KuŞ MASALLARImız..

Konu başlıkları sadece Kul İhvani'ye aittir.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KuŞ MASALLARImız..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

TiMSÂLi’t- TuYuR ki,
KUŞş MaSALLarımİZz..


yiNE ->UYkUYu >UYuttum
yiNE KoRKuydum>UMuttum
SAHÛRa kadar ->YÜRüdüKk
>KUŞların KANadın>Tuttum!.


ZEVK 6459

“GECEmi UYANdır!”dı >bAYKUŞ ->SESi ->İÇİMi DELiyordu
YÂRin YÜZü yiNE GÖKYÜZÜydü.. SES YÂRimden GELiyordu
“SOKAK KÖPEKLeri” ->iLE.. ->DOLAŞtık DURduk! ->NÂfiLe
“ISsız”dı “SESSiz”di İÇimm.. ->Ve.. bir YAĞmur ÇiSELiyordu!.


20.11.14. 05:50
27.mHRRm.1436..
brsbrsmm..tktktrstkkmdynssizz..



SEREZ Çarşısında
GECEnin YÂRısında
DÜkkanının Karşısında
Yağmur Çiseliyor Yağmur
Ve..Çiselemiyor..Yağmur Yağıyordu..
DÂRağacıyüküneağlıyorduağlıyordu..K.İhvÂNi..


SEREZ: Yunanistan'ın Orta Makedonya bölgesinde 2001 nüfusu 56.145 olan bir şehir ve aynı adı taşıyan ilin (Nomos) merkezidir. Osmanlı Devleti döneminde Balkanlar'ın önemli merkezlerinden biriydi.
Şeyh Bedreddin kaddesallahu sırrahu Serez çarşısında dükkanın karşısında ve de bir gece yarısında idam edilmişti bir varmış bir yokmuş zamanlarından birinde.. ve yiNE BİRinde YAZmamış ANLAtmıştı Şeyh Bedreddin DestÂNInı bir gece yarısı zindÂNda Nazım HİKMet.. ve yiNe bir gece yarısı okumuş muş N. HİKMet’in maSALLını RAHmetli T. KurtİZ..



FİLmimİZin ADı:

TiMSÂLi’t- TuYuR ki,
KUŞş MaSALLarımİZz..


JenERiki.
->AF-İŞ-i..
ya da rEKLamı:

ALt-ÜSte-İkİ KANarya
ÜÇ CÂNız ve İÇimİZdeki..
>BAŞ ROLLerde var yaa
KÛn feyeKÛN FİLmimizdeki..

Ve..OYNArken OKUduğumuz!
bENi->sENi-Onu ki->BİZi
"BİZ BİR-İZ" de HEPimİZi..
NEfes.. NEfes.. dOKUduğumuz!.
hERkESLerde.. dİZi.. dİZi..

BUyurunuz AYNıyLa VÂKî'
>HeMm ENfusî hem de ÂFÂkî..


Resim
Resim
Resim
Resim

DARmaDUManıMm: Parizyen taMm kıvırcık KAN-AR-Ya!m.
DERdiYOKuMm: Bakır rengin muhteşemi yavru KAN-AR-Ya!m.



-ISsız..SESsiz..sERinceydi..-

DARmaDUMan: ah derdiyokum ahh.. attılar BİZi kanlı KÂFese.. çiLe diz boyu.. büyük dolmuyor küçük almıyor zâten bu dünyada orta kap nerde bilen BİLem yokk!.

DERdiYOK: orta kab mı var bi dee?

DARmaDUMan: var, varrr elbette ama herkesin depdeğişik orta kablarrı galiba.. benzeyeni görülmedi daha hiçç..

DERdiYOK: "var, varrr!" diyorsun da hani nerde?. ya da yerini bilen mi yok öyle mi?

DARmaDUMan:yeri belli de yarısı bir yerde yarısı başka bir yerdeymiş.. mış.. yani bence-sence, BİZce işi yavvv...

DERdiYOK: "BİZ-ce" de neymiş heçç anlamadım gitti AkBaBamız anlatıyoo amma boşunaa. ...

DARmaDUMan: susalım artıkk bak, bakk.. kul ihvani çaktırmadan neyy üfflüyoo, çiLe çiLe çalıyoo, ziL takmış.. mişş.. belkim de kalkıp oynayacakmişş..mış..coştu/rdular/rduk/k biz de yaa huuu..

ALıVERdi Kul İhvÂNi:

ÖLümm!.

Bedelsiz Kıyassız Şartsız ve de Sebebsiz
Sırf ve de Sırr-ı Sıfır SEVgi..
Hasan DAĞIn Yalımlarında bir seher seSsiz
AÇacağımm..
UÇurumun en UÇunda AÇan NAVruz ÇiÇeğim..
RÛhumun cÂN RayiHası..
DOĞmamış beBeklere AÇmamış çiÇEKlere İZz!.
bEN, sEN,o ve bİZz!
Tıpkı bENim giBi..
ANLAŞILamayışa AĞLayacağım,
Ve de bel ki.. belki de GÜLeceğim..
ELimde gÖZ YAŞı TASı..
"DARmaDUMan"ım hASta
"DERDi YOk"un gÖZ YAŞı TASta..
Ve..ben, sen, o.. ki, biZz
BİRimiz İkİmiZ ki HepimiZz..
ve de BİZ ->BİZ BİR-İZz!..


DERdiYOK: bak, bak akbabaya bak!. habirem “BİZ BİR-İZz!..” diyooo!.. amma bilmiyo ki bu pis dünyada beş para etmemekte o güzelim sözcükk.. millet yaman ve de ha birem: “yaşasınn gallleşlikk ve de ahmaklıkk!” diyo.. ve hep-hiç durmadan ki.. galiba ben de mi uçtum biraz darmaduman babamm!.
DARmaDUMan:sataşma ulann, taş atma akbabaya, zaten yeterince efkarlı.. öyle kudSALL şeyler var ki hiç bilinemeden farkına bile varılamadan YAŞAnmakta bu ne idiğü belirsiz dünyalarında.. yoksa yalan OLmakta.. ki bu âlemde.. senin o ufacıkk kuş beynin henüz ANLAmaz.. amma sen yine de DİNLe BİZi can kulağınla emiii?!... gerçi gerçeği diyip anlatsak bize de, hepimize de herkesler ve de kesinlikle: “DeLiLer!” derler de.. bu insancıklar da.. "TEKeTEK Teras"ın adı “DELiLer YURdu” kalır da.. "Keşiş Dağı Tarihi"nde ebeden de.. mışş.. mişş de..!.

DERdiYOK: iyi de.. haklısın da.. alacağın da yok da.. akbaba da diyo ki: “İnsancıkLar, bu günlerinde bİZi ANLAmazlarsa ANLAmasınlar!. BİZ de O GÜNLerinde DOĞmamış BeBeklere, AÇmamış ÇiÇeklere yazarız-çizeriz, çalarız, oynarız!.”.. desin.. demesin ya da diyip durmasın yavvv!.

DARmaDUMan: sen de biâlemsin haa evlatt.. her İşin VAKTi var bilmiyon mu senn?. Vaktı gelince OLduran “OL!." der de OLuVERir ya :

وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
Resim---" Ve kezzebu vettebeu ehvaehum ve kullu emrin mustekirr: Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. HALBUKİ HER İŞİN ULAŞACAĞI YERİ VARDIR.” (Kamer 54/3)

هُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ فَإِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Resim---"Hüvellezi yuhyi ve yümit fe iza kada emran fe innema yekulü lehu kün fe yekun: O, hem dirilten hem de öldürendir. O, herhangi bir işin olmasını dilediği zaman yalnız «OL!» der, o da OLuVERir!.(Mü’min 40/68)


ResimAHmakLar KUYRUKLarından BAŞlar.. mışş.. mişş.. kendilerini yemeye..

DERdiYOK: iyi de ahaa bak bak!. ahaa bakk akbaba'mıza bak!. bi taraftan bize kulak gabartıyo, laf yetiştiriyo öte taraftan da ->“EMEL-ECEL-EVİ siTtesΔne garip bi resim attı oraya hem de ortaya.. bak!.bak! .. bak! .. altına ne yazmış bir de.. tepem attı, kızdım vallaaa ya huu!. bi de demiş ki: “hayvandan da aşağıya düşüp de haksızlığın kulu olan aklısız ahmak adam -> “kendini ye!.”me!.ye kuyruğundan başlar!”..mış.. demiş miş..mış.. mış.. miş.. demiş.. demesine de, iyi de, niye, ne diye.. bizi o zavallı amma ->kinli-kibirli ve de kirli.. ve dahi hased mi hased, hemi de şeytanlarına iblis elbisesi giydirmişşş insancıklarla karşılaşştırıp kıyaslayorr yahuu?!. bize de yazık değil mi darmadumann bubaam?.. bizler ki, sadece “kuşş”luk yapıyoruz adam gibi yaa hUuu!. şunun şurasında, bizi anlayan biRr insancık çıkmadı hayvanca.. şu yalan dünyalarında.. yuff olsun onlara darmaduman babaam.. eğer bunları "kelaynak" abi, görse/ya da duysaydı kızardı kesinlikle.. ve de evire çevire döktürürdü göz yaşşlarını.. pardon taşşlarını.. altını da üstüne de getirivirirdi izmir'lerinin vallaa!.. hele hele "garibangarga" duysa ıstanbıl'ın marmarasını bi SALLar da zelüzele ederdi vallaa!..
cikk.. cikkk.. ciiikkk... dertsiz derdinden darmaduman olan bubamm!. gızma amma bi şiy soracağım çaktırmadan ki.. şu BİZim kul ihvani’ye de şaşıyom vallaaa yavvv.. adama bi bak hele, atı-iti kıratı-kıtmiri-çılgın veledi, sen, ben, güvercinleri.. ve de üstüne üstlük al bi de akbaba geldi kondu başımıza şimdi biz şiyi yidik mi ne dirsinn?.. TEKe TEK Teras TeKKesi değil de, sankim ali babanın çitliğine döndü vallaa BUrası BUrsa'mİzzda ŞiYyimİZ yavv.. yuvamızz diyeceğidimm!..

DARmaDUMan: bana bak portakal alevlimm.. derdiyok'um.. kuş beyinlim.. kess sesini ülen.. herkesin paçasını dert-CİK-Leri sarmış..mişş.. kelaynağın ağzını bıçak bilem açmıyomuş şiyinden.. yani derdinden ki, sırat sırtı köprüsündeymiş sırt üstüy.. müşş..mışş.. garibangarga'yı isem geçenlerde iyice bi gagalamışlarmış.. hani şu adamcıklar vardı yaa.. yalan dünyacılar yavvv!.. napsın zavallımız garibangargacığımız da, "şeyini yutmuş şeyy" gibi düşünüyomuş habiremm.. sende "vırrvırr!" idip duruyon ülenn habiremm!.

DERdiYOK: "şeyini yutmuş şeyy" gibi diyon dimesine de.. şeyini yutmayan şeyy mi var bu ne idiğü bellisiz dünYÂda.. bülbül diyecedimm.. aman bee garga diyecedimm.. yok yok VELî.. yani DELi diyecedimm de.. yavv aklım uçtu gitti Keşişe galibamm darmadumanca bubaamm.. gine de cikk.. cikkk ciiikkk!.

