KUL İHVÂNİ 37. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

KUL İHVÂNİ 37. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim KUL İHVÂNİ 37. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi SOHBETi

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Resim

Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı:

Resim

TÜRKÇESİ: ''Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ behcetil kemâli Ve tâcil celâli ve behâil cemâli Ve Şemsil visâli Ve ubukil vucûdi Ve hayâti küllî mevcûdin İzzi celâli saltanâtike Ve celâli izzi memleketike Ve meliki sun'i kudretike Ve tirâzi safvetissafveti min ehli safvetike Ve hulâsatil hâssâti min ehli kurbike sirrullahil a'zami Ve Habibullahil ekremi Ve Halilullahil mükerremi Seyyidunâ ve Mevlânâ Muhammedun sallallahu Tealâ aleyhi ve sellem.''

MÂNÂSI: Güzel ALLAH'ım! Kemâl behçeti (kemâlâtın yüz akı, cem' in hak oluş sevinci, hayrın şe'en şirinliği), celâl tacı (celâl tecellîsinin câmi' tacı), cemâl behâsı (cemâl tecellîsinin övünç ve bilelik kaynağı), visâl şemsi (ulaşımın kavuşum güneşi), el vücûdun ubuki (VAR (celle celâlehu)'nun, mevcûdu var kıldığı müştak merkez, gerçek vücûdun varlık kokusunu neşredip duran Muhammedî mevcûd) ve küllî mevcûdların hayat kaynağı (iyelik iksiri), Subhanî saltanatıyın celâl izzeti (değeri, kıymeti, şerefi, hürmeti), Mâsivâ (ALLAH'tan başkası) Memleketiyin celâl izzeti (celâl tecellîyin tek tecellî odağı), sonsuz kudretini sergileyip icrâ' eyleyişine ilk sahib olan (Muhammedî Melik), Senin saffet (en halis, en hayırlı, en saf ve en iyi) ehlinden saflarıyın saflık (mâsivâdan arınmış, duru, saf, sırf, hak ve hayr üzere oluş) tırazı (arınmışlıkda en akdesi, aşk nakışı); EL AZÎM ALLAH (celle celâlehu) sırrında Sana yakın ehliyin (olanlardan) seçkinleriyin hülâsâsı (özünün özü, zuhûrat zübdesi), ALLAH (celle celâlehu)'nun Kerîm Habibi (Sır Sevgilisi, Habbe Habibi), ALLAH (celle celâlehu)'nun Mükerrem Halili (ikrâma, hürmete, ta'zime ermiş ve saygı değer dosdu) Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle! (teslimiyet ve istikamet ulaşım arzumuza izin, inâyet ve hidâyet eyle! Şefâatını şifâmız et!)

"Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ behcetil kemâli Ve tâcil celâli ve behâil cemâli Ve Şemsil visâli Ve ubukil vucûdi Ve hayâti küllî mevcûdin İzzi celâli saltanâtike Ve celâli izzi memleketike Ve meliki sun'i kudretike Ve tirâzi safvetissafveti min ehli safvetike Ve hulâsatil hâssâti min ehli kurbike sirrullahil a'zami Ve Habibullahil ekremi Ve Halilullahil mükerremi Seyyidunâ ve Mevlânâ Muhammedun sallallahu Tealâ aleyhi ve sellem."

Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ behcetil kemâli
Kemâlin, kemâliyetin, Resûlî ve Rabbanî Rüşde Ermenin behçeti- bahçesi- yüz akı-HAKK’ın CEM’ oluşta hak oluş sevinci- HAYRın her ÂN ŞE’EN’inde Zuhur AYNası.

Ve tâcil celâli ve behâil cemâli
Ve tâcil Celâli” Celâliyet Tacı.

ZÜ'L-CELÂL (Celâlet) : Cenâb-ı HAKK (celle celâluhu)'nun kahrının ve azametinin tecellîsi olup tüm varlık, celâl tecellîsi ile kendisine ihsân edilen ikrâmdan emredildiği şekilde faydalanır.

Aksine davrananlar ise mahvolurlar.
Ateş ocakta aşı pişirir, ancak kurallara uyulmazsa insanı da yakar.
İnkâr edene Celâl tecellîsi, ikrâr edene Cemâl tecellîsi...
Cenâb-ı HAKK (celle celâluhu)'nun; vahdaniyetine delil olarak yarattığı şeylerin künhü, ihata ve hislerle idrakten uzak ve celîl (celadet sahibi, âzim, mertebesi anlaşılamaz) oluşuna celâl denilir.
Bir yanda celâl bir yanda ikrâm (cemâl : lütûf ve ihsânla tecellî).
Cenâb-ı HAKKIN sıfat-ı ezelîyesinde celâlî ve cemâlî tecellîsi; sıfat-ı efaliyesinin (bu âlemde) tecellîsinde: Kahr (lânet) -lütuf, hüsn-heybet, inkâr-ikrâr, haram-helâl, yalan-sıdk, tenzih-tezyîn v.s.vardır.
Âhiret âleminde ise cehennem-cennet, nar-nûr, olarak tecellî eder...

Muhammedî tasavvuf âleminde: Terhib (korku)-tergib (rağbet), tenzir-tebşir, havf-recâ ki havf ile celâl tecellîsinden korunurken, recâ ile cemâl tecellîsine rıza ve İhsânullah aranır....

ZÜ'L İKRÂM: İnsanoğlunu mükerrem kılan Cenâb-ı Hakk (celle celâluhu), imkan (maddî-manêvi tüm ni'metleri) ile imtihan (tevhid-i tahkikî bilip anlayıp, yaşayıp, şâhid olup öyle hesaba gelmek) da karşılıksız ve sonsuz ni'met veren ikrâm sahibidir.

CELÎL: Celâdet (eşsiz kuvvet, şiddet, muhkemlik, metanet, salâbet) sahibi olup kuvvet ve kudretinde (potansiyel güc) mertebesi büyük ve Azîm ve kimseye muhtaç olmayan tek.
Celâl ve celâle (azamet sahibi, büyük, yüce, münezzeh olmak. Uzun ömürlü olmak.) kökünden türeyen bir sıfat ismidir.

