TÜRKÇESİ: Allahümme salli alâ men ruhuhu mihrabü'l-ervâhi ve'l-melâiketi ve'l-kevni
Allahümme salli alâ men hüve imâmü'l-enbiyâi ve'l-mürselin, Allahümme salli alâ men hüve imâmü ehli'l-cenneti ve ibâdillahi'l-mü'minin...
MÂNÂSI: Allah’ım! Ruhu,kâinâtın,meleklerin ve ruhların Mihrabı olan O yüce Zât’a(sav)salât ü selâm et! Allah’ım! Katından gönderilenlerin ve peygamberlerin İmamı olan O yüce Zât’a(sav)salât ü selâm et! Allah’ım! Cennet ehlinin ve Allah’ın mü’min kullarının İmamı olan O yüce Zât’a(sav)salât ü selâm et! (7letâifimizinsallini-isalini-sılasını-ulaşımınısağla!)
Âmin!...Âmin!..Âmin!..Âmin!.. Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.[/b][/size]
İLK NoKta YOL-DAŞım HAKAN! YOLcu-YoL-HÂL-DAŞım HAKAN! YOLLuK ki -> "NÛR-u MuhaMMed"
“BEŞik ->MeZÂR TAŞım!” >HAKAN!.
Derler ya: "Doğru söze Hacı Emmin ne deSin!.."
Sıdk ve Adl İÇinde -> MuhaMMedî ÖZ SeSin
Laz uşağı gibi -> dârağacında ->son NeFeSin
DİLErim ki bu bana bir ders olsun son keresin!.
Laz kardeşime idâm cezâsı vermişler...
Artık çâre yok asılacak. Dârağacına getirince
"Son isteğin nedir?" demişler,
o da: "bu bana bir ders olsun!" demiş!. mişş!..
Kimi zaman sohbetlerde hem hal olur iken
Kimi zaman akılda serhoş olur iken
Mevlana gibi devranla devranda dönüyorum
Demedin mi Çelebi atom döner iken...
SıRR YOKuşLarın çok Çıktık Hasan DAĞda YALIM YIKtık KALLeşLerin DÜNYÂ-sından VaLLaHi ->USandık->BIKtık!.
ZEVK 6138
HaSaN DAĞın SıRRı >SEVgi.. “ÇİLe”ni -> ALLa HakAN cÂN!.
BULUTLarı->ÖRTt>ÜSTüne!. “KALdırma GÖNÜL KALdırma!” ->SeBaHaTtin A L İ giBi.. “S E Y R”ini ->SALLa HakAN cÂN!.
NELer GEÇti!.. >BU da GEÇer!.. ->“ALdırma GÖNÜL ALdırma!.”
16.06 14>23:14
Brsbrstktktrstkkmdynsszssziçmm..
Hasan DAĞ YüREKLi OĞuL
ESeN YELin Sesi ->SENsÎn SEVgimİZ ->SÜREKLi OĞuL
>YİĞTLik NEFeSi ->SENsÎn!.
"Aldırma Gönül" ya da "Hapishane Şarkısı V" şâir ve yazar Sabahattin Ali tarafından 1933 yılında halk dilinden yararlanarak yazılmış ünlü bir şiirdir.
Şâirin, Sinop Cezaevi'nde tutuklu bulunduğu sırada yazdığı ve isim vermek yerine numaralandırdığı “Hapishane Şarkısı” adlı beş şiirin sonuncusu ve en bilinenidir.
Bestelenerek şarkı haline getirilmiştir. Şiir, toplam beş dörtlükten meydana gelmektedir:
BAŞIN ÖNE EĞİLMESİN!.
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül aldırma!.
Dışarda azgın dalgalar
Gelir duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül aldırma!.
Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allah'a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül aldırma!.
Görmek istersen denizi
Yukarıya çevir yüzü
Deniz gibidir gökyüzü
Aldırma gönül aldırma!.
Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Ceza yata yata biter
Aldırma gönül aldırma!.
Sabahattin Ali
nOt:1 Mayıs 1970.. idi.. “fikir sanatta HAREKET” Dergisinde Hikayeler yazmaktaydım ve “Anadolu Kadını ve Keven”i yazmıştım o zamanlar.. Rahmetli Nurettin Topçu Hocam, şimdiki DERGÂH yayınevi sahibi Ezel Erverdi Abiye, kütüphânedeki Sabahattin Ali Öykülerinin tümünü bana vermesini söyleyip: “sen bizim Sabahattin Ali’miz olacaksın devam et!” demişti… ve ömrümce sevdim yiğit yürekli bahtı kara Sabahattin Alimizi..
