KUL İHVÂNİ 11. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

KUL İHVÂNİ 11. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen Hakan »

ResimKUL İHVÂNİ 11. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Eûzu billâhi min eş-şeytâni'r-racîm!
Bi'smillâhi'r-rahmâni'r-rahîm!

Şefâat Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!

Muhammed Şemseddin el Hanefî Hz.lerinin salâvâtıdır.


Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin abdike ve nebiyyike ve Rasûlike en nebiyyîl-ümmîyyi Resim ve alâ âlihi ve sahbihi ve ehl-i beytihi adede mâ alimte Resim ve zînete mâ alimte Resim ve mile mâ alimte salâten ente lehâ ehlün ve hüve lehâ ehlün.

MÂNÂSI: Ey Rabbim, kulun, nebin, resûlün, ümmî nebi, Seyyidimiz Efendimiz, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, onun âline, ashâbına, ehli beytine, ilminde olanlar adedince, ilminde olanlar ağırlığınca, ilminde olanlar dolusunca, Kendi salâtınla ve ona ait salâtla, salât ve selâm ediver!

Gül’ün bu gün gönderdiği 11 salâvât MuhaMMed Şemseddin el Hanefî Hazretlerinin ki, meşhur bir salavattır.
Kendisi Afrika çöllerinde gezen mecnûn bir insandır, deli gibidir.
Ancak Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem e çok yakın olmuştur.
O karmaşık ve zor hayatın içerisinde güzelliğe ermiştir. Rahmetli Siirtli Hocamın çok sevdiği bir insandı: “saff MuhaMMedî” derdi .
Çünkü pek çok macera yaşamıştır ama sonunda çölleri mesken etmiştir.
Bir bakıma Derbentli Deli Hasan Baba gibi, hayatın kadrine uğramış insanlardandı..

Buyuruyor ki: "Euzibillahimineşşeytânirracîm."
Evet “recm” çok ilginç kelimedir.. yani “mâsivâ cem’iyeti” nde RIZA BULuş, RÜŞDe ERişi Nefsine maledip Nefsini RaBB BİLiş, bir anlamda EŞYÂya tapış gibi bu ikiliğe düşürür!
Diğer taraftan da, akıl iki uçlu olduğu için RABBısına, rüşde ermeğe çalışır!
Bu tarafta ise, eşyâda RÜŞDe ERmeye çalışır!.
Dolayısıyla ikisi arasında kalınca da onun recm edilmesi-taşlanması-müslüman edilmesi..
İaze: Sığındırmak. Muhafaza etmek. İlticadır.
Daha doğrusu iaze edilmesi KÜLLÎ ŞEYin zâhirinin de, AYNen ve ZÂTen ALLAH olduğuna inanış yaşayışıdır. AYNen dediğimiz, ALLAHın nuru olarak, ZÂTen dediğimiz de zâten her ne ise, kim ise, nasıl bir güç ve kudret sahibi ise, AKLın anlayamayacağı ilk yaratan yaratıcı olan kim ise onun “ZÜ'L” lüğünde yani, Lütuf Sahibliğinde ancak kurtuluş mümkün..
Bu ise lafla sözle değil de hayatın kendi içinde ne bileyim çeşitli eleklerden elene elene, bir yere kadar gider insan.. orda yaşar ya da yaşamaz..
Ben doğrusu öbür taraftaki yaşayışların buradan farklı olacağı inancında değilim.. çünkü bu bir gerçek değildir yani burada böyle yapmış şöyle olmuş ya da olmamış gibi inanç bakımından i’tikad bakımından..
Amel olarak demiyorum, amel olarak ayrı bir şeydir..

Şimdi deprem, deprem olur bir anda bütün amellerin alt üst olur, yerle bir olur..
Savaş çıkar, Suriye’deki gibi.. yıllarca ezân okunmaz, namaz kılınmaz.. ne bileyim ben insanlar öldürülür, öldürür.. akıl fikir ermeyecek bir hercümerce girer yapılanlar bakımından insan baş edemez yani.. ALLAHu Zü’l- Celâl'in Azameti ve Kudretiyle yaratıkları, kimse boğuşamaz!.
Amma inanç bakımından güçlü ise, şüphesiz ki ÖZünden de YAKÎN RaBBısına karşı-karşısında bu “OLAN-feyeKÛN” olayların bir düş gibi, bir kâbus gibi, ya da bitmemesi gereken bir sanal-düş gibi geçeceği zamanın çabuk geçeceğini anlar ve böylece de kendi güzelliğine ERmiş olur.
İâze, Zât-Sıfat-Esmâ-Eşyânın HakikatMuhaMMedîye HATMidir ki, İKİ Sahipliği yani ŞEY-T-ÂNlığı TEKler, teSLiM Alır MüslümÂN Olur AKLen ŞeytÂNımız inşae ALLAH!.

MuhaMMed Şemseddin el Hanefî Hazretleri, kısacık salâvâtıyla neden bu kadar meşhur olmuş ve söylediği salâvât kısımlarının çoğu her salâvâtta var?.
Amma o bir şey buyuruyor: “Allâhümme salli vesellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîn SallALLAHu Aleyhi Vesellem!
ALLAHım SaLL OLsun! ULAŞım-TÜMm-TAMm HatMmi..

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ ۚ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---İnna(A)llâhe vemelâ-iketehu yusallûne ‘alâ-nnebiy(yi)(c) yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû sallû ‘aleyhi vesellimû teslîmâ(n): Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin.(Ahzâb 33/56)

Bi'smillâhi'r-rahmâni'r-rahîm!
İnna(A)llâhe vemelâ-iketehu yusallûne.."
ALLAH celle celâluhu.. ve ALLAH-la yarattıkları arasındaki tampon bölge gibi “meleke”.. anlaşılamayan geçiş bölgesi gibi ALLAH celle celâluhu, bir başka şey yaratmaz..
Çünkü kendisinden başka bir varlık yaratıp “İKİ” liğe düşmez ALLAH celle celâluhu!.
Onuniçin buyuruyor “ALLAHu nuru’s- semavâti ve’l- ard”.. Yerin göklerin NÛRu ALLAHtır!..” diye.

