KUL İHVÂNİ 32. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHİ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

KUL İHVÂNİ 32. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHİ

Mesaj gönderen Gariban »

ResimKUL İHVÂNİ 32. SALAVAT ŞERHİ

32. SALÂVÂT-I ŞERÎFE

Salât-ı Münciye: Halk arasında da meşhur olan bu salâvât kişi ve milletlerin başına gelen musibetlerin giderilmesinde topluca okunmakta ve neticeler alınmaktadır. Harikadır.

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


Resim

Resim

TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim alâ ,Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammedin salâten tüncinâ bihâ min cemî'i'l- ehvâli vel âfât Ve tâkzi lenâ bihâ cemial hâcât Ve tütahhirunâ bihâ min cemii's-seyyiât Ve terfeunâ biha a'le'd-derecât Ve tubelligunâ bihâ aksa'l- gâyat Min cemi'il hayrâti fi'l-hayâti ve ba'de'l- memât Birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Erhamnâ.

MÂNÂSI: "ALLAH'ım! Efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e ve Efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'in ailesine salât-ü-selâm ihsân eyle! Öyle bir salâvât ki onun vesilesiyle bizleri bütün ehvâl (dehşetli korku) ve afat (belâ musibet) lerden kurtar (halas eyle), bütün ihtiyaçlarımızı yerine getir, bizleri tüm kötülüklerden temiz kıl, bizi yüce derecelere yükselt; bizleri dünyada ve öldükten sonra, bütün hayırların en yüksek gayelerine ulaştır (vasıl eyle, böylesine bir salâtla, ulaşımla salât ihsân et!) Rahmetinle ey merhametlilerin en merhametlisi! Bize merhamet et"



Pek çok yerlerde namazdan sonra okunur bu meşhur salâvât-ı şerife. Muhteşem bir salâvâttır.
Büyüklerimiz derler ki, Afrika’da yaşamış, gerçekten bir çöl çılgını, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem âşığı. Ehlulllah bir zâtın ortaya çıkardığı kişilerin veya ülkelerin zor zamanlarında cemaatle birlikte namaz sonlarında okuna gelmiştir.
Emin olunan kendisine güvenilen bir zât.
Sanıyorum 1800 küsurlerde, bizzât Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den aldığı söylenir.
İçerik olarak da bu böyle gözüküyor zâten.

Allahümme” Allahım!
Salli ve Sellim.” Benim beden ve nefsimi teslim et. Kalb ve ruhumu sall et!.
''Ve sellim''. Lâ ilâhe’den selim kil. “İllallah”da sall kıl yolcu kıl, ulaşan kıl, vuslat bulan kıl, sıla bulan kıl!.
Allahumme salli ve sellim. alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammedin.

Nereye bu gidiş?”
İllâ ve illâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e.
Ve onun yolu olanlara, âline. O lütufta Allah için onunla olanlara.
Ve alâ âli İbrahime, ve alâ âli Nuha
Nuh’un oğluna değil!. Nuh’un karısına değil!
Âl’inden değil çünkü onlar.
Peygamberler doğurmustur karısı, ama âli değildir.
Oğlu özdür ama: “O senin ehlin değildir câhillik etme!” buyurulmuştur.

وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابُنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ
Resim---Ve nâdâ nûhun rabbehu fe kâle rabbi innebnî min ehlî ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemul hâkimîn(hâkimîne): Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin va'din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin.
(Hûd 11/45)

قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Resim---Kâle yâ nûhu innehu leyse min ehlik(ehlike), innehu amelun gayru salih(salihin), fe lâ tes'elni mâ leyse leke bihî ilm(ilmun), innî eızuke en tekûne minel câhilîn(câhilîne): Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.”
(Hûd 11/46)

ve alâ âli Seyyidinâ MuhaMMedin
O üç MiM, Muhammed salllallahu aleyhi vesselleme, beni teslim ve istikamette kıl, Sellim Teslimiyeti ve Sall İstikameti ver!
salâten tüncinâ
öyle bir Sall ve Sell istiyorum ki, Sadrım da-Nefsimde ve Kalbimde-Ruhumda.
Sanki beden nefsin âleti, kalbde ruhun âleti,
Bu iki mercek, yani BEDEN Basar Gözüne Nefis Merceğini yerleştirirsen OBJEKTİF diye,
KALB Basîret Gözü âletine de Ruh Merceğini OKULER diye yerlestirirsen, ve senin gözün ve özün MuhaMMedîleşirse, Resûlî SEViyedeyse, GÖReceğin “Rabbu’l- âlemîn” olacaktır inşae ALLAH!
Bu “ ilâhe illâ Allah” tır.

Böyle bir “salâten tüncinâ bihâ”, bununla bize necat ver!.
Bizi Fırka-yi Nâciyeden kıl böylece, Nâcilerden kıl.
Can ve cismimizi nura çevir.
biha”: onunla.
min cemî'i'l- ehvâli vel âfât”,
içimizdeki hevllerden, korkulardan ve korku vericilerden, ürkmekten, dehşete düşmekten, yılgınlıktan, dima’, iç beyin bozukluklarından, akıl sapkınlıklarından, aklın şok olmalarından, hayal kurmalarından, hevllerinden, içerde düzenimizi bozan hevl den ve dışarıda da düzenimizi bozan here türlü felaketlerden-afâttan koru!

