Yalnız, Yalnızlıkla....

Cevapla
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Yalnız, Yalnızlıkla....

Mesaj gönderen MINA »




Yalnızlık,

kalabalıklardan sıyrılıp, evine dönmek gibi...Bir ben var benden içeri der gibi... Önce gönülden konuşulur, sonra dile gelir sesi. Tıpkı küptekinin dışa sızması gibi. Bu yüzden gönül, gece gibi değerli vede gizli...

Gündüz, dil gibi sesli ve kalabalık, gece gönül gibi sessiz ve yalnız.

Yalnız, yalnızlaştıkça bulunur rahmet. Tabii önce illa huu, illa niyet...

Gönüller SULTANI Efendimiz, (sav), Hirada yalnızdı, yalnızlıkla. .......VE DE AŞKLA...Aradığı, yalnız O' ydu, yalnızlığında.... Güneş gibi gönül dünyası aydınlağında, bulmuştu vahyin nuruyla....

Yalnızlaşmak gerek, yalnız. Sende olmayacaksın, bu yalnızlıkta diyiverir gönül.

Özün yalnız, yalnızlıkla yalınlaşacak, sonra ruhun ilahi rahmetle buluşacak. Belki bir damla, damlayacak, sonra deryaya karışacak. Yalnız, YALNIZLIĞI tadacak. Öyle bir yalnızlık ki, yalnız, yalın olacak. Tadı duru suyun, berraklığında olacak ve bulanıklağa sebep olacak, hiçbirşeyin gölgesi bile olmayacak...

Derdin, kederin, hüznün kapı dışında kalacak. İnan zaman yok, bunlarla uğraşacak. Sermaye ömrün, umuduğundan da çabuk son bulacak....HAY- di YA HAY (c.c) hatrına yalnız, yalnızlıkla BENSİZ, SENSİZ O' nunla buluşsak...

......Ve yalnızlık devam edecek...Yalnızlıktan girince içeri BEN' i unutacaksın...Sanki hiç gibi......................saykiii yok gibi....İşte böyle derse gönül, elbet bu yola canla koyulacak....

Gittiyse BEN' in yalnız yalnızlaştın şimdi. HAY- di gönül evini, yalnız, yalnızlıkla O'NA adamak vakti....Sanki ONU görür gibi.....ONUN bizi gördüğünü yakinen bilmek gibi...Nasıl anlatılsınki, YALNIZ ONUNLA olmak gibi...

Kalabalıklar içinde kaybolmuşken, kendini arar gibi....

Yalnız, yalnızlaştıkça, aradığını bulmak gibi.....

Yalnızlaşmak, kendini bulmasıdır insanın aslında. Kendini bilen RABBİNİ bilir aslıyla...

Hiç bir kınayanın, kınamasından, çekinmeden yalnız yalnızlaşmaya...yelken açtık umut diyarına....

...........ahhh gidebilsem kalabalığımdan

...........yalnız, yalnızlaşsam, yalınlaşsam

...........Ve belki kimbilir...

..........SEVGİSİYLE, yakınlaşsam......

.......mina......
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

YALNIZ olan insan BEN’e mahkumdur…
YALNIZ bırakmalı bu tür yalnızlık…
Kurtulmalı böylesi yalnızlıktan ve ÖZ’ünde YALNIZ kalmalıdır insan…

ÖZ’ündeki de YALNIZ’dır… O da ancak KENDİ iledir…
Bu yüzden O;
KENDİ YALNIZ’lığında KENDİ'ni bilmek istedi… ÂLEM AYNA’sına baktı…

ÂLEM AYNA’sında gördüğü de KENDİ'ni BİLSİN istedi… ÂDEM AYNA’sına baktı…

Ve ÂDEM… ÂLEM AYNA’sında KENDİ’ne bakar buldu kendini…
SEYR ettiğine bakakaldı... OL-AN’dan ayrıldı ADEM…
OL-AN'ın OL’u ; yaptığı her fiil, hareket ve olay... oldu
ADEM OL-uşta iken AYNA da… yani ÂLEM de OL-uşta oldu…
ADEM AYNA’ya baktıkça KENDİ’ni unuttu…
O'nu unutuşu kendini unutuşu idi ADEM'in...
Bu yüzden AYRI sandı ÂLEM’i kendinden…
Güneş doğdu dedi… SABAH oldu… Güneş battı dedi AKŞAM oldu…
Ve bir gün geçti ömürden…
Böylece OL-AN'ın AN'ı; ZAM-AN oldu…
Yani ZAM’landırılmış, İLÂVE edilmiş AN…

