Yaman Dede

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Yaman Dede

Mesaj gönderen Hacer »



Yaman Dede Kimdir?

Kayseri’inin Talas ilçesinde Rum esnaflardan iplik tüccarı Yuvan Efendi ile Afurani Hanımefendinin oğlu Diyamandi 1887 yılında dünyaya gelir.
Henüz on aylık iken ailesi Kastamonu’ya göç eder.
İlk tahsilini Rum Ortodoks Mektebinde yapan küçük Diyamandi,1901de Kastamonu İdadisi (lise)ne girer.
Yedi yıllık idadiyi birincilikle tamamlar.
İdadide arkadaşları kendisine “Yamandî Molla” lakabını takarlar.
Bir Rum çocuğuna neden molla lakabı takılmış, gelin Yaman Dedenin kendi ağzından dinleyelim:


Dönüşün Kapısı Farsça Dersi

“Rüştiye birinci sınıfta iken 13 yaşımda idim.
Bu sınıfta Arapça ve Farsça dersleri başlar.
Bütün dersleri sevmeme karşın Türk Edebiyatı ile birlikte Arapça ve Farsça’ya pek düşkündüm.
Rüştiye ikinci sınıfta ders yılının ortalarındayız.
Farsça Hocamız, Şeyh Sadi’nin Gülistan’ını okuturdu.
Arada sırada başka manzumeler de yazdırırdı.
Bir gün siyah tahtaya yazdığı birkaç beyit kalbimi tutuşturmaya yetti.
O beyitleri bugün gibi hatırlıyorum.
Mesnevi’nin ilk beyitleri idi:


Bişnev in çün şikayet mî küned
Ez cüdâyîhâ hikayet mî küned

Kez neyistân ta mera bübrideend
Ez nefirem merd ü zen nalideend

Dinle neyden ki hikayet etmede
Ayrılıklardan şikayet etmede


Tahtaya yazılan ismi bana pek tatlı geldi.
Okunan beyitler beni derinden sarstı.
Son beyit ise içimi yaktı.
O an içimde yanmaya başlayan aşk ateşini kelimelere dökmekte aciz kalıyorum.


Farkında Olmadan Mümin Olmak

Farsça dersinde başta Mesnevi olmak üzere Şark İslam Klasiklerinden beyitler ezberleyen, Din Dersinden gayrimüslim talebeler muaf olduğu halde sınıfta oturan ve bir Müslüman gibi İlmihal bilgilerini, Rasulullah’ın hayatını, inanç esaslarını öğrenen Diyamandi, farkında olmadan içindeki aşk ile mümin olmuştur.
İslam’a duyduğu sevgi gün geçtikçe artmakta, bir taraftan tıpkı Farsça edebi metinler gibi aruz kalıpları ile rubailer, gazeller yazmaya çalışmaktadır.
Ancak toplum, okul, arkadaş ve aile çevresinde halen Hıristiyan olarak tanınmaktadır.
Arapça metinlerle birlikte hadisi şerif ve bazı ayetleri de ezberlemeye başlar.
Yazdığı beyitler, edebiyat hocasının gözünü doldurur.
Hocası bir şiirini şu mısralarla övecektir:


Aferin yavrum güzel, hem de pek güzel
Manevi sûrî füyuzun berter etsin Lemyezel

Aferin yavrum güzel gerçekten çok güzel
Manevi sevinç ve ilhamlarını artırsın Allah


Liseyi birincilikle bitiren Diyamandi, Arapça ve Farsça hocalarından özel dersler de alır. Üniversite tahsili için İstanbul’a hareket eder.

Genç Bir Avukat

İstanbul’da Hukuk mektebine giren Yamandi Molla, fakülteyi bitirdikten sonra devlet kademesinde görev alır.
Bu esnada özel hocalardan edebiyat ve İslamî ilimler okumaya devam eder.
Kendi ifadesine göre artık hidayet bulmuş, lisana dökemese bile kalpten Kelime-i Şehadeti çoktan kabul etmiş ve gizli Müslüman olarak yaşamaya başlamıştır.
Meşhur mevlevi dedelerinden Ahmed Remzi Dede’den Mesnevî okur.
Mesnevide Mevlana’nın mikrobu, serumu haber verdiğini görünce aşkı ve hayranlığı kat kat artar.
Hatta Mevlana’nın hayata gözlerini yumacağı tarihi bir beyitte ebced hesabı ile ifşa ettiğine hayretle şahit olur.
Mesnevi ve şerhlerini (açıklamalarını) kısa sürede okur.

Bir yandan devlet kademesinde görevine devam ederken diğer yandan şiir çalışmaları sürmekte,
Ankara Radyosunda çeşitli Mevlevi büyüklerinin hayatını anlatan sohbet programı yapmaktadır.
Bu programlar, devrin gazete yazarları ve ediplerinin dikkâtini çeker.
Kısa sürede edebiyat ve ilim çevrelerinde yer edinir.


