01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Euzu billâhis-semî'il-alîmi mineş-şeytÂNir-racîm
Bismillâhirrahmânirrahîm

Resim

Subhâneke Allâhumme ve bihâmdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyke.
Estağfirullah el azim ve etûbu ileyk
Estağfirullah el azim ve etûbu ileyk
Vel hamdu lillâhi rabbi
'l-âlemîn
Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
Rasülûke ve
Nebîyyi'l- Ümmiyi ve alâ âlihi, ve's- sahbihi ve ehl-i beytihi.

Bismillâhirrahmânirrahîm

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا

İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) : Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin. (Ahzâb 33/56)

yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ

Barbaros canım, büyüklerimizin hepsinden duydum, gönülden düşen göksüz kalır, köksüz kalır, öksüz kalır - göksüz kalır mânâ âlemini kapatır kendisine. Bizden dolayı değildir bu yoldan dolayıdır. Yol böyledir, kim olursa olsun. Şalter indirildiğinde eğer bağlıysa kaybeder. Şunu demek istiyorum, Münir Derman Hocam biliyorsunuz sohbetlerinde söylüyor nefsinizi örselemeyin!

Şimdi terasta bir sürü çiçekler var, şöyle bir düzen vereyim sağa sola iteyim dediğimde ne yapıyor, hemen örseleniyor. Yazık oluyor.
Allah kimseyi hak ve hayr yolundan ayrı koymasın. Onun içinde dediğin çok doğru tabi. Benden başka kimsede olmayan bir liste, senden başka hiç kimsenin girmeyeceği şifreler ama bakıyorsun orada birisinin ismi silinmiş. İşte bu insanların insanlara hep iyi gözükmesi iyilik yapması ikram etmesi sınırlıdır zâten kendisi sınırlı sorumludur. Ancak içeri girmemesi lâzım yani çok sürekli ısrarla inadî bir inkâr, yani Firavunî bir düşünceyle içeri girdi mi o zaman kırmakla kalmaz
hablil- verid ipini koparır. Allah korusun!
Allahu zu’l- celâl’den herkese iyilik dua ederim, ederiz. Selahını felahını isteriz Ümmeti MuhaMMed’in.
Ancak bi çok şeyi uzun zaman içerisinde tekrârlanıyorsa onun sineye sarılması da doğru değildir. Edeb, bu yolun aslı astarıdır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Ahmet Canın sorduğu soru:

Canımız Hocamız,

Aşağıdaki âyetler birbirini açıklıyor aslında ama ALLAH ile bizim dilememizin ayrı gayrı olmadığına mı vurgu yapılmak isteniyor bir anlamda. Ve ikinci olarak Nisa 78-79 arasındaki bağlantıyı kurmakta kafamda soru işâretleri oluştu, tam oturmadı mânâ olarak. Bu konuda bize yardımcı olursanız çok müteşekkir olurum. ALLAH Râzı olsun dâimen ebeden inşae Allah!

وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
Resim--- “Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen) : ALLAH dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Gerçekten ALLAH, bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.”
(İnsân (Dehr)76/30)


وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim--- “Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâhu rabbu'l-âlemîn(âlemîne): Âlemlerin RABBi olan ALLAH dilemedikçe siz dileyemezsiniz.”
(Tekvîr 81/29)


وَمَا يَذْكُرُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ ۚ هُوَ أَهْلُ التَّقْوَىٰ وَأَهْلُ الْمَغْفِرَةِ
Resim--- Ve mâ yezkurûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), huve ehlu't-takvâ ve ehlu'l-magfireh(magfireti):Bununla beraber ALLAH dilemedikçe onlar öğüt alamazlar. Koruyacak da O'dur, bağışlayacak da."
(Müdessir 74/56)

أَيْنَمَا تَكُونُوا يُدْرِكْكُمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنْتُمْ فِي بُرُوجٍ مُشَيَّدَةٍ ۗ وَإِنْ تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُوا هَٰذِهِ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ ۖ وَإِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُوا هَٰذِهِ مِنْ عِنْدِكَ ۚ قُلْ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ ۖ فَمَالِ هَٰؤُلَاءِ الْقَوْمِ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا
Resim---"Eyne mâ tekûnû yudrikkumu'l-mevtu ve lev kuntum fî burûcin muşeyyedeh(muşeyyedetin). Ve in tusıbhum hasenetun yekûlû hâzihî min indillâh(indillâhi), ve in tusıbhum seyyietun yekûlû hâzihî min indike. Kul kullun min indillâh(indillâhi). Fe mâli hâulâi'l-kavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadîsâ(hadîsen).:Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. Onlara bir iyilik erişirse «Bu, ALLAH'tandır» derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, «Bu, senin yüzündendir.» derler. Ey MuhaMMed! De ki: «Hepsi ALLAH'tandır.» Bu topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar?"
(Nisa 4/78)


مَا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللَّهِ ۖ وَمَا أَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ ۚ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولًا ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا
Resim---"Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh(minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsike. Ve erselnâke li'n-nâsi rasûlâ(resûlen). Ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).: Sana güzellikten her ne ulaşırsa, bil ki ALLAH'tandır; Kötülükten de başına her ne gelirse anla ki sendendir! Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik, şâhid olarak da ALLAH yeter! "
(Nisa 4/79)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

İnsan yaradılışı daha doğrusu Âdem aleyhi's-selâmın yaradılışını anlatış, akla anlatış, Âlemin yaradılışınının ÖZüdür..
Hani uzay geometrisinde x,y,z vardır. En-boy-yükseklik gibi.. bir de akleden akıl, dört boyut olur kendi ile. İşte Âdemi, yaratan
x olsun, işte herkes kendi dilince, tanrıdır, ilahtır, Allahtır. Herkes bir şey söyleyebilir ama toplamak için x desek ve kendinden başkası olmadığı için varlık ve yokluk olmadığı için ilk halkedilene y desek bütün sisteme diyelim ki z desek ve bütün bunları anlayacak akla yani Âdeme t desek mesele biter dörtlü sistemde.
Allah celle celâluhu ve yahutta NûN, NûR-u NûN diyelim biz NûR-u MîM, NûR-u KâF ve NûR-u AYN. AYNdan kastım Ayanı sabite ve akıldır. Bu dörtlü yani NûN, MîM, KaF, AYN NûRları çünkü NûR kelimesi zâhiri anlamda ışıkla kıyaslanıyor ve onu yerini tutuyor ve de yutuyorsa sıkıntı doğuyor. Nerde Nûr görürsek lambanın ışığı aklımıza gelecek başkası gelmeyecek gibi şartlanıyor halbu ki NûR; aklın kendi sünnetidir. Anlayış tarzı, stili sünnetidir yani aklın. Onun için nasıl nefs aklı kullanıyorsa, akılda nuru kullanır kendi nurdan ibarettir zâten. Ondandır ki insan aklında olmayan hiçbir şey kâinâtta yoktur. İnsan gördüğü şeyi oraya gidip onu alıp gelip kendinde mal etmediği sürece katiyen ne o şeyi görebilir ne o sesi duyabilir ne de düşünebilir hatta. Bu kadar aklın kendisinin varlığı kullanımı sünnetinden ibarettir. Alleme-yi cihan olan bir insan ki Siirtli Hocam gibi falan tüm Kur’ân-ı Kerim’i harflerini bile nerdeyse ezberinde olan bir insanın yaş kemâle erdikten sonra belli hallerden sonra öyle bir hal olabiliyor ki bir besmeleyi dahi duyamayabiliyorsunuz. Burdaki akıl var idi saçı gibiydi traş ettiler anlamında değildir. Yani akıl bir cisimdi onu kaybettiğinden böyle oldu değildir. Aklın kullandığı âletleri alabilirsiniz ama akıl tıpkı bir ampul gibidir insan akıl her an yeniden yaradılış sistemi içerisinde madde kendini korurken varlığının üzerine varlık devam ettirirken akıl ise sürekli gelen bir ceryan gibidir çeşmeden akan su gibidir alıp verilen nefes gibidir. Akıl yaratmayı yapan nurun insandaki uzanımıdır bir anlamda onu demek istiyorum. Yani şahdamarından yakındır derken onu ah şimdi işte buhar-bulut diyordum ama bak buz gibi oldu şimdi yok öyle birşey. Şimdi eşyalaştı falan yok öyle birşey yok o zâten aynen çok benzediği için %100 benzediği için beklide aklın varlığı sadece yaptığı ile bellidir. Buzdolabındaki ceryanın, fırındaki ceryanın, ampuldeki ceryanın, lap-toptaki ceryanın hepsindeki varlığı naklin aklen varlığından bahsediyorum ben. Tümü bunların nereye gidecek ruhumuzdan üfürdüğe gidecek. Biz sadece insanoğluna ruh üfürülmüştür .İnsanın yaratılması Kur’ân-ı Kerim’de anlatıldığı için oysa bir İnsanla bir farenin yaratılması arasında aklın dışında hiçbir fark yoktur. Aynı özellikler verilmiştir. Aklın küllehası-TüMMü yüklendiği için insan ya halife veya muhalif olmuştur.
Halife ve ihtilaf aklın kendisine yüklenmiştir.
Hizbullah ve Hizbuşeytanlık.
Halbuki tümü yüklenmediği için diğer varlıklara madde mânenden bahsediyoruz yüklenmek sadece şeyde değil yani diğer maddeler gibi değil..
ol!dedi.. “ne oldu?”.. işte tahta oldu, ağaç oldu, kuş oldu, taş oldu. Esma yığınıdır, yoğunlaşmasıdır.
Bu basit değildir yani beceremiyoruz uydurmaya çalışıyoruz falan değildir, uydurmuyoruz.. Allah fiilen yaratıyor çünkü şu ANda değil mi? Fiilen yaratıyor..
Yani ben bunun yerine birşey uydururum şeklinde birşey değil işte anlayamıyorum da bu kadar anlataBİLiyorum, öyle değil. Anlaşılmayacak bir şey yok!.
İnsan beyninin yüzde kaçı, ne bileyim ben beşini kullanıyor, onunu kullanıyor falan dedikleri doğrudur. Eğer ki, tümünü kullansa insan bütün esmaları bilse dahi
ALLAH celle celâluhu’un sıfatı olacak değil yani. O kadarını bile bilmesi muazzam birşey ve biliyorsunuz ki Kur'ân-ı Kerim, bilmeyi buyuran âyetlerle doludur.
Hadisi şerifilerde de, hep görenle görmeyen bir olur mu?
Ya Rab, biz öbür âlemde görüyorduk bizi niye kör haşrettin!..

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »


قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا
Resim---“Kâle rabbi lime haşertenî a’mâ ve kad kuntu basîrâ(basîran).:(Kıyâmet günü şöyle) dedi: “Rabbim, beni niçin kör olarak haşrettin? Halbuki ben (daha önce) görüyordum.”
(TâHâ 20/125)

Burdaki gören gözleri orada da görür zanmak doğru değildir. Doğru değildir. Onun için zâten insanların hendikaplarından biriside mekân ve mekânsızlık âlemlerini var zannedişidir. Bir diğeri ise, mutlaka ayrı olduğunu en inaçlıyken dahi ayrı olduğunu kabul ediş İKİliği ve ŞEYTANlığın içinde kalıştır.
Bu söylediklerimi bir noktaya getirmek için söylüyorum ki zevch, zevch temeli zevcih... Yani “h” arkadaki h vech, vech dediğimiz de dediğimiz gibidir... Vech. Vech nedir? Asla anlatılamayan o şeyin kendinde mutlak olandır. İnsanın canı gibi.
Paylaşılamayan, dağıtılamayan, şöyle olamayan, böyle olamayan v.s gibi.
Herşey bakımından vech öyle bir özdür ki öyle bir yüzdür ki…
Vechullah.. “Allah’ın yüzünü gördüm!.” Diyen.. O kimse yine put yüzü görmek istiyor. Vechi nereye dönerseniz summe tuvellû değil mi? Allah’ın vechini görürsünüz. Nereye dönerseniz dönün Allahın vechini görürsünüz.


وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---“Ve lillâhil meşriku vel magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh(vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm(alîmun).: Ve doğu da Allah'ındır batı da. Artık hangi tarafa dönerseniz dönün, Allah'ın Vechi (Zat'ı) işte oradadır. Muhakkak ki Allah Vâsi'dir (rahmeti ve lutfu geniştir, herşeyi ilmi ile kuşatandır).”
(Bakara 2/115).

Bi dakika. Orda anlatabilmek için anlayabilmek için demiyorum bak anlatabilmek için ne koysak acaba yerine. Meâl yazıyoruz, tefsir yazıyoruz.
Biz yazar çizeriz. Birşey anlatıyoruz başka şeydir.. tek başına bir ananın çocuk doğurduğu gibi.. nasıl doğurduğu başka bir şeydir.
Karnımızın doyduğu gibi doymak, idrar eder gibi atmak, işte bu..


Ve lillâhil meşriku vel magribu:

وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---“Ve lillâhil meşriku vel magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh(vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm(alîmun): Doğu da ALLAH'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz ALLAH'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki ALLAH, kuşatandır, bilendir.”
(Bakara 2/115)

Ve lillâhil meşriku vel magribu”: Ve lillâhi; ancak ve ancak Allah içindir. Allah’ındır. Allah’ındır da Türkçeye yanlış tercümedir. Ve lillâhi, Allah-lillâh-lehu-hu dörtlüsü vardır burda.
vel meşriku”: Şarkiyet ve garbiyyet doğuşlar ve batışlar doğumlar ve ölümler
fe eynemâ”: ‘fe’ bundan oluşan mütakiben gelen ‘eyne’ ‘mâ’; her ne şey ki size muhatabtır, herne ki “eyyuhennas” “eyyu” tüm bunların neticesi şunu ‘fe eynemâ’. “eyne” nerede demektir. “eynemâ” külli şey, mâ mâsivanın tümü,
tuvellû” : dönersiniz.
Dönmek Arapçada ne bileyim ben dünya kadar dönmek fiili vardır fakat “tûvellu”, tevellâ etmek, veli seçmek yani vücuda geliş lütfunu ondan bilmek onunla ancak görüş sağlayabilmek.
Hadi diyelim ki artık nereye dönerseniz dönün. hadi döndük, varlığımızı yokluğumuzu tümünü ne bileyim ben işte Yeşil Câmisini tamir etmişler tepesine de bir yanıp sönen ışık takmışlar, tamir ettik diye her taraftan gözüküyor. Oraya çevirdin mi çevirdin, tevellâ, bütün aklını fikrini gözünü oraya yıktın yani. İşte bu bu toplayış,

fe semme”: “sümme” sonra demektir, “seme” sonranın tümünü bir noktaya toplayan yerdir, orada demektir.
vechullâh(vechullâhi)”: Allah’ın vechi. “Fe semme vechullâh”; Allah’ın vechi o noktadadır...
innallâhe vâsiun alîm”: Allah zâhirde âlemi halkedendir, içerde nedir, Vâsi’dir. Geniştir. Allah Allah. Muhit değildir Vâsi’dir. Türkçe nasıl diyeceksin?
Lütfuyla geniş olandır, hakkıyla bilendir artık geniş kelimesini illâ kullanacaksın. Genişlik neyse. Oysa Vâsia, ayin, ayan-ı sabit dediğimiz akıl anlayışındaki benliğin- sînliğin vücuda geliş sahibi Allah’tır.
Vasi, Vasi öyle bir iç genişliğidir ki, içten dışa muhit yani yutucu içinden dışına yutucu tıpkı insan bedeni gibi içindeki ateş buzlara soksan dahi yakmakta onu çünkü içinden dışına, dışı da öyledir.
Ateşe soksan derisi yanmaya başlar ruhuda yanar. Dıştan muhitlik, içten vasilik antipottur birbirine demek istiyorum. Ama burada esas söylemek istediğim şey şu: Vech, ordaki zevch-deki “z” sahibliktir.
Vech, cemiyet vücuda getirişliğine sahibliktir bunu söylemek istiyorum. Yani vech, ezvachtaki esas mesele cemiyet çokluğu doğuruculuk ve bunu vücuda getirişliğe sahibliktir.
İnsanmış, nohut tohumuymuş, güvercin yumurtasıymış ya da insan spermiymiş. Değişen birşey yok!.
İnsanın âlemdeki, âdemin mükemmelliği, mükerremliğini ikram ettik.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »


وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Resim---“Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fîl berri vel bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ(tafdîlen).: Ve andolsun ki; Âdemoğlunu kerem sahibi (şerefli) kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Ve onları helâl şeylerden rızıklandırdık. Ve onları yarattıklarımızın çoğundan fazilet (açısından) üstün kıldık.”
(İsrâ 17/70)

Nedir kerremnâ-mükerrem kılınan, ikram edilen?.. Bütün esma hem de hepsi, külleha.
Buna aklı eren insanın: “Hocam bal da verdi mi, baklava da verdi mi, şiir zevk, resim zevki, müzik zevki de verdi mi?” Diye şunları-bunları sayması kâinâttaki bütün eşyaları saymaya kalkmasını gerektirir.
Halbuki Allahu zu’l- celâl “külli şey’in” buyurarak tek kalame indiriveriryor Kur'ân-ı Kerimde...



وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Resim---“Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn(sadikîne).: Ve (Allah), Âdem'e, (Allah'ın) isimlerinin hepsini (bu isimlerdeki hikmetleri) öğretti. Sonra onları meleklere arz ederek dedi ki: “Haydi sadıklardan iseniz bunları isimleri ile bana haber verin (söyleyin).”
(Bakara 2/31)

Esmalarada külleha buyuryor, tümünü.
İnsan Aklının yüceliğini, ne kadar önemli olduğunu ve kendisinin aklın zâten nakle bağlı olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
Buzdolabını çalıştıran soğuk gibi gözüken soğutucu gözüken ceryan, fırını yanarken yandırıcı gözüken ceryan, ampulde ışık verici gözüken ceryanın hepsi
BİZ BİR-İZ ve aslında Keban’daki nakildir.
Ve öyle gariptir ki dolabın motoruna girdiğinde dahi nakildir. Dolabın içindeki başka özellikler soğutucudur ve de yanıcıdır fırındaki resistans gibi.
Esas öyle ilginçtir ki insan hiçbir zaman aklını kirletemez de, yanlış kullanır. İnsanlar mesela ceryana hiç birşey yapamazlar, değiştiremezler, yanlış kullanırlar ya da doğru kullanırlar.
Aklın bu SEVİYElenmediği ve tefrit-İfratta kullanıldığı sürece söyleyeceğimiz şeyler hep havada kalır. Yani boş kalır.

Sistemin anlaşılabilmesi için âlem sisteminden bahsediyorum Âdem senliğinin sînliğinin,Yâ-SÎNliğinin anlaşılması insanlığının anlaşılması gerekir.
Bu konu Kur’ân-ı Kerim içerisinde öyle önemli ki, toza toprağa karışmış tonlarca altın gibi gizlidir. Bazı pırıltılar gözükse dahi onu ancak iyi madenciler anlar ki burada çooook tonlarca altın var diye. Yoksa insanlar gözünün görebildiği pırıltılardan birşeyler anlamaya çalışır.
Kitab ise, farz et ki demir tozu gibi.. demir tozunu çeken bir mıknatıs gibi altın tozunu toplayan bir mıknatıs, bir kâmil yüreği, bir Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yüreği.. Bir Allah Nuru olduğunu düşünürseniz bir saniye bile sürmez.
Kumun içine karıştırdığınız, kumdan da ince toz tanelerini basit bir mıknatıs parçası şöyle bir çeker ki, üzerinden geçiriverseniz bir zerre kalmamış olur. Neden?

BİZ BİR-İZ!” derler.BİZ BİR-İZ!.”
Bu insan aklının ne kadar önemli Temel olduğunu gösterir. Halbuki aklın benzeri esmadan dolayı taşlara kayalara cansız zannetiğimiz cisimlerin tümüne kendi senlikleri benlikleri olarak kadarınca-kaderince kısmen işlenmiştir. Bir var olmak, var ediş-yok ediş gösterme mekânizması değildir onlar. Halk edildikleri gibi dururlar.
Biz AKLımızla yok edişi var edişi insan aklına çekerken Allahu zu’l- celâl işte bu gördüğün taş kayayı da Allah her an yeniden yaratıyor.
Bunu bitki, hayvan ve insan gelişimini görmeden aklın anlaması gerçekten mümkün değildir.


Onun için Allahu zu’l- celâl hiç zorluk göstermeden hiçbir akla herşey olduğu gibi duruyor, dağlar gibi taşlar gibi devamlı duran bir sistemde yaşatıyor.
Sonra bitkisel bir hayat.. yine tohumdan tohuma yürüyorlar, ama kısıtlı bir esma yükü kendi içinde mekânizmaları kendi sisteminde.
Tek hücreli yosundan tut kuşları fare kapanı gibi yakalayıp onun tırnaklarını bile eriten bitkilere kadar bir bitki sistemi var.. ama yerinden kıpırdayamıyor. Kökünü sökemiyor. Susuzluktan ciğerim yanıyor 2 metre aşağıda su var ama, bilemiyor ve gidemiyor. Ancak neyi biliyor? Kendine yükleneni biliyor. Bunun dışında da hiçbir şey bilmiyor.
Şunu asla düşünmememiz gerekir, ben Kur’ân-ı Kerimi bir esma anlayışı içine falan çekmeye çalışmıyorum. Kur’ân-ı Kerim eşyasıyla, görünen harfleriyle, esmasıyla sıfatıyla, zâtıyla, önümdeki lap-topun ışığından Kebanın yüreğine kadar giden bir sistemdir, hepsi ayrı ayrı değerdir ben anlatmaya çalışıyorum.
Ama hayvanlar âlemine baktığımızda amipten balinaya kadar, basit bir mikroptan file kadar sonuz bir cümbüş görürüz.. Onlarda yine tek başlarına kendi kimlik ve kişiliklerinin dışında bir şey yapamazlar. İnsanlara benzeyen çok şey yapabilirler, ama asla insan aklı sahibi olamazlar.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Dördüncü olan ise Âdem, Âdemdir. Âdem dediğimiz mefhumdur. Âdem mâsivâ dâimiyetinin elifleşmişidir, Allah’ın Nurudur. Ayn değildir Âdemlik eliftir.
Onun için Allah nurus semavati velarddır:

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“Allâhu nûrus semâvâti vel ard(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).: Allah, göklerin ve yerin nuru'dur. O'nun nuru, içinde misbah (lâmba) bulunan kandil (ışık saçan bir kaynak) gibidir. Misbah, sırça (cam) içindedir. Sırça (cam), inci gibi (parlayan) yıldız gibidir. Doğuda ve batıda bulunmayan mübarek bir ağacın yağından yakılır. Onun yağı, ona ateş değmese de kendi kendine ışık verir. Nur üzerine nurdur. Allah dilediğini nuruna hidayet eder (ulaştırır). Ve Allah, insanlara örnekler verir. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.”
(Nur 24/35)

Bunu diyen kim? Nakil. Kur'ân-ı Kerim..
Anlayan kim?:Akıl yani Kul..
Bunun için
eşhedü enlâilâhe illâllah eşhedü enle MuhaMMeder-Resûlullah Kalu bela değildir, bela işi değildir bu, al gözüm ver gözüm işidir.
Rabbe şâhidliğin çok ötesindedir, fiilen zâhiren, şu ÂNda-Şe’ÂNda ALLAH celle celâluhu’ya şâhidlik vardır.
Onun için zaman zaman söylüyorum zâhiri basit görmek, pek çok mutasavvıfımızın ya da büyüklerimizin bize göre meseleyi başka görmeleri göstermeleri de hoş değil. Neden?
“Allah’ın Nurunu put edinmeyin, Allah Allahtır!” başka şeydir.. Hâşâ “Allahın Nuru yerin dibine batsın!” başka bi şeydir.
Dünya leştir onun talibi küllabtır, kelplerdir, köpekler, doğrudur ancak put edinip saldırırsan!


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : “Ed-dünyâ ci'fetun, tâlibuhâ killâbun: Dünyâ bir leştir ve onun tâliplileri köpeklerdir. ” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, Beyrut 1985)

Bir yiğit çıkıpta şu an kadar bana killab kelimesini anlatamamıştır. Muhyiddin Arabi hariç. Lübbü’l- lübb diye eserinde yazmıştır.
Onun için zâten dünyayı leş görmek başka şeydir, kendini dünyadaki köpeklere benzetmek başka şeydir.. Dünyayı put görmek başka şeydir, putu Allahın Nuru bilmek başka şeydir.
Bu söylediklerim biraz önce okuduğum âyeti anlayışa bağlıdır.
Vechini oraya döndüren orada put görüyorsa Allahın Nurunu, Allah’ın putu olarak görecektir ve Hizbuşşeytan olacaktır İKİlikte kalarak.


fe semme vechullâhi”:Çevirdi.
tuvellû fe semme vechullâhi”:Gördü. “Allah nurus semavati vel ard”ı gördü. “Ve kanallahu bi külli şey’in muhıt”i gördü.

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Resim---Allâhu nûrus semâvâti vel ard(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.
(Nûr 24/35)

وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in muhîtâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır ve Allah her şeyi kuşatmıştır. (Hiçbir şey O'nun ilim ve kudretinin dışında kalamaz).
(Nisâ 4/126)

Eee geri döndü, ne gördü? Şah damarından yakınını gördü.
Ne oldu? Birşey olmadı “SUyun testisi buzdan!” mış.
İşte bu mesele, kim sabit durabiliyor? Bebekler mi, hayır. 80 yaşındaki dedeler mi? Hayır!. Kim bir saniye yerinde durabiliyor.
Demirin atomumu mu?
Hayır, mümkün değil sürekli duruş. Her ÂN da yeniden Yaratış NABZı ATıp-DURmakta YARATILANlar için her ÂN..


يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---“Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin.: Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir şe'n (ayrı bir tecelli, yeni bir oluş) üzerindedir.”
(Rahmân 55/29)

Bu kadar saniyenin sonsuzda sonsuzu kadar bir duruş söz konusu değil. Muazzam bir DeVR-ÂN, SeYR-ÂN, CeVL-ÂN ve HaYR-ÂN HÂLi vardır KÂiNÂtta..
BİZim bahsettiğimiz dörtlülerin, öyle sakız gibi çiğneyip durduğumuz dörtlülerin içine girmekten insan korkar.
Akıl, akıl kendini
BİLdi mi, kendini BULdu mu, nakilde OLur ve naklen YAŞAr.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Yani Barbaros Basildon’da bir boks maçını diyelim ki bize anlatıyor:] “Hocam şimdi işte falanla falan maç yapıyor, sarışın adam vurdu kırdı. Falan spor salonunda. O şöyle vuruyor böyle vuruyor!” diyor.
Ben de: “Seyrediyor musun Barbaros?” diyorum.
Barboros: Yok hocam ben biliyorum ki ya da sanıyorum ki öyle yapıyordur!” falan diyor.
Aklen konuşuyor ama telefon edip benle konuşup içeriye giriyor ve naklen konuşmaya başlıyor: “Hocam demin dediğim gibi değilmiş bu adam zenciymiş pistte ne bileyim kızıl deriliymiş.Öyle değilmiş.. Hocam bunlar boks maçı yapmıyorlarmış. Valeybol oynuyorlarmış.. başka birşey yapıyorlarmış!” vs. vs…
Anlatabilmek için bu. Bu aklen ve nakleni anlatmaya çalışıyorum.
“Nerden çıktı hocam?”
Şurdan çıktı. AKL ve NAKLinde bir ezvacı söz konusudur değil mi canım? “Seviyele seviyele seviyele!” de seviyede bir türlü yerine oturmuyor.
Hani bileşik kaplar gibi onu deldik meldik filan ama deldik taktık olmuyor yani. Ama ne yapalım yavaş şvey şvey, Arapça şvey yavaş yavaş demek. Şvey şvey. Alıştıra alıştıra hazmede hazmede konulara giriyoruz anlamaya çalışıyoruz
inşeallah.

Buraya kadar söylemek istediğim şey Yaratan, külli şeyi yaratan ALLAH celle celâluhu.. Külli şeyin mazharı-zuhur yeri, ilk tek nokta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem NÛRu.. Sonra tüm yaratılanlar, sonra bütün bu yaratılanların yerine koyulabilecek AKIL denilen mefhum.
Dörtlü sistem budur. Onun için aklen şehâdet şarttır.
Aklı olmayanın dini yoktur.Mümkün değildir. Akıldır Allahın muhatabı ve aynası. Aklın kendi yarattığı, kendi uydurduğu kendi anladığı mefhumlar PUTTur..


Biz aşk meşk diye binlerce şiir yazıyoruz. Kendisinin benim aklım ateşte yanmayı anlatıyor.
Cevap: Demek ki yanmamış. Neden?
Çünkü ateşte ateşten başkası konuşamaz. Onun için zâten
Abdülkadir Geylanî Allah sırrını sırrımız etsin kaddesALLAHu sırrıhu, Allah Onun sırrını kudsal kılsın. Zâten kudsal kardeşim. Onun sırrından kudsiyet dile-iste demektir. Himmet budur.
Niyazi Mısri’nin sanıyorum sitemizde son neşredilen şiirini okuyordum. Tercüme edecektim ona çok zaman ayırmak istemiyordum uğraşmak için çok açıktı çünkü çok belli bi şeydi. Nedir ki zikr, bir iki dakikada yazarım ben o zikri yani.. ama oraya dokunduğu zaman öyle bir çekici aşk parfümü hani demin bahsettim ya böcek yiyen bitkilerin salgıladığı kokular o kadar güçlü ki çok uzaklardan çekebiliyor ve yakaladı mı asla bırakmıyor zâten. İşte bu hiMMet seni zâhir ve bâtın MuhaMMediyetin Hakikatine taşıyıverir ondan sonrada çok uzun bir zikrullah yazısı yazmak nasip oldu.
Abdülkadir Geylanî Efendimiz çok iyi yetişmiştir. Anadan babadan Seyyid ve Şeriftir. Sadece bu özelliğinden dolayı Abdülkadir Geylanî Efendimiz değildir. Gönül güzelliğinden dolayı da bu özelliklerinin yanında gönül güzelliğinden dolayı da Abdülkadir Geylanî Efendimiz öyle yücedir.
Belli bir zaman ilmen kemâlata gelince muhteşem vaazlar yapıyor. Gerçekten söylediği şeyler duyulmuş şeyler değil duyulacak şeylerde değil. Ancak bu nasıl ki dev okyanuslardan doğan buharlar milyarlarca tonluk bulutlar halinde bütün dünyanın her noktasına taşınıyorsa.. gökler boşanıp bir ANda sellere gark ediyorsa, tekrâr çağlayan ırmaklarla denizi buluyorsa işte bu yükselişler ve inişler bu rucu’ ve uruc mi’racı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mi’rac ediş-geri dönüşü orda kalmayışı demek istiyorum.
Bugün bu insanlara bu imkanı verin geri dönmez çoğu, aklıyla hareket ettiği için ama Abdülkadir Geylanî Efendimizin meşhur bir çöl hayatı vardır ki, 7 yıla yakın ya da 7 yıl zâhiren-fiilen de çöllerde yaşamıştır.

Döndüğü zaman kendisi: “kemâl buldum çok şükür!” diye sevinmiş ama ilk vaazında “tıkkk!” diyememiştir. Dinleyenler arasında başını gizleyen tanıdığı ve zannettiği birisi vardır, gözü onu görmüştür.
İşte o zaman anlıyor ki dönüşüm tam olmamış.. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gözüyle göremiyorum.
Diyelim ki o zâtta diyor ki: “Abdülkadir dilini mi yuttun?”

Sonuçta tam Teslimiyeti BULunca, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Aç ağzını!” buyurması meşhurdur..” Ağzıma tükürdü, haddimi bildirdi v.s” derler ya işte ve bir daha susmamıştır hamdolsun.
El Mugis, El Gays, El Azîm.. Gavs ne? Gavsu’l- Azam ne?..
Bilmem. Büyük. Tamam büyük yetti mi yani.
Yani şunu demek istiyorum mânâ, maddeden o kadar uzak ki anlatılabilsin yaşanmadan.
Bakış hazzından mest oluş o kadar önemli ki, böyle kupkuru “Allahı severim çok severim!” falan sözleri zor sözler.