Yani bir insan parmağını çıkarıp, karşısına koyup da:“Bu benim muhatabım-dostum-düşmanım!” diyemez! ''BİZ BİR-İZ!'' ise..
Derse o zaman da, onun parmağı olmaz, o kopmuş parmağı olur ve çöpe atılır.
Mümkün değildir zâten, Sünnetullahta, sistemin kendinde mümkün değildir!
İşte böyle bir SaLL.. SaLL-i bilmeyen yaratıktan tutun da, meleklerine ve sonunda ALLAHa-Yaratana kadar HATM ediverdi tek Âyet..

İnna(A)llâhe vemelâ-iketehu yuSALLûne..”

Sall, burdaki sallda yine ALLAH sall-dır..
Tabii ki “SaLL” ı alışılmış anlamda, Namaz ve Dua diye kitlersen, “ALLAH ve Melekleri Peygamberine namaz kılıyor, dua ediyor!”demek zorunda bırakırsın aklını takliden...
Gibi hiç düşünmeden sadece Türkçe bir kelimeye saplanırsan bir yanlışa düşersin.
Halbuki SaLLaçıktır.. SaLL, zâhir ve bâtın Lütfullahın SAMEDî Sahibliği..
Zâhir ve Bâtın lütuf ne ise, lütfe erişin sıratı, Sall Sahibliği, onun Saflığı onun Tayyı, tümü “sad” harflerini cem’ eder kendisinde ve hepsi de bu lütufların kendisinde olmasını sağlar..
Bir anlamı da şudur bence, ALLAHu zü’l- Celâlden ayrı olan tek şey insanın AKLıdır!.
Bakar mısınız şu İşe.. insanın aklının dışındaki hiçbir şey ALLAH-tan ayrı değildir ve de olamaz zâten, imkÂNsızdır!..

En İç NOKTa’dan da Özde- Şahdamdan ötede-AKRABA olan.. O RABBımız celle celâluhu
Ve en DIŞ ÇENber de DIŞta Küllî ŞEY-i MUHİt Yutan ALLAH celle celâluhu..
Rıza-Rüşd Yarım nefeslik Yarı ÇAPıyın taradığı ALANdaki küllî ŞeY de Yaratnın NûRudur.. Ham-çiğ-yoz ahmak AKLın dmekete“Gübre pis-Bâtıl!. Gül PâK ve Hakk!” diye!.. oysa NûruLLahtır her ŞEYler..

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHu NÛRu’s- SEMÂVÂTi ve’l- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm: ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURU'DUR. O'nun nuru, içinde misbah (lâmba) bulunan kandil (ışık saçan bir kaynak) gibidir. Misbah, sırça (cam) içindedir. Sırça (cam), inci gibi (parlayan) yıldız gibidir. Doğuda ve batıda bulunmayan mübarek bir ağacın yağından yakılır. Onun yağı, ona ateş değmese de kendi kendine ışık verir. Nur üzerine nurdur. Allah dilediğini nuruna hidâyet eder (ulaştırır). Ve Allah, insanlara örnekler verir. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.(NûR 24/35)

Gördün ya bak EMÂNet NOKtanda dahil tÜMM Kâinât, bir Nİ’met DÜN-yasıdır BİLene!..

Küllî şey, bütün KÂİNÂT, “ALLÂHu NÛRu’s- SEMÂVÂTi ve’l- ARD” içindedir, ALLAHın nurudur, ALLAHın AYNı değildir ALLAHın GAYRı da değildir!.
Ne AYNIdır ne de AYRIdır.. Amma NÛRudur..
BUZ, BULut mudur AYNı mıdır? Hayır!.. Başka bir cisim midir? Hayır!.
AYRı da değildir ki Buz, SU, Buhar, BULut dediğimizin ASLı ASTarı -> “H2O” dur.. hamm akıl "KÛN" da bAŞKa, "feyeKÛN" da bAŞKa bAŞKa GÖRür ve İŞLer ve’s- selâm!..

Bir insanın eli kendisinin.. "Ahmedin eli, Ahmed midir?"Hayırdır!.
"Ahmed’den ayrı mıdır?"Hayır!. "Gayrı mıdır Ahmed’den?"Hayır!..
"Bu el, Sahibi olan Ahmed’in ELİdir.."
Mümkün değil çünkü ayrılamaz “TÜMm” tümlenmiş, ayrılamaz!.

Onun için, TESLİMİYET -> “ALLAH ve Rasûlune teslim olunuz”
Âyeti Kur'ân-ı Kerim de bu hâl ve anlamda yoktur..
ALLAH ve Rasûlune İman Ediniz”
ALLAH ve Rasûlune Tâbi Olunuz”
ALLAH ve Rasûlune İtâat Ediniz” şekliyle olduğu hâlde..
ALLAH ve Rasûlune teslim olunuz” tıpkısı yoktur.. Ama AYNısı (Ahzâb 33/56) âyeti..

İşte bunun doğru hakikatını bildiğimiz halde, insanlar anlayamazlar diye ısrarla üzerinde durmadık..
Dedik ki “ALLAH ve Rasûlune teslim olun!” çünkü "ALLAHa teslim olun" âyetleri var benzer.. ALLAHa teslim olun şeklinde tıpatıp değilse de islâm olun gibi âyetler var ve insan aklına takılan sorunun cevabı: “Önce Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLem’e-NEBînize TaMmTeslimiyyetle teslim olun!.” Mesele budur…
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 11. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen Hakan »

Bismillâhirrahmânirrahîm..