DARmaDUMan: ulaa oğlum kes sesini yavv.. elbette YARATAN, yarattıklarını DENEmek için YOLLarını yağlamış ki, DELİ de kaysın VELÎ de kaysın ki, ÂdaLet ola KuLLuk İmtihanında... sen BİLir bİLmez durmadan cabaya cak cukk cikcik sidik atıp durma şura bura.. bakk baba duyacak şincik.. amma gevezesin be!. ha birem cikcıkcikliyon yavv.. hani geçen gece terasa astı da.. sonram unuttu da bizi de.. çattt aYyazda galdık da.. anamız ağladıydı da.. gagalarımız gıcırdadıydı ya unuttun mu?. o gecem rüzgârlar kıçımızda esti de.. kıçımız buz kesti de.. şincik bi duyarsa götürür terasa asar yine bizi/İkİmizi bakk!. dimedin dimee sonramm!. sana ne akbabadan makbabadan gapat gaganı yavv!. yimini yi yan gel yat!. zıbarr ulann!.
...bak, bak beni de gaza getirdin ülenn.. bu bizim akbaba var ya, bu akbaba hırlı değilmiş haaa.. ihvani babamızın gÖLgesi gibi/yok yok, gölgesiymiş..mış.. hasan dağdan sırr sahile inmiş/ler miş..sonrası belliymiş.. çÖLe düşmüşlermişş.. bu bizim akbabaya çile çölü çöpçülüğü verilmiş..canla başla insancıkların pisliğini süpürürmüş habiremm.. ama insancıklar da onu görürürmüşlermişş.. derken bu insancıkların erkeği dişisi.. ve de her bir kişisi.. düşmüşlermişmiş pişine.. o garibim de habirem giderken kendi işine.. izleye izleye.. ve de gizleye gizleye.. yememişler içmemişler de.. vara vara TEK AĞaçta akbabamızın yuvasını bozmuşlarmış da.. yolunu yozmuşlarmış da.. keşşiş dağına zor atmiş yârim nefes canını zavallım da.. amma o da İZlemişmiş SultÂNını da!. şimdilerdeyse de.. kendinde olanı ararmış da.. ak teleklerini tararmış habiremm akbabamız da.. hakk ne virirse yer imiş.. sorana “muhacirİZz!." der imiş.. mişş.. mışş.. yani.. ve de.. arasıra tüylendikçe tülermiş de.. “başında mezar taşlarını taşıyan insancıklar”a da gülermiş de.. sonra bir köşeye çökermiş.. habirem gözyaşı dökermiş. miş..mışş.. hadi git yat sen de.. ülenn bana bak cikcık çırak!. bu seherde de “yâsÎN OKU!"-NÛRken gine ötmezsen görürüsün anayın şiyini.. yani öğüdünü diyecektim derdiyokumm!.. sen de sonra bana "dimedin!." dimee haa!..

-devam idecekk/mi?-ymişş?!.-
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: KuŞ MASALLARImız..

Mesaj gönderen Gariban »

garibÂNgarga: KRaaa KRaaaaa!..Bak sen, bizim darmadumanla derdiyok da sohbete oturmuşlar kelaynak kuşum.

DARmaDUMan: Anaaaa nerden geldin sen bir den?

garibÂNgarga: "BİZ-BİR-İZ" yaa.. kuşçana işittik darmadumanım.

DARmaDUMan: Bu KRaaaa sesi de ne ki?

garibÂNgarga: Ingilizce öttüm ben ondan anlamadın sen bak şimdi. Türkçe’de biz gargalar “gak” der ya aha halkların bunu dillendirişleri farklı farklıymış. Ingilizce’de gargaların sesini “KRaaa” diye yazıyorlarmış çizgi romanlarda. Ordan gördümdü benim gibi yersiz yöresiz ama İngilizce’si olan bir garibangarga için bu “KRaaa” ötüşü tam oturmuş muş, güzellikler varmış İÇinde, ondan “gak” yerine “KRaaa” dedim di. Zaten bu dil işi bir muamma biliyorsun her milletin bir dili varmış ama BIZ-BIR-IZ’in dili ÖZ dilmiş, onu konuşunca tüm kuşlar ANlarmış mış.
Hani bu Kulihvani baba’nın Keban elektriği var ya aha onun gibi bir şeymiş yahuuuu bunu bu akbaba biliyor.

DERdiYOK: Hayyy BE, garibangargam hoş gelmişsen.

garibÂNgarga: “KRaaa!!!” Hoş bulmuşum derdiyok’um.
Hani sen bu BİZ-BİR-İZ’i beş para etmiyor bu dünyada diyordun ya. Bu akbaba bir gün bana dediydi zaten, bana dedi ki “garibangarga bak, sen hiç bir zaman denizdeki balığa gökteki kuşun halini anlatamıyacaksın” dediydi. Haklısın bak bu konuda, ciğerimi deldin şimdi. Bu “yaşasın galleşlik ve de ahmaklık !” diyen insancıkların ötüşü de bir farklı, bunların dillerini aslında biz işitiyoruzda onlar bizi anlamıyorlar ve de bizi ahmak sanıyorlar sanırım. Bunlar dillerindeki bazı güzel kelimeleri de kirlettiler ve bu kirlilikte artık onları anlayamıyorlar. Dediğin gibi ANlayacak bir nesil gelecektir inşaeALLAH. Tohumlar vakti gelince açarlar. Bahar ayındaki yağmurun faydası bir başka imiş. Gerçi kış olsa bile kar altından kardelenlerin diğer çiçeklerden daha evvel başlarını çıkarırmış Mevlâ. Bunları karla toprak arasında topraga secde ettikleri için kar örtüsünden çıkarırmış Rabbimiz. Hani bu secde edince baş kaldırıyorla, secdede sanki bu bunun içinmiş.

Bir bakıyormuş ki kardelen karın üstünde herşey tek renk .
Toprak altında ve karaltında karanlıkta idim.
Rabbım başımı kaldırdı birden tevhidin rengini gördüm tek renk, kuşun bulut üstüne çıkışı gibi,
Kar eridi ve ormanın binbir rengi baş gösterdi şimdi.
Ama bir tek bizim gibi kar delen olanlar, birlik rengini gördüğü için bu kesretin renk cümbüşünde o rengi tanıdığından yine secdeye kapanırlar

Darmaduman demin dedin ya sen hani : “öyle kudSALL şeyler var ki hiç bilinmeden farkına bile varılamadan YAŞAnmakta..”

Çok HAK söyledin. Bir anımı anlatayım size:
Soğuk bir kış günü kar yağarken gittim taksim meydanına, oradaki bir elektrik direğinin tepesine konu verdim mi?
DERdiYOKve DARmaDUMan: Eeeee!

garibÂNgarga: Eeesi şu, orada sabahtan akşama kadar sokakta ayakta durup, parmakları soğuktan donmuş titreyerek yol kazan işçilerinin halini izledim, sokak satıcılarının hallerini seyrettim, bu soğukta bu kahredici zorlukta nasıl bu şekilde çalışabiliyorlardı ki, ve halen şaka yapabiliyor birbirlerine laf atıp gülüyorlar ve tempo tuttturup işlerine devam edebiliyorlardı. Bunlardan birini uçarak takip ettim. Eve yürüyerek gitti, otobüse para vermemek için. Karda kışta nasıl yürünür onca yol. Adam tasarruf yapıyordu demek ki. Akşam giderken fırından mis gibi bir sıcak ekmek aldı ve bakkaldan bir iki şeker . Karısı gülerek açtı kapıyı. Cama konup içeri baktım. Soba yakmış etrafına oturmuşlar, üzerinde bir demlik çay kaynamakta. Ailece bu sıcak ekmeği paylaştılar. Dua ettiler. Şükrettiler. Çocuklar şekerleri alınca pek sevindiler. Kadın adamın soğuktan donan ayakları için sobadaki güğümden bir leğen sıcak su kaynatmış. Adamcağız ne mutluydu bir bilsen.

DERdiYOK ve DARmaDUMan: Eeeee! Cikkk cikkk! Burda yaşanan hangi kudsal şeymiş bir desen de bizde anlasak garibangarga.

garibÂNgarga: KRaaa! KRaaa! KRaaa! Bir kudsi hadis vardı hani:
Ebû Hüreyre (R.A.)dan bir rivayete göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz buyurdular ki: “Allah celle şânühû mahlukâtın olmasına hükmettiği zaman -Müslim'in rivâyetinde: "Allah mahlûkâtı yarattığı zaman"- yanında bulunan, Arş'ın fevkindeki bir kitaba şunu yazdı: "Muhakkak ki rahmetim gazabıma galebe çalmıştır.”
(Buhârî, Tevhîd 15, 22, 28, 55, (6986), Bedi'ül'-Halk 1; Müslim, Tevbe 14, (2751), 4, (7146); Tirmizî, Daavat 109, (3537)

Buhârî'nin bir diğer rivayetinde: "Rahmetim gazabıma galebe çaldı" denmiştir. Buhârî ve Müslim'in bir rivayetlerinde: "(Rahmetim) gazabımı geçti" denmiştir.

Aha bu rahmet-i ilahinin gazabı geçişi işte. Bu adamda çocuklarının ve ailesinin yüzündeki gülümsemeyi görmek, onların sıcakta karınları tok ve gülerek yataklarında yatmaları, bu adamın soğukta parmakları donarak, akşama kadar kazma sallayarak yaşadığı çile ve gazabı galebe çalıyor , yoksa deli mi bu soğukta gitsin çalışsın karda kışta oralarda. Demek ki bu adam bilmediği bir kudsal hadisi farkında bile olmadan yaşamakta. Kraaa!.. Kraaa!..
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: KuŞ MASALLARImız..

Mesaj gönderen aksiseda »

Resim

N’oldu lan?
Ne n’oldu?
Ne’ si mi var oğlum! Ne bu hâlin onu soruyorum!
Ne varmış hâlimde?
Ne bileyim! BiR GaRiB-SîN sanki!
Yalnız ben miyim garib olan! Hayat çok garib…
“HaYaT” mı GaRiiiiBB?... “ÇoK” mu GaRiB?
Ne?
Yok bi şey…

