Sabri TANDOĞAN ile Dr.MUNİR DERMAN(k.S) ve TASAVVUF üzerine

Cevapla
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Sabri TANDOĞAN ile Dr.MUNİR DERMAN(k.S) ve TASAVVUF üzerine

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Değerli Arkadaşlar,

Mehmet DOĞRAMACI Beyin, Sayın Sabri TANDOĞAN Bey ile 2006 yılında yaptığı bu sohbet içeriği bakımından manevi dünyama değerli katkılarda bulunmuştur....
Bu yazıyı yayınlandığı yıllarda okuyan değerli kardeşlerim yeniden hatırlasın,
okumamış olanlar ise bu güzel sohbetten feyz alsın istedim..

Maneviyat ehli bu insanın, bakış açısından yararlanmak benim için olduğu kadar siz değerli kardeşlerimin de ilgisini çeker düşüncesi ile bu sohbeti sizlerle paylaşmayı diledim ...



Tarih: 21.Ekim.2006
Saat: İftar Vakti
Yer: Kent Oteli / Sıhhıye-Ankara

Gavs- ı Azam ile Rabıta

- Sizi bir miktar tanımak isteriz. Ama özgeçmiş ve hayat hikayesinden çok feyizlendiğiniz zatlar hakkında bilgi edinmek istiyoruz.
- Evliyanın en büyüğü Abdülkadir-i Geylani Hazretleri bizim evimizde daima ismini duyduğumuz, kerametlerini dinlediğimiz bir zat idi efendim. Babaannem ve annem Ona karşı derin bir muhabbet beslerdi. İşte öyle bir atmosferde büyüdüm. Onun feyzini ve yardımını ömür boyu üzerimizde hissetmişizdir.
- Söz Gavs-ı Azam’dan açılmışken, Füyüzat-ı Rabbani isimli eserinde “Mürid ne zaman bunalsa imdadına yetişirim, maddi manevi yardımcısı olurum” tarzında bir hitabı mevcut. Böylesi bir olay yaşadınız mı?..
- Evet Efendim. Bu çok sırlı bir olaydır. Bu hitaba yürekten inananlar için Gavs-ı Azamın himmeti her an hâzır ve nâzırdır. Şöyle izah edeyim efendim. Bundan seneler evvel. Ankara’nın dışında bir yerlerde bir sohbete davet edildim. Bendeniz dini olan her şeye ilgi duyarım efendim. Bunu bilen bir arkadaşım “ Sabri gel bu akşam mübarek bir zatın sohbeti var” dedi. Evlerin bitip de bozkırın başladığı uzak bir semt. Akşam oraya gittim.
Eve girdiğimde kalabalık bir cemaatin bir hoca efendiyi dinlediğini gördüm. Bir kenara ben de iliştim. Sohbet içimi daralttı. Çünkü o zat durmadan Cehennemi, azabı anlatıyor, sürekli korkutucu bir üslupla ders veriyordu. Epey bir sabırdan sonra söz aldım. “Efendim sizin elinizde Cehennem biletlerinin koçanı mı var? Habire bilet kesip, insanları dolduruyorsunuz! İslam bu mu?” Sorum üzerine ortalık buz kesti. Bir süre sonra müsaade istedim ve evden ayrıldım. Saat gecenin 01’i…Dışarı çıktım. Öyle uzak ve ücra bir yer ki ne belediye otobüsü, ne dolmuş ne de bir taksi o saatte oradan geçmez. Adamı kesseler duyulmayacak bir yer
sizin anlayacağınız. Ellerimi açtım ve “Yetiş Ya Geylani “ diye dua ettim. İnanın 10 dakika geçmedi karanlıklar içinden bir mercedes araba belirdi ve önümde durdu. Şoförü kapıyı açtı ve :” Buyurun sizi evinize bırakayım “ dedi. “Evimi biliyor musunuz? “ dedim. “Evet buyurun” dedi. Yol boyunca aynadan seyrettiğim o sima ne bir insandı ne de başka bir şey. Adeta balmumu bir heykel sanki elbise giymiş gibi öylece duruyor idi. Ama inanın o sima hala gözümün önünde. Gecenin o vaktinde hiç adres sormadan beni evime bıraktı efendim.
- Bu olay ve benzeri şeyler, herkese olmuyor değil mi? Sanıyorum gönül bağı olanlar arasında cereyan ediyor!..
- Öyle efendim!
- Bunun mantıkla da pek izahı yok sanıyorum. Bu açılım nasıl gelişiyor?
- Efendim rahmetli annem Edebiyat öğretmeni idi. 3 dil bilirdi. Hayatta tanıdığım en kültürlü anne idi. Fakat bir o kadar da rıza ehli idi. 7 yaşında namaza başlamış.75 yaşında Hakka göçtü. Hayatında bir tek gün, o günün namazını ertesi güne bırakmadı. Senenin 4/5 ini oruçlu geçirirdi. Bu kızım da her gün oruçludur.( Yanında misafiri bulunan yeğeni Dr. Hanımefendiyi işaret ediyor)
Annem Abdülkadir Geylani (ks) Hazretlerine bağlı idi. Bir gün bana dedi ki;” Oğlum eğer, rabıta kurabilirsen, daraldığın, bunaldığın zaman Hazreti yardıma çağır, Hazret gelir.” Bir iki kere çağırdım efendim, derhal himmeti var oldu!..