İnna(A)llâhe vemelâ-iketehu yusallûne ‘alâ-nnebiy(yi.. yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû sallû ‘aleyhi vesellimû teslîmâ

Ey ALLAHa inandım diyenler yani iman edenler, size de, ALLAH ve melekleri SaLL ediyor.. siz de önce SaLL için teslim olun, SaLL edin!. Kime?..
Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLem’e.. Onun için teslimiyet en evveli baştandır. İmandan, tâbi oluştan, itaat edişten de önce, hepsinden önce..
Sadakatla Samimiyetle Sabırla SeLÂMETin kendisi olan Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLemle TESLİMİYETtir ilk yapılan iş budur!.
Ondan sonra “ALLAH ve Rasûlune iman edin!” başlar.
Ondan sonra “ALLAH ve Rasûlune tâbi olun!”
Ondan sonra “ALLAH ve Rasûlune itaat edin!” âyetleri gelir arka arkaya.. Bunun üçü de İSTİKAMETtir!.
Neden bunu böyle söylüyorum çünkü aklı olan ve yaşayan bir Müslüman için: “Teslimiyet, Kur’ân-ı Kerim'de sadece Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLemledir!” desem.. o zaman bu kafasız adamlar, doğmatik kafalılar, eski alışkanlığa tapanlar hemen başka yere çeker..
Çünkü anlamaz.. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'i anlamaz!.
Anlar da, anlamazdan gelir..
Çünkü.. “Çağlar geçer yüz yıllar geçer daha duymadım! Şimdiye kadar bu yaşa kadar geldim hayatımda duymadım! “ALLAH ve Rasûluna iman edin, ALLAH ve Rasûlune tabi olun, ALLAH ve Rasûlune itaat edin!” diyen ne bir tarikat kitabı gördüm, ne bir vaazcı gördüm! En iyisi bizim cemâta girin; bize tabi olun, iman edin!” demeseler bile diyecekler!
Tarikatçılık ve de cemâatçılık zor iş ve fırıldak bu devirde..
Ama daha ötesini söylüyorlar:“Bize tabii olun bize itaat edin!”
Elbette HaKKı DUYup HaYRa UYanlara teşekkür ederiz..

Kur'ân-ı Kerimimizde;

رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَنتَ وَلِيِّي فِي الدُّنُيَا وَالآخِرَةِ تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
Resim---Rabbi kad âteytenî minel mulki ve allemtenî min te’vîlil ehâdîs(ehâdîsi), fâtıras semâvâti vel ardı ente veliyyî fîd dunyâ Vel âhıreh(âhıreti), teveffenî muslimen ve elhıknî bis sâlihîn(sâlihîne):“Rabbim bana mülk verdin. Ve olayların (sözlerin, rüyaların) tevîlini (yorumunu) bana öğrettin. Semaları ve yeryüzünü yaratan, Sen benim dünyada ve ahirette velîmsin (dostumsun). Beni müslüman (Allah'a teslim-i küllî ile teslim olan) olarak vefat ettir ve beni salihler arasına kat.(Yûsuf 12/101)

Kur’ân-ı Kerimdeki Salihlere kat, Sadıklarla beraber kıl!.
Salihler kimler? Peygamberler.. kat ne demek?. ilhak et yani ancak Teslim olan ihlak olur, teslim olmayan nasıl ilhak olacak?.
Buradaki inceliği çok iyi görmek gerekiyor Ahmet can, çok iyi görmek gerekiyor!
Teslimiyetin “ey inananlar sizde nebiyyinize sall için teslim olun!.
Başka SaLL edemezsiniz, çünkü yani istikamet bulamazsınız teslim olmazsanız!
Nasıl bulacaksınız bir gemi kalkıyor okyanusa, bir füze gidiyor gök yüzüne!.
Rotayı BİLen Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLem!..
Teslim olmadan, o hedefe istikamet mümkün mü?
Ona binmek için teslimiyette “Rasûla teslim olun!” söz ve fiili, “ALLAHa teslim olun!” dan öncedir.
Bir defa başta ALLAHu zü’l- Celâlin kendisi buyuruyor:
İnna(A)llâhe vemelâ-iketehu yusallûne ‘alâ-nnebiy(yi.. yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû sallû ‘aleyhi vesellimû teslîmâ

ALLAH ve peygamberin, meleklerinin yolu yani SeLLı, ancak NEBîyyle mümkündür. Ancak o füze ile mümkündür, Rasûl Rotasıyla mümkündür Rabb’a ULAŞım –İSaLL..-vİSaLL..
Başka yol yok.. yani bütün âlet edevat sende ancak, sen onu çözemezsin çünkü onun şifresi sende değil!.
İşte bu âyette ALLAHu zü’l- Celâl buyurmakta..
Teslimiyeti Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLeme verdikten sonra, sen o gemiye o füzeye bindikten sonra, artık “ALLAH ve Rasûlune iman ediniz” den kasıt “Rasûle de iman edeniz bir ilâh gibi!”
Hâşâ sonra da ALLAHa iman edeniz, yok öyle değil;
Ancak Rasûl içinde ALLAH’a iman edebilirsiniz
Ancak Rasûl içinde ALLAHa tabi olabilirsiniz
Ancak Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLem içinde ALLAHu zü’l- Celâle itaat edebilirsiniz!
Çok açık, net yani onun için de “ALLAHümme salli ve sellim
bir hususu daima söylüyorum arapça sondan başa doğru tercüme edilen bir dildir!
ALLAHümme salli ve sellim alâ seydinâ ve Mevlânâ MuhaMMed
dediğin zaman ne dersin;
ALLAHım MuhaMMede, hemen arkaya kaçarsın hitabı söylersin özne bile değil ALLAH alır,
ALLAHım MuhaMMed taa arkaya gidersin tercümeye başlarken SaLL et, SELÂM et Seydimizin Efendimizin, MuhaMMedin üzerine.
Böyle değil, böyle Türkçeye çeviremeyiz yani..
ALLAHümme salli ve sellim alâ seydinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîn” dediğin anda ALLAHım MuhaMMedîn.. ne Seydina ve Mevlânâ MuhaMMede, üzerine.. alâ ne demek?. Alâ, lütuf AYNiyeti demek..
alâ üzerine.. masanın üzerine değil, yerin üzerine değil ki MuhaMMedîn üzerine.. O’na, prize yani CeReyÂN ALdığın prize “alâ” dediğin prize..
Lütuf AYNiyetini aldığın yer, lütfu aynen aldığın yer, tıpkı priz gibi..
Ne var prizde?.
220 volt var kimin?

KebÂN’ın haa o lütfu AYNen alabilirsin..

Nerde Seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMed aleyhisselâm ki O,
Abdike ve Nebiyyike ve Rasûlike ve de Nebiyyî’l-üMMîyyi ki,
Beşeriyette-MuhaMMedîyette abdin yani beşerin ve Nebiyyike Şeriatta..
Aynı zamanda ve Nebiyyike Tarikatta Velâyette..
Nebiyyî BİLElik NûRunun BİLElik NûRunu bulduğumuz yer Mârifette Rasûluke Rasûliyette..
Ve Hakikatta bizim anlayacağımız hakikatta, Hakikat-ı MuhaMMediye nedir?
Nedir Hakikat-ı MuhaMMedîye -> Nebiyyü’l- Ümmîdir, yani BİLElik NûRunun UMMunun tÜMMünün ÜMMünün ANAsını, ANAsıdır..