Aşıklar Kâbesi

Mevleviler arasında Konya; Aşıklar Kâbesidir.
Yaman Dede de kırklı yıllarda sık sık Konya’ya sefer eder.
Şeb-i Arus törenlerinin özel davetlilerindendir artık.
Biri İstanbul’a gelse ve: “Ben Konya’dan geliyorum” dese Yaman Dede: “Demek Sultanımızın şehrindesiniz” der; alır, yedirir, içirir ikram eder!... Konya ve Mevlana onun için özel aşk bestesinin vazgeçilmez iki notasıdır.


Müslümanlığını İlanı

1942 yılından itibaren, başta azınlıklara mensup kız ve erkek liseleri olmak üzere çeşitli okullarda Türk Edebiyatı ve Farsça okutan Yaman Dede, devlet hizmetinden ayrılmış, eğitimciliğin yanı sıra serbest avukatlık yapmaya başlamıştır.

Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde Mevlana konulu konferanslar verir. Ancak halen gizli bir mümindir.
Namazını en kuytu semtlerin küçük mescitlerinde kılmakta, Ramazanda gizli oruçlar tutmaktadır.
Kızı ve eşi inancından habersizdir.
“Tam kırk yıl bazen sahursuz bazen iftarsız oruçlar tuttum, ama ailem bunu hiç bilmedi!..” der hatıratında.
Avukatlıktan çok zamanını lise derslerine, gençliğin manevi aşkı tanımasına ayırmaktadır.
15 Şubat 1942 de ismini değiştirir ve Mehmet Abdülkadir KEÇEOĞLU adını alarak nüfus idaresine ismini ve yeni dini İslam’ı tescil ettirir.
Bu sırada 55 yaşındadır.
Kırk yıldır sakladığı yeni kimliğini kuşanmış, ama o saatten sonra da aile içi sancı başlamıştır.


Ceketi Alıp Çıkmak

Üsküdar’daki evinde bir kış gecesi durumu kızı ve eşine açar.
Karısı ve kızı o an feryadı basarlar.
Haber Patrikhaneye kadar ulaşır.
Dönemin Hıristiyan din adamları, ya Hıristiyanlığa dönmesi ya da karısından boşanması konusunda baskı yaparlar.
Karısı bu ikilem karşısında kararlı bir tutum sergileyemez.
Yaman Dede, zor ama cesur bir karar alır.
Evden ayrılacak, yalnız yaşayacaktır.
Yerde dizlere kadar kar, havanın keskin ayaz olduğu bir Şubat gecesi ailesini toplar ve:“Aşkımın bedeli bu yaşananlar. Sizler sakın üzülmeyiniz.
Aşk, ıstırapsız olmaz. Size acı vermeye hakkım yok. Bu ev ve içindekiler size kalsın. Elveda!..”
Ceketini alıp çıkmıştır artık.
Üsküdar, Selamsız Yokuşundan iskeleye iner.
Sabah ezanına kadar o soğukta sokakları ve sahili arşınlar.
Sabah karşıda, Karaköy’deki avukatlık bürosuna geçer.
Birkaç gece burada yatıp kalkar.
Dostlarının, öğrencilerinin evlerine misafir olur bazı geceler.
Kendi ifadesi ile dür artık.


Hocaların Hocası

Azınlık okulları yanı sıra İstanbul İmam Hatip Okulu ve Y.İslam Enstitüsünde de Farsça derslerine girer.
Bugün her biri kendi branşında otorite olan Prof.Dr.Hayreddin Karaman, Prof.Dr.Bekir Topaloğlu, Prof.Dr.Emin Işık,İstanbul Eski Müftüsü Selahaddin Kaya, Osman Nuri Topbaş gibi pek çok öğrenci Farsça’yı ondan öğrenir.
Mevlana’yı onun gözyaşları içinde verdiği derslerden tanırlar. Allah, Rasülullah, Mevlana, Konya, Aşk deyince hüzün çöken, hemen ağlamaya başlayan ikinci bir kişinin görülmediği bu zatların beyanlarından anlaşılmaktadır.

Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Re: Yaman Dede

Mesaj gönderen Hacer »

İkinci Evliliği ve Vefatı
Dostlarının teşvik ve tanıştırması ile ilkokul öğretmenliğinden emekli Hatice Hanım’la hayatını birleştiren Yaman Dede, eski karısı ve kızını zaman zaman telefonla arayarak hediye ve ikramlarda bulunmayı ömür boyu ihmal etmemiştir.
1962 yılına gelindiğinde çok hasta olmasına karşın Acıbadem’deki evinden Bağlarbaşı’ndaki Yüksek İslam Enstitüsüne derslere gelmeye devam eder. O artık paltosu içinde zayıf, ceset gibi solgun,75 yaşın yorgunluğuyla bedenini sürüyerek yürümektedir.3 Mayıs 1962 Perşembe günü “Ölüm asûde bir bahardır” diyerek Hakka yürür. Öğrencileri ve yüzlerce seveninin omzunda Karacaahmet Mezarlığına defnedilir.