Hocam Dr. Münir Derman (k.s)

- Hocam çok mübarek bir insandı. Belki tanırsınız. 30 yıl Eskişehir Devlet Hastanesinde operatörlük yaptı. Dr. Münir Derman.
- Sağlığında görmek nasip olmadı ama methini duydum.Eskişehir’de hem doktorluk hem de kürsü vaizliği yapmış. Hayatını araştırmak istedim. Çok fazla kaynak yok. Onun bendesi biriyle görüşmek istedim, Rabbim sizi çıkardı. Görüşmemiz bu açıdan da manidar benim için!
- Münir Beyin sırrı pek anlaşılamamıştır. Eskişehirliler ona deli doktoru derlerdi. (Gülüşmeler)
Münir Bey Kırklardandır efendim.
- Ricali Gayb ordusunda bahsi geçen Kırklar?
- Evet efendim Kırklardandı. Kelimelerle, sözle ifadesi mümkün olmayan muhteşem bir insandı. Münir Beye gelene kadar 39 Efendi Zatın sohbetinde bulundum. Hizmetinde bulundum. Ama 39 u bir yana Münir Bey bir yana!

Çok Yönlü Okuma

- Sanıyorum Türkiye’de benim kadar çok yönlü kitap okuyan kimse de yoktur. Sadece Tasavvuf değil, Batıyı ve Doğuyu da okudum. Mesela Türk Komünistleri içinde hiç kimse benim kadar Komünizme ait kitap okumamıştır.

İslam’a Gönül Verdim, Aşık Oldum

- Ama ben küçük yaştan itibaren İslam’a gönül verdim. Hz. Muhammed(s.a.v) e aşık oldum. Hz.Ebubekire aşık oldum. Hz. Ömer’e aşık oldum. Bilal-i Habeşi Hazretlerine aşık oldum. Onu o kadar çok seviyorum ki… Ama o kadar çok seviyorum ki…Sanki karşıma çıkıverecekmiş gibi geliyor. Allah Onun elinden ayağından öpmek nasip etsin. Bana çok sevimli geliyor Bilal-i Habeşi…

Yunus’a Hayranım

- Bir de Yunus’u çok seviyorum efendim. Yunus’a hayranım. Ben Konya Ermenek’liyim ama Yunus Mevlana ile de mukayese edilmez. Yunus kainatın en büyük şairi. O başka bir şey… Çok başka biri. Bugün insanlık kültürü Yunus’u anlayacak seviyeye gelemedi.
Yunus çok büyük bir insan. Dünyadaki bütün psikologları, psikiyatristleri toplayın Yunus’un bir mısraını sorun, hiçbir izahını yapamazlar. Bir tek mısraı:
“Seni deli eden şey / Yine sendedir sende”

Her Şey Bizde, Dışarıda Değil

- Bizler dışarıda bir şeyler arıyoruz. Karım beni mutsuz etti, kocam beni mutsuz etti,
sayıyoruz artık. Hiçbir şey bulamayan da Fenerbahçe tutmaktan mutsuz oldum diyor. (Gülüşmeler)
Ama Yunus meseleyi bir mısrada hallediyor efendim:” Seni deli eden şey yine sendedir sende!” İnsanları ben çok inceledim efendim. Mesleki açıdan çok insan tanıdım. Dört fakültede okudum. Hukuk- Tıp- İlahiyat- Felsefe…
Şu kanaate vardım efendim. Bütün mesele şu kafanın içi… Kendi kendimizle dost muyuz, arkadaş mıyız, sevgili miyiz?... Bütün mesele burada. Hep başkalarına hamlediyoruz olayları. Filanca Başbakan olmasa ben mutlu olurdum. Fenerbahçe şampiyon olsa ben mutlu olurdum. Ne alakası var efendim. Filanca Cumhurbaşkanı olmasa ben mutlu olurdum. Ne alakası var?.. Sen mutlu olamazsın , çünkü dava burada. Kafada efendim. Böyle böyle efendim insanlar nesiller boyu, binlerce yıldır kendi kendilerini aldatmış!... Yunus bir tek mısrada çözümü getiriyor: ““Seni deli eden şey / Yine sendedir sende”

Rehbere Bağlanmak Kişiye Ne Verir?