Ne demek?
Ne demek olacak Keban’ın tek çıkışıdır.. Ondan sonra parçalara bölünür dağlara, dallara ayrılır..
Böyle bir ulaşım Teslimiyet ve İstikamet istiyoruz..
Onun için yaratıldık zâten!.. onun için EMRolunduk!
Onun için biz buna Muhtacız.. muhtacız yani efendim, cennete gitmek için cehennemden kaçmak için değil.. Şu ANda, ŞeENuLLAHda yaşamak için de Muhtacız yani..
Zâten onunla yaşamaktayız sorun burada.. Yani mezâra girmeden onu anlayışta, bu kaderleri değiştirişte felân değil, “bu hayatı beğenmedim başka hayat olsaydı” felân değildir..
Takdir edilen her neyse, takdir edilen içinde teCeLLî eder!.
O şartlar içinde yine deneniriz ve bu güzelim Salâvâtın özelliği işte ondan sonra başlıyor!.
Buraya kadarki her zaman bizim Salâvât'ımızdır ve o Hadis-i Şerif'tir aynı zamanda seksen kere çekenin ömrüne kefarettir:

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar””
Ashâbı Güzin soruyor: “Yâ Rasûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?””
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Allahumme salli âlâ Muhammed’in abdike ve nebiyyike ve rasûlike ve’n- nebiyyi’l-ummiyyi”salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur.””
buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü’l-Usûl)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 11. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen Hakan »

Alâ âlihi.. ve ÂLine de olsun!.
Bu o günkü ÂL-i olduğu gibi yani, o günkü sahabesi ÂİLesi olduğu gibi.. O’ndan lütuf, maddî manevî lütuf alan âilesi olduğu gibi, bu günkü bizler de Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLemin âilesindeniz hamdolsun!.
Bu değişmez yani her yerde öyledir daha kıyamete kadar da öyle gelir!.
Yani Keban’dan çıkan bir kablo Türkiye de bin kilometre ise, her noktasında aynı kablodur ve CÂN CeRRYÂNı İLEtir!.
Fakat her yöreye göre değişir birisi der ki: “Bizim BUrsa’nın kablosu!” der BUrsa’dakine..
Öteki der ki ne bileyim ben “Konya’nın, Adıyaman’ın!” vs..
Böyle gider daha ilerilere.. Yeni şehirler kurulur ve insanlar doğarsa o da, onlar da MuhaMMedî adla anılır!.
Ama AYNı kablodur ve Sahbihi de öyledir, sahabe de öyledir!.
SaHABe, “HaBBe-Öze-Tohum”a sahib çıkıştır!. Zâten böyle bir AYRIlık yoktur ki gAYRIlık olsun!.
Tevhîd, AKLın tevhididir, yani HaBBesiz yaratık düşünemeyiz!
Bütün, küllî yaratıklar NuR-u MuhaMMed'dendir ve ondan yaratılmışlardır!. AKLından dolayı insan HaBBeyi BİLmek zorundadır!
Yoksa masum bir koyun ya da vahşi bir kurt hiçbir şeyden sorumlu değildir! Kendilerine verilen Fıtrî Programı uygularlar!. Orda HaBBe Sahibliği felân yoktur!.
HaBBe dediğimiz şey zâten AKLın zâhir ve bâtın BİLElik Hakikatıdır.
Habbe, AKLın bilebildiği bir Hakikat ne BİLebiliyorsa o kadar!

Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLem'e: "Ruh emr âlemindendir, âyeti celilesinden ne anlayalım?"diye sorulmuş.
Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLem ise: "Aklınız kadar anlayın!..." buyurmuş.
Ben bu hadisi Fahreddin Razi Efendimizin tefsirinde gördüm.

Ne anlayalım?”
Aklınız kadar anlayın!” buyuruyor Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLem! “Ne anlayalım?” buyuruyor sahabe.. yani “aklınız kadar anlayın!” “Ruh emir âlemindendirden ne anlayalım?”

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ ۖ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُمْ مِنَ الْعِلْمِ إِلَّا قَلِيلًا
Resim---Veyes-elûneke ‘ani-rrûh(i)(s) kuli-rrûhu min emri rabbî vemâ ûtîtum mine-l’ilmi illâ kalîlâ(n): Sana ruhtan soruyorlar. De ki: "Ruh Rabbimin emrindendir. Size ilimden ancak az bir şey verilmiştir." (İsrâ 17/85)

Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLem Emr Âlemindense ve Şe'ÂNuLLAHta, SünnetuLLAH üzere her AN, ALLAH celle celâluhudan gelen bir CeRRyÂN varsa, biz her an ALLAHu zü’l- CeLÂL NÛRuyuz.. İLEyiz-bİLEyiz..BİZ BİR-İZ..
KebÂN’dan ayrı değiliz gibi dosdoğru ve buyuruyor ki; AKLınız kadar anlayın neden?
Neden olacak, milyarlarca insan geçiyor, herkes kabı kadar alacak bu KEVSERden.. AKILlılar, açık gözlüler tankerle gidecek, ötekiler ne bileyim ben başka vasıtalarla gidecek!.. öylemi?..
Evet, sonra ne olacak? Ne denilecek: “Herkes avucu kadar altın alabilir!” diyecekler!.
O zaman Meriç kendi çocuk avucu kadar alacak. Ahmet Çakır can da gidecek kendi avucu kadar alacak!.
Bu hiç değişmeyen bir hakikattir, herkes AKLı kadardan sorumludur..
Hep söylüyorum bir insanda NâR-evi Midesi ile NûR-evi KALBi arası kendi parmağıyla dört parmaktır!. parmak kalınlığı kadar, kendi parmağını sok araya dört parmaktır!.
Bu uçtaki pis, orada mistir!. Burada NâR-, orada NûRdur!.
AKIL bakımından bu denli bir HaBBeye SAHİB çıkışlık vardır!..

ve Âlihi ve Sahbihi
O günde vardır bu günde vardır Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLeme sahib çıkış, SAHABE OLuş!..

