geçmiş zaman olur ki

Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Re: geçmiş zaman olur ki

Mesaj gönderen HAYY-DOST »



EY RABB'im!

SANA HİÇLİĞİMLE GELİYORUM, GÜNAHLARIMIN AĞIRLIĞINDAN İKİ BÜKLÜM,
HATALARIMIN ŞAŞKINLIĞINDAN ÜZGÜN, ÇİLELERİM DOLAŞIK BÜKLÜM, BÜKLÜM....

BANA NEFHETTİĞİN RUHUMLA, SANA GRİ DÖNÜYORUM BIKKIN, YORGUN,
SÛR'a ÜFÜRÜLÜNCEYE KADAR İSRAFİL'in SOLUĞUNDA, SÜRER mi SORGUN?

BANA EMÂNET ETTİKLERİNİ GERİ GETİRİYORUM, KİRİNE PASINA BAKMA,
RABB'im SEN SETTÂR, SEN LATÎF,SEN KERÎMSİN, BENİ NÂRINA YAKMA!...

İMRENEREK BAKTIM HEP, SENİN SEVDİKLERİNE, SENİ CANDAN SEVENLERE,
GÖNLÜMÜ AKITTIM DAMLA DAMLA, HABİBİNİ DOST BİLİP, SEVİNÇLE ÖVENLERE,

GÖK KUŞAĞINDAKİ RENKLERİ SEVDİM SENİN SUNUMUN, MAVİ YEŞİL KIRMIZI,
OYALADIM, OYALANDIM DÜNYA GURBETİNDE, HİÇ DİNMEDİ AMA İÇİMDE SIZI.....

YOLUNDA YÜRÜMEYİ ÖĞRENDİM YENİ DOĞAN BEBEK GİBİ, DÜŞE KALKA,
AK SEVDANA YAKALANDIM, AŞK KALBİME PRANGA VURDU, BOYNUMA HALKA....

BU AŞK MAHKUMUNU AFET RABBİM, RAHMETİNLE YIKA KİRLERİMİ, BENİ BAĞIŞLA,
SANA GELİYORUM, GÖZÜMDE YAŞLAR, KALBİMDE DUALAR, İÇTEN YALVARIŞLA...

KULUN OLMAK SAADETİNE ERDİR, KAT BENİ DE A'CİZ KULLARININ ARASINA,
HİÇBİR TABİB NEŞTER VURMAZMIŞ, HAKK ÂŞIĞININ KANAYAN KALB YARASINA....

GÜLİZÂR ŞİKAYET ETMEZ, BAHTININ KARASINA, TAKDİR EDEN DE SEN OLUNCA,
CENNET BAĞINDA YENİDEN AÇAR, İNŞAEALLAH, TEN GÜLÜM DÜNYADA SOLUNCA.....


GÜLİZÂR
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Re: geçmiş zaman olur ki

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Resim"

MuhaMMedî Şuuru BiLen,"
"MuhaMMedî NûRu BULan,"
"MuhaMMedî SüRûRda OLan,"
"MuhaMMedî ONûRu YAŞAyan"lar olmak dilek ve duasıyla


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

ÇİLE ÇÖLÜNÜN TAM ORTASINDAYIM.
Geri dönsen dönemezsin, gideyim desen nar-ı çileyle...
Dağlar gibi nefsin terbiyesi, onun vasfının zıddı ile oluyor.
Eğer, kibirli , kendini beğenmiş, çalımlı biriyseniz, sizi yerden yere vurup,
rezil rüsva eyleyip, havadaki burnunuzu kırarlar.
Bir balon gibi şişik havanızı alırlar.
Öyle bir hale gelirsiniz ki başınız yerden kalkamaz, gözleriniz insan yüzüne bakamaz olur.
Her manevi yükselişinizde, maddi bir düşüş vardır.
Bu nedenle bu yolun yolcularından menzile, hedefe varan ların sayısı çok azdır.
İnsanı ince eleklerden geçirir, su dolaplarında döndürür, çile çarkında öğütürler.
Seyri sülukta dökülüp kalanlar çoktur.
Bir buğday tanesi misali, yemyeşil başakta, mutluluk rüzgarlarında nazlı nazlı sallanırkem her şey çok güzeldir.
Mevsim bahar, toprak anan, güneş dostundur.
Mesele, hasat zamanı, çere-çöpe karışıp perişan olmak mı? Ya da BÂkiye giden yolda seyrine devam edip BEKÂya kavuşmak mı dır.?
Evet asıl mesele, daha bu dünyada, kemÂle erip, El BÂKİ olan yaradanını fark edip, tecellilerine mazhar olarak, gerçek faili bulabilmektir.
"Ey mutmain (tatmin olmuş) nefis! Razı olmuş ve rızaya ermiş olarak dön Rabbine!" (Fecr 27-28)
Ayet-i Kerimessindeki hitÂba nail olabilmektir.
Buraya kadar her insanın. iradesiyle (inşaeallah) bu yolu seçip yolculuğuna devam etme imkânı vardır.
Burdan ötesi artık, AllahteÂla Hazretlerinin seçtiklerinin (veli kulların) yolculuğudur ki ,biz ancak onların bize açıkladıklarından biliriz.
Külli şeyiE Kâdir olan Mevlâ, mademki tüm yaratıklarının üzerinde her türlü tasarrufa sahiptir, "kûn" dediğinde herşey oluverir, ve o yaratıklarını en iyi , en güzel üzere yaratmıştır, muradı da böyle kalsınlar ise, biz şahitler olan akıl sahib lerinin, ondan razı olmaktan başka bir seçeneğimizin olmaması lazım gelir aslında...
Nefsimiz, kendi acizliğini, muhtaçlığını, fakirliğini, her an yaratmada olan Rabbülalemine olan ihtiyaçlığını anlar ve bu acizliği, muhtaçlığı, fakirliği gideren Rabb'isini daha iyi tanır ve "yakîn" hasıl olur.
İşte tam burada "Tefvizname"yi bir defa daha hatırlamada çok büyük fayda vardır:


HAKK şerleri hayr eyler
Ârif ânı seyreyler
Zan etme ki gayreyler
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Sen HAKK’a tevekkül kıl
Sabreyle ve râzı ol
Tefviz it ve rahat bul
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Kalbin ana berk eyle
Takdîrini derk eyle
Tedbirini terk eyle
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Bil kâdı-i hâcâtı
Terk eyle murâdâtı
Kıl ana münâcâtı
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Bir işi murâd itme
HAKK’dandır o red itme
Oldıysa inâd itme
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