Aklıma geldi, öylesine dedim…
Öylesine konuşacaksan başka kapıya… Hiç çekemeyeceğim şimdi seni!
Ben seni çekeyim…
???
Ee, dipsiz kuyulara düşmüş gibisin!
Bir yere düştüğüm yok… Zaten düşmüşüz düşeceğimiz YeR’ e…
E düştükse düştük… BiR YoLu’ nu bulur yine çıkarız…
Ne kadar da eminsin kendinden!
Pek öyle olduğum söylenemez ama… Neyse! Beni bırak şimdi…
Tutmadım ki bırakayım… Buyur geç git…
Ne bu afra tafra… Neye kafan bozuk senin?
Kafam bozuk falan değil oğlum… Tıkır tıkır çalışıyor saat gibi…
Tıkırdadığın belli de biraz da fıkırda be oğlum… Yüzün gülsün biraz…
Sebeb?
E böyle kara kara düşünmene sebeb?
Onun için sebeb çookkk
Neymiş o sebebler anlat ta biz de bilelim…
Hangi birini anlatayım…
Her BiR’ ini aN’ lat…
Olur canım! Ömrümü harcamışım anlamamışım… Kalan ömrümü de sana anlayamadığım şeyleri anlatmakla geçireyim… Bunu mu istiyorsun…
Bir şey istediğim falan yok oğlum… Biraz kafan dağılsın istedim…
Kafam yeterince dağınık zaten! Merak etme sen…
Meraak etme seennn…. Meraakkk etme se-ee-eennn!
Aman çok komik… Böyle mi dağıtacaksın kafamı? Devam et; “Toprak olur, taş olurum” de… Ama; “Yanında yoldaş olurum” deme…
Git başımdan diyorsun yani!
Zevzeklik etme diyorum!
Ne edeyim peki? Ben de senin gibi oturup düşünen adam heykeli mi olayım?
Ne adamı oğlum kafayı mı yedin… Düşünen kuş heykeli diyecektin herhal?
Adamlığın cinsi türü yoktur aslanım…
Aslanım mı? Adamlıktan sonra bir de aslanlık mı çıktı? Ulan oğlum niye kuş olduğunu anlamıyorsun… Her canlı türünü içinde mi barındırıyorsun sen?
“Zerre küllün aynıdır!”
Belli belli!
Neymiş o belli olan?
Sen benim tıkır tıkır işleyen saatimin zembereğini boşaltmaya gelmişsin…
Zembereğini değil de içini boşaltsak iyi olacak gibi… Asıl belli olan bu bence…
E ne demeye o zaman bi şarkılar söylüyor, bi filizofluk ediyor, bi alim kesiliyorsun başıma… Bi dalda dur da kuş gibi…
Kuş dediğin dalda değil, havada kuştur oğlum…
Havanı yiyim senin… Senin gibisi havada değil, tavada güzel olur… O vakit söyle işte; Toprak olur, taş olurum…. Diye…
Ya bırak oğlum toprağı taşı ya… Ben sana biraz canlan diye diyorum sen tutmuş toprak olmaktan bahsediyorsun
Ne var toprak olmakta! Toprak olduk ta can bulduk… Ve canımızı topraktan olanla besliyoruz…
Canımızı değil tenimizi…
Ya var ya bak… Ağzının üstüne bi tane patlatırım… Darmadağın olur canın da tenin de ha! Her söylediğimi düzeltip durma… Kuş gibi daldan dala zıplayıp duruyorsun
E biz kuşuz oğlum…
Lan bak! Halen aynı şeyi yapıyo…
Ne kızıyorsun ya… Adam diyoruz olmuyor… Aslan diyoruz olmuyor … Kuş diyoruz olmuyor…
Lan oğlum mevzu o mu şimdi? Ne diyorum ben sana… Ha bire konudan konuya geçiyorsun…
Fena mı işte! Kafan dağılsın, biraz neşen yerine gelsin diye uğraşıyoz…
Halen aynı şeyi diyor ya… Kafam yeterince dağınık zaten diyorum… Anlatamıyor muyum? Daha ne’sini dağıtacaksın kafamın!
Kafan yeterince dağınık ta ne diye öyle hindi gibi dalmış tek bir noktaya bakıyodun o vakit… Kafan dağınıksa bakışının da dağınık olması gerekmez mi?
İlim tek bir nokta idi… Onu senin gibi kuş beyinli cahiller çoğalttı da işte o yüzden öyle tek bir noktaya bakıyordum… Ha oldu mu şimdi! Anladın mı!
Ya! niye öyle atarlanıyon oğlum… Yanlış mı dediğim? Tek bir noktaya bakmak değil senin ki… Öyle olsa hakikaten tek bir noktaya bakıyor olsan kafan niye dağılsın!
Sana bir şey diyim mi! Şu zekan da olmasa hiç çekilir adam değilsin ha!
E zaten adam değilim ki… Aslan da değilim… Kuş beyinli bir cahilim… Zeka da neymiş!
Aman da aman… Kırılmayı da bilirmiş…
E bilirim tabi oğlum… Bizim de kendimize göre bir gönlümüz… Bir kimlik kişiliğimiz var!
Aaa! Bak o konuda haklısın… Hakikaten senin kendine göre bir kimlik kişiliğin var… Ama kendine göre!
Hııı? Sana göre yok mu? Kimliksiz, kişiliksiz mi görüyorsun beni…
Yok yoookkk… Bilâkis! Bana göre bir değil, bin kimlik kişiliğin var senin!
Fırıldak mı diyorsun sen bana? Şimdi asıl ben senin ağzının üstüne bi tane patlatacağım ha!
Gaganın demek istedin herhalde!
Ne?
“Ağzının üstüne…” diyosun da… Gaganın üstüne demek istedin herhalde diyorum… Biz kuşuz diyodun da… Kuşların ağzı değil, gagası olur… Unuttun herhalde…
Hı unutmuştum iyi oldu hatırlattığın… Yanlış hedefe patlatmam hiç olmazsa…
Patlat patlat!... Belki o zaman daha kolay kendime gelirim… Senin çeneni çekmektense… E zaten niyetin o değil miydi… Kafam dağılsın de mi? Hatta bir değil birkaç tane patlat ta iyice dağılsın… Elini korkak alıştırma…
Ohoooooo! Patlatan patlatmış sana… Ben daha neyi patlatayım… Bir dokun bin ah işit arkadaş!
E dokunma da işitme o zaman kardeşim ya Allah Allah… Nerden çıktın geldin, başıma bela mısın sen!
Her şey başımıza “BeLâ” değil mi zaten!
Aaa! Lütfen! Kendine haksızlık yapma! Başa belâ olmakta hiç kimse senin eline su dökemez…
Kimse elime su dökmesin zaten! Gitsin helâya döksün…
Hayırdır! Sen “Stand-up” çı oldun da bizim mi haberimiz yok… Gösterin var da yakında benimle pratik mi yapıyorsun?
Bana diyosun da asıl kuş beyinli cahil sensin! Ettiğin lafa bak! Sana yardımcı olmaya çalışıyoruz anlamıyosun…
Derdimin ne olduğunu anladın mı ki bana yardımcı olmaya çalışıyorsun?
Anlamaya çalışıyoruz işte! Anlat ta anlayalım!
Ha! Anlarsam kesin çözerim diyosun yani! Lokman Hekim misin sen!
Aaa! Bak onu diyemem… Kesin çözerim diye söz veremem. Kesin diye bir şey yoktur hayatta…
Kesin diye bir şey yoktur hayatta… Ben de bunu diyorum ya zaten. Bu yüzden diyorum işte; Hayat çok garib diye…
E bunun için mi öyle “Karadeniz’ de gemilerin batmış gibi” kara kara düşünüyodun?
Ne düşündüğümü neden düşündüğümü ben de bilmiyorum ama düşünüyorum işte…
Ben de düşünüyorum.
Sen ne düşünüyorsun peki?
Ben de diyorum ki; “HaYaT” mı GaRiB, “ÇoK” mu GaRiB? Diyorum…
Nasıl yani?
Nasıl’ ı YoK! “HaYaT” BaŞKa, “ÇoK” BaŞKa!
Eee?
Eee’ si bu işte… İkisi aynı mı sence?
Neyin ikisi aynı mı?
Neyin olacak oğlum! “Hayat çok garib” dedin de ben de diyorum ki; “HaYaT” BaŞKa “ÇoK” BaŞKa… Bu ikisi aynı mı diyorum?
Aynı tabi!
Nasıl aynı?
Valla “Nasıl?” ını bilmem… Ama ikisi de BaŞKa’ ymış işte… Demek ki BaŞKa oluşuyla AYNı…
Ee o yönüyle öyle tabi de…
Hııı? O yönüyle öyle de daha ne? BaŞKa yönü de mi var?
O tek noktaya bakmak yerine etrafına bakarsan görürsün başka yönü var mı yok mu! “Gözünü çevir de bir bak” buyuruyor Allah cc.
Tek noktaya değil, çok noktaya mı bakalım yani…
Evet! Çok noktaya bak ve her BiR’ indeki aynılığı ve ÇoK’ un TeK’ liğini gör…
Dur şimdi dur biraz…
N' oldu? Tıkır tıkır işleyen saatin durmak mı istiyor…

HâLimce... 21.11.2014 - 14:15-16:15
Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: KuŞ MASALLARImız..

Mesaj gönderen der-ya »

İnsan Hali Kuş Misali Deyiminin Hikayesi, İnsan Hali Kuş Misali Deyimi Nasıl Ortaya Çıkmıştır

Eskiden Üsküdar Karacaahmet’te bulunan ‘Miskinler Tekkesi’nde miskinlik hastalığına yakalananlar barındırılırmış.

Bu hastalar arasında iki kişi varmış ki, dünyadan elini ayağını çekmiş derbeder kimselermiş. Kaldıkları odanın iki ayrı köşesinde otururlarmış. Bir gün oturdukları yerleri değiştirmek istemişler. Her gün konuşup karar vermelerine rağmen bir türlü harekete geçemezlermiş. Sonunda aradan bir yıl geçmiş ancak bunlar yerlerini değiştirebilmişler. Şöyle bir derin nefes aldıktan sonra miskinlerden biri, diğerine.

“Eh! İnsan hâli kuş misâli… Geçen yıl neredeydik, bu yıl neredeyiz!”demiş


: )
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: KuŞ MASALLARImız..

Mesaj gönderen aksiseda »

