Derbentli DELi’min DeDiği:
DebentLi DeLi Hasan kaddesallahu sırrahu BaBam binBİR ÂLeMdi:
Deli HaSsÂN BaBa-ma: “BaBaM!” DEmiş..miş..diMmm de Ne Kızmıştı KüKreyerek!...
“Deli HaSSana N-Olmuş!” diyerek!.. ve de EKklemişti ARDından;
DELİ!
ZıRR DELi!
ZıRR DELi!
HınzıR DELi!..
Deyü haykırmıştı ve de SORrmuştu.. “sen hangisiSÎN?”..
“HePisi!..” Dediğimdeyse meşhur “ÇüŞş!”ünü patlamıştı..
“DuRR hele daha DOKUz DOĞurmadın!.. dAHa ANAyın KOYduğu Adla DURuyorsun.. BâKİrsin!”… demiş. Miş.di..
NErden BİLecektim DOKUz DELİyi?.. daha DELİrmemiş..mış..tim ki…
https://www.muhammedinur.com/forum/view ... ena#p87894
Bunlardan birisi de benim hayatımda Derbentli idi işte.. 1965 yılında lise de okurken Adana da bir yaz tatilinde Hasan Dağına çıkmıştım yaylamıza.. Ordan dönerken ormanın içinden çıkıp geldiğini bu gün gibi hatırlıyorum, başında siyah bir yünden örme takke ve çok ince bir yeşil sarık sarılıydı.. tâbii ki daha gençti, fakat yüzü çok öfkeli bir insan gibiydi.. yüzüne bakıldığında korkutucuydu.. yâni ters gibi şeyli insandı.. ormanın içinden çıktı geldi.. durdurdu bizi “nere gidiyorsunuz?.” Dedi.. “Karaören’e gidiyoruz!.” Dedik. “Ben de oraya gideceğim Molla Memmedi göreceğim!.” Dedi.. yanımdaki yaşlıllar dediler ki: “Bak şu genç onun yiğeni!. bana dedi ki: “Çek ulan eşşeği kayaya!.” Ki binebilsin!. bizim o zaman afedersiniz kuvvetli bir hayvanımız vardı, katır gibi yâni..
Bende üzerindeyim.. kayaya çekeyim ki, binecek yâni.. ben mecburen çektim o da geldi atladı arkaya.. birlikte beraber gidiyoruz köye kadar.. hiçbir şey konuştuğunu hatırlamıyorum.. yarım saat kırkbeş dakika yürünmüştür.. ama ses hiç yok.. bir şey sorsalar dahi cevâb yok!. Benim duyduğum ise, sâdece bir titreşim var.. devamlı titreşim var.. yâni işte o bedeni meselâ ben şahsen elde edemedim.. nasıl oluyor da bedenen, nefsen, kalben, ruhen bir ZikruLLAH oluyor.. vibratör gibi bir titreşim içinde olabiliyor insan vücudu fiilen.. yalnız bu, durdurulamayan bir hareket.. hareke ve hareket.. tıpkı atomun durmadan döndüğü gibi güzellik içerisinde..
Köye girdik bizim eve kadar geldik.. Hoca Baba Amcamla komşuyduk biz.. Amcamın evine kadar geldi ve indi eşekten.. ama ben o gece yatsı namazından sonra zikir olacağını anlamıştım.. çünkü onun gelişi hiç te normal birşey değil idi.. Hoca Amcama böyle insanlar gelirdi de o gecelerde Halaka-yı Zikirler olurdu.. ellerinde kudümleriyle, çarpanalarıyla beş altı kişi böyle akşama yakın geldi mi misafir olarak anlardık ki, yatsı namazından sonra herkes dağılınca kalanlarla zikir olacak.. Bizim Hacı Mahmutla da biz bunu hiç kaçırmazdık..
İşte o gece yatsıda da muhteşem bir zikir oldu ki muazzam..