HAKK’ın olıcak işler
Ol hikmetini işler
Boşdur gam u teşvişler
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Hep işleri fâyıkdır
Neylerse muvâkıfdır
Birbirine lâyıkdır
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Dilden gamı dûr eyle
Tefviz-i umûr eyle
RABBinle huzûr eyle
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Sen adli zulüm sanma
Sabr it sakın usanma
Teslim ol oda yanma
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Dime şu niçün şöyle
Bak sonuna sabr eyle
Yerincedir ol öyle
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Hiç kimseye hor bakma
Sen nefsine yan çıkma
İncitme gönül yıkma
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Mü’min işi reng olmaz
Ârif dili teng olmaz
Âkıl huyu ceng olmaz
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Hoş sabır cemîlimdir
ALLAH ki vekîlimdir
Takdîr kefîlimdir
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Her dilde ânın adı
Her kuladır imdâdı
Her cânda ânın yâdı
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Nâçâr kalacak yerde
Dermân ider ol derde
Nâgah açar ol perde
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Her kuluna her anda
Her anda o bir şâ’nda
Geh kahr u geh ihsânda
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Geh Mu’ti vu geh Mâni’
Geh Hâfıd u geh RÂfi’
Geh Dârr u gehi Nâfi
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Geh abdin ider ârif
Her kalbe O’dur sârif
Geh eymün u geh hâif
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Geh kalbini boş eyler
Geh aşkına dûş eyler
Geh halkını hoş eyler
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Az ye az uyu az iç
Dil gülşenine gel göç
Ten mezbelesinden geç
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Bu nâs ile yorulma
Kalbinden ırağ olma
Nefsinle dahi kalma
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Geçmişle geri kalma
Hâl ile dahi olma
Müstakbele hem dalma
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Hem dem ânı zikreyle
Hayrân-ı HAKK ol söyle
Zirekliği koy şöyle
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Gel hayrete dal bir yol
Koy gafleti hâzır ol
Kendin unut ânı bul
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Her sözde bir nasîhat var
Her işde ganîmet var
Her nesnede zînet var
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Hep rumuz ve işâretdir
Hep ayn-ı inâyetdir
Hep gâmız ve bişâretdir
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Bil elsine-i halkı
Öğren ebed u hulkı
Eklâm-ı HAKK ey Hakkı
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

Vallah güzel etmiş
Tallah güzel etmiş
Billah güzel etmiş
ALLAH görelim netmiş. Netmişse güzel etmiş.

Erzurumlu İbrâhim Hakkı (Kaddesallâhu sırrahu )

RIzaya ermeden, Allah'ın kuluna takdirine razı olmadan, bu tefvizi yapmak, yani işleri Allah'a havale etmek kolay bir mesele değildir.
Öncedende söylendiği gibi, nefsin terbiyesi, haramları helalleri bilip kabul etmesi, bu dünyanın hakiminin kendisi olmadığını anlaması,
kendisinin çok cahil ve zalim olduğunu kabul etmesi ve bu nedenle Allah'ın boyasına boyanması lazım geldiğini, ölçü ve mihengin, Resuallah'ın ve dulayısıyla Allah'ın, ölçü ve mihengi olduğunu benimsemesi öyle kolay bir iş değildir.
Ham, çiğ , acı tadsız tuzsuz bir cevher var elinizde. yeniden buna, Rabbani bir yapı ve şekil verilmesi gerekiyor.
Bu tabiidir ki yardımsız rehbersiz, tahsilsiz, ilimsiz, becerisiz olacak işlerden değildir.
İnsanı yaratan Allah(CC), onun prespektüsünü, yani kullanım talimatını da bildirmiştir.
Bize düşen, bu talimatı öğrenip, buna göre hareket etmektir. İşte kurtuluşa ve Bekâya ermenin yolu bundan ibarettir.
Ömrümün yarısı, maddi ilimlerin tahsiliyle geçti. Gerçi bu da ALLAH(cc) ın ilmidir. Maddi , manevi ne varsa, görünen , görünmeyen hepsi Allah'ındır. "KAYISIZ ŞARTSIZ HAKİMİYET MİLLETİNDİR" diyen bir sistemin içinde, gerçek hakimiyet sahibi olan ALLAH(CC)dan hakimiyeti sanal olarak alıp , onun üzerine sistemlerini oturtanların açtığı yolda yürüyerek geldiğim son nokta...
("ALLAH'SIZ gidilen her yolun sonu çıkmaz veye uçurumdur.)
Öyle bir noktaya gelmiştim ki, burdan ötesi uçurumdu.
Demekki geldiğim yol yanlıştı. Sonunda hüsran çıkmaz ve helâk vardı.
Kim kurtarabilirdi beni yaradandan başka?
Yeni doğan bir bebeğin, düşe kalka yürümeyi öğrenmesi gibi, hayat yolumda düşe kalka yürümüş ama yolun yanlışlığının farkına bile varamamıştım. Ta ki, sonunu görünceye kadar.
"Beni afet Allah'ım beni bağışla buraya kadarmış "derken, hÂl dilimle, "bana yardım et , beni kurtar Allahım" diyor gibi olmalıyım ki, Rahman ve Rahim, kurtuluşum için bir görevli veli kulunu bana yollamıştı.
Peki sormak lazım ki, kimsenin beni duyup görmediği, o anda, beni im iç sesimi duyan, gizli halimi gören , üzerimdeki tek hakk ve tasarruf
sahibi olan yaradanımdan daha çok kim beni korur gözetebilirdi? Keşke daha önce bilseydim.
Keşke daha önce bana anlatan birileri olsaydı. Ama inanıyorum ki her şeyin bir vakti saati vardı. Ve yaşanması gerekenler yaşanacaktı.
İyi veya kötü . Değilmi ki,


Dime şu niçün şöyle
Bak sonuna sabr eyle
Yerincedir ol öyle
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..


Bir işi murâd itme
HAKK’dandır o red itme
Oldıysa inâd itme
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..

HAKK’ın olıcak işler
Ol hikmetini işler
Boşdur gam u teşvişler
Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler..


