FİTİL

Cevapla
Kullanıcı avatarı
ahsen
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 246
Kayıt: 11 Şub 2007, 02:00

FİTİL

Mesaj gönderen ahsen »

Fitil

Ahsen Yıldız Köseoğlu

Yaşlı ve yorgundu, çünkü zor yaşamıştı.
Zoraki yaşlanmıştı.
Yalnızlıkla yıllarca boğuşmuştu.
Çok diklenmiş, çok ezilip büzülüp sonunda dinginleşip şekilsizleşmişti.
Yıllar önce henüz taze iken umutları bilemezdi, onları yıllar sonra hiç farkına bile varamadan biriktirip yükleyip sırtına kambur diye taşıyacağını.
Ama artık güneş, eski dantel işlemeli perdede sarı- gri oyunlar oynamıyor, cilvelenmiyor, eşyaya ışık yollu hikayeler sunmuyordu.
Ahşap zemin, onun ayakları altında sızlanmıyor; kapılar o tanıdık gıcırtılı ve kayıtsız kahkahalarını fısıldamıyorlardı.
Neredeyse artık hiç çalmayan bir eski demir kapı tokmağı ve yarı bozuk, cızırtılı radyosundan başka hiçbir şeyi yoktu ona zamanı unutturacak.
Bir de çokça perde inmiş gözlerinin izin verdiğince sayıklarcasına işlediği kaneviçe işi.

Son öğleden önce idi.
Gene o solgun renkli kilimin serili olduğu divana oturdu, yılları kireç diye biriktiren kemiklerini tıkırdata tıkırdata.
Yakın çarşının sokağı dolduran bildik sesleri karıştı radyodan gelen saba makamının cızırtılı seslerine.
Sonra karşıki minareden okunan öğle ezanı.
Yavaşça çevirdi radyonun düğmesini: “çıt!”
Çarşı sesleri devam ederken bitti ezan.
Ağır ağır kalktı.
İç donunun paçalarını sıvadı.
Eprimiş, yer yer erimiş pamuklu entarisinin kollarını dirseklerine dek çekti.
Yumuşacık beyaz bilekleri parıldadı.
Başındaki kundağı çözdü, burnuna incecik bir çivit kokusu değdi.
Bitmiş bir beyazlıkla iki örük değdi omuzlarının ucuna.
Örüklerini titretmeden kiremit sobanın üzerindeki cızırdayan bakır güğümü aldı.
Leğenin yanına duvardan destek alarak güç bela çöktü.
Her yeni yerini yıkarken mırıl mırıl dualar okuyarak tazeledi abdestini.
Yere serili hasırın üzerine başka bir kilim daha yaydı.
Rengi ayak ucundan ve secde yerinden fazlaca uçmuş eski kilimin üzerinde kuruladı yüzünü, kollarını ve ayaklarını hiç acele etmeden renkli pazen bir beze.
Beliklerini düğümledi ensesinin üzerinde.
Kundağını bağladı ve üzerine de namaz örtüsünü…
örtünün uçları yer yer sökülmüş, rengi uçmuş pembe bir iğne oyası…
Kıbleye yöneldi sırtında kamburu, elleri göğsünde durdu namaza.
Ağır ağır hareket eden ışık gibi uzun zaman sürdü namazı.
Sonra namaz kadar süren bir tesbih duası yaptı oturduğu yerde.
Ellerini yüzüne sürdü.
Kilimi bir kat kıvırıp bıraktı olduğu yere.
Bacaklarını haniyse sürüyerek mutfağa gitti.
Birkaç böcek hızla kaçıştı lavaboya doğru bulaşıkların arasına.
Kaç gün önceden az bir ıspanak yemeği kokuşmaya başlamış ocağın üzerinde, görmedi bile.
“İncir mi bitmiş!” dedi duyulur – duyulmaz sesiyle.
Ve sanki görmeden bakan gözleriyle aranarak.
Aklı bir şeye takılmış, namaz kıldığı, uyuduğu, ömrünü tükettiği o tek odaya döndü.
Kararmış mı, solmuş mu olduğu pek belli olmayan koyu yeşil kalın güneşlikleri çekti, beyazımsı eprimiş patiskaların ucunda solgun dantellerin sallandığı perdenin üzerine.

Kapıya yöneldi.
Yünlü kumaş örtüsünü doladı başına.
Eskimiş kirli koyu renk paltosunu giydi ağır ağır.
Bir taraftan: “İncir bitmiş olmalı!” diye söylenerek.
Terlikleriyle çıktı sokağa.
Kapıyı sımsıkı kapadı.
Gene de korunacak şeyler var geride.
Ardında yarı bozuk bir radyo, paslı bir demir tokmak kaldı.
Mırıldanarak ağır ağır yakın çarşının yoluna koyuldu.
Dalgın gözlerinin izin vermediği ve artık çok yorulmuş olan bacaklarının atlatamadığı bir çukurda bileği burkuldu.
Yere düşerken mantosunun yakası açıldı.
Başını kaldırım taşlarına çarptı.
Hemen incecik bir kan süzüldü yünlü örtünün altından, beyaz saçlarının arasından.
Mahallenin serseri bir genci tutamadı kendini, güldü.
Bekledi, gene güldü.
Bağırdı o yana doğru:
“Moruk, uyuya mı kaldın be!”
“Ya ölmüşse!” dedi.
Gülüşü solarken dudaklarının ucunda.
Sonra dudak büktü attı cıgarasını ağzından döndü gitti.

Yolun kenarındaki karaltının üzerinden ağır ağır yalandı geçti güneş...


.
Cevapla

“Hikaye, Makale ve Yazılar” sayfasına dön