Bir İstirham
Karacahmet mezarlığının Küçük Selimiye Camii karşısındaki kapısından girişte yatar Yaman Dede. İstanbul’da yaşama bahtiyarlığına erenler,ya da yolu bir gün düşeceklere sesleniyorum:
Bu Hak aşığını mutlaka ziyaret ediniz. Küçük Selimiye Camii kapısını arkanıza alıp Karacaahmete girdiğinizde 15 adım yürüyünüz. Durduğunuz zaman solunuzda asırlık bir servinin altında karısı Hatice Hanımla yan yana yatan Yaman Dedeyi göreceksiniz. Siyah,yosun kaplı mezar taşı üzerinde şunları okuyacaksınız:

HuvelBaki
Mevlana Aşıkı Yaman Dede
Hakk’a kavuşmak için ircii emrine etti itaat.1304-3.5.1962
Bütün Hak aşıklarına binlerce Fatiha...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Re: Yaman Dede

Mesaj gönderen Hacer »

Yaman Dede'den Efendimize Müthiş Bir Naat..

Dahilek Ya Rasulallah

Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Rasûlallâh
Nasıl bilmem bu nîrâna dayandım yâ Rasûlallâh
Ezel bezminde bir dinmez figandım yâ Rasûlallâh
Cemâlinle ferah-nâk et,ki yandım yâ Rasûlallâh.

Yanan kalbe devâsın sen, bulunmaz bir şifâsın sen
Muazzam bir sehâsın sen, dilersen reh-numâsın sen
Habîb-i Kibriyâsın sen,Muhammed Mustafâ’sın sen
Cemâlinle ferah-nâk et,ki yandım yâ Rasûlallâh.

Gül açmaz, çağlayan akmaz, İlâhî nûrun olmazsa
Söner âlem, nefes kalmaz,felek manzûrun olmazsa
Firâk ağlar, visâl ağlar, ezel mestûrun olmazsa
Cemâlinle ferah-nâk et, ki yandım yâ Rasûlallâh.

Erir cânlar o gül-bûy-ı revân-bahşın hevâsından
Güneş titrer, yanar dîdârının, bak, ihtirâsından
Perîşân bir niyâz inler hayâtın muntehâsından
Cemâlinle ferah-nâk et,ki yandım yâ Rasûlallâh.

Susuz kalsam, yanan çöllerde cân versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben mesheylesem duymam
Cemâlinle ferah-nâk et,ki yandım yâ Rasûlallâh.

Ne devletdir yumup aşkınla göz, râhında cân vermek
Nasîb olmaz mı Sultânım haremgâhında cân vermek
Sönerken gözlerim âsân olur âhında cân vermek
Cemâlinle ferah-nâk et,ki yandım yâ Rasûlallâh.

Boynu büktüm, perîşânım, bu derdin sende tedbîri
Lebim kavruldu âteşden döner pâyinde tezkîri
Ne dem gönlüm murâd eylerse taltîf eyle Kıtmîr’i
Cemâlinle ferah-nâk et, ki yandım yâ Rasûlallâh.


Şiirde geçen bazı kelimelerin anlamı :

Dahilek: Sana sığındım
Hûn: Hor ve zelil olmak
Şevk: Arzu
Nîrân: Narlar, ateşler
Bezm:Sohbet meclisi
Figân: Bağırıp, çağırma
Cemâl: Güzellik, yüz güzelliği
Ferah-nâk: Neşeli, sevinçli
Muazzam: Büyük
Sehâ: Cömertlik
Reh (râh): Yol
Reh-numâ: Yol gösteren
Habîb-i Kibriyâ: Hz. Peygamberimizin özel sıfatlarından
Felek: Gök, devir
Manzûr: Bakış
Firâk: Ayrılık
Visâl: Kavuşma
Mestûr: Örtü
Bûy: Koku
Revân: Giden
Dîdâr: Görünme, yüz
İhtirâs: Arzu
Müntehâ: Sona erme
Mesheylesem: Dokunsam
Haremgâh: Kişinin kendisine özel, herkesin giremediği yer
Âsân: Kolay
Leb: Dudak
Pây: Ayak, takat, iz
Tezkîr: Hatırlamak
Taltîf: İltifat, değer
Kıtmîr: Ashâb-ı Kehf’in köpeğinin adı
Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Re: Yaman Dede

Mesaj gönderen Hacer »

Mevlana’ya ve neye olan tutkusu ile de meşhur Ney şiirini kaleme alır:

İçi boş benzi sararmış ona aşıktır maye
Derdi hicran ile inler eder ah leylaye
Arz eder hıçkırarak aşkını hep Mevlaye
Bak neler söyletiyor Hazreti Mevlanaye!..

Bu cihanın ötesinden geliyor nağmeleri
Kanatır sineyi,kalbi,deler elbet ciğeri
Erişir mi buna kudret,buna insan hüneri
Bak neler söyletiyor Hazreti Mevlanaye!..