41 yıLLık-GÜLüş/AĞLAyış!.
Sabahattin Ali ki;
(25 Şubat 1907 - 2 Nisan 1948) Türk öykücü, şâir, öğretmen, yazar ve gazeteci. Hayatı: 25 Şubat 1907'de Edirne Vilayeti'nin Gümülcine Sancağı'na bağlı Eğridere kazasında doğmuştur. Babası piyade yüzbaşısı (Cihangirli) Selahattin Ali Bey'in görev yerlerinin sık sık değişmesi dolayısiyla, ilköğrenimini İstanbul, Çanakkale ve Edremit'in çeşitli okullarında tamamlamıştır (1921) Edremit'e göçtüklerinde bölge Yunan işgalinde olduğu için emekli olan babası aylığını alamamış ve aile çok zor günler geçirmiştir. İlkokulu bitirdikten sonra parasız yatılı olarak Balıkesir Öğretmen Okulu'na giren Sabahattin Ali, beş yıl burada okumuş, daha sonra İstanbul Öğretmen Okulu'nda mezun olmuştur (1926). Bir yıl kadar Yozgat'ta ilkokul öğretmenliği yapmış, Millî Eğitim Bakanlığı'nın açtığı sınavı kazanarak Almanya'ya giderek iki yıl orada okumuştur (1928 - 1930). Yurda döndükten sonra Sabahattin Ali, Orhaneli’nde ilkokul öğretmenliğine atandı. Aydın ve sonra Konya ortaokullarında Almanca öğretmenliği yapmıştır.
Konya'da bulunduğu sırada, bir arkadaş toplantısında Atatürk'ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklanmış (1932), bir yıla mahkûm olarak Konya ve Sinop cezaevlerinde yatmış, Cumhuriyetin onuncu yıldönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla özgürlüğüne kavuşmuştur (1933). Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara'ya giden Sabahattin Ali Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurarak yeniden göreve alınmasını istemiştir. Dönemin bakanı Hikmet Bayur'un "eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispat etmesini" istemesi üzerine Varlık dergisinde "Benim Aşkım" adlı şiirini yayımlayarak (15 Ocak 1934) Atatürk'e bağlılığını göstermeye çalışmıştır. Aynı yıl Bakanlık Neşriyat Müdürlüğü'ne alınmış, Ankara II. Orta okul'da öğretmenlik yapmıştır. 16 Mayıs 1935 günü Aliye Hanım ile evlenmiş, 1936'da askere alınmış, 1937 Eylülünde kızı Filiz Ali dünyaya gelmiştir. Yedek Subay olarak askerliğini Eskişehir'de tamamlamış, 10 Aralık 1938'de Musiki Muallim Mektebi'nde Türkçe öğretmeni olarak göreve başlamıştır. 1940 yılında tekrar askere alınmış, askerliğini yaptıktan sonra Ankara Devlet Konservatuarı'nda Almanca öğretmenliği yapmıştır (1941 - 1945).
"İçimizdeki Şeytan" romanı milliyetçi kesimde büyük tepki toplamıştır. Nihal Atsız'ın hakkında yazdığı hakaret dolu bir yazıya karşılık dava açmış, dava sırasında çok sıkıntı çekmiştir. 1944 yılında davayı kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamamıştır. Olaylı duruşmalar sonunda bakanlıkça görevinden alınmış, İstanbul'a giderek gazetecilik yapmaya başlamıştır (1945). Ancak fıkra yazdığı La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri, Tan olayları sırasında tahrip edilince işsiz kalmış, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkarmıştır (1946 - 1947). Ancak, bu gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaşmış, dergilerin isimlerindeki Paşa ifadesiyle "Milli Şef" İsmet Paşa ile alay edildiği iddiası ile kapatılmış, yazılar ve yazarları hakkında kovuşturmalar açılmıştır. Sabahattin Ali dergilerde çıkan yazılarından dolayı üç ay hapis yatmış, karşılaştığı baskılardan bunalmıştır. Ali Baba dergisinde yayımladığı "Ne Zor Şeymiş" başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatmaktadır: "Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi".
