ANASIR-I ERBAA

Cevapla
Kullanıcı avatarı
yeliz
Üye
Üye
Mesajlar: 21
Kayıt: 11 Kas 2008, 02:00

ANASIR-I ERBAA

Mesaj gönderen yeliz »

ANASIR-I ERBAA HAKKINDA NELER DERSİNİZ?
MESELA HANGİ PEYGAMBERLERDE HANGİ UNSUR GALİP;
YAHUT BELLİ BİR UNSURUN AĞIR BASTIĞI İNSANLARIN BELİRLİ BİR TERBİYESİ VAR MI,
EN AZINDAN BİZE ULAŞAN BU KONUDA NAKİLLER VEYA
KISSALAR VAR MI?
Kullanıcı avatarı
yeliz
Üye
Üye
Mesajlar: 21
Kayıt: 11 Kas 2008, 02:00

Mesaj gönderen yeliz »

Bu çok geniş bir konu olduğu için ben sadece bir girizgah yapayım ve konu nereye isterse o istikamette gider diye düşündüm ama öyle olmadı.O zaman ben konuya şöyle devam edeyim:
Geçenlerde şöyle bir yer okumuştum: peygamber mucizeleri ya da o zamanda olan olaylar,hep onlarda hakim olan unsular noktasında olmuş.mesela Hz. Nuh'da su unsuru galipmiş ve bu yüzden mucizesi de bu noktadan-tufan- olmuş.Ya da Hz İsa da hava unsuru hakimmiş ki göğe çekilmiş,vs.
Peygamberimizde ise bu dört unsur itidaldeymiş ve kemaldeymiş.Tabiri caizse Onun nuru tam.Diğer pey.ler ise Onun hakaikatinin bir nevi açılımı gibi(vahidiyet).çünkü nur perdelenmeden görünmez.İnsanlar da, diğer Pey'lerin ve dolayısıyla bizim Pey'izin hakikatinin açılımı gibi.bunu şöyle de ifade edebiliriz:bizde bulunan hakikatin kemal ve itidal noktası nuru Muhammedi de gizli.O zaman biz kaç perdeden geçmiş haldeyiz,kimbilir.
konuyu buradan devam ettirirseniz çok sevinirim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


Anasır-ı Erbaa

Değerli yeliz kardeşimiz çok yerinde tesbitlerle girdiğiniz bu konu tasavvufun temellerinden birisi.

İnsan, 4 unsurdan (Madde, esas, kök. Element.) oluşan yapısındaki galib unsura daha çok bağlı olabilir.
Burada da;
Toprağın bereketi yanında yutuculuğu
Suyun lazımlığı yanında boğuculuğu
Ateşin ısıtıcılığı yanında yakıcılığı
Havanın her nefese ihtiyaçlığı yanında fırtınası da vardır..
Burada İnsan aklının, İlahi İlim ve Muhammedi Edeble Nakli bulup Hükmüllahı DUYmayı ve UYmayı Tercihine gelmekte iş sonunda..

Peygamberlerde galib unsur olacağını sanmıyorum gönderiliş şaartlarınaa göre görev yapmışlar mu’cize göstermişlerdir.

Her peygamberin hayat hikayesi ve görev tarzına bakarsak;
Kimi sadakatle teslimiyette,
Kimi şehvete sabırda
Kimi hastalığa sabırda vs öne çıkmaktadır.

Kâinat Nurundan yaratılan Rahmetenlilâlemin olan Peygamberimiz sav ise 4 Unsurun ANAsıdır.


"Peygamberimizde ise bu dört unsur itidaldeymiş ve kemâldeymiş.Tabiri caizse Onun nuru tam.Diğer peygamberler ise Onun hakaikatinin bir nevi açılımı gibi (vahidiyet). Çünkü nur perdelenmeden görünmez. İnsanlar da, diğer Peygamberlerin ve dolayısıyla bizim Peygamberimizin hakikatinin açılımı gibi. Bunu şöyle de ifade edebiliriz: Bizde bulunan hakikatin kemal ve itidal noktası Nur-u Muhammedi de gizli."