Şimdi “Kaynağında Hazret Hüseyin aleyhi's-selâm” yayınlanmakta sitemizde..
http://muhammedinur.com/forum/viewtopic ... 230#p81230

Çok iyi bir incelemesi bir genç kızcağızın.. Türkistandan mı gelmiş burda master yapmış..
Güzel fakat kaynaklardan alıyor, veriyor! Tabi onlara göre öyle düşünceye göre..
Herhangi bir Osmanlı padişahıyla Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLem arasında hiçbir farkı yok sanki.. şehzâdeler şöyle yapmışlar şehzadelere böyle yapmışlar..
Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm şunu yapmışlar!. Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâma bunu yapmışlar gibi büyük bir yanlışlığın içindeler!.
Ne diyorum o günkü ÂİLesi bu günkü ÂİLesi o günkü sahabesi.. Bu günkü sahabesi kim?.
Kim sahib çıkıyorsa bu gün sahabesi odur..Sahib çıkılıyorsan sahabesin!. Sahib çıkacak sahib çıkılacak!.
ve ehl-i” ve O’nun ehli ne demek, ehli ne demek?.
Ehl-i.. O’ndaki Lütfullah Hüviyetini kuşanandır, ehli öyle bir şeydir ki, arada sır yoktur!.

Bir koca, hanımıyla ehildir, birbirine “ehli” denilir Anadoluda, köylerde felân!. Eskiden hep öyleydi ehli geldi mi karısı yani ehli, helâlidir!

ve alâ âlihi ve sahbihi ve ehl-i beytihi adede mâ alimte ve zînete mâ alimte ve mil’e mâ alimte salâten ente lehâ ehlün ve hüve lehâ ehlün.”

adede mâ alimte” adedi ne kadar olsun bunun diyor, miktarı diyoruz ya mea..
O kadar olsun o kadar ki “alimte”, ALLAHım senin bildiğin kadar İlmullah kadar dediğim bu benim.
Sana sonsuz selâm olsun İlmullah kadar.. alimte adede ma alimte sen biliyorsun onu..
ve zînete mâ alimte” peki bunun ziyneti ne olsun ziynet Arapçada iki anlamlıdır; “vezn” i vardır ya aruz vezni felân deriz, şiirlerde felân vezin de bu “ziyne”den gelir..
Ama buradaki ve ölçü vesi değildir ve bağlaçtır.. ''adede ma elimte ziynete ma alimte'';.. ziynete görüntüye çıktı mı vezin olur, vücud buldu mu vezin olur, ölçü olur.. Yani nizâm da buradan gelir, tartı-ölçü yani..
Bir de süstür, ziynet eşyâsı dediğimiz gibidir.. Bunun ölçüsü ne kadar olsun?
vezin ve ziyne ziynet daha doğrusu ma alimte kadar olsun, bilgin kadar olsun, ya da İlmullah kadar olsun anlamında yani, ''ma alimte''; ilminde olan demektir.. “ma” o şey ki “maAKLıda dahil içinde, AKILlılar da dahil mâsivâ yani tümü..
men” deseydi AKILlılar derdi ve insandan başka bütün AKILsızları çıkarırdı ama “ma” demekle küllüsünü içine almış oluyor..
İlmindekilerin dolusunca, ilmindekilerin ağırlığınca, ziynetince İlmindekilerin adedince..
Böylece diyebiliriz, ''salâten ente lehâ ehlün ve hüve lehâ ehlün.
ente sen lehâ.. ona ''ehlün ve hüve lehâ ehlün'';

Bakın ben salavatları tercüme ederken Bolu da idim.
tercümeleri Şam ve Bağdadda tahsil yapmış bir doçentle yapmıştık..
Yukarda geçen ''ve sahbihi ve ehlihi ehli beyt ''geçti aşağıda ehil geçiyor ama bizim tercümeye bakın hiç ehil yoktur..

Bu ehil oluş ve ''hüve ve o lehâ'', ona..
Bu ehil olmaya ALLAHu zü’l- Celâlin ehliyetine, yani ehlün ehli..
Türçesi ne bunun Türkçesi şu benim anladığım, bu âlem bir zıtlık âlemidir fakat öyle bir zıtlıktır ki bu birbirini taMMladığı anda tüMMlenirler taMMladıkları anda ikisi de devre dışı kalır..
Yaratana DÖNerler..
Çok dikkat etmek gerekir demin dedim ki benim acizane ÂNladığım kadarıyla Kur’ân-ı Kerim de açıkça net “ALLAH ve Rasûlune iman edin” “ALLAH ve Rasûlune” buyurarak “ALLAH ve Rasûluna tabi olun! ALLAH ve Rasûlune itaat edin!” âyetleri var..

Ancak “ALLAH ve Rasûlune teslim olun!” diye “ALLAH ve Rasûlu” diye bir Teslimiyet âyet-i Kerim'esi bulamazsınız.. Ama dahasını BULursunuz..


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ ۚ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---İnna(A)llâhe vemelâ-iketehu yusallûne ‘alâ-nnebiy(yi)(c) yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû sallû ‘aleyhi vesellimû teslîmâ(n): Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin.” (Ahzâb 33/56)