Şu ana kadar söylediğim şeyleri Ahmet’in sorusu neydi diyordu ki:
“Hocam aşağıdaki âyetler birbirini açıklıyor aslında ama Allah ile bizim dilememizin ayrı-gayrı olmadığına mı vurgu yapılmak isteniyor bir anlamda?
Hayır, Allah İlmiyle, İradesiyle, Meşiyetiyle ALLAH celle celâluhudur. Allahlığı, Muradullah Allah’a aittir. Çünkü Allah iyi ve kötü olmaktan münezzehtir büyük ve küçük olmaktan aklın ölçüleriyle münezzehtir.
O’nun zâtı hakkında konuşmak çok anlamsızdır akıl pazarına girecek iş değildir. Aklın kendisini iradesine gelince çok açıktır, çok açıktır: Yap ve yapma imtihanındadır. “Yapabilmekte serbestsin!” “Asla yapma!”
Onun için akıl siz hayr vardır dersiniz şer vardır, şer vardır dersiniz hayr vardır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---“Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrahû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).: Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir şerrdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.”
(Bakara2/216)

Hayrla şerri nerden ayıracağım?
Öyle değil öyle değil. Siz aklınızın sonucuna varırsınız kesinlikle hayr bu dersiniz aklınız daha cacıktır hamdır, çöker orda. Onu söylemektedir.
Yoksa “namaz kılmak hayr” diyorsunuz da şer mi olacak hâşâ.. Öyle bir şey yok. Öyle bir şey yok!.
Bütün canları kurtarmak, bir canı kurtarmak bütün insanlığı kurtarmaktır, bu hayr olarak bildirilmiş mi bildirilmiş, şer diyemezsiniz. Allahın hayrı ve şerri çok net bellidir.
Aklın kendi iradesiyle tercih kulluktur.. Kulluk sadece Hakkı ve Hayrı tercihten ibarettir.
Takdir değildir yani kader yazıcı çizici değildir sadece kaderi kendince yorumlayıcıdır geride ise bir rüzgar bile kalmaz onun için mezarlıklar bomboştur sessizdir.. Onların trilyonlarca dolusu olsun olmasınları vardı..

Bugün yine Boncukçu Babayaa gittim. Pardon dün gittim bugün de gittim gerçi söz verdiğim için ama cumayı beraber kılalım diye anlaşmıştık.
Geçerken Ahmed Can biliyor Pınarbaşı ve Alacahirka mezarlıkları var yan yana. Çok hafif Kur’an okuyorlardı Alacahirka’da. Binlerce insan orda yatıyor, akıl taslarına toprak dolmuş durumda.
Bunların tercihlerinin ne olup olmadığı kendileriyle beraber giden videolarında. Geriye kalan sadece bir hatıra insanlara masal.

ÖLÜlerimiz yaşamamış gibi ama yaşarken de, Kader Sahasındaki tiyatro oyununda tercihilerini illâ ve illâ yaptılar.
“ALLAH celle celâluhu Hakta ve hayrda kılsın affetsin bağışlasın merhametine gark etsin!” sözümüz budur.
Tercihlerimizi hakta ve hayrda kılsın şüphesiz ki eksik noksan olacağı çok açıktır. Affetsin bağışlasın. Mağfiret, ecren aziyma bu yüzdendir.


İnsanlık AKIL-ANlayış emânetini câhillikle ve zulumle kabul ettik İşin başında..

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
Resim---“İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).: Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zâlimdir, çok cahildir.”
(Ahzâb 33/72)

Ey nefislerine israfla zulmeden kullarım..

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---“Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi), innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr'dur (mağfiret eden), Rahîm'dir (rahmet nuru gönderen)."
(Zümer 39/53)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Kul, Aklını kullanamadı içerde zulmu kendi nefsine yükledi. Kendine yaptı ne yaptıysa, dışarıdaki cehâletiyse cehennem ateşini doğurdu.
Ama bunun karşılığı nedir mağfireten de ecren aziyma dışarıdaki cehâlet cehennemini Allah gafara ediyor cennete çeviriyor. İçerde de öyle bir cerr çekişi var ki zâlimliğini âlimliğe çeviriyor.
Akıl el Alîm - el Âlim esmalarıyla-esmaları zâten, odur zâten onun yoğunlaşmışı gibidir orda yok olur gider.
“Yok olur!” dediğim denizin içinde damla yok olur.. kim diyor “yok olur!” diye aslında ebeden var olur.
Hani nerde? Putçusu değilim ben.. Maddenin-Yaratılanların sayısı hiçbir zaman sayılamayacak damlalardan müteşekkildir. Bir avuç suyun içinde bir damla bulamazsınız hepsi TEKtir ve “BİZ BİR-İZ”dir.. Bunlar ayrı şeyler ama bilinmesi gerektiği için söylüyorum.
Demek ki ALLAH celle celâluhu ile bizim dilememizin ayrılığı bizim yorumumuzdadır ayrılığı, gayrılığı aslı ve aynı ise meseleyi küllühum anladığı zaman Şeyhü’l- Hazin kaddesallahu sırrahu Babamın dediği gibi
bir yer vardır ki orda Allah diyen kâfir olur!.
Mü’nir Derman kaddesallahu sırrahu ne diyor: Eğer bunu dersem kâfir olayım hem de nerde câmide vaaz ederken söylüyor. Burdan kaldırmasın! Allah indirmesin! Kâfir oluyum! diyor. Neden?
Sıkıntıya düşüyor, YAŞAmayana yalan gelir diye.
Şunu anlayacağız ki, işin temelinde yatan Allahu zu’l- celâl’in muradıdır. Muradın x’in y’ye geçişini söylemeye çalışıyorum.
Emridir. Emrullahtır.. Nûr-u MîMdir. Çekirdektir. Sonra Sünnetullahtır. Bütün âlem ve Şeenullahtır insana.
Demek ki
Muradullah-Emrullah-Sünnetullah ve Şeenullah diye söyleyip durduğumuz dörtlü sistem doğru sistemdir.
Allahu zu’l- celâlin muradı elbette emrindedir emriyledir. O’nun emri sünnetiyle gelir. Gerçekten öyledir. Şeenullah’ta aynen uygulanır.
“Şey” e hiç yorum yok, ama Hocam işte diyorsun ki
BUZ dediğimiz zaman bazı özellikleri aman çok değişiktir, şudur budur. Tamam!. SU da öyledir Hocam hiç buzla su kesinlikle sıfır noktasında ayrışırlar. Ve bu tarafta buz olur bu tarafta su olur!”
Çok güzel,
BUHAR da ayrıdır Sudan, ikisini ayrım noktası yoğuşma ve buharlaşma noktalarında ayrılırlar. Buharla BULUT da öyledir Hocam!. Onun yoğunluğuyla bulut oluşur ya da bulutluktan vazgeçip damla oluşu çok ilginçtir..
HEPsinin ASLı H2O dur.. Çünkü ezvac vardır.
Yağmur tanelerini oluşması için mikroskobik zerre bildiğimiz toz zerreleri olması gerekir gökyüzünde ÇEKİRDEK YÜKü için.. Çekirdek oluşacak çünkü ve ilginçtir yağmurun oluşumunu incelemek lâzım Barbaros!.
Bir zamanlar biliyordum yani bu konuları merakla incelmiştim.
Evet, Muradullaha getirsen ya bunları. Getirmeye çalışıyorum işte Emrullahta H2O Muradullah’ta ne ‘H’ var Ne ‘O’ var, sadece H2O var..
“Lâ ilâhe illâ ALLAH”... Allah’ın Nuru değil bizZÂT ALLAH celle celâluhu var yani.
Akıl böyle değil. Varlığı gördüğünden, bildiğinden, İçine girdiğinden değil. Ben buraya kadar anladım buradan sonra kim yapıyorsa o var diyor yani. Umarım iradeyi dilememizi anlatmaya çalışmışımdır. Bize ait olan kısım bizimdir Allahuzul celâl’in ise her şeyiyle kendisinindir.
Kaza-Kader-İrade-Meşiyetiyle ALLAHlık-Uluhiyyet Vasıflarıdır bunlar.
Allahu zu’l- celâl’in ALLAH olabilmesi için kaza ve kader yapması lâzım. Muradullah, Emrullah, Sünnetullah ve Şeenullah sahibi olması gerekir. İradenin Sünnetullahın elinde tutulması gerekir.. Yoksa Ceylanlarda avcı olmaya kalkarsa Aslanlar ne yapsınlar kardeşim? Yani değil mi?.
Her ceylanın eline bir dokuz atar tabanca verirsen, yandı et yiyen hayvanlar!..
Onun için âlet kullanan bir akıllı hayvan bulamazsınız. Tek başına doğrumayan bir hayvan da bulamazsınız, ebesi hemşiresi, duğumevi yoktur ve Sünnetullah İşler!. Doğurmasına yardım edilen bir hayvan bulamazsınız kâinâtta.
Meşiyeti-Dilemeyi anlamak için söylüyorum. Şu an Şe’ende ne oluyor? “Şey” ler oluyor Hocam!”
Şeyler nasıl oluyor şeyler? Birisi ıslık mı çalıyor Keşiş Dağı’na , “bahar geldi ey çiçekler yeşerin” diye.
Senin kendindeki ezel-ebed edebi, adabı usülü biliş SEBBAHAya iştirak.. Bütün bunların temelinde yatan ise, insan aklının alamayacağı kadar kısa zamanda ve yok ediliş-varedilişte yani
KûN feyeKûN!-da yatar. “OL!” der ÂNda Olur!.. her ÂN Yeniden YARATış ŞE’Eni..
Şimdi evet
Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Ne kadar güzel Ahmet Can inceledin sen.

وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
Resim---“Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâh (yeşâallâhu), innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen) : Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Gerçekten Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
(İnsân (Dehr)76/30)

وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâhu rabbul âlemîn (âlemîne) : Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.”
(Tekvîr 81/29)

وَمَا يَذْكُرُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ هُوَ أَهْلُ التَّقْوَى وَأَهْلُ الْمَغْفِرَةِ
Resim---Ve mâ yezkurûne illâ en yeşâallâh (yeşâallâhu), huve ehlut takvâ ve ehlul magfireh(magfireti):Bununla beraber Allah dilemedikçe onlar öğüt alamazlar. Koruyacak da O'dur, bağışlayacak da."
(Müdessir 74/56)

Yine ikinci âyet “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz” “yeşâallâh” meşiyet dediğimiz şe'en dediğimiz. Şe’en-yeşâ. Dilemek diye tabir edilen ama dilemenin çok ötesindedir yeşâ. Şu an da OL-AN..
Hep söylüyorum ve çok üzülüyorum, “ALLAH celle celâluhu her AN bir iştedir” deyip geçmelerine canım yanıyor.
ALLAH celle celâluhu her an bir iştedir. Allah’ı çalışan bir insana benzetmeleri çok yanlıştır. İşteki Şe’en bu değildir ve her ÂN YENİden YARATıştır...
Allah’ın meşiyeti, bütün kâinâttaki tüm insanlar gibi her hususu tek tek düşünüyor anlamında gibi.. bu çok yanlıştır.
ALLAH celle celâluhu, koruyacakta odur, bağışlayacakta odur.
O zaman şöyle ters bir soru.. dâima ters sorular vardır olması lâzım. İnkârı olmayanın ikrârı da yoktur.
Ne yapsın Allah dilemiyor adam da öğüt alamıyor budur.
Budur derken “1 Dakika!” diyeceksin. “Allahtan mı bahsediyoruz. Allah, Allahın muradından mı bahsediyoruz? Muradullahtan. Güzel. Oraya varmadan Emrullah var mı?” Var!. Daha bize yakını, Sünnetullah var. Şe’enullah var!.. Şu AN da-Şe’ENde içinde miyiz? İçindeyiz.
Onun için bir dakika dedim.. Allah’ın dileyip dilemediğini anlayalım! Şeenullah içindeyiz “gel bakayım. Neden ateş yemiyorsunda ekmek yiyorsun, akıllsıın çünkü değil mi? Ye bakayım ateşi!” Yoook yemez!. Dün öyle diyor Boncukçu DeDe: “Adam akıllı” diyor. “Karısını soydurur mu?” diyor. “Soydurmaz hihihi” gülüyor değil mi Ahmet Can!. “Amma” diyor “ahlâkını soydurur, edebini soydurur, soydurmadık yer bırakmaz. Çünkü soysuz!” diyor.
Onun için zâten meşhur sözü biliyorsunuz: “Taptığını bil Yaptığını bil!” Bileceksen ne yaptığını kime taptığını bileceksin!.
Yapıp yapıp da Kur’ân-ı Kerim’in dolusu: “Şunları yap, şunları mutlaka yap, şunları mutlaka yapma!” ların tümünü kaldırıp da Kaderiyyeler gibi: “Ben bu kötülüğü yaptım, çünkü Rabbım Sen diledin de yaptım!” a götürür Bir insanın kendi kendine kurşun sıktığı bir kötülük, dünyada düşünülemez. Sistem olmadığı için bakın dikkat edin allâme-yi cihan dahi olsa, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de olsa ne yapar?
Şeenullah’ta fiilen yaşadığı için; ŞEENULLAH’ı BİLir, SÜNNETULLAHı BULur, EMRULLAHta OLur, MURADULLAHı YAŞAr da o zaman ALLAH diler işte. Öyle değil mi? Ne yapalım şimdi yani.
Anasının karnından yeni çıkan çocuğu “Ooo hoş geldin! Nerden geldin sen Gavsul Azammışın mı!” diyelim.
Bırakalım mı Sünnetullah’ı, Şeenullah’ı, Kaderullah’ı...
Tümünü hepsini yok edip de bu iş; Allahlığa, ilahlığa kalkışmak değil mi? Evet. Evet. Evet!.

Nisa suresindeki 78.79.Âyetler biliyorsunuz bu konuda çok seçeneklerdir.


أَيْنَمَا تَكُونُواْ يُدْرِككُّمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنتُمْ فِي بُرُوجٍ مُّشَيَّدَةٍ وَإِن تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِ اللّهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِكَ قُلْ كُلًّ مِّنْ عِندِ اللّهِ فَمَا لِهَؤُلاء الْقَوْمِ لاَ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا
Resim---"Eyne mâ tekûnû yudrikkumul mevtu ve lev kuntum fî burûcin muşeyyedeh(muşeyyedetin). Ve in tusıbhum hasenetun yekûlû hâzihî min indillâh(indillâhi), ve in tusıbhum seyyietun yekûlû hâzihî min indike. Kul kullun min indillâh(indillâhi). Fe mâli hâulâil kavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadîsâ(hadîsen).: Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. Onlara bir iyilik erişirse «Bu, Allahtandır» derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, «Bu, senin yüzündendir.» derler. Ey MuhaMMed! De ki: «Hepsi Allah'tandır.» Bu topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar?"
(Nisâ 4/78)

مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاً وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا
Resim---"Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh(minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsike. Ve erselnâke lin nâsi resûlâ(resûlen). Ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).: Sana güzellikten her ne ulaşırsa, bil ki Allah'tandır; Kötülükten de başına her ne gelirse anla ki sendendir! Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik, şâhid olarak da Allah yeter! "
(Nisâ 4/79)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Evet her nerde olursanız olun ölüm size yetişir.
yudrikkumul mevtu mevti idrak edersiniz. Bu da bir hayvan öldürmek gibi anlaşılmaktadır. Söylenen şey açıktır. yudrikkumul mevtu mevti idrak edersiniz. Hadi mevte ölüm diyelim, ölümü idrak edersiniz, ölüm size yetişir. Siz ölüme yetişirsiniz. OLAN-ı İlim-İrade-İdrak ve İştirak etmektir.

lev kuntum fî burûcin muşeyyedeh
Eğer ki siz buruçlar içinde olsanız, buradaki muşeyyedeh sağlam kaleler bree kardeşim Arapçada sağlam da var kale de var. Her ne ise böyle buruçlar içinde müşeyyedeh olsanız da kurtulamazsınız kelimesini âyette bulmak mümkün değil. Ha diyelim ki kurutulamazsınız;
Ve in tusıbhum hasenetun yekûlû hâzihî min indillâh onlara bir hasene, Ahsenlik ki; en güzel, en iyi, en doğru, en hak, en hayr olan isabet etti mi yekûlû diyorlar derler ki işte bumin indillâh” “hâzihî min indillâh huve min indillâh da var.

Soruyor Zekeriye aleyhi’s-selâm Meryem Aleyhi’s-selâma “bunlar nerden?”


فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقاً قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ إنَّ اللّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
Resim--- Fe tekabbelehâ rabbuhâ bi kabûlin hasenin ve enbetehâ nebâten hasenen, ve keffelehâ zekeriyyâ kullemâ dehale aleyhâ zekeriyyal mihrâbe, vecede indehâ rızkâ(rızkan), kâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ kâlet huve min indillâh(indillâhi), innallâhe yerzuku men yeşâu bi gayri hısâb(hısâbın) : Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.
(Âli İmrân 3/37)

ve in tusıbhum seyyietun yekûlû hâzihî min indikekendilerine bi seyyie hadi kötülük diyelim bizde. Kötülük isabet etimi ne diyorlar? hâzihî min indike bu senin indinden indi. İndillâh değil indi MuhaMMed diyor yani. İndi Resûlullah diyor senin yüzünden indi. Burdaki kullun min indillâh. De ki: küllün; tümü min indillâh.

BUrsa’da yatsı ezânı… buyurun…
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Hayyalel felah, ve la havle vela kuvvete illâbillâhil aliyyil azim.
İki kere hayyallel salâh iki kere hayallel felah dörtlü sistemin tümünü kapsar.
BİLmek ve BULmak dâima salâh. Benim ve kâmilimin salâhını getirir. BULmak ve OLmak Rasûlullah ve Allahu zu’l- celâlin salâhını getirir ki Allah ve Rasûlune teslim olun iman edin bu yüzdendir zâten. Bir Allahın salâhı bir de Resûlullahın salâhı var falan feşmekân bunları geç, geç!.
Hâlâ Allah ayrı, Resûlullah ayrı, sen ayrı , ben ayrı haa!.
Şah damarımın içinde diyorum ama ne içinde taaa ahretin öbür köşesine attım ki bir saçmalık içerisinde. TEVHİDi iyi ANlamak şarttır..

Lâ ilâhe illâllahul melikül- hakkul mübîn MuhaMMeden Resûlullah sadîkul- vâdul- emîn.
Amennâ ve saddeknâ ve şehidnâ inşallahur- rahman!
Eşhedü enlâ ilâhe illâllah ve eşhedü enle MuhaMMeden abduhu ve resûluhu.
Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin Abdike ve Nebîyyike ve Rasülûke ve Nebîyyi'l- Ümmiyi ve alâ âlihi, ve's- sahbihi ve ehl-i beytihi.

Allahumme Rebbe hazihi'd-da'veti't-tamme. Vesselatil- kâimeti ati MuhaMMedenil- vesilete vel- fazilete ved- dereceter- refîate. Vebashu makamen Mahmudenillezi veadteh. İnneke lâ tühlifü'l- mîâd.


رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدتَّنَا عَلَى رُسُلِكَ وَلاَ تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّكَ لاَ تُخْلِفُ الْمِيعَادَ
Resim---“Rabbenâ ve âtinâ mâ vaadtenâ alâ rusulike ve lâ tuhzinâ yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), inneke lâ tuhliful mîâd(mîâde).: Rabbimiz! Resûllerin vasıtasıyla bize vaad ettiğin şeyleri bize ver ve kıyamet günü bizi rezil ve perişan etme. Muhakkak ki sen vaadinden dönmezsin.”
(Âl-i İmrân 3/194)

Tühlifü'l-mîâd mîadından dönmez derken tühlifü’l içinde bildiğimiz felâhta vardır. Hakka giderse felâh olur, geriye dönerse tühlifü olur. Hakka giderse halife olur, geriye dönerse muhalif olur.
Kur’ân-ı Kerim muhteşem bir Allahça kitabıdır. Hakkça kitabıdır. Aşıkça kitabıdır.
Bu dili bilmeyenler için bir cedel sistemidir-kavga meydanıdır ki, kimin sesi kimin sesini döver ya da ne bileyim ben şudur budur.
Amma can CERRyanında CERRlik-ÇEKicilik, merkezde oturuş bütün bu hadiseleri gerektirir ve Hakk muhteşemdir.. Tüm dönenleri döndüren olmak yani sonsuz seyr ancak Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin gözünden ve özünden mümkündür.

Allah celle celâluhu Evvel-Zâhir-Bâtın-Âhir Beden-Nefis-Kalb ve Ruhlarımız” da nasib ve müyesser eylesin inşaALLAH!.
Ezanları böyle anlamak gerekiyor.
Evet bitireceğim ben kendimde uzatıyorum sohbetleri.
Bu konuyu uzatmamak için toparlamaya çalışıyorum.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Nisâ 78’in sonu öyle ilginç ki: Fe mâli hâulâil kavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadîsâ (hadîsen)

Feartık mütakiben bundan sonra bu kadar anlattıktan sonra.. ne bileyim Türkçede kelime bulamıyorsun ama bana göreyse içine döndüğün zaman “bu konuların tümünü anladın değil mi şimdi ne düşünüyorsun?” dersin ya.. fe” “mâli” “fe mâ mâ külli şey için ne diyorsun tümü mâ öyle bir ne demek ama bu bildiğimiz bir konuda göz hakkında ne diyorsun değildir yani Barbaros hakkında ne diyorsun gibi bir kelimedir.
Ne hakkında diye bir soru sorsan her şeyi der bakakalırsın.
Mâ böyle bir mâsivânın tümü
fe mâli hâulâil. Hâulâi;onlara ne oluyor. Kim onlar? Baştan sona kadar tümü. Kim. Aklı olanlar.
hâulâil kavmi bu kavme ne oluyor. Kim bu kavim?
“İşte hocam burada anlatılan şey Afrikadaki zenci kavminden bahsediyor, Amerikadaki kızıl derili, Asyadaki sarı deriliden bahsediliyor ya da Kureyş’ten!.”
Geç geç. Aynı kıvamda olanların cümlesinden bahsediliyor, kıvam kıvam!. Akan deredeki akan kıvam var ya, o.
Kavim.
Fe mâli hâulâil kavmi
lâ yekâdûne, o halde nerdeyse ramak kaldı deriz ya öyle yaklaşıyorlar öyle yakalşıyorlar öyle yaklaşıyorlar, eee, bunu iyi anlamak için Barbaros buz 0* derecesine öyle yaklaştı ki öyle yaklaştı ki öyle yaklaştı ki soruyor şimdi “Hocam SU oldu mu?”
Hayır. Peki. Barbaros su buz olmaya yani 0* noktasını öyle zorladı öyle zorladı öyle zorladı ki. “Hocam BUZ oldu mu?”
Olmadı. İşte “ikâdi” fiili böyle bir fiildir. Ustranın ağzı gibi kaldı ama olmadı.
lâ yekâdûneNeden olmuyor? Ne olmuyor?
yefkahûne fıkh etmek.. Aklıyla fikriyle vicdanıyla bütün benliğiyle anlayışı kudretidir. Anladım anladım. hadîsâ ne oldu da ne oluyor bu kavme hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar..
Bunlar öyle bir kavimdir ki demin dediğim gibi ramak kalıyor ulaşmaya buzluk bitecek fakat hiçbir söz kâr etmiyor.
Hâdis, söz olarak tercüme edilebilir. Hâdise ne olacak. Olay olay. O zaman hâdise de hâdistir. İşte bir zamanlar Yaşar Nuri denilen adam “onlar artık hangi hadise inanacaklar” deyince maalesef: “Bu âyet Resûlullah’ın hadislerinden bahsediyor bu âyet. Hadise inanmamak gerekiyor hadisler uydurma olabilir!” diye felan feşmekân saçmalamıştı. Halbuki Hadis-i Şeriflerle hiç alâkası yoktu.


تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَ اللَّهِ وَآيَاتِهِ يُؤْمِنُونَ
Resim---“Tilke âyâtullahi netlûhâ aleyke bil hakk(hakk‎ı), fe bi eyyi hadîsin ba’dallâhi ve âyâtihî yû’minûn(yû’minûne).: İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir. Sana hak olarak onları okuyoruz. O halde Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?”
(Câsiye 45/6)

Bildiğimiz hadiseye dayanan konuşmaktan bahsediyordu yani.
De ki: hepsi Allah’tan. Bu topluma ne oluyor ki bu kavme. Hiçbir hadisi hem sözü hem sözün olayını yani özlerinde sözü gözlerinde olayı da incelemiyorlar, yanaşmıyorlar buna. Baksalar kâinat Kur'ân-ı Kerimini okuyacaklar, içeri baksalar kendi Kur'ân-ı Kerimlerini okuyacaklar.

Devam edelim konumuza..

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »


مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاً وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا
Resim---"Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh(minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsike. Ve erselnâke lin nâsi resûlâ(resûlen). Ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).: Sana güzellikten her ne ulaşırsa, bil ki Allah'tandır; Kötülükten de başına her ne gelirse anla ki sendendir! Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik, şâhid olarak da Allah yeter! "
(Nisâ 4/79)

Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh
Bakın burada çok açıkça hepsi Allahtan dedi ama hayrın da şerrin de yaratıcısı ALLAH celle celâluhu, şerrin dileyicisi değil. Allah şerrin dileyicisi değil! Allah şerrin yasaklayıcısı! Bu âyette 79. da Mâ esâbeke min hasenetin sana hiçbir hasenetten hiçbir şey isabet etmez. Bütün edenler fe minallâh sana isabet eden bütün hasanlar, hasenler, ihsanlar hep fe minallâh- Allahtandır.

ve mâ esâbeke min seyyietin ama isabet eden seyyieler var ya fe min nefsikebunların tümü senin nefsindendir.
İyi amma onu ben yaratmadım ki yani tetiğe ben basmadım hani sen basıyordun ya yasakken haaa işte çok güzel.
İşte
belhume dallun burada anlaşılır. Aslan dişini kullanır, pençesini kullanır. Neden aslanın birisi eline bir tabanca geçirip kılıç geçirip de boynuna asmıyor da lâzım olunca pençesini-dişini kullanıyor?
belhume dallun budur işte.


وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Resim---“Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).: Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.”
(A’raf 7/179)


Neden kötülükler nefsimizden?
Çünkü kötülükler senin nefsinden.. yaratanı yaratmak mı istiyorsun? Yani şe’nullahı.. sen mi yok edip var edeceksin?!.
İşte bu bu anlaşılmayan şekilde zâhirde Rabblık bâtında İlahlığa. Nefsin zâhirde Rabblığa kalkışı aslında temelde ise nefsinin hevasını ilah seçişe götürür:


أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Resim---“E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen).: Hevasını ilâh edinen kişiyi gördün mü? Yoksa sen mi ona vekil olacaksın?”
(Furkân 25/43)

Ve erselnâkeişte bu yüzden bunun için
lin nâsi resûlen sen insanlar için resûlsun.
Evet
ve erselnâke lin nâsi resûlen sen insanlar için bir rasûlsun. İrsal kablosu gibisin. Rasûlen.
ve erselnâke lin nâsi resûlen biz seni Rasûl olarak insanlar için irsal ettik. Gönderdik. Mektup gönderir gibi göndermek değildir bu.
Nübüvveti anlayamadığın zaman BİLELİK NURUnu anlayamadığın zamandır…
Dışarda bir ALLAH celle celâluhu yok hâşâ!..
Top atar gibi attı buraya, şimdi seyrediyora geçer yok...
Şu an da yeniden yaradılışı falan katiyen anlayamaz zâten.
Adam bir türlü anlayamadı mı Keban’ı milyarlarca âletlerle uğraşır durur “nerden geliyor bu ceryan!” diye, nasıl geliyor, ne oluyor?!..
Hayatı boşa geçer. Sistemi çözemediği için.
Bin bilinmeyenli denklem de olsa usulle vuslat vusul olduğu için usulu bilen 1 dakikada çözer, bilmeyen üç bilinmeyenli denklemde tıkanır kalır, iki bilinmeyenlide bile kalır, tek bilinmeyenli de kalıyor zâten.