Bu tesbitiniz gerçekten çok güzel..

Bendeniz, KUL NEFSinin Kemâlâtında, gelişim, oluşum ve rüşde erişiminde;

+ SOnsuz Nefs-i Akdes
...
+7 Nefs-i Safiyye
+6 Nefs-i Merziyye
+5 Nefs-i Raziyye
+4 Nefs-i Mutmaînne
+3 Nefs-i Mülhime
+2 Nefs-i Levrâme
+1 Nefs-i Emmâre

Sıralanan bu 7 Nefis 4 aşamada kendi makamlarını ikmal ederler:
İlim, İrade, İdrak ve İştirakte öğretim ve eğitim yapar da anlar, ilerler ve yaşarlar.
4x7=28 eder bu sınıflar..

Kur’ân-ı Kerîm’imizde de 28 peygamber (as) bulunmakta ismen..
Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lut, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Eyüp, Şuayb, Musa, Harun, Hızır, Lukman, Zul-Kifl, Davud, Süleyman, İlyas, Elyesa, Yunus, Zekeriya, Yahya, Musa, İsa ve Muhammed Aleyhumüsselam…

Sanki NEFS, tüm Peygamberlerde okumakta ilimi, edebi, irfanı ve erkanı..
İşlenmemiş ve geniş bir konu olmasına rağmen;
TOPRAĞın ana unsur oluşunda temelde Âdem Aleyhisselâmı,
SUyun; çokluğunda-Tufanda Nuh Aleyhisselâmı, yokluğunda-Zemzemde İsmail Aleyhisselâmı,
ATEŞin çokluğunda-İçinde İbrahim Aleyhisselâmı, yokluğunda-ararken Musa Aleyhisselâmı,
HAVAnın çokluğunda-dağlarda İsa Aleyhisselâmı, yokluğunda-balık karnında Yunus Aleyhisselâmı seyredebiliriz..

Değerli kardeşim 4 Unsur zor anlaşılır bir konudur.
İnsan aklı hemen çözemez.
Bir anım vardır bu hususta..