Devam eder inşaeallah
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Re: geçmiş zaman olur ki

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Resim
Resim
Bir pazar günü akşam üstü...
Radyomdan gönlümü maneviyatla dolduran çok güzel bir ilahi dinliyorum...
Arada bir sunucu, çok etkileyici sözler sunuyor..
Sıradan birinin kelamı değil bunlar..
Ve ya bu sözleri sarf eden sıradan biri değil...
İnsanı alıp, bambaşka manevi alemlere götüren bu , ilahi sohbetlerin müptelası olmaya başlamıştım bile...
Yayın yapan radyo yerel yayın yapmakta...
Bizim bölgemizde..Bir telefon kadar yakın..
Bir müddet sadece dinlemekle yetindim.
Ne zaman ki sevdiğim bir ilahi için aradım..
İşte "o gün" hayatımın bir manada dönüm noktası oldu..
Bir gün geldi, radyonun kurucu ortakları arasında buldum kendimi...
Bir gün de geldi, radyoda, tasavvuf sohbetleri yapar oldum..
Bir gün de radyonun sahibi olan, sohbetlerine meftun olduğum, "Abdullah Gariboğlu" yla evlendim.
ŞİMDİ, aradan tam onyedi sene geçti...
Bu zaman diliminde başımızdan da neler geçti, neler....
Bunları anlatmak, kime ne fayda sağlar bilemiyorum. Veya kimin umurunda olur? Onu da bilemiyorum...
Belki de birilerini incitip üzebilir..
Şu kadarı nı söylemeliyim ki, dışardan "şer" görünen her yaşadığımız, sabırla, bize "hayr" olarak geri döndü.
El ele yürümeye çalıştığımız, Hakk yolunun belli ve en önemli kısmında, maddi , manevi eşimle birbirimize hep destek olduk.
Bazen o benim, bazen de ben onun , biribirimizin kahrını çok çektik.
Aşağıya düşmemeye çalışan, cehennemin üstüne gerilmiş bir telde yürüyen cambazlar gibiydik.
Üstelik etrafımızda ki herkes, bize ya taş, yada dikenli gül atıyorken...
Çok ama çok zor günlerden geçtik...
Yaşadıklarımızı, her seviyeden insanın anlamasının mümkün olmadığını düşünerek , teferruata girmeden,
sonuç olarak sizlere sunmak daha uygun olur kanaatindeyim..
Nerede bir boynu bükük, bir dertli, bir yol şaşkını, bir rencide edilmiş, istismar edilmiş, vefasızlığa uğramış,
kadri kıymeti bilinmemiş, başına vurulup, elindeki alınmış, iyi günündeki tüm dostları, kötü gününde düşmanı olmuş,
ticari hayatı iflasa uğramış, faizcilerin tefecilerin zulmüne uğramış, yüzüne gülüp elindekini aldıktan sonra, arkasından
çan çalınmış, "sen böyle ne günah işledinde, bu hallere düştün" sorularının muhatabı olmuş, en sevdiği veya sevdirildikten sonra,
ahiret alemine yolcu etmek zorunda kaldıklarının ardından, Allah korkusundan ağlayamayıp, hıçkırıklarını içinde saklayıp, kahrolmuş,
sevdiğinin bir bakışını, bir gülüşünü ellerden kıskanırken, buna bile tahammül edemem sanırken, onu başkalarıyla paylaşmak zorunda
bırakılıp, bu hayatı yaşaması sıradan bir hayat haline getirilip, nefsinin terbiyesi buna bağlanmış, kısacası çile çölünde yana yana gezen
bir garib yolcu görsem, onun kader aynasında kendimi seyrederim.
HAMDolsun ki, bu günlere gelebildik. Rahman ve Rahim olan RABBimin, izzet ve ikramına uğrayanlardan olabildik.
Madem ki akibet iyi oldu, (şu an itibariyle, böyle, yarın ne olur bilinmez)
çekilen ne varsa, "değdi doğrusu" diyebilmek , sanal sevdalardan arınıp, gerçek olan "ilahi aşkı" yaşayabilmek, "NE GÜZEL... EN GÜZEL...
ELHAMDÜLİLLAHİRABBÜLALEMİN.....
VE halen bu yolun yolcusuyuz...yol nerede, ne zaman biter bilinmez, (allahualem)

Muhammedinur'un gülzarında bir garib gülizar
....

Resim
MuhaMMedî Şuuru BiLen,"
"MuhaMMedî NûRu BULan,"
"MuhaMMedî SüRûRda OLan,"
"MuhaMMedî ONûRu YAŞAyan"lar olmak dilek ve duasıyla
Resim
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: geçmiş zaman olur ki

Mesaj gönderen israfil »

Resim

Kıymetli Gül-i Zâr kardeşim, HAYYdan Dostum, Hayâtu'd-dunyâ'da her CANa nice Âlemler YAŞAtılmakta... AKLımızın MuhaMMedî-sallallâhu aleyhi ve sellem- İrşâd, İdrâk, İrfan sülûkuna hizmet eden Dünyâ HaYYât sAHnesinin İbret ve Hikmet rollerinizi pay ederek kendi rollerimizi, sahne arkamızı farkettirecek işâretler verdiniz.. İÇiniz İÇimiz gibi.

Yazınızın sonunda âcizâne benim de çok severek İÇtenlikle söylediğim sÖZle örtüşen şükrünüze iştirak etmekteyim...;

Kendime bir kader yazsam böyle güzel bir kader yazamazdım! Her yaşadığımdan râzıyım, memnûnum...

RABBim ÂHİRİnide EVVELi gibi Hak ve Hayr'da, Rızâ'sında, Kabûl'unde kıla in şâe ALLAH!,


[quote="HAYY-DOST"]Resim
Resim

HAMDolsun ki, bu günlere gelebildik. Rahman ve Rahim olan RABBimin, izzet ve ikrâmına uğrayanlardan olabildik.
Mâdem ki akîbet iyi oldu, (şu an îtibariyle, böyle, yarın ne olur bilinmez)
çekilen ne varsa, "değdi doğrusu" diyebilmek , sanal sevdâlardan arınıp, gerçek olan "ilâhi aşkı" yaşayabilmek, "NE GÜZEL... EN GÜZEL...
EL-HAMDU Lİ'LLÂHİ RABBİ'L-ÂLEMÎN.....
VE hâlen bu yolun yolcusuyuz...yol nerede, ne zaman biter bilinmez, (ALLAHu a'lem)[/color]
Muhammedinur'un gülzârında bir garib gül-i zâr
....

Resim
MuhaMMedî Şuuru BiLen,"
"MuhaMMedî NûRu BULan,"
"MuhaMMedî SüRûRda OLan,"
"MuhaMMedî ONûRu YAŞAyan"lar olmak dilek ve duâsıyla
[/quote]
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: geçmiş zaman olur ki

Mesaj gönderen simurg »

bu gece zaman atlayacağız hepimiz birlikte, milletçe.
saatlerimizi 1 saat ileriye alacağız yaşamadan.
ve buradan şunu anlamış olacağız.
demekki zaman,
yaşanmadan da geçermiş.
biz dururken de zaman yürürmüş.
kendimizi zamanla eşdeğer ilerliyoruz zannımız balon olup uçuyor yani.
sayısız esma-i ilahiye tecellileri arasında
varlıkların çokluğunca ayrı hayat var sanırken aklımız.
Kalbimizin hayatı aynı nefesin hükmünde,
ve nefes ise zaten Birr.
İlahi nefesi saklamak,perdelemek için
ve şehadet aleminin kuralları kadar anlaşılabilir olsun diye,
Nefes "nefisler" de seyredilmekte belki de.