-          N' oldu? Tıkır tıkır işleyen saatin durmak mı istiyor…
-          Ne alâkası var!
-          Ee! Ne diye “Dur biraz!” dedin o vakit?
-          Yoruldu adam! Dinlensin biraz…
-          HâLimce’ yi mi diyorsun… O yazmakla yorulmaz… Bilâkis; Yoruldukça yazar…
-          İyi madem! Belli ki sen O’ nu benden daha iyi tanıyorsun…
-          Eh! Öyle de denebilir.
-          Hem sen niye öyle heyecanlandın ki bir anda? Sanki “Şah” dedin de “Mat” demek için benim hamlemi bekler gibisin!
-          Evet; “Şah!” dedim ama seni mat etmek için değil… Tam tersine seni “ŞaH” landırmak için dedim…
-          Beni şahlandırmak istiyorsan o vakit gerçekten kafamı, gönlümü “Dank!” ettirecek bir şey söylemen lâzım…
-          E oğlum, sen kapalı kutu gibisin! Ağzından zorla, cımbızla lâf alıyoruz. İyice bir açsan da içini görsem, ona göre neyin senin kafanı dank ettireceğini bulurum da… İçinde ne vardır ne yoktur bilmiyorum ki! Böyle bir kenara çekilip düşünmene sebeb nedir bilsem!
-          Ben senin kobayın mıyım? Deneme yanılma yoluyla mı bulacaksın?
-          Sen kobayım değilsin de ben de müneccim değilim herhalde…
-          Hem sen niye taktın ki benim bir kenara çekilip te düşünmemin nesi kötü?
-          Kötü kötü şeyler düşünüyorsan kötüdür elbette…
-          Ne biliyorsun ne düşündüğümü… Neden illâ ki kötüye yoruyorsun…
-          Ya kötüye yormak istemiyorum da görünüşüne bakınca öyle bir izlenime kapılmamak zor…
-          Görüntü hakikati yansıtsaydı zaten bir şey düşünmeye gerek kalmazdı ki…
-          E! Sade düşünmekle hakikate ulaşılabileceğini de düşünmüyorsun herhalde…
-          Düşünüp düşünmemek kendi başına bir tercih değil ki… Bu kişinin iradesine bağlı bir şey değil… İstesen de düşünürsün istemesen de… Lâkin neyi düşüneceğini seçebilirsin…
-          Ben işte senin neden böyle düşündüğünü düşünmeyi seçtim…
-          Sen kendi merakına cevap aramayı seçtin… Benim ne düşündüğümü anlamaya çalışmak yerine düşünmekten alıkoymayı seçtin…
-          Hiç te değil! Ben de severim düşünmeyi… Ne diye alıkoyacakmışım ki seni… Olsa olsa birlikte düşünme isteğidir benim ki…
-          E isteklerimiz uyuşmuyorsa ne yapacağız o vakit?
-          Nasıl yani?
-          Sen birlikte düşünmek isterken ben bir başıma düşünmeyi istiyorsam…
-          Elbette! Bir başına da düşünebilirsin… En doğal hakkındır… Sen iyi ol da…
-          İyi de kötü de düşündükçe değişiyor kardeş… Ne iyidir ne kötüdür duruma göre de değişiyor…
-          Değişsin! Biz daima iyiyi tercih edelim de varsın değişsin…
-          Değişim daimi iken seçimin nasıl daima iyi olabilir ki?
-          İyi değişip te kötüye döndüğünde biz de yönümüzü değiştirir yine iyiye döneriz…
-          O da yine kötüye döner…
-          E biz de yine döneriz…
-          Hıh işte! Fırıldak mı diyorsun bana diyodun ya…
-          O anlamda fırıldak olmak kötü bir şey değil ki… Hem o hâlde bak âlemde fırıldak olmayan… Daima dönmeyen ne var söyler misin bana!
-          Bak bunu güzel dedin! Hakkını yememek lâzım…
-          Gördün mü bak! İşte bu da birlikte düşünmenin güzelliği…
-          Elbette birlikte düşünmek nasıl güzelse duruma göre tek başına düşünmek te o kadar güzel…
-          Teklik Allah’ a mahsustur… BiZ BiR’ likte daha GüZeL oluruz…
-          Tek başına olmak ta BiR’ likte olmak değil midir!
-          Lâfı değiştirme… Aynı şey değil… Ona “Yalnız” olmak denir…
-          Ee! Yalnızlık ta Allah’ a mahsustur…
-          Muhakkak öyledir de sen benim ne demek istediğimi çok iyi anladın…
-          Çok iyi anlamak için çok iyi düşünmek lazım…
-          E düşün kardeşim çok iyi düşün…
-          E bu seninle pek mümkün olmuyor… Ben kendi başıma çok daha iyi düşünüyorum…
-          İyi de kendi başına düşündüklerinin doğru mu yanlış mı olduğunu nereden bileceksin ki?
-          A doğru ya… Ben bunu nasıl akıl edemedim… Sen gibi bir akıl hocasına danışmak varken değil mi?
-          Öyle bir şey dedim mi ben…
-          Dilinle demesen de halinle bunu demiş oluyorsun…
-          E sen de halinle diyosun ki; Benim bir derdim var… Düşünüyorum düşünüyorum içinden çıkamıyorum diyorsun…
-          Benim BiR DeRDiM olduğu muhakkak… İçinden çıkamayacağım da muhakkak… Lâkin şu da var ki şu an bu derdime en iyi gelen şey seninle değil kendimle baş başa kalıp düşünmek…
-          Ben senin düşünmene köstek değil destek olurum diye düşünmüştüm…
-          Hakikaten düşünmek isteyen kişi bir kenara çekilir kardeş… Seninle olunca düşünceler de senin gibi daldan dala atlıyor…
-          Ha! Bu durumda ben hakikaten düşünen bir kimse olmuyorum yani! Dediğinden bu sonuç çıkıyor.
-          Öyle tabi! Zaten senin sorunun ne biliyor musun? Sen bakıyorsun ve hemen kendince bir sonuç çıkarıyorsun ve çıkardığın sonuca göre de harekete geçiyorsun. Şimdi dediğimden bu sonucu çıkarıyorsun… Ondan önce benim halime bakıp bir derdim olduğu sonucunu çıkardın… Ve kendi kendine hemen karar verdin kafamı dağıtmak için…
-          Hiç te öyle değil! Çıkardığım sonuca göre harekete geçiyor olsam ne diye sana sorayım da ağzından lâf almaya çalışayım ki… Önce anlamaya çalışıyorum ben!
-          Ben de anlamaya çalışıyorum. Bunun için de bir kenara çekilmiş düşünüyorum işte…
-          İyi de sen, kendi kendine yapıyorsun bu işi ben ise seni de katıyorum…
-          Niye peki! Sen kendi düşüncelerine güvenmiyor musun ki beni de katıyorsun?
-          Kardeş! İstişare deniyor buna… Sünnettir…
-          E benim yaptığım da Tefekkür’ dür… En makbul ibadetlerden biridir…
-          Ne güzel işte! Bir parça senden bir parça benden… Daha da makbul olmaz mı?
-          Makbul olan “Kabul görendir”…
-          İstişareyi kabul etmem mi diyorsun?
-          Hayır çok bilmiş! Onu demiyorum.
-          Ne peki?
-          Makbul olan kabul görendir. Böyle olunca herkes ihtiyacı olanı kabul eder.
-          Asıl çok bilmiş sensin! Çünkü bak; “İstişareye ihtiyacım yok” demeye getiriyorsun. “Benim bildiğim bana yeter kimseye danışmama gerek yok” diyorsun yani…
-          Al işte! Gönlüm diyor al şunu yüksek bir dağın tepesinden aşağı yuvarla… Ne fayda ki adam değilsin; Kuşsun…
-          Baakkk! “Adam değilsin” deme… Bari “Adem değilsin” de… Lafımızı sallamıyon herhal! Ne dedim ben; “Adamlığın cinsi türü yoktur” demedim mi?
-          Dedin evet demez olası öyle dedin… Dediğine bir şey dediğim yok ta… Off Allahım nerden sardın bunu benim başıma!
-          Allah’ ın işine karışılmaz… Bana onca laf ediyorsun ses çıkarmıyorum lâkin Allah’ a laf söyletmem…
-          Lan oğlum! Allah bir tek senin Allah’ ın mı! Kimi kime karşı savunuyorsun da beni iyice zıvanadan çıkarıyorsun…
-          Allah senin de Allah’ ınsa o vakit bil ki Allah senin gibi öyle “Kimseye ihtiyacım yok” havalarına giren kendini beğenmişleri sevmez anladın mı…
-          Senin gibi her bildiğini doğru zannedenleri sever mi peki?
-          Ben her bildiğim doğrudur diye bir şey dedim mi sana?
-          Dilinle demedinse de halinle diyorsun işte! Lafın sonunu dinlemeden kendi kendine hüküm vermeler…
-          Lâfın sonunu dinlemiyormuşum… Aslanım, Perşembe’ nin gelişi Çarşamba’ dan bellidir demişler… Sen lafın sonunu başta diyorsun zaten…
-          Allah Allah! Senin her anladığın doğru yani… Ne kadar da eminsin kendinden… Daha önce de dedim bunu sana ama “Pek öyle olduğum söylenemez” dedin… Dediğinle yaptığın birbirini tutuyor mu hiç?
-          Ya var ya… Sen de amma kurulmuşsun ha! Ne bu oğlum horoz döğüşü mü yapıyoruz burda!
-          E horozlanma da dövüşmeyelim o vakit… Hem kafamı dağıtmak için geliyorsun hem de bütün sinirlerimi tepeme topluyosun ya… Ne belâsın sen…
-          Tamam hadi sinirlenme… De bakalım ne diyorsun… Lâfının sonunu da görelim…
-          Lâ havle velâa….
-          Hadiiiii!
-          Hadi de kafa mı bıraktın ki adamda!
-          Adam mı?
-          Lannn!!!
-          Tamam ya takıldım biraz!
-          Belli takıldığın… Plâk gibi aynı yere takıldın kaldın…
-          Ya tamam dedik işte uzatma… İstişare yapalım dedik kör döğüşüne döndü…
-          Kör olduğunu anladın yani nihayet…
-          Karşılık vermiyorum… Efendice susup bekliyorum. Anlatacaksan anlat! Neyi anlamamışım?
-          Uçtu gitti herşey kafamdan… Ne anlatacağımı da unutturdun bana…
-          Eh! Buna da şükür…
-          Nesine şükrediyorsun!
-          E! Gayem kafanı dağıtmaktı… Kafandaki herşey uçup gittiğine göre… O önceki üşüşenler de uçup gitmiştir herhalde diye şükür dedim…
-          Sen de bi uçup gitsen de ben de şöyle bir şükür desem!
-          Mümkünü yok! Neyi anlamadığımı anlatmazsan şurdan şuraya gitmem.
-          Tamam lan! Madem ki gideceksin anlatırım… Seve seve anlatırım…
-          Hııı!
-          Ne diyorduk?
-          Makbul olan kabul görendir demiştin… Ben de; İstişareyi kabul etmiyor musun demiştim…
-          Hııı… Diyorum ki ben; İnsan önce ihtiyacı olanı kabul eder… Misâl; Susuzluktan ölmek üzere olan kimseye tutup ta; “Bak! Tabiat ne kadar güzel değil mi?” demenin bir anlamı olmaz. Evet! Tabiat güzeldir amma; O kimse önce ihtiyacı olan suyu bulup susuzluğunu gidermeli ki ondan sonra tabiatın güzelliğini görsün ve kabul etsin değil mi!
-          Elbette!
-          E sen şimdi diyebilir misin o kimseye; Tabiatın güzelliğini red mi ediyorsun diye?
-          O kadar da mal değiliz herhalde…
-          Mal değilmiş… Malın önde gidesinisin sen!
-          Öyle deme ama bak; Yanyanayız!
-          Yok yok! Yanyana falan değiliz. Sen geldin zorla işgal ettin yanımı…
-          Aman be kardeş ya… Sen harbi harbi beni aşağılıyorsun ha!
-          Lan oğlum! Ben seni aşağılamıyorum da sen zorla kendini bu duruma sokuyorsun… Sonuç çıkarma! Hüküm verip durma!
-          Ya biz niye doğru dürüst konuşamıyoruz!
-          Aman Yarabbi! Keremine şükür! Sen hakikaten bunu fark edebildin mi?
-          Yok artık… Bak sen beni o kadar hırpalıyosun ben kızıyor muyum senin kadar! Ama belli ki sen o susuzluktan ölmek üzere olan kimse gibisin ki bu yüzden böyle her dediğim batıyor sana…
-          Ha şunu bileydin!
-          Eh be güzel kardeşim… Söyle o vakit neyin susuzluğunu çekiyorsun bilelim de biz de ona göre bir şey diyelim…
-          Şimdi anladın mı gözümü neden tek bir noktaya diktiğimi…
-          Anladım anladım…
-          O vakit, hazır anlamaya başlamışken şunu da anla…
-          …
-          Hem diyorsun ki; Zerre küllün aynıdır… Hem de “Çok noktaya bak ve her BiR’ indeki aynılığı ve ÇoK’ un TeK’ liğini gör…” diyorsun…
-          …
-          Her birinde aynılık varsa; Ha BiR’ine bakmışsın ha HeP-SîN’ e… değil mi?
-          …

HâLimce... 24.11.2014 - 14:15-15:45
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: KuŞ MASALLARImız..

Mesaj gönderen aksiseda »