1980 de Antalya’ya tâyin olduk geldik...
Sükûn ve sükûta düşdük...
Günler geçip giderken mühendisler arasında garib bir münâkaşa başladı...
İki grup oldular: “İnsan; toprak, su, ateş ve havadan yaratılmış?” diye... Meşhur 4 unsur. (anasır-ı erbâa)...
“Böyle saçma şey olur mu kardeşim?” diyenlerle,
“Elbette olur Hadis-i Şerîfler var!...” diyenler...
Âcizâne namaz kılar bildiklerinden bize geldiler, bizimkiler:
“Abi bize yardım et!... Ziraat mühendisi falanca şöyle dedi, böyle dedi!..” dediler...
Dinledim ki yenilir yutulur sözler değil...
Tepem attı: “Gidin toplanın, onu da getirin, bir de bana kantinden 1 tane incir alın!...” dedim.
Meclis kuruldu, iki taraf...
Çıktık ikimiz orta masaya...
O arkadaşımız da normal hayatında mükemmel bir insan, koçak, cömert, hoş sohbet bir Adanalı idi.
“Konuş bakalım koçum!...” dedim.
“Ataist olduğunu, 4 unsur v.s. gibi safsatalara karnının tok olduğunu, bir de canlıya faydası olmayan her madde çöpe!...” dedi bitirdi.
Aldık sazı ele: “ Bak kardeşim sen fırıncıya içerlemişsin fırını taşlıyorsun. Bırak fırıncıyı sersem adam, zil zurna sarhoş; yaş atıyor, taş çıkarıyor!... Ama fırın, ayık fırıncı ister, bu bir!...” dedim.
Masanın üzerine bir tane incir tohumu koydum.
“Bunu tanıdın mı, sen ziraat yüksek mühendisisin!..” dedim.
“Evet abi, çok iyi tanırım!...” dedi...
Bana karşı dâima saygılıydı zâten...
Benim aslım da o taraftan, güneyi aşar!..
“Şimdi ricâ et de çatlasın, dirilsin, içindekileri göstersin, fidan olsun, ağaç olsun, sepet sepet semere versin de incir yiyelim!...” dedim...
“Olur mu öyle şey?” dedi...
“Neden olmuyormuş, o da şu anda tıpkı senin benim gibi can taşıyor ve diri...
Duyuyor ama uyamıyor sözümüze!...
Bir şeyler mi istiyor yoksa senden?” deyince.
Kahkahalarla güldü ve: “Anladım, anladım, elbette bir avuç toprak ister!..” dedi...
“Sonra!...” dedim
“Bir damla su!...” dedi.
“Sonra!...” dedim.
“Güneş ister!...” dedi.
“Yâni ne demek!...” deyince
“Bir kıvılcım ateş!...” dedi.
“Daha da ne ister, havası boşaltılmış ortamda, vakumda yetişir mi?” deyince
“Asla!.. bir nefeslik hava da ister!...” dedi...
“Anladın mı 4 unsurun hikayesini, o tohumu eline al, bak!... geçmişe döndürüp bakarsan seni, diri olarak halk edilişteki ilk tohuma, geleceğe doğru bakarsan seni, kıyâmetteki son tohuma götürür!...
İnsanda da böyledir... Her canlıda da.
Bir de sen âhirete mâhirete inanmam insan öldü mü işi biter at çöpe mi diyorsun?” dedim...
“Aynen öyle diyorum!...” dedi.
“Şimdi dinle seni dostça uyarıyorum, sende de olanı ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Tozuna toprağına “ püff!..” diyorum. İyi dinle!... kırılıp darılma!...Kardeşiz!...” dedim...
O arkadaşımın bir oğlu vardı, siyah saçlı, yeşil gözlü ve çok güzeldi...
Sık sık dâireye getirirdi. 5-6 yaşlarındaydı...
Herkes severdi..
O da herkesle arkadaşdı..
Babası da oğlunu aşırı severdi...
“ Bak kardeşim, şimdi şu anda telefon çalıyor ve hanımın:
“Şöyle oldu, böyle oldu, oğlumuz öldü!...” diyor.
“ Sen ne diyorsun!...” dedim.
Şaşırdı ve: “ Ne denir, abi, bilmem ki sen neden bahsediyorsun?” dedi.
Ben de: “ Mâdem ki oldu, mâdem ki öldü, bir pikap gönderelim. Atsınlar cesedini arkaya, bir de bıçak alıp parça parça sokak köpeklerine ikrâm etsinler de hiç olmazsa işe yarasın, çöpten daha iyi!...” deyince yüzü kireç gibi oldu ve yutkunamadı...
“ Pes doğrusu!...” dedi...
Ben de kendisine: “ özür dilerim, ne yapmayı ve ne yapmamızı istersin!...” deyince...
Gayrı ihtiyâri gözleri yaşardı: “ Ben de herkes gibi defnederim... Ben sana karşı değilim... Ben: “ Bir damla bira içen kişiye kâfir diyene, şuna buna karşıyım!...” dedi...

Vaziyet bu; bu her insan için de geçerlidir.
İnsan varlığının oluşu ve devâmı tamamiyle bu dört unsura bağlıdır.
Tüm beden, hücrelerinin maddesini ve ısı enerjisini topraktan alır.
Et yer, ot yer. Ot ise toprak yer...
Netice bitkisel gıda ana unsurdur, toprak ve enerjiyi insana aktarır.
Geriye su ve hava kalır...
Onları ise biz, her zaman alarak yaşayabiliriz...
Tasavvuf ilmi tüm ilimleri cem eder ve câmi’dir.
İnsanın yaratılış sebebi; âhirinde (son nefesinde) taklidî tevhidini, tahkikî tevhide dönüştürmektir...
Kerâmet de budur...
Kemâlât da budur...
Kulluk da budur...
Sultânlık da budur....
Mesele de budur...