- Peki bu noktada önemli bir husus geldi. Bunları tespit eden Yunus’un düzenli tahsili yok.
- Evet yok.
- Dergaha odun taşımış kırk yıl. Burada dergaha hizmet, birine bağlanmak insanda nasıl bir şuur hali açıyor ki karşımızda asırlardır canlı bir Yunus var?.. Bunu açar mısınız?..
- Efendim çoğu tarikatta olay şöyle işlermiş eskiden. Bir padişah şeyhe gelir ve el almak ister. Ona derler ki al eline süpürgeyi tuvaleti temizle! Ben padişahım nasıl olur derse kapıyı dışarıdan kapar mısın derlermiş.
Bunda amaç ne?... O padişaha zulmetmek mi?.. Ona hakaret etmek mi?..Hayır. Mesele şurada efendim bizim kafamızın içindeki o kavgayı dindirmedikçe sulh, sükûna kavuşamayız. Bu nasıl olacak? Nefis arka plana geçtiğinde olacak!
- Benlik yok edilecek öyle mi?.
- Evet efendim. Başka türlü olmuyor. Gidin 15 tane fakülte bitirin. Nolacak?... Sadece bilginiz artar. Ne demiş Yunus:” İlim ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir/ Sen kendini bilmezsin/ Ya nice okumaktır” 15 fakülte bitirsen ne olacak ki?.. Hiç..
- O zaman insan benliğini kendi kendine öldüremiyor. İlla murşid, yada rehber biri mi öldürecek?..
- Sultanım biz zat-ı alinizle Hindistan’a gitsek. Himalayaları incelesek. Oradaki mabedleri gezelim. Hint felsefesinin derinliklerine inelim deseniz. Himalaya dağına da çıkmak istesek. Çıkalım demekle çıkabilir miyiz? Ne lazım?... Bir rehber lazım.
Bugün bakın en küçüğünden en büyüğüne kadar her futbol takımının bir antrenörü var.
Dünyanın parasını öderler onlara. Yol gösteren olmadan siz bir şey öğrenemezsiniz. Yol gösteren olmadan yüzme öğrenemezsiniz. Öğrenirim derseniz, soluğu öte yanda alırsınız. Denizle şaka olmaz.
- Kitaplar var, kitaplardan öğrenirim yüzmeyi. Hem de güzelce izah ediyorlar!
- Öğrenemezsiniz efendim. Vallahi öğrenemezsiniz!..
- İlla zat mı lazım?
- İlla lazım. Mesela annesi kötü yemek yapan bir ev hanımı sittiyn sene iyi yemek pişiremez. Niçin?.. Çünkü damak hücrelerindeki lezzet kavramı anneden gördüğü ilk yaşlardaki yemeğe göre şekil alır! Ondan sonra bunu düzeltmek mümkün değil efendim. Anlatabildim mi? Mesele burada. Hiçbirimiz kitap okuyarak, hatta sohbet dinleyerek manevi alemde yol alamayız efendim. Bir rehber lazım. Adı yada unvanı mühim değil. Ona rehber deyin, mürşid deyin, antrenör deyin, çalıştırıcı deyin, ne derseniz deyin, kelimeler önemli değil kavram önemli!.. Bir yol gösteren lazım. Ben böyle düşünüyorum.
Birine bağlanmak, hizmet etmek aslında Ona bir şey kazandırmıyor. Ne verirse bize veriyor. Yani biz o rehberle kendimizdeki cevheri açığa çıkarıyoruz diyebilir miyiz?
- O kadar efendim!.. Tabii… O mübareklerin bizim gibi gariban ve zavallıların hizmetine ihtiyacı yok ki! İcabında melekler gelir onlara yardım eder. Ne kadar güzel söylediniz.
Kendi kafamızdaki anarşi bitiyor böylece. Kendi kafamızın içinde, kendi kalbimizde sulhe, sükûna, güzelliğe ulaşıyoruz. Mesele burada. Bunları kitaplardan edinemezsiniz!.. Ben şimdiye kadar kitaplardan kendi kendini yetiştirip de manevi kemale ulaşmış, hiç görmedim.

Teslimiyet Niçin Zor?

- Peki günümüzde insanların bir zata teslimiyetleri neden zor?
- Nefis!... Nefis ve Ene!.. Benim bir arkadaşım vardı lisede. Çok okuyordu, parçalıyordu kendini. Fakat ateistti. Dedim ki; ya kardeşim senin gayretin, aşkın hepimizden fazla. Niçin Hz. Muhammed(s.a.v) e bende olmuyorsun?.. Hala ürperirim ve gözümden yaş gelir. Dedi ki; gururum engel oluyor. Ben kendimden üstün hiç kimse tanımıyorum! Peygamber de olsa ben kendimden üstün insan düşünemiyorum! Aman Ya Rabbi!...Nefs!... Yani ondan sonra o arkadaş bana şeytanın somutlaşmış bir örneği gibi geldi. Onu hala tehlikeli bulurum.

Nefis Öldürülmez, Mülâyemet Edilir!