El Celâlü ismi; kayıdsız şartsız azamet sahibi, kadr ü kıymeti ve mertebesi en yüce olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Kur'ân-ı Kerîm'de Zü'l-Celâl terkibiyle Rahmân Sûresi (55) 27. ve 78. âyetlerinde geçmektedir.


وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
Resim---''Ve yebkâ vechu rabbike zûl celâli vel ikrâm(ikrâmi) : Yalnız celâl ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (zâtı) baki kalacaktır.''
(Rahmân Sûresi, 55/27)


تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
Resim---''Tebârekesmu rabbike zîl celâli vel ikrâm(ikrâmi) : Yüce, çok yüce rabbının adı onun o celâl, onun o ikram.''
(Rahman Sûresi, 55/78)


Celîl'in mâzi fiili olan "celle" ile Azîz'in mâzi fiili olan "azze" birlikte "azze ve celle" sözü ile ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in maddî-mânevî tecllîlerini azametiyle ortaya çıkarışı (zühûrat) ululanır, yüceltilir ve şâhidi oluş şerefi yaşanır.

Kısacası CeLâL TeCELLÎsinde NuR-u MîM ANAdır-Temeldir ve her Mevcûdun Var oluşunda rahmetenli’l-âlemin RAHMetidir Tevhid Tâcıdır.

ve behâil cemâli
Celâl tacı. Zu’l Celâl’ı Ve’l- İkram’ın, İkram tahtası, ikram teknesi, ikram kabı, ikram-ikram verdiği nimet-i uzma, en büyük nimet, Celâl Tecellîsinin CEM’iyyet Tacı, yani tümünü Cem’ eden Cemâl behâsı, letâfet güzeli Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Cemâllileyitinin tecellîsinin övünç, BİZ BİR-İZ BİLE-liğinin GÜZELlik Kaynağı. Sırf cemâl Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

Nedir Cemâliyyet?

El Cemîlü : Çok güzel olan ve herkese herşeye güzelliğini veren. Mutlak güzellik sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL...

Cemâl : Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde, fiillerinde ve şeylerindeki güzelliğin aslen ve zâten sahibi Subhân ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e samimî senâ ve gönül eğilimi tasavvufun ana direğidir.

Tüm celâl tecellîleri (Emrullah), cemâl (Muradullah) zuhûru içindir.
İkisi arasındaki kulluk kemâli hakiki hayattır. Ayni şeyin iki yüzünü "bile" kılıp birleştirmek için aklın hamlık sırrını silmesi serüveni ve seyr ü sülûk seferidir.
Bu silme işlemi ve sistemi ise nakil ilâcı ile mümkündür.
Kemâlâtın zıttı cehâlet olduğu gibi güzelliğin zıttı çirkinlik de haktır.
Kulları için ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in hikmet ve ibret sahneleri müşteri beklemekte ve insanlar akılları ve özgür iradeleriyle rollerini kendileri seçip oynamakta ve hesaba doğru koşmaktadırlar…
Güzeller güzeli ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in çirkini ve çirkinliği yaratmasındaki hikmeti, insanoğlunun kulluk imtihanı gereği tercihiyle buluşturmasıdır ki bunda bile güzele dönüş, tevbe ve istiğfâr fırsatı olduğu açıktır.
İnsan aklı, cüz'i cemâl anlayışıyla külli cemâlin peşine düşer ve yürümesi gereken yolun nakil (Kur'ân-ı Kerîm), rehberinin Vekil (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem), ve hedefinin Asıl (livechillah) olduğunu anlar.
Zıtlar âleminde akıl, her güzeli ve güzelliği zıttı olan çirkin ve çirkinlikle bilir, bulur ve olur.
Aşk-ı mecâzi'den aşk-ı hakikiye geçiş insan nefsinin, bedenî oluştan ruhî buluşa geçiş şuûru ve yaşayışıdır. İşte bu muhteşem ve mübârek sılâ seyâhatı, sall ve secde zevkinin zîneti (süsü); insan nefsinin aklıyla, mutlak güzeli (ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'I) ve mukayyed (kayıdlı, kısıtlı, sınırlı, sorumlu) güzeli (mâsivâ olan kâinâtın her zerresinde) bilmesi, anlaması ve yaşamasıyla mümkündür.
Gerisi boş ve kuru laftır.


يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
Resim---''Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve kulû veşrebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbul musrifîn(musrifîne) : " Ey âdemoğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin. Yiyin için, fakat israf etmeyin; çünkü ALLAH israf edenleri sevmez."
(A'raf Sûresi, 7/31)

Resim---Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : " ALLAH güzeldir, güzeli sever." buyurmuştur.
(Müslim, İmân, 147; İbni Mâce, Dua, 10)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 37. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Ve Şemsil visâl"
Vuslatın, ulaşımın, kavuşumun şemsi.
Nasıl ki güneş şu anda bütün diriliğin canlılığın yani bitkisel besinin, temel ve tek gıdanın, diriliği yürütebilmenin tek şartı olan beslenmenin temelinde GÜNEŞ var ise;
Varlığın temelinde de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vardır.
Çünkü güneş “mustekarrin lehâ” buyrulan takdir edilen bir yere gitmektedir.


وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
Resim---''Veş şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîm(alîmi) : Güneş de, kendisi için (tesbit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir.''
(Yâ-Sîn Sûresi, 36/38)

Rucu’ ediyor çünki.
Rabbinize rücu edin!
Rahmân’a Gelin!
Allah’a firar edin!
Allah’a rücu edin.”
Bütün bu âyetler bütün sistemin kendisine SALL ettiğini İsal (ulaşım, kavuşum, erişim) ettiğini vuslat dilediğini gösterir.
Çok ilginç şeyleri. Kelimeler çok ağır kelimeler. Yani zor.