Ve kefâ billâhi şehîdâ bakın nasıl bitiyor âyet? Ve kefâ Allah kâfidir. Hadi yeterlidir eksik değildir fazla değildir falan feşmekân. Bırak kardeşim onu falan. Kefâ senin içindeki kevniyeti yaratandır. Aklı, aklı, anlayışı. billâhi Allahtandır. şehîdâ bizzâtta şâhidtir. Dâimiyetin huveyiti şu anda kendisindedir. Bunları söylerken gülüyorum neden anlatabilmek için diyorum ki kardeşim Türkiyedeki bütün âletlerin âlet oluşunun sebebi şu an da Kebandandır. Keban şâhidtir işe diyorum. Analdım yandırıyor donduruyor ama bunların yanmaya donmaya tüm yapanı Kebandır. Sensin ateşi hayrda ve şerde kullanan. Allah hayrda kullanmayı emrediyor. Şerde kullanmayı yasaklıyor. Başka bir şey yok. Evet burada bu 78.âyette geneli vurmuştur. 79.âyette Allah ve Rasûlune teslim olunuz”a toplamıştır Allah. Bütün insanlık, akıl cüzlerinin tümü aklı külde hablel veridde bu âyette Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in nefsinde birleşmiştir. Ana emir Peygamber aleyhi’s-selâm dahi olsa “seyyie” işlendiği zaman emrin dışına çıkılmıştır. Hâşâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sen mi söylüyorsun seyyieyi ben söylemiyorum kendisi söylüyor. Senin geçmiş, gelecek ve şimdiki seyyielerini bağışladım diyor. Müminlerden sana gelirlerse onları da bağışladım diyor. Geç, geç oraları yani. Geç kraldan kralcılığı falan geç. İnsanlığa bak. Abduhuya, Abduhuya. Abduhu mutfakla tuvâletin arasındaki 4 m. Bağırsaktır. Şeyle şeyinin arasında demek istiyorum. Onun için dosdoğru anlamamız gerekiyor. Ve kefâ billâhi şehîdâbu yapma, hasenetin seyyie v.s. İsabet misabet birisi ok attıda sana isabet etti değil. Oku atanda sensin avda sensin avcıda sensin hiç merak etme. Hep amel-niyet v.s bunların içinde cemdir zâten. Ve bütün bunlara Allah şâhidtir. Neden? Neden olacak şâhidtir şâhidtir. 1000 °C yanan fırının, 1000 °C donduran dolabın ceryanı aynı ceryandır hiç kafanı yorma sen. Anlayamayış başka şeydir. Evet hülasayı kelam, ha bunu anlatabildim mi? Burdaki şer senin nefsinden, hayr Allahtan yani hasenat Allah’tan deyip de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sadece şahsına münasır sanmak bu âyeti yanlıştır. Burada bahsedilen hablel verid gibi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in NûR-u MîM’de cem oluşu vardır. Onun için diyorum. Ha Ebu cehil seyyie etmiş ha Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. Fark? Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “bende sizin gibi beşerim Allah’tan afdilerim.”demesi. Öbürünün de Rabb kim oluyor Allah kim oluyor demesi. O tercihleri orda kullanıvermeleri. Başka bir şey yok. Fairvunla Musa diyelim ki aynı anadan doğsalar ne yazacak. Doğmuştur Hz. Hamza ile Ebu Leheb. Aynı anadan doğmuştur. Mesele, mesele ne? Tercih. 40 yaşına kadar Ebu Leheb en çok iftahar edenlerden birisidir. Övülmeyi çok seven birisi çünkü. Ne zamanki ben Resûlullah’ım deyince. Ebu Talib, Ebu Leheb, Ebu Hamza değildir yalnız …?... İşte böyle ayrışıverir hemen. Canım ne yapsın. Ebu Lehebte onun yerine Rabbbısı kabul etme demiş.Uydurma Kur’ân-ı Kerim’e bak. Kur’ân-ı Kerim Rabbul Âlemînle başlar. Rabbin nasla biter. Âlemin Rabbıdır, nasında insanların da Rabbıdır. Kalu bela bunun ikisisin arasındadır işte. Bu iki, iki, Kur’ân-ı Kerimin iki kapaklarının arasındadır. Bizim Kur’ân-ı Kerimimizden bahsediyorum. Bizim, bizim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Kur’anından, MuhaMMed aleyhi’s-selâm’ın Kur’anından. Matbaa Kur’an-ını küçümsemiyorum. Biz ne alîmiz ne şuyuz ne buyuz. Hiç anlamayız biz. Ama bizi dağdaki deliler anlar. Boncukçuya dedim ki:Ya gel yarın Cuma günü sen-ben Ulu Câmi’de namaz kılâlim, burada kılmayalım. Ondan sonra çiçek ızgarada sen bana çok güzel bir köfte yedirirsin. Bir şey yaparsın. O meşhur gülüşüyle gülüyor diyor ki: “Ama imamın arkasına durmazsam durmuyorlar. İmamın arkasında durmazsam sağımda solumda durmuyorlar. Yukarı câmide” diyor “6 kişiydik.” Ben bu 6 lafını çok duydum çünkü. “İmamın arkasında ben vardım. 2 sağımda 2 solumda vardı sabah hihih” diyor. DUYuş ve UYuşlar akıl pazarında başkadır. Şu dağlardan aşağıya bakınca Bursa fabrikalar şehridir. Jeepler şehridir. Akıl almayan bir şehirdir. Zenginliğin bini bir paradır ama aynı zamanda Bursa 5. Makamdır. Kâinatta 5. Makamdır. El-an’da böyledir Allahu Âlem ebeden de böyledir. Bu başka birşeydir. Bundandır ki bence Osmanlı taa ordan buraya kadar çekilmiştir kâinatta bir Allahun lütfu keremidir. Bundandır ki Osmanlı İmparatorluğu Bursa’dan Fatih Sultan Mehmet’te İstanbul’a gittikten sonra zâten saray yaptırmıştır. Koca Bursa’da bir tane saray bulamazsınız ve söylenecek çok laf var daha. Ne çare ki davulun sesi sesimizi bastırıyor. Gırtlağımız patlasa dahi 99 davul dövülüyor. Bir tane sen cır cır cır ediyorsun. Onun için diyorum: Bu şehir bir garib şehirdir hemde karib şehirdir. Güzeldir, bir sürü uçtan uca insanla yüklü Allah’a hamdu senâ olsun. Evet bu Ahmet Canın sorusu da uzatabildiğim kadar uzattım ama amacım Allahu zu’l- celâl’in Muradı Muradullah, Emri Emrullah, Sünnetullah, ana kuralları böyle olacak deyipte oldurup gittiği, sonra Şeenullah, BİZ BİR-İZ içinde YAŞAyış. Söylenecek hiçbir laf yok. Teşekkür ederim ampul, teşekkür ederim Keban dediğim ışığadır benim. Ne ampul Kebandır, ne Keban ampuldur. Bu bir anlayıştır. Zâten bende güvercine söylemiyorum. Siirtli Hocam talebelerine güvercinlerim derdi biliyorsunuz, daha doğrusu, Şeyh Alaaddin Efendimizin öyle bir tabiri vardı güvercinlerim tabiri o öyle giderdi güvercinler güvercinler diye tabir ederdi. Akıllı güvercinlere söylüyorum demek istiyorum. Aklımın erebildiği, gönlümün erebildiği diyeceğim bu kadar. Evet. Muradullah-Emrullah-Sünnetullah ve Şeenullah. O zaman Şeenullahta –LÂ, Sünnetullahta-İLÂHE, Emrullahta-İLLÂ, Muradullahta-ALLAH vardır. Hocam …?...gidiyorsun.Valla bende bilmiyorum mezarlığa sordum işte bugün dünden beri iki kere gittim yani iki gittim iki geldim . Ula kardeşim teferruat. Mezar taşlarını oku dediler. Orda hiç birşey yok. İsimler filan yazıyor tonlarca. Evet Ahmet Can buyur canım. Seni dinlerken bir duman bir duman daha.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Ahmet Can: Allah razı olsun hocam, sağolun yani benimde baya kafamda soru işaretleri oluşmuştu, onlara şu anda cevap verdiniz, teşekkür ederim. Burda ilk başta benim zâten bu soruyu sormadan önce siz insan başlığına bir mesaj atmıştınız. Bu mesajta bu İnsan Sûresi ve Tekvîr Sûresinin 29. Âyeti, İnsan Sûresinin 30. Âyetlerini kullanmıştınız. Bende Müdessir Sûresinin 56. Âyetini eklemiştim. Bir de burda İnsan Sûresi 29. Âyetinde dikkate aldığımız zaman, dileyen Rabbine bir yol tutar. Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. 29. Âyette dileyen Rabbine bir yol tutar, mesajı var. Daha sonrasında da burada da yine tam zıttı gibi, Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz, şeklinde 30. Âyet geliyor. Nisâ suresi 78 ve 79. da da aynı şekilde sanki birbirlerine zıt bir anlam varmış gibi arka arkaya okunduğu zaman sanki işte üzerimize alınmaya kalktığımzıda tabiî ki sizde sık sık vurguluyorsunuz Allah razı olsun sonuçta Cenab-ı Allah Kur’ân-ı Kerim’i bir hikâye anlatmak ya da işte masal anlatmak için yollamadı. Bizi doğru yola iletmek için ve nasihat ve ordan ibret almamız için yolladı. Bizde burada okuduğumuzda üzerimize alınmamız gerekiyor. Tabi burada derseki işte, kâfirler böyle demişlerdi. Biz kâfir değiliz, o zaman bu âyet bizi ilgilendirmiyor dememiz lâzım, üzerimize alınmamız lâzım. Üzerimize alındığımız zamanda sizin dediğiniz gibi bir anlam çıkıyor tabiî ki biz ne yapacağız. Muradullaha uyar isek burada bir tercih sebebi var bizimde tercihimiz Muradullahtan yana olursa bununda cezası değil ödülü olacak bir yerde. Ama nefsimizden yana, nefsimiz şerden yana bir tercihte bulunursa da başımıza bir kötülük gelecek bu kötülükte doğal olarak nedir aslında nefsimizin tercihidir. Muradullaha uymadığımızın sonucudur. Burda sebep-sonuç ilişkisini gene ön planda tuttuğumuzda yani Muradullah’a uyarsak bir sorun yok ama nefsimize uyduğumuzda aynı sizin dediğiniz gibi Ebu Leheb gibi Rabblığımızı… Hevamızı Rabb ilan ettiğimizde burada sonuçta başımıza gelen kötülükte kendi tercihimizden dolayı gelmiş olacak. Yani.29. ve 30. Âyetlerin birbirine zıt anlam ifade ediyomuş gibi olmasına Nisâ suresi 78 ve 79’da da bir yerde cevap verilmiş oluyor. Benim kafamda çelişki oluşturan soruya da zâten siz cevap verdiniz. Yani bu dilemenin ayrı-gayrı olmaması meselesi. Acaba ikinci bir anlam olarakta öyle bir vurgumu var onu ben tam anlayamamıştım onuda siz cevapladınız. Allah razı olsun Hocam, şimdilik söyleyeceklerim bu kadar, teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim iyi anladığınız için, çok doğru söylüyorsunuz, aklın iradesi başka naklin iradesi başla. Naklin iradesi belirtilmiştir Kur’ân-ı Kerim’de. Allah Muradını belirtmiştir. Lâ ilahe illâllahtır. Emretmiştir MuhaMMedr-Resûlullahtır. Şimdi Sünnetullah üzere bunu yaşamak bize kalmıştır. Sünnetullahı anlatan kâmildir, Sünnetullah edebini öğreten kâmildir. Her akıl kâmile muhtaçtır, tekemmüle muhtaçtır, kâmile muhtaçtır. Muhtaç derken Allah onu halketmiştir, tercih yine kulundur. Tercih çok önemlidir çok. Abduh, abd budur zâten. Yakîn gelinceye kadar Hakk’ı tercih etmek budur. Nerede nasıl ne filan soruları aklın Sünnetullah içerisindeki irade yaparken karmaşığıdır bu karmaşık ancak BİZ BİR-İZ içinde çözülür. Her buz mutlaka rahmet bulması lâzım erimesi için. Nübüvvet dediğimiz bilelik nurunu taşıyıcılık ve velâyet içinde bize geliş kabloyla ceryan gelişi gibidir burdan Keban’a kadar olan direklere de teşekkür ederiz ne bileyim ben hatta da teşekkür ederiz hatçılara da teşekkür ederiz ederiz de ederiz neden canımızı ışıttığı için, aklımızı nakle bağladığı için bunu halk anlayışının halkın yerleşmiş alışkanlık anlayışının halk dinin yerine HAK dinini koymak bakımından söylüyorum. Çok melamette bu birinci esastır. Onun için durmadan benim gönlüm iki analı bir öksüz yetim gibidir. Bir Kur’an bir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem illâ onları emzirir. Ya da ben hiç yedi günlük olmayan iki çocuk anasıyım. Kesinlikle onları emziririm Kur’an ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. sebbit akdâmenâAyaklarımızı sabit tut Kur’an ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir.

وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلاَّ أَن قَالُواْ ربَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---Ve mâ kâne kavlehum illâ en kâlû rabbenagfir lenâ zunûbenâ ve isrâfenâ fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne) : Onların sözleri, sadece şöyle demekten ibaretti: Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!
(Âli İmrân 3/147)

وَلَمَّا بَرَزُواْ لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالُواْ رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---Ve lemmâ berazû li câlûte ve cunûdihî kâlû rabbenâ efrig aleynâ sabren ve sebbit ekdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne) : Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında, dediler ki: "Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et."
(Bakara 2/250)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Zâhirde Kur’ân-ı Kerim, bâtında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir şimdi. Zâhirde Kur’ân-ı Kerim bâtında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem varken zâhirde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bâtında Kur’ân-ı Kerim’dir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dışına çıktığın anda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de Allahu zu’l- celâl gibi gaybe karışır. Gaybidir her an vardır olduğu halde gözükmez ama Kur’ân-ı Kerim elindedir. Bak ne güzel Nisâ Sûresini açıyorsun, İnsan Sûresini açıyorsun, Tekvîr’i açıyorsun. Okuyorsun, anlıyorsun, doğruyu biliyorsun. Sana masal anlatmanın bir yararı kimse için yok artık. Allahu ekber dediğim yeri biliyorum biliyorum ki Allahu zu’l- celâl’in muradı “Lâ ilahe illâllah”tan ibarettir. “Lâ ilahe illâllah” diyenler cennete girecek ne zaman? Vallaha hocam ahrette girecekmiş. Dünyanın gözümü çıkmış, dünyada girmeyecekmiymiş? Âhiret nereymiş, dünya nereymiş. Yani onlar zamanla anlaşılacak şeyler ama birşeyi bileceğiz ki..Şeen şimdi şu anda dır. Evet çok güzel inşallah.
Ayşe sesin var mı? Yok. Tamam canım. Nuriyenin sesi vardır, buyur canım, sen ne anladın?


Nur-ye: Hocam şu dilimde bir çözülse çok iyi olacakta yani niye böyle tutuluyor bende anlamıyorum. İnşallah dualarınızla açılır. Bizde bu akşam üzeri Barbarosla konuştuk Ahmet’in sorusu hakkında. Şimdi külli iradeyle cüzi iradeyi. Bu tasavvuf terimlerin de bu külli iradeyi-cüzi iradeyi eklemiştik sizin açıklamalarınıza. Şimdi bu cüzi irade şöyle diyorsunuz:İnsanoğlu için mümkün olabilir bir şeyi yapmayı ya da yapmamayı tercih etme yeteneği ve melekesi. Yine bir dörtlü sistemde ifade ettiğiniz gibi,kişi-pir ben ikili sistemde ikide duruyorum bu cüzi irade ilim-irade-idrak yani aklın aşamaları tabiî ki yani şurdaki melekesinin cüzi iradede açılımını merak ettim.

Cüzi irade diye bir şey sanki Allahın iradesinden insanda da Allah iradesi Allahtan olmayan hiçbir şey yok zâten. Kendi bedeni bile Allahın nûru. Külli şey Allahın tecelli…Nûr dediğimiz şey oluşumun adıdır. Zâhir ve bâtın oluşumun adına nûr diyor Allahu zu’l- celâl. Biz nûrun gerçek gerçek Nûr-u MîM diyoruz Nûr-u Nûn diyoruz Nurullah diyoruz ama biz nûr güneşin ışığı gibi demekten öteye geçemedik henüz ama nuru bir gün anlayacağız. Şimdi akıl cüzi irade, cüz akıl, cüzi, cüzi Allah’tan bir parçaymış gibi Allah iradesini parçalamışta insanlara dağıtmış böyle bir şey değil bu. Aklın nakli anlayış kapasitesi, melekesi zâten var kendisinde yoksa zâten bunu anlatamaz. Bu melekesi gelişmeyen bir insana istediğinizi kadar anlatın anlayamaz. Mümkün değil yani.Olan anlar. Onun için onlar aksesuar gibi ibretlik yaratılmıştır. Akıldan noksan insanlar var. Bunların yapacak bir şeyi yok. Mesul değil. Adam öldürse bile kanun diyor ki onlar sorumlu değil. Şimdi AKLın BİLmesi İLİMle, İLMen BİLmesi, İRADE ETmesi, AKLın iyiyi kötüden ayırabilme kabiliyetini kullanması. Cüzi irade diye buna diyoruz. Aklın iyiyi kötüden ayırt edipte iyide kalışı, iyiyi doruğa çekişi, iğnenin ucu gibi tepeye alışı, son nokta yapışı. Sümeyye Ana gibi ben bundan dönemem artık, dönmüyorum deyişi, idrak edişi yani. Dahası yok onların. Ama bütün buna rağmen henüz o işi yapmamıştır şeene getirmemiştir. Ne zaman getirmiştir. İki kol, iki bacak dört deveyle giderken “eşhedü ” sesinde. Şimdi şâhidim demiştir. Neyiyle, bedeniyle, nefsiyle, kalbiyle, ruhuyla. Bu iştiraktır. Bu taraftan başlarsak tersten İŞTİRAK ŞEENULLAHta OLur. İDRAK SÜNNETULLAHta OLur. Tersten gider insan bakımından. Akıl nakle bu taraftan yaklaşır. Allah tarafından yaklaşamaz hâşâ. Yaratılan tarafından yaklaşamaz. Çocuğa doğduğu gün doğduğu gün anlatılamaz. 90 yaşındaki dedeye doğduğu gün anlatılabilir. Geri döndürülür çünkü. Rücu uç sırları vardır burda. Gerçek iradeyi bulan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Çünkü şeende iştiraki yaşayan insan fiilen kendisidir. Zâti yaşar zâten. Allah’a şâhid olması lâzım sıfatlarına falan değil. Bu idrakı sağlayan aslında kâmildir. Onda tercih idrakını sağlayan bu iştirakı yaptı ya onun idrakında. Gerçek iradeyi veren Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir yani Kur’ân-ı Kerimdir. İlmin sahibi mutlak anlamda el Âlim, el Alîm celle celâluhudur.Bu Zât-Sıfat-Esma-Eşya. Eşya dediğim insandır ben burdayım. Zât Allahu zu’l- celâl’de. Aklıma göre orda. Ben yaklaşırken nerden yaklaşırım eşyadan yaklaşırım. Allahu zu’l- celâl tenezzül buyururken ne diyor.

“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyi”Allah ve melekleri Rasûlune salletti. “yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ”Hadi sizde “ve sellimû teslîmâ” Allah Allah teslim ol bir daha teslim ol iki kere. Yok yok.Yok. Onu iyi anladığın zaman anlarsın ancak. Sen teslim oldum sanırsında Derbendli Deli Hasan elini tutarsa başka bir yere daha teslim eder. Onu anlamak başka şey. Ordaki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde cem olmuş…?...bahsedilmektedir. İnsan insanın çağrıldığı yer Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir. Öyle havadan Allaha diye atlamak atlarsın atlarsın da okumuyorsun Allah ve meleğinin nerede sall olduğunu bilmiyorsun aklı bakımından. Ne kadar komik değil mi akıla yakışır mı hiç havada civada şurada burada Kur’an arayış. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sesi dururken. Rabbın sözünü Rasûl sesinde duymayışın Kur’ana ne dersin. Suret dersin. Asıl ordadır. Açıktır. Evet. Ayşe’nin sesi olsaydı bize gördüğü yazdığı rüyayı anlatacaktı. Bunlarda güzel şeylerdir. Siirtli Hocamın, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemin hadisleri vardır bu konuda. Rüyalarınızı anlatın, rüyası olan var mı? Bu soruyu her gün sorardı.Yani genellikle yorumlamazdı, güler ya da gülümser hayrolsun ama bir sebebi vardı bence insanların manevi tekemmülünü dinliyordu yani. Ve güzeldir şüphesiz ki bundan da güzel bir şey olamaz.Hayatı her günümüz geçiyor, geçen günümüz bir daha yaşayamıyoruz, takvim yapraklarını yırtıp atıyoruz. Bütün bu olanları oluşumları biz birşey için yapıyoruz biten hayatımızın sonunda bizde “eşhedü enlâilâhe illâllah eşhedü enle MuhaMMede’n-Resûlullah” demek istiyoruz. O kadarcık aklımız var. Ve ben bunu anladım doğru anlatabildim mi soruyu. Evet.
Nur-ye: Evet hocam çok teşekkür ederim, sağolun, Allah razı olsun. Anladım ben.
Evet Hümeyra şimdi sende söyle bakalım send ene anladın, ne anlatıyorsun.
Hümeyra:Allah razı olsun hocam.