- Asırlarca insanlar nefis problemi ile uğraşmış. Nefsimizi nasıl öldürebiliriz diye yollar aramışlar. Ve hiçbir netice alamamışlar. Fransa’da özellikle Paris’te adım başında manastır var. Oraya bir takım insanlar gidecek, toplumdan soyutlanacaklar ve orada ibadetle vakit geçirecekler. Kendi kendilerini aldatmışlar efendim. Yüzlerce, binlerce sene kendi kendilerini aldatmışlar. Ama ne zamanki Rasulullah(s.a.v) Efendimiz teşrif buyurmuş, bir cümlede meseleyi halletmiş: “Nefsine rıfk ile, mülayemet ile(yumuşaklıkla) muamele et” buyurmuş.
Nefsinizi öldüremezsiniz efendim. Siz öldüremezsiniz, ben de öldüremem. Yani tatlılıkla muamele et.
- Haliym sıfatı ile mi?...
- Eveeeetttt… Yoksa nefisle zıtlaşarak, ben onu aç bırakacağım, ben onu susuz bırakacağım, ben uyumayacağım ile hiçbir şey elde edemezsin!..Uyuma n’olacak?.. Bakırköy bir kişi daha kazanır!...(Gülüşmeler)
Açlıkla susuzlukla nefsini eğitmiş olamazsın sen! Ne işkenceler yapmış insanlar asırlarca kendilerine. Ama hiçbir netice alınamamış. Nur içinde yatsın Hocam Münir Bey derdi ki; ” Nefsinle didişme! Sen nefsini alt edemezsin!” Peki o zaman ne yapacağız?.. Yapılacak şey şu;nefsimizi şöyle bir tarafa koyacağız. Ona sen aslansın, kaplasın, sen Fenerbahçelisin deyip okşayarak onu bırakacağız öte yana. Biz bu yanda Ayetleri- Hadisleri hayatımıza tatbik etmeye çalışacağız. Gene Kur’anda bir ayet var, şöyle buyurulur:”Nur gelince zulmet gider”
- Hak geldi batıl zail oldu!
- Evet. Işık gelince karanlık gider. Yazık olmuş insanlığa. Nefsimizi öldürelim diye olmadık şeyler denemişler. İnsanlık Kültür Tarihinde nefsini öldürmüş bir tek kişi gösteremezsiniz!..
Nefsi bir yana koyup işimizle, gücümüzle, ibadetimizle meşgul olacağız. Hizmet aşkımızla, kalbimizdeki insan sevgisi ile öylesine meşgul olacağız ki bu garibim nefsim başını kaldıracak fırsat vakit bulamayacak!.. (Kahkahalar)
- Enteresan…Çok güzel çoookkk.
Asi gençlik diyorlar, tinerci, uyuşturucu alan gençlik diyorlar, bir çare bulamıyorlar. Bulamazlar. Çünkü; çocuklarımıza iyinin, güzelin, temiz ve asil olanın yolu gösterilmedikçe mesafe alamazsınız!.

Hakiki Başarı

- Kişisel Gelişim gibi bazı konular hakiki huzur verebilir mi? Dünyaya endeksli bir başarı anlayışı pompalanıyor. Ev, araba, lüks, kazanç üzerine. Bir yanda da dünyadan geçen Yunus ve Mevlana’ lar var. Bunlar da asırlardır ayakta. Başarı anlayışımız ne olmalı?
- Materyalist Batı, garipler bula bula bu kadarını bulmuş efendim. Başarı anlayışı değişmeli tabi. Ama bunun arkasında dev gibi bir inanç felsefesi yatar! Dev gibi.
- Karşılıksız verme üzerine kurulu o dev gibi inanç sanıyorum.
- Tabii… Ne diyor Rasulullah? “ Veren el alan elden üstündür! ” Batılının kafası bunu almaz ki!.. O diyor ki alan el üstündür. Hani Yahudi’nin biri denize düşmüş. Koşmuşlar Salomon uzat elini, vermemiş Yahudi elini. Gluk gluk boğulmak üzere. İşi bilen biri koşmuş, çekilin demiş ve Salomon al elimi demiş, Yahudi almış çekip çıkarmış. Olay bu. Al elimi… Vermeye değil, almaya alışmış.

Gönül; İçimizdeki Allah!

- Gönül kavramının Batı dillerinde karşılığı yok. Nedir gönül sizce?
- Gönül sadece Batıda değil Arapça’da da yok. Sadece Türkçe’de var!
- Nedir gönül?
- Bunu benden mi istiyorsunuz?
-Evet Gönül Sohbetleri yapan sizden istirham ediyorum.
- İçimizdeki Allah!.. Evet gönül; içimizdeki Allah!.. Batılı bu kavramlardan o kadar uzak ki?..

Süper Güç; İmandır!

- Bakın şu anda ben zat-ı alinize bir sual sorsam. Desem ki dünyada şu anda süper güç kimdir? Hemen diyeceksiniz Amerika. Ama Amerika süper devlet değil bence, zavallı bir devlet. Başında Bush diye bir çılgın var. Dünyadan habersiz, kültürsüz, görgüsüz, ilkel, hayattan, sanattan, bilimden, felsefeden, tasavvuftan uzak.
Vietnam dedi yenildi. Afganistan dedi yenildi. Yemin ederim ki Irakta da yenilecek. Sefih, perişan olacak. İran’a dedi ki; uranyum araştırmalarını durdur. Gelirsem taş üstünde taş koymam dedi… İran’ın başında bir aslan var: Ahmedinecad. Uzaktan bakınca musluk tamircisi gibi bir adam. Ama Himalaya gibi iman var adamda. Cevap verdi Bush’a: Erkeksen gel ne duruyorsun? Bekliyorum dedi. Gelebildi mi, gelemedi. Olay bu efendim. Bizim hiçbir devlet adamımız ABD ye musluk tamircisinin sözünü söyleyemez. Çünkü o adamın içindeki aşk ve iman maalesef benim devlet adamlarımda yok. Olay bu efendim.