Bir başka dava nedeni ile 1948'de Paşakapısı cezaevinde üç ay yatmıştır. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başlamış, işsiz kalıp, yazacak yer bulamamıştır. Tek parti yönetiminin baskılarından uzaklaşmak için yurt dışına gitmeye karar vermiş ancak kendisine pasaport verilmemiştir. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı bulamayınca da Bulgaristan'a kaçmaya karar vermiş fakat para karşılığı Ali Ertekin adlı bir kaçakçıyla anlaştı. Ordudan atılmış olan bir astsubay olan Ertekin, geçimini yurt dışına adam kaçırmakla sağlamakta, öte yandan Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti adına ajanlık yapmaktaydı. Resmi açıklamalara göre Ertekin, "milli hislerini tahrik ettiği için" Sabahattin Ali'yi başına sopa vurarak öldürdü. Cesedin 2 Nisan 1948 tarihinde Bulgaristan sınırında şaibeli bir şekilde bulunmasından sonra, 28 Aralık 1948'de tutuklanan Ertekin, Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandı. Yaptırımı 18-24 yıl olan adam öldürme suçundan, 15 Ekim 1950'de "milli hisleri tahrik" gerekçesiyle cezası indirilerek 4 yıla hüküm giydi.[1] Ancak yazarın yakın çevresi ise Sabahattin Ali'nin Kırklareli'de Milli Emniyet tarafından sorgulanırken işkence sonucu öldüğü ve Ertekin'in paravan olarak kullanıldığını iddia etse de bu hiçbir zaman kanıtlanamadı.[1] Sabahattin Ali'yi öldürdüğünü itiraf eden ve Milli Emniyet mensubu olduğu iddia edilen Ali Ertekin, dört yıla hüküm giymiş; fakat birkaç hafta sonra çıkartılan aftan yararlanarak serbest kalmıştır.[2]
Bulgaristan’ın Eğridere (Ardino) kentinde, Sabahattin Ali’nin 100. doğum yılı kutlandı. 31 Mart 2007 günü gerçekleşen toplantıya, başta Bulgaristan Yazarlar Birliği Başkanı olmak üzere Sofya ve Bulgaristan’ın çeşitli kentlerinden Türk ve Bulgar yazarlar, şairler, okurlar ve Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali katıldı. Bütün eserleri 1950'li yıllardan beri Bulgaristan’daki tüm okullarda okutulduğundan, Sabahattin Ali bu ülkede çok tanınan bir yazardır.
Edebi kişiliği: Sabahattin Ali yazı yaşamına şiirle başlamış, hece vezniyle yazdığı ve halk şiirinin açık izleri görülen bu ürünlerini Balıkesir'de çıkan ve Orhan Şaik Gökyay tarafından yönetilen Çağlayan dergisinde yayımlamıştır (1926). Servet-i Fünun, Güneş, Hayat, Meşale gibi dergilerde de yazan (1926 - 1928) Sabahattin Ali, bu arada öykü de yazmaya başlamış, ilk öyküsü "Bir Orman Hikayesi" Resimli Ay'da yayımlanmıştır (30 Eylül 1930). Toplumsal eğilimli bu öyküyü Nazım Hikmet, şu sözlerle okurlara sunmuştur: "Bu yazı bizde örneğine az tesadüf edilen cinsten bir eserdir. Köylü ruhiyatının bütün muhafazekâr ve ileri taraflarını, iptidaî sermaye terakümünü yapan sermayedarlığın inkişaf yolunda köylülüğü nasıl dağıttığını ve en nihayet, tabiatın deniz kadar muazzam bir unsuru olan ormanın muğlak, ihtiraslı hayatını, kımıldanışların zeki bir aydınlık içinde görüyoruz".
Sabahattin Ali, af yasasından yararlanarak hapisten çıktıktan sonra, özellikle Varlık dergisinde yayımladığı "Kanal", "Kırlangıçlar", "Arap Hayri", "Pazarcı", "Kağnı" (1934 - 1936) gibi öyküleriyle dikkati çekmiştir. Sabahattin Ali Anadolu insanına yaklaşımıyla edebiyata yeni bir boyut kazandırmıştır. Ezilen insanların acılarını, sömürülmelerini dile getirmiş, aydınlar ve kentlilerin Anadolu insanına karşı takındıkları küçümseyici tavrı eleştirmiştir. 1937'de yayınlanan Kuyucaklı Yusuf romanı, gerçekçi Türk romanının en özgün örneklerinden biridir.