Ordaki “yusalline” geniş zaman, dün yarın değil her zaman.
ALLAH ve melekleri her AN Nebî ile SaLL halindedir.
Nebîliğin gereği budur zâten.. yoksa Nebî olmaz yani “ya eyyühellezine amenu” ey iman edenler ne demek?
İman edenler bu iman edenler “sallu aleyhi vesellema teslima” siz ve sallu aleyhi ona ona Nebîye, Nebîyullaha hemen SaLL edin ve teslimiyetle SaLL edin!.
''Teslima''.. Ben ona dikkat etmiştim çok çok önemli bir Teslimiyetle..
Önce bir Teslimiyet var sonra SaLL ve SeLL var.. yani kendini bilmemiş AKLı fikrini yaratılış sistemini çözememiş bir AKIL fikir gerçekten meseleyi ÂNlayamamış bir AKIL nerden BİLecek de, Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLem özellik ve güzelliklerini BİLecek, BULacak, OLacak da YAŞAyacak yani bunun imkÂNı nedir?
Ama ne yapacak önce bir defa önce salli teslima tam bir Teslimiyet diye tercüme ediyoruz değil mi..
Vesellimi teslima halbuki o değil fe fikirdir tefekkür nedir, Barbarosun fikri nedir, tefekkürü nedir?
Fikri BİLdiğidir, tefekkürü de o fikri kullanmasıdır.. Onun kullanmasıdır benim değil, tefekkür eden o..
İşte SeLLim SeLL oluştur teslim bu SeLLi fiilen yapandır kendisinde bu imkÂN olandır..
Adam müzisyenim diyor iyi al o zaman çal, kemanistim diyor al o zaman çal kardeşim kemanı.. “tın” diyemiyor demek ki kemanî değil..
Yani zikir tefekkür edemiyor, zikir var diyor ama sahib çıkamıyor ona..
sen” liğini kullanamıyor o hususta ki Teslimiyette böyle bir senliğini BİLiş vardır..
Türkçesi de “men arefe” dir yani “men arefeNEFSedir..
Yani kim ki kendini BİLdi artık o SeLL ve SaLL sahibi olabilir.
SeLLiğini kime yapacak? “Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLeme SaLLiğini kime yapacak?” SÖZünün cevabı nedir?
Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLem'in yüreğinde ALLAHa iman edecekmiş..
O zaman “Eşhedu enne MuhaMMede'r Rasûlullah” la “Eşhede enla ilâhe illâ ALLAH”a iman ederler..
Ortak ya da yan yana değil..
O’nun içinde onun buzluğu tuzluğu bitmiştir, artık o tasın içinde vardır ama yok gibidir.. bir milyar tane buz zerresi gibi binlerce Ahmed erimiştir orda..
Yok olmamıştır zerre halinde vardır fakat bunu çıkaramayız biz, çünkü hep aynı olmuşlar daha önce yeşil Ahmed buzu vardı, kırmızı Ahmed buzu vardı.. Adı vardı, sanı vardı konuşuyordu vs. idi ama eriyince mübârek boyaları da boyakları da havaya uçtu hepsinin..
Bir damla suyu birbirine karıştı mı?
Karıştı, kayıp mı oldu olmadı nerde yok yok mu?
Var böyle bir enfes bir MeLÂMet HÂLidir bu..
Bu da bir güzelliktir yani iyi ÂNladığımız zamÂN..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 11. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen Hakan »

MuhaMMed Hanifi Hazretlerinin özelliği budur..
Salavatına dokununca o anda hepimizdeki de odur..
Çünkü ona dokunan o cereyanı alır..
vesellime teslima” ise, şu anda o teslimiyet neşesi onda varsa birinci inancı kesinlikle alır..
Ama Hocam işte ben ahırdayım, sarayda değilim?.
Ahırda ise ahır aydınlanır..
Hocam tuvâletteyim?. tuvâlet aydınlanır.. mutfakta mutfak aydınlanır, meyhâne aydınlanır, Mekke aydınlanır!
Ama CeRRyÂN olmadı mı her yer karanlığa gömülü verir!..

Çünkü akıl hep şâhid olduğuna değil gördüğüne bakar!
Şâhid oluş, dâimiyet hüviyetini Şe’ende görüştür dâimiyet hüviyetini..
Elindeki kâlemin ucundaki bir atomun sonsuz sebbahasını-her ÂN yeniden yaratılışını görür!
Her an yeniden yaradılışını görür ve yok edilişini yine görür!
Onun için öyle Muhteşem Muazzam Mübarek Mukaddes bir inanca sahib olur kii bunun adına HakikatMuhaMMedîye denir!.
Bu ancak bunu yaşayanların daha iyi söyleyebileceği bir iştir benim becerebildiği bu kadar!.

Demek ki teslimiyetten önceki teslimiyet kişinin kendisinde olan bir şeydir. “Teslim oldum!” diyorsun.. “Zâten ben Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem e teslim oldum!” diyorsun..
“Ben askere gidiyorum teslim oldum!” diyorsun.. “Gittim teslim oldum!” diyorsun da, ne yaparlar?
Kim olursan ol, kapıdan girdin mi hemen Ahmet sen çok iyi bilirsin yıllarca subaylık yaptın Ordumuzda?..
Daha girer girmez on adım atmadan, orda bir berber vardır, basar makası saçlarını eline veriverir..
Neyse ki biz yedeksubaydık da çok mecbur şey değildi. Yani sıfıra vurmadılar cascavlak olmadık şükür!.
Asker berberler de öyle bir keser ki baka kalırsınız!
Çünkü beş dakika sürmez şakır şakır şakır!..
Haa orda bir de teğmen üsteğmen vardır“tamam seninki gerekmez!” dedi mi geçer o!.
Demek ki “teslim oldum!” dersin teslim olursun.. Teslim olmak bu!.
Seninle ilgili, benimle ilgili, bizimle ilgili, insanla akılla ilgili..
Ama bu teslimiyetin içindeki “SELL” esas “sell” Kaynağı Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem priz gibi..
Yani bir milyar tane fiş var, de ki tek priz var!.
Herkes o prizden almakta..çünkü herkesin yüreğinde şah damarından yakın “RaBB” ısının olduğu gibi, Habli’l- Verîd Resulî Prizi de vardır!.
Bu Âlemdeki her ÂN OLAN Şe’ENuLLAH Akışı-Yaratışı CeRryÂN gibiyse, bunu alış Hakikat-ı MuhaMMedîye prizleri her yürekte Habli’l- Verîd olarak vardır zâten!.
Bir tek kablo geliyor gibi gözükse dahi her âletin giriş kolu ayrılmıştır, yolu ayrılmıştır!.
Ondan sonra “Hepimiz bağlandık, bütün Bursa’yı bağladık.. yani ne kadar ev varsa, âlet varsa hepsini bağladık ne olacak?”
Ne olacak, “SALL” olacak bağlandıysanız, TESLİMİYET yapmışsınız, şimdi sall olacak!.
Ne demek sall olacak?.
“SALL” olacak şu demek, parmak kalınlığındaki bir kablo koca Bursa’nın tüm âletlerinin Ceryanını getirecek kardeşim, ve bu kablonun öbür ucu bizzâtihi ALLAHa bağlıdır, hayalen değil hakikaten bağlıdır!.
Hakikaten bağlı olduğu için Şe’ende Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in şâhidliği söz konusudur!.