Dinleme Sanatı

- Yıllar evvelce idi, bir matematik profesörü arkadaşım Japonya’ya gidecek. Gitmeden evvel bana Japonya’dan bir arzun var mı dedi. Ondan şunu istedim. Tokyo’ da ana caddede en büyük kitapçıya gir ve sor: Sizde Güzel Konuşma Sanatı üzerine kaç kitap var?.. Güzel Dinleme Sanatı üzerine kaç kitap var?.. Tek istediğim rakamlar ve oran!.. Arkadaşım gidip sorar ve öğrenir. Konuşma Sanatı üzerine 3 kitap, Dinleme Sanatı üzerine 21 adet kitap var!.. Henüz ben Türkiye’de Dinleme Sanatı üzerine kitap görmedim efendim. Konuş diye başlayan kutsal kitap yok. Kur’anımız Oku diye başlar. Mesnevi Bişnev: Dinle diye başlar. İki kulağımız bir ağzımız var. Bir söyle iki dinle. Dinlemek çok ince bir mekanizmadır.
Dinleme Sanatı; sadece karşıdakinin söylediklerini anlamak değil, aynı zamanda söyleyemediklerini de anlayabilme sanatıdır. Böyle diyor Japonlar. Dinleme sanatına önem vermemekle çok şey kaybettik. Sanki pek çok insan konuşma yarışına çıkmış. Devrilen çamların, kırılan gönüllerin farkında mıyız?.. Konuşmak çok dikkat, itidal,teenni ister. Çünkü bir kalp yarası bazen bir ömür boyu kanar!..
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ede bir söz (Yunus Emre)

Dinginlik ve Huzur

- Gerek telefon konuşmalarınız, gerek mailleriniz ve gerekse şu anda karşımdaki haliniz dingin ve sükun içinde bir ruhu yansıtıyor. Kaygı, tedirginlik, telaş ve acele yok sizde. Bu hali neye borçlusunuz?
- Efendim bunun bir tek nedeni var; O kafadaki kavga dedik ya, işte onun sulhe sükuna dönüşümü! Pek çok kafaların içinde kavga olanca şiddeti ile devam ediyor. Gayet tabii onların ses tonları tırmalayıcı oluyor. Sıkıntı verici oluyor. Ama kendi kafasının içini gül bahçesi eyleyen, orada yalnız beyaz güller, kırmızı ve sarı güller buluyor. Olay bu!

Muhabbet; Bilinci Gül Bahçesi Eyler

- Kafamızı nasıl gül bahçesi yaparız? Muhabbet ve aşkla mı oluyor bu?
- Gayet tabii.
- Aşkın yaşanma biçimleri olarak iki tarz biliyoruz. Üveysi meşrep dediğimiz zat olmaksızın gönülde bulmak, bir de Yunus - Taptuk, Mevlana - Şems örneği gibi bir mahalde seyir. Aşkın zuhuru hakkında neler denebilir?- Çok şey söylenemez efendim. Bu insanın elinde olan bir şey değil. Aşk insanın elinde değil.
Mesela ben Münir Bey’i gördüm, tanır tanımaz Ona aşık oldum.
- O zaman aşk tamamen Allah lütfu?
- Gayet tabii. Çünkü benim orada ne bir çabam, ne bir gayretim, ne bir telaşım olmadı. Hani divan edebiyatında bir şiir var: “Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım / Kurban olayım söyle, var mı benim bunda günahım”. İşte onun gibi efendim. Daha açıkçasını söyleyeyim mi?..
- Lütfen buyurun!
- Nasip meselesi!.. Mesela Münir Bey’e gelene kadar benim bütün hayatım çok farklı geçti.
Mesela annem zahiren edebiyat öğretmeni, çok şık giyinen, modern bir hanımdı. Bu bir yönü. Ama bir yönü daha var ki Allah Aşkı ile Peygamber Aşkı ile doluydu. Geylani Hazretlerinin Aşkı ile dolu idi. Ve o anne beni yetiştirdi. Anlatabiliyor muyum?

Asalet ve Genetik Önemli

- O zaman şöyle anlıyorum. Hakka yolculukta asalet, genetik ve yetişilen ortam mühim?
- Çooookkkk…Hem de çoookkkkk.. Annem sabah okula gider akşam gelirdi. Gündüz bana babaannem bakardı. Babaannem Konya Ermenek’ ten gelmiş, Ermenek dışında ilk çıktığı yer Ankara, okuma yazması olmayan, alfabe bilmeyen bir hanımdı. Ama, veli bir hanımdı. Gönül gözü açıktı. Mahalledeki profesör teyzeler ailevi ve mesleki bazı problemleri onunla istişare ederlerdi.