Sabahattin Ali'nin halk şiirinden esinlenerek yazılmış şiirlerini içeren Dağlar ve Rüzgâr (1934) adlı kitabı edebiyat çevrelerinde ilgi uyandırmış, örneğin Yaşar Nabi, Hakimiyeti Milliye'de şu övücü satırları yazmıştır: "Bu kitabın mümeyyiz vasfı halk edebiyatı tarzında bir deneme teşkil etmesidir. Sabahattin Ali'nin tecrübeli muvaffak neticeler vermiş. Ve bize, şiirleri doğrudan doğruya bir halk şairi elinden çıkmamış olduklarını hissetirmekle beraber, o tanıdığımız ve sevdiğimiz samimi edayı tattırabiliyor. Komplike imajlardan kaçınılmış olması, bu şiirlere büyük bir sadelik vermiş." Ancak, Sabahattin Ali, bu kitabından sonra şiirle ilgilenmemiş, sadece hikâye ve roman yazmıştır. 'Leylim Ley', 'Aldırma Gönül' gibi halk dilinden yararlanarak yazdığı şiirler herkes tarafından bilinir.
Sabahattin Ali, Varlık'ta Esirler adlı üç perdelik bir oyun da yazmış (1936), ancak bu türü de bir daha denememiştir..
HaYy ALLAH -> RaZı OLsun
Yüreğin MUHABETULLAH dOLsun
-> DELİ-lerin ZiKiR HaLKasında
RaSûluLLAH baş OL-sun İnşâe ALLAH...
..sallallahu aleyhi ve sellem...
“Destur!” DAYIn SÖZün dİNLe!
-> k u L i h v  N i -> giBi İNLe!
-> U Y U -yAN-Lar -> zâtEN ÖLÜ
->KüLLî ŞeYy ->hERKES sENinLe!.
07.08.14 >21:33
brsbrs..tktktrstdtdllmglgnllmm…
ALLAH:
El Hakku:
El Melikü :
*
“ALLAH BİZimLe” ->SIKıLma!.:
إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ ---“İlla tensurûhu fe kad nasarahullâhu iz ahracehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fîl gâri iz yekûlu li sâhibihî lâ tahzen innallâhe meanâ, fe enzelallâhu sekînetehu aleyhi ve eyyedehu bicunûdin lem terevhâ ve ceale kelimetellezîne keferûs suflâ, ve kelimetullâhi hiyel ulyâ vallâhu azîzun hakîm:Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin de kelimesini (inkâr çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”(Tevbe 9/40)
NAsıLsın Nİcesîn HakÂN
HaVva NAsıL >ORALarda
DERimİZden TEF EYyLedi
ZiL DÖVüyor BURALarda… فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ ---“Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr: Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yaptıklarınızı görendir.”(Hûd 11/112)
SALAK: Giyinişinde, konuşma ve davranışlarında seviyesiz, dengesiz ve düzensiz alık adam. SALÂH: İyi olmak, iyi hal üzere bulunmak, durumu düzeltmek, uygun olmak, fesadın yok olması ve istikâmet" anlamlarına gelir. Fesadın zıddıdır.
Kur'ân'da bu kelime "salaha" şeklinde iki âyette geçmiş ve îmân etmek anlamında kullanılmıştır (Ra'd, 13/23; Mümin, 40/8). Kur'ân'da daha çok bu kökten türeyen sulh, sâlih, sâlihîn, sâlihât, ıslâh ve muslih kelimeleri kullanılmıştır. Allah'ın emrettiği, razı olduğu, hayırlı, yararlı ve mutedil her şey salahtır. İnsanın; ifrat ve tefritten uzak, itidal, istikamet ve güzel bir hal üzere bulunması, îmân edip emir ve yasaklara uyması, isyan, aşırılık ve bozgunculuktan kaçınması salahtır. Salah, müminin güzel vasıflarından biridir..
BİLirim GuRBett ZOR ->KORa SARıLmaz
->YÂR YÂResi >NEŞTER iLe -> YÂRıLmaz
“HAKK’ı >Hak BİL!”enLer KUL’un DARıLmaz
->S ı R R -ı S I F I R-ında -> SERDe-sÎn OĞuL!.