Ve ubukil vucûdi
Vücûda gelişin, mevcud gözüküşün, istihak merkezi, abakı.
Abak; göbek gibi yani lâzım ve lâyık olmaktan, icab etmenin mutlaka şartı olandır, abak. Mevcud olmanın ana şartıdır, “Olmazsa, Olmaz!” ıdır.
Şeytan dahi var olabilmek için nurundan yaratılmak zorundadır. İblisliği daha sonradır.
Bizim akıl için; iyi, kötü vesaire dediğimizin tümünün temelinde AKLımız vardır.
Yaradılışta ise Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ın Nurundan ilk önce Benim Nurum yaratılmıştır!” buyurunca biter iş.
Bütün kâinata kendisi “rahmetenli’l- âlemîn”dir.
İblisin dahi varlık göstermesi, Firavunun da varlık göstermesi bir RAHMETtir varoluşları bakımından.
Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın düşmanı gösterilen açıkça gösterilen, bildirilen Firavun kelimesini okursanız yine sevap alırsınız.
Çünkü onun Firavunluğu yaptığı işinden dolayıdır, ASLı yine Haktır.
Firavunluğu rüşde erdikten sonra, tercihi, ameli, fiili, işi inkar-küfür olduğu için şirkin lideri olmuştur.

Ve hayâti küllî mevcûd

Bakın ne kadar ilginç.
Gerçek ve TEK vücûd, Vâcibu’l- Vücûd olan Allahu Zu’l- Celâl’indir.
Vücûd sadece Allah’ta vardır ve olması icâb eder, Vâcibtir olması.
Mevcud ise; gelip geçici, izafî, geçici, bir rol gereği gelen, gözüken, yaşayan sonra yok olan gölge vücûdlardır ki aslında yokturlar. Bunlar mevcuddur ve Yarata'nın Yarattıklarıdır.
RESSAMın Vücudu ile yaptığı RESİMlerin vücudlarını düşünelim; ilişki, bağımlılık ve varlıklarının farklı ama BİRlikte olduklarına bakalım.

İşte bu mevcudların da tümünün hayat kaynağı, El Hayy Sahasına çıkış ve devam noktasıdır her ÂN yeniden yaratma ŞE’ENinde kâinât için.
Mevcudiyetin de tümünün hayat kaynağıdır.

Şunu çok iyi anlamak lazîm ki;
Bu âlem, şu kadar milyar sene önce Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in nurundan yaratılmış da durmadan bakım onarımı yenilenmesi yapılıp durmakta değil.
Öyle değil her ÂN yok edilip varedilen bir varlık sistemi VARdır Sünnetullahta, her ÂN.

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---''Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî ŞE’Nin: Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an yaratma halindedir.
(Rahmân Sûresi, 55/29)

Küllî ŞEY Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Nurundan yaratılıp, yeniden var edilmekte her ÂN, şu ÂNda.
Şe’en, yok ol-var ol, yok ol-var ol!
Ya da var ol - var ol! Yeniden var ol! Yeniden var ol! Buyurulmasıdır her ÂNda.
OL!”urken başka bi şeyden mi oluyor.
İşte bunu, bunu insan aklı anlamakta çok büyük zorluk çekiyor!
Nedir ubuk?
Kudretullah diyoruz. Kudret nedir?.
Taktir edebilme etki-yetkisi olan, gücü kuvveti olan oluştur.
Ceryan buzdolabını donduruyor, fırını yandırıyor, gücü var, 220 W. Vs. özelliği var çünkü.
Ama 110 W. olursa yapmıyor. Yetmiyor gücü ve ayarı.
Ve bütün ÂLETleri Ana Merkeze BAĞlayan Tek Hatt vardır son UÇta..
Çoğulu “ubuk” olan “abak”;
Eseri USTAya, Bebeği ANNEsine bağlayan Göbek Bağı gibidir ve mutlaka gerekir Sünnetullahta.
Sistem oraya bağlıdır.
İşte bu bağ dâima Vâcibu’l- vücûda bağlıdır.
Bu âlemde ise AKLın ANlaması EMRedilen;
Rabbinize rücu edin!”
Rahmân’a Gelin!”
Allah’a firar edin!
Allah’a rücu edin!” gerçeğini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem den DUYup UYmasıdır.


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---''ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.
(Nûr Sûresi 24/35)

Allahu nûrus semâvâti vel ard(ardı)
Ne görüyorsanız Allah’ın Nurudur.
Küllî şey her AN Allahu Zu’l- Celâl’e bağlıdır.
Yani ceryan Keban’a bağlı dediğimizde , her an ama her an bağlıdır . Bir saniye kesilse yoktur.
Onun için sürekliliği, Dâim-Kaim oluş, her an şah damarımızdan yakın olan Rabb’a göbek bağından da bağlı oluşumuzu anlamak yakıyn akraba diyor kariblikte.

Ve ubukil vucûd”.
Öyle bir Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ki atomun şu anda var olan bütün atomlarında merkezinin merkezinde olandır yaratılış bakımından.
Çünkü O’nun Nurundan zuhur ediyor Nurullah bu ÂLEMe ve O’nun temelinde O var.

Ve hayâti
Şu ANda ki HAYY oluşları HAYYAT-ta bulunuşları, bütün küllî mevcudun, kim ki mevcud ise zâhir-bâtın bunların hayy diriliğini de verilmesine SEBEBdir.
Evet küllî mevcudların hayat kaynağı.
İyelik iksiri bir anlamda.
İyelik ki kimlik kişilik sahibi olmaktır.
Bu “ubukil vucûd”da bir neş’e vardır çünkü.
Gerçekte mevcud olan ALLAH celle celâluhu iken, insanlar Allah adına Allah’ın Halifesi olarak, diğer varlıklar ise Allahu Zu’l- Celâl’in lütfu keremi olarak varlık kokusunu Allah’ın imzasıyla taşıyıp durumaktadırlar.
Neşredip durmaktadırlar.
Öten kuş: “Bak şah damarımdan yakın olan Rabbımla İç içe özümden de YAKÎN senin için ötmekteyim!” demekte.
Tüüüüüm mahlukat insanın emrine halkedildiği için ki böyle âyet var biliyorsunuz.


وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---''Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne) : O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.
(Câsiye Sûresi, 45/13)

Musahhar kılındığı için varlık kokusunu durmadan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in Muazzez Ruhundan su gibi neşredip durur, yayar durur. MuhaMMedî bir vücûddur bu.
Bu mevcudluk MuhaMMedî’dir.
Mâsivâ dediğimiz mevcud oluş Allah’tan gayrı mevcud oluşların hepsinde kim vardır?
MuhaMMed aleyhi's-salâtu ve's-selâm vardır.
Bizler bilmeden taşa tutarız mâsivâyı.
Hâlbuki mâsivâ en somutlaşmış ALLAH celle celâluhu NuR’udur.
Bu kendi nefsimizin anlayışsızlığını taşa tutacağımız yerde bizim İslam Âlemi ya da tasavvuf sistemi kaykıldığı için, yamulduğu için, merkezden kaçırıldığı için, eksantrik olduğu için ne yapmıştır?
Taşa tutmuştur!
Dünya leştir
Kim için leştir?
Hevâsını ilâh yapan Nefsi Emmare için leştir.
Nefsi Akdes için nedir?
Allâhu nûrus semâvâti vel ard (ardı)”dır.
Allah’ın Nur’udur. Âyetle sabit bu böyledir.
Buradan kasıd şudur.
Madde perestlik-materyalistlik, eşya perestlik aslında akıl perestlik, nefis perestlik bunlardan kurtulmak için bu sevgilerin gerçek olmadığını gösterebilmek için böyledir.

Abdülkadîr Geylânî kaddesallahu sırrahu yu iyi ANlamalıyız.
O’nun Tarikat ve Tasavvufu öyle herkesin zannetti gibi eline bir tesbih alıp şunu çek bunu çek değil MuhaMMedî İRFANla ANlatmak, ANlamak ve YAŞAmaktır.

Var olan ALLAH celle celâluhu’nun mevcudatının var olduğu Mutlak Mâsivâ Merkez öyle bir ABAK, öyle bir Göbek öyle bir MERKEZ ki lazîm - lâyık – “OL”mak şartında olmazsa olmazdır Sünnetullahta.
Gerçek vücûd, Vâcibul Vücûd Allah’ın; varlık kokusunu varlıklarda neşredip duruyor, neşredip duruyor.
Bizim koyunla domuz arasında fark görüşümüz varlıkların yüzünden değildir.
Bizim iyile kötü arasında iyi - kötü diye insanları ayırmamız insanların yaradılışından dolayı değil İŞledikleri İŞlerden dolayıdır.
Buna aklımızın çok iyi ermesi lâzım.
Onun içinde işte dünya kötüdür evet kötüdür ama Dünyaya tapanlar için kötüdür.
Yoksa dünya, Allahu Zu’l- Celâl’in El Zâhir esmasının açıkça ZUHURATIdır.


Ancak akıl için zaman ihtiyaç vardır mekana ihtiyaç vardır.
ANlayış, ANlatım ve İMKANla Yaşayış İMTİHAN için.

Burda Abdülkadîr Geylânî kaddasallahu sırrehu'nun ne buyurduğuna bakıyor musunuz?
Vâcibul Vücûd olan gerçek var olan Allahu Zu’l- Celâl’in göbek bağı gibi bütün varlığa bağlayan noktası Mazharı, Muhammed aleyhi's-salâtu ve's-selâm NuR-u MiM’dir. Bunu söylüyor, ve diyor ki;

Ve hayâti küllî mevcûd
Bütün mevcudların Hayat Bağı da O’dur.
Bu hayat bağının bağlılığı, 1500 sene önce Arabistan’da bir ZÂT yaşadı.
İsmi Muhammed aleyhi's-selâm’dı. Öldü gitti değil!
Her an yok edilen - var edilen bir kainattan bahsediyoruz. Her AN ŞE’EN den bahsediyoruz.
ALLAH celle celâluhu hiç bir “ŞEY” i iki kere kullanmaz ve yeniden “KûN feyeKûN” EYler.
Tenzih ederiz Allahu Zu’l- Celâl’i plan proje yapmaktan, bir şeyi yaratıp onu düşünmekten, tamir etmekten, hiçbir şeyden, hiçbir düşünceden, o dilediği anda “KÛN” buyurur bitti.
OL!” ve OLUR. Her yeniden AN olur - her AN ŞEY olur. Onun için diyorum, istedikleri kadar jeolojik hesaplar yapsınlar, asırlar tayin etsinler, bir trilyon sene önce yaratıldı desinler.
Trilyon senelerdir dönüyor atom .
Yüzbin trilyon sene deseler de daha dönecek, bu dönüş ne dönüşü bu?
Yoksa her AN yok edilip var ediliyor da ben sen mi zannediyoruz ki dönüyor?
Bu, bu frekans, bu aç-kapalar, bu 0-1 ler, ikilik âleminin kırıntıları döndü gibi gözüküyor.
Nedir dönüş? Nedir kuvvet? Nedir enerji? Ne olunca enerji olur? Kuvvet olur? Hareket olur? Hareke olur?
İşte hayat bağı olan mevcudların HAYAT BAĞI bakımından da Muhammed aleyhi's-salâtu ve's-selâm’a es Selâm olsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 37. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

İzzi celâli saltanâtike
Salta” güç kuvvet sahibi olup onu kullanabilmektir. Sultan, saltası-saltanatı olandır.
Etki ve yetkisi olan. Gücü kuvveti olup elinde tutandır.
Biliyoruz ki “sebbeha” Sisteminde “yusebbihu” Sisteminde atomundan tutun, sonsuz kâinatın tümünün göründüğü küresel varlıkta aynı kuralla dönmekte her ÂN.

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---''YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.”
(Cuma Sûresi, 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmektir..

Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılarla ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN, AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse “Yusebbuhu” Zikr-i Dâmindeyiz inşae ALLAH..

Atom kesitte de öyle dairesel gözükmekte biliyorsunuz. Aslında küreseldir. Yani yörüngeleri bir küredir. Küreyi tamamlar.
Bütüüün sistem küreseldir.
Varlık Küresel Sistem üzere kurulmuştur.
En mükemmel şekil de KÜREdir zâten bu Âlemde.
Bu “sebbeha” bu dönüşler durmadan dönüşler bunun saltanatının celâl izzeti, tecellî izzeti, ortaya çıkış izzeti, kıymeti, şerefi, hürmeti, değeri Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e aittir. İşte bu tecellîyi ilk ortaya atılışında merkez Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir bu saltanatın.