Euzü billâhi’s- semi’u’l- alîmu mine’ş- şeytani’r-raciym min hemezetihi ve nefhahi
Hani şeytan içerden hemeze-vesvese veriyor, dışarıdan da durmadan hevl sokuşturuyor ya onlar, şu bu sebep gözüküyor. Ama netice olarak, aklın denge ve düzenin; Muhammedî Seviyede olarak oturması gerekmektedir.
Meselemiz de buydu zâten kulluk imtihanında.
Bunu temin etmek için yaşıyorduk, objektif ve oküleri yerleştirecektik yerlerine ki, “Gez- Göz- Arpacık-Hedef!” diyecektik.
Dört kelimeyi oturtamadık bir türlü yerine;
” burda kaldı, “ilâhe” ora çıktı, “illâ” şura gitti, “Allah” sözün ise, Allahu Zul celâl diyorsun ama bu sadece sözden ibaret kaldı hayatında.
Katiyen dördünü bu ŞÂHİDlik Âleminde bir araya getirip de “aha burada şehâdetim!” diyemedik işte.
Fakat dıştakiler-içtekiler, dıştan içe bindirilen, içten dışa püsküren yükler!.
Yolda yürüyeceğiz ama rüzgar müthiş esiyor.
Birisi omuz vuruyor, yer kayıyor, içerideki dengeyi bozacak düzensizlikler var bu deneme tarlasında..
İşte bunlardan koru. Necat ver bize!

''Allahümme salli ve sellim alâ, Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammedin salâten tüncinâ bihâ min cemî'i'l- ehvâli vel âfât!''

Öyele bir salat ki onunla Bize,
Dıştan gelecek Afât- belâ, musibet,büyük felâketlerle,
İçten çıkacak , korku-ürküntü-yılgınlık verecek hevllerden necat nasib et, kurtuluş, selâmeti ver!

İyi de, Dış Teslimiyeti, İç İstikameti neyle sağlayacağız?
Alâ muhammedin Seyyidina
Dinimizin Seyidi-Sahibi olan, varoluş sebebi olan, her bakımdan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile...

Ve tâkzi lenâ bihâ cemia’l- hâcât

Biz öyle bir esfeli sefiline geldik ki, burası;
Muhtaçlık Ülkesi,
Mecburluk Ülkesi,
Me’murluk Ülkesi,
Mahkumluk Ülkesi, burası,
Kulluk Ülkesi, Kulluk Diyarı,

tâkzi lenâ bihâ

Bu SILA SALLımızla-salatımızla bütün hâcâtımızı-maddî manaevî Hâcetlerimizi, İhtiyaçlarımızı kaderini takdir ve tecellînle yerine getir ver!

Bizim bu Dış ve İç ulaşımımızda, Cisim ve Can ulaşımımızda, Nefis ve Ruh ulaşımımızda, takzi-kaza et!.
Kaderin kalemdekisi “kaza” dır, Yazılanı ise “kader” dir.
Kafandaki proje kazadır, döktün mü kaderdir!.
“Kûn” kazadır, “feyekûn” kaderdir!.
İşte bununla bize kurtuluşu nasib et, yaz yani bize!.

''Ve tütahhirunâ bihâ min cemii's-seyyiât''

KULLuk gereği bizden oluşan tüm seyyiât-eksiklik, kötülük, günahlar, suçlarımızı bu salatımızla onun hürmetine bizi tahir kıl!.
Mutaaharr kıl! Hürr kıl, Kendi HÜRlüğünde hür kıl BİZi.
Bizi esaretten kurtar, tertemiz yap!.
Kendi aklımızın kendi kördüğümünü gördüğümüze çevir!.
Nasıl?
bihâ” O’nunla, bu salâvât ile, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bu bağ ile.
min cemii's-seyyiât” : Ne kadar seyyieler varsa, günahlar, eksiklikler, noksanlar, Hakka ve Hayra yakışmayan her şeylerimizden bizi tahir kıl, mutahhar kıl!.

لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ
Resim---Lâ yemessuhû illel mutahherûn(mutahherûne): Ona ancak temizlenenler dokunabilir.
(Vâkıa 56/79)

Kur'ân-ı Kerim ile aramızdaki yalıtkanlıkları-pisi-pası kaldır ki iletken olsun ve Kur'ân-ı Kerimle dirilelim her ÂN!
Kur’âna mutahhar olmayanlar dokunmasın budur işte.
Elini ayağını suya soksun, gelsin abdest alsın diye değil.
O da lâzım da, deri ne yapmış elindeki deri ki? Yapan kim?
Aklın ne zaman kendi köleliğinden, Rabbanî bir hürriyet tarafında olacak?
Ne zaman Hizbuşşeytanlıktan Hizbullahlığa geçecek?

Ve terfeunâ biha a'le'd-derecât

Bizi indirdiğin, sefillerin sefili, hayvanlardan da aşağı, “belhum ve dallun” yerinden, bütün varlığın altına soktuğun, ve “akılla çıkın buradan!” buyurduğun,
“hadi iliyyuna terfi’ edin-yükselin, tekrar gelin-yücelin!” EMRini:

1- “ALLAH’a KAÇın!”

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---Fe FİRRû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.
(Zâriyât 51/50)

2- “RABBine DÖN!”

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!””
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---““İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden razı olarak.””
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!””
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---Vedhulî cennetî: Gir cennetime!””
(Fecr 89/30)

3-“RAHMÂN'a GEL!”

إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا
Resim---İn kullu men fîs semâvâti vel ardı illâ âtir rahmâni abdâ(abden): Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki (kıyamet günü) Rahmân'ın huzuruna kul olarak çıkmasın.”
(Meryem 19/93)

Çağırdığın, yani DÖNüşe-Rucu’ya çağırdığın yere BİZi yükselt!
terfeunâ biha” Bizi yükselt, O’nunla.
biha a'le'd-derecât” O’nunla, yani en âli olanla, hakk ve hayr için verdiğin lütfullahı, AYNımıza yükledin ya, bunu en beğeneceğin şekilde dereceler üzerine;
Dereke dereke indiğimiz Dünya EDNA-alçaklığından,
Derece derece Dârü’s SELÂM YÜCEliğine terfi’ ettir-yükselt!