Kul İhvâni: Nuriye’ye bir şey söyleyeceğim, şimdi insan ağzı istediğini istediği zamânâ istediği şekilde konuşuyor. Burda bunu engelleyen şey nedir? Ben dahi düşünerek konuşmaya çalışıyorum. Düşünerek konuştuğum zaman, saçmalıyorum. Onun için buyur Hümeyra düşünmeden konuş.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Hümeyra: Allah razı olsun hocam ben zâten konuştuklarımı, ya da yazdıklarımı sonradan düşünmeye kalkınca işin içinden çıkamıyorum, hiç benimle onların alâkası yok gibi oluyor. Bu anlattıklarınız eminim hepimiz içinde çok önemli konulardır. Ahmet Candan özellikle çok teşekkür ediyorum. Yeterince dile getiremediğimiz için izah edip soramıyorduk durumundaydım ben esasında. Nerden başlayıp dile getirme çözememiştim. Ama şimdi anlattıklarınızla soru sormanın da çok önemli bir kabiliyet olduğunu da öğrenerek cevapları daha güzel alabilmemize sebep olduğunuza öğreniyoruz.Allah razı olsun hocam anlattıklarınız çok açıklayıcı oldu çünkü bu cüzi irade konusunda ve Allah diliyor insanlar ben diledim dedikelri sürece şirktedirler diye çok konuşmalar oluyor etrafta.Kendimizden en kadar sorularımız bulunsa da bunları ne açıklayabiliyoruz ne soruları yeterince anlayabiliyorduk. Ben biraz daha düşününce daha hazmedicem inşallah bu anlattıklarınızı. Söz konusuna bir iki kelime söylemek istiyorum. Cenab-ı Allah ilk nuru MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin ilk nurunu yaratmış. Hep bunu böyle biliyoruz. Nûr-u MuhaMMedî ilk yaratılan madde ya da nûr yani. Biz şimdi insan olarak kendimize döndüğümüzde ilk yaratıldığımız madde toprak oluyor. Şimdi toprak tek başına tabi tek olan hiç birşey çalışmadığı için Cenab-ı Allah ruh üflediğinde yani ilahi nefes bu da ikiden çokluğun olup sistemin oluşmasına yani söz bu ikisinden oluyor. Dilimiz lâzım ve dilimizi …*…lâzım. Düşünen aklımız. Şunu düşündüm bundan sonra demekki söz her şeyin özü. Siz hep sÖZ derken ‘s’ yi küçük ‘ÖZ’ kelimesini büyük yazıyorsunuz ya zâten ordan geldi bunlar benim aklıma. Sözümüzün sahibi olabilirsek o zaman Muradullah’ın ve Kelamullah’ın da dâhilinde inşallah hayatımız takvimler geçiyor dediniz ya o zaman hayatımız sözün içerisinde Hakk olur inşallah diye düşündüm. Âyeti kerimeleri anlamak için dahi hem sözü Hakk dinlemek akıl kulağından çok birazcıkta kalbimizdeki duygularla da çok dinlemek birde söylediğimiz sözlerinde Hakk olmasına çok gayret etmek gerekir diye böyle düşünüyorum hocam yinede söylerim şimdi tam toparlayamıyorum çok teşekkür ederim.

Çok sağol zâten çok güzel yani bu şu demektir biz bunları anlıyoruz anlamaya çalışıyoruz gittikçe anlayacağız anlayacağız anlayacağız. Kendimizi bilinceye kadar, hasbi hizmetçimizi buluncaya kadar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde oluncaya kadar Allahu zu’l- celâlde yaşayıncaya kadar buna çalışacağız. Her nefsi sai kadardır. Çalışması kadardır. Bu yeri ne zaman nerede nasıl v.s sorularının tümü boş sorulardır. Onu taktir eden kaza ve kaderi yazan yapar. Hiçbir canın geleceğini yaratması Tûlicul leyle fîn nehâri ve tûlicun nehâra fîl leyl(leyli)

تُولِجُ اللَّيْلَ فِي الْنَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الَمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَن تَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
Resim---Tûlicul leyle fîn nehâri ve tûlicun nehâra fîl leyl(leyli), ve tuhricul hayya minel meyyiti ve tuhricul meyyite minel hayy(hayyi), ve terzuku men teşâu bi gayri hısâb(hısâbın) : Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de sayısız rızık verirsin.
(Âli İmrân 3/27)

Tûlicyapan Allahtır. Yani insan kendisi birşey sadece tercihlerini yapar. Kim olursa olsun bir tek lokmayı canının istediği yerde yiyemez. Yediğini zanneder orda yemek için bütün imkanlarını kullanır kıyamet kopar yine yiyemez. Terside yemek istemez , yer. Onlar kaderdir , onlar ayrı şeylerdir. Bizim karışacağımız işler zâten değillerdir. Bizimkisi tercihten ibarettir. ‘Haram yeme, helal ye’ gibi. Çok başka şeydir. Bütün mesele insanın Abdullah hududunu çizmesi, fakriyet-acziyet-zillet ve illet çizgisini, çemberini çizmesi ve ben buyum demesi. Kendini bilmesi budur zâten. İnsan yaptığını taptığını bilenden ibaret yaratıktır. Yaptığını bilecek ve bulacak kendi. Taptığında olacak ve yaşayacak. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. Kişi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle muhataptır şimdi, şu anda. İyi hocam kendisi..Kendisini yetiştiren bir anası babası vardır. Doğuran anası babası gibi birde mânâda birisi vardır. İlla vardır. Farkında olsun olmasın vardır, olacaktır. O yaptığını öyle yapar. Bu aklın ilim-irade kısmıdır. Aklın diyorum bakın aklın. Allahın ilmi ve iradesi demiyorum. Aklın bu taraftan bizden taraftan ilim ve iradesidir. İlmi kendi çalışacak bakın Allah ilmi dilediğine veriyor, dünyayı da çalışana veriyor. Ters gibi gözüküyor maddeyi de çalışana veriyor. Allah demek ki adama Allah dilememişte vermemiş değil. Ya? Madde adamı kör etmiştir. Allah’ın dilediğini dilemediğini hiç görmemiştir zâten. O kendi dilediğini Allahın dilemesiyle kıyaslamıştır. Onun için bunlar çok zor konulardır ama zaman içinde anlaşılacak konulardır. Yavaş şvey şvey gideceğimiz yavaş yavaş bunlar açıklanacak anladıkça anladıkça âyetlerle özellikle anladıkça çözülmeyecek değildir, çok daha rahattır. Evet Tarık Can senin söyleyecek bu hususta diyeceğin bir şey var mı canım?
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Tarık Can: Hocam Allah razı olsun çok güzel açıkladınız sâhiden de dörtlü sistemleri daha iyi kavrama anlama fırsatı bulduğumu düşünüyorum sağolun hocam Allah razı olsun.

E tabi Ahmet ve Tarık daha yeni sayılır. Sistemi anlamaya çalışıyorlar ve anlıyorlar çok şükürler olsun. Anlayacaklardır. Barbaros, Anka ne biliyim eski olanlar daha bu konulara aşinadır bununda bir avantajı vardır insanda ama seviyelenmeden dolayı konular MuhaMMedi bir gayretle, merhamet, muhabbet ve hizmet aşkıyla hakikatta birleşildiği taktirde bakarsın ki böyle hızlı bir seviyelenmeye doğru gider ve bu konular anlaşıldıkça daha yeni anlamamız gereken daha konular var. Anlamamız gereken daha konular var. Biz akıllı bir ampuluz çünkü akıllı bir ampuluz. Bu ampul Kebanı yaşayacaktır halen yaşamaktadır daha ama anlayacaktır bunu. Anlayacaktır inşallah. Burada bir başka soru, Tarığın sorduğu bir soru vardı o da şeyde kalmıştı. İsrâ’daki 44. Âyet…


تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ وَلَكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
Resim---Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn(fîhinne), ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûren) : Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır.
(İsrâ 17/44)

Tesbih, biliyorsunuz tesbih, sebbeha 6 âyetin 7 âyette geçer.5i 5 surenin 1. Âyetidir. Cuma sûresi civarında. 2 tane daha geçmektedir onları da biliyorsunuz. Şimdi şu anda sebbeha ediyorlar. Sebbaha Arapçada yüzmektir … ‘.’ Yüzmektir. Sebbaha da doğrudur. Maddi mânâda tüm sistem yüzmek üzere kurulmuştur yani dönen. Devr üzere kurulmuştur. Devran dediğimiz. Atomun sonsuz yaratıldığı günden yok edileceği güne kadar dönüşü bu yüzdendir ki bu yaradılıştır. Yani her an yeniden yaratmaktan ibarettir. Dönen mönen insanın aklına göredir. Yani alternatif akım git-gel olduğu için akmadığı için.Hasan Dağına çıkarsın Aksaray’ın ışıkları göz kırpar, gidip geliyor. Tüm lambalar göz kırparlar. Ama altında Helvadere vardır onların ki kırpmaz çünkü yakındır. Işık hızından dolayı ordaki alternatif akımın gidiş gelişi uzaktan ışık gelinceye kadar göz fark eder ama yakında çok hızlı geldiği için ışık sürekli geliyor zanneder. Biz her an yaşadığımızı sanırız ama tıpkı bir alternatif akım gibi mekik doğrusu gibi ne yapar her an yeniden yaradılıyoruz bunu teknik dahi bugüne kadar muazzam teknik dahi elektronu atomun etrafında dönüyor zannederken şimdi biliyorsunuz çok yüksek teknikle resim çekişlerde bakıyorlar ki izleyişlerde elektron dönüyor zannederken bir burda bir burada, bir burada bir burada yani zik zak çizdiği yok. Yok ediliyor var ediliyor, oraya doğru gidiyor ki bu ilim içerisinde belki milyarda biri bile değildir daha. Bu âyette tusebbihu onu tesbih eder. Tesbihi açıklamaktan elimizdeki 99 tesbihten tutunda Allah’ı aklın noksanlıklarından eksikliklerinden tenzih etmek Allah büyüktüre Allah zâten büyüktür küçüktür dese de büyüktür. Tesbihin gerçek mânâsını anlamaktan kaçış ben bunu söylemek istiyorum. Buradaki esas olan sebbahadır. Fiilen şene iştiraktır. Ampulun ceryanı yaşamasıdır. Bunu anlamasıdır, yaşadığını. Ben mi dönüyorum, teker mi dönüyor, tekeri döndüren bir motor mu var? Teker dönüyor diyor teker. İyi bir şöförde diyor ki sen dönmüyorsun seni döndüren var. Teker ben yaşıyorum diyor. Barbarosta diyor ki hocam teker yaşamıyor tekeri yaşatan bir motor var. Aslında motor yaşıyor gibi. Sebbeha iyi anlaşılması, bizim üzerinde çok durduğumuz bir konudur ama iyi anlaşılması gerekir. Zâhirende böyledir, bâtınen de böyledir. İnsanlar bundan kaçınmıştır çünkü Allah’ın uzanımını insana getirmekten Allah’ı ayrı tutmaya çalışmaktır. Allah ayrı değilim derken şahdamarınızdan yakınım derken insanoğlunun aklı hep Allah’a koşmaktan Allah’ı bulmaktan Allah’a böyle bir iki tane dâima ikiliği kabul ederek hareket etmiştir. Bunun tersi de yanlıştır. Ben Allah’ın sıfatlarını kuşandım gibi falan saçmalıklara götürür, zındıklığa. Melamet buradan çökmüştür zâten. Hakikatı bulduk onla şeriat câhilleri uğraşsın dedi mi hapı yutar. Yumurtanın kabuğu neymiş dediği anda içindekinin tümünü öldürür. Beyazı öldürür yani şeriatı kırdığı zaman, tarikatı öldürür.Sarıyı öldürür marifeti öldürür.İçindeki milyarlarca sonsuz civcivi öldürür. Hakikatı MuhaMMediyeyi yok eder. Ona kokmuş yumurta derler.Berbat kokar. Tusebbihu lehu; O’nun lütfu keremdir şu andaki sebbaha es semâvâtus seb’u 7 kat semada ister gökyüzünde ister gönül yüzünde fark etmez. “.vel ardu” ister bedende isterse onun içinde hiç fark etmez. ve men fîhinnekim ki men olarak varsa. Men nedir? Nurullah ve Nuru mim sahibinin idrakın da olanlardır. Aklı olan diyoruz. O zaman akılsızları dışarımı çıkarıyor dediğin anda demin bi şey söyledim külli şeyde esma vardır en keremi insanı mükerrem kıldık, mükemmel kıldık.Nerde? Akıl bazında.Halife tayin ettik v.s. İnsan içindir yoksa herşeyin kendisinde esması vardır yani onda bir sorun yok. Mâsivâ dediğimiz akılsız diye akılsız, ben ne yapayım şimdi, hayvanın hayvanca aklı var, bitkinin bitkice aklı var.Taşın taşca aklı var desem diyecekler ki …*…bende öyle demiyorum herkesin kendi esması var diyorum. ve in min şey’in illâ yusebbihuasla sebbaha etmeyenbir şey bulamazsın. Asla ‘ve in’ kesinlikle mutlak anlamda bulamazsın‘min şey’in’ herhangi bir şey olarak. Şey nedir şey kulli şey heşey. ‘illâ’ ne yaparlarmış ‘yusebbihu’ tesbih ederler, sebbaha ederler. bi hamdihîhem de hamd ile ederler. Hamd ile. Dâimiyet MuhaMMediyetinin Hakikatini kendi vicdanlarında yaşarlar. Nedir o? Allahu zu’l- celâl’in kaza-kaderi-irade-meişiyetiyle aslan aslanlık yapar, ceylan ceylanlık yapar. O kadar ve bunu hamd ile yaparlar, mutlak anlamda yaparlar. Bizim hamd ise;
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm
El hamdu lillâhi rabbi'l-âlemîn
Er-rahmâni'r-rahîmi
Mâliki yevmi'd-dîn

