Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00 Mesajlar: 928
|
Bir salâvât daha yapalım. Sultan MuhaMMedî’l-Gazzevî Hazretlerinin salâvâtı. Bunu da Siirt’li Hocam derlemişti ALLAH rahmet eylesin. Bu salâvâtlar hep kendisine kadar elden ele aktarılan salâvâtlardı. Piyasada hiç görmedik bunları. Ama bu işin erbablarınca MuhaMMedî şuuru onuru yaşayanlarca kullanılıyordu. Ve ALLAH yardım etti ki, biz bunları kitaplarının yazılmasında da ALLAH bana nasib etti. Çok iyi oldu. Yoksa onun 50- 60 senelik sohbet hayatı göçüp gidecekti. Yüzlerce videoya alındı. Pek çok sohbeti elden geçip taransa ama insanlar görüntüye âşık tâbii. Has fikirler önemli. Sultan Mahmud Gazzevi. Meşhur sultan Mahmud. Selçuklular, o Orta Asya’daki MuhaMMed’ül Gazzevi Hazretleri gibi bir zâtın salâvâtıdır. 18. SALÂVÂT-I ŞERÎFESultan MuhaMMedî’l-Gazzevî Hazretlerinin salâvâtı olup sabah 3 akşam 3 okunması gönül ehlince tavsiye edilmiştir.

BİSMİLLAHİRRAHMÂNİRRAHİM
TÜRKÇESİ: ''Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin mahtelefe’l- melevâni Ve teâkabe’l- aserâni Ve kerrere’l- cedidâni Vestekbele’l- ferkadân Ve belliğ ruhahu ve ervâha ehli beytihi minna ettehiyyete vesselâm.''
MÂNÂSI : Allahım! Ey Rabbim! Sabahtan öceki şafaklar ayrılıp gitikçe, akaşamdan önceki gurublar onları takib ettikçe, gündüz ve gece tekrarlanıp mevcûd oldukça, yıldızlar (kutup yıldızı ve diğerleri) istikbâlde durup (yüzünü) döndükçe Seyidimiz Efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât ve selâm ediver! Bizim tahiyyemizi (hakta ve hayırda diriliş duamızı) ve selâmımızı (sılaya ulaşım arzumuzu) O'nun ruhuna ve Ehl-i Beyt'inin ruhuna ulaştırıver! Yine çok ilginç bir salâvât. Ben aşağıda açıklamışım bunu ama nasıl açıklamışız bunu. Bu kelimeler öyle kolay kelimeler değil. O zaman da zorlanmışız. “İhtilafi’l- melevân”.. AllâhUmme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîn, artık bu kelimeleri biliyoruz. ''Mahtelefel'', o kadar ki, o şey kadar ki, o şey ki ihtilafi’l- melevân., gece-gündüz ihtilafı. Bu melevân kadar bütün zıtların ihtilafları kadar. Ama bu melevân’da melunlukta vardır. Ya. En zıttı. Kim o? Hizbuşşeytanlık. Mel’un olur insan bu ihtilaf kadar, desek ki böylede farklıdır geceyle gündüz. Nar’la Nur. Doğumla ölüm. Böyle farklıdır da fakat seviyelendiği zama gece ve gündüzün adı artık “yevm” olur. Seviyelendiği zaman inkar ve ikrarın adı artık “tevhid” olur. Gülü kokladığın anda gülün kokusunu diriliğine kattığın anda güllük ve gübrelik kalkar. Canlık olur. “Meftelafi’l- melevân” kadar. “Ve teâKâbe’l- aserâni”, şimdi asr akşam vakti gece grup çökmesi. Hatta ikindi namazına bile asr namazı denir, gibi söylenebilir. Fakat akıbetindeki husran kadar. “RABBi yessir velâ tuassir”
Çok ilginç bir salâvât bu, o zamanda çok zorlanmıştık. Efendim aşağıya yazmışız. Sabahtan önceki şafaklar ayrılıp gittikçe, akşamdan önceki gruplar onları takip ettikçe, gündüz ve gece tekrarlanıp mevcut oldukça, yıldızlar kutup yıldızı ve diğerleri istikbalde durup yüzünü döndükçe, Seyyidimiz efendimiz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimize salatu selâm ediver. Bizim tahiyyemizi hakta ve hayrda diriliş duâmızı ve selâmımızı sılaya ulaşım arzumuzu O’nun ruhuna Ehl-i Beytinin ruhuna ulaştırıver, dersek doğrudur. Doğrudur da, bu kolay mıdır? Hizbüşşeytanlıktan Hizbullahlığa geçiş. Kolay mıdır içimizdeki Firavun’u Musa etmek? Kim demiş çocuk doğurmak çok kolaydır diye. Kağıt üzerindeki gibi, film izler gibiymiş diye. Çıkar bakayım candan canı bir anne gibi. Sor annene. Sor bir gerçek doğurana. Neden? Bunun getirdiği güzellik ve özellikleri ancak onlar bilebilir. Yaşadıkları için. “Yaşanmayan yalan!” dediğimiz bu.