Ve tubelligunâ bihâ aksa'l- gâyat

Ulaşmamız çok uzak gözüken yüce gayelerimize-hedeflerimize- kulluk sebeb-sonucumuza ulaştır!
Bizde büluğa ersin, baliğ olsun, rüşde ersin, olgunluğa ersin, kemâla ersin, celâlliğimiz kemâl edip cemâle çevirsin.
Büluğa ersin, baliğ olsun, ortaya çıksın.
Yenilir içilir, yaşanır olsun!.
Nefsî Mecazî Şehvetimizi, yalancı şâhidlikten Hakikat Şâhidliğine çevirsin, gördüğümüz yaşadığımız bir Rabbu’l- âlemine şâhidliğe çevirsin.

Ve tubelliğunâ bihâ aksa'l- gâyat
Burdaki “aksa”, tıpkı Mescid-i Aksa daki uzak gibidir, gaye, amaç, hedef sonuç, sebeplerin bittiği yerdeki son-uç, vuslat yeri.
Aksa’l- gâyat, bize göre çok uzak ulaşılması imkansız olan hedef olarak belirlediğin o gayelerimizi büluğa erdir!.
Şimdi, buradayken, can cisimde iken, nefes alıp verirken, imkanlarımız var iken O’nunla!.

''Min cemi'il hayrâti fi'l-hayâti ve ba'de'l- memât
Birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Erhamnâ
.''

Min cemi'il hayrâti fi'l-hayâti ve ba'de'l- memât
Bütün HaYYımız hayatımız içinde ve MeYYitimiz sonrasında diliyoruz!
Mevti gördükten sonra, mevti zevk ettikten sonra da, uzak gözüken gayelerimizi büluğa erdir.
Şu AN Şe’enullahta, CeheNNemimizi CeNNete çevir, bir ANda!
Ne ile?

Birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Erhamnâ
Senin rahmetinle, yâ erhamerrahimiyn. Erhamnâ: Senin rahmetinle. Yâ erhamerrahiyimin. Bize RAHM et!..

Resim--- '' Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: “Birahmetike Ya Erhamerrahimin! Birahmetike Ya Erhamerrahimin! Birahmetike Ya Erhamerrahimin!” Niyazına me’mur melek vardır. Kim bunu üç kere derse, o melek der ki: "ALLAH sana teveccüh etti. İste isteyeceğini" buyurdu.
Ebû Ümâme radiyALLAHdan; Râmuz El-Ehâdis, Sayfa: 128/9.)


Dört tane rahmet kullanılmış burada görüyorsunuz ki!..
1-birahmetike,
2-ya erhamer,
3-rahimiyn,
4-Erhamnâ!.
Bizi dört aleminde rahmetine gark et!.
Çünkü sen rahmetsin. Erhamu’r- Rahîm Sensin.
Rahimiyet tecellîn ile Havva aleyha's-selâm Harsından-Tarlandan,
Rahmâniyet tecellîn ile Âdem aleyhi's-selâm’dan HaYY ve AKIL Tohumundan,
Tek Tarla-Tek Tohum VAHDETinden sonsuz KESRET-küsuratına-çokluğuna geçtik,
Tek tohumun canlılığını taşıyoruz, şu andaki diriliğini taşıyoruz, Hani üfürmüştün, adını da Havva koymuştun ya,
Havva toprağına bir Âdem Ruhu havvası üfürmüştün ya.
O Havva ki; Hevâ ve Hevesimizin;
İntişar Yeri, Tevhid Tezgâhı, Hayy Makinesi..
İlk O üretmişti ya hepi..
İşte o Rahman nefhası hâlâ “Rahim” lerden fışkırıp çıkmakta dışarıya, ve neler olmakta?

“Üzülme ya Muhammed aleyhi's-selâm. Biz onların içlerini dışlarını biliyoruz.”
“Bakmaz mısın bir damladan yarattığımız şu Âdeme, insanoğluna ki hasımun mubin oldu bize”,
Var diyor yok diyor, neler konuşuyor neler!
Canı çıkasıca desen, “fe suhkan li ashâbis saîr”, yerin dibine batsın alçaklar!.

فَاعْتَرَفُوا بِذَنبِهِمْ فَسُحْقًا لِّأَصْحَابِ السَّعِيرِ
Resim---Fa’terefû bi zenbihim, fe suhkan li ashâbis saîr(saîri): Böylece günahlarını itiraf ederler. Artık (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun, o alevli cehennemin mahkûmları!
(Mülk 67/11)

ALLAH celle celâluhu kızmıyor, beddua etmiyor.
“Neden çakılıyorsunuz kazık gibi yerin dibine” buyuruyor gibi.

Mâ kaderûllâhe hakka kadrihi
Size, “sen” buyuran ve geçici-iğreti-izafî “ben”lik veren ALLAH celle celâluhu iken: “Nasıl oldu da O’nun kadir ve kıymetini NiSYÂN ettiniz ey İNSANlar!”
Kendi Kişiliğinizi-Kimliğinizi kendinizden mi bildiniz?
Kişiliğinizi benliğinizi, şununuzu bununuzu tamamen kendi kendinizin içte Firavunu mu oldunuz?
Neden Muhammedî olmadınız? Neden tenezzül buyurmadınız? “Kime ?”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e…

İnsan zâlimdir, nankördür, her şeyi yapar Allah korusun!
İnsan AKLı kendi kendini;
Gaflete sokar, Cehâlete sokar, Dalâlete sokar ve sonunda İhanete sokar Hizbu’ş- Şeytan eder..