Tevhid tohumu: İlim toprağında, Edeb suyu, İrfan enerjisi ve Erkân havasıyla buluştu mu, o zaman “ Lâ-ilâhe-illâ-ALLAH” diye dirilir... Bebelik-gençlik-olgunluk-dedelik devrini yâni kerâmetini ve kemâlâtını yaşar...
Bir tohum, bin tohum verir...
Vahdetten kesrete, kesretten vahdete devreder durur, devrânda...


Korkuyla Umudun İlim İnsanı
Toprak- Ateş -Suyla-Havada canı
“Beden-Nefis-Gönül-Ruhunu tanı
Kendine sahib ol dördünü kolla!...


Muhammedi Muhabbetle..
En son kulihvani tarafından 14 Kas 2008, 21:45 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

biraz araştırma yaptım..umarım faydalı bilgilere ulaşmışızdır..


Bu unsuri vücudda sıcaklık,soğukluk,kuraklık,yaşlılık dedigimiz haller mevcuttur.buna tabiat denir.Bunların birbirlerine gelip gelmemelerinden dört anasır meydana gelir.

Hararet burudete galip geldiği zaman ateşi meydana getirir.Eğer bururet hararet galip gelirse havayı meydana getirir.Kuraklık yağışa galip geldiği zaman toprağı,Yaşlık kuraklığa galip geldiği zaman suyu meydana getirir.

İnsanların vücutları bu dört anasırdan teşekkül etmiştir.Bunlar ateş,hava,toprak ve su.Vücutta hangi anasır galip gelirse insan o tabiatlı olmuş olur.Mesela bir vücutta ateş unsuru galip geldimi o insan hırslı,celalli olur.Eğer hava unsuru galip gelirse o kimse hava gibi geçici olur, hiçbir kararda durmaz.Yani şimdiki hali biraz sonraki haline uymaz.Toprak ve su unsuruna gelince:Bir kişide toprak suya galip gelirse,o kimse teslimiyetli olur.Allah’ın emirlerine teslim olur.Su unsuru galip gelirse o kimse ilim sahibi olur.

Nasıl bu anasırı erbaa’nın tesirleri bu vücutta var ise,manevi vücuttada mevcuttur.Manevi vücudun hasletleri beş haslettir,bunlar:

1-Hafi
2-Ruh
3-Nefis
4-Kalb
5-Sır

Bir kimsede hafi’lik hali galip gelirse,yani hafi olan haslet galip gelirse,o kişi şeriatı gözleyici olur.Yok eğer ruh hasleti galip gelirse o kişi vahdeti sever,kesretten hoşlanmaz.
Eğer nefis hasleti galip gelirse okişide çokluğu ve muhabbeti sever,ihvanı sever.Kendisine arkadaş arar, kalabalık içerisinde vakit geçirmekten hoşlanır.Kalb hasleti galip gelirse o kişi kalb gibi daima değişici olur,kalbin vazifesi daima değişmektir.Hatta kalbin bir anlamı da değişicidir. Cenabı Hakk’ın celal ve cemal tecellilerine doğru yüz çevirip onları kabullenmektir.
Bir kararda durmayıp daima inkilap etmektir. Bir muvahhitte böyle haller olabilir.Onun için arif ve kamil olan kimseler hiç kimsenin hal ve hareketine gönül koymaz.Her tecellinin nereden geldiğini bildiği için gamlanmaz.

Mesala ihvanlarda veya efendilerde her hangi bir halin tecellisi zuhur ettiği zaman,kalb sahibi bakar ki,tevhidin hangi unsurundan veya hangi hasletinden o hal onda tecelli etmiştir.Onda hiçbir kusur görmez,zaten kemalatta buradadır.

Cenabı Hakk Kur’an’ı Kerim’inde (Rabbena ma halekte haza batıla) “Ey bizim Rabbimiz sen batıl bir şey yaratmamışsın.”Bu ayeti kerime bizlere herşeyi yerli yerinde kabul etmemizi emri ferman buyuruyor.Onun için gerçeğe erişmiş kimseler kimsenin hal ve harekatına kusur bulmaz.Bütün tecellilerin nereden geldiğini bilir.Her tecelli Cenabı Hakk’ındır.Ama kişilerin istidatlarına göredir.