Şu ileri aldığım 1 saati yaşamadım.
Onda bir iz'e sebep te edilmemiş oldum.
hayalen geçti gitti.
geçmiş zaman oldu.
hesabı da yok tamam ama,
ömrün asıl yaşanmadan geçmiş olan saatlerini ve vakitlerini ne yapmalı onu bilmiyorum.
Hadi zaman atlamak kolay,
yaşanılanları anlamak olmayınca, zamanı yaşamış olmak ne demek?

Şu 1 saate takıldım kaldım.
bugünü 23 saat yaşadık (yaşayacağız).
24 saat olarak yaşayınca ne değişiyor demeden edemedim.

Bize yaşayabileceğimiz sonsuz bir hayat da verilse,
sadece ömrümüz 1 saat de yapılsa,
biz ne yapacak idiysek,onu yapacağız şüphesiz.
mühlet ne olursa olsun netice aynı olacak.
Resim
Kullanıcı avatarı
israfil
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 202
Kayıt: 28 Kas 2009, 02:00

Re: geçmiş zaman olur ki

Mesaj gönderen israfil »

simurg yazdı:
Resim

Şu ileri aldığım 1 saati yaşamadım.
Onda bir iz'e sebep te edilmemiş oldum.
hayalen geçti gitti.
geçmiş zaman oldu.
hesabı da yok tamam ama,
ömrün asıl yaşanmadan geçmiş olan saatlerini ve vakitlerini ne yapmalı onu bilmiyorum.
Hadi zaman atlamak kolay,
yaşanılanları anlamak olmayınca, zamanı yaşamış olmak ne demek?

Resim

AKLımıza göre önemli bir durumu zikretmişsiniz Simurg kardeşim.

Kulihvâni hocamızın BİZlere;

" NOKTAnın hareketinden, DOĞRU,

DOĞRUnun hareketinden DÜZLEM ve

DÜZLEMin hareketinden HACİM doğar.

AKIL bu üç boyutu algılar. Bu üç boyut bir "şey" dir dünya gibi güneş gibi...

İki
şeyin munâsebetinden OLAY doğar Güneşin doğması batması gibi.

Bu iki
OLAYın munâsebetinden ZAMANı doğrurur AKIL.

İki
ZAMANın munâsebetinin nasıl olduğunu düşünen AKIL ZANNeder. ASLında olmayandır yani. Dünyanın yukarısına çıkıldığında daima GÜNEŞ vardır DÜNYÂnın gölgesi yoktur GECE-GÜNDÜZ olmadığına ŞÂHİD olur.

Geriye döndüğünde
ZANNdan ZAMANa gelir

beriye geldimi
ZAMANdan OLAYa geçer

daha beride
OLAYdan EŞYAya geçer o da AKLın kendisidir.

Kendi içinde bu kısırdöngüde döner durur. Ancak yedi N bir K yı sordu mu bütün bunların YARATICISInı bulur.


"ZAMAN" ve " MEKÂN" için bir İLK UC ve SON UC BULmak istiyor, bunu BİLdiği zaman

- ZANNını ZEVKederse kendini BİLir,

- kendini BİLme ZEVKini HAZZederse hâl-i hazır Huzur'da Hızır OLur RABBini BİLir NAKİLleşir!

Şirk ve şüpheden kurtulur.

Şüphe ilâhe kısmıdır ilah aradığı için,

İLLÂ ALLAH kısmını reddettiği-hevasını ilah ettiği için Şirktir.

Şüphe ve Şirkini (Şehvet) seviyelerse Hakîkî Şehâdete ulaşır bu NAKİLdir.

Bunların bir insan
AKLında OLuşması için kendisinde Sadakât ile MuhaMMedî gayret göstermesi lâzım,BİLmek için,

Bu kişinin
Samîmiyetle MuhaMMedî merhâmetle bir Kâmil'de olması lâzım BULmak için,

Bu kişinin
SABIRla MuhaMMedî MuhaBBette OLması lâzım

O zaman MuhaMMedî hakîkâtı
RABB İLE(yüzük-parmak gibi, bu AKILdır çıkarır girer hiç bakmaz bu ilk uctur. Ben RABBım ileyim dedi mi anla ki AKIL iledir AKLIN uydurduğudur)-BİLE(etle tırnak gibi, Hakîkati MuhaMMedîye Selâmeti gerçeğidir.) Selâmeti YAŞAmaya lâyıktır."


ta'lim ettiği ÖZlü Hakîkî İlmî bilgiler ziyâsında AKLım,
ZAMANsızlık ve MEKÂNsızlık ANlayışına vâkıf olabilsin İDRAK edebilsin in şâe ALLAH!...

ALLAH ZAMANdan ve MEKÂNdan münezzeh'tir.
ALLAH için söz konusu olmayan bu iki kavram Yaratılmışlar için, AKIL sâhipleri için söz konusu.
AKLımız NAKİLleştiğinde sıyrılabileceğimiz iki illet gibi sanki...

ÖMÜR dediğimiz, her
CANın Dünyâ HaYYatı debelenmesi; Yüz yaşında olduğu bilinen bir acûze ile BİR aylık olduğu bilinen bir BeBenin CANı aynı tâzelikte... CAN aynı tatlılıkta ve vazgeçilemez, yapışılan, kuvvetle bağlanılan, benimsenen Hakîkat iken bu CANı maalesef yine ZAMAN ve MEKÂN illetlerine musallat ediyor AKIL.

Ayağı varsa YERe basmalı,
-BİZe göre ise KADEMi RASÛLe temas etmeli!
Başı varsa Göğe bakmalı,
-"Başı Göğe ERmeli!"
ELi varsa tutmalı EŞYÂyı! -EL ELde OLmalı BİZce!
Gözü varsa Görmeli! -gÖZden gÖRmeli HaYYaT
ZANNını BİZce!

EŞYÂ-ESMÂ-SIFAT-ZÂT silsilesinde sulûk etmeli CAN ki, ZAMAN-MEKÂN kayıdlarından ZÂHİR-BÂTIN-ÂHİR-EVVEL vechlerinden sıyrılsın AKIL ANda dirilsin, Ve'l-Ba'su Ba'de'l-Mevt olsun!!!