Ve Allahu Zul Celâl, şikayet etmiyor, buyuruyor ki:

مَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ
Resim---Mâ kaderûllâhe hakka kadrih(kadrihî), innallâhe le kaviyyun azîz(azîzun): Allah'ın kadru kıymetini gereği gibi anlayıp takdîr edemediler. Şüphesiz ki Allah çok güçlü, çok üstündür.”
(Hacc 22/74)


Evet böyle bir güzel salavâttır inşaAllah

Mübârek Zâtı HAKK Olan ve BİZler ÜMMeti olarak HAKKI DUYmak Ve HAYRa uymakta İmam-ı Mutlakımız ve Mürşid-i Mutlakımız, MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sonsuz sınırsız ve İlmullahça Es Salat ve Es Selâm OLsun!

Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) , ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim

Sübhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enLâ İlâhe İllâ ente vahdeke la şerike leke estağfirke ve etubu ileyk.

ElhamdulillahiRABBilâlemin!
Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.


Resim Latif YILDIZ
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 32. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHİ

Mesaj gönderen nur-ye »

http://muhammedinur.com/forum/viewtopic ... 238#p80238

Evet bir de ne demiştik.
“Salâten tüncinâ”da da Fırka-i Nâciyeden bahsetmişim de demiştim. Herhalde bahsetmişiz. Birazcık etmişiz ama “tüncinâ” dememizin sebebi zâten Fırka-i Nâciyeden dolayıydı.

Resim

''Allahümme salli ve sellim alâ, Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âli Seyyidinâ MuhaMMedin salâten tüncinâ bihâ min cemî'i'l- ehvâli vel âfât Ve tâkzi lenâ bihâ cemial hâcât Ve tütahhirunâ bihâ min cemii's-seyyiât Ve terfeunâ biha a'le'd-derecât Ve tubelligunâ bihâ aksa'l- gâyat Min cemi'il hayrâti fi'l-hayâti ve ba'de'l- memât Birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Erhamnâ.''

حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ نِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ
غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ ٱلْمَصِيرُ
Resim---''Hasbünallahu ve ni'mel vekil, ni'mel mevlâ ve ni'mennasîr, ğufrâneke Rabbena ve ileyke'l masîr: Allah bize yeter, O ne güzel vekildir, ne güzel yardımcı ve ne güzel dosttur, Bizi bağışlamanı diliyoruz, Ey Rabbimiz dönüş yalnız sanadır.(Âl-i İmrân 3/173)

Bu âyet-i celîle, İbrahîm aleyhi's-selâmın Nemrud ateşine atılırken böyle tevekkül DUÂsıdır

Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e (sav), onun âline ve Ehl-i Beytine salat et. Bu salâvat o derece değerli SALL-ULAŞım Vesilemiz olsun ki;
Onun hürmetine bizi bütün korku ve belâlardan kurtarsın. Bizim ihtiyaçlarımızı o salâvat hürmetine yerine getir, bizi bütün günahlardan bu salâvat hürmetine temizle, o salâvat hürmetine bizi derecelerin en üstüne yücelt, o salâvat hürmetine hayatta ve öldükten sonra düşünülebilecek bütün hayırlar konusunda gayelerin en sonuna kadar ulaştır. Ey merhametlilerin merhametlisi bize bunları merhametinle nasib et. Alla Tealâ bize kâfidir ve ne iyi bir dost, ne iyi bir vekildir. Ey Rabbimiz, senin mağfiretini dileriz, dönüş yalnız sanadır…

“Allahümme salli ve sellim alâ, Seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âli Seyyidinâ MuhaMMed”

“Salâten tüncinâ”; bize necat verecek, kurtuluş ve selâmet olacak bir bağlantı istiyoruz. İllâ onunla.
Öyle bir salat olsun ki biz onunla necat bulalım, Fırka-i Nâciye olalım yani.
“Fırka” grup grup anlamında değil.
Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’in ortaya çizdiği tek yol var ya, o da sıratı müstakim yolu, odur “Sall” yani.
“Sıratımmustakim”, “Salaten müstakim” gibidir. Çünkü “Sall” sırattır zâten.

“bihâ min cemî'i'l- ehvâli vel âfât”Öyle bir necat versin ki bize cem’i sinden, neyin?
Zâhirdeki âfâtın, bâtınındaki ehvâlin-hallerin.
Zâhirde âfât olarak DIŞ DÜZENimizi bozan ne varsa, içerde de İÇ DENGEmizi yerle bir eden, hallerimizi değiştiren her ne var ise, onlardan bize kurtuluş nasib etsin!.

İki üç kardeş, arkadaş oturmuş konuşuyoruz. Bir de bakıyoruz ki Ahmet birden böyle bir hareket yapıyor.
“Ne oldu Ahmet diyorsun?”
-Hocam aklıma bir şey geldi, Elif demişti ki… Bak unuttum.
İçindeki hal ne oldu? Onu hemen değiştirir.
İrticâl-düşünmeden ve birdenbire oluşlar.. Bu çok önemlidir.
-“Evin anahtarı bende kalmış” gibi.
Dış Afetler düzeni, İç haller hep dengeyi sarsar ve yıkar..
Onun için bu salâvatta, cem’i dış âfâtlar ve iç hallerden-ahvalden bizi necata çıkaran bir salat istiyorum.

“Ve tâkzi lenâ bihâ cemial hâcât”

Ve bu salâtla “tâkzi”, takdir ve tâkzi, kaza ve kader,
“lena” bizim için tâkzi eyle, kaza eyle. “lena” bize, “bihâ” onunla,
“cemial hâcât”, zâhir, bâtın bütün hacetlerimizi onunla bize kaza eyle.
“Ve tâkzi”, “takdir et, kader kıl” değil “tâkzi” kaza kıl.. Muradullahta dile..