Ezeli Plan ve Nasip

- Yani her şey öyle bir ayarlanıyor ki… Öyle bir tertipleniyor ki…
- İnsanın elinde bir şey yok o zaman?
- Daha 5 yaşımdayım. Babamın bir arkadaşı bize geldi. Elini öptüm, harçlık verdi. O yaştaki çocuk ne yapar?... Gider çikolata ve çerez alır. Ben ne yaptım?... Kitapçıya gittim ve YUNUS EMRE DİVANI satın aldım. 3.5 yaşında okuma yazma öğrendim. 5 yaşında Yunus Divanı aldım. Ben daha bunun izahını yapabilmiş değilim.
- 5 yaşında Yunus Divanı?..
- Evet bir gizli kuvvet elimi Ona götürdü. Beş yaşından beri her gün Yunus okudum. Yunus okumadığım günüm olmadı.
- Anlıyor muydunuz peki? 5 yaş ve o terkipler?
- Gayet tabi hepsini anlamıyordum. Ama muhabbetle okuyordum. Okul hayatım farklı geçti. Çok kıymetli hocalar derslerime geldi. Lise hocalarımın pek çoğu sonraki yıllarda üniversitede profesör oldu. Ben onların rahle-i tedrisinde yetiştim. Bilmiyorum, benim yetişmemde kendi rolüm falan yok efendim.
- O diledi O yaptı?
-O kadar efendim. Her şey öyle tertiplendi, düzenlendi ki!..
- O diledi O yaptı demek kolay ama bir de himmet isteyene gayret deniyor. Talebimizi nasıl ortaya koyarız sizce? Yönelmek dileyenlere neler söylersiniz?
- Fazla bir şey söylenemez. Vermeyince Mabud neylesin Mahmut demiş. Nasip işi…Ben o kanaatteyim. 5 yaşında Yunus Divanı. Haydi izah edin!.. Çıkamazsınız içinden. Tüm bilim adamları toplansa gene izah edemez.
Kalbime o aşkı veren ne idi? Hani zengin bir adam kölesi ile alış verişe gitmiş pazara. Köle camide ezan okununca izin istemiş. İbadete koşmak için. Adam izin vermiş. Millet dağılmış camiden köle çıkmaz. Beklemiş beklemiş gelmemiş. İçeri seslenmiş camiye: “Hey demiş niçin çıkmıyorsun, seni dışarı salmayan mı var?” O da içeriden seslenmiş: “Efendim seni içeri salmayan kuvvet beni de dışarı salmıyor!..” (Gülüşmeler)
Hepsi O kuvvetin eseri. Yani açıkça söyleyeyim, yetişmem, evlenmem, inanın pek bir rolüm yok. Mesela ben eşim rahmetli Rânâ Hanımı görene kadar bekar kalma kararı almış idim. Danıştay sınavını birinci olarak kazandım. Bana dediler ki git İkinci Dairede çalış. İkinci Daire Memurin Muhakematına bakar.
Ne zaman ki Danıştay 2. Dairenin kapısını açıp içeri girdim, o ana kadar kararım evlenmemek. Bu kızlarla evlenemem başımı derde sokamam derdim önceden. Onu gördüm, işte o an karar verdim. Daha doğrusu verdirildim!.. Gri bir tayyör giymiş, sanki bir melek. Allah’ın bir meleği…Ne oldu ise o an oldu. İzahı yok efendim.

Sentez İnancı

- Uzun birikimlerinizin sonucu vardığınız noktaya SENTEZ İNANCI diyorsunuz. Nedir sentez inancı?- Tevhid!... İslami Tevhid.. Hz. Peygamberin sunduğu tevhid. Tevhidin bir sentez olduğuna inanırım. Neyin sentezi?... Madde ile mana, ruh ile beden, akılla duygu, kadınla erkek, iç güzellik ile dış güzellik, dünya ile ahiretin sentezi. Ancak mutluluk, sevgi, güzellik bu sentezle o zaman oluyor efendim.
Bakın Batı uzaya gidiyor. Ne makineler yaptı, akıl fikir duruyor. Allah nasip etti ben bütün Avrupa’yı karış karış gezdim. Olağanüstü güzellikler gördüm. Ama bir de şunu gördüm bütün Avrupa’da yüzü gülen bir tek kişi yok! Mesut, huzurlu, bahtiyar bir tek insan görmedim.
Dikkat edin bir Amerikan ya da Avrupa filmi seyredin, film başlıyor viski bardağı ellerinde, film bitiyor gene viski bardağı ellerinde. Öyle bir dünya kurmuşlar ki ancak o viski denen tahta kurusu kokulu içkiyle bu hayata dayanabiliyorlar!...
Niçin?... Çünkü İslami Tevhidden uzaklar!.. Papa!..Eşeklik yapıp İslam düşmanlığında ayak direyinceye kadar oturup biraz da Kuran ve Hadisleri okusa, Sünneti Seniyyeyi incelese hem kendi mesut olacak, hem kendi cemaati huzura erecek. Ama yapamıyor!
- Bu da nasip meselesi herhalde?
- Tabii bu da nasiple!

Nefisle Sevgi Beraber Olmaz!

- Sevmek kolay derler. Kalp sevmekle yorulmaz derler. Verdikçe artacak şey sevgi derler. Kin, nefret kalbe yük derler. Bunların hepsini biliyor insanlar. Bilmelerine rağmen niçin sevemiyorlar?
- Şunun için sevemiyorlar; ancak nefsaniyetini arka plana itebilen insan sevebilir. Nefisle sevgi olmaz.
- Olmaz mı?.
- Kesinlikle olmaz. Yeminle söylüyorum olmaz. Ona sevgi denmez: Tutku olur, şehvet olur, ihtiras olur ama sevgi olmaz. Ancak hizmet olunca, nefsaniyetimizi şöyle bir kenara koyunca sevgi doğar!