O kadar derin ve enine SALLınan bir durum ki ne yana havletsem o yanda binbir saçak var. Ân İÇinde
ÂN Mekân İÇinde MEKÂN var! Kurân-ı Kerîm'de ÂNı anlatmak için değişik yerlerde zikredilen Âyetler var. ZAMAN algısına ipucu olması amacıyla AKLa işâretler vermek murâdıyla geçen bu âyetlerde, "kem lebiste?" sorusu sorulmakta ve cevap olarakta " kâle lebistu yevme ev ba’da yevm(yevmin) " denmekte. Soran: " ne kadar kaldın? " Cevaplayan: " Birgün ya da günün bir kısmı kadar "

Âyetlere bakalım;


Resim

1.وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا إِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ

Ve kalu ma hiye illa hayatune'd-dünyâ nemûtu ve nahyâ ve ma yuhlikunâ ille'd-dehr ve ma lehum bi zâlike min ilm in hum illâ yezunnûn

Hem dediler ki o hayat sırf bizim Dünyâ hayâtımızdan ibârettir ölürüz ve yaşarız ve bizi ancak dehir helâk eder, halbuki buna dâir bir ılimleri yoktur, onlar sâde ZaNNederler...

CÂSİYE suresi 24. ayet


2. هَلْ أَتَى عَلَى الْإِنسَانِ حِينٌ مِّنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُن شَيْئًا مَّذْكُورًا

Hel etâ ale'l-insâni hînun min ed-dehri lem yekun şey'en mezkûrâ.

Dehrin akışı içinde öyle zaman geçti ki, o dönemde, insanın adı bile anılmazdı.

İNSÂN suresi 1. ayet


3. تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ

Ta'rucu'l-melâiketu ve'r-rûhu ileyhi fî yevmin kâne mikdâruhu hamsîne elfe seneh(senetin).

Melekler de, Ruh da miktarı elli bin yıl olan bir günde ona yükselip çıkarlar.

70 / MEÂRİC – 4


4. قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ

Kâle kem lebistum fi'l-ardı adede sinîn(sinîne).

(ALLAH inkârcılara) «Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?» diye sorar.

23 / MU'MİNÛN - 112



قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَاسْأَلْ الْعَادِّينَ


Kâlû lebisnâ yevmen ev ba’da yevmin fes’elil âddîn(âddîne).

«Bir gün veyâ günün bir kısmı kadar kaldık. İşte bilenlere sor.» derler.

23 / MU'MİNÛN – 113


قَالَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا لَّوْ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ


Kâle in lebistum illâ kalîlen lev ennekum kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).

(ALLAH) buyurur ki: Sâdece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız!

23 / MU'MİNÛN – 114



5. يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا عَشْرًا

Yetehâfetûne beynehum in lebistum illâ aşrâ(aşren).

«Siz dünyâda sâdece on(gün) kaldınız» diye kendi aralarında gizli gizli konuşurlar.

20 / TÂHÂ – 103


نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا


Nahnu a’lemu bimâ yekûlûne iz yekûlu emseluhum tarîkaten in lebistum illâ yevmâ(yevmen).

Aralarında ne konuşacaklarını biz çok iyi biliriz. Görüşü en üstün olan: «Ancak bir gün kaldınız» diyecektir.

20 / TÂHÂ - 104


6. أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىَ يُحْيِي هََذِهِ اللّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا فَأَمَاتَهُ اللّهُ مِئَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالَ بَل لَّبِثْتَ مِئَةَ عَامٍ فَانظُرْ إِلَى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ وَانظُرْ إِلَى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ آيَةً لِّلنَّاسِ وَانظُرْ إِلَى العِظَامِ كَيْفَ نُنشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Ev kellezî merra alâ karyetin ve hiye hâviyetun alâ urûşihâ, kâle ennâ yuhyî hâzihillâhu ba’de mevtihâ, fe emâtehullâhu miete âmin summe beaseh(beasehu), kâle kem lebist(lebiste), kâle lebistu yevme ev ba’da yevm(yevmin), kâle bel lebiste miete âmin fenzur ilâ taâmike ve şerâbike lem yetesenneh, venzur ilâ hımârike ve li nec’aleke âyeten li'n-nâsi venzur ilâ'l-izâmi keyfe nunşizuhâ summe neksûhâ lahmâ(lahmen), fe lemmâ tebeyyene lehu, kâle a’lemu ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Yahut o kimse gibisini (görmedin mi) ki, bir şehre uğramıştı, altı üstüne gelmiş, ıpıssız yatıyordu. «Bunu bu ölümünden sonra ALLAH, nerden diriltecek?» dedi. Bunun üzerine ALLAH onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti, «Ne kadar kaldın?» diye sordu. O da: «Bir gün, yâhut bir günden eksik kaldım.» dedi. ALLAH buyurdu ki: «Hayır, yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış, hele eşeğine bak, hem bunlar, seni insanlara karşı kudretimizin bir işâreti kılalım diyedir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?» Böylece gerçek ona açıkça belli olunca: «Şimdi biliyorum ki, ALLAH her şeye kâdirdir.» dedi.

2 / BAKARA – 259


7. مَّا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ إِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ

Mâ halkukum ve lâ ba’sukum illâ ke nefsin vâhıdeh(vâhıdetin), innallâhe semîun basîr(basîrun).

Sizin yaratılmanız da tekrar diriltilmeniz de ancak bir tek nefsin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Gerçekten ALLAH her şeyi işitir ve görür.

31 / LOKMÂN – 28


8. وَلِلّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا أَمْرُ السَّاعَةِ إِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ أَوْ هُوَ أَقْرَبُ إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Ve lillâhi gaybu's-semâvâti ve'l-ard(ardı), ve mâ emru's-sâati illâ kelemhı'l-basari ev huve akreb(akrebu), innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Göklerin ve yerin gaybını bilmek ALLAH'a aittir. Kıyametin kopuşu yalnız bir göz kırpması veya daha az bir zamandan başkası değildir. Şüphesiz ALLAH her şeye kâdirdir.

16 / NAHL - 77


9. أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقِيمِ كَانُوا مِنْ آيَاتِنَا عَجَبًا

Em hasibte enne ashâbe'l-kehfi ve'r-rakîmi kânû min âyâtinâ acabâ(acaben).

Yoksa sen AshÂb-ı Kehf ve Rakîm'in, âyetlerimizden şaşılacak bir olay olduklarını mı sandın?

18 / KEHF – 9


إِذْ أَوَى الْفِتْيَةُ إِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا


İz evel fityetu ile'l-kehfi fe kâlû rabbenâ âtinâ min ledunke rahmeten ve heyyi' lenâ min emrinâ raşedâ(raşeden).