- Her birinde aynılık varsa; Ha BiR’ine bakmışsın ha HeP-SîN’ e… değil mi?
-          Hakikaten öyle ha! Ben bu yönüyle düşünmemiştim…
-          Sen zaten hiç düşünmedin ki!
-          Allah Allah! Nedenmiş o?
-          Hakikat bu. Şeyh Sadi Şirazi diyor ki Bostan adlı eserinde; “Sen bilgiyi, düşünceyi muallimden öğrenmedin… Allah senin vücudunu bu kıvamda yarattı… Eğer Allah senin HaKK’ ı gören gözünü kapatsaydı kulağına giren HaKK Sözünü Batılın ta kendisi sanırdın” diyor…
-          İşkembeden mi sallıyoruz biz?
-          Doğrusu; Her BiR’i miz bir ŞeKiL’ de SaLL’ ıyoruz da… Kimimiz işkembeden, kimimiz iskemleden…
-          “İskemle” mi?
-          İskemle… İskemle, üstüne oturulan bir oturaktır… Tabure de deniyor… Sandalye veya koltuk gibi hani böyle arkaya yaslanacak yeri olmayan küçük bir oturak…
-          Hııı? Diyosun ki yani; Arkaya yaslanamadıkları için, desteksiz sallıyorlar he?
-          Doğrusu, beni şaşırtıyorsun KeRDeM… Leb demeden…
-          Sen de beni şaşırttın şimdi! Sabahtan beri o kadar “Lan, lun…” un ardından ilk defa adımla hitab ediyorsun bana…
-          Ne o! Adını duymak hoşuna gitti sanki!
-          E! Yani… Adamdı, kuştu, aslandı… Hiç olmazsa ne olduğum belli olsun..
-          Bir yandan her NoKTa’ nın aYN’ ılığından bahset diğer yandan iSMi’ nle özel olmak hoşuna gitsin… Tezat değil mi?
-          Sen de tüm tezatları çözdün de sanki bir benim tezatım kaldı!… Tezatlarla dolu şu âlemde bırak bizim de o kadar tezatımız olsun…
-          “Tezatlarla dolu şu âlem” öyle mi! Hani nerede kaldı o vakit ÇoK’ un TeK’ liği…
-          O “ÇoK” dediğin şey değil mi zaten TeZaT’ ların ta kendisi…
-          O hâlde BiR-BiR’ ine bu kadar TeZaT olan ÇoK’ luk için nasıl olur da TeK’ likten söz edilebilir peki?
-          Bak işte; Bu sefer sen kendinle tezat oluşturdun…
-          Öyle mi!
-          Öyle tabi! Neden dersen; Ben ‘HaYaT BaŞKa, ÇoK BaŞKa… Bu ikisi aynı mı sence?’ dediğimde ne demiştin, “Aynı tabi! İkisi de BaŞKa’ ymış işte… BaŞKa oluşlarıyla aYN’ ı dememiş miydin?
-          Aynen öyle demiştim?
-          O halde burada da aynı işte bunu neden göremiyorsun Sayın HeRDeM Efendi…
-          ÇoK’ taki aYN’ ılık; Her birinin TeZaT olarak ÇoK’ luğu ortaya çıkarışıdır diyorsun anladığım kadarıyla?
-          İyi anlamışsın…
-          İyi ne var bunda?
-          Nasıl ne var? Önceki dediğini kabul ediyorsan bunu da kabul edeceksin tabi ki… Haaa… Tabi senin bir şeyi kabul edip etmemen ihtiyacına bağlı değil mi… İhtiyacın yoksa Makbul değildir senin için… Pardon unutmuştum!
-          Sana da bir fırsat vermeye gelmiyor ha? Kasım kasım kasılıyorsun… Ama dikkat et fazla kasılma! Malum arkana yaslanırken iskemleden düşebilirsin ona göre!
-          Kasıldığım falan yok… Ama sen de kabul et; Altta kalmayı hiç hazmedemiyorsun…
-          Altta kalmak mı! Hani senin gayen beni şahlandırmaktı… Ne çabuk ta alta atıverdin hemen! Üstte olmaya bu kadar hevesliysen kaldır kanatlarını da göğe yüksel… Hiç olmazsa zahiren de olsa üstte görünürsün!
-          Batınen sürünüyorsun diyorsun he?
-          Ya var ya; İsminle tam müsemmasın… Bir DeM’ de kaç KeR’ e aynı şeyi tekrar ediyorsun.
-          Kendi kendine mi tekrar ediyorum… Sen de HeRDeM beni aynı şeyi yapmaya zorluyorsun… Sen de isminle müsemmasın… HeRDeM zorla…
-          Burada zorlayan biri varsa o da sensin… Geldin zorla beni kendine ortak ettin… Ben seni bir şeye zorladım mı…
-          Zorladın tabi! Kuşsun, kuşsun… Neden kuş olduğunu kabul etmek istemiyorsun deyip durdun… Zorlamadım deme…
-          E oğlum ben zorlasam da kuşsun zorlamasam da… Sen aslansın da ben seni kuş etmeye mi çalışıyorum… Bu mu zorlamak… Ben sana sadece kendin ol diyorum…
-          E kendim olmamla da bitmiyor iş… Bu sefer de TeZaT oluyoruz işte…
-          Bu da aynı şey; Tezat oluyorsan tezatsındır… Sorun ne olduğun değil ne olduğunu bilmeyişin veya bildiğin halde kabul etmeyişin… Ne olduğuna bir şey diyor muyum ben? Zorluyorsam olduğun gibi ol diye zorluyorum…
-          Hııı! ‘ Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün’ diyorsun yani…
-          Aynen de onu diyorum… Tıpkısının aynısı…
-          O ne lan! Tıpkısının aynısı…
-          E öyle derler ya… Tıpkısının aynısı… Yani; Ölü ölmüş demek gibi… Yani “İkisi aynı mı?” diye soracaksan aha işte bunun için sor “Tıpkı” da aynı demek, “Aynısı” da aynı demek…
-          Tek tek ikisinin anlamı da “Aynı” iken anlamı aynı olan iki kelime yan yana gelince anlamsız oluyor…
-          Hah işte bak! Demek ki bu hayatı anlamlı kılan şey; “İki aynının yan yana gelmeyişi” Yani TeZaT dediğimiz şey… Bu tezatlık olmasa, bu ÇoK’ luk olmasa hayat bu kadar ÇoK aNLaM’ lı olmayacaktı belki de…
-          E işte ben de onu demeye çalıştım ya demin; Oluş itibariyle her BiR’ inin böyle oluşunda gizlidir belki de TeK’ lik…
-          Yalnızca öyle olduğunu sanmıyorum. TeK’ lik bunun çok daha ötesinde olmalı…
-          Nerden biliyorsun?
-          Bilsem zaten bu kadar düşünmem…
-          “Düşünmem” diyorsun da hani düşünüp düşünmemek kişinin iradesine bağlı değildi?
-          Bağlı değil tabi ki! Ama şu bir gerçek ki; Akıl soru sorabildiği sürece düşünür. Tüm cevapları bilen hangi soruyu düşünecek ki! O yüzden dedim düşünmem diye…
-          O da bir düşünce elbette… Ama bilemeyiz ki; Belki de akıl bizi böyle oyalıyordur… Yani düşünmenin gerekliliğine bizi inandırmak için böyle bir düşünce üretiyor ve bizi de bu nedenle düşünceler peşinde sürüklüyordur…
-          Olabilir ama öyleyse bile işini çok iyi yaptığı kesin… Çünkü bak istesek te istemesek te düşünüyoruz ve hoşumuza giden bir düşüncenin de peşinden zevkle gidiyoruz…
-          O zevke; “ZıDLaR ZeVKi” diyor KuLiHVaNi…
-          Kulihvani mi? Ya bırak oğlum ya sen de allaaasennn… Biz düşünmenin ZeVK’ in den bahsediyoruz sen tutmuş bir ZıR DeLi’ nin ZeVK’ inden bahsediyorsun…
-          Zır deli mır deli… Adam bizim gibi kendini yiyip bitirmiyor ya düşünerek… Hem de ZıDLaR’ dan ZeVK duyuyor… Senin gibi değil yani! Sana kalsa çoktan başından savmıştın beni… Azıcık zıtlık görme… Hemen dellenirsin…
-          E o da dellenmiş işte… Hem de Delinin önde gideni… Zır-Zırdeli … Neydi bir de Hınzır Deli mi… Aman işte… Deli sonuçta kabul et…
-          “Kabul et” deyince sen şimdi tutup ta burdan deliliğin benim için makbul olduğu sonucunu çıkaracaksın da lafı dolandırıyorsun…
-          Laf beni dolandırıyor oğlum… Düşünceler beni dolandırıyor… Dedin ya işte akıl bir şekilde peşinden sürüklüyor bizi…
-          İyi de akıl bizi peşinden sürüklüyorsa biz kimiz, akıl kim?
-          KeRDeM ve HeRDeM… Biz kuşuz…Zorlamak gibi olmasın da :oops:
-          Zorlayan zorluyor zaten… Bak o kadar konuşuyoruz işin içinden çıkamıyoruz…
-          Eee! Dedim ben sana; Benim BiR DeRDiM olduğu MuHaKKak… İçinden çıkamayacağım da MuHaKKak…
-          Dedin demesine de… Dedikçe düşündükçe hakikaten daha da içinden çıkılmaz bir yere gidiyor insan…
-          Aha işte! Öküz desem yeridir… Yine insan oldu… Ama öküz olmak istersen zorlamam seni… Rahatça olabilirsin yani…
-          Lan oğlum ciddiyim ben… Hakikaten düşündükçe, bırak bilmeyi… Bildiklerinden bile emin olamadığını görmüyor musun?
-          Görüyoruz herhalde… O yüzden dedim ya en başta ‘ Hayat çok garib!’ diye… Yani; İki kere iki dört eder diyorlar da bunu Matematik’ ten başka hiç bir yerinde göremezsin şu hayatın…
-          E öyleyse böyle tırmalayıp durmanın anlamı ne kardeşim… Zırdeli olmak en güzeli değil mi!
-          En güzeli ise haydi zırdeli ol sen de… Elinde mi!
-          Ya ne bileyim oğlum ya! Şimdi asıl benim saatin zembereği dağılacak ha!
- İyi ya işte! O vakit istediğin olur; Zırdeli olursun işte…
- Ya neyse!
- Ama bak aklıma ne geldi; TeZaT dedik ya
- Hııı?
-          TeZaT deyince T biliyorsun “SeN” demektir… ZaT ise belli bir kimlik ve kişiliğe işaret eder…
-          Eeee?
-          E’ si şu ki TeZaT; Hakikaten ZaT olmayan SeN’ in kendini ZaT olarak görmen nedeniyle ortaya çıkan bir durumun adı sanki…
-          Benim mi? Tüm tezatların kaynağı ben miyim yani?
-          Sen dedimse sen ve senin yerinde olan herkes… Ben, sen, o…
-          Onu bunu bırak ta benim tezatım neymiş onu bi desen…
-          Ya senin tezatın şu ki; Bir yandan her noktanın aynılığını ve ÇoK’ un TeK’ liğini savunurken diğer yandan isminle hitap edilmesinden hoşnut oldun ya… Bu bana tezat gibi göründü…
-          İyi de herkese neden isim veriliyor… İsmiyle hitap edilsin diye değil mi! Gerçi sana kalsa bana öküz diye hitap etmek hoşuna gidecek ya…
-          Öküz de aynı senin “Adamlık” hikayesi gibi kardeş… Cinsi türü yoktur yani… Ama hem bak; KeRDeM deyince hoşnut oluyorsun ama öküz dememe bozuluyorsun… Niye; Her isim sahibi ismiyle diğerlerinden ayrılıyor. Ayrılan ise aYN’ ı olamaz…
-          Ayrılıkları bırak ki aYN’ ı olasın diyorsun he? Öküzlüğe direnmenin alemi yok diyorsun yani!
-          Senin o KuLiHVaNi’ nin “SıRR-ı SıFıR” dediği budur belki de… Yani tüm farklılıkları sıfırla ki…
-          Aynı olasın… Diğerinden hiçbir farkın kalmasın…
-          He! Tıpkısının aynısı işte…
-          Var ya! Ben işte senin bu yönünü çok seviyorum kardeş… Hakikaten sen her dem TeFeKKüR halindesin ha! İsminle müsemmasın yani HeRDeM…
-          Öyle mi! Hani HeRDeM zorla idi daha önce…
-          Zorla da olsa sonuçta HeRDeM Düşünüyorsun…
-          Aynen! Şimdi bırak ta beni herdem düşünmeye devam edeyim…
-          Mümkünü yok bırakmam…
-          Haklısın MüMKüN’ ü “YoK”
-          Hıı?
-          …..

HâLimce... 25.11.2014 - 14:20-16:35
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: KuŞ MASALLARImız..

Mesaj gönderen aksiseda »