Bu Salâvat-ı Şerife'de de bazıları kazayı öne alıyor, takdiri sona alıyor. Kader öncedir, kaza sonradır.
Kaza’yı Türkçe yorumladıkları için öne alıyorlar galiba.
Hâlbuki önce kaza olan, sonra takdir edilir gelir.
Kaza Muradullah gibi arkadadır, Emrullah gibi önde değildir demek istiyorum.
Burada da öyle gözüküyor, ben de öyle anlıyorum.

“Ve tâkzi” yani bize ezelden kaza eyle.
Burada başka bir şey daha vardır.
Muradullahtır kaza. Kader-i Muallak, muallakta, askıda, hakkında kesin karar verilmemiş olandır hallolunmamış kaderi gibi.. Kader-i Mübrem ise kaçınılmaz olan, vazgeçilmez olan ve asla değişmeyen kaderdir.
Kazada değişiklik olmaz mı?
Allah bilir sadece. Kaza Allah'a aittir. Kudretullahtır.
Bunu kaza et. Bütün hacetlerimizi bu salata göre yap. Nedir “salat”?
“Salat”ı kestirmeden bana bir kelime ile söyler misin?
Söyliyeyim -> Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’in mutahhar pâk yüreğidir.

Bu kadardır yani başkası var mı? Ne diyeyim.
Kur’ân desem, bütün Kur’ân “lüb-ÖZ” gibi Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’in yüreğine girecektir. Oradan çıkmakta zâten.
Ne desem, “Kâinat” desem, İLK yaratılan ve ÜMM-ANA OL-AN NOKTA -> Nur-u MuhaMMed’dir. Her şey oraya gidecektir.
“ALLAH” desem, oraya gitmek zorundasın.
Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’den başka çâre yok.
Şunu demek istiyorum bu salâvatı iyi anlamak açısından söylüyorum Barbaros.
Necatın ne kadar önemli olduğunu Fırka-i Nâciyenin tek yol olduğunu.

Tamam anladım, YOLa gidecez de, yolu bir bilelim önce. Paldır küldür gitme!.
YOL ne? YOLcu kim? YOLdaş kim? YOLLUK ne ve nerde?..
“Yolcu” olalım önce. “Yolcu” başka şeydir. Yalınayak mı çıkacam, pijamayla mı çıkacam…

Sabah Ulu Camiye gidiyorum. Nasıl gidiyim?
Git bakıyım bir kere de, işte geçen yanlışlıkla gittim kış günü hava buz gibi.
Hiç düşünmeden tek pijamanın üzerine giydim paltoyu, giymişim daha doğrusu, ama yolun yarısında üşümeye başladım. Geri dönmedim câmiye az kaldı falan diye. Dönsem daha iyiymiş yani, hasta oldum tabi. Yolculuğa hazırlanamamışım.

“Yolluk” KULluktur. “Yolluk” da olacak “kulluk” da olacak.
Bu ÂLEMler, kimsenin keyfi için yaratılmadı ki bir sebebi var her AN Yaratışın.

Yoldaş, “yoldaş” dediğin yolun öbür ucudur.
Bana öyle bir yoldaş lazım ki Barbaros, iki ucu bir olsun iki gözüm. İki ucu bir olsun.
“Hocam sana bir yüzük-HATEM-HATM ATalım o zaman!”.
Hay hay… Hateme’n- Nebî olsun inşaAllah.
Başını sonunu arayıp durmayalım. Her yer baş, her yer son olsun. Dost DAİRESinin..
Biz daireyi konuşuruz, daima biliyorsunuz düzlemde konuşuyoruz.
Oysa düzlem yoktur kâinatta. Hacım vardır, Küre vardır.
Tasavvufta da düzlem yoktur. Küre vardır.
Doğru, “ben” im doğrumdur.
Daire, kâmilimin düzlemi-dairesidir.
Barbaros, küre de, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’in kendisidir.
Ne yapalım, Allah küreden, noktadan münezzehtir ama, merkezdeki nokta falan diyoruz Rabbu'l-âlemin, onun ötesinde falan diye kıvırtıyoruz, ne yapalım.
Anlamayalım mı, anlamaya-anlatmaya çalışacaz tabi.

“Ve tütahhirunâ bihâ min cemii's-seyyiât”

“Ve tütahhirunâ”, bak yukarıda “tüncinâ”ydı. Şimdi yine “tu”.
“Tu” geniş zamandır. “t” şimdiki zamanı çeker, “Tu” geniş zamandır. Her zaman.

“Ve tütahhirunâ”; “tahhir” et, “herre” et, Mutahhar- tertemiz, pâk, kudsî, tâhir, mübârek kılınmış eyle BİZi..
Buradaki “herre”, Tamm kelimesiyle “hürriyettir”. Hürriyet taraftarlığıdır, taraf oluşudur.

Öyle bir temizlik ki ASLdan başka fASL kalmayacak yani. Mâsiva yok olacak..Vay be, yani zor işmiş!.
Hiç de zor değil! Buzdağları eriyebilse, buzdağı faslı, denizin aslı olur. Değil mi canım bu böyledir.
İster yumruk kadar olsun, ister buzdağı kadar olsun değişmez yani. BUZ buzdur..
Ne yapalım. Türlü renklerde olsak da buz olduktan sonra erimeyecek miyiz dersin.

“tütahhirunâ bihâ” onunla bizi “tahhir” et! Temizle!.

“min cemii's-seyyiât”, bütün seyyieler, kötülükler, eğrilikler, çirkinlikler, şunlar, bunlar.
Ne bunlar?
Şuna şunu yaptım, burada bunu yaptım, şurada yaşadım, onu ettim bunu ettim…

Bitti mi? Bu senin dediğin, hani bizim Yol, Yolcu, Yolak, Yolluk, Yoldaş falan vardı ya hani, onun bir parçası dediğin şey.

“seyyiât” o değil ki.

