

Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.
Eûzubillâhi's-semî'u'l-alîmu mine'ş-şeytânirracîm.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Es-selâtu ve's-selâmu aleyke Ya Rasûlullah '' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve ummetihi...''
Dâimen ebeden İn şâe ALLAH.
Subhâneke Allâhumme ve bihamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyke.
Ve'l-hamdu li'llâhi RABBi'l-âlemîn.
Âlemlerin RABB’ı ALLÂHu ZU’L-CELÂLe, âlemlerin rahmeti Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin Tevbesi, Duâsı, Rızâsı ve Şehâdeti İçerisinde Zikretmek, Fikretmek, Şükretmek ve Sabretmek “BİZ BİR-İZ” Nasibimiz ve Rızkımız ve Kısmetimiz olsun İn şâe ALLAH.
ALLAHu ZU’L-CELÂL, RABBi'l-âlemin şu ANda fiilen icra etmekte olduğu Sünneti, Şe’eni içerisinde.
ALLAHu ZU’L-CELÂL şimdi şu anda, şe’an da, bütün zerrelerin ve kürrelerin kerhen değil tav’en, düşünerek taşınarak karar vererek değil;
Muhtac oldukları için,
Mecbur oldukları için,
Me’mur oldukları için ve de,
Mahkum oldukları için,
Bu bir Zillet değil İzzettir.
Bu bir muhtaçlık değil, fakirlik muhtaçlığı değil, ganîlik keremliğinin kullanılışıdır.
Atomun dönüşü insan aklına sığmayan sonsuz zannettiğimiz... Hani diyorlar ya, “uzay büyüyor, uzay büyüyor, büyüyor!” diyor.
“Şişiyor şişiyor!”
Nereye şişiyor?
Uzayın öbür tarafında bir yer daha vardı da oraya mı şişiyor?
Bunlar hep aklın uydurduğu şeyler, aklın anlamaya çalıştığı şeyler.
Bütün bunlar Zerre ve Kürre dediğimiz, aklın minicik hâli ya da en büyük hâli, nereyse, nereye varıyorsa, onun varabildiği yer kadar.
Öbür tarafı sonsuzluk.
Sonsuzun târifi, varabildiğimiz yerin daha ötesidir.
İşte aklın sonsuzluğu ya da sıfırlığında meşhur ve doğru tâbirle Kulluk Vasıfları olan;
Fakriyyet-Muhtaçlık,
Acziyyet-Mecbur Kalış,
Zillet-Me’mur Oluş, Emrediliş, böyle yapacaksın, “KûN feyeKûN” o kadar!
İllet-Sebeblere dayalı yaşamaya Mahkum oluş!
Sebebi kaldırırsan KiMlik-KiŞilik kesilir.
Canını çekersen, ceryanı kesersen karanlıkta kalırsın. Makineler susar!.
Ceryanı çekersek elin ayağın senin olmayıverir, leşe dönüşür, çöpe gider gibi. Bunun mahkumluğu, bunlardan nasıl kurtuluruz?
Nasıl bunları MuhaMMedî SEVİYEye oturturuz?
Nasıl gönlümüz, rûhumuz, kalbimiz, herşeyimiz nasıl tatmin olur?
İtminan bulur?
DIŞımızda DÜZENimiz İÇimizde DENGEmiz nasıl SEVİYElenir? Nasıl BİZ büyük harflerle “İNSAN”ca YAŞArız?
Nasıl ALLAHu ZU’L-CELÂLin takdir ettiği, kerem ettiği, emrettiği, “böyle olursanız BİZ BİR İZ” buyurduğu İNSAN gibi ebedîyyen yaşarız?
Üç günlük dünyâ hayâtı bizim için başlangıç ve bitiş gibi, yanıp dönüp ölmemeye çalışmak içindeyken bizler.
İşte bütün bu Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin geçmiş için, geçmiş hayâtımızdaki bizim muhtaçlığımızdır bu.
Tevbesi, tevbe edişi, “bunlardan ALLAH’a dönerim” deyişi.
Bu bir ayıp değil, günah değil!.
Çocuğun çocukluğu günah mı?
Bir şey bilmeyişi, her şeyi yapabilişi, bir günah mı?
Aşaması yok mu?