O'nu unutunca ADEM... ÖZ'ü gereği yeniden tanımlamak ihtiyacı duydu;
Baktığı AN’dan öncesi EZEL oldu ADEM için…
O’nun BATIN oluşuydu EZEL…

ZAHİR'e çıkışı ise AHİR oldu.

Hepsi O AN’ın İǒindeydi…TEK ve BİR olarak…

EZEL- AHİR, ZAHİR-BATIN… Adem’e göre OL-AN’dı…
O ise ancak O’dur… Herhangi bir tanımla sınırlanmaktan münezzehtir…


O, KENDİ’ni HER GÖRDÜĞÜ ŞEY’de SEVDİ… ADEM de öyle yaptı…
Ama ADEM O’nu unuttukça her gördüğü AYN-ı şekilde GÜZEL görünmez oldu GÖNÜL AYNA’sında
GÖNÜL AYNASI ÂLEM’dir…

O zaman ÂLEM’de; SEVİLEN-SEVİLMEYEN-ler oldu ADEM için…
Oysa ki; ÂLEM’de SEVİLMEYEN ne varsa… ADEM’in O’nu unutuşunun sonucu olarak çıkıyordu ADEM’in karşısına…
ADEM, O’nu SEYR ettiğini unuttu… kendini seyrettiğini sandı…
O’nu unuttukça ADEM… seyrettiği eksik ve noksan görünmeye başladı gözüne…
O eksik ve noksanın O’nu unutmuş olmasından dolayı kendinde meydana gelen eksik ve noksan olduğunu da unuttu ADEM…

ADEM’in o hali O’nun tarafından rıza bulmuyordu…
ADEM O’nu unttukça ADEM’e de kendisi unutturuldu…
Parça parça noksanlaştı ADEM…
ÂLEM’de SEYR etti bunu… Ama sandı ki kabahat ÂLEM’dedir…

HÂL’in ne ise müşterisi sen oldun… der K.Rıfai Hz.

ADEM O’ndan uzaklaştıkça YALNIZ kaldı kendi BEN’liği ile…
Kurtulmalıydı bu YALNIZ’lıktan… TEKRAR O’nda ve O’nunla YALNIZ kalınmalıydı…

Yalnız bırakmıyor ki yalnızlığım,
Çöküyor başımda çörekleniyor.
SEN'inle DÜNYA'ya (ÂLEM’e) meydan okurdum…
SEN'siz karıncalar yürekleniyor…

ÂLEM büyüyor gözümde… üstüme üstüme geliyor…
Sanki O’nu unutmanın CEZA’sı gibi… ve tek başıma korkuyorum…
Ne kadar da aciz ve güçsüzmüşüm O’nsuz… Daha iyi anlıyorum ÂLEM beni sıkıştırdıkça…
Bundan olsa gerek ÂLEM’de sevmediğim ne varsa ACI veriyor bana, üzüyor beni…
CAN-ım acıdıkça daha çok arıyorum O’nu…

O’nu aradıkça ve O’nu buldukça görüyor ve anlıyorum ki;
ACI-lar ceza değil MÜKÂFAT mış ASL’ında benim için…
O yüzden ACI-lar TATLI’laşıyor… Çileler ÇARE’nin gübresi oluyor…

DERT sandığım şeye DERMAN ararken….
ASIL dermanın O DERT’in İǒinde geldiğini görüyorum….
DERMAN’ı talep eden ben değil miyim… Neden O’nun gönderdiği derman DERT gibi görünüyor gözüme…

Çünkü O’ndan uzaklaştım… O’nun gibi göremez oldum…
O’nun DERMAN dediğine ben DERT der oldum…
O DERT beni O’na muhtaç edince… O’na doğru döndükçe gördüm ki;
O bana DERT değil DERMAN göndermiş…
DERMAN O’na dönmemmiş… ve insan ancak DERT sahibi olduğunda O’na yöneliyor…

Araf Suresi 201: Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.