Adamlar gerçekten geri zekâlı gibi!.
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemle ilgili âyetleri okumuyor gibi..
ALLAHu zü’l- Celâl buyuruyor ki “(Yâ MuhaMMed) Sen onların şâhidi ol!” buyuruyor!.
“Zamanında yaşayan müşriklerin, müslümanların şâhidi ol!” diyorlarsa,
Sonrakilerin şâhidi kim olacak?
Ben bunları duydum, o kadar geri zekalı kişi!.
Ne diyor “ben mürşidim!” diyor da bunu kendisine lâyık görüyor, “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem öldü bana gel!” dercesine..
Belki doğru söylediğinde bir pay var ama onun dediği o değil!.
Onun gönlü çok ilerlere gitmiş gönlü ne ise artık!.
Onun için biz dâima nereye kaçıyoruz.. kaçmıyoruz da doğru söylüyoruz: “Livechillah ALLAH Rızasına karşılıksız Hasbî Hizmet!” diyoruz!.
Öyle Rüşdüne ermemiş câhil cühelâ uyduruk Mürşid-i Mutlak, İmam-ı Mutlak Prizi felân onları geç geç!
Yoksa bu prizler yaratılışta ADALET var ve Firavunda da vardır, her yaratıkta da vardır.. Onlar da mahrum bırakılmamıştır, teslimiyet zorunluluğu, akılları olamadığı için olmamıştır!.
AKIL yoksa kullanılmamıştır!.
Bu husus çok önemli bir husustur!

İşte böyle olursa “helle” EHİLLdir o çift “le” lidir “ehil”..
yani zâhir ve bâtın aklın iki ucundaki lütufların hüviyetini cem’ eder.
yani daireye çeviriverir Habli’l- Verîd’e, hüviyette kalır bu hüviyet “habbe” gibi “hebbe” de vardır da bu bizim tabi çok ileri gidemeyeceğimiz şeyler var!.
yani desek öldürürler demesek öldük gibi!.
Bazı “habbe” de “ha” dır amma “hebbe” de “küçük he” dir..
ve bu işin ilginç tarafı “ebu leheb”de de vardır “hebbe” fiili..
yani Bilelik Hüviyetlerinin zâhir ve bâtın Bilelik Hüviyetlerinin lütfunu kendinde biliverdiği anda “ben onun babasıyım” dediği anda Leheb Babası oluverir.. Alevin Babası.. Gider gümbürtüye..
“BİLE-lik ALLAH adına bende!” dedi mi gitti!.. bu nedir?
Bu ne olacak “ben firavunum” diyor “en büyük firavunum” diyor “en büyük Rabbınız benim!” diyor!..
Tercihini yapmış işibitmiştir.. yani akıl iflas etmiştir işi yapamamıştır, öyle olmayacağı kesindir!.
yani şey gibi aynen, Albert Firederic Niçe gibi meşhur “Zerduşd Böyle Dedi” yi yazan Alman düşünürü!..
Pek çok insanın hayran kaldığı, benim de yedi kere okuduğum “zerdüst böyle dedi”.. O kitabla o düşünceyle Bismark ondan ve sonra gelenler neler çıkardı dünyanın başına..
1844 de felân yaşamıştı o.. tümü Üstün Irk hayalleriyle, Yahudiliğin üstün ırkını Alman’a monte etmiştir bütün temeli atan bu adamdır..
Niçe, bu kişi ömrü boyunca bunu yaptı.. hani şimdiki teröristin başında insanlar görürüz terörizmi dâima savunan yanlış şeyle..
yani din aleyhine sürekli ömrünü harcayanlar vardır.
Ve bunlar ömürlerinin sonuna geldi mi baka kalırlar!.
Çünkü yerinden kalkamaz eski yaptıklarını yapamazlar..
Orta okulda bir öğretmenim vardı, Zeki Car, Hıfzı Veldet Velioğluydu sanırım, meşhur solcu bu ordünarüs profösor vardı.. Cumhuriyette felân yazardı.. bu hoca hakkında da “fasûlye” diye bir yazı yazmıştı o zaman..
bu dediğim 1970 ler.. zeki car ve bunlar köy entitüsünde yetişmiş insanlardı..
Benim babam da köy enstitüsünden eğitmen olarak çıkmıştı ama aslını kaybetmedi..
bir grup öğretmen olarak yetiştirilen köy çocuklarının çoğunda öyle bir yanlış şey oldu ki tam materyalist çıktılar..
Din ve inanç sıfıra indirilerek.. “din uydurmadır, sonradan yazmadır gerçek değildir, hayat neyi yaşıyorsanız ondan ibarettir, bulduğunuzu yediniz, vurdunuz kırdınız geçtiniz, yaptıklarınız kâr kaldı, öldünüz ve her şey bitti gitti!” gibi bir şey..
Bu tarafı çok kötü ama, diğer taraftan köye gidiyorsunuz “hasta bakıcı sensin mutlaka iğnen olacak, berber sensin makasın olacak, bir diş pensen olacak diş çekebileceksin, efendim yapmayacağın bir iş olmayacak!”
Tümü öğretiliyor çünkü ve bütün bunlar belli bir sistemin ürünü olarak Rusya da görülmüştür!.
Öyle özel ülkeler bunları denemişlerdir.. Titolar vs..
Çünkü öyle doğmatik kafalı insanlar yetiştirirsin ki robort gibi..