Ve celâli izzi memleketike
Yâ RABBî, Senin Memeletiyin-Mülküyün Celâl İzzeti, kıymet değerini yansıtanı..

Memleket, Mülk Âlemleridir on sekiz bin âlemdir.
Mâsivâ memleketinin, ALLAH celle celâluhu’dan başkalık memleketinin, Allahu Zu’l- Celâl’in ZÂT’ının dışındakiliğin, memleketi budur çünkü.

مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ
Resim---''Mâliki yevmid dîn(dîne) : Din gününün malikidir.
(Fâtiha Sûresi, ¼)

El Melikü : Hâkim'i Mutlak. Sistemin Sahibi. Eşyâ, olay ve herşeyde mutlak tasarruf ve mülkün Sahibi. Sünnetullah Sahibi...Mülkünü idâre eden mutlak Melik olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Mâlikü'l-mülki : Mülkün mutlak sahibi olan. Halkettiği mülkünün mutlak mâliki ve sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Allah bir yere, zamana, mekana veya varlığa, insan Aklı anlamında benzer bir varlık olmaktan münezzehtir.
ZÂT’ında ZÂT’ıdır, o kadar.
Celâl tecellîsinin tek tecellî odağı oluşu yani memleketin CELÂL İZZİ oluşu, tek tecellî merkezi, tecellî kıymeti ve Tecellîye kadîr oluş odağı oluşu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem NuR-u MÎM İzzetidir, itibar üstünlüğü ve seçilmişliğidir.

Ve meliki sun'i kudretike
Yâ RABBî, Senin Muhteşem Sanstıyın eserleriyin melikidir Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

Yâ RABBenâ, Kudretinle neyi sanat olarak “sun’a” sanat olarak neyi sergilediysen bütün bunların Masdar,Mazhar, Menşe’, Menba’ Melikidir.
Ne demek Melik?
Kûn fe yekûn” letaifinin MuhaMMediyetidir.
Kûn fe yekûn” o noktada olmaktadır çünkü.
O’na mazhardır O, zuhur yeridir, icra’ ve icâd yeridir.
Sonsuz kudretini Allahu Zu’l- Celâl sanat olarak sergileyip, icra eyleyişine ilk sahib olan Muhammedî Meliktir.
Melikten ne doğacak?
Mülk ya da Meleke doğacak değil mi??
Mülk ya da Meleke doğacak.
Burdan hareketten MÜLK-Madde doğarken yani bâtından zâhire çıkarak doğmaktadır.
Harekeden ise Meleke-Mânâ doğmaktadır.
Meleket âlemi, Mülk Âlemi, Melekut Âlemi. Bâtın Âlemi. Bâtın Âlemininden zuhur Mazharı NuR-u Muhammed aleyhi's-salâtu ve's-selâm’dır.
Evet bunuda not olarak bir köşeye kaydedelim.
Ben böyle anlıyorum âcizane.
Zâhirde mülkü, bâtında Melekeyi yani mânâyı.

Ve tırâzi safvetissafveti min ehli safvetike
Safvet; Sâfilik, Saflık, Temizlik, Pâklık ve Hâlisliktir.
En hâlis, en hayırlı, en saf, en iyi, en güzel.
Yâ RABBenâ, Senin sefvet ehlinden, saflarının- saflık tırâzı, arınmışlıkta en akdesi, en nakışı, en güzel ve süslü gözükeni, en güzeli olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e..
Tırâz, Maraş işi gibi güzel bir ipekli üzerinde güzel bir altın gümüş işleme gibidir.
Saflığı ve süsü net gözükür.
Burada saflıktan kasıt nedir?
Mâsivâdan arınmış, Allah’tan ayrı oluşu, ayrılık değil-gayrlık değil bir imtihan gören şah damarından yakın Rabb’ısını canından da can olduğunu anlayan, ellerinin, gözlerinin, ayaklarının , dışarıda gördüklerinin Allah’ın Nur’u olduğunu anlayandır.
Öyle hayalperest gibi bir ALLAH celle celâluhu yu akıl kendisi gibi bir şeymiş sanması, Allah denizmiş o da damlaymış gitmiş Allah’a karışmış fenâfillah olmuş filan bunlar aklın uydurduğu şeylerdir.
Onlara hiç gerek yok zâten fiilen içinde yaşamaktayız şu AN.
“Şah damarınızdan yakınım” âyetiyle Allahu Zu’l- Celâl özünüzün özündeyim buyururken yer olarak değil yaratım olarak İçerde-Enfüste..
Yerde ve gökte gördüğünüz Allah’ın Nur’udur” derken elleriniz ayaklarınız her ne var ise bütün bunlar ALLAH celle celâluhu’nun Nur’unun zuhuru olduğunu anladığı zaman kişi dese ki: “Ben fenâfillah değilim!” dese de Allah’ta fâni olmuştur.
Fâni nedir?
İçindeki Nur’da gark oluştur.
Kendi özünde, varlığındaki NÛR’a gark oluştur.
İşte böyle bir safvet, mâsivâdan, ayrılıktan-gayrlıktan, Allah’sızlıktan arınmış, böyle duru, saf OLuş..
HAKK ve HAYR üzere oluş safveti bunun tirâz oluşu yani sahiblik Rububiyetine taraf oluşu.
“Bizzât, bende öyleyim” deyiş..
Ne yaparsan yap, bir altın külçesini istersen dünya güzellik kraliçesinin başına taç yaparsın, istersen ayakkabının altına çivi yaparsın.
Bu senin bileceğin iş fakat altın unutma ki safvettir.
Kullanıp kullanmamak öyledir.
Ellerin Allah’ın Nur’udur.
İster bir yetimin başını okşa istersen bir tokat at ama ellerin “Allah’ın Nur’udur” u unutma!

Bunu iyi anlamak lâzım.
İnsanlar amelleriyle-işleriyle imtihan olmaktadırlar ve sevab-günah benden işlenir.
Niyet ve amelleriyle imtihan olmaktadır.
Allahu Zu’l- Celâl’in mülkünde ve meleketinde bir değişiklik yapma hakları yoktur.
Sünnetullah’da bir farklılık çıkarma hakları asla yoktur.
Buna dikkat etmemiz gerekiyor.