Çıkmak istedikçe hava gibi, daha da derine kök saldım
Ehl-i Beyt'le Kur'ÂN'da iken ayrı bir zevk aldım
Mânâsız yaşamak bir zahmet, MÂNÂ ile HAYY iken
Zikkem kırıldı dostlar, parçası yüreğime daldım!..
bU ÂLEMde ÂŞIKLık ->hER ŞEYy’e dEĞeR
->bEN de ÂŞIKmışım >DOĞuştaN mEĞeR
->“GÖBEĞiNdeN AtaN” ->VAR İse >EĞeR
->bENciLeyiN ->K A R A SAÇı ->AKLAyıNn!. “HaYy!.” De BiRre!.
*
“SER”iNiz ->“SıRat-a SıFıR SER!.”-iNde
cÂNda >cÂNÂN ->EMÂNetin VER!.”-iNde
GüBRedeN ->GÜL ÇIK!.ar SıRRıN >ERiN de
BOK İÇiNde ->HAKk'ınızı HAKkLa!.yıNn!. “HaYy!.” De BiRre!.
HASAN DAĞda ->ÖKsüz KALınca SEVgi
GuRBet ELde->ESiR ->SEVen->SEVgiLi
->“KeŞİŞ DAĞLarının ->BAŞı”nda >giBi
KAR BeyAZ SAÇLarım ->kAR mıdır HAKan!.
*
SÖZLerim zEHirLİ ->ZeMZeM ->TÜL giBi
ŞEY-ini >ŞEYy Eden ->ŞEYy BÜLBüL giBi
“KARAKIŞ”ta >“ÇAT-AYAZ”da ->GÜL giBi
->“BİZ”i KOYupGİden ->YÂR mıdır HAKan!.
nOt: ->SARıKIZ ->Kayseri'nin çARK-ı ÇiLLe İLçesi SARIZ ve de HAKAN'ımın SÜRgün YERDir ki yÂNi ŞEyy MAHşeridir.. MübÂrek OLsun İnşâ ALLAHu Teâlâ!.
SARIZ İLçemİZz:
Sarız, Kayseri ilinin bir ilçesidir. Türk kilim kültürünün yaşatıldığı bir ilçedir. Doğal kaynak sularıyla Türkiye'nin ender su kaynaklarından biridir.
Tarihi:
İlçenin tarihi çok eskilere dayanmaktadır. MÖ 700'lü yıllara kadar uzanmaktadır. Kilikya, Bizans İmparatorluğu ve beyliklerden Dulkadiroğulları Beyliği hakimiyetinde kalmış olup, Osmanlı İmparatorluğuna Yavuz Sultan Selim döneminde dahil edilmiştir. Adana yöresinde yaşamakta olan Avşar boylarının bir kısmı Sarız yaylalarında göçebe hayatı yaşarken 1840'lı yıllarda yerleşik hayata geçmişlerdir.
1946 tarihinde İlçe olan Sarız, bu tarihe kadar Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesine bağlı bir köydü. Osmanlı döneminde Pınarbaşı ve Bünyan gibi Sivasa bağlıydı.
CoğrafiYyapısı:
Sarız ilçesi, il merkezinin doğusunda, 128 km uzaklıkta bulunmaktadır. Coğrafi bakımdan iç anadolu, doğu anadolu ve akdeniz bölgesinin kesiştiği bölümde yer almaktadır. Sarız, Kayseri'nin Tomarza ve Pınarbaşı, Sivas'ın Gürün, Adana'nın Tufanbeyli, Kahramanmaraş'ın Afşin ve Göksun ilçeleri ile çevrilidir. İlçenin yüzölçümü 1410 km² olup, deniz seviyesinden 1530 metre yüksektedir. İlçenin batısı Tahtalı dağları, doğusu Binboğa dağları, kuzeyi ise Soğanlı, Koçdağı ve Maşat dağları ile çevrilidir. İlçe ekonomik ve coğrafi yapı itibariyle tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır.
Sarız ilçesi karasal iklim koşullarını taşımaktadır. İlçede kışları çok soğuk, yağışlı ve çetin geçmekte, yazları kurak ve serindir. 2003 yılında en yüksek hava sıcaklığı ortalama 33 derece, en düşük hava sıcaklığı -24.1 derece olmuştur. İlçenin bitki örtüsü keven, kirpi otu, yabani ayrık otundan ibaret olup, yer yer ardıç, meşe ve kısa boylu fundalık orman örtüsüyle kaplıdır. Dağlarda yoğun erozyon ve toprak derinliğinin azlığı nedeniyle fazla bitki bulunmamaktadır. Başlıca akarsuyu, Seyhan Nehrinin bir kolu olan Sarız Çayıdır..ve’s- SeLÂmm!.