Sana verilen kimlik iyeliğinin, benlik kişilik niceliğinin, niteliğinin tüm vasıflarının tümünü içinde toplayıştır. Ve tümü bunların Allah’ın esmasıdır.
Uluhiyettir oradaki “hemzeli elif” Barbaros, “Seyyie” deki.

“Allahu nuru’s- semavati vel ard” amma, yaşayan Allah’tır. El-Hayy’dır.
Yok efendim kendi nuru yaşıyor falan.
Tamam kardeşim nuru yaşasın tamam.
Kendini bir put olarak aradığın sence için problem. Yoksa problem yok.
İyi ANLA ki;

Muhitte de ALLAH celle celâluhu Ez Zâhir ALLAH celle celâluhu..

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.(Nûr 24/35)

Sen, ben, BİZ, buzda gidiyoruz Barbaros dört kişi Kuzey Kutbuna.
Bilmiyorum şimdi kış günlerinde uçaklar da ucuzdur. Gitsek mi denemek için…

Oradaki buz dağlarına birimiz diyor ki: “es selâmu aleykum BUZlar!”.
Yanımızdaki diyor ki; “Selâmını beğenmedim.”
Ya?
“Selâmun aleykum SU!” diyor.
Öbürü diyor “bunu hiç beğenmedim.”
Ya?
“es Selâmu aleykum BUHAR!.”
Dördüncüsü de diyor ki: “Yok yok, ben öyle selâm vermem buzdağına, es selâmu aleykum BULUT derim!.”
Ama bir başkası çıkıyor oradan, Eskimo KÂMİLi: “Yok yok, ben es selâmu aleykum oksijen ana, hidrojen baba derim!”
Ama bir ses daha duyuluyor: “Onlar da kim? diye.” El Vâhidu’l Kahhâr ALLAH celle celâluhu.. Yaratan…

Bu şu anda fiiliyatta olacak iştir.
Aklen ve Tekniken doğrudur, tasavvufen de doğrudur.

“tütahhirunâ” budur, “ seyyie” de budur.

Tersi ise “Buz da BUZ” diye tutturmak , “eba vestekbera” iblis gibi direnmektir. Katırlık yapmaktır. İnatçılık yapmaktır. Hakk’ı ÖRTüş KüFRüne Sahip çıkmaktır.

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ
Resim---Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn: Ve meleklere: “Âdem'e secde edin.” dediğimiz zaman İblis hariç, (onlar) hemen secde ettiler. (İblis) direndi ve kibirlendi. Ve kâfirlerden oldu.(Bakara 2/34)

Kendi vicdanında hür olamayıştır.
Şunu yaptım, bunu çattım falan ya, işte birazını sen tercih ettin, biraz da zâten eleklerdi, sen de yaratmadın ya bu dünyayı. Hepimiz kaderler yaşıyoruz.
Takdir edilenler içerisinde Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’in tercihlerini kullanmaya çalışırız. O zaman karşımıza elekler çıkar, denemeler çıkar, çıkacaktır, hayırlısı olsun.
İşte “tütahhirunâ bihâ seyyiâ”, bu “seyyiâ” deseydi, o ayın’laşmış senliklerin, sinliklerin hemzeleşmesi gerekir gerçekten onları terk ettikçe.
Buz -> Su -> Buhar ->BULut -> H2O
Buzun su olması gibi, buharlaşması gibi, bulutlaşması gibi, uçmaya başlar, kaçmaya başlar.
Geri dökülürken de bir bebeğin göz yaşı kadar saf ve temiz bir paktır. Gerçekten tâhirdir.

“Ve terfeunâ biha a'le'd-derecât”; bizi yüce derecelere yükselt, terfi ettir!
“a’la” Lütfullahı, ayan-ı sabitemizin kaldırabileceği kadar.
Kaç volt çekerse bu makine, o kadar derecelere.

İlliyinden Esfeline dereke dereke inmiştik ya, tabana vurmuştuk, dibe vurmuştuk ya, şimdi o Yusuf Kuyusundan tekrar tırmânâ tırmânâ, derece derece “yukarı->derece, aşağı->dereke” aynı yol işte onda bizi refet yücelt!.
İLLiYYin: ASLın en üst RUH iklimi yüceliği NûR İklimi..
ESfelin: AYNın-fASLın, en alt BEDEN diyarı alçaklığı NÂR ülkesi..


İşte, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem, Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya Burakla gitti. Evet, Mescid-i Aksa’dan Mescid-i Muammer’e, Mualla’ya, Mescid-i Ma’mur’a, Mescid-i… bir sürü, RefRefle gitti.
ReFReF: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Kâbe Kavseyn Bineği. İÇin 2 kerre Rüşde erişle Teslimiyyet ve İstikâmet BİL-BUL-OL ve YAŞA İşi!..

RefRef nasıl bir şeydir acaba hangisi falan?
Zâhir ve Bâtın yücelişlerdir, gözüm kardeşim.
Ref’e Ref’e” dir. Gerçekten öyledir.
Uydur kaydır gibi, bi dül dül gibi, bül bül gibi bir kelimedir. Onların bile bir yeri vardır.
Gerçekten vardır eğer kelime o dilde varsa.
Ne yapalım Japoncadaki bütün kelimeler Türkçede mi olacak.
Bizim dediğimiz şey Hakça, Kur’ân ca, Âşıkça…

“Ve tubelligunâ bihâ aksa'l- gâyat”

Bize tebliğ olsun, “bihâ” onunla.
Bak şimdi!!!
Kim yapar tebliği? Tebliğ nedir?
MuhaMMed aleyhisalatıvesselâmın tüm rusulîyet görevlerini cem’ eden kelimenin adı “Tebliğ”dir.