Bu âdete “BÂB Aziz” Filmindeki hani var ya o, çadırın içindeki, ordaki oynayan hanımı dışarı çıkarın, yerine Çolak Rasim Emmiyi koyun, Derbentli’yi de etrafına pervÂNe yapın!. ve kudüm verin birinin eline!. kudüm dediğimiz, sini büyüklüğünde bir def ki, değişik bir def.. bir başkasına çarpana, demir disk, ellere takılı ritim içerisinde vuruluyor, mehterde de var.. onlar ve birisi ki, yanık bir sesle ilâhiler okuyor.. bu dönüşler, halaka-yı zikirler, eller kenetli ve bu ritmik raksın görüntüsü içerdeki sesler sanki, ağızlardan değil de ruhlardan çıkıyorcasına harika..
İşte ben o rahmetli Rasim Amcanın o zikirdeki pervane dönüşünü ömrüm boyunca unutamadım zâten.. çünkü onun sol kolu çolaktı, ağzı da çarpılmış gibiydi.. doğuştanmış.. zaman zaman salyası akardı böylee.. seyrek sakallı idi.. Şemsi Tebrizî’ye pek benzeyen bir insandı.. Onların her ikisini de aynen gördüm çünkü.. görmüştüm yâni.. ve Çolak Emmim Şemsî Meşrebli bir insandı zâten.. yıllar sonra yakazada, Kâbe’de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin imâm olduğu ve bütün insanların orda farz namazı kılınacak gibi beklediği bir ortamda.. bir müezzin nidâ etti ki: “AŞK Namazı kılınacaaaaak!.” diye Türkçe olarak, üç kere arka arkaya çok güçlü bir sesle bağırdı.. yedi kişi kalktık çeşitli saflerdan.. ötekiler, diğer insanlar olduğu yere oturdu..
Kalkanlardan birisi bana çok yakındı ve Müezziindi ve Rasim Amca idi.. O kadar mutlu oldum ki analatılmaz yaşanmadan..
Bu YEDi kişi, olduğu yerden duruyordu namaza.. gidip de ön safta değil.. nerede kalkmışsa oarada uyuyordu İmam Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme.. o yedi kişi bulunduğu yerlerden uydu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme.. Rasim Amca da çok arkada idi.. çünkü yakındık yâni.. olduğu yerden ayaklarıyla zıplıyordu Neş’esinden..
Demek ki gerçek İlahî Aşka mazhar oluş, fiilen bu hayatta oluyor ki o zaman çoktan ölmüştü.. bunu gördüğümde burada oluyordu.. ki aynen devam ediyor ve ölmüyorlar yâni..
İşte Derbentli’yi o gece görmüştüm ilk defa.. yâni o gün görmüştüm hayatım da..
Seneler sonra tekrar çıkıp geldiğinde: “görevli olarak geldim, Diyaribekir’den Tersuza geldim!.” Diyor..Diyarbakırdan Tarsus’a yâni.. “Tersuz’dan Aksaray’a görevli geldim!.” der, getirdiği paltosunu Ulu Câminin önündeki dut ağacına asardı.. “bu benim evim-damım” derdi.. çünkü paltoyu görünce anlardık ki o gelmiş.. üç dört ay kalır ve bir gün palto yoksa artık gitmiş demekti..
Hiç kimsenin evinde kalmaz, bir tek kuruş veremezsiniz, bir lokma yediremezsiniz.. zâten selâm bile veremezsiniz ki, bu kadar ketum, bu kadar içeri dönüktü..
İnsanlarla konuştuğu oluyordu Amcamlarla felan.. Halen yaşayan Amaratlı Mehmet Çabuk amca var, halen yaşıyor.. Hacı Osman Efendi Babalarla felân görüşürdü.. onlarla zaman zaman görüşürdü..