Evet sonra,
İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn
6.adımda kulluğu kabul eder akıl çünkü akıl imtahana gelen birisidir. Bilirsiniz önemli imtihanlarda biz hep gitmiştik çocuklar imtihana girer biz bekleriz okulun bahçesinde. İmtihan olan başkasıdır. Akıl böyledir.
Ve lâkinfakat amma şu varki her şey hamd ile tesbihe diyormuş gerçekten külli şey. ve lâkin lâ tefkahûne yine fıkıh geçti bak demin geçmişti ya. Fıkh edemezsiniz edemiyorsunuz. tesbîhahumonların tesbihini fıkh edemiyorsunuz. …?...?...huviyet kudretini kendi içinde duyuş zor iştir. Bir milyar kere desem ki ula kardeşim Barbaros sen endüstri mühendisi falansın. Bu ceryan ampuldeki işi yapandır. Bir ampul bir Keban yotur.v.s.vs. Bu Keban huviyet kudretini yüklüyor buraya değil mi. Kebanlığını nereye yüklüyor, ampule yüklüyor. Ben diyor sana böyle bir su akıtıyorum, ceryan akıtıyorum, ben senin senliğini ortaya çıakrıyorum. Sende ben yaşıyorum. Bunu anladığı zaman fıkh ettiği zaman bu kudreti kendisine vereni bulduğu zaman innehu kâne açıklıyor kendisi Allahu zu’l- celâl innehu şüphesiz ki gerçekten ki hüviyet nurunu zâhir ve bâtın olarak tutan kim zâhiren ışığı görüyorum, bâtınen bal gibi biliyorum ki kablodan ceryan geliyor. Bu huviyeti şüphesiz ki tutan şüphesiz kelimesi Türkçede ne demek ya, gerçekten, inandın mı böyle deyince. Ben inanmam prize parmağımı sokuncaya kadar. kâne oldu. halîmen gafûrâ Allah halîm ve gafûr oldu. Dışarda kulluk imtihanı kolay değildir. Tercih vardır, zahmet vardır rahmete dönüşmesi için. Kolay değildir zehir zıkkım portakal çağlalarının bal baklava olması için mevsimler geçer sıcaklar geçer bakımlar geçer zaman geçer v.s v.s. Çocuklar büyür ondan sonra şöyle olur, böyle olur. Bütün bunlar Gafara’dır. Ama insanın aslı astarı MuhaMMediyet lütfunun hakikata dönüşmesi hâlima ve kâne her an olur bu. Her an ‘kûn fe yekûn’ yani ‘kâne’ dediğimiz basbayağı ‘kûn fe yekûn’ dur. innehu kâne halîmen gafûrâ âyetin devamından ziyade ayrı bir cümle gibidir. Yerde gökte her ne varsa Allah’ı tesbih eder. Mutlaka tesbih eder, hiçbir şey yoktur tesbih etmeyen hemde hamd ile tesbih ederler “ve lâkin” siz onu fıkh edemiyorsunuz. İdrak edemezsiniz, anlayamazsınız, fıkh edemezsiniz. Yani fıkıh kelimesini anladığınız zaman anlarsınız onun içinde ben de diyorum ki insanın içindeki huviyet kudretini, kudretin yani huvelikten geldiğini ta içerden geldiğini anlayıştır. Bunun içinde diyorum ki sonsuz hızla dönen bir tekerin merkezinde döndüren bir nokta vardır o döndürür. Onun etrafında dönerler çünkü o dönse hepsi döner, o sabit durur ki onun etrafında dönülür. İkinci kimin etrafında dönsün o. TEKe TEKtir O. TEKe TEKtir. Onun için TEKe TEKlik başka iştir. İkilediği anda o onun etrafında döner. Bunlarla ilgili bilmiyorum yazdım mı yazmadım mı bugünlerde zevkler vardı. Mekke Merkez, Medine Muhit, bir tevhid tavafı var. Yaratılan İlk noktanın yaratana dönüş tavafı vardır. Tayfı vardır. Onun etrafında oluşu vardır.Ebediyen dönüşü vardır, sonsuz tavaf, sebbaha budur zâten. Sebbaha budur.Her dönen atomun merkezinde dönmeyen bir nokta vardır ve o noktadır Keban’a bağlayan. Onun için şah damarınızdan yakınım buyrulmaktadır. Aklen hikaye anlatır gibi masal anlatır gibi uydurmak için katıyyen Allah’a sığınırız. Açık-seçik teknikte ne varsa Tasavvufta vardır. MuhaMMedi Melamet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in anlayabildiğimiz kadar kesinin yansımasıdır. O kadar. Ve buna ihtiyaç vardır. Allah’ı tenzih ederim aldık çıkardık götürdük öyle anladı mı, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi’de tenzihe deriz o da gitti. Kur’ân-ı Kerim’i tenzih ettik ne kaldı? Geride benim leşim kaldı. Öyle değil, şah damarımdan yakını nasıl çıkarıp nasıl söktüm şah damarımı hablel veridi. Bela hakikatıdır habl, ip. Kalu Belaya bağlıdır ta. Bir masal anlatılmıyor. Bunu duyarız. Okumuş insanlarsınız. Çok iyi bilirsiniz ki kâinatta dönmeyen bir atom yoktur külli şey anlaşılmayacak hadi bir hızla döndüğünü farzetsek dahi bilirsiniz ki çekirdekleri vardır ve çekirdekleri asla dönemez. Çünkü kimin etrafında dönecek. İşte yaratan etrafında dönen bir yaratılan tavafı vardır. Sistemde buna sebbaha diyoruz. Aslında yeniden Yaradılış yine Allah bir yerde hâşâ biz bir yerde O yaratıyor yaratmıyor gibi yanlışlar vardır. Daha henüz o daha başka bir iştir. Hani diyor ya Şeyhül Hazin böyle demiş diyor Şeyh Ömer sonra damadı olmuştur. Bu küfürdür diyor. Allah demek küfür olurmuymuş diyor böyle demek küfürdür Şeyh Yasin’e.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Yedi köyün ağasıyken bırakıp gelmiş Şeyhül Hazin’in yanına. Kapılanmış. Deli demişlerdir. Köy ağası. Çoluğunu çocuğunu da bırakmış, karısına demiş ki "sen boşsun istersen istediğinle evlenebilirsin yani ben dönmeyecem artık. Ben kaldım burada yani" demiş. Ordaki aklı başında insanlar, yamakları "bizim şeyhimizi böyle ne yaptı bu acaba efsun mu yaptı ne yaptı şuna gidip bi güzel dayak atalım kimmiş bu adam, ağamızı nasıl tutar orda böyle esir etmiş belki de birşey yapmış!" diye dövmeye geliyorlar. tabi atlarla geliyorlar. bizimki ağalığı bırakmış bu fiilen Hocamın kendisinin şâhid olduğu olayların yaşayanlardan duyduğu olayları, öyle hikaye falan değil. Hacı Yasin böyle. Şeyhül Hazinin tek adamı dağın başında bir bostan bahçesinde zâten. Çardak kurmuş şehrin içinde değil, Fersaf'ta.. Şeyhül Hazin okuyacaksınız şeyde daha yazılacak yazılmadıysa Siirt’in dışında kırda bir yer.. oraya havuz yapmış akan, bir küçük bahçe kurmuş. kendi yerleri falan var ama başında bir sürü olaylar geçiyor. Çok büyük insandır yani, Şeyhül Hazin, Abdül kadir Geylanî Efendimizin torunu yani. Bağdad tahsilinden dönerken kendisine ilk ilmi veren hocasının köyüne girerken attan iniyor ayakkabılarını çıkarıyor boynuna asıyor. Köyden çıkıncaya kadar o civardan, yalınayak. Mukaddes Tuvâ’da çünkü. Yaklaşım yolunda. Onlardaki vefâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem vefâsı hamd olsun.
Şeyh Yasin'in adamları atlarıyla geliyorlar. Güzel bir dövecekler Şeyhu'l- Hazin Hazretlerini.. Mevsim karakışın çatı.. yani bahar mevsimi değil ki.. Şeyhü'l- Hazin Baba bakıyor ki, dayağı yiyecek. Çıkmış Evciğinin dışına . Yasin arkasında. Yasin diyor ki :"efendim benimkiler geliyor. Gelişleri hayra değil. Beni götürmeye geliyor. Gönderme!" "Yok oğlum yok, onlar beni dövmeye geliyor. Sen benim dediğimi yap emi!" "Olur hocam!"
Daha gelir gelmez selâmsız kelâmsız: "Ulan sen kim oluyorsun da!." fela girişiyorlar. "Yiğitlerim aslanlarım, kabadayılarım, her ne işiniz varsa halledersiniz, dert etmeyin hele şöyle bir oturun. Size bir salatalık ikram edelim! Yasin bir etek dolusu toplayıver gel!" deyince Yasin geriye bir bakmış ki havuzun etrafı adeta salatalık tarlası, çiçek açıyor bilek gibi salatalıklar uzuyor. Dehşet içinde kalıyor. Bu göz boyama değildir. Bu külli şeyin kadir olan Allahu zu’l- celâl’in kudrete iştiraktır. Ayıp mı, ampulun yanması yasakmı?. yasakmı Keban'ın burada ışıması?. yoo yoo. Ne acıdır ki ne gariptir ki bütün arabalar, kendi içindeki motora küfrediyor iyi mi?. Tekerlere bakar mısın kendini döndürene yuh çekiyor ondan habersiz!.
“Men arefe nefsehu fekad arefe rabbehu: Kim nefsini bilir Rabbini bilir. Nefsini bilmiyor musun?. Ne rabbi kardeşim. Bu açık o zaman tıpkı Münir Hocam gibi sevgili canım Tarık canım aziz kardeşim, sessiz kardeşim ama sesli kardeşim. Kediceyi öğrenirsin, fareceyi öğrenirsin aslancayı ceylancayı öğrenirsin!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Münir Hocam deli ya Almanya’da profosörlük yapıyor 50 küsür yıllarında ne zaman olduydu Kore Savaşı o zaman. Kendisine sordum “Kore savaşına katıldın mı” diye “evet” dedi. Ama onun hayatını tam bilenlerle tam şey yapmıyorum. Feridunla konuşuyorum o arkadaşımızla canımızla. Her Cuma görüşüyorum. Gül Ablayla irtibat kurmaya çalışıyorum, konuşmak istiyorum, dedi ki Gül Abla yaşıyor ancak kendi isteği ile hiçbir insanla konuşmuyor, ben hocam bir şey yapamam. Bir şey yapmanı istemiyorum sadece Allahu zu’l- celâl ve Allah dostları seni kullanırlarsa telefonun ahizesi olarak bana haber ver diye söylüyorum. Başım gözüm üstüne. Olsa idi daha çok şey öğrenirdik. Bizlerde hisselenirdik faydalanırdık ama kendisi söylüyor sohbetinde de söylüyor kitablarında da. Kafesin içine diyor açtım girdim. İşte Almanca söylüyor polis cart dedi curt falan dedi. Sen deli misin evet delisin. Aslanla seviştik içerde diyor. Ona dedim ki ben hayvanca bilirim aslanca bilirim sen bilir misin hayvan herif dedim. Ya. Bunlar Ey Rabia deli olduğun belli Bağdat’ın dağarlında ıpıssız bir dağın başında kulubede 80 yaşında karanlıklarda perişanlıklarda yalnızlıklarda TEKe TEK kaldım burada. Tekkende. Ama bir şeyi merak ediyoruz biz gelirken bütün dağların vahşi hayvanları senin etrafında cem oluyorlar. Kimi koynuna giriyor kiminin sırtına yaslanıyorsun böyle bir cemiyet içindesiniz. Biz gelince neden kaçıyorlar. Ne diyor: Sizden kaçarlar siz onlardan vahşisiniz.Her birisinin canında, teninde, postunda, etinde, butunda gözünüz var. Benim ise sadece muhabbetim var. Çünkü ben o hayvanların tümünü dilinden biliyorum. Ahmet biliyorsun güvercinlerim var. Bazen bir yere gidiyorum geldiğimiz aman yoklar ama en kısa zamanda geliyorlar hele o 2-3 tanesi gelip cama ayağının birisi …*…birisini cama insan eli gibi vurarak çat çat vurarak neden orda hala duruyorsun bize yem vermiyorsun ve güvercince konuşuyorlar onu demek istiyorum. Ve bir haydut adam güvercin yakalamaya gelen benim güvercinlerimi tutmaya kalktı diye günlerce korktular bende öyle birisi miyim diye şimdi artık avucumdan yiyecek hale geldiler tekrâr. Çünkü ben o değilim diye anlattım onlara. Külli şeyin külli şeyin. Pencereyi birazcık açıverdiğim zaman Efem Gökçederenin sesini senfoni sesi gibi algılıyor. Ne oldu diyorum, çift camı açınca ses çok net geliyor çünkü. Efemle suyun sesi birbirine karışıyor efem anlıyor çünkü. Ötmeyen efeme Meşeler göğe ermiş varsın göğersin ıslığı çalmaya başlayınca kesinceye kadar devam ediyor.Islıkla konuşuyoruz. Atmla atomca konuşuyoruz vücudumuzda sonsuz atom var. Hücrelerinde ötesinde atomlar var sonsuz dönmekteler daha doğrusu her an yaratılmaktalar. Elbette hamd ile tesbih ediyorlar. Tek sorun var ben hamd ile tesbihi anlamak üzere yaratılmışım. BİLmeye, BULmaya, OLmaya ve YAŞAmaya gelmiş bir imtihan insanıyım. Esfelinden illiyine kadar zâten illiyinden esfeline kadar gelmiştim. Uruc etmiştim şimdi rucudayım. Hep beraber BİZ BİR-İZ içinde inşâe ALLAH. Onun için tesbihde beraberiz.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Bir diğer soru Ahmetin sorduğu ama bir sohbetimizde Allah izin verirse Allahtan mani olmazsa v.s gibi Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem şiddetle yasaklamıştır dâima olumlu duaları emretmiştir. Allahın izniyle, İnşaallah, maşallah,Allahla beraber, kesinlikle Allah’ın izniyle eğer Allah izin verirse değildir inşallah. Herşey Allah’ın dilemesiyle oluyor. Bu inançtayım ve tercihim Hak ve hayra olmasını istiyorum demektir inşallah, maşallah. Bunsuz şeyler söylemek gerek Kur’ân-ı Kerim’deki âyetlerde de göreceğiz, hadislerde de çok çok vardır. O kadar ki çok değerli bir sahabe, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kıymet verdiği bir sahabe. Neden kıymet veriyor, tercihinden dolayı. Yoksa hepsi kıymetli. Gözükmüyor. Diyor ki; bu kardeşimiz ne oldu ki birkaç gündür göremiyorum mescite de gelmiyor. Diyorlar ki ya Rasûlullah o çok rahatsızlandı, zekerat halinde bekliyor. E gelin bir ziyaret edelim sabah namazı sonu. Varınca.. sahih hadis. Kapıdan girince selam veriyor diyor ki sen bir zehirli ot yemişsin. Böyle okumuştum hadisi. Ne yaptın diyor.Adamcağız konuşacak halde bile değil. Ha diyor adamcağız . Demiştim ki Allahım öbür tarafta çekeceklerim varsa birazın bu tarafta çekeyim dediydim. Hay Allah hayrını versin af, mağfiret selamet dileseydin ya. Nerden çıkardın cezayı çekmeyi burada çekmeyi orada çekmeyi. Bakın olumluluğa bakın. Allahtan af ve mağfiret ve selamet dileseydin ya. Nerden çıkardın öbür tarafta cezam varsa burada çekmeyi çekmemeyi. İşte bu anlamda dedim inşaallah Allah mani olmazsa. Allah mani olmaz mani olmak insanın tercihidir.Allahın ki açıktır. Allah isterse, Allah hakkı ve hayrı hep ister.Şerri istemez. Sen hak ve hayr üzere de inşallah de, maşallah de şeklindedir. Bunları, Ahmedin bilip bilemesi, benim bilip bilmemem bakımından değildir. Ya ne bakımındandır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. Yolunu bilmeyenimiz bilsin, bilenimiz bilmeyenimize desin seviyelenelim. Hepimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yolunda ve hayrında olâlim. Birde Hümeyranın mesajda bir sorusu vardı ama mesajdaki soru mesajda kalıyor buraya sanırım yönetici odasına Hümeyra sizde girebiliyorsunuz. O soruyu buraya yazarsan önümüzdeki hafta inşallah bakalım.

Hümeyra: Yazarım inşallah hocam.

Evet Nuriye hatim duası dedi ama kendisi düştü neden düştü ki

Ahmet : Virüs bulaşmış hocam bilgisayarına bi yeniden başlatayım dedi ben başlat bi bakayım dedim ama ondan heralde başlatınca da açılmadı bilgisayarı virüs bulaştığından dolayı.
Onu ben bir telefonla sorayım gelmeyecekse önümüzdeki hafta yaparız inşallah.

Evet Barbaros sen ne diyorsun canım?