Her insanın istidatı ne ise ve neyi kabul ediyorsa Cenabı Hakk’ın da tecellisi ona göredir.Bu itibarla bir kişide bir tecelli gördüğümüz zaman,o tecelliyi kişinin istidatına nisbet etmek icab eder.Bu sebeblede kötü fiilleri de Hakk’a isnad etmemiz doğru olmaz.

(Ve bil kaderi hayri ve şerrihi minallahi teala)diyorsak da bileceğiz ki herşey Cenabı Hakk’ın takdiriyledir.

Taktir diyoruz,kaza diyoruz,acaba bu kaza ve kader hangisi daha öncedir? Halk umumiyetle kaderi önce kaza’yı da sonra olarak kabulleniyor ise de kaza öncedir.Çünkü kazada olanı kader meydana getirir.Şu halde kaza neye diyeceğiz?

Cenabı Hakk’ın zatiyesindeki malumata kaza denir.Peki ilmi zatiyesindeki malumat nedir?Bir fiil Allah’ın kudretiyle vücut bulur.Vücut bulması için de Hakk’ın kudretinin oraya sarf edilmesi lazımdır,işte biz buna kader diyoruz.

Biraz daha açıklık getirecek olursak,bir fiil’in icadına kudreti ilahinin taalluk etmesine kader veya takdir diyoruz.

Bir fiili meydana getiren Cenabı Hakk’ın kudretidir.Bu kudret nereye bağlıdır?Cenabı Hakk’ın iradesine bağlıdır.Ya iradesi nereye bağlıdır?İradesi de ilmine bağlıdır.Ya ilmi?İlmi de kazada olan,Cenabı Hakk’ın zatı ilmindeki malumattır.

O malumatta kişilerin istidatlarına bağlıdır.

Demek ki Cenabı Hakk’ın ilmi herkesin istidatını görüyor ve istidadı neyi iktiza ediyorsa onu iradesine veriyor,iradesi kudretine veriyor,kudret de kişilerin istidadında olanı meydana getirmiş oluyor.

Mevzumuzu kısaca toplayacak olursak kaza önce geliyor.Kaza,Cenabı Hakk’ın zatı ilmindeki malumat idi ki bu da Cenabı Hakk’ın kudretidir.

Böyle olmakla bereber Cenabı Allah herkesin istidadına göre tecelli ediyor. Bunu böylece arif kişiler hiç bir cihetle gamlanmaz.İnsanların gamlanıp kederlenmesi istidadlarını bilmediklerinden ve görmediklerinden ileri geliyor.

Bir kişi ne zaman kendi istidadını görücü olacak ve bütün tecellilerinin kendi istidadından geldiğini anlayacak görecek,o zaman o kimsede gamlanma diye bir şey olmaz.O halde her ihvana gelen tecellilerin kendi istidatlarından geldiğini kabul ederse o ihvandan gam keder zail olur. İnsanların gamlanması kederlenmesi gelen tecellilerin kendi istidatlarından olduğuna arif olmadıklarından ileri geliyor.Herkes gelen tecellilerin kendi istidadından geldiğini bilselerdi,ortalıktan bu gam keder kalkmış olurdu.
__________________
Eyyühelmevtâ Kum bi izn-i Mevlâ

SEVGİYLE ..........
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

KOLLA…

Ey ihvân Âşıksan arıt özünü
Arı gibi bal et söyle sözünü
Ehl-i Beyt ü Ahmed, Eren izini
Muhabbet Mecnun’un merdini kolla!...


Sarhoş şeydâ Gönlün düşürmüş güle
Yâr’in yâd ediyor dolamış dile
Sevdâ Sarayının temeli çile
Dost’uysan Dost’uyun derdini kolla!...


Korkuyla umudun İlim İnsanı
Toprak- Ateş -Suyla-Havada canı
“Beden-Nefis-Gönül-Ruhunu tanı
kendine sahib ol dördünü kolla!...