Yunus Suresi 12: İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken yada ayaktayken bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara bizi hiç çağırmamış gibi döner gider. İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir.

* * *

Sevgili MÎNA CAN... Allah razı olsun
İmkan olsa da insan yazmak yerine GÖNLÜ'nü SEYR'e sunabilse...
O zaman görülür ki KELİMELER ne kadar da fakirdir ÖZ'de OL-AN'a göre...
BEN seni öyle OKU-yorum... Dilerim şükranımı sen de öyle OKU-rsun...

Selamlar sevgiler HAYY OL-AN YÜREK-lere...
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


ZEVK 3446

ISsızlıkta – SESsizlikte Sonsuz Sokak! ÇÖLüm SUsuz!
Kuraklıkta Karib Kalbim! Uyku Kurban AŞK Uykusuz!
Ağlamak ne? Anlatmak ne?
YALNIZlığın sınırında?
AYRIlık dondurdu
İÇim! MERYEM Korkusuz-DUYgusuz!..

10.12.2008 05:13
L a r a 3.krbn byrm
Resim
Aynur_34

Mesaj gönderen Aynur_34 »

Araf Suresi 201: Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.

Sesimdeki yaş, gözümdeki yaş artık dinsin diyorum
Kalbimde feryat yüzümde o umutsuz o halim artık dinsin
Diyorum
Hayat . gül yüzüme, gül yüzüme artık gül diyorum

Bir, bir sevgi istiyorum


Tozlanmış kırık dökük bir sevda yetti bana
Avundum toz sildim
Zaman küle çevirdi beni
Çok sevdim, sildim geri kalan geçmişimi
Anladım hata yaptım zaman düne çevirdi beni
Hayat duy hadi duy beni hayat
Haykırdım duy beni
Hay at hay at hay at

Sevdamı sürdüm yarama
Belli etmedim kimseye kanadığını
Yalan üstüne yalan uydurdum insanlara
Yemin ettim yemin ettim şahit tuttum bu geceyi
Senden başkası yalan diye
Boşver duyduklarını
Şunu bilki hala kanıyor yaram
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

YÂR demedim… yaralandım…
Karalandım…
KAR’larda yandım,

Kanadı kalbimde yaram,
Kan kaybettim… ama dayandım…

Düştüm DÜŞ’ümün peşine,
Sordum; İnsanın işi ne?
Şaştım hesaba çekişine,
NEY’dim…
“NE” oldum da sonra,
NEY’e inandım.

UYKU’ya UY’amaz oldum,
Tadına doyamaz oldum,
Aradım NEYZEN’im buldum…
BEN BİR İNSAN’dım…


Aynur Kardeşimden de bana esti...
Yüreğine sağlık...
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Halimcan,
senden denize denizden de bana esince;


ZEVK 3428

Kan ağlıyorum dalgalar yürek yarama vurmayın
Sırr bilmişim sığınmışım, sahillere savurmayın
Hayvanlara anlatamam, insanlar zaten anlamaz
Havasında deli yürek, su içinde kavurmayın!..


25.11.08 14:26
L a r a…
Resim
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »

CAN MINAM.. Yazını okurken seninle dinledigimiz ilahi eseri aklıma düştü yazmak geldi gönülce....

Değmeyin şu kalbime,

Bu kalbim ALLAH der ağlar....

El vurmayın gönlüme,

Bu gönlüm ALLAH der ağlar....

El vurmayın ,elvurmayın gönlüme..

ALLAH der ağlar, ALLAH der ağlar....

Değmeyin şu gözüme,

Bu gözüm ALLAH der ağlar...

El vurmayın özüme,

Bu özüm ALLAH der ağlar.....

ALLAH der ağlar, ALLAH der ağlar, ALLAH der ağlar........


Resim
Kullanıcı avatarı
nisa77
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 133
Kayıt: 01 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen nisa77 »

HAYY
HAKK
ALLAH
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/berivan.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

HAY ALLAH RAZI OLSUN HEPİNİZDEN...
EBEDEN VE DAİMEN...

CAN-ım habibi...YÜCE ALLAHIN yer aldığı tümm gönüllere senin vesilenle...
selamlar sevgiler hürmeten...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

halimkok yazdı:Araf Suresi 201: Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.