Bakın “ihtilafi’l- melevân”dan sonra “Ve teaKâbelâserani” Onu takip eden usr’lar zorluklar kadar. İhtilafın içine girmek başka, o zorluğu fiilen yaşamak başka. Sonra “kerrare’l- cedidani” cedid yepyeni demektir. Yeniden yeniden olmaktır. Nesl-i cedid diyoruz. kim? Her anne yeniden nesl-i cedid doğuruyor. Yok ediliş var edilişte. Ve kerraren-kerrelerce-tekrar tekrara oluyorsa, zâhir ve bâtın rububiyyeti içinde oluyorsa tekrarı. Ali kerramullahi veche diyoruz. “Kerrar Ali” denir. Bunların hep bir bâtıni mânâları vardır ve muhteşemdir. Bu ihtilaflar zıt ihtilaflar. Gece-gündüz gibi. Doğum-ölüm gibi. Ve bunların seviyelenmesindeki zorluklar, takip eder çünkü bunlar. Takip eder. Kadıncağız hâmile anladım da doğurmak zorunda yalnız. Kurşuna dizseniz de doğumu geldiğinde doğurur. Durduramaz ki.. Yalvarsanızda, öldürseniz de doğurur. Çünkü o bir oruç gibidir. Bu sır takip eder onu... Amma kerrare’l- cedidan, bir doğurmaya başladı mı binlerce celâlden cemal fışkırır çıkar. Hizbullah keser her taraf. Hizbüşşeytanlık kalkar çünkü. “Şeytanımı müslüman ettim bana iyiliği emreder” e dönüşür.
---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu. (İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)
Onun içinde buralara girdik mi çıkamayız. Ama dokunup geçelim yâni. Çünkü bunu buyuran bir kişi, bunu yaşayan bir kişi ALLAH’a hamd edelim ki, bu işi çok çok yaşamış birisi. Üç satırlık salâvâtın çağlardan bu tarafa akıp gelmesinin bir sebebi var. Bir sebebi var. “Vestekbele’l- ferkadân” Bakın istikbale durdukça, bu cedidanlar oldu ya, bunlar “istikbal-i kıble, vakt, niyet” değil mi? Vakit gelmesi ve niyet edilmesi, Kıbleye dönmek, nedir namazın dış lartlarındandır. Şarttır bunlar. Ana şartlardır. En son şart niyet etmektir. Hemen önündeki istikbaldir. Kıbleye dönüştür. Ferkadan. Ferkadan: Şimâl kutbuna yakın parlak ve küçük ayı kümesine tâbi ve gece istikamet bulmağa yarayan, sık sık karşı karşıya gelen iki yıldız (İkizler mânasına). Mubârekte bizim gibi ya da biz onun gibi âşık olduğu için hep güzel kelimeleri şiir gibi döküyor. Ferkedân işte yıldız, kutup yıldızı, diğer yıldızlar diyebilirsin. Ama ferkadan, niye ferkadan? ferkad’dır aslı. Ferkadun ferkadlardır. Ferkaden iki ferkedândır. İkizdir bunlar cennetan gibi. Ferkedân, ikizlerdir bunlar ikiz yıldızlar gibi. Niçin? Efendim işte Ferkedân küçük ayı kümesine tâbii, Kuzey Kutbuna yakın. parlak ve insanların istikamet bulmasına yarayan aslında iki yıldız Rahîmiyyet ve Rahmâniyyet gibi. Sık sık bir araya gelip ayrılıyor gibi birleşiyor gibi olan İki yıldız mânâsına gelen ferkadan, bununda iki mânâsı vardır. Bu cedidanlar böyledir.
Rahîmeynden Rahîmiyyet doğar. Şunu demek istiyorum bir baba ile bir anne. Bir kadın evlenir. Babadan bu anneye geçen kimdir?. Oğlan kızdır. Bu hep böyle sürer. Bu Rahîmiyyetten yine Rahmâniyyet doğar. Rahîmiyyet yine Rahmâniyyet ve Rahîmiyyet döker. Bu istikbalin geleceğin rotasını çizer ferkadanlar. “Ve beliğ”, buluğa erer. “Rûhahu” onun ruhu, beliğ tebliğ et ulaştır buluğa erdir, ruhehu, onu. Nerede? Benim ruhumda. Yâni iki tane ruh mu var. Yook. İki tane ruh yok. İki tane RABB yok. İki tane Rasûl yok. İki tane yok, hiçbirşey yok. İki diye bir şey yok. Tek var sadece.