-          Haklısın MüMKüN’ ü “YoK”
-          Hıı?
-          Üzerinde biraz düşününce her kelime ne çok şey anlatıyor aslında ama yine de yetmiyor…
-          Ya bırak oğlum kelime oyunları yapmayı… Dön dolaş aynı yere geliyoruz… Git gel Konya altı saat…
-          O kadar hızlı uçabiliyor musun sen :D
-          Hıı… İstersen seni de uçurayım…
-          Ben zaten uçmuş durumdayım… Hem uçmuş hem de göçmüş durumdayım hem de…
-          Hayırdır! Pek bi karamsarsın! Senin susuzluğun öyle tek bir şeye değil sanki…
-          Ah bi bilsem…
-          Bilmekle iş bitecek mi sanıyorsun?
-          Yok! Bitecek sanmıyorum. “… Bul-Ol-Yaşa” sı var daha önümüzde de… İşte yine de önce “Bilmek” gerekiyor… Sonrasında BuL, sonrasında Ol, sonrasında yaşa… Hep sonra, sonra, sonra…
-          “Sonrası, öncesinden hayırdır” buyuruyor Allah cc…
-          İnşallah! Hayır olsun… Ama şu halime bakıp ta hiç te hayırlı bir şey göremiyorum…
-          Ne varmış oğlum halinde… Elin ayağı tutuyor çok şükür… Hayattasın işte…
-          Hayattayım evet! E zaten her şey bu hayatta oluşumuz yüzünden değil mi!
-          E! Ne yapalım aslanım ölelim mi… Allah böyle takdir etmiş… İmtihan işte…
-          Biliyorum kardeşim biliyorum… Allah böyle takdir etmiş te… İşte demin senin dediğin gibi; Bilmekle iş bitmiyor ki! Allah böyle takdir etmiş demekle hiçbir derdim bitmiyor!
-          Lan oğlum sorunca kızıyorsun, sormayınca “Dert” deyip duruyorsun… Demesen bile zaten her halinle belli bir sıkıntın olduğu… Yok susuzluktu diyorsun… Anlamadım ki senin derdin ne?
-          Anlamadım! İşte derdim bu…
-          Anlamadım…
-          He işte; Anlamadım, anlayamadım… Nedenler, niçinler hep havada uçuşuyor ama nafile… Hiç birisine gönlümü tatmin edecek bir cevap bulamıyorum… Ve bu hayatı anlamıyorum…
-          Biraz daha zorlarsan az kaldı tırlatmana ha! Sonra zırlar durursun… Artık zırdeli mi olursun zır akıllı mı bilmem…
-          Sahi bu “Zır” ne demek la? Hani kapı zili gibi ;”Zır… Zııııırrrr…”
-          Ha işte… Buyrun cenaze namazına…
-          Lan oğlum dur bi… Daha önce hiç düşündün mü sen “Zır” ne demek diye…
-          Niye düşüneyim ki… Merak edersem açar sözlüğe bakarım…
-          Hangi sözlüğe?
-          Kuş Dil Kurumu Sözlüğü’ ne…
-          Aman kendi lehçene uygun olanına bak! Maazallah sonra baş edemeyiz seninle… Çünkü zaten her canlı türünü içinde barındırdığını gördük… Şimdi bir de tüm dil türlerini de içinde barındırmaya başlarsın. Hiç çekemem seni ondan sonra…
-          Sen kendi derdini bile çekemiyorsun ki beni çekesin… Tek bildiğin of poff… Yok düşünüyorum… Yok teffekür ediyorum… Düşün düşün… Görelim işlerini… İşkembeden mi iskemleden mi… Kimmiş sallayan…
-          Lan oğlum neye kıyas yapıp duruyorsun… Kimmiş sallayan yok bilmem işkembeden işlermiş… Gayen ne senin KeRDeM… Zilime basıp beni zırlatmak mı!
-          Sen yeterince zırlayıp duruyorsun zaten… Kim ne yapsın seni… Kendi kendine zırla dur… Yeter artık uğraşamayacağım seninle… Ne bu be! Adam gibi anlatacaksan anlat…
-          Lan oğlum ben diyorum ki derdim “Anlayamamak”… Sen diyorsun ki; Adam gibi anlatacaksan anlat… Ya ben ne deyim ki sana… Lan oğlum sen bu kadar mı kaz kafalısın…Yine hep mantıkla gidiyorsun… Niye şu yüreğimin çaresizce çırpınışını görmek istemiyorsun… Gideceksen defol git… Parayla mı verdiler lan seni bana!
-          Sen amma da paçozmuşsun be!
-          Paçoz ne lan paçoz ne! Asıl sen adam gibi konuş ta ne dediğini bilelim… Gerçi eminim ki sen bile ne dediğini bilmiyorsun ya… Hiç önemli değil; Açar bakarsın Kuş Dil Kurumu Sözlüğü’ ne değil mi… Sen kim kendi kendine bilmek kim… Daha doğrusu sen kim kendini bilmek kim… Sen anca onun bunun yazdığı sözcükleri olduğu gibi al kullan… Sen işte beni de aynı o sözlük gibi kullanmak istiyorsun… Hazırcısın oğlum hazırcısın… Armut piş ağzıma düş… İstediğini alamayınca da kabahat ben de olsun… Bi kendinle yüzleş oğlum… Git çekil bir kenara da iyice bir düşün; Ben kimim neyim diye…
-          Kimmişim, neymişim, düşünecek mişim… Milyon kere dedin Kuşsun kuşsun diye neyini düşünecekmişim daha…. Ne olduğum belli işte Kuşum…
-          Belliyse söyle lan; KuŞ ne demek? Neden Kuş denmiş, başka bir şey denmemişte ha? Söyle bakalım…
-          Kuş işte oğlum… Bizim türümüzün ismi kuş…Nesini söyleyim daha bunun…
-          Ben sana türünün ismini mi soruyorum kuş beyinli… Ben sana türüne neden kuş ismi verildiğini soruyorum… Bu ismin anlamı ne onu soruyorum…
-          Kanatları olup ta uçabilen canlılara kuş denir işte…
-          Ben mi anlatamıyorum… Sen mi anlamıyorsun… Arkadaş deli etme beni… Sorduğum soruyu doğru anla ki doğru cevap verebilesin… Kime kuş denir demiyorum ben… Diyorum ki “Kuş” kelimesinin anlamı ne?
-          Ne bileyim oğlum ben o kelimenin anlamını… Sen onu git o kelimeyi bulana sor…
-          E anlamını bilmediğin kelimeyi niye kullanıyorsun o vakit… Hem böyle yapıp hem de hazırcısın dediğim zaman niye kabul etmiyorsun…
-          Bir iki kelimenin anlamını bilemedik diye… Her şeyi bildiğimi mi söyledim ben sana arkadaş…
-          Ya her şeyi bildiğini söylemedinse niye herşeyi biliyormuşsun gibi davranıyorsun… Ya da niye bilmediğin işlere gaganı sokuyorsun…
-          E sen söyle o vakit; Kuş ne demekmiş?
-          Al işte gene döndük başa!
-          E ne var oğlum söylesen ölür müsün!
-          E ne var oğlum bir kere de sen düşünsen ölür müsün?… Bir kere de desen ki; “Ya bana kuşsun kuşsun” deyip duruyorsun da bu “Kuş” un anlamı ne? “Neden kuş demişler bize?” desen… Ben de desem ki sana; Aha işte kafamı dank ettirecek bi şey… Helal olsun sana Kerdem desem… Niye bunu bana çok görüyorsun oğlum…
-          Ya çok gördüğüm falan yok… Ama belli ki sen beni çok görüyorsun… Ya da benden beklentilerin çok… N’ apayım oğlum ya benim elimden de bu kadarı geliyor…
-          “Allah böyle takdir etmiş” diyorsun yani yine…
-          E ne diyim o vakit…
-          “Sen söyle!” deme sakın…
-          Demiyorum kardeşim, hiçbir şey demiyorum… Sen de ister de ister deme…
-          ...
-          …
-          Yaa! “Paçoz” diyorsun onun anlamını bilmiyorsun… Kuş diyoruz onun anlamını bilmiyorsun… Zır diyoruz onun anlamını bilmiyorsun… Sonra gelmiş bana; “ İçini bir görsem derdinin çaresini bulurum da… “ diyorsun… Derdim; “Anlayamamak” diyorum… E sen daha kullandığın kelimelerin ne olduğunu anlayamamışsın ki derdi “Anlayamamak” olan birine yardım edebilesin… Binmişsin bir alamete gidiyorsun kıyamete… Ondan sonra da tutmuş bana görürsün diyor kimmiş işkembeden sallayan… Yok iskemleden sallayan… Derdin ne senin oğlum… Benim derdime derman olmak mı kendi derdine derman aramak mı? Önce onu bi anlayalım da sonra bakarım artık ben de kendi derdime… Anlayamadıklarıma…
-          Ya tamam bi şey demedik…
-          Deme… Hiçbir şey deme… Sinirlerim tepemde zaten…
-          Tamam hadi… Sonra görüşür konuşuruz…
-          He öyle yaparız…Nasılsa sonrası öncesinden hayırlıdır değil mi!


HâLimce... 26.11.2014 - 14:12-15:39
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KuŞ MASALLARImız..

Mesaj gönderen kulihvani »

DARmaDUMan: sen de amma abarttın haa..insan çiğ süt emmiş..miş.. mişş.. ya işte ondan dOLAYı içindeki cıfıt çarşısı ekşir dururmuş da.. kulağı SÂHİBini de duymaz mış.. mişş mişş..mış mış da habirem şirk koşarmış İÇten DIŞtan ÖZÜnden de Akrabasına.. amma evlat bize bak kafeslere soksalar bilem, şükür BİZ SÂHİBimizi tâaa Elest İLinde DUYduk da hİÇ unutmadık Ezel-Ebedde Ötüyoruz habiremm:

اَلٰهّلُ اَلٰهّلُ رَبِّي لاَ أُشْرِكُ بِهِ شَيْئًا
Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahu, Allahu, Rabb, lâ uşriku bihi şey’en.: Allah! Allah! Benim Rabbim!. O’na-ALLAH’a hiçbir şeyi ortak
Koşturma bana!.”
buyurdu..
(İbn Mâce, Duâ, 17)

DERdiYOK: valla baba sen de döktürüyon haa..DeDeBaBayı solladın da SALLayıp gidiyon maşallah haaa!. Hani insÂNların ataları demişlermiş mış mi ya: “bOYNuz Kulağı GEÇer!”miş. mışş.. mişş..

DARmaDUMan: “kes sesini veletçik dinle bak kul ihVÂNimizi ne yazıyo oraya: “bOYNuz Kulağı GEÇer amma ASLa DUYamaz!.” Diyoo DuYdun mu?. DİNle bak;
Kafa GÖZün BAKtığını GÖRen Kalb GÖZünden
Kafa KuLağının İşittiğini DUYan Kalb KuLağından..
Senin analayacağın şekilde deyim sana ki şu BİZim “MuhaMMedî MeLÂMet”ten DEMLemekte..
umarız biraz da bİZim Sesimizi de hem işitir hem duyar da bayram ederiz bi güzel..

DERdiYOK: ben ötmeden duramıyom hiç, amma ben O’nun gibi öterken de işitiyomm buyursun SALLasın GELsinn “BİZ”im ÂLeM ÜSTüne.. zaten KİMseler de bişiyy anlamıyomuşş yaaa!. Susstumm.. konuşsunn!.”

-kulihvÂNi düşünüp kaşınıp kuşdilince ve de kendi halince,
sohbet torbasını açıaçıverdi yemleri kuşlara saçısaçıvermiş.. miş..-


MuhaMMedî MeLÂMetin müstesNaLığı
MuhaMMedî MeLÂMet;
MuhaMMedî Mâhiyet
MuhaMMedî Mezheb
MuhaMMedî Meşreb
MuhaMMedî Mâliyet Mecmua’sıdır.
Ve NûR-u MuhaMMedden Yaratılan Küllî Şey’e Şâmildir/kapsar!..
HakikatMuhaMMediyye her insanın Habli’l- Verid Şahdamarıdır..
hani ağaçların yukarıya büyüyüp giden en yüksek ve ana olan bir ŞAH DALı vardır.. ve bu DALın tepe noktasında doğmakta olan yaprakçıklar görürsünüz.. Ellerseniz su gibidir ezilverir ve körleşir-ölür ve o ağaç bodur kalır artık.. bunu lisedeyken denemiştim…

Demem o ki,
MuhaMMedî MeLÂMet her NEFS taşıyan İnsÂNın AKLen-NAKLen KULLUK AĞACInın Şahdamarıdır.. Kemâlât Kapıısı GELİŞim Gökleri.. SıRR-ı Sıfır SEMÂsıdır..

MuhaMMedî MeLÂMet asla, piyasadaki nefisperest ve dünyaperest olmuş zavallı Tevhid Tüccarlarının ya da Tasavvuf Simsarlarının düzmeceleri değildir..
Çünkü
MuhaMMedî MeLÂMetin temel yasası;
“Her kul-Abduallah ALLAHıyla baş başadır- beynehu beynALLAH!” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dahi her ÜMMetine ALLAH celle celâluhunun Tebliğ-Tenzir-Tebşir-TeşHid GÖRevlisi olarak: “Oğlum/Kızım, ALLAH celle celâluhu SÖZünü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem SESinden -ki KeLÂMuLLAH ve Sahih Hadislerdir- DUY ve UY!” buyurmak ŞeFâatından başka bir İlahî yetki sahibi değildir.. Hüküm HÜKMuLLAH.. Kader KaDeRuLLAH.. ve şu ÂN Şe’ÂNuLLAHta SüNNetuLLAH Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin SÜNNeti üzere YAŞAnmaktadır İnşâe ALLAHu TeâLâ!..