(Bak neler söyletiyor Hazreti Mevlanaye derken iki anlam vardır. Birincisi neyin Hz.Mevlana’ya söyletmesi, ikinci ve daha derini Mevlanın,yani Allah’ın neye söyletmesi.)

Başka bir naatta Rasulullah’a şöyle seslenecektir:


Rahmeyledi alemlere gönderdi seni Hak
Nur etti nigâhın gazabı nar-ı Muhammed
Ümmi iken ümmetleri hayretlere saldın
İlmin edebi kutb-ı şerefbarı Muhammed

Sen havfı recanın ne büyük rehberi oldun
Kalbin en ulu vakıf-ı hüşyarı Muhammed
Aşıkların ah eyleyerek sine döverler
Hun oldu güneş, gördü de ruhsar-ı Muhammed

Gül yüzlü, güneş yüzlü Muhammed, meh-i taban
Çak oldu görüp pertev-i didarı Muahmmed
Derdinle senin handenuma derde bu gönlüm
Aşkın ile yak sen dil-i bimarı Muhammed


Cananımın Harîminde (Sevgilimin Özel Odasında) başlıklı şiiri muhtemelen Mevlana Türbesini ziyaretlerinden birinde, Konya’da kaleme alınmıştır:

Geldim sana kan ağlayarak,sızlayarak bak
Aşkınla yanan benliğime durma, hemen ak
Ak,sönmesin ateş, alevim dinmesin ancak
Ağlat beni, inlet beni, ta haşre kadar yak

Artır, ne olur, ateşini bağrımı dağla
Yansın bu vücudum, fakat eksilmesin asla
Hicran ile yak, vasl ile yak,aşkına bağla
Ağlat beni,inlet beni,ta haşre kadar yak!...


Ağlatma Beni başlıklı şiir ise aşk yarasının çok farklı bir ifadesidir:

Yak sinemi ateşlere, efgânıma bakma
Ruhumda yanan ateşe nîrânıma bakma
Hiç sönmeyecek aşkıma imanıma bakma
Ağlatma da yak, hal-i perişanıma bakma!...

Yaşlar akarak belki uçar zerresi aşkın
Ateşle yaşar, yaşla değil yaresi aşkın
Yanmaktır efendim biricik çaresi aşkın
Ağlatma da yak, hal-i perişanıma bakma!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Re: Yaman Dede

Mesaj gönderen Hacer »

Özdeyiş ve Tesbitleri

Resim---Kur’ân’ı o kadar çok sev o kadar çok sev ki; sevgi kavramı bile bu sevgine gıpta etsin!..

Resim---Namaz kılanların tamâmı büyük bir cemaattir. İmamları mı? ALLAH!..

Resim---Okuduklarımı okumakla kalmaz, kadeh kadeh içerek rûhuma sindiririm.

Resim---Saadetin ölmez çiçekleri gözyaşları ile sulanırsa büyür.

Resim---Aldatıcı sağlık, hastalıktan daha kötüdür. Mütevâzı görünen öyle kimseler vardır ki; kendilerini herkesten üstün görürler de tevâzuu lütuf gibi etrâfa saçarlar.

Resim---ALLAH hep lütfeder. Kahır gibi görünmesi bizim bakışımızın kötülüğündendir.

Resim---Okyanusa atılmak için şüphelerden, niçinlerden, akıldan, fikirden soyunmak gerek. Akıldan soyunursan baştan ayağa akıl olursun. İşte o an kovayı atar, okyanusa hortum salar, kana kana içersin hakîkati.

Resim---Nasip ve kısmet varsa, imkân kendi kendine ortaya çıkar.

Resim---Izdırapta nice nimetler gizli. Izdırap vermişse bil ki nimeti gelecektir. Gökyüzü ağlamayınca çimenler gülmez der Mevlânâ.

Resim---Aykırı görmek bize yakışmaz. Biz “illallah” demeyiz her şeye “eyvallah” deriz.

Resim---İnsanların hedefi genellikle damladır. Din ve Tasavvuf ise kişiye deryâyı bağışlar. Uyanıklar, dîne ve tasavvufa yönelir.

Resim---Doktorun ustalığına güvenirsek verdiği ilaç acı da olsa, tatlı da olsa alırız. ALLAH’ın ni'metlerini seviyor, belâlarına kızıyorsak Ona güvenmiyoruz demektir!....

Resim---Yeni olacak hiçbir şey yok. Her şey ezelde olmuş ancak, şimdi görüntü perdeye yansıyor.

Resim---Onun rızâsını kazanma ümîdi içinde yaşamak; azâbı zevke, cehennemi cennete çevirir.

Resim---ALLAH baha (değer) ALLAH’ı değil, bahâne ALLAH’ıdır. Yaptıklarımız küçük ve değersiz diye düşünmeyiniz. Olabilir ki, o küçük iyilikler rahmetine bahâne olur.

Resim---Her şeyin HAKK’tan geldiğini bilince üzülmeye imkân kalır mı?..

