Bülbülnâme
- bandito
- Yeni Üye
- Mesajlar: 10
- Kayıt: 02 Kas 2007, 02:00
Bülbülnâme
Bülbülname
İslâmi Türk edebiyatında; en çok işlenen, en fazla dikkati çeken konulardan birini de gül ve bülbül teşkil ediyor. Şâirlerin dîvanını, gül ve bülbül şiirleri süslüyor. Tezkireler, bu konuyla ilgili olarak kaleme alınan örneklere çok fazla yer veriyor. Mensur eserler, bülbül hikayeleriyle dolup boşalıyor. Bazı İslâm bilginleri, gül ile bülbül arasında geçen mutasavvıfâne konuşmalara, hikmetli sözlere, etkileyici nasihatlere ayrı bir bölüm ayırıyorlar, hatta onlardan bazıları, Gülzâr-ı Aşk misâli müstakil eserler bile kaleme alıyorlar. Demek ki gül, özellikle bülbül; dinî, tarihî, tasavvufî ve edebî kitapların vazgeçilmez motiflerinden en önemlisini teşkil ediyor.
Hicrî 1341 yılında İstanbulda, Kader Matbaasında basılan Ebû Ali Sina ve İbn-ı Hâris Hikâyeleri isimli eserde yer alan Bülbülnâme bu ibretâmiz hikayelerin en orijinallerinden birini oluşturuyor. Bülbülnâmeyi Osmanlıca aslından kısmen sadeleştirmek sûretiyle takdim ediyorum :
Hz. Süleyman, hayvanlara, kuşlara ve rüzgâra hükmeden bir peygamberdi. Bir gün tahtını havada gezdirmesini rüzgara, gökte üzerine gölge yapmalarını kuşların reisi olan Ankâya emretti. Ankâ, bu görev için her cins kuştan birer çift tayin etti. Hz. Süleyman seyr u seyahat ederken, ilkbahar mevsiminin yaşandığı bir bölgeye geldi. Güllük gülistanlık olan bu göz ve gönül okşayıcı yeri bülbül görünce dayanamadı. Dişisini de kandırarak uçup yere indiler. Gül dallarının arasında mekân tuttular. Erkek bülbül feryâda başladı. Bülbüllerin savuştuğu ortaya çıkınca Ankâ, Hz. Süleymana şikayette bulunup gazabını tahrik etti. Hz. Süleymandan, bülbüllerini yakalatarak huzura getirmeleri emrini aldı. Ankâ, icra vasıtası olan çavuşkuşunu bülbüllere gönderdi. Erkek bülbül: Burada ilk bahar mevsimi hüküm sürüyor. Güller açmış, etrafa râyihalar saçmış.
Eşim, güllerin arasında karşımda dururken, ben kendimden geçmiş bir halde, Aşk Destanını terennüm ederken hizmete gelemem. Süleyman bizi affetsin. dedi. Ankâ, yine Hz. Süleymana şikayet etti. Hz. Süleyman, idaresini dinlemediklerine çok kızdı. Cebren getirilmesini söyledi. Bu sefer bülbüller isyan ettiler, gelmeyeceklerini söylediler. Ankâ, Hz. Süleymana tekrar bunu da arz etti. Hz. Süleyman gülerek: Şimdi bahar mevsimi, gül devri ve bülbüllerin vuslât demidir. Bülbül, henüz açılmış bir gül dalında nağmeler söylerken, kalbinde bir senedir gizlediği aşkını dişisine ilan ederken ona söz dinletmenin imkânı yoktur. Bülbülleri hizmetten affettim. diye ferman çıkardı. Kuzgun, buna haset etti. Diğer kuşları da kıskandırdı. Onların da yardımıyla bülbülün başına bir belâ getirmeyi kararlaştırdı. Bir gün Hz. Süleyman kuşlarla hasbihal ederken kuzgun ileri atıldı ve Hz. Süleymana dedi ki: Ey Allahın Peygamberi! Geçenlerde bülbülü hizmetinden af buyurmanıza karşılık, o nankör lütfunuza teşekkür edeceği yerde, bana göre bir gül dalı, bir Süleymana değer, diye söylenip duruyor. Bu, kuşların size olan saygılarını ve itaat duygularını gevşetecektir. O, kendini bilmezi cezalandırınız ki, diğerleri için de ibret teşkil edecek bir örnek olsun.