Huzurda Olmak, Huzurlu Olmak

- Huzura erenler, huzurda olduğunu fark edenlerdir diyorsunuz bir yazınızda. Huzurda olmak nasıl bir şuur hali?..
- Her zerrede Hakkın varlığını müşahede etmektir huzurda olmak. Her zerrede.. İnsanda, hayvanda, eşyada, yerdeki kum tanesinden gökteki samanyoluna kadar tüm kainatın Hakkın varlığı olduğunu müşahede etmek.

Vahdet-i Vücud

- Yeri gelmişken sorayım; Vahdet-i Vücud inancı hakkında görüşünüz?
- Ben de Vahdet-i Vücudcuyum! Vahdet-i Vücud hakkında binlerce kitap yazıldı. Ben onu iki cümlede özetledim: VAR OLAN HAKTIR. GAYRISI YOKTUR. O kadar!... Hakkın varlığından başka bir şey yok efendim.
- Gayrısı vehim mi?
- Kuruntu ve zan… Mecellede bir kaide vardır; ZAN İLE YAKİYN HASIL OLMAZ!...

Cezbe Hali

- Zaman zaman Allah dendiğinde titreyen bazı insanlar görüyoruz. Ya da bazı zatların adı anılınca titriyorlar. Az önce sizde de müşahede etim; Geylani Hazretleri denince titrediniz ve kaşınız gözünüz çekildi. Cezbe dedikleri bu hali açar mısınız?
- Cezbe Aşkın zirveye ulaşmasıdır. O anda Onun varlığı sizin varlığınızı siler sürpürür. Sadece Allah kalır. Varlığımızdan zerre eser kalmaz, sadece Allah kalır.
- Cezbe hali, manayı bedenin kaldıramamasıdır, ya da zafiyettir gibi bir yaklaşıma ne dersiniz?
- Bu çok çirkin! Haset dolu, kıskançlık dolu çirkin bir görüş bu! Çünkü ben bilinçli bir biçimde aman bana aşık desinler, aman bana Hak yolunda desinler diye titreme olayını, ürperme olayını dünyanın en çirkin en adi olayı olarak kabul ediyorum. Ben titrediğimde kendimde değilim. Siz beni o anda ölüme mahkum etseniz, boynumu uzatır buyurun derim!.. Benim seçimimle, ihtiyarımla olan bir şey değil o cezbe! O anda ben yokum. O anda Sabri yok! O aşk birdenbire çepeçevre sarıveriyor beni. Onun için bunu böyle yanlış nitelendirmek hoş değil.

Zikir Önerisi

- Tecrübe ve çalışmalarınıza dayanarak soracağım. İnsanlara en kolay zikir öneriniz nedir? Sizin özelde bize bir öneriniz olabilir mi?
- Onu insan kendisi bulacak sultanım. Çünkü benim için faydalı olan bir başka kardeşim için faydalı olmayabilir. Esmai Husnayı inceleyecek, manevi büyüklere bakacak, en çok hangisi onu aşk haline taşıyor ise onu uygulayacak. Şahsa göre değişir. Tabiatta pek çok sebze var, bana sebze tavsiye et ömür boyu yiyeyim diyemezsiniz. Ben fasülye severim de kardeşim patlıcan sever. Onun gibi işte.

Hac ve Kabe

- Hac ve Kabe’ nin insana verdiklerini konuşmak isterim biraz. Size sanıyorum hac nasip olmuştur.
- Olmadı efendim. Çünkü biraz kalp zafiyetim var, doktorlar müsaade etmedi. Yıllardır kalp ilacı alırım. Ama haccı çok istiyorum. Şu mübarek günlerde dua buyurun da Allah bana hac nasip etsin. Çok istiyorum çoook.

Mi’rac ve Namaz

- Mirac malumunuz sırlar yumağı. Bir de müminin miracı namaz var. Mirac-ı Rasulullah ile müminin miracı namaz arasında ne tür bağlar kurabiliriz?..
- Peygamber Efendimiz evinden kalktı Cebrail (as) ile beraber Kudüs’ e geldiler. Cebrail dedi, “Ya Rasulallah, bana müsaade”. “Niye, beraber gidelim” dedi. Cebrail “gelemem, yanarım” dedi.
İnsanlık kültür tarihinin en muhteşem olayıdır mirac. Kudüs’ten sonraki kısım. Koskoca Cebrail “yanarım” demiş. Bu çok çok özel bir durum. Yani insan miracta Allah’la beraber. Namazımızı öyle eda etmeliyiz ki biz o namaz sırasında kendimizde değil yalnız Allah ile olmalıyız. İşte o zaman namaz müminin miracı olur.