Yunus Suresi 12: İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken yada ayaktayken bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara bizi hiç çağırmamış gibi döner gider. İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir.

* * *

burdaki haddi aşmayı acizlğimize sayın...anlayaamdık HALİM-CAN..

acizane güncel bir örnek vermek istedik..gönülden geçti inş..

iman etmiş bi eşin, etmemiş eşi onu anlamıyor diye..
şükretmesi görünüşte acaip değilmi?

ama gelin görünki...o başka bi pencereden bakmaktadır..
belki anlamlıdır...belki değil...bakana göre değişir...elbettt...

ya onu çok sevseydim...HAK sevgisine engel olacak bir sevgiyle..
(aman YARABBİ...) diyip...
"İnsanlardan kimi de ALLAH'tan başka şeyleri O'na eş tutuyorlar da onları, ALLAH'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin ALLAH sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin ALLAH'a ait olduğunu ve ALLAH'ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı." [Bakara: 165]

bu düşünce şekli..sabrıda kolay kılıyor...
iman etmeyen eşe duayı da...

yarım dolu bardağın..dolu tarafını görmek gibi...

sevgiyle....
En son MINA tarafından 11 Ara 2008, 22:56 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kere düzenlendi.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Bakış açısının önemi

Her şeye olumlu yaklaşmanın önemi, inkâr edilemez. Yarım bardak su olsa, olumlu bakan kimse, bardak yarısına kadar su ile dolu diyerek, mevcut olanı görür, yani iyi yönden bakar. Olumsuz zihniyetteki kimse ise, bu bardağın yarısı boştur diyerek, yok olanı görür, yani kötü yönden bakar.

Bir ayakkabı firması, bir pazarlamacısını ayakkabı satmak üzere Afrika’ya gönderir. Bu adam, Afrika dönüşünde; (Ne yazık ki, bir çift bile ayakkabı satamayız; çünkü Afrika’da hiç kimse ayakkabı giymiyor, ayakkabı nedir bilmiyor) der. Meseleyi iyi bilen patron, hemen ardından bakış açısı farklı, olaylara olumlu bakan bir pazarlamacıyı gönderir. Bu pazarlamacı, büyük bir heyecanla döner, patronun odasına girer; (Afrika'da hiç kimsenin ayakkabısı yok! Bunları ayakkabı giymeye alıştırdık mı, milyonlarca ayakkabı satarız) der.



acizene, yalnızlıkla, yansıtmak istediğimiz şudurki,

kalabalıktan sıyrılmanın manası= ruhun yapısında olan, neden..niçinlerden, keşkelerden sıyrılmak...
O istemiştir bitmiştir...diyebilmektir...bunuda yalnızlığa benzettik...

YANİ istekler kalabalık...bunlardan soyutlanıp...
onlardan sıyrılmak yalnızlık gibi ...
kendi isteklerini, ONUN isteklerine tercih etme durumu...

kendi, küçüklüğünü, acizliğini anlamak nefs kalabalığından..çıkmaktır.
Bütün güç ve kudretin O'NUN olduğunu yaşama halidir.. yalnızlık..

haddi aşmamışımdır umarım...
HADDİ AŞMAKTAN MEVLAYA SIĞINIRIM...
estağfirullah el azim...
estağfirullah el azim...
estağfirullah el azim...
estağfirullah el azim...
estağfirullah el azim...
En son MINA tarafından 11 Ara 2008, 23:11 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

çok değerli mina kardeşimiz,
hasbi hizmetin zevk ve kıymetini bilişinizin yansıması olan,
bu güzel çalışmanızdan Hakk cc Rızası bulmanız duamızdır.

Acizâne bence de çok doğru düşünmektesiniz.
Kâinât Kürresine veya Atom Zerresine baktığımız da,
her ŞEY'in tek, benzersiz, kendine özel olduğunu görürüz.
her yağmur damlası apayrı damladır.
her atom tek başına sistem içinde sonsuz hızla döner durur kaybolamaz.
akıl almaz büyüklükteki galaksilerde her kürre,
yalnız döner ve asla bir başkasına mesnedlenip, dayanıp desdeklenemez.

ve her can Yaratanı karşısında tek başınadır.
İnsan ise aklından dolayı "BEN" denilen;
izafî, geçici ve sınırlı-sorumlu bir kimlik-kişilik olarak;
doğar, yaşar, ölür, hesaba çekilir ve karşılığını bulur.

yarım NEFESe mahkum olan her NEFS, daima yalnızlığa mecburdur.
yalnız başınalık hayatın ana şartıdır..
imthanın gereğidir..
düşünen başın göz yaşıdır..