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; Ümmü A’lâ radiyallahu anhu’nun, Osman İbni Maz’un’un ölümünden sonra onu tezkiye için söylediği: “ALLAH (bu imânlı, tâatli) kuluna ikrâm etmez de ya kime ikrâm eder?” demesi üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’a yemin ederim ki Ben ALLAH’ın bir peygamberi iken, Bana (ve size yarın)ALLAH tarafından ne muamele yapılacağını bilemem!” buyurdu.
(Buhârî, Cenâiz 3, Tâbir 13)

Onun için MuhaMMedî MeLÂMette;
Sadakat, Samimiyyet, Sabır ve Selâmet Kemâlâtı şarttır.. 4-S Kuralımızdı yaa!.
Hiç kimseye bir şey veremez ve de alamaz ancak ve ancak;
O kimsedeki HakikatMuhaMMediyye gerçeğinin Şahdamar DALI vermesine-ortaya çıkmasına Hasbî Hizmetçilik EDeBİlir ve de SeBeB OlaBİLir!..
Bu Hasbî Hizmetini de mutlaka ve mutlaka Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ADına, HESABına ve de Şerefine YAPmalı ve de bundan EMÎN OLmalı OLunmalıdır..
MuhaMMedî OLuş da budur ZÂTen..
Kimin ki, İmanında, Amelinde, Ahlâkında ve HÂLLerinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme UYmaktaysa ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi Örnek ALıp UYgulakamtaysa Hâlis, Muhlis, Sıddık ve Âdil bir MuhaMMedîdir..
Gerisi “yellenmeden Teyyâre!” derdi Derbentli DELi BaBam!..

AKLı olup da sonun düşünmeyen insan yoktur sanırım..
ANcak gerçeği Bilmesi, Bulması, Olması ve de Yaşaması o kadar zor ki, şiddetli bir fırtınada okyonusta debelenen insancıklara benziyoruz.. bir kurtarıcı can simidi aramaktayız elebette..
imkÂNlarımızla İmtihÂN olmak için atıldığımız şu müthiş ve acımasız Hayat Denizinde hâliyle, denize düşen her CÂN yılana sarılmak zorunda da kalabilmekte ne acı ki..

ve hepimizin aklı fikri sürekli pirize takılı ütü gibi kızıl kor içinde..
Hakk YOLda Hakk YOLcu olamak, Hakk YOLLUK ve YOLDAŞ BULmak.. şu YÂRım NEFeslik Sırat kÖPrüsünü YÂRım NEFeste “BİZ BİR-İZ” GEÇmek-Uçmak isteriz elbette.. ama NAsıL?..

işte MuhaMMedî MeLÂMet GÜNEŞinin NÛRu ki Her iNsÂNın HakikatMuhaMMedîyyesi-Hamurundaki kimlik-kişilk-KULLuk NEŞ’si ÇiÇeklenir ve Çile Bahçasinde AÇıldıkça AÇılır kokusu ise yedi Kat göklere SAÇılır İnşâe ALLAHu TeâLâ!..
kadın-erkek ABDuLLAHın KULLuğu ancak ve ancak ALLAHu zü’l- CeLÂLedir..
ABDuLLAH, Ancak ve ancak ALLAH celle celâluhu’ya Muhtaç-Mecbur-Me’mur-Mahkumdur!.
Bu yüzden Kur'ân-ı Kerimde “ABDuLLAH”ı kulu etmeye kalkışan Nemrudlar, Firavunlar örnek gösterilir durur.. -elbette el altından-çaktırmadan din BEZirgÂNlarımız da oturup düşünseler iyi ederler!.-

İsmi gereksiz yüreği gerkeli, cevr-i cihÂN çark-ı ÇİLEnin Çiçekleri İÇinde AÇan ve ve ACI-larını da DIŞIna sAÇan/YAŞAtan bir CÂNkardeşimİZ bana GİRecek bir tarikat sormuştu.. ben de her zamanki açık tavrımla: “pek çok tariakat var istediğin birine kapılan!”deyip savuşturmuştum.. gitti.. geldi…

Ve bir GERÇEK vardı ki MuhaMMedî MeLÂMette;
MuhaMMedî MeLÂMet herKESin KENDİ GÖLünde Açan Bir MuhaMMedî GÜLdür ki REYHASı ZÂTen RÛHudur!”
ANLAdınız mı cÂN YOLDAŞLarım heyy GÜZEL KUŞLarım derdiyokum ve de darmadumanım.. Ötüşün bakalım da SÂYenizde BİZde, kUŞ DiLin BİLelim-BULalım-OLalımda gerisi GOLEYy!..

DARmaDUMan: “hocam; 3 yıl kadar önce bir şey yaşamıştım...gece bir uyandım bedenimi kontrol edemiyorum; ruhum ya da canım her neyse yerinde yok; nasıl ızdırap çekiyorum ama, ama ne sesimi duyan var, ne hareket edebiliyorum; o sırada can ya da ruh; bir baktım geldi ama beden uyandığı için içine giremiyor; uyanmayıp uykuya devam etse gelip giriyormuş....ama ben bildiğin basbayağı, uyandım ve yatağın içinde hiç hareket edemiyorum...o acı ve ızdırabı sana anlatamam; sürekli yardım diliyorum dua ediyorum; sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geldi yatağın başucuna oturdu, ben yatıyorum, sağ koldan nabız ölçülen yer var ya; işte oradan o can ya da ruhu tekrar yerine yerleştirdi de kendime gelebildim....3 senedir bir tuhaf âlemdeyim...”

KulİhvÂNi: buyur yor bakalım derdiyok ött!.

DERdiYOK: “hocam; biz zaten alt-üst-iç içeyiz ki biliyorsun darmadumanla aramızda kafes telleri var sadece.. ben şâhdiyim düşünde-gerçeğin de, ne var ki babam doğrusu bir cevap VERemedim/medim.. amma velâkin hocambabam; bir bilgisayar düşünelim; önce CERryÂN ki cÂN ELEktiriği GELmiş-BİLmiş-BULmuşda ÂLEtten AYRıysa.. bu âlet bilgisayarın fişini prize takmadan çalışır mı?.. yooo.. iyi de, o fişi prize takacak bir şey lâzım, BİRR şey lâzım ki o prİZz EŞii...fiş prize takılınca da o bilgisayar kafasına buyruk çalışmaz, içinde ne program yüklü ise ancak öyle çalışır; ne eksiğini yapar ne fazlasını yapabilir; ancak fişi prize takan akıl, âlete bir şeyler daha yüklerse, farklı programlarda yüklerse yine o program dahilinde çalışabilir ancak....hocam bilgisayardan ne farkımız var bizim....ne farkımız var ALLAH aşkına!.”

DARmaDUMan: ulaa derdiyok hocababamızın yanında nefeslene nefeslene, heveslene heveslene diyecektim kuş dilim kaydı yavv.. neysem sen de bilgisayarcı oldun başımıza haaa..

DERdiYOK: : “iyi be ne gızıyonn barmak kadarlık çılgın çocuğa, hadim bi yem molası verelim de yem de yok.. su galmadı, kafesleri bok götürüyooo adam gibi dönüp bakan yokk!.. neysem biz bi nefeslenelim de anlat baba şu derdini dök de Aksın gitsin içindeki ŞEYyLerin, kul ihvÂNi babamızın GÖKÇem DEResine çaktırmadan yavvv!..

KulİhvÂNi: tamam bee.. kapatın şu gagalarınızı.. zaten dertleri zevk edemeyip de ZEVKleri DERT ET!.mekten uykuyu uyuttuk gözlerime biber döktü GADERr!. siz ne iderseniz idin de şu bizim HÂLimce’nin kuşları ne haldeler, noldular.. ki.. kanatları mı ıslandı.. yoksam yoldular..
BİLen varısa dese yaa.. yer DEmir de, GÖKLer BAKIR mı yoksammm.. HaYyat tamtakır mı yoksammm..

nOt: ses YOKk!.. sesizLik VARr!..
Resim
Kullanıcı avatarı
aksiseda
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1147
Kayıt: 11 Haz 2012, 10:01

Re: KuŞ MASALLARImız..

Mesaj gönderen aksiseda »

-          Tamam hadi… Sonra görüşür konuşuruz…
-          He öyle yaparız… Nasılsa sonrası öncesinden hayırlıdır değil mi!
-          Elbette ki! Allah cc. Öyle diyorsa öyledir… O’ndan daha iyi bilecek değiliz ya!
-          Öyle bir şey dediğim yok zaten, merak etme… Baakkk! Aklından bile geçirme yine “Merak etme sen” diye şarkılar söylemeyi… Hem ben merak ederim tamam mı! Merak ta edeceğim.
-          Et oğlum et! Merak et! Öyle mutlu olacaksan öyle mutlu ol… Yeter ki mutlu ol da…
-          Hakikaten derdin bu mu? Benim mutlu olmam mı?
-          Yok canım olur mu hiç! Sen kendini ye bitir! Ben de böyle angut angut keyifle seyredeyim!
-          Şimdi “Angut ne?” diyeceğim yine bıraktığımız yere döneceğiz! Neyse onu geçiyorum… Sen şunu de bana; Mutluluktan ne anlıyorsun? Ya da en azından şunu söyle; Ben nasıl olmalıyım ki sen benim mutlu olduğuma ikna olasın?
-          Ya ne bileyim oğlum ya! Nedir işte; Neşen yerine gelsin, Yaşama sevincin olsun… Yüzün gülsün…
-          Bu mu yani bu hayattaki tek meselemiz; Yüzümüz gülsün… Rasulullah Sav Efendimiz ne buyuruyor; “Benim yerimde olsanız az güler çok ağlardınız” demiyor mu! O halde söyle bakalım; Gülmekte mi mutluluk ağlamakta mı?
-          Ya! O sözün üstüne ben nasıl diyebilirim ki; Gülmekte diye…
-          Hıı? Ağlayım mı o vakit!
-          Lan oğlum! Senin maksadın beni iyice köşeye sıkıştırıp ağzımı açamaz hale getirmek mi… Ne istiyorsun! Hasbihal ediyoruz işte şurda… Yani hiç konuşmayalım mı seninle?
-          Kerdem kardeşim; Derdim sen değilsin… Ha sağol Allah razı olsun; Sen beni kendine dert edinmişsin amma senin derdin de ben olmamalıyım… Böyle edersen bu da bana dert olur… Evet biraz saldırgan davrandım sana kabul ediyorum. Lâkin ben bu hâlde iken karşımda sen olmuşsun başkası olmuş…. Mesele o kişinin şahsıyla ilgili değil… En azından bunu anlamanı bekliyorum…
-          Anlıyorum! Senin meselen kendinle… Ama kardeşim bu meseleyi kendinle baş başa kalarak çözemezsin ki… Belki ancak kendiliğinden çözülmesini beklersin. Çünkü Mesele sensin.
-          Kimdi o? Hani; “Bana bir dayanak noktası bulun, dünyayı yerinden oynatayım!” diyen kişi… Sen de anladığım kadarıyla bunu diyorsun bana… Kendinle başbaşa iken dayanak noktan yok diyorsun herhâlde!
-          E yani! Hem sonra şunu da diyorum ki; Her ne kadar sen başka türlü görsen, değerlendirsen de aslında benim derdim de senden farklı değil… Daha doğrusu senin derdinden farklı değil… Ha ne var! Sen belki bu hususta benden çok daha gayretlisin ben ise biraz daha esnek davranıyorum ve işi oluruna bırakıyorum… E bu da doğaldır çünkü “Allah’a giden yollar nefesler adedincedir” denmiş… Yollar farklı diye benim hakikate ulaşmayı istemediğimi ya da umurumda olmadığını düşünmüyorsun herhalde!
-          Yani! Dıştan bakınca umursamaz gibi görünsen de içinin öyle olmadığını biliyorum!
-          E bak işte! “Görüntü hakikati yansıtsaydı zaten düşünecek bir şey kalmazdı!” demiştin… Benim görüntüm içimdeki hakikatin zıddını yansıtsa dahi sen görünene aldırmıyor ve görünmeyen içimdeki hakikatin ne olduğunu biliyorsun! E o vakit deme bari; Derdim anlayamamak diye… Bal gibi de anlıyorsun işte!
-          İyi güzel dedin de; Tüm hakikat senin içinden ibaret değil ki!
-          E bu sözüne de şunu derim ki; Söyler misin bana o vakit, tüm hakikat senin içinden mi ibaret ki illâ ki tek başına kalıp kendi kendine düşünerek hakikati bulmaya çalışıyorsun ha güzel kardeşim…
-          Aha şimdi işte asıl sen beni köşeye sıkıştırdın Kerdem Efendi! Bu ne lan! Bir anda bir açılım mı oldu sende… Bi patlama falan mı yaşadın!
-          E lafları kafama gözüme patlata patlata beni de patlattın! E madem bu dilden anlıyorsun ben de anladığın dilden konuşayım bari dedim…
-          İyi yaptın… Hiç olmazsa konuştuğumuza değsin! Bir açılım bir patlama da ben yaşarım belki… Beyin fırtınası olur…
-          Valla beyin fırtınası mı hanımın fırtınası mı!
-          Baaakkkk!!!!! Oralara hiç girme şimdi!
-          Neden? O fırtınada kanatların mı kırıldı da çöktün buraya kaldın böyle!
-          Biz fırtınadan korksak, kafesimizde uslu uslu yaşardık ta Anka’ lığa ÖZ’ enmezdik oğlum…
-          Küllerinden yeniden doğacaksın yani he?
-          Biz;” Her dem taze doğarız, bizden kim usanası” diyenlere gönül vermişiz… Bizden usananlarla işimiz olmazz!
-          Senden usanan da belki o yüzden usanmıştır… Gönlünü başkasına verdiğin için belki…
-          Gönlü bilen “BaŞKa” sına ait olamayacağını da bilir… Mekke’ nin firavunlarına ne dedi Rasulullah Sav; “Bir elime Güneş’ i, diğer elime Ay’ ı verseniz yine de dönmem yolumdan” demedi mi!
-          Öyle dedi Efendimiz… Ve başına gelmeyen kalmadı… Yerinden yurdundan çıkarıldı… Sen de mi hicret edeceksin yani…
-          Hicret gerekirse hicret! Ölmek gerekirse ölürüm!
-          Dur dur şimdi! Öyle ölümden falan söz etme… Bir yandan küllerinden yeniden doğmayı isteyip diğer yandan ölüm n’ oluyor!
-          Ölüm aslında benim özlediğim bir şey! Sanki ömrümü yiyip bitiren tüm soruların cevabı gibi! Öylesine merak ediyorum ki tüm meraklarım son bulacak diye heyecan içinde bekliyorum ben ölümü! İşte o vakit şahlanırım herhalde…
-          Şahlık ta padişahlık ta kölelik te burada oğlum… Orası TeK’ lik diyarı…
-          Görmüş te gelmiş gibisin sanki!
-          Orayı görüp gelenler diyor ya işte; “Her dem taze doğarız bizden kim usanası” diye… Düşünsene Herdem; Herdem taze doğarız diyen kim? Allah doğmadığına ve doğurmadığına göre?
-          Helâl olsun sana… Hem de canı gönülden helâl olsun! Aha işte! Çektiğim susuzluğa bir yudum su oldun!
-          Hah işte! Bak şimdi mutlusun! Yüzün güldü!
-          Aynen öyle! Tıpkısının aynısı işte…
-          E hani mutluluk yüzünün gülmesi değildi… Az gülüp çok ağlayacaktın!
-          O da tıpkısının aynısı kardeş! Ona hiç şüphe yok! Lâkin şu bir hakikat ki ÖZ gülmeyince yüz gülmüş hiçbir anlamı yok… Öz Güldüğünde ise yüz gülmüş ağlamış bunun da hiçbir önemi yok! Rasulullah Sav Efendimizin o hadiste, “Gülmek” ten kastının dünya sevgisi nedeniyle gülmek, dünya ile mutlu olup ahireti unutmaktan kaynaklanan bir gülüş olduğunu düşünüyorum… Öyle olmasa O’ na “GüL” der miyiz! O’ nun O MüTeBeSSüM yüzü yeni açan bir GüL gibidir her AN…
-          Ya tam hızımı almış gidiyordum… Şimdi sen O’ ndan bahsedince…
-          Anlıyorum… Bir şey söylemene gerek yok!
-          Ne garip değil mi! Bazen saatlerce konuş anlaşama… Susunca AN’ laş…
-          Sonra devam edelim mi… Şimdi en münasibi SuS’ maktır…
-          AYN’ en…

