DR. MUHAMMED İKBAL

Cevapla
Kullanıcı avatarı
turabi
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 76
Kayıt: 14 Şub 2008, 02:00

DR. MUHAMMED İKBAL

Mesaj gönderen turabi »

Resim
DR. MUHAMMED İKBAL

Muhammed İkbal, İslam kültürünün insanlığa kazandırdığı bir fikir adamıdır. İnsanlık, birçok büyük şahsiyetlerini İslam’a borçludur. İkbal de onlardan birisidir. Yalnız İkbal’i diğerlerinden farklı kılan özellik şudur:

“İslam kültürünün büyük bir felakete uğradığı, hüzünlü bir sonbahar suskunluğuna girdiği ve Batı’nın fikrî sömürüsü altında kalarak ölüme mahkum olduğu bir anda ve bu felakete uğramış bahçenin bahçıvanının bile uykuya daldığı bir zamanda, İkbal, bir şahlanış yapmış ve insan ruhunun çeşitli yönlerinde yükselmiştir. İşte böyle bir anda, bozguna uğramış ve kurumuş bir çölden ansızın servi ağacı gibi özgürce yükselerek dostun ve düşmanın gözlerini kamaştırmıştır.”(1)

Dr. Muhammed İkbal, bugünkü Pakistan’da Pençap bölgesindeki Siyakut şehrinde doğmuşsa da soy kütüğü Keşmir’li Brahman bir aileye dayanmaktadır. Doğum tarihiyle ilgili muhtelif tarihler zikredilmekle beraber kendisi, Münih’te hazırladığı doktora tezinde 9 Kasım 1877’de doğduğuna işaret etmekte.

İkbal, İslam geleneklerine içtenlikle bağlı, son derece mütedeyyin bir anne-babanın çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Dolayısıyla çocukluğundan itibaren iyi bir İslamî eğitim aldı. Okul çağına geldiğinde, önce eski usule göre eğitim almaya başladı. Daha sonra İngilizce eğitim görülen başka bir okula kaydoldu. Hocalarının da teşviki ile o yıllarda şiir de yazmaya başladı.

Genç yaşında evlenen İkbal, okul hayatı ile evliliği beraber götürdü. Lahor’a giden, orada da kısa zamanda yeteneği ile dikkat çeken İkbal, Felsefeye merak sardı. Öyle ki, gösterdiği başarısından dolayı, şarkiyatçı hocası Sir Thomas Arnold: “Bazen öğrenci, hocayı daha iyi hoca yapar.” diyerek ondaki kabiliyeti belirtmiştir.

Genç İkbal, 22 yaşındayken, hem Arapça, hem de felsefe hocası olarak göreve başladı. Aynı zamanda şiirlerini bu dönemde yazmaya başladı. Ana dili Pençabî olmasına rağmen eserlerini Urduca yazmıştır. Daha sonra bu iki dile İngilizceyi de ekleyerek üç dilde de eserler vermiştir.

Muhammed İkbal, tahsilini daha da ilerletmek için İngiltere’ye gider. Burada hem felsefe, hem de hukuk alanında epeyce mesafe kat etmiş, tanıştığı şarkiyatçılar vasıtasıyla da ciddî tecrübe kazanmıştır. İngiltere’den Almanya’ya geçen İkbal, Batıyı eleştirmiş, onun uygarlığının çökmekte olduğunu söylemiş, ama batının bazı büyük şahsiyetlerini (Goethe, Nietzsche, Bergson, Massignon vb.) de beğenmiş, övmüştür.

Almanya’da doktorasını yaptıktan sonra tekrar İngiltere’ye dönen İkbal, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden avukatlık yapma belgesine hak kazanır. Orada çok sayıda dinî içerikli konferanslar da vererek tekrar kendi vatanına döner. Böylece Batı uygarlığını kendi merkezinde öğrenmiş olur.

Yeri gelmişken şu tesbiti de yapalım: İslam kültürü ile, Batı kültürünü mukayese edebilen bir mütefekkir daha başarılı olmakta. Daha rasyonel hareket etmekte.

Nitekim Muhammed İkbal, İngiltere’den geldikten sonra İslam dünyasının sorunları üzerine eğilmeye başlamış, ülkesinin geleceği ile alakadar olmaya çalışmış.

Mevlânâ aşığı olan İkbal, ilk baskısı 1915’de Lahor’da yapılan “Esrar-ı Hodi / Nefsin Sırları” eseri, Mesnevî tarzında Farsça kaleme alınan değerli bir eserdi. Öyle ki bir inanışa göre, Mevlânâ gönül gözüyle, bu eseri kaleme almayı İkbal’e tavsiye etmiştir.(2)

Dr. Muhammed İkbal, Türkiye ve Türk Milletinin kaderi ile de yakından ilgilenmiş, kardeş milletin önce acıları, sonra da zaferleri için neşîdeler (şiir, manzume) söylemiştir.

Mevlânâ ve Türkler derken, İkbal’in bir hatırası aklıma geldi onu aktarmak istiyorum:

“Muhammed İkbal, Türkiye’ye gelirken uçağın Türk hava sahasına girmesi ile birlikte ayağa kalkmış, bir müddet öylece beklemişti. Yanındakiler sordu:

- “Niçin böyle yaptınız?”