Evet “tirâzi safvetissafveti min ehli safvetike
Burada üç kere tekrarlanmasına dikkat ediyor musunuz? Bu Şeriattaki, Tarikattaki, Mârifetteki Saflıklarının, arınmışlıklarının tirâzıdır.
Bir anlamda Rıza Tarafıdır.
Bir anlamda saflığa sahib çıkışın rüşd tarafıdır.
Rububiyet tarafıdır.
Şu AN da fiilen kullanılmaktadır.

Ve hulâsatil hâssâti min ehli kurbike sirrullahil a'zami
Ve hulâsatil hâssâti min ehli kurbike” evet “sirrullahil a'zami” evet.
El Azîm ALLAH celle celâluhu O.
Allah celle celâluhu Sırrında sana yakın ehlinin, seçkinlerin hülasası olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Öyle bir Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ki, “hulâsetil hâssâ” “hâssâ”leri, sırr-ı sıfır sahibleri , “hasse” hass olanlar.
min ehlil kurbike” en yakın, ehlilik, akrabalıkta kurbta en yakında olanlar.
Habli’l- Verid en içteki İÇ Çember, daha çizilemeyen nokta da.
Hani pergeli koyuyorsunuz kâlemi iyice kapatıyorsunuz bir çember çiziyorsunuz .
Bundan içerde-ÖZde bir daha küçük çember çizemiyorsunuz.
Çünkü kalemi merkez mili durduruyor, engelliyor.
En içteki çemberde olanlar var, bu kadar kurbiyyet, bu kadar kariblik, bu kadar yakınlık bulanlar var.
Sirrulillahil a'zim” işte bunlardır el Azîm esmasının Allah’ın Azametinin El Azîm esmasının sırrı.
Azamet nedir?
Benim acizane anladığım azamet, İnsan aklının Kafa Gözünün-basarla kainatta görebildiği bütüüün Sanatullah, Allah’ın sanatları,eserleri Azametullah’tır.
İki Gönül Gözü- Kalb Gözü basiretiyle, Kalb Gözüyle görebileceği, aklın anlama sınırlarına gidebileceği Kudretullah’tır.
Daha ötesi Allah’a aittir.
İşte bu ÂŞIKlar, Ez Zâhir esmasının zuhuru olan El Azîm esmasının Azametinin sırrına eren garipler, karipler, en yakınları “hassü’l- hass” hassa haslarının hülasası netice olarak ANAsı Nebiyyü’l- Ümmîsi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.
İşte Allahu Zu’l- Celâl’e en yakın ehli olanların, Ehlullahın, seçkinlerin hülasası özünün özü zuhurat Mazharı, Ana Merkezi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i övmeye devam ediyor Geylanî Babamız..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 37. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Ve Habibullahi’l- Ekrem
İkram eden Allah’ın Habibi, Zu’l- Celâli Ve’l- İkram’ın habibi, habbesi, tohumu .
Habbe nedir?
Zâhir-Bâtın BİLEliğinin hakikatı onda çünkü.
Aklının, akıl biliyorsunuz iki uçludur; Zâhir ve Bâtın. Evvel ve Âhire gidemez akıl.
Ayna gibidir iki yüzlüdür. Zâhir ve Bâtın.
İnsan böyledir. Akıl böyledir.
Mâsivânın derdi İKİ-liktir.
Bu İKİ-liği, bu ikiliği seviyelediği anda AKIL artık NAKİLdir.
Buna çok dikkat etmek lâzım.
Habbe, tohum demektir.
Hiçbir şey yok iken Allah celle celâluhu varken;
Bir Habbe, Allahu Zu’l- Celâl’de bir muhabbet habbesi varmış da o ortaya çıktı. Habbe yani.
Bütün bu Kâinât ve mânâ üredi Habibullah Nurundan. ALLAH celle celâluhu’nun Habibi, Sevgilisi demekle işin içinden çıkmazsınız.
Ne demek sevgilisi, ne için sevgilisi?
İşte böyle basite indirgersek, Habibullah; Allah’ın sevgilisi, Allah’ı çok sever, Allah da onu çok sever.
Bu bu kadar mı?
Sevgi kelimesi habbeyle, muhabbetle bir anlat bakayım.
Ne muhabbet?
Temelin de ne var?
Temelinde tohum var.
Bir annenin çocuğuna duyduğu, 90 yaşında ninenin 70 yaşındaki oğluyla yeni doğurmuş gibi ilgilenmesinin sebebi HABBEdir.
İlk doğurduğu gün aldığı HABBE-TOHUMdur.
İÇinde-BATNında İlk Var olduğu gün DOĞan Çocuk SEVgisidir..
Temeli tümü habbe, muhabbete bağlıdır, habbeye bağlıdır.
Her KİM ki DİRİlik taşıyorsa habbeye bağlıdır, tohuma.
Bu ister yumurtada ki tohum olsun, ister çekirdekteki tohum olsun, ister insandaki tohum olsun.
Fark etmez hepsi HABBEdir.
Ve bütününün temelinde muhabbet vardır.
Ve Habibullahi’l- ekrem" Resûlu Ekrem, El Kerîm olan, ikram edici olan Allah’ın sevgilisi, ALLAH celle celâluhu’nun Kerîm Habibi ve aynı zamanda, kendisi Rahmeten li’l- âlemin olmakla zâten kerîm ve El Kerîm olan Allahu Zu’l- Celâl’ın Habibi aynı zamanda.
Nedir Kerîm Habib, HABBE habibidir.
Öz habibibdir, Sır SEVgilisidir.