İstikam yedek subay okulunda onun da soyadı Yıldızdı, Ahmet Yıldız diye Nevşehir li bir yüzbaşı vardı..
Adam gerçekten kafayı asker olarak yemiş birisiydi..
Onun için asker oluş bir ilâhlık gibi bir şey yani, bu kadar yani hayretler içinde kalırsın!.
İkide bir eliyle omzundaki yıldızlarını yoklar böyle bir garip insan ki kafayı yemiş gibi..
Onun bir özelliği de “Fatih” tutkunluğuydu..
Adam Fatih Sultan Mehmet ile ilgili bir şey konuşmaya başlarsa de ki bir hafta konuşabilir!. Çünkü takıntı halinde..
bâzen camilerde vaazları dinliyoruz.. Çok iyi bildiğimiz bir hadis bir satır, tek satır.. Ama adam bir başlıyor yarım saat “Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem buyurdu ki..” deyip deyip de kendisi söylüyor!. Be kardeşim sbuyurulan duyurulan bir tek satır, sen nasıl bunun içine bunları sığdırıyorsun haa!..

işte Ahmet Yıldız’a dersi kaynatmak mı istiyorsun?. Çok öyle laz uşaklar felân vardı çok yaşlı başlı zaten çoğu 20 25 yaşında daha 30 yaşında giden daha fazlası var.. askerlik de çok sıkı değildir yedek subay okulunda en fazla böyle 3 olay olunca..
Ne yapıyor ceza verse, hepsi birleşiyor en fazla iki kilometre yürüyeceksiniz tam teçhizât başka yapacak bir şey yok!
geçiş dönemi gibi.. ama öbürü muvazzaf olunca ortaokuldayken alıyorsun ona tam tımar çekiyorsun..
ders başlarken biris kalkar: “Komutanım yüzbaşım fatih için diyorlar ki!” Arkadan birisi söylüyor “Fatih için diyorlar ki!”
“Kim söyledi!” ses yok!. Kötü demişler sanmakta daima kuşkulu..

Çünkü saplantı halinde..
Ebu leheb-lik odur.. zannındaki öyle sanıştır ki öyle değildir..
Firavunluk da odur.. daha fFravun kelimesinin manasını-anlamını bilen bile yok yani Firavun ne demek?
“Firavun, Firavun demek!”
Firavun demek değil bir anlamı vardır elbette..
Şunun için söyledim bunu ki bu “hebbe” kelimesi de “habbe” kelimesi gibidir yani “habb”ede BİLELİK HAKİKATI vardır.. “hebbe” de HÜVİYyET vardır.. “habbe” de HILKİYET vardır..
“Hocam işte bunlar aynı şeyler midir?”
Aynı şeyler olur mu, ALLAHu zü’l- Celâl “halaka” halk etmek fiilini kullanıyor..
“ceale” fiilini kullanıyor “biz ceale ettik” diyor “kılmak”..
“feale fiilini kullanıyor “biz yaptık” diyor..
Ama “halaka” dediğin yerde kim var?. Kahhar ALLAH, ALLAH celle celâluhu “ceale” dediği yerde yerde kim var “sen atmadın ben attın buyururken” ALLAHu zü’l- Celâl kimin eliyle attı?..
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in eliyle..
ALLAHu zü’l- Celâl el insan eli gibi elden münezzehtir ama Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in elindekine söylüyor “çakılları sen atmadın ben attım, biz attık!” diyor.. “biz kıldık!” diyor.. “ben yarattım!”

Onun içinde hebbe nedir, habbe nedir, habbe nedir aynı şey mi?...
peltek se ile, normal se ile nebileyim ben sad ile benzerlerinde de aynı şeyler görülebilir..
Evet bunları tüm şunun için söyledim ki, işte bu salâvâtı şerife de “ehill helle halle” de var biliyorsunuz “halle” de var halil var Halil.. Hılkiyyetten gider ahlaka gider yani..
“halle” de vardır hall olmuş, “mesele halloldu” diyoruz değil mi, çözümlendi anlamında.. bir de “hele” vardır helle o da çocuğun doğduğudur.. doğuş yeridir helle ona denir helle diye hülle.. hülle diye bir mefhum duymuşunuzdur.. işte birisi efendim boşanmış üç kere boşanması lazım hepisi birden üçten dokuza demiş sıyırmış atmış evet sonra tekrar evlenmek istemiş bu üç bu şekilde bir boşanma olmuşsa bu kadın başka biriyle evlenmeden tekrar biriyle evlenemez vs..
bunun içinde ne yapmışlar evleniyor gibi göstermişler buna ne diyorlar “hülle çıkarmak” diyorlar değil mi?
Bu da yine helle den geliyor ehil kelimesinden helle den geliyor yani çift le li ehill kelimesinden..
Bu yani ne ilginç ve güzel şeylerdir bence ama üzerinde çok detaylı duramıyoruz zaman zaman duruyoruz çünkü..

ResimEsselâtü vesselâmı aleyke Ya RasûlALLAH SallALLAHu Aleyhi vesellem istecartü
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke


Velhamdulillahi Rabbu’l- âlemîn
ALLAHu zü'l-celâl bizi affetsin, bağışlasın, rahmetine gark eylesin..
Bize fe sebbeha ve fe gaffara nasip etsini içimizi dışımızı “BİZ BİR-İZ”de birleştirsin ÖZümüzü SÖZümüzü YÜZümüzü Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de NURlandırsın..

Resim---Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz duâsında:
"Allah'ım! Kalbimde bir nur kıl, gözümde bir nur kıl, kulağımda bir nur kıl, sağımda bir nur, solumda bir nur, üstümde bir nur, altımda bir nur, önümde bir nur, arkamda bir nur kıl. Beni nur eyle!" (Buhârî)

daha doğrusu BİZi NURlandırmasın da NURu İÇİne ATsın NURdan NUR eylesin “NURun alâ NUR(Nûr 25/35) eylesin!.
Onun için demek istiyorum ve kadarlarımızı kaderlerimizi HaKKa ve HaYRa çevirsin!
ALLAH celle celâluhu bizi bağışlasın ve SELLimizi SALLımız tAMMamlasın inşâe ALLAH birbirlerimize kalbi dualar edelim.. inâyetimiz, hidâyetimiz ve selâmetimiz için.. MuhaMMedî Selâmetimiz için..
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Şifâ ve Şefâatımız için..
ALLAH Dostlarından HaKKı duyup, HaYRa uymada hazır hızır ve himmet için dualar edelim inşâe ALLAH!.
ALLAH celle celâlehu bizim bütün insanlarımıza-çocuklarımıza inşâe ALLAH hayırlı İŞ versin, helâl AŞ versin Salih-saliha EŞ versin, MuhaMMedî BAŞ versin inşâe ALLAH!.
ALLAHu zü'l-celâlin entesselâmi minkesselâmını nasib etsin!.
Dâru’s- selâmdan selâm SELLi ve SALLı nasib etsin!. Âminn!.

Es selâmu aleyküm ve rahmetullah.. hayırlı geceler-gündüzler nasib olsun aziz cÂNlarımız!
Resim
Cevapla

“►Salavat Şerhleri◄” sayfasına dön