Hz. Süleyman, kuzgunun bu iftirasını doğru sandı. Bülbülü huzuruna getirdi. Kuzgunun hakkındaki şikayetini söyletti. Bülbül, münasip bir lisanla reddetti. Kuzgun, Hz. Süleymana yalancı şahitleri söyletmeye başladı. İlk şahitliği çavuşkuşu yaptı. Ya Süleyman! Bülbülün aleyhinizde bulunduğunu duydum. Söylediklerinizi huzurunuzda tekrar etmeye utanırım, dedi. Bülbül nefsini müdafaa etmek için, Ya Süleyman! dedi. Bilirsiniz ki, çavuşlar büyüklerinin eğlencesidir. Sözleri hep riyakarcadır ve hep maskaralıkla ilgilidir. Bunlar da izzet-i nefs, haysiyet diye bir şey yoktur. Dolayısıyla bunun hakkımdaki yalancı şahitliğini de reddederim. Meydana tavus kuşu geldi. Kendisine doğru söylemesi tenbih edildi. O da kerih (çirkin) sesiyle bülbülün aleyhinde bulundu. Bülbül savunma için dedi ki: Yâ Süleyman! Bir kere bunun süsüne ve zînetine bakın. Erkeğe bu kadın kıyafeti yakışır mı? Ondan mertçe sözler söylenmesi beklenir mi? Bu da yalancıdır, dolayısıyla şahitliğini kabul edemem. Huzura devekuşu çağrıldı. O da bülbülün dedi kodu yaptığını iddia etti. Bülbül, bunu da çürüttü. Sözünü, Hz. Süleymana yönelterek bu, kötü ve acayip görünümüyle kuş değildir ki bize karışsın, hayvan değildir ki hayvanlara karışsın. Eğri büğrü görüntüsüyle, Külli tavîlun ahmak. Yani, Uzun boylular ahmaktır! sözünün bir timsalini oluşturuyor. dedi. Sıra tûti kuşuna geldi. O, kuzgunun en fazla güvendiği şahidiydi. Büyük bir gururla söze başladı. Kâh bülbülün dişisine olan aşkından, mecnun olduğundan, kâh henüz açılan güllerin hoş kokusuyla kendinden geçtiği için ne söylediğini bilmediğimizden, aleyhinde şahitlikte bulundu. Bülbül şöyle müdafaa etti: - Yâ Süleyman! Tûti hakkında, Sözü insan olur ama özü insan olmaz. diye bir darb-ı mesel vardır. Siz de dinlediniz, bunun sözü de iddiası da hayvandır. Dolayısıyla bunu da kabul etmem, dedi.
Papağan getirildi. O da bülbülün aleyhinde bulundu. Bülbül dedi ki: Tevekkeli, bunların ömürleri dar bir kafes içinde geçmiyor. Kötü ahlaklarının cezasını, dar bir kafeste hapis hayatı yaşayarak çekiyorlar. el-Cezâü min cinsil-amel. yani, Kişinin çektiği, yaptığının cezasıdır. Bülbül bunun da şehadetini kabul etmedi. Cismine nispeten büyük cesaretiyle serçe şahitlik için geldi. O da bülbülün aleyhinde bulundu. Bülbül onu da reddetti ve dedi ki: Hâlık her şeyi lâyık olduğu şekilde yaratmıştır. Bunların iki ayağına bir köstek vurmuştur. Bundan dolayı hep sıçrayarak gezerler. Ya ayağının bağı olmasaydı, kim bilir dünyaya ne zararları dokunacaktı. Ortaya saksağanla, karga çıktı. İkisi bir ağızdan bülbüle iftirada bulundular. Bülbül ikisinin de ağaçlardan meyvaları, tarlalardan hububatı çalarak geçindiklerini, bu hayırsız ve zararlı yaratıkların şahitliklerinin işe yaramayacağını -müdafaa kabilinden- söyledi. Hz. Süleyman, bülbüle dedi ki, Bu şahitlerin hepsi aleyhinde bulundular, doğruyu söylemediler diye reddettin. Peki, senin lehine şahitlik edecek bir kuş yok mu? Bülbül, Yâ Süleyman! Benim için değil ama Allah için şahitlik edecekler vardır. Emrediniz de gelsinler. dedi. Leylek baba, hacı kırlangıç, horoz, tavuk, ördek, hindi birer birer çağrıldı. Hepsi bülbülün lehinde şahitlikte bulundular. Hakikat meydana çıktı. Bülbülün masum olduğu anlaşıldı. Buna Hz. Süleyman da inandı. Fakat bülbül çok mahzun olmuştu. Süleyman Peygamberin huzuruna vardı. Sadakatini arz etti ve dedi ki: Yâ Süleyman! Aleyhimde bulundular, hepsinin kabahatlerini cehaletleriyle bağışladım. Yalnız asıl müfterî olan kuzgun ile reisimiz olduğu ve şahitlerin yalan söylediklerini bildiği halde ses çıkarmayan Ankâya hakkım helal olmasın, diye beddua etti. Lehinde konuşanlara ise hayır duada bulundu. Kırık kalplerden yükselen sesler, yapılan dualar Allah indinde çabuk kabul edilir. Bülbülün gülü rencide olmuştu, kalbi kırılmıştı. Bir anda niyazı Cenâb-ı Hak tarafından kabul edildi.
Kuzgun, o zamana kadar bembeyaz iken, yalancılığı yüzüne vurularak simsiyah oldu. (Ama hâla kuzgun, yavrusunu severken, pamuğum diye sever.) Ankâ ise âlemden kovuldu. İsmi var, cismi yok. hükmüne geçti. Hayır dua eden leylek ile kırlangıçlara, her sene Kâbeyi ziyaret etmek nasip oldu. Döndükleri zaman eski yuvalarını bulma feraseti verildi. Horoz, tavuk, ördek gibi hayvanlar da ödüllendirildiler, evcil hayvanlar haline geldiler. Böylece yiyecek, içecek endişesinden kurtuldular. Rızıkları önlerine konar oldu. Yumurtalarıyla ve etleriyle de insanlara yararlı oldular. Ey okuyucu! Dünyada mükafat ve ceza, insanın hareketlerine ve işlerine göre takdim edilmiştir. Mükafata nail olup da, mutlu ve huzurlu yaşayanlar, Allahın sonsuz lütuflarına ve nimetlerine karşı daima şükür etmelidirler. Cezaya müstahak olurlar ise, kaderim buymuş diyerek ve şikayet etmeyerek Salihler zümresinden olmak için gayret göstermelidirler. Allahın rahmetinden ümitlerini asla kesmemelidirler. Cenâb-ı Hak, mağfiretine susamış gönülleri rahmet kevseriyle kandırsın. Cemâline âşık kalpleri, vuslat zevkiyle tatmin etsin. Âmin.
- safa-merve
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00
- halimkok
- Özel Üye
- Mesajlar: 3843
- Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00