Ve Halilullahi’l- mükerremi

Allah’ın Halili ki El Mükerremdir.
İkrama, hürmete, övgüye, yüceltmeye, ta’zime ermiş saygı değer DOSTudur, HALİLidir.
Nedir Halil?
Zâhir Bâtın Lütfullah’ın hılkıyet olarak ahlâk olarak kendisine verilmiş olmasıdır.
Halil olanlar, “” ile Lütfullah’ın Zâhir-Bâtın ince letafetin, Lütfullah’ın, inceliklerin, işin son uçlarının, neticelerinin tümünün ahlâkında, hılkıyetinde vardır, yaradılışında vardır.
Halilu’r-Rahman, Halilullah kimdir?
İbahim aleyhi's-selâm’dır.
Çünkü İbahim aleyhisselâm, EBU RAHÎMdir, RAHÎM’in BaBasısdır, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in NESLidir ASLıdır..
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem O’nun (aleyhi's-selâm) torunudur.
Ben ise şimdi ancak Halilullah, Halilullahu’l- Ekrem olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Resûliyetinden bahsediyorum.
Habibiyetinden bahsediyorum.
Küllî ŞEY, MîM NuRundan yaratılmıştır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in MuhaMMediyeti , MahMudiyyeti, AhMediyeti, RESÛLİYETini ortaya çıkarır hep BİRlikte. Bize bildirildiği ANda, TEBLİĞ, TENZİR, TEBŞİR, TEŞHİD-Şâhimiz oluşuyla Müslim ve Mü’min Oluruz..
Amaa Habibiyeti, VARlık öncesi ALLAH celle celâluhu’nda MuHABBEt Tohumu HABBEsi oluşu Ezelîdir.
Nebiyyü’l- Ümmiyeti ise İLK Yaratılan NOKTA ile Nur-u MîM ile başlar.
Küllî ŞEY’in “ÜMM” üdür, ANA-sıdır ve Küllî Şey ÜMMetidir.
Allah var idi “a’mâ” daydı-varılamaz ulaşılmaz KÖRlüğündeydi AKIL için..
Yani akıl için bir bilinememezlik körlüğünde idi.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e soruluyor: “RABB’ımız, gökleri ve yeri yaratmadan önce neredeydi?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Üstünde ve altında hava bulunmayan bir “a’mâ” daydı” buyuruyor.”
(İbni Mâce, Mukaddime 13)

İmâm-ı Alî kerremullahi veche ise: “Elân dahi öyledir” buyuruyor.
A’mâ ise körlüktür...
Sonsuz ve zifirî karanlıkta asla bir şey görememek oraya ait bir hususu bilememektir...
İşte ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’e ait bu BİLİNEMEZlik karanlığının-A’MÂlığının adı AHAD celle celâluhu’dur...
Koyu bir karanlığa benzetildiğinden câhilliğe de mecâzen “ÜMMΔ denilmiştir.
Hatta ledünn ilminden nâsibsiz ve sözde ilim ehlince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Nebîyyü’l-Ümmî” oluşu, anasından nasıl doğmuş ise öyle kalıp okuma yazma öğrenmemiş (hâşâ câhil) kimse sanılmıştır.
Böyle anlayış ve anlatış ahmakçadır.
Arapça’da anneye “ÜMM” denmesi, karnındaki bebeği için zifiri karanlık içinde emniyet yuvası ve bilinemezlik karanlığının benzeri oluşundandır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Nebîyyi’l- Ümmî buyurulması ise;
Nebî, haber getiren.
Nebîyyi’l- Ümmi ise bilinemezlik a’mâsından haber getiren ezel HABBEsinin (Habibîyyetten) zuhûru olan demektir.
Kelime KÖKleri önemlidir Arapça’da..
Arapça, âri ve asil bir dildir.
“Cennet dilidir” buyurulmuştur.

Ve “İlk defa Benim Nurumu yarattı!” buyururken,
Ali kerremullahi veche Efendimiz ne buyuruyor “el AN-şu ANda da ŞE’ANdadır, öyledir ALLAH celle celâluhu”.
Bilinemezlik karanlığındadır, varılamazlık, düşünülememezlik , anayamamazlık, anlaşılamamazlık perdesinin arkasındadır Allahu Zu’l- Celâl.
Ve Halilullahi’l- Mükerremi
Mükerremdir, İkram eder, ikram onun yüzünden edilir. Kerîm kendisinden.
Bakın El İkram, El Mükerrem.
Mükerrem kendisine hürmetle tanzim edilen, ikram olunmuş.
Öyle bir mükerremde öyle bir, Mükerrim ve Mükerrem. Mükerrem kendisi mükerrem ikram edilendir.
Mükerrim ise aynı zamanda kendisi de başkalarına ikram edendir, Kerem Kaynağıdır .
Böyle bir Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ÜMMetiyiz elhamdulillah!..

Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedun sallallahu Tealâ aleyhi ve sellem
İşte böyle bir Peygamber aleyhi's-salâtu ve's-selâm’a salâtu selâm eyle Ya Rabbiımız BİZim için.
SELL teslimiyetimizi SELÂMETle SALL İstikametimize kavuştur!
Bizim bir şu KULluk işimizi bir gör, görelim .
Hani buyuruyordun ya: “Allah ve Resûl’une teslim olun!” diye.
İşte “Allah ve Resûl’une teslim” olmak istiyoruz Ya Rabbımız!
Sen’den önce teslim olmamız gereken; bizim gibi bir insan olan, beşer olan Beşeriyeti, Velayeti, Nübüvveti ve Resûliyyeti ni CEM’ eden ABDULLAH sallallahu aleyhi ve sellem olan var ya, Muhammed aleyhi's-selâm, işte O’na TESLİM olmamızı sağlasan ya!
Ve ona SALL ederek, onun İSTİKAMETine gittiği SANA-ZÂTına İRSÂL edişine RÜCÛ’ götürüşüne, SILAmıza VUSLATımız nasib-i müyesser EYle inşaeALLAH!

Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu''
İrci'iy ilâ RABBiki”

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---''Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis! ''
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---''İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine dönüver, sen râzı, O da senden razı olarak.''
(Fecr 89/28)

Nerden, Neden, nasıl, niçin geldim nereye nasıl gideceğim?
Nasıl geldim ki nasıl gideceğim?
Geldiğim gibi gideceğim, “irci’iy rucu’ et” buyuruyor AYNen.
Nasıl edeceğim?
O’ndan yaratıldığıma katılacağım ki, İLK NUR’u bulacağım ki gidebileyim.
Burada açık bir şey var.
İşte bu ulaşım algımıza inayet eyle, hidayet eyle, selâmet eyle!
Şefâat ŞiFÂsını” yani içimizdeki Muhammedî Hakikate şâhid olmamızda şifamız kıl Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi!
Böyle bir Sâlâvât-ı Şerifedir, Abdülkadîr Geylânî kaddasallahu sırrehu’nun bu muazzam salavatı. Evet.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 37. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Bu Salâvatı Şerifelerde Abdülkadîr Geylânî kaddasallahu sırrehu, tasavvufu özetlemiştir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i .
Dün mesela tesadüfen bir televizyon programı izlerken bir profösör diyor ki Allah’ı anlamadan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem anlaşılamaz.
Bu ise tamamen terstir.
ALLAH celle celâluhu’yu anlatan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.
Be adam sen ALLAH celle celâluhu’nun ismini kimden duydun?''
Bahsettiğin Kur'ân-ı Kerimi ALLAH celle celâluhu’nun SÖZünü SESiyle buyuran Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemdir!
ALLAH celle celâluhu’yu nasıl bileceksin, nasıl anlayacaksın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olmadan?
Sen nasıl anlayacaksın ki Allah’ı anladıktan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i anlayacaksın hamm aklınla?
AKLın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e TESLİM olmuş AKL-ı Selim olmadan!”

Şunu demek istiyorum, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i sadece insanın Kafa Gözüyle-BASARla görmek yanlıştır.
Gönül-Kalb Gözüyle-BASÎRETle de görmek şartır.

BEŞERİYET yönü vardır,
VELAYET yönü vardır,
NÜBÜVVET yönü vardır,
RİSALET yönü vardır.

Dört yönüyle görüldüğü-ANlaşıldığı zaman;

ŞERİATMuhaMMediyyesi,
TARİKATMuhaMMediyyesi,
MARİFET MuhaMMediyyesi,
HAKİKATMuhaMMediyyesi, ve İNSAN da AKLında “CEM” olur da AKIL, NAKİLle BİLişir, BULuşur, OLuşurda NAKLÎ AKIL olur inşae ALLAH!.

Aksi taktirde insanın hamm-yoz aklı hâşâ: “Ne var canım gelmiş Arabistan’a postacı gibi Kur’ân-ı Kerîm’i bırakmış, ölmüş gitmiş!” gibi sözlerle karanlık aklının labirent hezeyanlarını kusar!
Kısır Felsefeci ama din adamı görünümündeki bu tip insan akılları, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‘i öldürdüğü anda

Allah ve Resûlun’a Teslim Olun!''
Allah ve Resûlun’a İman Edin!''
Allah ve Resûlun’a Tâbi Olun''
Allah ve Resûlun’aİtâat Edin!

Buyurulan Emrullahı Anlayamadığından giderde oralarda mezarını arar sanırım.
Der ki: “Sana teslim olmaya geldim!
Hâlbu ki HAYYdır, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem HAYY’dır ELHAMDULİLLAH.
Sistem her AN yeniden yok edilip var edilmektedir ve MAZHARı-ZUHUR YERİ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem NURu olup, O’nun NURuyla durmadan ve yeniden var edilmektedir.

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---''Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin HUVE FÎ ŞE’NİN: Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, HER AN YARATMA HALİNDEDİR.” (Rahmân 55/29)

Geçmiş ve gelecek sadece insan aklı içindir.
İnsan aklını imtihan içindir.
Bir rüya gibidir. Bir hayal gibidir.
Sadece imtihan olmuştur o kadar.
Oluşum içinde sonsuz zaman ister geçsin ister gelecek olsun.
Ve şu an bir sigara kalınlığı kadar bile değildir.
Sigara kağıdının bir yüzüne geçmiş bir yüzüne gelecek yaz!. Kalınlığına de ki “ŞU AN” desen AKLına demiş olursun.
Bu kadar bile değil ALLAH celle celâluhu katında!
Onun için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i çok iyi çözümlememiz gerekir.
Bunun çözüş yolu ise en doğru kaynak Kur’ân-ı Kerîm’dir.
Ve de sahih hadislerdir, Sünnet-i Seniyyesidir.
Akl-ı selim sahibi her insan kendi kaderince ve kendi kadarınca bunu BİLir, BULur, OLur ve de YAŞAr!.


GEÇmiş için TEVBElerimizi, Şu An için RIZAlarımızı, GELecek DUÂlarımızı, Son Nefeste ŞEHÂDETimizi,
Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin nefesinde, sesinde VERmek nasib etsin İnşâe ALLAH!.
Bu şehâdet şerefiyle, Cennetler yüreklerimizdir İnşâe ALLAH.
Ve cennetlere Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin yüreğinde girilir. Birbirimizin gaybî duâcıları olalım.
Ve herşey ALLAH’ın izni ve inâyetiyle, bütün şeyleri yaratan RABBimizin inâyetiyle bizi Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin yolundan alıkoymasın.
Nefslerimizin Hevâ-Heves ve Hastalıklarından ALLAH celle celâluhu bizi korusun!.
Birbirimizin, eksik ve noksanlıklarımızin düzelteni, tamamlayanı tümleyeni, güzellikler katanı olalım.
Birbirlerimizin güzelliklerini baş tacı edinelim.
Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem bizleri biribirlerimize refik kılsın.
Yol alışta nefes veren olalım, nefes kesen değil!
Evliya olalım yol gösterelim. Eşkıyâ olup yol kesmeyelim.
Tek başımıza da kalsak Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin, Kur’ân-ı Kerim’in, ALLAHU ZU’L-CELÂL’in yolundan ayrılmayalım. İnşâe ALLAH


Mübârek Zâtı HAKK Olan ve BİZler ÜMMeti olarak HAKKI DUYmak Ve HAYRa uymakta İmam-ı Mutlakımız ve Mürşid-i Mutlakımız, MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sonsuz sınırsız ve İlmullahça Es Salat ve Es Selâm OLsun!

Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) , ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim

Sübhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enLâ İlâhe İllâ ente vahdeke la şerike leke estağfirke ve etubu ileyk.

ElhamdulillahiRABBilâlemin!
Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.


Resim Latif YILDIZ
Resim
Cevapla

“►Salavat Şerhleri◄” sayfasına dön