HAYY-DOST yazdı:Peygamberimiz MuhaMMed Mustafa Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize, bilip bilmediğim herşeyin sayısınca Salâtü selâm olsun.
Peygamberimiz MuhaMMed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize, ALLAH celle celalühünün yarattıklarının sayısınca, Salâtü selâm olsun.
Peygamberimiz MuhaMMed mustafa sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize, ALLAH celle celalühünün Rahmân ve Rahîmliğince, Salâtü selâm olsun!..
Salât ve selâmların, ALLAH indinde, en makbul ve en sevimli olanı, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin üzerine, âl ve ashabının ve Ehl-i Beytinin,
mubarek zevceleri annelerimizin, soyundan günümüze kadar gelmiş geçmiş, seyyid ve şeriflerin, onun yüreğinde yer tutmuşların, izinden gitmişlerin, hakkın halkını, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi örnek ve önder kabul ederek, "tevhid"e dâvet edenlerin üzerine olsun!.
bu yazıyı yazma isteğini kalbimde uyandıran, ALLAH ve Peygamber Âşığı çok kıymetli Hocamadan da ALLAH ve Resûlu ebediyyen razı olsun....
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Risâlet, Nübüvvet ve Velâyet ile vazifeli olarak, en donanımlı, en muhabbetli, en güvenilir, sözünde ve özünde en doğru ve dürüst bir insan olarak, Rabbül âlemine hizmetkar seçilmiş, şanı yüce bir Nebî ve Resûldür.
burada, RİSALET ve VELÂYET kavramlarına biraz açıklık getirmeliyiz...
RİSALET, ALLAH celle celalühü tarafından RESÛL (yani elçi mesaj getiren)olarak görevlendirilen kimselerin yüklendiği vazifelerdir.
kurân-ı kerimde, peygamberlere, Resûl ve nebî diye isim verilmektedir.
NEBİ, anlam olarak haber getirendir.
kelamı kadimde, Resûller, hem vahiy, hem de kitab verilen peygamberlerdir.
kendisine kitab verilmeyen, ama ilham yolu ile, ALLAHın emrine hizmet eden , peygamberler NEBİ denmektedir.
örnek verecek olursak, Hazreti Nuh aleyhiselâm, bir NEBîdir...
oysa, Hazreti Musa , Hazreti İsa aleyhiselâmlar ise, hem NEBİ hem de RESÛL dürler.
Hazreti MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem ise, Hazreti Âdem aleyhiselâmdan kendisine kadar gelmiş geşmiş tüm peygamberlerin, vazifelerinin hepsini yüklenen,,
(veya ALLAH celle celalühü tarafından yükletilen) hem RESÛL hem de NEBİ olan, RİSÂLET, NÜbüVVet ve VELÂYET vazifeleri ile mesullendirilen, NÜbüVVet görevi ,
kendisiyle tamama eren, âhir zamanda teşrif (zâhiren) buyuran son peygamberdir.
VELÂYET ise, ALLAHcellecelalü'ya yakın, dost, ALLAH indinde makbul seven ve sevilen kul olmanın gerektirdiği, hallerle donanıp, VELİ olmanın getirdiği,
vazifelerle hemhal olup, insanların temsilciliğini üstlenen Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm Elinden Elli ERENlerce Kıyamete kadar Fırka-yı NÂCİyyey YOLU açıktır..
Sanki, namazda tayihata oturan her kul, etthiyatü'yü okurken: “Ettehiyyâtü lillâhi vessalevâtü vettayibât. Esselâmü aleyke eyyühen-Nebîyyü ve rahmetüllâhi ve berakâtüh, Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhis-Sâlihîn. Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne MuhaMMeden abdühû ve Rasûlüh.”
ANLAMI:
Dil ile, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler ALLAH’a dır. Ey Peygamber! ALLAH’ın selâmı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selâm bizim üzerimize ve ALLAH’ın bütün iyi kulları üzerine olsun. Şâhidlik ederim ki, ALLAH’tan başka ilah yoktur. Yine şâhidlik ederim ki, MuhaMMed, O’nun kulu ve Peygamberidir.
HaKK Dostları MuhaMMedî Velâyete erip, bütün kâinâtın ALLAHa olan zikir ve ibadetlerini üstünde toplayıp, onlara velâyet ederek, ALLAHın huzurunda ALLAHa arz etmektedir.
"Yine şâhidlik ederim ki, MuhaMMed, O’nun kulu ve Peygamberidir" derken de, kelime-i tevhidde olduğu gibi, burada da, peygamberimizin, KULLUK,"Abd" makamı, onun velâyet makamına bakan yönüdür.