Resim---Namaz kılmak!... Aman ALLAH’ım o ne büyük ni'mettir! Kanımla, gözyaşımla abdest alabilsem, kızgın saç üstünde namaz kılabilsem. Yanarak, kavrularak namaz kılabilsem. Namaz kanadını açmadıkça hakîkate uçamazsınız!..

Resim---Namazın bir sâniyesi yanında tüm kâinat bir saman çöpü bile olamaz.

Resim---Eyüp Sultan, ALLAH’ın cennetinden bir parçadır. Ruhlar kaynar orada. Akşamları mermer mezar taşları ve yeşil serviler nurdan birer sütun olur Eyüp’te. Orası akşamları tamâmen âhiretleşir.

Resim---HAKK’a bağlılığımız ölçüsünde ondan gelen her şeye derece derece râzı oluruz.

Resim---Mısrâlarım, gözyaşlarımın kelimelere dönüşmüş hâlidir.

Resim---Sevgi ve bağlılık iki uçludur. Bir ucu mutlaka sevilendedir. Seviyorsanız, bilin ki seviliyorsunuzdur. ALLAH’ı seviyorsanız Onun da sizi sevdiğinden şüphe etmeyin.

Resim---Vücud babamız Hazreti Âdem, ruh babamız Hazreti Muhammed’dir.

Resim---Yokluk ve fakirliğin baskısı arttıkça rûhun neşe ve zevki de artar.

Resim---İlâhi aşkın verdiği yakınlık, kan bağından daha üstündür.

Resim---Hâlini şikâyet etmek, nîmetine küfürdür. Onun için derdimi kimseyle paylaşamam. Neden günaha gireyim ki?!..

Resim---Tasavvuf bilmek işi değil; duymak ve olmak işidir.
Resim
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: Yaman Dede

Mesaj gönderen hamdolsun »

Hacer yazdı:Özdeyiş ve Tesbitleri

Resim---Kur’ân’ı o kadar çok sev o kadar çok sev ki; sevgi kavramı bile bu sevgine gıpta etsin!..

Resim---Namaz kılanların tamâmı büyük bir cemaattir. İmamları mı? ALLAH!..

Resim---Okuduklarımı okumakla kalmaz, kadeh kadeh içerek rûhuma sindiririm.

Resim---Saadetin ölmez çiçekleri gözyaşları ile sulanırsa büyür.

Resim---Aldatıcı sağlık, hastalıktan daha kötüdür. Mütevâzı görünen öyle kimseler vardır ki; kendilerini herkesten üstün görürler de tevâzuu lütuf gibi etrâfa saçarlar.

Resim---ALLAH hep lütfeder. Kahır gibi görünmesi bizim bakışımızın kötülüğündendir.

Resim---Okyanusa atılmak için şüphelerden, niçinlerden, akıldan, fikirden soyunmak gerek. Akıldan soyunursan baştan ayağa akıl olursun. İşte o an kovayı atar, okyanusa hortum salar, kana kana içersin hakîkati.

Resim---Nasip ve kısmet varsa, imkân kendi kendine ortaya çıkar.

Resim---Izdırapta nice nimetler gizli. Izdırap vermişse bil ki nimeti gelecektir. Gökyüzü ağlamayınca çimenler gülmez der Mevlânâ.

Resim---Aykırı görmek bize yakışmaz. Biz “illallah” demeyiz her şeye “eyvallah” deriz.

Resim---İnsanların hedefi genellikle damladır. Din ve Tasavvuf ise kişiye deryâyı bağışlar. Uyanıklar, dîne ve tasavvufa yönelir.

Resim---Doktorun ustalığına güvenirsek verdiği ilaç acı da olsa, tatlı da olsa alırız. ALLAH’ın ni'metlerini seviyor, belâlarına kızıyorsak Ona güvenmiyoruz demektir!....

Resim---Yeni olacak hiçbir şey yok. Her şey ezelde olmuş ancak, şimdi görüntü perdeye yansıyor.

Resim---Onun rızâsını kazanma ümîdi içinde yaşamak; azâbı zevke, cehennemi cennete çevirir.

Resim---ALLAH baha (değer) ALLAH’ı değil, bahâne ALLAH’ıdır. Yaptıklarımız küçük ve değersiz diye düşünmeyiniz. Olabilir ki, o küçük iyilikler rahmetine bahâne olur.

Resim---Her şeyin HAKK’tan geldiğini bilince üzülmeye imkân kalır mı?..

Resim---Namaz kılmak!... Aman ALLAH’ım o ne büyük ni'mettir! Kanımla, gözyaşımla abdest alabilsem, kızgın saç üstünde namaz kılabilsem. Yanarak, kavrularak namaz kılabilsem. Namaz kanadını açmadıkça hakîkate uçamazsınız!.. Resim---Namazın bir sâniyesi yanında tüm kâinat bir saman çöpü bile olamaz.