"Kimki nefsini bilir, kesinlikle Rabbini de bilir"
hükmünce geçici yalnızlık, YÂR Yurdu Dârü's- Selâm'da son bulur..

Bu ulaşım;
Bir SALL zinciri,
Sıla hasreti,
Vuslat hareketi
Rahmet bereketidir..

gönlüne selâmet
BİZden BİZe Muhabbet..
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Mesaj gönderen gullale »

Benim efendim!
Ben sana bendim!
Bir üfledin de
Yıkıldı bend’im
Ben ki, denizdim.
Dağbaşı bendim
Şimdi sen oldun,
Âleme pendim.
Benim efendim!
Feza levendim!
Ölmemek neymiş;
Senden öğrendim.
Kayboldum sende,
Sende tükendim!
Sordum aynaya:
Hani ya kendim?
Benim efendim!
Benim efendim
Emri yüklendim!
Dağlandım kalbden
Ve mühürlendim.
Askerin oldum,
Başta tülbendim;
Okum sadakta,
Elde kemendim.
Benim efendim...


Necip Fazıl KISAKÜREK
En son gullale tarafından 12 Ara 2008, 00:31 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Mesaj gönderen gullale »

Canlar canını buldum bu canım yağma olsun
Assı ziyandan geçtim dükkanım yağma olsun
Ben benliğimden geçtim gözüm hicabın açtım
Dost vaslına eriştim gumanım yağma olsun

Benden benliğim gitti hep mülkümü dost yuttu
La-mekana kavm oldum mekanım yağma olsun
Taalluktan üzüştüm ol dosttan yana uçtum
Aşk divanına düştüm divanım yağma olsun

İkilikten usandım birlik hanına kandım
Derd-i şarabın içtim dermanım yağma olsun
Varlık cun sefer kıldı dost andan bize geldi
Viran gönül nur doldu cihanım yağma olsun

Geçtim bitmez sağınçtan usandim yaz u kıştan
Bostanlar başın buldum bostanım yağma olsun
Yunus ne hoş demişsin bal u şeker yemişsin
Ballar balını buldum kovanım yağma olsun


Yalnız yalnızlıkla... Özümüzdeki hâl...

Canlar canında yalnızlığa kavuşmaktır o özlenen yalnızlık...
Başka nerede? nasıl? ne zaman? yalnız kalınır ki?

İkilikten usandım birlik hanına kandım
Derdi şarabın içtim dermanım yağma olsun... İkilik devranındaki kalabalıktan BİRLİK seyranındaki Hira'ya girebilmek aşk ile cevlan olup Hayrana varabilmek yalnızlığı...

Yüreğimizdeki derdin mekânıdır, derman aranmayan derddir CANLAR CÂNındaki yalnızlık... BALLAR BALına kavuşturan...
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

gullale yazdı:İkilikten usandım birlik hanına kandım
Derdi şarabın içtim dermanım yağma olsun... İkilik devranındaki kalabalıktan BİRLİK seyranındaki Hira'ya girebilmek aşk ile cevlan olup Hayrana varabilmek yalnızlığı...

Yüreğimizdeki derdin mekânıdır, derman aranmayan derddir CANLAR CÂNındaki yalnızlık... BALLAR BALına kavuşturan...
can-ımsın gülllalem...

