaladılar. Vücûd dışarda baş içerde kapıyı çektiler...
Kafası kapıya sıkışınca hırlayaraktan: "Elhamdülillah başım, dışarı yollanmadın!"diyor.
Bir rivâyette: "Demek ki buranın değerini anlamışsın!" deyip içeri aldılar. Bir rivâyette ise çıkardılar.
İlâhî aşkın tecellîsiyle Mekke'nin doğusundaki 12 saatlik mesafedeki Taif şehrine vardı. Onlar da kovaladılar, taşladılar, oradan da aldı yara... İki taraftan da yaralandı mübârek.
Tekrar Mekke'ye gece döndü...
Su matarasından abdest aldı, teheccüd kılacak...
Namazda Kur'ân okumaya başyalınca cinniler de toplanıp, koyunun yününden keçe gibi olup, dinlemeye başladılar...
Kelâmullahı dinlemek için okuduğu Cin Sûresi idi...


"Hakikat Esrârını; kalbiyin bir tarafı bilsin, bir tarafına bildirme!
Çünkü düşersin. İşaret göstersen de derin noktasını gösterme...
Huzuru kolla! Vakti saati olmaz bir hâl gelir... Muhabbet bastırır gelir...
En fazla tenbihatım şu ki tasavvufa devâm edersen, ummadığın yerden yardım gelir.
Ummadığın yerden berekât yağar sana.
Yalnız RABB'ına bağla! Boş vakit geçirme!
Dururken, yürürken durma tevhid, istiğfâr 100 oku, 700 oku!
Allah İnşâallah hidâyette kılar!"

Âmin diyorum! Ve de tüm Allah Dostlarına rahmetler diliyorum
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİne bir çiçek daha Kul İhvani

Mesaj gönderen Gul »

Resimtürküler uğuldar kulaklarımda çoKK uzak yılların ötesinden köyde ölüm ağıtları:

"gahbe FELEK Değirmenin DÖNdü mü
DÖNe DÖNe ->Kişik BANA geldi mi?
DÖNe DÖNe ->bet BANA geldi mi?.. anam geldi mi?..


ve de keşik-kişik-nöbet dedim mi aklıma meşhur kişik hikâyemİZ gelir hep;

Hallac-Yorgancı-Derviş Mehmet Amca ANLAtmıştı yıllar önce, Rahmetli Mahmud Sâmi Ramazanoğlu Hazretlerinin ilk dervişlerinden idi ruhları şâd olsun...

Kendisine:
"Şu andaki târikatçılar için ne dersiniz?" diye sorunca derin derin “ahhhh!” çekti ve:
"Efendim bizim Adana’daki köyümüz Kılıçlar'da değirmen yoktu.
Değirmenler yukarıdaki suyu bol köylerde idi ve o zamanlar çoğu Ermeni'lerindi... Osmanlı devri...
Bizim köyden Abdullah emmi 10-12 yaşındaki yiğeninide almış, bir merkebe 3 kile arpa sarmış değirmene gitmiş... Varmış ki değirmenci yok....
Sırada-keşikte seklemler var ama, taş boşa dönüyor, buğday bitmiş...
Abdullah emmi unluğa inmiş, unu aralamış ve kendi arpasını dökmüş tekneye, ögütüyor.
Derken Ermeni Değirmenci geliyor.... “Neden sen de sıraya girmedin ulan!” diye kavga başlıyor. vur ha vur birbirine..
Biraz sonra sarmaş-dolaş unluğa düşüyorlar. Ver Allah ver, yaka paça unun içinde...
Derken Abdullah emmi unluktan yiğenine:
"Ulan şurasını burdan geldiğimin yiğeni, elin gavuru beni dövüyor-öldürecek! sen de seyir mi ediyorsun!" deyince şaşkınca seyreden yeğeni:
"Dayı, dayı; vuruşunuz bir, duruşunuz bir, boyanız bir, boyağınız bir... Hanginiz gavur, hanginiz müslüman ayırıp anlayamadım ki yardım edeyim!"
demiş.
Bu gün hâl bu, ne diyeyim! Biz ALLAH celle celâluhu ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme dayanalım yeter"dedi...

hüLÂsa-yı keLÂm
bütün Aksaray
lılara seLÂMmıŞş..miŞş...