Hani birkaç genç o mağaraya sığınmışlar ve «Ey RABB'imiz, bize katından rahmet bağışla ve şu işimizde bize çıkış yolu göster» dediler.

18 / KEHF – 10


فَضَرَبْنَا عَلَى آذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنِينَ عَدَدًا


Fe darabnâ alâ âzânihim fî'l-kehfi sinîne adedâ(adeden).

Biz de bunun üzerine mağarada onların kulaklarını yıllarca (dış dünyâya) kapalı tuttuk,

18 / KEHF – 11


ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ أَيُّ الْحِزْبَيْنِ أَحْصَى لِمَا لَبِثُوا أَمَدًا


Summe beasnâhum li na'leme eyyu'l-hızbeyni ahsâ limâ lebisû emedâ(emeden).

Sonra onları uyandırdık ki, (uykuda) kaldıkları müddeti, (kendi aralarındaki) iki fırkadan hangisinin daha iyi hesâb edeceğini ortaya çıkaralım.

18 / KEHF – 12


نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُم بِالْحَقِّ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى


Nahnu nakussu aleyke nebeehum bi'l-hakk(hakkı), innehum fityetun âmenû bi rabbihim ve zidnâhum hudâ(huden).

Biz sana onların kıssalarını gerçek olarak anlatacağız. Hakîkaten onlar, RABBlerine îman eden birkaç genç idi. Biz de onların hidâyetlerini artırdık.

18 / KEHF – 13


وَرَبَطْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ إِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَن نَّدْعُوَ مِن دُونِهِ إِلَهًا لَقَدْ قُلْنَا إِذًا شَطَطًا


Ve rabatnâ alâ kulûbihim iz kâmû fe kâlû rabbunâ rabbu's-semâvâti ve'l-ardı len ned'uve min dûnihî ilâhen lekad kulnâ izen şetatâ(şetaten).

Ve (kralın önünde) ayağa kalktıklarında onların kalblerini kuvvetlendirdik de şöyle dediler: 'Bizim RABBimiz, göklerin ve yerin RABBidir! O’ndan başkasına aslâ ilâh olarak yalvarmayız! Yoksa yemîn olsun ki bâtıl söz söylemiş oluruz.'

18 / KEHF - 14


هَؤُلَاء قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً لَّوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِم بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ كَذِبًا


Hâulâi kavmunettehazû min dûnihî âliheh(âliheten), lev lâ ye'tûne aleyhim bi sultânin beyyin(beyyinin), fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi kezibâ(keziben).

Şu bizim kavmimiz, ALLAH'tan başka ilâh edindiler. Onların ilâh olduğuna dâir açık bir delil getirselerdi ya! ALLAH'a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir?

18 / KEHF – 15


وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنشُرْ لَكُمْ رَبُّكُم مِّن رَّحمته ويُهَيِّئْ لَكُم مِّنْ أَمْرِكُم مِّرْفَقًا


Ve izi'tezeltumûhum ve mâ ya'budûne illâllâhe fe'vû ile'l-kehfi yenşur lekum rabbukum min rahmetihî ve yuheyyi' lekum min emrikum mirfekâ(mirfekan).

"Mademki onları ve onların ALLAH’tan başka taptıkları putları terk ettiniz, haydi öyleyse mağaraya çekilin ki RABBiniz rahmetini üzerinize yaysın, işinizde size kolaylık ve fayda ihsan etsin."

18 / KEHF – 16


وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَت تَّزَاوَرُ عَن كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَإِذَا غَرَبَت تَّقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فِي فَجْوَةٍ مِّنْهُ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ مَن يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِي وَمَن يُضْلِلْ فَلَن تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُّرْشِدًا


Ve tera'ş-şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâte'l-yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâte'ş-şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huve'l-muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).

(Habîbim, yâ Muhammed!) Hem (sen onlara bir baksaydın) güneşi görürdün ki, doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafına meylediyor, battığı zaman ise onların sol tarafını kesiyordu (böylece ışığı onları rahatsız etmiyordu) ve onlar oranın genişçe bir yerinde idiler. (Onların) bu (hâlleri), ALLAH’ın delillerindendir. ALLAH, kime (hikmetine binâen fazlından) hidâyet (nasîb) ederse, işte hidâyete eren odur. Kimi de (kendi küfrü sebebiyle)dalâlete atarsa, artık onun için aslâ bir yardımcı ve (hak yolu gösteren) bir mürşid bulamazsın.

18 / KEHF – 17


وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ وَكَلْبُهُم بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا


Ve tahsebuhum eykâzan ve hum rukûd(rukûdun), ve nukallibuhum zâte'l-yemîni ve zâte'ş şimâl(şimâli), ve kelbuhum bâsitun zirâayhi bi'l vasîd(vasîdi), levittala'te aleyhim le velleyte minhum firâren ve le muli'te minhum ru'bâ(ru'ben).

Bir de onları mağarada görseydin uyanık sanırdın. Halbuki onlar uykudadırlar. Biz onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de girişte ön ayaklarını ileri doğru uzatmıştı. Eğer onları görseydin, arkana bakmadan kaçardın ve için korku ile dolardı.

18 / KEHF - 18


وَكَذَلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَاءلُوا بَيْنَهُمْ قَالَ قَائِلٌ مِّنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالُوا رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُوا أَحَدَكُم بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنظُرْ أَيُّهَا أَزْكَى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُم بِرِزْقٍ مِّنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا


Ve kezâlike beasnâhum li yetesâelû beynehum, kâle kâilun minhum kem lebistum, kâlû lebisnâ yevmen ev ba'da yevm(yevmin), kâlû rabbukum a'lemu bi mâ lebistum feb'asû ehadekum bi verıkıkum hâzihî ilel medîneti fel yanzur eyyuhâ ezkâ taâmen fel ye'tikum bi rızkın minhu vel yetelattaf ve lâ yuş'ırenne bikum ehadâ(ehaden).

Yine böylece onları uyandırdık ki, birbirlerine sorsunlar. İçlerinden biri: «Ne kadar durdunuz!» dedi. «Bir gün yahut daha az.» dediler. Bir kısmı da: «Ne kadar durduğunuzu RABBiniz daha iyi bilir; şimdi siz şu gümüş paranızla birinizi şehre gönderin de, baksın kimin yemeği daha temizse ondan size yiyecek alıp getirsin; hem de çok kurnaz davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.