HâLimce... 01.12.2014 - 10:11-11:15

Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KuŞ MASALLARImız..

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimmaSsmAVi kALbim..maSALL ç/gÖLümmm!.

Bir kuş : es-selam, günaydın, KULLuğun üçüncü sıfatı: İllettir yazmışsınız.. dördüncüsü olmalıydı sanırım bakabilir misiniz?
Bir kuşa: es selam, haklısın, zerHÛŞladık sanırımm üçü dördü başka görüyoruz şükür
Bir kuş AYNen
Bir kuş : eyvALLAH
Bir kuşa: Mahzuni'nin bir plağı vardı: “düşmeye göresin dost dost!” derdi.. bu benim İÇimde çalar hep..
Bir kuş: ne güzel böyle İÇinizde olmasa coşarmısınız!.
Bir kuşa: İÇİMde bir şey yok boş teneke gibi yim yavvv..haa.. bak bakkk.. şu bizim Necmeddin Kübrâ kaddesallahu sırrahu Hazretimiz var ya
Bir kuş: evet var..
Bir kuşa: evliya baba, meşhur.. Horasan da şah gibiymiş.. işte o zât.. bir gün Kıtmirin biri ölmüş ölür yaa yavv.. ama o gün padişahın oğlu da ölmüşmüş.. neyse bizim Kıtmiri de almışlar yanaına doğru kabristana.. Kübra kaddesallahu sırrahu da var Kıtmir’inin peşinde.. cenazeleri körlemişler.. padişah veledine izzet ikram tam.. 7 imam birden yâsîn buyuruyoomuşş..
bizim Kıtmire çıt yok!. derken padişah veledine telkin tamm tekmil verilmiş.. millet böğürmüş öküz gibi de riyadanmış ya da yalakalıkmışş sanırım.. halk da kalkmış gidiyoomuşş..
bizim Necmmeddin Baba: “ulan şu bizim kıtmir ne olacak arada kaldı garibimİZz” demiş miş.. imamlar dudak kıvırmış.. amma yine de bir müezzin atlamış geçmiş hemence Kıtmirin mezarının başına: “kalk ulan filandan olma felandan doğma filan Kıtmircikk!!.” derken,
Necmeddin Kübra kaddesallahu sırrahu kahkahalarla gülerek kalkmış.. halk paniklemiş şaşırmış ne oluyoo diye.. derken dervişlerinden biri: “efendimiz, izzetlimizz bi tanemizzz!. şerefimiz elden gidiyo.. bak.. padişahımız sulatanımız, her ne ise o da burada ahaaa.. habirem göz yaşı dökmekte.. sen nediyem habirem durmadan gülüyonn yavvv!.” demiş mişşş..
o zaman da kalkımış dikilmiş BUBAmız: “ulan oğlum ben böyle gülmem de!. şu yerde yatan bizim KıtMÎR var ya ResûLLah KervÂN ı köpeğimiz işte o güldürüyo beni ve diyo ki: “NECMî Babam çek şu ÖLÜyü başımdan, bu ölü adam mı bana telkin-talkın verip de beni mi diriltecek, kendisi ölü yavv!” diyo.. diyo da beni güldürüyooo yavvv demiş mişş..

şimdi ben sana "yavv" dedim ben amma.. neden "yavv" dedim.. bana "yavv" dimek bulaştı da ondan..
çunku Burası >Busarsada bir “YAVV BUBAaa” yaşamakta.. Ulu Câmiye arasıra düşmekte.. geçen sabah buluştuk.. benden kaçıyor ya.. gidip safın öbür ucuna gitmiş.. hocamız selâmı çakınca, sola selâmda gördüm onu.. “entesselâm” derken ben de “esselâm YAvv!” diye bağırmışım.. o da otamitkman: “YAvvv dimee yavv!.” diye fırlamış.. kaçarken yaka paça olduk.. “Yavv dedin yavv” “ben dimedin sen diyon yavv” “valla dimedim yavv..”
ALLAHtan ki, tesbihçi kuş, koşuşuturuverdi araya.. ben hemen horozlandım tesbihçiye.. “girme aramıza!” diyom sankim..
tesbihçi kuş: yavv bubba bekle birr Kıtmirim.. bakk bu herif sana geçen gün dimiş ki: “gardaş sende garib it gibi dolaşıyon burası Bursada.. ben gonyanın Garamandan vırt zırt!” demiş
sen safım da kimdir bu adam ne diyoo dimemiş, yimemişş, içmemişş coşşşmuşsun da: “ben ağsaraylıyım demişsin yaa!”
“heye yavv dedimm valla!.”
“keşke dimeseydin o şiyi.. yani o boku yimeseydin herfçi oğlu OYNAK Baba.. anlamış işin püf noktasını goymuşmu NOKTayı BAŞına.. yani mihenk taşına!. "Kıtmir hemşerimm" diyo bakar mı göz yaşına!.”
“heye yavv ne zaman burdan geçerken görse goşup yetişiyoo”
“amma bak ben sana bir sırr diyim bak.. koşş elleerini şaklat “OYNa da OYNa” işareti yap.. bak o herif ayak kabılarını atar başlar köçek gibi dönnmeye yavv!” dedi.
dururmuyum yetiştim.. bizim seksenlik serserimiz almış kunduralarını çıkmak üzre gayet de ciddi yavv.. kalabalığı yarmaya çalışıyo doğu gapısında kebir CÂMİmizin yavv!. Hemen yaklaştım yanına başladım mı: “anagaranın bağlarına” hem ıslık hem de elle çalmaya.. millet bihuş.. şaşkın..gargaşa tamm.. ammma bizim ki mal görmüş magribi gibi.. yok yavv kumm BAlığı gibi atladı “angaralım”ı oynamaya.. bir taraftan da: “sus ulan yapma.. valla elimde değil çalma yavv.. benmecburenn oynarımm yavv!.” diyoo..

işin daha da garibi o sahnede bizi izleyen bir genç, Emir Sultanda cumada sonradan geldi oturdu yanıma.. tanıdım.. “bu genci tanıyoom dedim!” İçimden.. terledim.. namaz bitti: “Allah kabul etsin yavv!” dedi. Hemence: “ULAN oğlum ben AKILLıyım onlar deli, git onları BUL YAvv!.”dedim..
tam toparlanırken 90 yaşını aşkın tam tıraş ve allı-pullu kıravatı kendinden önce gelen birisi bodoslama yanaştı.. “Bismillah merhaba gençler!” dedi.. “yanımdaki yamuk yüzlü genç: “merhaba Bismillah Babam!” dedi.. “Bismillah bii merhaba diyim dedim.. Bismillah ALLAHa emânet olun!. Bismillah gittim!” dedi..

düşünce düzenim alt-üst olmuştu.. “delilerden uzak dururyum da iyice “şeyyy deli” olmayım barim!” diye ulu caminin en tenha batı ucuna gitmeye başlamıştım.. penecerreyye oturup Kur'ân-ı Kerim konuşturuyodum gönlümce gözelcee.. ezan okundu.. namaza geçtim.. sağım solum doldu hiç kimseye bakmadım.. solumdaki yaşlı adam ha birem mırıldanıyordu.. fısıltı değildi bu.. içimden “kes sesini be adam” diyerek kızarken kulağıma “Bismillah” dediği takıldı..
“Bismillah elhamdulillahi rabbilâlemin..
Bismillah errehmanirrahim..
Bismillah mâliki yevmiddin!.”
Namazı SALLadım umarım gitmiştir.. farz namazı bitince hızla kalkmak istedim.. bağırarak: “Bismillah ALLAH Kabul etsin!. Bismillah kendin kabul ettiysen tâbi ki!.” dedi..
Doğru dışarı çıktım.. “Bismillah BUrası BURSA DELİLer DiYÂRI!.” diyerekten..dediğimi yiyerekten..keşiş dağlarıma doğru Maksemledim yavvvv!..
Resim
Cevapla

“►Kul ihvâni ŞİİRleri◄” sayfasına dön