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİne bir çiçek daha Kul İhvani

Mesaj gönderen Gul »

ResimResim


Aksaray’da bizim mahallede DERVİŞ Emmi vardı rahmetlim.. kalenderdi..mahalleye okul inşaatı başlayınca inşaata bekçi durmuş üç-beş paraya.. gece gündüz uyanık.. inşaat sahası geniş ve çevrili, ot da bol.. derken hayvan bazarına gidip bir kuzu almış kurbana hazırlık.. elbebe-gülbebe kuzumun yemi bol ve olmuş mu bir koç.. DERVİŞ Emmi gözünün içine bakıyo.. inşaat bitmek üzere camları takılacak.. camcılar camları getirip dayamışlar binaya bir sürü.. “DERVİŞ Emmi aman dikkat et çoluk-çocuk kırmasın haa!” demişler.. DERVİŞ Emmim de: “gözümü ırmam ne çocuğu!” demiş.. “bir çay demleyim davşan kanı” demiş yakmış gazocağını bekle kaynasın derken dışarıda bir şangırtı kopmuş.. bir çıksa ki bizim koç camların önüne geliyor camdaki KOÇu görüyor tepesi atıp var gücüyle tosluyor.. DERVİŞ Emmi canhıraş koşmuş amma camlar haşat…
Bazen rastgeldiğinde anlattırırdık da:
“ahh beyim ahh! o koç yok mu o KOÇ duman etti beni! Camda gendini gördükçe kudurmuş hayvan çekilip çekilip vurmuş!. gendi gendiynen savaşa durmuş mübârek!..” deMİŞ..MİŞ.. di…


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİne bir çiçek daha Kul İhvani

Mesaj gönderen Gul »

Resim"Nefsin, NuHî Makamdan geçerken duyacaksın ki: Nuh Tufanın KOPtu mu? sorusunu Derbendli Deli Hasan BaBamın!.."

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Re: ÇİÇEK SEPETİne bir çiçek daha Kul İhvani

Mesaj gönderen sev-guzel »

Kul İhÂNi Hocamız anlatıyor;
Bizim oralarda adı ORUÇ BOZAN emmi diye biri vardı.
neden ORUÇ BOZAN diye sordum arkadaşa bilmiyorum kendisine sor dedi.
Kızarmış da sorunca!..
Önce bir şişirdim "senin dağların efesi olduğunu söylerler emmi neden adın "ORUÇ BOZAN" desen ya bana. Bir öğrenelim" dedim.

''Mühendisim, Babamın tek oğluydum mal mülk ev ocak çoktu bizde.
Bir o işi tutturur babam, bir bu işi.
---"Ya baba evlendirsen!".
dedikçe yokuşa sürerdi. Evermezdi bir türlü.
Yıllar geçince dayanamadım Bende çakır gÖZlüFadime'yi kaçırdım!.
Orda burada zaman geçirdik uzunca.
O, bu insanlar devreye girdi. Babam başını eğmiyor..
Anam yalvarmış bir gün ağlamış:
---Hiç değilse aşağıdaki ÖZlükten/Sulaktan 2 dönüm tarla ver eksinler, biçsinler. ELe âleme rezil olmasınlar!" demiş.
O tarla da anamın babasından kalma mirastı haaa!..

Bize babadan hiç destek yok verdiği taş kemerli samanlık.. aş lâzım ben de arpa ektim, sürüp de tarlayı. Arpalarım bir oldu ki herkes gıpta ile bakmakta.. yan tarladaki babamın buğlaylarını geçti alimallah...

Bir gün Ekecik Dağından bir kara bulut yürüdü, bir fırtına esti, ardından bir dolu biçti geçti önüne gelenin hepsini darmaduman etti.
"HerHÂLde Elde avuçta kalmadı bir şey!" dedim.. koşturdum Arpa Tarlama.. Oruç zamanı da.. vardım ki dibinden biçilmiş adam boyu ARPAm.. tepem attı... akan dereye diz ÇÖktüm..
---"Ey RaBBim, adamını bul orucunu tuttur!."
dedim bir avuç su aldım ağzıma, orucu bozdum!..

Beni izleyen bir hergele köylüm var Deli Omar diye, orucu bozduğumu görmüş.. şayia etti cÜMMle ÂLEMe..
O yüzden o günden sonra "ORUÇ BOZAN eMMi!" kaldı gitti adım. '' dedi AĞlayarak...
Resim
Cevapla

“Kul İhvâni Kimdir?” sayfasına dön