18 / KEHF – 19


إِنَّهُمْ إِن يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ أَوْ يُعِيدُوكُمْ فِي مِلَّتِهِمْ وَلَن تُفْلِحُوا إِذًا أَبَدًا


İnnehum in yazherû aleykum yercumûkum ev yuîdûkum fî milletihim ve len tuflihû izen ebedâ(ebeden).

«Çünkü şehir halkı, sizi ellerine geçirirlerse muhakkak sizi taşlayarak öldürürler veya kendi dinlerine çevirirler ki, o zaman siz dünyâda da âhirette de asla kurtuluşa eremezsiniz.»

18 / KEHF - 20


وَكَذَلِكَ أَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُوا أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَأَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ فِيهَا إِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ أَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِم بُنْيَانًا رَّبُّهُمْ أَعْلَمُ بِهِمْ قَالَ الَّذِينَ غَلَبُوا عَلَى أَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِم مَّسْجِدًا


Ve kezâlike a'sernâ aleyhim li ya'lemû enne va'dallâhi hakkun ve enne's-sâate lâ reybe fîhâ, iz yetenâzeûne beynehum emrahum fe kâlûbnû aleyhim bunyânâ(bunyânen), rabbuhum a'lemu bihim, kâlellezîne galebû alâ emrihim le nettehızenne aleyhim mescidâ(mesciden).

Böylece insanları onlardan haberdar kıldık ki, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve kıyâmet gününden şüphe edilemeyeceğini bildirmek için, öylece şehir halkına buldurduk. Onları mağarada bulanlar, aralarında durumlarını tartışıyorlardı. Dediler ki: «Üstlerine bir bina (kilise) yapın. Bununla berâber RABBleri, onları daha iyi bilir.» Sözlerinde üstün gelen müminler: «Üzerlerine muhakkak bir mescid yapacağız.» dediler.

18 / KEHF – 21


سَيَقُولُونَ ثَلَاثَةٌ رَّابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْمًا بِالْغَيْبِ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ قُل رَّبِّي أَعْلَمُ بِعِدَّتِهِم مَّا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا قَلِيلٌ فَلَا تُمَارِ فِيهِمْ إِلَّا مِرَاء ظَاهِرًا وَلَا تَسْتَفْتِ فِيهِم مِّنْهُمْ أَحَدًا


Se yekûlûne selâsetun râbiuhum kelbuhum, ve yekûlûne hamsetun sâdisuhum kelbuhum recmen bi'l-gayb(gaybi), ve yekûlûne seb'atun ve sâminuhum kelbuhum, kul rabbî a'lemu bi ıddetihim mâ ya'lemuhum illâ kalîl(kalîlun), fe lâ tumâri fîhim illâ mirâen zâhirâ(zâhiren), ve lâ testefti fîhim minhum ehâdâ(ehâden).

İnsanların kimi: "Onlar, üç kişi idi, dördüncüleri de köpekleri idi." diyecekler. Ba'zıları da: "Beş kişi idiler, altıncıları da köpekleri idi." diyecekler. Bunlar, gayb hakkında tahmin yürütmekten ibârettir. Kimileri de: "Onlar yedi kişi olup sekizincileri de köpekleri idi." derler. De ki: "Onların sayısını tam tamına RABBim bilir." Onlar hakkında bilgisi olan çok az kişi vardır. Öyleyse onlar hakkında, sathî tartışma dışında kimse ile münâkaşa etme ve bu konuda ileri geri konuşanlardan da hiçbir bilgi isteme!

18 / KEHF – 22


وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذَلِكَ غَدًا


Ve lâ tekûlenne li şey'in innî fâılun zâlike gadâ(gaden).

Bir şey hakkında; ben bunu yarın mutlaka yapacağım, deme.

18 / KEHF – 23


إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ وَاذْكُر رَّبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَى أَن يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَذَا رَشَدًا


İllâ en yeşâallâhu vezkur rabbeke izâ nesîte ve kul asâ en yehdiyeni rabbî li akrabe min hâzâ raşedâ(raşeden).

ALLAH'ın dilemesine bağlamaksızın. Unuttuğun zamanda ALLAH'ı an ve şöyle de: «Umarım ki, RABBim beni bundan daha yakın bir zamanda dosdoğru bir başarıya eriştire!»

18 / KEHF - 24


وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ ثَلَاثَ مِائَةٍ سِنِينَ وَازْدَادُوا تِسْعًا


Ve lebisû fî kehfihim selâse mietin sinîne vezdâdû tis'â(tis'an).

Ve onlar mağaralarında üçyüz sene durdular. Dokuz (sene) de arttırdılar.

18 / KEHF – 25


قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا لَهُ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَبْصِرْ بِهِ وَأَسْمِعْ مَا لَهُم مِّن دُونِهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَدًا


Kulillâhu a'lemu bimâ lebisû, lehu gaybu's-semâvâti ve'l ard(ardı), ebsır bihî ve esmı', mâ lehum min dûnihî min veliyyin ve lâ yuşriku fî hukmihî ehadâ(ehaden).

Sen şöyle söyle: "Ne kadar kaldıklarını asıl ALLAH bilir. Zira göklerin ve yerin gaybını bilmek O’na mahsustur. O öyle güzel görür, öyle güzel işitir ki! Oysa onların O’ndan başka hâmileri yoktur. O, kendi hükmüne kimseyi ortak yapmaz." de.

18 / KEHF - 26

Bu âyetleri birbirinden ayırıp ta tek olarak ele aldığımda mânânın kaybolmasıından korktuğum için küllünü aldım. Bunların dışında, Kur'ân-ı Kerîm'de "el-yevm" "es-saat" kelimelerinin geçtiği ZAMAN hakkında AKLımızı irşâd edecek pekçok Âyet-i Şerîfe'de mevcut. Okuyanların sıkılmaması ve konuyu teferruatlandırarak ÖZeti kaybetmemek için in şâe ALLAH ilerde ilmî bir çalışma olarak iktibas etmek nasîb olur.