Ahmak aklı ile… Âşık aşkında
Cümle Cihan Leylâ. Mecnun meşkinde
Kavil kur Yâr ile Gönül Köşkünde
Temizle pak eyle yurdunu kolla!...

.
Bizden selam olsun Dost Dervişine
Cânân için Canın takmış dişine
Kul İhvâni köpek var git işine
Kervanın önünü ardını kolla!...
29.08.1991 16:40
Antly-yltn..
Kıymetli kardeşlerim ve Kul ihvani Hocam şiirinizin tamamını tekrarladım. Şiirinizde ''Kervanın önünü ardını kolla!...'' demektesiniz Kardeşlerimizle birlikte sorularımıza açıklık getirerek cevap vermektesiniz.
Allahu Teala Hazretleri razı olsun.
Gönül dolusu Muhabbetler.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
yeliz
Üye
Üye
Mesajlar: 21
Kayıt: 11 Kas 2008, 02:00

Mesaj gönderen yeliz »

Bu konu ile Abdürrahim Reyhan Hz 'den bulduğum bir yer var:

"su,ateş,toprak,hava.anasırı zıddıyet.eğer şeriatı ,tarikatı olmazsa ve değiştirilmezse zararları neler?Toprağın tembellik vermesi,ateşin imsanı kavgaya ve nizaya götürmesi.suyun insanları birbirine sürtüştürmesi,bulaştırması;havanın da insanları kibirli yapması.......bazı insanın bir unsuru onda daha galiptir.Yani bir insan hem kavgacı,hem teşvikçi,hembenlikli,olamaz.Hakikata geçersen sendeki zararlı sıfatlar yararlı oluyor.seni teşvik eden su,Allahın feyzi oluyor.havanın sana verdiği kibir,sende başka bir hakaikat oluyor.Ateş,Allah aşkına dönüyor.insanları vurup kırayım derken insanları seviyorsun vs."(GÜLDEN BÜLBÜLLERE 78,142)

Bir de ,birzamanlar "Mektubatı Rabbani" de okumuştum ama şimdi yerini hatırlayamadım.Aklımda kalan haliyle şöyle:nefis,mutmain makamına geldiğinde , letaifin seyr-i süluku tamam olsa bile ,hala, kalıb cüzleri dediğimiz bu dört unsurun terbiyesi tamam olmamış.hala ateşe bağlı olan parça kibrinden dönmemiş,toprağa bağlı kısım hasisslikten vazgeçmemiş vs.Bundan sonraki seyr'de ancak terbiyeleri mümkün

Bu hakikatı öğreninceye kadar hep merak ederdim: kemalde gördüğüm üz insanlardan nasıl böyle davranışlar çıkabiliyor? hani deriz ya" çok mütedeyyin ama nasıl gıybet edebiliyor,ya da dininde bu kadar hassas ama öfkesine nasıl hakim olamıyor vs"Demekki en zor ya da en son terbiye bu unsurlara bakıyor,herhalde.
Kullanıcı avatarı
vekilhu
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 4
Kayıt: 13 Kas 2008, 02:00

Unsurlar Alemi

Mesaj gönderen vekilhu »

Küçük bir not düşmek istedim;Adem unsurlar alemindedir.Ademe baskın olan şey toprak olsa bile onun nuru toprağına baskındır, böylece insan itaatkar olmuştur.Öte yandan iblis de unsur alemindedir.İblise baskın unsur ateştir ve onun ateşi nuruna baskındır.Zat bakımından unsurlar arasında üstünlük yoktur.Bununla beraber iblisin yaratıldığı unsur ileİnsanınvar olduğu baskın unsur arasında ortak bir özellik vardır;kuruluk.
Fakat Allah Teala insanı toprak yapmayıp çamur yapınca iblis toprağa değil su unsuruna baktı.Su unsuru iblisin böbürlenmesini sağlayan özelliğinin yani ateşin zıttıydı.Böylece iki zıt unsurun çatışması gibi iblis insanla çatışmaya girdi,secde emrine karşı ayak sürüme gerçekleşti.Halen çatışma sürmekte.....
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: ANASIR-I ERBAA

Mesaj gönderen simurg »

Mecnun yazdı:KOLLA…

Ey ihvân Âşıksan arıt özünü
Arı gibi bal et söyle sözünü
Ehl-i Beyt ü Ahmed, Eren izini
Muhabbet Mecnun’un merdini kolla!...