O da şu manidar cevabı verdi:

- “Bu topraklar, Hazret-i Mevlânâ’nın kabrinin bulunduğu mübarek topraklardır ve mukaddes mekanda yaşayan millet de öyle bir millettir ki, yıllarca İslam’ın muhafızlığını yapmıştır. Eğer Türk milleti olmasaydı, İslam, Arap yarımadasında hapsolurdu. Bunun içindir ki, gönlümde Haziret-i Mevlânâ’ya ve onun necip milletine karşı sonsuz bir saygı ve ihtiram vardır. İşte bundan dolayı, yani onlara hürmeten ayağa kalktım.”(3) demiştir.

Hem zahirî, hem de Batınî ilimde zirveye ulaşan, müslümanların dertleriyle dertlenen, Pakistan’ın kurtuluş mücadelesinde büyük fedakârlıklar gösteren İkbal, Muhammed Ali Cinnah (Pakistan’ın kurucusu ve ilk devlet başkanı) ile beraber hareket etmiştir. Şöhreti içeride olduğu kadar dışarıda da yayılan filozof, şair ve mütefekkir İkbal’e İngilizler “Sir/Sör” ünvanını vermiştir.

Avrupa ve İslam dünyasının birçok yerini gezen, konferanslar veren İkbal, İslam toplumunun uyanışı için yoğun çabalar sarfetmiştir. Etrafına sürekli pozitif enerji veren İkbal’in 1938 yılında hastalığı iyice arttı.

“Sana mü’min insanın belirtisini söyleyeyim:

Ölüm gelince tebessüm onun dudağındadır.”

Son gecesinde geçirdiği bir baygınlıktan sonra biraz kendisine geldiğinde şöyle söylemiştir.

“Geçmiş şarkılar tekrar okunacak mı? Hayır, okunmayacak.

Hicaz’dan bir meltem esecek mi? Hayır, esmeyecek.

Bu fakirin günü bitti. Artık sırlar bilen bir bilgin gelir mi? Hayır gelmez.”

Ve nihayet Dr. Muhammed İkbal, Lahor’da 21 Nisan 1938’de, sabaha karşı saat 05’te fani dünyaya gözlerini ebediyyen kapadı.



M. Akif ve M. İkbal

Hakkında söylenenler

Vaktiyle Mehmet Akif, İkbal’e “Safahat”ını göndermiş ve kendisinden manzum eserler almıştı. Onun hakkında Akif: “Evvelki hafta bana Hind’in İslamî şairi Muhammed İkbal’in iki manzum eserini gönderdiler. Şarkta yetişen urefa-yı sofiyenin bütün eş’arının okuduktan başka Almanya’ya giderek garp felsefesini adam akıllı hazmeden İkbal, hakikaten yaman şair. Zaten Hind müslümanları arasında ismini bilmeyen, şiirlerini ezberlemiş olmayan yok... Nezdimdeki iki eserinden biri; “Peyam-ı Meşrık”tır. Çok güzel kıtalarla gazelleri var. Gazellerin biri-ikisi bana sarhoş gibi nara attırdı. İlmi, irfanı, kudret-i şairanesi benimkilerle kabil-i kıyas değil, çok yüksek...”(4)



Muhammed İkbal, Pakistan’ın Mehmet Akif’idir

İkbal, İslam geleneklerine içtenlikle bağlı, son derece mütedeyyin bir anne-babanın çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Dolayısıyla çocukluğundan itibaren iyi bir İslamî eğitim aldı. Okul çağına geldiğinde, önce eski usule göre eğitim almaya başladı. Daha sonra İngilizce eğitim görülen başka bir okula kaydoldu. Hocalarının da teşviki ile o yıllarda şiir de yazmaya başladı.
BİZ NEYİ BİLİRİZ, NEYİ BİLMEYİZ, BİLEN BİRİSİ ÇIKSIN DA BİLENLERİN NE OLDUĞUNU BİLELİM...
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Üstad Muhammed İkbal'in Duası
Büyük İslam şairi ve mütefekkiri Üstad Muhammed İkbal'in (1873-1938) Bab-i Cibril'deki duası...


DUA

Allahım, lütfunla, kereminle bu milletin ağacı yeşildir,

Senin kereminden bu millet bugün hâlâ yaşayabilmektedir!


Allahım, İslam milletine kıpırdanış, silkiniş imkanı bağışla,

Hz.Ali gönlü, Hz.Ebubekir sadakati ve ihlası bağışla!


Bu ümmetin ciğerine Muhammed aşkının okunu sapla,

Yeniden dünyaya hakim olma arzusu uyandır onlarda!


Öyle ki, senin gök kubbende daima parlak kalsın yıldızlar,

Senin dünyanda gecelerini ibadetle geçirenler selamette kalsınlar!


İslam gencine ciğer ateşi İslam’a hizmet harareti lûtfet,

Ona benim Peygamber aşkımı, derin görüşümü nasip et!


Benim gemimi içinde bulunduğu girdaptan kurtar,

Ona hızlı gitme gücü bağışla, yavaş gitmesinden kurtar!


Allahım, ölme yaşama sırlarını öğret bana,

Çünkü bütün bu kâinat senin ilmin içindedir daima.


Uykusuz gözlerim senin için yaşlıdır.

Senin için kalbimde dayanılmaz dertler saklıdır.


Sabahlara kadar feryat ve niyazlarım senin için,

Yalnızlığımda ve meclislerde yanıp yakılışlarım senin için.


Heyecanlarım, arzularım, burkuluşlarım senin için.

Umutlarım, aranmalarım hepsi, hepsi senin için.


[Bâl-i Cibril’den]

Amin Ya MUİN c.c
Resim
Cevapla

“İz Bırakanlar” sayfasına dön