Resim---Eyüp Sultan, ALLAH’ın cennetinden bir parçadır. Ruhlar kaynar orada. Akşamları mermer mezar taşları ve yeşil serviler nurdan birer sütun olur Eyüp’te. Orası akşamları tamâmen âhiretleşir.

Resim---HAKK’a bağlılığımız ölçüsünde ondan gelen her şeye derece derece râzı oluruz.

Resim---Mısrâlarım, gözyaşlarımın kelimelere dönüşmüş hâlidir.

Resim---Sevgi ve bağlılık iki uçludur. Bir ucu mutlaka sevilendedir. Seviyorsanız, bilin ki seviliyorsunuzdur. ALLAH’ı seviyorsanız Onun da sizi sevdiğinden şüphe etmeyin.

Resim---Vücud babamız Hazreti Âdem, ruh babamız Hazreti Muhammed’dir.

Resim---Yokluk ve fakirliğin baskısı arttıkça rûhun neşe ve zevki de artar.

Resim---İlâhi aşkın verdiği yakınlık, kan bağından daha üstündür.

Resim---Hâlini şikâyet etmek, nîmetine küfürdür. Onun için derdimi kimseyle paylaşamam. Neden günaha gireyim ki?!..

Resim---Tasavvuf bilmek işi değil; duymak ve olmak işidir.

kardeşimm .. çok istifade ettim sağolasın muhammedican ...bizleri YAMAN dedelerini anlayan ihya ve ikame eden torunlardan olalım inşAllahuteala hz İsa Rabbi için uzun zamandır oruç tuttuğunda şeytan ona demiştiki hadi rabbine söylede taşları sana gıda eylesin ''hz İSA "iNSAN sözlede doyar Allahtan gelen vahy ile de''
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Re: Yaman Dede

Mesaj gönderen Hacer »

Ahmet Kahraman anlatıyor:

Yaman Dede 1959-1960 döneminde Farsça dersimize geliyordu. Bir gün dersler bitti, okuldan çıktık. Taksim’e doğru gidiyorum. Alman Sefâreti (elçiliği) civârında bir mescid var. İşte oradan yukarı doğru tek başıma gidiyorum. Bir baktım Yaman Dede, mescidin duvarına yaslanmış, son nefesini verir gibi bir hâli var. Halsiz, mecalsiz, başı hafifçe sağ öne düşmüş, boynu bükülmüş, öyle duruyor. Hemen koşarak yanına gittim ve:

"Hocam, hayırdır, geçmiş olsun neyiniz var, hasta mısınız?" dedim. Baktım Hoca ağlıyor.
"Hocam niçin ağlıyorsunuz, başınıza bir şey mi geldi?" dedim. Şöyle çok ince, çok tiz, çok gevrek, ipil ipil dökülen bir sesle:
"Hayır yavrum hayır!" dedi.
"Rasûlullah (sas) aklıma geldiği zaman, kendimi kaybediyorum, ayakta duracak mecâlim kalmıyor, ya bir yere dayanmam gerekiyor veyâ oturmam îcab ediyor."
Resim
Fahri Duran Hoca Yaman Dede’yi anlatıyor:

1982’de Hacc'dan karayoluyla dönüyoruz. Halep’te Zekeriya Aleyhi's-selâm’ı ziyâret etmek istiyoruz. Câmiye girdik, her direğin dibinde bir adam var. Sesli sessiz kimisi Kur’an okuyor, kimisi ilâhi, kasîde filan derken, bir de baktık ki, o direklerden birinin dibinde bir adam, bir Arab, Türkçe bir kasîde söylüyor ama yakıyor kavuruyor etrafı. Söylediği kasîde şu:

Yak sînemi ateşlere, efgânıma bakma
Rûhumda yanan ateşe nîrânıma bakma
Hiç sönmeyecek aşkıma îmânıma bakma
Ağlatma da yak, hâl-i perîşânıma bakma!


ALLAH, ALLAAAH... Şaşırdım kaldım. Neyse sonra, adam kasîdeyi bitirince yanına vardım, bu kasîdeyi kimden öğrendiğini sordum.
"Türk müsünüz?" dedim. Arab’mış.
"Peki, bu kasîdeyi nereden öğrendiniz?" dedim.
"Burada, Sûriye’de." dedi.
"ALLAH, ALLAH," dedim,
"bu kasîde bizim Yaman Dede’mizin. Siz kimden öğrendiniz?"
"Urfalı bir TIR şoförü var, o belletti bana."
"ALLAH ALLAH," dedim,
bizim Dede’nin manzûmesi Halep’te, Zekeriya Aleyhi's-selâm’ın câmiinde hiç Türkçe bilmeyen güzel sesli bir Arab’ın ağzından yakıyor, kavuruyor etrafı. SubhânALLAH, subhânALLAH."