Sevgili Peygamberimizin NÜbüVVet Vazifesi tamamlanmış olup, Velâyet Makamı ardından izinden gidenlere açıktır. inşaeALLAH kıyamete kadar da devam edecektir.
Kullarına "şah, hayat damarından daha yakın olan , Rabbimize, bu yakınlığın farkına varıp, ona kurbiyet hasıl olan veli kulları da olduğu müddetçe, kıyamet kopmayacaktır.
inşaeALLAH, Peygamberimizden nakledildiğine binaen....
Bütün bu bilgi ve imandan sonra, diyebiliriz ki:
ResûlALLAH sallallahu aleyhi ve sellem, insanları, ALLAHa davet etmiş, o'nun yasak ve emirlerine itaat etmeyi istemiş ve tebliğ etmiştir, hâşâ, kendisine tapılmayı, kendisini yaratıcının önüne koymayı, ALLAH tealanın azamet kibriyasını rencide edecek hal ve tavırları sergilemeyi asla istememiştir.
Kendisi son derce tevazu sahibi bir insandır.
Diğer insanların kendisine yaptıkları aşırı methiye yücelik beklentileri karşısında, her zaman mütevazi davranıp, bu durumlara müdahale etmiştir.
Bir alıntı ile konuya biraz açıklık getirelim:
Hz. Ömer anlatıyor: Hz. Peygamber aleyhi's-selâm: “Meryem’in oğlu /İsa hakkında –ona yaptıkları övgüde-aşırılığa kaçtıkları gibi, siz de benim hakkımda öyle bir aşırılığa girmeyin. Ben ancak Allah’ın kuluyum. Onun için bana “Allah’ın kulu ve Resulü” deyin!.” Buyurdu.
(Buharî, Enbiya, 48.)
Hz. Enes (r.a) nakleder: Bir adam Hz. Peygamber (s.a.s.)e: ' Efendimiz ve Efendimizin Oğlu!" diye hitab edince:"Böyle söylemeyiniz Şeytan sizi heva ve hevese kaptırmasın. Ben sadece Abdullah 'in oğlu MuhaMMed ve ALLAH 'in Rasüluyüm. "diye cevap verdi. .
Birgün Ashab-ı Kiram'dan Abdullah b. Yusr Yarete gelmiş, huzuruna girince titremeye başlamıştı.
Bunu gören Peygamberimiz aleyhi's-selâm o kişiye şöyle dedi:“Titreme! Ben kral değilim, Kureyş 'den kuru ekmek yıyen bir kadının oğluyum!”buyurdu.
(Taberanî, Hâkim)
Birgün Ashab-ı Kiram'dan Abdullah b. Yusr (r.a), Pey gamber Efendimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e pişirilmiş koyun eti hediye etmişti. Hz. Peygamber aleyhi's-selâm yanındaki Müslümanlarla diz çöküp yemeye koyuldu. Derken, çölde göçebe hayatı yaşayan bir bedevi geldi ve 'Bu nasıl aturuştur?" diye şaşkınlığını açığa vurmaktan kendini alamadı. Çünkü diz çöküp oturmak, törede aciz ve miskinlerin, yoksulların adetiydi. Böylece bedevi, Hz. MuhaMMed aleyhi's-selâm'ın, yoksullar gibi oturuşuna bir anlam verememişti. Yüksek sezgisiyle bunu anlayan Peygamberimiz aleyhi's-selâm: "Şüphesiz ki Cenab-ı Hak, beni kerem sahibi bir kul kıldı, cebbar ve muannid kılmadı." Buyurdu.
Bütün bunların ışığında, velâyet yolundaki velilerin de, peygamberimiz gibi “MuhaMMedi “ bir kul olup, onun ahlakı ile hallenip, kendi lerine tabii olanlara, her zaman , ALLAH celle celalühü yü hatırlatıp, peygamberimiz MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz gibi tevazu ve vazifeşinas olmalıdır.
ALLAH velisi öyle kimselerdir ki, onları görenler, sohbetlerini dinleyenler, ALLAHı ve Resûlünü hatırlarlar….ne mutludur, ne bahtiyardır o veliler, o mürşidler, ALLAHla kulların arası yaparlar, onlara köprü olup, kullara ALLAH ve Resûlünü sevdirip saydırırlar…
Bizi ALLAH ve Resûlüne bağlayanlara , cennetler dolusu rahmet , muhabbet dilerim yaradanımızdan..
Ayrıca, Mevlid kandlinizden, MuhaMMedi Nurlar damlasın, âşık, yanık, dertli kalblerinize
MuhaMMedinurdaki candan kardeşlerimiz.
Esselâmü aleyküm……
gülizâr