Gözyaşı

- Kur’an okunurken ağlamaya çalışınız hadisi var. Gözyaşındaki sır ne?
- Samimi dökülen gözyaşı sırasında insan Allah’a çok yaklaşıyor. O anda tabiri caizse nefsaniyet eriyor. Onun için Efendimiz bir hadisinde ürpermeyen kalpten, gözyaşı dökmeyen gözden Rabbim sana sığınırım buyurmuş. Gözyaşı önemli. Bir nevi demin buyurduğunuz cezbe halinin bir alt kademesi gözyaşı. Yerine göre bir melodi, yerine göre bir mısra, asil bir bakış, bir duruş insanın gözlerini yaşartabilir. Artık o anda nefis yoktur.
Beni bende demen bu ben değilim
Bir ben vardır bende benden içerü
Süleyman kuş dilin bilür dediler
Süleyman var Süleyman’ dan içerü

Dr. Münir Derman (k.s)

- Hocanız ve sizi en fazla etkileyen zat diye nitelediğiniz, mürşidiniz Dr. Münir Derman hakkında detaylı hatıralar almak isterdim ama vakit bir hayli geçti. Sizi en çok etkileyen yönleri, ya da zahiren şahit olduğunuz kerametleri?
- Çok var efendim nasıl anlatsam. Mesela bir tarihte bundan 35 sene önce eşim o zaman savcı idi. Elinde egzama çıktı. Benden rica etti “Sabri dedi heyette dosya okurken elim cılk yara, egzamalı halde çok utanıyorum. Dua eder misin” dedi. “Rânâ gel Münir Beye dua ettirelim” dedim. Münir Bey de o gün Eskişehir’ e gidecek. Gardayız. Tren hareket etmek üzere neredeyse kampana çalacak.
“Efendim Rân⒠nın eline okur musunuz” dedim. “Gel kızım” dedi elini eline aldı şehadet parmağını ağzına götürüp ıslattı ve yarayı meshetti. “Geçmiş olsun” dedi. O oldu, yaradan eser kalmadı. Halbuki o ana kadar ne cilt profesörlerine gitmiş idik. Münir Bey okudu, geçti.
Ve Rân⒠nın eli bir hafta gül koktu!.. Bir de hastanede ateist bir doktorla tartışması var Münir Bey’in.
- Nasıl, lütfen buyurun
- Ateist doktor ateş yakar doğa kanunu demiş. Münir Bey “Allah yurun.
dilemezse yakmaz” demiş. “Bak göstereyim” demiş Münir Bey. Çakmak taşırdı merhum. Elini uzatmış ve avucunun altına çakmağı çakmış. Tam 45 dakika avucuna ateş tutmuş. Normalde bu durumda el kömür olur. Nice sonra avucunu o doktora göstermiş, hiçbir şey yok ve ateş yakmamış. Münir Bey kükremiş, “gördün mü Allah dilemedikçe yakmadı” demiş. Ateist doktor gözyaşına boğulmuş hayretten ama, “iman bana zor geliyor” demiş!.. Nasip meselesi dedik ya!
- Münir Derman Bey yaz kış kısa kollu gömlek ve pantolonla gezermiş öyle mi?.
- Evet bir tişört, gri bir pantolon. Hatta çoğu kere tişörtün içine atlet de giymezdi. Öyle gezerdi. Mesela bize geleceği zaman biz 10 bardak su koyardık buzluğa. Öyle su içerdi ki bardağın yarısı buz, yarısı su olurdu. Hem de zemheride!.. Bazen öyle bir aşk ateşi basardı ki gömleğinin birkaç düğmesini açardı. Ondan bir koku yayılırdı ki gül kokusu, manevi bir koku, sanki cennet efendim. Hiçbir kokuya benzemezdi!
- O kokuyu herkes hisseder miydi?
- Hayır efendim herkes hissedemez! Bu gönül bağı ile alakalı!..
- Münir Beyin kabri Ankara Memluk Köyünde. Biz yarın gitmek istesek yakın mıdır?..
- Uzak efendim. Nasip olursa bir daha ki Ankara’ya gelişinizde birlikte gideriz.
- Allah razı olsun sizden. Çok vaktinizi aldık, yorduk sizi.
- Hepimizden efendim. Davetimizi kabul ettiniz, şeref verdiniz, Allah sizden de razı olsun.
***
Evet Dostlar!
Hakikate adanmış 72 yıllık bir ömür.
Dingin ve huzur içinde bir gönül.
Rızanın, kulluk neşesinin, hakikatle yaşama sevincinin canlı timsali Sabri Tandoğan’ ı dinledik. Ömrü uzun ve bereketli olsun. Daha nice Gönül Sohbetlerinde İman ve Aşkın nurlu ışıklarını saçsın!..(Amin)
9/11/2006 · Kategori: Tanidigim Hak Dostlari
Mehmet DOĞRAMACI
Meraklısına:
- Sabri Tandoğan’ın sitesi: http://www.gonulsohbetleri.net
- Dr.Münir DERMAN (k.s):


UMARIM YAZIDAN YARARLANMIŞSINIZDIR
ALLAHA EMANET OLUNUZ SEVGİLİ ARKADAŞLAR
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Teşekkürler..

Mesaj gönderen kulihvani »


Allah razı olsun azizim..
Ne kadar güzel ettiniz de Münir Hocamı yâd ettik..
Değerli kardeşimiz ve mederatörümüz Hidayet_88, Sabri Tandoğan Hoca'nın tüm eserlerini muhammedinur hizmeti olarak hârika bir şekilde hazırladı.
Ellerine ve yüreğine sağlık...
Yakında okuma imkanına kavuşuruz inşaallah..
Cevapla

“Fikrî Derlemeler, İncelemeler ve Zevkler” sayfasına dön