Resim
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
CAN_YIKAN
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 10
Kayıt: 27 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen CAN_YIKAN »

Eveeeet Can yazıda elbetteki insanlar insanca düşünüp yazarlar ve insan her daim acizdir nakıs bakar nakıs düşünür nakıs yazar v.s Ama hepsinde muhakkak bir güzellik sır gizlidir önemli olan orda ogüzelliği bulup onu almak ve tşk etmek zaten şuda varki yalnızlıktan kasıt illa tek olmak anlamında veya dağ başına çıkmak anlamındada algılanmamlı halk içinde hakla olmakta yalnızlığın bir çeşididir
Zaten her sohbettede zikrederim allemeyi cihan olsan ilmin karşıdakinin anlayacağından bir adım öteye gitmez..Vede bilmek sadece bilmek önemli olan bu değil bildiği ile amil olmakta çok önemlidir zira amel etmeyen ilim sahipleri için kuranda çok güzel hitaplar vardır paylaşımların tamamından çıkarılacak çok güzell detaylar var uzun anlatmak tek tek yazmak isterdim ama yinede yazın harika olmuş eksik bulmak gözüyle bakmıyorum zira..paylaşım için herkese tşkler.. Öle Der Cannn...Bİ DİP NOT HAKKI BİRLEYEN ALEMİN VE YARADILMIŞLARIN olasındaki ve derecesindeki anlak ve yani zeyreği rahmandan aldığı nur nispetindedir yoksa alem başka şeyden ibaret değildir herşeyde onun nuru var olmazsa olmaz ...


SAYGILAR
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

bir garipliktir yalnızlık.---------

Gariplik bir tohumdu ve Yaradan onu insanların özüne yerleştirdi. Bu tohumda aşkının tadını gizledi. O önce dostlarını halktan ayırdı, garip bıraktı, sonra onların gönüllerini baştan sona kendisiyle doldurdu.
O'nunla dolup taşan âşıklar; tahkiki imana ulaştı ve kâinata meydan okudu. Aşkın neşvesiyle kendinden geçenler için, 'Sath-ı arz bir mescid oldu; Mekke bir mihrab, Medine bir minber ...' Allah (cc) Rasulünü gariplerine imam kıldı.

Gariplik, insanın kendini keşfettiği, yaradılışın sırlarına erdiği ilâhî bir dergâhtı. Bu dergâhın sâlikleri, ölümün öldürülemeyeceği gerçeğini anlayarak insanlığı bu durumdan haberdâr ettiler. Şeytanın desiselerine karşı, Yüce Dîvan'a dayanıp: 'Sus! Kâinat mescid-i kebirinde Kur'an kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidayetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zeban edelim. Evet söz odur ve ona derler.
Hak olup, Hak'tan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nuranî hikmeti neşreden odur.' hakikatini neşrederek bekaya erdiler.

Gariplik, yüreğe Hakk'ı yerleştiren, kulu Hakk'a bağlayan uhrevî bir zincir, vuslat arzusuyla kavrulan gönülleri Rableriyle buluşturan şifalı bir iksirdir. Vefa, sadakat, sabır hep gariplik dergâhında kemale erdi. Gariplik; kalbi, masivadan temizlemenin, benlikten geçmenin, nefsi tanımanın reçetesidir.

'Sen çık aradan hanesini sahibine ver.


Bî şek gelir Allah evine sen savulunca.' mısralarında ifade edilen kalb hanesini gerçek sahibine teslim etmenin tâ kendisidir gariplik. Gönüllere dikilecek fidanların çimlenme mekânıydı o. Sevginin beşiği, kırık gönüllerin yoldaşı, en mahrem sırların nigehbânıdır gariplik.

En büyük garip, Allah Rasulü (sas)'ydü. O'nun bütün hayatı gariplikle geçti. Doğduğunda babası yoktu, daha büyümeden annesi de göçüp gitti. O da peygamberler gibi yapayalnız kaldı. Yalnızlığında oturdu sonsuzluk tahtına. Gök ehlinden Hz. Cebrail, yer ehlinden Hz. Ebubekir'le dost olmadan önce Hira yalnızlık mektebinde çile çekti. Aynı zamanda cahiliyenin günahlarından incinen mübarek ruhları, bu yalnızlıkta inşirah buldu.

Garip Nebi, ashabına önce sevmeyi öğretti. Rabb'inden aldığı dersle insana saygı duymayı, müsamahayı tahsil ettirdi. Çürümeye yüz tutmuş insan tohumu, O'nun Rabbanî ikliminde yeniden çatladı, filiz verdi. Vahyin bereketiyle neşv ü nema buldu.