Ama genellikle, halk arasında felân kimseyle konuştuğunu göremezdiniz.. Söyleyeceği şeyleri çok net, açık, anlaşılır bir şekilde, gösteriyle fiilen gösteriyle yapar ve asla unutamazdınız!.
Ben yeni mezun Yüksek Mühendis olduğum için, altına param yetmediği için gümüşten bir rozet yaptırmıştım yakama.. O’nun yüzünden Ulu Irmağa atmak zorunda kalmıştım da, bir daha da, hayatımda rozet takmadım asla.. Mecbur kalınca da inşaat yüksek mühendisiyim felân demedim.. yutturmuştu bana o kelimeyi çünkü.. bin cilt kitab okutarak değil, bir çift sözle..
İşte duymak ve uymak, sahib çıkmak budur!.
Çünkü Derbentli bana sahib çıkmıştı ki, o dönemde, o zamanlarda akıl fikir ermeyen bir hayatın içindeydim.. Maddî mânevî hiç kimsenin düşünemeyeceği, ayarlayamayacağı, anlayamayacağı bir başlangıçtı bu!. Hani çile çekirdeği “çattt!.” der ya.. siz hiç “çattt!.” sesi duydunuz mu İÇinizden.. daha ondan sonra içindeki havaya fırlar yakaryıkar herŞEYini.. ne fark eder?.
Ha çile çekirdeği patlamış, ha da atom bombası patlamış.. KÛN feye KÛN bu işte.. bu Hakk Kâmil Yüreğinde olduğu zaman kemâl verir, yoksa avara kasnak, boş teneke hiçbir netice alınmaz ALLAH korusun!.
Hayâlî bir inânçla hayâlî bir Rabb, hayâlî bir Abd oyunu sürer gider, kısır döngü de yalama olmuş cıvata-somun gibi, binlerce çevirsiniz bir diş attıramazsınız, çünkü yalamadır..
O zamanlar ben keramet diye bir şeye inanmıyorum, diye içimdekini bildiği için Derbentli Deli Hasan Babam kaddesallahu sırrahu, köpek sürüsünün içinde şehri dolaştırmıştır.. tüm insanlara göstermek kaydı ile.. şu Anda Aksarayda yaşayan, hâlâ yaşayan şâhid olan insanlara..
Çünkü ne diyor: “Senin aklını un ederiz, fırına sokar, ekmek eder pişiririz yeriz.. aklına hayaline gelmedik şey hâline getiririz!.” Diyor..
aklını diyor aklını.. onun için biz kendi kaderlerimizde, ALLAHu zü’L- CeLÂLe duâ ederiz ki: “Yaşadığımız sürece inşeallah; ALLAHu zü’L- CeLÂL’in, Kur’ÂN-ı Kerîmin, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin, Ehli beyt aleyhisselâmın, Evliyaullah kaddasallahu sırrahumun ve de, kendi insanlığımızın kadir ve kıymetini bilen, şerefini haysiyetini bilen ve öyle kullanan ALLAH dostlarıyla ALLAHu zü’L- CeLÂL haşır neşir etsin bizi, bizle bile etsin!.”
O zaman ben, sen, o olmayız BİZ oluruz.. BİZ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde BİLE isek, zâten “BİZ”iz diyorum, bunu anlatmak söylemek için..
İşte Derbentli’min öğretim ve eğitimdeki görevi, çok basit gibi gelirdi ilk başta.. fakat o yıllar içerisinde sayısız olaylarla, sayısız olaylarla sizin kumar zarı gibi, tavla zarı gibi olan ki ben de bu çok bârizdi aşırı açıktı yâni çok gözde ve okuduğum için ve o zamanlar hiç kimse okumadığı için çok şey gözüken, herkesin el üstünde tuttuğu bir insan olmanın da getirdiği gençliğin ve her şeyin verdiği şeylerle köşeli bir insan!. ZÂR gibi.. attın mı yek duruyor tek duruyor.. bir rakam okuyorsun üstünde yâni bunu âdeta deniz kenarındaki hiçbir köşesi olmayan binlerce hani yassı taşlar vardır ya çeşitli boylarda çakıllar, mercimek gibidir hepsi.. duman etmiştir onu dalgalar, öyle çaktırmadan, öyle yavaş, öyle sessiz, öyle uzun zamanda ki bilyeye çevirmiştir!.
