KUL İHVÂNİ 14 OCAK 2012 SOHBETİ
Gönderilme zamanı: 23 Oca 2013, 10:13
14.01.2012 SOHBETi
Kul İhvÂNi
Es-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.
EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM
istiğfar antivirüsüMüz: subhaneke allahümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke
'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyil-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''
Subhâneke Allâhumme ve bihamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyke.
Elhamdülillahi Rabbil âlemin Yâ Rabbul âlemin.
Allahümme inne esseluke’l- affe ve’l- afiyeh fi’d- dini ve’d- dünyayı ve’l- âhireh allahümmesturnâ bi setrike’l- Cemîl!.
ALLAH’ım CEMİL isminle ört. “Allahümme inni esseluke’l” “inni” “ben” istiyorum. “inna esseluke” biz istiyoruz ki, “affe ve’l- afiyeh”. Bize zâhirde af ver. Mutlaka eksik işlerimiz olacaktır et TAMM sensin. Et-TAMM esması ALLAHu Zu'l-celâl’indir. TAMM olmak mümkün değildir.
Et Tâmmü :
Batın da ise, bize afiyet ver. Yani dış düzenimizde af, iç dengemizde afiyet ver. Afiyet, af, zâten insanın iç ve dışının temizliğine sebep olan, iç-dış temizliğinin sebebi yani, suyla sabun gibi, antivirüs gibi, birbirine bağlı olan sistemi, engelleri arabağları kaldıran pası-pisi kaldıran şey.
“ve’l- afiyeh fi’d- dini ve’d- dünyayı ve’l- âhireh”, bunu dünyamız için de istiyoruz, hadis-i şerif bu. âhiretimiz için de istiyoruz, dinimiz için de istiyoruz.
Çünkü bizim zâhirimiz - dünyamız, batınımız – âhiretimizdir.
Din dediğimiz mevhum ise, ikisini bağlayan ara kesittir.
Hiç birisinin diğeriyle alakası yokmuş gibi gözükür, fakat üçü bir arada TÜMMdür. Bunları TAMMlar- TÜMMler yani.
“Allahümmesturnâ bi setrike’l- Cemîl”; bizi, adaletinle hesaba çekersen zâten yapacak bir şey yok, bir nefeslik sıhhatin karşılığını verecek gerçekten hal ve imkan yok bizde.
ALLAHu Zu'l-celâl’i, bir hayatı anlayamayış, kendimizi anlayamayış bile çok zor.
Çünkü bizim yolumuz garip bir yoldur. “Tubâ guraba”yla başlamış “Tubâ guraba”yla biter yani.
Bu sözü söyleyen RaHMetenli’l- ÂLEMîn Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’dir.
---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “El İslâmu bedâ gariben ve seyuudu gariben ve tubâ li’l-gurebâ: İslâm garib olarak başladı ve başladığı gibi (günün birinde) garib hâline dönüşecektir. Ve tubâ li’l-gurâbâ: Ne mutlu-Müjdeler Olsun gariblere! (Sıddık Ve Âdil MuhaMMedî Âşıklara!)” buyurmuştur.
(Ebû Hureyre radiyallâhu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten- 3986 ve Müslim Enes bin Mâlik radiyallâhu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten-3987 Zevâid Abdullah İbni Mes’ud radiyallâhu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten 3988 ve Tirmizî)
Gerçekten ALLAHu Zu'l-celâl’in Uluhiyeti gibi , Rububiyeti gibi yani ALLAH celle celâluhu oluşu gibi RABBülâlemin oluşu gibi, nasıl değerlendiriliyorsa eğer, şimdi hayal mi zannediliyor, gerçek mi zannediliyor, nasıl insanlar, diyelim 6 milyar insan nasıl düşünüyorsa Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem için de aynı şeyler düşünülür, düşünülmüştür ayrıca ve düşünülmektedir de yani.
O gün de, insanlık var olduğu sürece de bu böyle yürüyecektir.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem için “Tubâ guraba” yani.
Öyle hayat yaşamıştır ki, sadece hayret edilir, hayret edilir.
“Hıra Gârı”nda başlayan gam, son nefeste Refik-i ala’ya kadar devam etmiştir.
Bazen yüreğimi bir “gamame” kaplar da.. aynen “gamame” kelimesi geçiyor hadiste.
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Muhakkak ki benim kalbim de dumanlanır. Bundan dolayı günde yüz defa Allah'a istiğfar ederim.” Buyurmuştur.(Müslüm, Zikir, 41 (4/2075)
Bakara’nın 57 sindeki “gamame” gibi.
وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
---“Ve zallelnâ aleykumul gamâme ve enzelnâ aleykumul menne ves selvâ kulû min tayyibâti mâ razaknâkum ve mâ zalemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne):Ve bulutu sizin üstünüze gölgeledik. Size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yeyin. Ve onlar, bize zulmetmediler, fakat onlar, kendi nefslerine zulmediyorlardı.” (Bakara 2/57)
Bulut diye tercüme ediliyor. Yani Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in kalbini bulut kaplarmış. Gel de anla!.
Hadi de ki bulut, duman kaplasın. bulut mu kaplamış. Yok!.
“Bazen yüreğime gamame olur da, 100 kere istiğfar ederim!” hadisi vardır.
