ZIHAR YEMİNİ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
dedekorkut1
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 208
Kayıt: 18 Ara 2007, 02:00

ZIHAR YEMİNİ

Mesaj gönderen dedekorkut1 »

ZIHAR YEMİNİ
SELİM GÜRBÜZER

Bir erkeğin karısını, yetmedi karısının boyun kısmını veya yarısını, üçte biri gibi ifadelerle bir uzvunu kendisine ebediyen nikâhı haram olan bir kadına veya o kadına bakılması şer’an caiz olmayan bir uzvuna benzetme ifadesinde bulunmakla kendi hanımını geçici haram kılmanın adıdır zıhar. Mesela bir erkek karısına hitaben ‘Senin başın' veya 'yarı vücudun annemin arkası gibidir’ derse apaçık zıhar yemininde bulunmuş olur.
İşte dille zikredilen bu örnekten de anlaşıldığı üzere benzetilen uzvun illa ki kadına ait bir uzuv olması şart hükmündedir. Dolayısıyla herhangi bir erkeğin uzvu hiçbir şekilde zıhar için benzetme konusu olamaz. Malumunuz kadın uzvu söz konusu olduğunda ise bu durumda kadının sadece ve sadece el veya ayakları zıhara benzetme konu olamaz. Bunun dışında kadının ister boyun kısmı, ister karın kısmı, ister diz kısmı, ister sırt kısmı, isterse cinsel uzuvları kısmı benzetilmiş olsun hiç fark etmez bunların her biri zıharın oluşmasına kâfi sebep işaretlerdir. Hele bir erkek karısını, kız kardeşini kendisine ebediyen nikâhı haram olan kadının uzvunu benzetmeye bir görsün, işte o zaman bu benzetmesinden dolayı zıhar kefaretini ödemediği müddetçe eşiyle cinsi münasebette bulunması kendisine haram olur. Ve böylesi durumlarda kadına hukuki yolları işletme hakkı doğup hâkim o kadının kocası hakkında ya hapsine hükmeder ya da dayak türünden bir tazir hükmüyle hizaya getirme bir yaptırım uygular. Şayet erkek hukuk önünde veya hâkim huzurunda hanımının iddiasının aksine kesinlikle kefaret sorumluluğunu yerine getirdiğine dair itirafta bulunursa bu durumda herhangi bir yaptırım uygulanmaz. Velev ki kadının kocası yalan itirafta bulunmuş olsa da hüküm yine aynıdır, hâkim her halükarda yine ağızdan çıkan söze itibar ederek hükmünü verir.
Peki, iyi hoşta İslam hukukunda zıhar kefareti için ödenmesi gereken bedel nedir? Hiç kuşkusuz bu hususta Hanefi ekolü içeren fıkhı kaynaklara baktığımızda bu iş için ya bir köle azad etmek olduğu, ya iki ay oruç tutmak olduğu ya da altmış fakiri yedirmek olduğu hükmünün ortaya koyulduğunu görürüz. Nasıl mı? Mesela bir adam düşününüz ki; bir zamanlar madden zengin olmasına zengin bir adamdı ama sonrasında tamda zıhar kefareti ödeyeceği sırada fakir duruma düşmüş olsun, elbette ki bu durumda şer’an bir kölenin ederi karşılığı maddi bir bedel ödemek yerine iki ay bir süreyle oruç tutmakla da maksat hâsıl olur. İyi ki de İslam’da “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” hadis-i şerifinin gereği kefaret hükmü varda bu sayede kadınların onurunu ayaklar altına alacak her türden maksadı aşan gayri tutum ve davranışlara karşı bedel ödettirilmek suretiyle karı koca arasındaki geçici haramlığa son verilme kolaylığı sağlanmış olunmakta. Tabii şu da var ki; zıharın hukuki boyut kazanması için her şeyden önce zıharda bulunan kişinin mümin erkek olması, akıl baliğ olması ve ayık olması şart hükmündedir. Şayet bu şartlar zihara konu olan kişide oluşmamışsa bu durumda zıhardan bahsetmek abesle iştigal olur.
Şayet İslam hukukunda zıhara dayanak teşkil edecek olan delil nedir şeklinde sual edildiğinde ise hiç kuşkusuz bu hususa cevaben Rabbül Âleminin (c.c) “Aranızdan kadınlarına zihar yapanlar bilsinler ki kadınları kendilerinin anneleri değildir” (Mücadele, 2) diye beyan buyurduğu ayeti celile bunun en bariz delilini teşkil eder elbet. Öyle ya, mademki Yüce Allah (c.c) bu hususta böyle ferman buyurmuş, o halde zıharda bulunan bir kimsenin büyük bir pişmanlıkla kefaretini ödeyerekten Allah’tan affını dilemesi lazım gelir. Aksi halde o kişinin kadın onurundan bihaber cahiliye dönemi insanlardan hiç bir farkı kalmaz. Bilindiği üzere cahiliye döneminde zıhar yemini mağduru bir kadın, ne tam boşanmış sayılıyordu, ne ailesiyle büsbütün bağlantısı kesilebiliyordu, ne kocasıyla ne de bir başkasıyla evlenebiliyordu. Kadınlık onuru her daim yerlerde sürünüyordu hep. Tâ ki, İslam güneşi kız çocuklarını diri diri toprağa gömecek kadar katılaşmış bir toplumun üzerine çöle inan nur misali doğuverdi, işte ancak o zaman kadınlık onuru merhametten yoksun toplumun ayaklar altından çiğnenmekten kurtulabilmiştir.