Kötü mü olmuş?. Hayır, hayır daha önce altı yüzümüz sekiz köşemiz on iki ayrıtımız vardı Kâbe gibi HaYyat ZÂRı gibi..
Çok şükür şimdi yüzsüz yaptı RABbım TeÂLÂ.. sokakta birisine “iki yüzlüsün sen!” desen kavga eder..
gerçek bir Âşığa “yüzsüzsün seb!.” desen senin elini öper teşekkür eder.. ama ince bir ayrıntısı vardır ki; Derbentli, bilye gibi her noktası ayak her noktası baştır, her noktası “BİZ BİR” ve “TEK”tir.. AYRı bir noktasını asla bulamazsınız..
Onun için varya Kur'ÂN-ı Kerîmimizde SıFırda SONsuzLuk;
وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ
Resim ---"Ve lillahi’l- meşriku ve’l- mağribu fe eynema tuvellu fe semme vechullah, innallahe vasiun alîm: Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphe yok Allah, kuşatandır, bilendir. " (Bakara 2/115)
MUHİT: hareketli.
MERKEZ:sükût-sabit..
Nereye dönerseniz ALLAH celle celâlihu vechi ordadır..
İşte bu böyledir onun için diyordu Derbentli: “Çobanoğul, aslına sahib çık, aslına sahib çık, nesline sahib çık!.”der de böyle tek tek sayardı parmaklarıyla..
“Asıl asmaz bal kokmaz, kokarsa yağ kokar.. Onunda aslı ayrandır..” Efendim “Eşek sütünden pindir olmaz.. İt kılından kendir olmaz!.”
İnsan aslını takip edecek de, aslı nedir?. Falan oğlu falan oluşu mu?.
Ben onu bunu bilmem kimin oğlu olduğunu felan..
İstersen Nuh aleyhisselâmın oğlu olsun küfre düşebilmekte Sünnetullahta KULLuk İmtihanında.. asıl olan o değildir.. asıl insanın yaradılışındaki “Hakikat-ı MuhaMMedîye”sidir ki, kendinin ASLı Nurullahtır..
yâni şunu demek istiyorum ki; HaKk ÂŞıkLar BİLip-BULup-OLup YAŞAamaktadırlar ki; ASLı >Nurullah, NESLi >Nûr-u MîMdir..
İşte bunu anladığımızda; ben, sen, o, hepimiz.. BİZler onun için BİZler hepimiz..
“Elif demeyi bilir misin Baba?” derdim Derbentliye de: “Hayır, hayır, hayır ben harfi marfi bilmem, hiç görmedim, anlamam!.” Derdi..
Amma çok iyi bilirdi bir kere.. yanında “ALLAH!.” deseniz ya da, bir araba fren yapsa yanında “Huuuuu!.” Ya benziyen ses duysa âniden havaya fırlardı.. Çünkü Zikir SEViyesi Huuu Esmâsında idi, Kadirî Tarikatı Silsilesinde en yüce en son esmâ Huuuu Esmâsıdır..
Ben bunu Ricâl-i Gayb olan, Sâlih Baba kaddesallahu sırrahu da çoook yaşamışımdır çokkk.. yanında biri “Heeeeeee!” dese hemen “Huuuu!.”yu basar yâni mecburen basar..
İşte onlar “Huu!.” delisidirler ve okudukları okullar Ehlullah ve Evliyaullah okullları.. Ehlullah ve Ehli Beyt ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem okullarıydı..