Sevdi ashabını, sevginin mahalli olan kalb ayna olunca yansıdı muhataplarına, ashabı da O'nu ve getirdiği her şeyi sevdi. Dünya dönmeye başladığından beri böyle sevda görmemişti. Çünkü O; kalblerin habibi, akılların muallimi, nefislerin terbiyecisi, ruhların sultanıydı. Dostlarına garipliğin sırlarını anlattı

Yüce Nebi. Bu yola çıkmanın ve bu yolda kazanmanın şartının; anadan, yârdan, evlâttan, maldan, candan geçmek olduğunu öğretti. Ashab-ı Kiram da dostlarından ve vatanlarından ayrıldılar; garip kalmayı, Efendileri gibi Âlemlerin Sultanı'na sığınmayı tercih ettiler .

Hakk'ın rızasına vasıl olmak için; dünyanın aldatıcılığından firar edip, Rablerine sığındılar. Dünyanın dört tarafına yüce hakikati böyle ulaştırdılar. Bazıları Ebu Zer (ra) gibi yalnız yaşadılar, yalnız vefat ettiler.


Resim
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »

Resim


Bir garip hâl ki anlatılmaz.. Anlatmaya insan tâkât bulamaz..
Seslenirde sükûtunu bozmaz.. Çağırırda adım atmaz..
Uzaklaşırda kopmaz..
...

Deli rüzgarlar essin bugün yine harâbe semtimde..
Dindirir mi, söndürür mü, körükler mi bilmem ateşimi..
Ateşe de razı ya gönül, bu siyah halinden bir kurtula bilse..
...

Bilirim delisin gönül.. Söz dinlemezsin, tesellî kabul etmezsin..
Seni zapt etmek kolay değil, bilirim gönül..

Kaç kez tırmanırda atarsın kendini dağlardan..
Paramparça kendini seyretmek hoşuna gider acılar içinde..
Yüzün gülerde.. içten içe, inceden inceye kanarsın..
...

Yalnızsın.. Öyle yalnız ki, kalabalıklar içinde dil bilmeyen, yol bilmeyen garip bir yolcu gibi..
Kalabalıklara daldığın an daha da artar yalnızlığın, hasretin, gurbetin..
Bilirim, şikayet değil nimet bilirsin sen bunu..

Yüreğin konuşurken, hâlini bir bir anlatırken, gözlerinde hüzün oynaşır..
Dilin sükût ettiği için anlayanın yok kadar azdır!..


//Anlatamam işte..
Anlatmadan anla beni...//
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »




Cüneyd-i Bağdadi (k.s.)’nin ihvanlarından birine yazdığı mektubun başı: Ey kardeşim! Allah (c.c.), seni seçme ile te’yid etsin, ihtiva ile (Kendine almakla) seni (Kendisiyle) birleştirsin ve sana akıl erbabının ilmini versin ve seni en üstün bilgiye muttali kılsın. Senden, Kendisine almak istediğini senden tam olarak alsın, sonra seni senin olandan boşaltarak kendisiyle doldursun ki, Kendi çevir(ip idare et)mesinde sana göstereceği şeyle seni tek kılsın. Öyle ki, artık seni o halden çıkaracak hiçbir şahid sana yetişemez (çünkü sen yok olursun). İşte bu, şekillerin yok olduğu evvelin evvelidir. O hâl ki -Allah Kendisiyle seni senden kaybeder, senden dilediğini Kendisine çekip alarak seni istila eder. Sonra ilk ayırma tek kılmasında ve tek kılma oluşunun hakikatinde seni senden, senin için tek kılar. Bundan dolayı sen bununla tek kalır (Hak’tan) ayrılırsan, seni helak eder (beşeriyete atar). Daha sonra Hakk’tan gelen şahidlerle (nurlarla) helâki (ayrılışı) yok eder. Halkın huzurunda bulunmayı (halkı görmeyi) mahveder. İşte o zaman Hakk’tan, Hakk için hakikatin hakikati meydana gelir. Tevhid ilminin hakikatine göre bu hal cereyan eder. (Allah o kul)nu kuvvetlendirir ve onu Kendine nisbet edip bağlıyan birçok şeylerden perdeler, saklar, onu hakikate ulaştırır, seçer.
Cevapla

“Hikaye, Makale ve Yazılar” sayfasına dön