Onun için “Tubâ guraba”dır.
Basitçe bir akıl yürütme, felsefe patlatma, çatlatma işi değildir. MuhaMMedî Melâmetin kendine mahsusluğu vardır, kendine mahsustur.
Bu yol Fırka-i Naciye yoludur. “Aaa ne kadar güzelmiş”değildir.
Patika yol gibidir. Hiç bir araçla gidilemez, herkes tabanının altıyla gider.
Öyledir ki buradan yuvarlanan bir bilye, her noktası bu yolun her zerresini öperek Kâbe’ye kadar gitmek zorundadır.
Öyle şimdiki gibi uçakla kaçakla gitmek yok. MeLÂMet böyledir.
Onun için melâmette teknik ve tasavvuf antipottur. Birebirdir, olmazsa olmazdır.
Âlemde ne varsa Teknikte, Tasavvufta da o vardır, Âdem’de.
“Hangisi hangisini yutar?”ise kıyasçıların işidir.
ÂDEM ve ÂLeM, olmazsa olmazlarıdır çünkü birbirlerinin, Anti potlarıdır.
Ellerini iç içe yapıştır, veya burnunu aynaya daya AYNadaki AYNindir ama AYRındır sen o değilsin.. Eşitin Zıddın da değildir..
MuhaMMedî Melâmet, asla şimdiki halkın anladığı ya da şimdiki cennetçi ya da cehennemcilerin anladığı basit bir tarikatçılık oyunu değildir.
Yaşanan bir gerçektir. EMR olunduğu gibi dosdoğru gidiştir.
Ana formülü, sistematiğin kurulmasındadır.
Ancak öyle olduğu zaman gerçek anlaşılır. İnanç yerine oturur.
Nefsler, Kalbî Nefsler, Ruhî Nefs sahibi olur, müslim olur, mü’min olur, velî olur, ehl olur.
Bunlar vites değiştirir gibi aşamalar değil, fiilen yaşanan hallerdir.
Bunun için de Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Fırka-i Naciye’yi buyurmuştur.
Biliyorsunuz Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ashabının kendisinin getirdiği yolunun, yerinin, tayinin de ifrat ve tefrit yaptıklarını görünce, yani “Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, şöyle yapmasa da şöyle yapsaydı”, zan ve kıyasa girince konuştuğu kişinin yanından dönüyor, kumu düzlüyor, dosdoğru bir çizgi çiziyor.
“Ene vessabetarikin”. Fırka-i Naciye’nin yolunu çiziyor.
Sonra ne diyor buna, “bu rüşd yolu”dur.
Buhârî , Rikak 4;Tirmizî, Kıyâmet 22; Ibn. Mâce, Mukaddime 1; Darimî , Mukaddime 23.
---Abdullah İbni Mes'ud radiyallâhu anhu: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bize düz bir çizgi çizdi ve: "Bu rüşd yoludur." dedi. Sonra bunun sağından ve solundan bir çok çizgiler daha çizdi: "Bunlar da bir takım yollardır ki her birinde bir şeytân vardır, ona (kendisine) çağırır!" buyurdu ve En'âm 6/151-153 Âyetlerini okudu." dedi.
(Buhârî , Rikak 4;Tirmizî, Kıyâmet 22; Ibn. Mâce, Mukaddime 1; Darimî , Mukaddime 23)
قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْ إمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
---“Kul teâlev etlu mâ harreme rabbukum aleykum ellâ tuşrikû bihî şey’â(şey’en), ve bil vâlideyni ihsânâ(ihsânen), ve lâ taktulû evlâdekum min imlak(imlakin), nahnu nerzukukum ve iyyâhum, ve lâ takrebûl fevâhışe mâ zahere minhâ ve mâ batan(batane), ve lâ taktulûn nefselletî harremallâhu illâ bil hakk(hakkı), zâlikum vassâkum bihî leallekum ta’kılûn(ta’kılûne):
De ki: “Gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım; O'na bir şeyi ortak koşmayın. Anne, babaya ihsanla davranın. Yokluk (fakirlik) sebebiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de yalnız Biz rızıklandırırız. Kötülüğün açığına da, gizlisine de yaklaşmayın. Haklı olmanız hariç kimseyi öldürmeyin ki; onu Allah haram kıldı. İşte bunları size vasiyet (emir) etti. Böylece siz, akıl edersiniz.” (En'âm 6/151)
وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللّهِ أَوْفُواْ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
---“Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne):
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah'ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.” (En'âm 6/152)
وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
---“Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne):
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.” (En'âm 6/153)
Kur'ÂN-ı Kerimi bize kadar getiren sahih hadis imamlarımızın sahih kitaplarındadır bu hadis.
Sağlamlığı o kadar sağlamdır yani. “Bu rüşd yoludur”. benim ve bana sahib çıkanların ve sahib çıktıklarımın yani SAHABelerimin yoludur bu.
Bunun sağından ve solundan bir çok çizgiler daha çiziyor.
Bunlar da birtakım yollardır ki, her birinde bir şeytan vardır.
Ona, yani kendisine çağırır, her şeytan kendisine çağırır.
Sağdaki ifratçılar ve soldaki tefritçiler.