Bizler, Sadakatta Samimiyette Sabırda ve SeLÂMette ALLAHu zü’L- CeLÂL’in emrettiği gibi onları İzlersek, dosdoğru islersek, birbirimizin BEDENen bütün uzuvları gibi, NEFSen tüm özellik ve güzellikleri gibi, KALBen saf ve safiyetleri gibi, RUHen RaBBimizi BİLdikleri gibi;
BİLişir, BULuşur, OLuşur ve de YAŞAyarak HAKk’ın Şâhidi olarak kaderlerimizi, kadarı kadar şâhid olarak yaşayarak, geçer gideriz bu Âlemden hayr ile inşâ ALLAHu TeÂLÂ!.
Bu bir kendi başına bir kaderdir, bizlerin kaderidir kendi kaderlerimizdir.. Siirtli Hocam insanlara beni işaret ederek “BİZi bir araya getirdiği için Rabbul âlemine sonsuz şükrediyorum biliyor musun Abdüllatifff!” derdi sık sık..
Bu da güzel bir şeydir ALLAHu zü’L- CeLÂL’in yolunda, emrinde ve muradında BİZ BİR olmak.. ne kadar muhteşem bir şeydir, hârika bir şeydir.. zâten BİZde-MuhaMMedî MeLÂMette, bilenimiz bilmeyenimiz olamaz.. BiZ İkİlik şeytanlığında yokuz.. BİZ de bilen bilmeyen olmaz seviyelenmek esastır.. seviyelenmeyen vardır.. biz seviyelenmek için varız ne yapalım işte.. ben yayınlayamadım bir resim vardı şu bizim MecNÛN genç Yunus Emre ile çekilmiş aksarayda.. tâbi ben ufacık tefecik bir insanım.. Yunus Emre de orta boylu, Barbaros da maşaallah iki metre.. hoş bir resim, tam bir çizgi çizseniz yukarıdan aşağıya üçgen elde ediyorsunuz bir açı elde ediyorsunuz Barbaros boyunun birazını bana ver değil ya bu.. bizim hakta ve hayırda neyimiz varsa Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde “BİZBİR-İZ”dir..
Ancak bâtılda ve şerde oluşumuz şahsî bizim yüz karalarımızdır, yüzümüzdeki isler pislerdir.. ki, bunu silmek benim yüzümdekini silmek isesana düşer Barboros.. bu yoldaki Sadakatın Sabrın ve MuhaMMedî OLuşun gereğidir.. hep beraber duâda onun için diyoruz;
“BİZim geçmişe tevbelerimizi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin tövbelerinde istiğfarlarında bile et Yâ Rabbi!.” Diye..
“Uuâlaramızı bir et! Rızalarımızı bir et!. şehâdetimizi bir et, iki şehâdetli kılma!. Bizi yalancı durumuna düşürme bizi yardım et!.”
diye yalvarıp duruyoruz neden?.
Derbentli’den bahsettim bu gün şunun için ki,
İnsanlar birilerinin peşine takılıp gidiyor ağzı laf yapıyor diye..
Hulusîciler isim ona lâyık değil ama Hulusiciler var ya şu adam... şunlar bunlar gibi bir takım insanlar maşa olmuş; Dünya Kiliseler Birliğinin, İslam Dinini yıkmak için ve genç beyinleri tam içerden çökertmek için.. “Fırını, fırıncının çocuklarına yıktıracak” bir metodla bir yıkım mühendisliğiyle çağlara sığmayan İngiliz Oyunuyla konuşabilir, çok şey söyleyebilir, akıl fikir ermeyen maddî deliller ileri sürebilir..
Ancakk, ama bir Derbentli kaddesallahu sırrahu çıkar der ki: “Bırak git bree oğlum bütün zerrenin anası Nûr-u MuhaMMeddir!. Sen hangi zerreden bahsediyorsun geç orayı.. yoksa kurana mı inanmıyorsun?. yoksa Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme mi inanmıyorsun?.” gibi keser atar..