Tebliğin içinde Tenzir vardır, Tebşir vardır, teşhid vardır, ama Tebliğin içindedir bunlar.
İşte bize öyle bir “Sall” bağla ki, onların tümünü getirsin bize yani.
Tebliğimizi yapsın “Ve tubelligunâ”, bize “belağ” yapsın, Bâliğ-büluğa Eriş nasib etsin!.

Efendim, açık söylesin “beliğ” olsun, edebî olsun.
Kardeşim tamam tamam da, Tebliğin temeli, MuhaMMed aleyhisselatıvesselâma bağla bizi “Sall” ettir.
“bihâ”, onunla.

“aksa”, Mescid-i Haram Mekke’dir. Mescid-i Aksa Kudüs’tür.
Ne olmuş, nasıl anlatılıyor miraç?
Mekke’den Medine’ye “hicret” başkadır, Mekke’den Mescid-i Aksa’ya “isra” başkadır.
“aksa’l” gayelerimizi, “aksa’l” maksatlarımızı, mescitlerimizi değil, bize beyan etsin.
“Aksa” ya hadi diyelim “en uzak”. “Uzak” demek zâten.
“Kıssa” da aynı kelime ile yazılır.
Şimdi size bir kıssa anlatıcam desem, “kısas” da aynı kelimeyle yazılır, iz üzere gitmek.
Aynı harflerle yazılır.

“gâya”, yaşayış galibiyetinin sonucudur.


Amaçların en uzağı, maksadların en son durağı, gayelerin en doruk noktası mânâsına gelen “aksa’l- gayat” kavramı, MuhaMMedî MeLÂMet düşünce disiplininde, Ubudiyet-Kulluk dairesi içerisinde hedeflenen en uzak gaye, en İÇ Zirve gayedir.
Her HAKKı DUYuş ve HaYRı İşleyiş DERECElerle YÜKseliş..
Her Bâtılı DUYuş ŞERRe UYuş ise DEREKElerle ÇÖKüştür..

Akılların tekliği-çokluğunca çok GAYEler vardır..
Kiminin tek derdi cehennemden Kaçmak Cennete koşmaktır KULLuk denilince tek derdi..
Kimisi ceNNette yemek içmek peşindedir.. Derbendli Deli Hasan Babamda: “BİZim için CeMâlullah!” derdi..

kul kırMÎRimde der kİ: “Her Zerre bu ÂLEMde SeBBeha CİNNetinde CeVLÂN eden MecNÛNlardır.. farkları Kaderlerince-KaDARLARINCADIR..”

“Aksa’l-gayat” kavramı, âşıkçada, şu AN, ŞE’ÂNdaki ASLın fASLI gÖZüken AŞKullaha, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin Şefaat-ı Uzmasında, Makam-ı MahMud’una şu ÂN İŞTİRAK Şerefi ŞEHÂdetidir..

Mukayyed olanı Mutlak olarak istememiz haktır ki ZÂTen ASLımıza doğru HIZla Akıp gitmekteyiz pâk CANlarım!..

Gittik, gittik, gittik ALLAHu zü’l- CeLâlin bütün emrettiklerini yaptık hamdolsun.
Çok şükür nereye geldiniz? İğnenin ucunu söyler misiniz?
Söyleriz SON-UÇumuzu: “ ilâhe illâ ALLAH MuhaMMedu’r- Resûlullah!”
Çok güzel. O halde buyurunuz ceNNete!.
“aksa'l- gâya”lerin tümü, cem’ini bize tebliğ etsin ki Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem, amaç ne? gaye ne BİLelim, BULalım, OLalım ve YAŞAyarak ŞÂHİDi olalım inşae ALLAHu Teâlâ.
Yaşamak galibiyetinin sonucunda ne olmuş?

“Min cemi'il hayrâti fi'l-hayâti ve ba'de'l- memât”

Ganîylik bütün bizim olsa ne oldu sonucunda gaye maksad tümünü toplasın,
“tubellugune Min cemi'il hayrâti” hayrların-hayratın tümünü, fiilen yapılacakların “fi'l-hayâti” hayatımızda, “ve ba'de'l- mevt”, “memat”, “mevt”imizden sonra da, öldükten sonra da, öbür âlemde de. Hayatta, mematta, Hayy’da ve Meyy’de.

Hayy Allah. Zâhir bâtın yaşayış hakikati.
Meyy ise zâhir bâtın yaşayışın MuhaMMediyeti, mâsivîyeti falandır yani.
Burada, bu âlemde insan NEFSi onun için sahib çıkar zâten.
Ebedî yaşayacakmış gibi dünyaya sahip çıkmasının sebebi, objektiften bakacağı yerde okülerden bakıyor. Ters yerden baktığı için, tersine tersine gider.. Ters yerden de bakmasa kimse yaşamaz bu dünyada. Ve İmkanla KULLuk İmtihanı olamazdı ki!..
KULLuk dediğimzi İŞ -> gaflet->Cehâlet->Dalalet-> İhanet Bataklarından ceheNNemlerinden ŞİMDİ Geçmek Hüneridir..
Gaflet ASLında ALLAH celle celâluhunun NÛR ÖRTüsüdür.. ve her KUL-ABDuhu bundan kurtulamaz ki;

Gaflet, fıtrî, insânî ve irâdî bir unutma-NİSYAN-İNsanlık HÂLidir.. Unutuşu, Hatırlayış Zikri..
Bazı yoz ve ham sofular Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin Abduhu da olduğunu anlamaz da tenzih etmeye kalkışır oysa, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem için bile ALLAH celle celâluhu;

نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَذَا الْقُرْآنَ وَإِن كُنتَ مِن قَبْلِهِ لَمِنَ الْغَافِلِينَ
Resim---Nahnu nakussu aleyke ahsenel kasası bimâ evhaynâ ileyke hâzel kur’âne ve in kunte min kablihî le minel gâfilîn: Sana vahyettiğimiz bu Kur'ân ile en güzel kıssaları sana anlatıyoruz. Ve oysa sen, ondan önce elbette gâfillerdendin.(Yûsuf 12/3)

Gaflet kelimesini düz kontak kötü sanıp “bunlardan habersizdin” anlamadı mı artık anlamaz yaratılış SıRRını o AKIL..
BİZim için yüceliş dercelerinin merdiveni mutahhar Nefs-i MuhaMMed aleyhi's-selâmı İYİce ANlamalıyız TamerŞÂH Tarık canım!