Es-SELÂM Selâmeti, El-EMİN MuhaBBeti niyaz ederim...
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/dairem.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: geçmiş zaman olur ki

Mesaj gönderen simurg »

Zaten "ben" diye birisi değil yaşayan,
yaş alan, yaşlandım diyen benim.
"benim" diyende benim.
ancak bunları yaşayan "ben" miyim?
aklım bunları böyle söylüyor ama aklım kimin mahluku?
"Kendime yeryüzünde bir halife yaratacağım" buyuran Rabbim
Zıtlıklardan ASL'a ulaşmak kuralını varedip yaşattığı için,
Halife(ye)- muhalif te yaratmayı dilemiş.
Sevdiğini seçtirsin inşaallah, Âmin!.

zamansızlık dediğimiz mevzu, hareketsizlik ve sabitlik olsaydı
ne hayat olurdu ne esma-i ilahiyeler tecellî sahnesine çıkabilirdi.
ne de sıfat söz konusu olurdu.
zaman işte bunları anlayalım diye var.

zaman yok diyemeyiz,
yapıp ettiklerine bakıp var deriz ama hepsi de bu sanırım.
bu şehâdet âleminin algı çemberinde ihtiyacımız olan bir öğe zaman,
ve mekan tabii,
sonra kıyaslama ve zıtları arakesitinde algılama işi,
hepside şart ve gerekli,
zaman yok dersem, zamanın sahibine dönemem yüzümü.
Kalbim sadece muhabbette NOKTA-laşsın istiyorum.
birçok ilmi mekanizmalara aklım yetmez,
yetmesin de zâten.
Eksikliğim kusurum olsun,
hem herkesten çok olsun dert değil
sadece muhabbete tâlibim.
Geri kalanı ise seyretmek güzel, acı bile olsa!.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: geçmiş zaman olur ki

Mesaj gönderen kulihvani »

ZeMZeM-Zehir
TakdimTehir
AN-da Resim zamAN
Resim AK-AN Nehir…


Resim

ZEVK 4884

ELest-ten mAHşere IşIk.. Resim mekÂNın MîM meşÂLesi..
DeLi DaLi-nin reNginde Resim zamANın NûN ŞeLÂlesi
Olmazsa, OLmaz!.ı Resim OL-AN.. OLsun!-OLmasın! AKLının,
BeLÂBüLBüL-ün ÖTTüren.. ResimBİLe BAĞın GüL-LÂLesi!..


25.03.12 21:08
tktktrstkks-brsbrs…


TakdimTehir:

قُل لَّكُم مِّيعَادُ يَوْمٍ لَّا تَسْتَأْخِرُونَ عَنْهُ سَاعَةً وَلَا تَسْتَقْدِمُونَ

Kul lekum mîâdu yevmin lâ teste’hirûne anhû sâaten ve lâ testakdimûn(testakdimûne): (Rasûlüm, onlara) de ki: “Size vaad olunan öyle bir gündür ki, ondan bir saat-AN geri de kalamazsınız (tehir yok!), ileri de geçemezsiniz (takdim de yok!) (Sebe 34/30)
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Re: geçmiş zaman olur ki

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

israfil yazdı:
Resim

Kıymetli Gül-i Zâr kardeşim, HAYYdan Dostum, Hayâtu'd-dunyâ'da her CANa nice Âlemler YAŞAtılmakta... AKLımızın MuhaMMedî-sallallâhu aleyhi ve sellem- İrşâd, İdrâk, İrfan sülûkuna hizmet eden Dünyâ HaYYât sAHnesinin İbret ve Hikmet rollerinizi pay ederek kendi rollerimizi, sahne arkamızı farkettirecek işâretler verdiniz.. İÇiniz İÇimiz gibi.

Yazınızın sonunda âcizâne benim de çok severek İÇtenlikle söylediğim sÖZle örtüşen şükrünüze iştirak etmekteyim...;

Kendime bir kader yazsam böyle güzel bir kader yazamazdım! Her yaşadığımdan râzıyım, memnûnum...

RABBim ÂHİRİnide EVVELi gibi Hak ve Hayr'da, Rızâ'sında, Kabûl'unde kıla in şâe ALLAH!,


[quote="HAYY-DOST"]Resim
Resim

HAMDolsun ki, bu günlere gelebildik. Rahman ve Rahim olan RABBimin, izzet ve ikrâmına uğrayanlardan olabildik.
Mâdem ki akîbet iyi oldu, (şu an îtibariyle, böyle, yarın ne olur bilinmez)
çekilen ne varsa, "değdi doğrusu" diyebilmek , sanal sevdâlardan arınıp, gerçek olan "ilâhi aşkı" yaşayabilmek, "NE GÜZEL... EN GÜZEL...
EL-HAMDU Lİ'LLÂHİ RABBİ'L-ÂLEMÎN.....
VE hâlen bu yolun yolcusuyuz...yol nerede, ne zaman biter bilinmez, (ALLAHu a'lem)[/color]
Muhammedinur'un gülzârında bir garib gül-i zâr
....

Resim
MuhaMMedî Şuuru BiLen,"
"MuhaMMedî NûRu BULan,"
"MuhaMMedî SüRûRda OLan,"
"MuhaMMedî ONûRu YAŞAyan"lar olmak dilek ve duâsıyla
[/quote]
HAKK'tan CAN kardeşim,
Beytullah olan gönül evinizden miss gibi Muhammedi gül kokuları aldım.....
ALLAH DÂİM EYLESİN....
İÇ GÖZünüzle,İÇ AYNAmı görmeniz ne harika.....
"BİZ BİR İZ" DEKİ KARDEŞLİĞİMİZ EBEDİ OLSUN DİLEKLERİMLE....
TEŞEKKÜR EDERİM....
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Re: geçmiş zaman olur ki

Mesaj gönderen HAYY-DOST »


Resim

SEN'sinYÂR

Âşık olanın akar, dinmez gözünün yaşı,
Karlı dağlar gibidir, çilelidir hep başı,
Kalbinden eksik olmaz, heryanı sabır taşı,
Hasret ile inleten, aşığı ağlatan kim?..

Resim

Ehl-i dünya ve ağyâr, anlamazlar hâlinden,
Düşmeye gör, bir defâ, kimse tutmaz elinden,
Mâşukuna özlemle, zikri düşmez dilinden,
Vecde getirip aşkla, kalbini çağlatan kim?..

Resim

Acıyla bakar âşık, ömründen giden düne,
Bir mum gibi eriyip, anbe an söne söne,
Bir pervâne misali, yanarak döne, döne,
Ateşlere düşürüp, bağrını dağlatan kim?..

Resim

Âşıklar yitmez yerde, kabrinde hiç çürümez,
Yolu Hakk'ın yoludur, gayrisinde yürümez,
Kopamaz mâşukundan, yanar nârda erimez,
Görünmez zincirlerle, kendine bağlatan kim?..

Resim

Ne güzel bir YÂR düşmüş, Gülizârın bahtına,
Görünmez Sultan olmuş, oturmuş dost tahtına,
Sâyesinde vefâlı, ezeldeki ahdına,
AŞK verip bu sevdâlı, yaşamı sağlatan kim?..


Resim GÜL-i ZÂR Resim Resim
Resim
Cevapla

“Hikaye, Makale ve Yazılar” sayfasına dön