İyi de şimdi Nuriye bu yaşta, şimdi üç yaşında mı olsun? Bu doğru değil işte!
Üç yaşındaki çocuğu da otuz yaşına mı çekelim? O da doğru değil.
O zaman herşey zamanında yaşanır ve o hakktır.
BUZun buzluğu hakktır, SUyun suluğu hakktır.
BUHARın buharlığı, BULUTun bulutluğu hakktır.
“Hakk olmayan nedir?”
Öyle olduğu halde başka yerde oluştur.
MuhaMMedî SEVİYEsinde olmayıştır.
Şunun için söylüyorum ki, her aşamanın kendi MuhaMMedî SEVİYEsi hakktır. Ve en güzelidir!
Yâni seksen yaşındaki bir dedenin secdede gözyaşı döküşüyle,
Üç yaşındaki bir çocuğun bezden yapılmış bir bebeği anne gibi bağrına basışı arasında ne fark var?
Akıl bakımından fark var!.
Nakil bakımından ikisinde de MuhaMMedullah vardır, Muhabbetullah vardır.
Çünkü akıl TEK’tir. Bir noktadır akıl. Doğru bile değildir.
Akıl kendini dahî bilmeyen, ne olduğu belirsiz, boyutsuz bile diyemeyeğimiz, ne olduğu belirsiz bir şeydir.
Kürre Zerresidir yâni.
Kürre Zerresi ki, şekilde biz onu NOKTA olarak çizeriz.
Daha büyük mikroskopla bakarsak onun göbeğine bir nokta daha koyabiliriz.
Daha büyütürsek yine nokta koyabiliriz.
Sonsuz kaçan bir huni gibi kaçar o MERKEZde.
RABBu'l-âlemîn’e doğru gider çünkü, Merkeziyetten dolayı.
Bu anlamda bir bu Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin Zikrine İştirak, Mutlak Fakriyyet içerisinde, ALLAH’ın Mutlak Ganiyyetini Zenginliğini, küllî şey’in ALLAH’tan ALLAH’a olduğunu anlayış şuuru, MuhaMMedî Şuuru içerisinde bu Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin buyurduğu;
ALLAH celle celâluhu’nun “sebbeha” diye ilan ettiği, “yusebbihu lehu ma fi's-semâvâti ve'l-ard” buyurduğu, “Yerde gökte ne görüyorsanız Zerre-Kürre Tümü ALLAH’ı tesbih ediyor. Siz onların dilini anlayamıyorsunuz. Şuur edemiyorsunuz!” Anlamında Âyetleri açık.
يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

(Cuma 62/1)
İşte bu Zikre İştirak; İlimi, İrâdesi, İdraki ve İştiraki kendi içindedir bunun.
“Bunun için ne gerekiyor?”
Ayrılık-Gayrılık Tevbesi gerekiyor. MuhaMMedî seviyeye oturmak gerekiyor.
“Aşağıdaki şaşkınlık, yukarıdaki taşkınlık, nedir bunun adı?”
Azgınlıktır!
“İtidali nedir? Aşkın olanı nedir? Şaşkın ve taşkın olmayanı, aşkın olanı, ALLAH aşkı olanı nedir?”
Hakîkat-ı MuhaMMediyyemiz ki, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin yüreğindekidir, SEVİYEdekidir.
Deniz seviyesindeki gibi BİZ BİR-İZ!..
İşte buraya geldiğimiz zaman “Zikr-i Dâim” oluruz.
Zikr-i dâimî oluruz İn şâe ALLAH.
“Neden?”
Nedeni mi var. ALLAH’tan başka tek şey vardır. Yaratılan tek şey!.
O da Nûr-u MuhaMMed’tir. İşte onun içinde olan MuhaMMedu'l-Emîn’dir.
MuhaMMed Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin Nûrunun göbeğinde, içinde olandır.
“Hocam neresinde?”
Neresinde ne demek kardeşim. “Akdeniz’de bir damlasın!” diyorum.
“Hocam Mısır’da mıyım? Hocam İtalya’da mıyım?”
Bu Kevser Çanağında bir damlasın!
Yoksun ama varsın!. Varsın ama gözükmüyorsun-Yok gibisin!.
Hep aynı çünkü. Milyarlarca damla, “Akdeniz” diyorum.