Resim---ALLAH celle celâluhunun ABDuhu ve RESÛLuhu”su olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemi ne zamanki Dünya DERDleri sıksa hemence Müezzini Bilâl radiyallahu anhuya: “Erihnâ bi’s-salâti yâ Bilâl!: Ey Bilâl! BİZi SALLâta-Namaza çağırarak ferahlat!” buyururdu.
(Ebû Dâvûd, Edeb, 86 (4985, 4986)

Ve ne zamanki bu ÂLEMe dönmesi gerekince ve yoğun İlahî HAZZın Harareti artınca Hümeyrâsı-penbecik kadını Âişe radiyallahu anha ANNemize: “

Resim---Allah Rasûlü (s.a.)’nün mânevî yoğunluk dünyâsından soyutlandıktan sonra Âişe vâlidemize hitâben: “Kellimînî yâ Hümeyrâ!: Konuş benimle ey Âişe!” buyururdu.
(Münâvî, Feyzu’l-kadîr, V, 228.)

Bu ise ABDuhu-O’nun KULu OLuşun gereğiydi ZÂTen:

فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ
Resim---’’Fe izâ feragte fensab: Öyleyse boş kaldığın zaman hemen intisab et.(İnşirâh 94/7)

Farig: İşini bitirmiş, boş kalmış, alâkasını kesmiş, rahat, vazgeçmiş, çekilmiştir.
Ferag: Vaz geçmek. Hiç bir şeyle meşgul olmayıp dinlenmek. Boşaltmaktır.
Fensab: intisap et, mansablan, tâbî ol, taleb et, çalış, Rabbine yönel!.


وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ
Resim---’’Ve ilâ rabbike fergab: Ve öyleyse Rabbine rağbet et (O'nu öv, hamdet, zikret, tesbih et).(İnşirâh 94/8)

Fergab: rağbet et, onu öv, senâ et, hamdet, zikret, tesbih et
Rağbet: İstek, arzu. İyi sayılmak. Bir şeyi çok iştiyakla istemek. İhlasla dua etmek, teveccüh etmek.


Dünyanın devamı “gaflet” iledir.. Dünya hayatının devamı-sürmesi gaflete bağlıdır.
Eğer mezbahaya sürülen davar sürüsü mezbahanın kesimhâne olduğunu gerçekten bilsinler çıldırırlardı. yani, hayvan bile çıldırırdı.
Oysa insanoğlunun ölüme koşuş hızı, dünyanın dönüş hızıdır ve 1600 km/saat dir. Çok hızlı bir koşuş.
Sabit noktaya. Ecel-i Musemmasına.

“Birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Erhamnâ.”

Bu salâvatı Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’den aldığını söylemiş bir zâta aiddir.
O veliyullah Afrika’da bir zâttı. Bunun hakkında şeyler biliyordum ben.
Siirtli Hocamla not etmiş miyim etmemiş miyim bilmiyorum ama, o zaman bunu çok güzel bir şekilde anlatmıştı.
Bu zâtı görmüş. Konuşmuş olabilir, bu mânâda yani, çünkü Siirtli Hocamın öyle işleri vardı yani. Vardı.
O öyle şeyleri fiilen yaşardı yaşadığını biliyorum. Bu zâtla ilgili de söylemişti.
-Hocam bu sağlam mı?
-Sağlam Abdüllatif, dedi. Bu Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’den alınmış bir zevk salâvatıdır, dedi.

Sağlamlığı Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’in teyidindedir. Doğrudur da zâten.
Sıkıntı anlarında verilmiş bir salâvattır. Yüz yıllardı harb, darb zamanlarında câmilerde topluca okunagelmiştir.
Bunu bulabiliriz nerde bilmiyorum tam nerde, notları vardır.

Fakat dikkat edeceğimiz bir şey var burada yalnız.
bi rahme” bi rahm geçti mi,
ya erham” bi rahm daha geçti mi,
rahîm” da bir rahm daha geçti mi, hatta iki tanedir rahameyn dir aslında rahman,
Erhamnâ” da bir daha geçti, Al sana 5 tane Rahîm.

“Birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Erhamnâ.”
“Birahmetike”, senin rahmetinle,
“yâ erhamerrâhimîn” , “erham” Rahmaniyyet cem’idir. Er-Rahîm kendisidir zâten.
Erhamnâ!”, emirdir. Bize merhamet et. Rahm et!. Kesin DİLEyiş DUÂmızdır..

En azından dördünü beşincisi içinde olmak üzere cem’ ediveriyor ALLAH celle celâluhu.
Bütün bu söylediğimiz isteklerimizi bu SALÂVÂT Hürmetine yap!.
Rahm, rahm, rahm, rahm’sin Sen!.

Rahîm nedir?
HiMMetin, Rasûlu-Rabb’da oluşudur.

Himmet nedir? “ha” “mim”dir.
“Ha” “mim” nedir?
MuhaMMedî Hakikattir.
Değil midir? Tabi ki öyledir.
MiM de iki tane MiM vardır, “ha”, zâhir ve bâtın, Halis, Muhlis, Sıddık ve Âdil MuhaMMedî’dir.


Resim Latif YILDIZ
Resim
Cevapla

“►Salavat Şerhleri◄” sayfasına dön