MUSTAFA AYDIN-ZAMAN-AİLEM sayı:107
Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Re: Yaman Dede

Mesaj gönderen Hacer »

hamdolsun yazdı:
kardeşimm .. çok istifade ettim sağolasın muhammedican ...bizleri YAMAN dedelerini anlayan ihya ve ikame eden torunlardan olalım inşAllahuteala hz İsa Rabbi için uzun zamandır oruç tuttuğunda şeytan ona demiştiki hadi rabbine söylede taşları sana gıda eylesin ''hz İSA "iNSAN sözlede doyar Allahtan gelen vahy ile de''

İnşaallah, Kardeşim Hamdolsun bizlere de peygamber (sav.) Efendimizi YAMAN DEDE gibi anlamayı âşık olmayı nasip etsin ALLAH cc.
Resim
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: Yaman Dede

Mesaj gönderen meryemnur »

Resim



"… Sizden hayli küçük bir yaşta idim; sevgi ölçümü genişletmeye başladılar, hiç durmadan genişlettiler, genişletiyorlar. Daha doğrusu ölçüyü artırdılar. Ölçüye gelen sevginin en şiddetlisi, en yakıcısı ile dağları taşları sever oldum. Bütün kâinatı kalbimin içine hapsetmek istiyorum. Bütün varlıkları ve onların Ulu Yaratıcısını kalbimin içine, ruhumun derinliklerine çekmek istiyorum.

İnsan sevgisinde ölçüyü aldılar. Bu fakirden manevi bir gıda bekleyen çocuklarımla karşı karşıya gelince yalnız ölçüyü değil, kendimi de kaybediyorum. Yavrularıma bir şey vermek ihtiyacıyla tutuşuyor, adeta kendimi yerden yere vuruyorum. Kalbimden bu ihtiyaç ve iştiyakın kanları damlaya damlaya giriyor ve çıkıyorum. Çocuklarımı her ziyaretimde kürsüye ayak atarken, Ulu Cananına kanını ve canını vermeye giden bir kurbanın iştiyaklarıyla sarsılıyor, onun kılıcında can vermenin doyulmaz ve dayanılmaz zevklerinin yaşamaya başlıyorum. Orası kürsü değil, kurbanın boğazlandığı yer. Oraya boğazlanmak için çıkıyorum… Boğazlanıyorum. Ondan sonra Cananına kavuşan ruhumun sesini işitiyorsunuz. Ruhumda mefhumlar yanıyor, milyonda biri şuurumdan geçebiliyor, üst tarafını şuur almıyor, ufuklara dağılıyor. Şuurdan geçenler kelime kalıplarına dökülüyor, kalıplar yanıyor. Mefhumlar kelimeleri, mazruf zarfı yakıyor. Yanmıyan birkaç kelime sizlere varabiliyor… Her zerre O’nun mahlûkudur. Her zerreye bin can feda olsun."



Yaman Dede'nin öğrencisine yazdığı mektuptan satırlar..
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: Yaman Dede

Mesaj gönderen gullale »

" UMMetî UMMetî " yakarıcısı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin sevgi KABı ÂNlatılan MeryemnûruM! ÖZlerimizde İÇlerimizde mayası mevcud bir sevgi bu... Yağma ediyor külli nefreti, kızgınlığı, hesâbı... Akıl kayda geçmiyor olanı... Herşeyi sevgi havuzunda kendine çeviriyor. Yakıcı bir durum ancak nasıl ki ölenden tek bir ses gelmiyor haber çıkmıyor bunu yaşayandan da ne bir şikâyet ne bir kaş çatılması görülüyor. Öyle bir damla ki ÂB-ı HAYYat gibi. Yok oluşu silen KAHHÂRiyet gibi sevgiden gayrıyı siliyor...Resim

MuhaMMedî MuHABBEtlerimle NûruM...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Re: Yaman Dede

Mesaj gönderen Hacer »

ResimYaman Dede işte böylesine dopdolu bir Peygamber âşığı idi. Onu Peygamber Efendimiz'e duyduğu derin sevgiyle ve yoğun cezbeyle hatırlayıp yâdeden talebelerinin kendisini Yaman Dede yerine Yanan Dede, Yanar dede diye anmaları ne kadar yerinde değil mı?

Mektupları:


Yaman Dede ateşinden koptuktan sonra bütün sevgisini öğrencilerine veriyor. Onlarla yakından ilgileniyor. Kendilerine dünyâ ve âhiret mutluluğunu telkin ve tavsiye ediyor. Yaman Dede kitabının iki yüz sayfalık bir bölümü öğrencilerine yazdığı mektuplardan oluşuyor. Bu aziz insanın gönül zenginliğini, kabına sığmayan ilâhî aşkını, benzeri kolay kolay görülmeyen çelebiliğini, fedâkarlığını bu bölümde görüyor, kendisini daha iyi tanıyıp hayran oluyoruz. İlhamların kendisine mektup şeklinde geldiğini söyleyen Dede, Neriman adlı bir öğrencisine şunları yazıyor:

" ..Sen de büyük bir hazînenin içindesin iki cihanın en büyük hazînesi Habîb-i Kibriyâ'nın mübeşşer ümmetinden bir fert olmak ne büyük mazhariyettir! Bu hazîneye iki elinle sıkı yapış ve hiçbir şeyden korkma. Şu hakîkate kuvvetle îman etmiş bulunuyorum. Yükselmek için iki kanad lâzım: Aşk ve ibâdet. İbâdetsiz aşk ve aşksız ibâdet tek kanattır. Tek kanatla yükselemeyiz. Bu hakîkati öğrenmek hayâtımın en büyük mazhariyeti oldu.