“Ve belliğ ruhehu ve ervahahu'', Ehl-i Beytihi benim ruhumu onun ruhuna, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin ruhuna Ehl-i Beytinin ruhuna, “minna” biz diye konuşuyor. Bizden buluğa erdir tebliğ et. Buluğa erdir. Ehl-i Beytihi ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, bak RasûlALLAH diyoruz. Rasûl değil, RasûlALLAH o kadar. “ALLAH Rasûlü” diye onu edebsizler söyler hemde salavatsız!. Diyanet böyle bir batağın içine sürüklendi. “ALLAH Rasûlü diyorki”, Babasının oğlundan bahsediyor gibi. “ ALLAH Rasûlü” demek böyle bir edebsizlik, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemden bahsederken. Doğrusu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! “Tahiyyeten ve selâm”. Bizim ruhumuz onda buluğa ersin, diriliğe ersin ki dirilelim ve selâmete bulalım, değil mi? Ne güzel. Açık. “Ettehıyyatü lillâhi.” VALLAHi ben ALLAH için diriliyorum. “Ve’s- selavati”, bu yoldur salâvâttan geçer. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemden geçer.. Neden salâvât da salat değil?. Çünkü Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Küllî şey onun çocuğu gibidir. Kâinâtta, Rahemetenlilâlemindeki. Binlerce yol onda birleşir çünkü. Biz, dediğin zaman herkesi içine alır. Biz dediğinde odaklar ALLAH’a. Rasûlde birleşir. ALLAH’a denkleşir gider. Ve’s- selâm, es Selâm, her ne ise es Selâm celle celâluhu. “Daru’s- selâm” cennet, es Selâm’da her ne ise, ALLAH’ın kendisindeki silm. “ALLAH ve Rasûlüne teslim olun” buyurken bize, İnsan olarak yakın olan Rasûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellemdir. Biz O’na teslim oluruz. ALLAH’a teslim olmuş oluruz. Hani ALLAH’da olacaktık. Evet olacağız. O füzede oluruz, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de. Nasıl olacaktın başka. Nasıl olacaktın? Başka bir şey yok, onun için akıllarımızı akıl yerinde tutalım çılgınlaştırmasın.
Öyle yazılar okuyoruz, öyle şeyler söylüyoruz ki, işte geçen gün bir tanesi, akılsızın birisi ne diyor: “İnançta eski büyük velileri fazla büyütmeyin gözünüzde. Onlar iman ettiler gittiler. İman ne ki, Bilmek daha üstündür!” diyor. Neyse bilmesi onun. Neyi biliyorsa. Bana göre o kimse şeytanı bilmiş bilmesine, ve bulmuşta hatta. Bu ahmak adam Kur’ân-ı Kerimdeki açıkça “ALLAH ve Rasûlüne iman edin” ya da “ALLAH’a iman edin”, iman âyetlerinin tümünü tepeleyiveriyor. “İman ne ki?” diyor. Bir alkış tufanı kopuyor. Su diye aside atlayan insanlar gibi, suçlu suçsuz olur mu olur. Olur tercihini yapıyor. Olur. Suçlu suçsuz olmaz, o kadar akıl verişmiştir herkese. Verilmeyenler ALLAH’ın şehidleridir, şahidleridir. Yâni imkan bulamayanlar. Bu kadar kör olamaz insan. Birisi çıkacak, açıkça küfredecek, açıkça alenen küfredecek. “Küfre rıza doğrudan doğruya küfürdür” zâten. Bilerek rızadan bahsediyorum, ALLAH celle celâluhu Rızasını hiçe sayandan:
إِن تَكْفُرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنكُمْ وَلَا يَرْضَى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَ وَإِن تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ثُمَّ إِلَى رَبِّكُم مَّرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
---“İn tekfurû fe innallâhe ganiyyun ankum, ve lâ yerdâ li ıbâdihil kufr(kufra), ve in teşkurû yerdahu lekum, ve lâ teziru vâziretun vizra uhrâ, summe ilâ rabbikum merciukum fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne), innehû alîmun bi zâtis sudûr(sudûri): Eğer inkâr edecek olursanız, artık şüphesiz Allah size karşı hiçbir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için inkâra rıza göstermez. Ve eğer şükrederseniz, sizin (yararınız) için ondan razı olur. Hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz, böylece yaptıklarınızı size haber verecektir. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı bilendir.” (Zümer 39/7)
|
|