İslam’da kadına zıhar yapmakla kadının evliliği sona ermez, sadece eşiyle izdivaca girilmesi haram kılınmıştır. Yani, ortada kalıcı haramlık değil geçici haramlık söz konusudur. Ki, bu geçici haramlığın kalkması içinde tövbe kapısı her daim açık olduğu gibi pişmanlığın nişanesi sayılan kefaret ödemek kaydıyla da yeniden izdivaç kapısı açık tutulmakta. Yani eşler arasında oluşan geçici haramlığın sonlanması yukarıda da belirttiğimiz üzere ya bir köle azad etmek suretiyle ya 60 gün aralıksız oruç tutmakla ya da 60 fakiri doyurmakla mümkün olmakta. Anlaşılan o ki ister adına kefaret densin, ister tazmin ya da diyet ödeme hiç fark etmez sonuçta kefaret kadın açısından evliliğin kurtuluşuna yönelik caydırıcı etken bir müeyyide olması çok mühimdir. Kefaret ödememenin sadece bir istisnai bir durumu var ki, o da malum eşlerden birinin ölümüyle ziharın kendiliğinden düşmüş olacağı gerçeğidir.
Fıkhı kaynaklarda geçen zihar ifadelerine baktığımızda zihar konusu kafamızda daha da bir netlik kazanacağı muhakkak. Şöyle ki; bir kimse karısına; ‘Sen bana annemin sırtı (ya da kafası, karnı, dizi, cinsel organı vs.) gibisin’ demekle hiç kuşkusuz zihar yemini yapmış olur. Ancak ‘Annem gibisin’ demekle zıhar yapmamış olur. Çünkü bu ifade kinayeli bir ifade olduğundan öncelikle neyi kastettiği araştırılır:
-Eğer bu sözle anneye olan bağlılığın ve bir değerin ifadesi olarak hanımını yüceltmek kastediliyorsa bu sözden ‘hürmete layıksın’ anlamı çıkar,
-Yok, eğer zıhar niyetle söylenmişse bu söylediği söz zıhar olarak karşılık bulur.
Bu arada unutmayalım ki, zıhar yemininin vuku bulması için tıpkı i’lada olduğu gibi bunda da şarta veya zamana bağlılık hükmü geçerlidir. Nasıl mı? Yine bu hususlarda fıkhı kaynaklarda geçen örneklere baktığımızda mesela:
-Bir erkek karısına hitaben ‘Filancı yere gidersen benim için annemin sırtı gibisin’ dese bu şartın vuku bulmasıyla birlikte zıhar gerçekleşmiş olur.
-Bir erkek yine karısının yüzüne karşı ‘Gelecek seneden (ya da bir gün, bir ay vs.) itibaren sen annemin sırtı gibisin’ dediğinde o senenin vuku bulmasıyla birlikte zihar gerçekleşmiş olur.
-Bir erkek herhangi bir zaman bildirmeksizin kadınına hitaben ‘Şayet ben seninle evlenirsem bana annemin sırtı gibi haramsın’ deyip gerçekten de bu şart vuku bulduğunda, yani evlendiğinde zıhar kendiliğinden gerçekleşmiş olur.
-Bir erkek zıhar'a konu olan bir ifadeye “İnşallah-Allah’ın izniyle” ibaresi eklediğinde zıhar yapmış olmaz. Zira inşallah zaman mefhumu gibi bir ibare değildir. Hem nasıl zıhar olsun ki, bikere zihar Allah’ın kulları için murad ettiği bir durum değil ki, bilakis kişiye has fiili bir durum ve muraddır. Dolayısıyla bir kişinin karısına hitaben ‘İnşallah sen annem gibi haramsın’ demekle zıhar gerçekleşmez.
Öyle anlaşılıyor ki zıhar hükmü, evli bir erkeğin anne ya da kız kardeşi gibi kadın mahremlerin fiziki yapılarını hanımının vücuduna benzetmesinin önüne geçilmesine yönelik 'Edeb ya hu' diyebileceğimiz nitelikte şer’i ihtarın adı bir hükümdür. Mademki bu yönde şer’i hüküm söz konusu, o halde son zamanlarda insanların dilinde sık sık kullanıldığına şahit olduğumuz “Anam avradım olsun” gibi ifadeleri sakın ola ki bizler de dilimize pelesenk ederekten ağzımıza sakız yapmış olmayalım. Zira bu tür ifadelerle Allah muhafaza vücut benzetmesinin ta kendisini çağrıştırır diyebileceğimiz zıhar riski oluşturacaktır.
Vesselam.
https://www.enpolitik.com/zihar-yemini-makale,4989.html
Resim
Cevapla

“İlim” sayfasına dön