Farkına varmadan dalâlete düşmüş ilim ve fikir adamlarından pek ziyâde korkmak ve onlardan kaçmak lâzımdır. Arkalarından gidenler de aynı uçuruma yuvarlanmaya mahkumdurlar. Dalâlete düşenlerden bâzıları kemâle ermiş kimselere pek çok benzedikleri için insan kolayca aldanır. Meselâ ibâdet husûsunda lâubâli fikirleri vardır. Kendi fikirlerini dînin esasları gibi anlatırlar. Halbuki o fikirler Kitaba, Peygamberimizin söylediklerine (hadis) ve yaptıklarına tamâmıyla aykırıdır.

Namazlarınızı muntazaman kılmaya başladığınız zaman kanadın birini elde etmiş olursunuz. Kendinizde büyük bir değişme göreceksiniz. Bu değişme hızlı bir seyir tâkip eder Namaza durduğunuz zaman kalbinizi tamâmıyla
ALLAH'a vermekte ve mâsivayı atmakta ne kadar muvaffak olursanız, değişme o kadar çabuk olur. Yakınlarınız arkadaşlarınız yüzünüzde bir nur sezmeye başlarlar. Tabi siz farkına varmazsınız. Siz iç âleminizdeki değişmeleri sezersiniz... " (s. 244)

Başka mektuplarında öğrencilerine namaz kılmalarını tavsiye ederken söylediği şu sözler, onun mânevî olgunluğunu göstermektedir:

"Namaz kılmak!... Aman yâ RABB! O ne muazzam bir nîmettir. Kanımla abdest alabilsem, gözyaşlarımla abdest alabilsem, kızgın saç üstünde namaz kılabilsem. Yanarak, kavrularak namaz kılabilsem... Kızım, namazlarınızı kılmaya başladığınız zaman -eğer varsa- sizde bedbinlikten eser kalmayacak, bütün zerrelerinizden saadet taşacaktır." (s 285,310)

Öğrencilerine hizmet aşkıyla yanan Dede, mektuplarından birinde öğretme iştiyakını şöyle dile getiriyor:

"İnsanın rûhu bir kere aşk-ı ilâhî ile tutuşunca, ALLAH'ın kullarına hizmet etmek, hattâ her canlıya elden gelen yardımda bulunmak bir nevî ibâdet oluyor. Mektep de oraya karşı mukâvele ile deruhte edilmiş vazîfe de silinip kayboluyor; yalnız çocuklarımla karşı karşıya kalıyorum. Ana kuş yuvaya geldiği zaman minicik ağızlarını açarak gıdâ isteyen yavru kuşlar gibi kalplerini ve ruhlarını bana doğru açarak benden mânevî bir gıda bekleyen çocuklarıma -mümkün olsa- fakirâne ne sermâyem varsa bir anda vermek, o sermâyeyi ve o sermâye ile birlikte bütün rûhumu o tâze ruhlara boşaltmak isterim. Bu ihtiyaç ile yanarım" (s. 274)

Derste "Nutuk"u Kuran'dan daha çok sevdiğini söyleyen bir öğrencisine yazdığı,

"Gülen, aziz evlâdım! Dünden beri kalbim kan ağlıyor" diye başlayan ve onu îman tâzelemeye davet eden uzun mektubu (s 345-348), onun öğrencilerini ne kadar çok sevdiğini ve onlara doğruyu, güzeli anlatmak için nasıl çırpındığını pek güzel ortaya koyuyor.

1945-46 yıllarında en çok mektuplaştığı öğrencilerden, İstanbul Garnizon Kumandanı'nın kızı olduğu anlaşılan Ayten'e yazdığı uzun mektupta nâfile namaz kılmayı ve zikri tavsiye ederken diyor ki:


"Sık sık istiğfar etmekte çok güzeldir. Efendimiz hergün yüz kere istiğfar ederlermiş. Bir de ALLAH'ı zikretmek de çok güzeldir. Cenâb-ı HAKK bir âyet-i kerîme'de "ALLAH'ı çok zikrediniz" buyuruyor. Zikir şöyle olur: Yerine ve icabına göre ya kendiniz işitecek kadar veyâ ağzınızın içinde dilinizi oynatarak işitilmez bir surette "ALLAH... ALLAH" diye tekrar etmek veyâ "Lâ ilâhe illallah'ı tekrarlamak. Fakat bir hadis-i şerifte "Zikrin en faziletlisi efdali, lâ ilâhe illallah" tekrarlamaktır." buyurulmaktadır..."
Resim
Cevapla

“İz Bırakanlar” sayfasına dön