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Barbaros: Allah razı olsun Hocam. Ben ne diyim Hocam. Diyim bişler inşallah. Ne zaman bu hadise açılsa aklıma şeyler gelir o, Hz. Ali kerremullahi veche bir gün çarşıya iniyormuş. Çarşıya inerken devesini mi, atını mı ne binek hayvanını bağlamış bir yere kendisi alış-veriş yapmış gidiyor fakat orada bir kişiyi ona göz kulak olsun diye bırakıyor oraya. Diyor ki: "işte ben alış verişteyken sen binek hayvanıma göz kulak ol!" Bunun üzerine oradan çıkıyor gidiyor alış verişlerini yaparken tabi biraz zaman geçiyor o sırada falan mescide uğruyor, namaz kılıyor.Vakit geçiyor yani oldukça ve bu sırada o kişi binek hayvanına bakan göz kulak olan kişi kendi kendine düşünüyor "çok zaman geçti bu geçen zaman süre zarfında bu kişi gelmedi ben diyor şu hayvanın eğerini alayım diyor ücret olarak o hayvana baktığım için"diyor. alıyor o eğeri çekiyor gidiyor. Ondan sonra o sırada da Hz. Ali kerremullahi veche hayvanına doğru ilerliyor bir taraftan o da cebindeki parasını ayarlıyor diyor "ya ben bu bu kişiyi çok beklettim burada, bu kadar süredir zamandır zarfında bekliyor bu bir ücreti hak etti buna ne kadar versem ki diye düşünüyor. Diyor ki bir hayvanın eğeri kadar değerinde o kadar bir altın ve ya dinar vereyim kendisine ücret olarak. Fakat gelince bakıyor ki hayvan orda bağlı ama o kişi yok atında, binek hayvanında eğerini almış, bunun gibi insanoğluna bir hadise rızk geliyor o kişiye o kişiye gelecek rızk belli bir şekilde ayarlanmış kendisine gelecek ya bu bilinen bir şey. Fakat bunu hangi yolla veya nasıl ulaşacağı belli değil. Ya Hz. Alinin eliyle gelecek o ücreti helal bir şekilde alabilecek yahut kişi bu arada öbür türlü düşünüp seçimi o şekilde kullanıp o şekilde alacak o parayı. Ama sonuçta bu çizgi üzerinde gelmekte dikey bir geliş yapıyor. Hani namaz kılarken yukardan aşağıya ineriz ya işte bu dikey olur. Yattığımız zaman, secdeye doğru kapandığımız zaman yataya hareket ederiz. İki boyut, üç boyut meselesi gibi. Birisinde dikey bir iniş vardır. Birisinde yatay bir geliş vardır onun gibi öyle bir dikey bir geliş var. O akış belli. Yani belirlenmiş diyor ki falanca kadar para şu kişiye ulaşacak yani onun eline o rızık olarak geçecek yani. Fakat yatay düzlem içerisine geçerken ordaki kişi onu kendi seçimiyle o an artık nasıl düşünyorsa Allahu Teala’nın Muradı olan yolda Kur’ân-ı Kerim’in içinde bildirdiği doğruluk çizgisi üzerinde, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yolu olan çizgide mi alacak yoksa Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sola ve sağa doğru çizdiği çizgiler üzerindemi yatay çizgiler üzerinde mi alacak. İşte o çıkış yataya geçerken böyle farklı bir düzleme doğru o kişinin o öyle seçiyor o şekilde tercih ediyor rızkının gelmesini ve çıkarken o şekilde çıkıyor hangi tarafa doğru meylediyorsa kişi o tarafa doğru. Hizbullaha meylediyorsa Hizbullahlığa, hizbuşeytanlık olursa firavunluk olursa …O yüzden şimdi burada diyemeyiz ki Allahu Teala o kişinin rızkını belli bir şekilde belirlemedi vermiyor diyemeyiz. Daha önceden bilmiyorduda diyemeyiz. Onu sisteme sokan sistem içerisin de yaratan onu ulaştıran o. Seçimi yapan şehâdet âlemi içerisinde bedeniyle var olan onada bir akıl var seçim yapıyor. O nasıl gelmesini istediğini tercih ediyor. Allah’ta bunu yaratıyor. İşte o yüzden kulun bu suçu Rabbine yaptığı hataları Rabbine yüklemek istemeyi dilemesi ve kendi ….
Seste kesilme oldu.
Kesildi mi hocam sesim.
Bir ara kesildi evet.
Nereye kadara duydunuz hocam.
Son 1-2 dakikalık sanıyorum.
Diyorum ki akıl Allahu Teala’ya suç yüklemek ve kendi kaçışını kendi kendine hazırlamak istiyor. Öyle sorumluluğu ona atmak istiyor bazı şeylerde tercih dünyası içerisinde şehâdet âlemi içerisinde yaşarken ben kendi tercihlerini yapmış olduğu hataları Rabbine yükleme çabası içerisinde. Halbuki Âdem kendi nefsine yüklüyor bunu. Rabbini suçlamıyor. Bunun gibi insanoğlu da sürekli kaçış içerisinde kendi kendine sorumluluktan kendisini kurtarmak istiyor ve imtihan dünyasından imtihandan kendini kurtarmak istiyor kendince. Ve çıkış arıyor çıkış ararken iki türlü, iki türlü ifrat ve tefrit olan iki türlü yola sapıyor. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin yolunu bırakıp, orta yolu bırakıp, iki türlü yola sapıyor. Birisi cebriye birisi kadriye denilen görüş sistemleri. Bunlar sadece İslamiyet içerisinde değil Hıristiyanlık gibi diğer kollarda da yani dinler içerisinde de var. Hıristiyanlık içerisinde de Kalvanizm mezhebi gibi. Ve bunu söyleyen bu tarzda yaklaşan mezhepler mevcut yani. O yüzden biz kendimiz Rabbımıze suçu yüklemektense onun bize indirmiş olduğu açıklamış olduğu Kur’ân-ı Kerim, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin sözleri ve Allah dostlarının bizlere uygulamalı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i kopye ederek, onun izinden yürüyerek, ondan gelen elektrikle devam ederek yapmış olduğu gibi. Gidersek bu şekilde yürürsek ifrata ve tefirte düşmeden optimum yol üzerinde ilerlersek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in fırkayı naciyye yolundan gitmek için çabalarsak, o zaman kendi seçimlerimizdeki hatalarmızı yüklemek yerine Hakkı ve Hayrı seçmek üzere Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin gönlünde cem oluruz inşallah. Şu an bu şekilde düşündüm, teşekkür ederim Hocam.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5148
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: 01 HAZİRAN 2012 KUL İHVÂNİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Ben teşekkür ederim, evet sağol Barbaros. Bütün mesele bir hasbihal bir kahve sohbeti anlayışının dışında hallenmek daha doğrusu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in inancıyla inançlanmak. İMANıyla imanlanmak onu demek istiyorum, AMELiyle amellenmek, AHLÂKıyla ahlâklanmak ve HALleriyle hallenmek için bir hasbihal hasbi bir hal içinde oluş BİZliğimiz BİRliğimİZ inşallah geride bırakacağımız eserlerle de insanlara Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin bir çağrı işareti olsun kendi zincirlerimizin olduğu kısımlarda, kaderlerimizin yaşandığı kısımlarda, zâhir hayat kendi çilesiyle çığlığını çağırır. Bâtın hayat kendi BİLEsiyle bağlarını SALL eder ve ulaşır. Bu âlemden nice krallar nice köleler geçti fakat onlara bu isimler giydikleri elbiselerden dolayı verildi.
Nuriye’nin girme yanarsın denilen bir dosyaya girdiği için virüs kapmış temizlemeye çalışıyor önümüzdeki hafta olan duamızı yaparız inşallah çünkü daha çok Nuriyenin Annesinin hizmeti oluyor o duada onunda olmasını istiyoruz. Kur’an Duamız gelecek haftaya kaldı, saat 12 oldu ama bir şiir gülce bir şiir, gülce dememin sebebi gül gülüyor da onun için. Ben deli olduğum için deliler grubunda olduğum için, rengi, sesi, raksı bütün 7 leri çok severim. İnsan başında 7 delik taşır. İki gözü, iki kulağı, iki burnu ve ağzıyla. Bütün bunlar giriş ve çıkış delikleridir. Gözden ışıklar nurlar çıkar karşıya geri döner ve görür, böyle, kulakta öyledir hepsi giriş ve çıkış kapılarıdır. İkide aşağıda delik vardır boşaltım ve üreme delikleri. 9 delikli bir insan neyidir gördüğümüz yaratık. Bunun çok güzel öttürülmesi
lâ ilahe illâllah MuhaMMeder-resûllullah, abduhu ve resûluhu dedirilmesi emredilmiştir. Gerisi bir hikayedir, masaldır. Biz yani diyorum ya hep çok şey diyorum durmadan farkındaysanız kimin ne dediğiyde umurumuzda değil. Çünkü kimse için demediğimiz, kayda geçsin diye bizden öncekilerin yolunu izliyoruz. Meğer Mevlam üryan imiş. Millette iblisin elbisesini giydirmeye uğraşıyorlar. Çırılçıplak iken. “Üryanız” diye bir gülce yazmıştım onu okuyalım ve bitirelim inşallah 5 beyitlik bir şiir sanıyorum bu. 5.ayın 28’i.
Üryanız çünkü
BİZ MuhaMMedi MelâMiyiz
Gerçek sırr olan iyiliklerimiz gizli, bütün kötülüklerimiz aşikar olduğu için. …?... ve tutulmakta Hakktır yani. Tutabilirler halk.
Dost olanın evveliyiz
Nevhatin fi …?...
Biz MuhaMMedi deliyiz zamansız anda anıyız.
Biz nuru mimin zamansız bir andaki şu anıyız..
Ehl-i Aba Ali Şahla
Ravzada Rasûlullahla elden ele Yedullahla her can evine ceryanız.
Nerede bir can varsa onun can evine biz ceryanız. Nasıl?
Ehl-i Aba Ali Şahla
Ravzada; Rızanın cem noktasında ilk ve tek noktasında Rasûlullahla.
El ele Yedullahın eline kadar her eve can getiren can ceryanıyız.
Dünyada destek dayaksız, isim-cisim-boyaksız
Yersiz-yurtsuz el ayaksız bilye gibiyiz her yanız.
…?...Kıble arayan kıblesiz kalır.
Her noktamız baş her noktamız ayak tüm noktalarımız bir noktadır. Ama zanneder ki elsiz ayaksız bir bilye, yersiz-yurtsuz bir rüzgar sanır. Külli şeyde Hakkın sebbahasını duymayanlar küçümsediğimden değil uyanmaları için söylüyorum.
Avcıydık ava vurulduk
Buz idik bulut savrulduk
Öz közümüzde kavrulduk
Kavseyn kebabı püryanız.
Hani vardı ya Kabe kavseyn. İşte biz onun kavseyninin kabını kebap yaptık püryan olduk.Ne güzel.
Kul İhvâni kimin nesi. Kim bu?
Nûruna Rahman nefesi
Cana cisim elbisesi, aşk ırmağında üryanız.
Tabii bunu, ne diyor bu?
“Kul İhvâni kimin nesi”ymiş ne diyor bu? Cevap veriyor diyor ki: Nûruna Rahman nefesi. Yerde yatan Âdem, Rahman ruhu üfürülen adam Allah’ın Nûrudur.
Allah nurus semavati vel arddır O. Rahman nefesi hala üfürülmeye devam ediyor. Onun için yanıyor ampul.
Cana bütün canlara cisim elbisesi
Aaa deme aşk ırmağında üryanız yalnız. Çırılçıplağız buzluk arama artık orada. Orda zâten kimse buz değildir orda elbiseli kimse yoktur. Kefeni insanlar kendileri için sararlar. Ölülerin haberi olmaz. Onun için …?...Gariban, Garibanda güzel bir isim çünkü …*.. işe yaramaz demektir biliyorsun. Efendim Üftade gibi gözden düşmek, gözden düştün. Sarı Saltuk gibi sarı köpek gibi güzel bir kelimedir Garibancadır ama Karibancadır. Özümüzü Hakkın bildiğini yüzümüzü halkın seyrettiğini, yaptığımız her şeyin iyiliklerin ve kötülüklerin hiçbir şey olmadığını ancak yapıp yapmamak zorunda olduğumuzu kaç yaşında isek doğduğumuz bugüne kadar su içip idrar yaptığımızı unutmamak, anlat bakalım 40 senedir bu kadar gün yapar her gün ne yediğini ve nereye yaptığını anlat demenin bir mantığı yoktur. Mantığı olan şey şudur: Adam gibi yiyip adam gibi yaptın değil mi? Evet. Zâten soruda budur.
lâ ilahe illâllah MuhaMMeder-resûllullah İnsan gerçekten o dur ki: Yaptığını ve Taptığını Bilsin. Başka bir şey bilmesine gerek yok. Her an her yerde ve her halde Hakk celle celâluhu ile zâten BİR OLduğumuzu BİZ BİR-İZ içinde OLduğumuzu ayrılığın ve gayrılığın akılda olduğunu en yüce şehâdetin bu âlemde olduğunu Allahu zu’l- celâlin ez Zâhir esmasının Muradullah olduğunu her işteki Muradullahın ez Zâhire tezahur ettiğini akıl anladığı anda ben ona aklın ayağının altını öperim. Yapacak hiçbir şey yok. Ayağının altını öperim. Bunun işareti açıktır. Yanan bütün lambalar Kebana bağlıdır. Sabah namaza kalkıyoruz etraftaki lambalarda her gün yanan lambalar gine yanıyor. Yanmayanlar hiç yanmıyor. Her yanan lambalarda sabah namaza kalkıldığını anlıyorum. Koca şehir sessiz ıssız herkes lambalarını söndürüp uyuyor, gönül güneşimiz Nuru MuhaMMedi Hakikatı MuhaMMediye içinde BİLiş, BULuş, OLuş ve YAŞAyış. Eser hakkımızdı şimdi hakkederiz yine hakkımız olur inşallah. Bu şekildeki sohbetler daha verimli olur daha katılımlı olur. İnsan yavaş yavaş çözülür yavaş yavaş büyüdüğü gibi yavaş yavaşta ölür. Yavaş yavaştır insan. Hiçbir hayvan yavrusu insan kadar uzun sürede MUHTAÇ-MECBUR-MEMUR ve MAHKUM değildir. Çok kıymetlidir insan anladığı zaman. Çeşitli çetin ve zor bir kader yaşarız, bizler MeLâMiler hep aynıdır. Yoksa zevkimiz ayrılır gider bulamayız. Yani ne kadar uğraşırsan uğraş bir ala kargayı güvercin sürüsünü içine katamazsınız zevkleri uyuşmaz tarzları uyuşmaz, her şeyleri uyuşmaz , yemleri uyuşmaz demleri gemleri her şeyleri uyuşmaz. Onun için bizi bir arada tutan inşallahurahman MuhaMMedi Gayretlerimiz olsun. Her ne isek, iyi-kötü, şöyle-böyle ,ne isekte bizi seven Allah Dostlarının himmeti var olsun. Herşeyimizin şâhidi, müjdecisi, uyarıcısı, tebliğcisi, sahibimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şefaatı ebediyyen şifamız olsun. Merkezden muhite Hakk ve hayr üzere …?...BİZ BİR-İZ içerisinde BİZ olan Allah celle celâluhu Şeen’in-den Muradullah’ına kadar rızasını bizimle kılsın bizi affetsin bağışlasın inâyet eylesin hidâyet eylesin ve selâmete erdirsin. Yok olup gitse de bedenlerimiz 7 kat göklerde seslerimiz hakkı ve hayrı çağırıcı rüzgar sesi gibi olsun. İnşallahurahman. Allah bizi celle celâluhu nefsimizin heva ve hevesinden korusun. Hakkın ve hayrın hasbi hizmetçisi kılsın. Herbirimiz TEKe TEK teker olalım. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ahmedi aşk arabasında ise de girsek mise de girsek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bayrağı daima yücelerde daima biz O’nun getiricisi götürücüsü olalım inşallahurahman. Her zaman söylüyorum ben kendim yaşadığım sürece MuhaMMedi Nur Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in varı gibidir. Delisi de velisi de tümü bir bütündür BİZ BİR-İZdir, güvercinlik gibidir. Orada Allahu zu’l- celâlin, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, Allah Dostlarının ve gönüllerimizin sesini eksik etmeyelim. Yazalım, çizelim ve o giriş noktası sürekli açık kalsın inşallah. Birbirimize gaybî dualar edelim selâh ve felâhımızı isteyelim, birbirlerimiz üzerinde bu haklarımız vardır. Hased fesad şu bunun tam tersine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de olan hasletlerle BİZ BİR-İZ’in en güzelini, en doğrusunu, en Hakk ve Hayr olanını nasip etmesini dua edelim de unutmayalım bu dualar kendimize dualarımızdır çünkü BİZ BİR-İZ bize döner demek istiyorum. Bir sorusu olan yoksa vakitte geç olduğu için inşallah gelecek Cuma yine buluşuruz görüşürüz, her türlü sorularımızı oraya yazalım, bugün değilse yarın cevaplandırırız, birlikte cevaplandıralım, gittikçe katılım sağlayalım. Çekinmeden yanlış, doğru, iyi, eksik, kötü demeden çünkü BİZ BİR-İZ bu başka ilerleme yolu kısıtlı yollardır. Bu güzel bir yoldur inşallah dua edin, hep beraber dua edelim, yaşama sebebim kabul ettiğim ya da öyle inandığım ya da öyle buyrulan tarifi mümkün olmayan bir görev gibi gördüğüm kendi adıma değilde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem adına hesabına ve şerefine Kur’an çalışmalarının devamını Allah’a dua ediyorum, yaşamasını, yürümesini dua ediyorum, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e mahçup değil bahtiyarlık verecek birisi olmayı BİZ BİR-İZ olarak hepimiz adına Allahu zu’l- celâl’e dua ediyorum. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sığınıyorum, Allahu zu’l- celâl’e sığınıyorum. Allahu zu’l- celâl’in hak ve hayrı ezelen, ebeden, zâhiren, bâtınan üzerimize olsun. Gecelerimiz hakka ve hayra açılsın . Es selâmu aleyküm ve rahmetullah.
Ve aleyküm esselâm ve rahmetullahi ve berekatuhu, Allah razı olsun hocam herkese hayrlı geceler.

Resim
Cevapla

“►Sohbetleri◄” sayfasına dön