Sarhoş şeydâ Gönlün düşürmüş güle
Yâr’in yâd ediyor dolamış dile
Sevdâ Sarayının temeli çile
Dost’uysan Dost’uyun derdini kolla!...


Korkuyla umudun İlim İnsanı
Toprak- Ateş -Suyla-Havada canı
“Beden-Nefis-Gönül-Ruhunu tanı
kendine sahib ol dördünü kolla!...


Ahmak aklı ile… Âşık aşkında
Cümle Cihan Leylâ. Mecnun meşkinde
Kavil kur Yâr ile Gönül Köşkünde
Temizle pak eyle yurdunu kolla!...

.
Bizden selam olsun Dost Dervişine
Cânân için Canın takmış dişine
Kul İhvâni köpek var git işine
Kervanın önünü ardını kolla!...
29.08.1991 16:40
Antly-yltn..
kulihvani yazdı:Değerli kardeşim 4 Unsur zor anlaşılır bir konudur.
İnsan aklı hemen çözemez.
Bir anım vardır bu hususta..

1980 de Antalya’ya tâyin olduk geldik...
Sükûn ve sükûta düşdük...
Günler geçip giderken mühendisler arasında garib bir münâkaşa başladı...
İki grup oldular: “İnsan; toprak, su, ateş ve havadan yaratılmış?” diye... Meşhur 4 unsur. (anasır-ı erbâa)...
“Böyle saçma şey olur mu kardeşim?” diyenlerle,
“Elbette olur Hadis-i Şerîfler var!...” diyenler...
Âcizâne namaz kılar bildiklerinden bize geldiler, bizimkiler:
“Abi bize yardım et!... Ziraat mühendisi falanca şöyle dedi, böyle dedi!..” dediler...
Dinledim ki yenilir yutulur sözler değil...
Tepem attı: “Gidin toplanın, onu da getirin, bir de bana kantinden 1 tane incir alın!...” dedim.
Meclis kuruldu, iki taraf...
Çıktık ikimiz orta masaya...
O arkadaşımız da normal hayatında mükemmel bir insan, koçak, cömert, hoş sohbet bir Adanalı idi.
“Konuş bakalım koçum!...” dedim.
“Ataist olduğunu, 4 unsur v.s. gibi safsatalara karnının tok olduğunu, bir de canlıya faydası olmayan her madde çöpe!...” dedi bitirdi.
Aldık sazı ele: “ Bak kardeşim sen fırıncıya içerlemişsin fırını taşlıyorsun. Bırak fırıncıyı sersem adam, zil zurna sarhoş; yaş atıyor, taş çıkarıyor!... Ama fırın, ayık fırıncı ister, bu bir!...” dedim.
Masanın üzerine bir tane incir tohumu koydum.
“Bunu tanıdın mı, sen ziraat yüksek mühendisisin!..” dedim.
“Evet abi, çok iyi tanırım!...” dedi...
Bana karşı dâima saygılıydı zâten...
Benim aslım da o taraftan, güneyi aşar!..
“Şimdi ricâ et de çatlasın, dirilsin, içindekileri göstersin, fidan olsun, ağaç olsun, sepet sepet semere versin de incir yiyelim!...” dedim...
“Olur mu öyle şey?” dedi...
“Neden olmuyormuş, o da şu anda tıpkı senin benim gibi can taşıyor ve diri...
Duyuyor ama uyamıyor sözümüze!...
Bir şeyler mi istiyor yoksa senden?” deyince.
Kahkahalarla güldü ve: “Anladım, anladım, elbette bir avuç toprak ister!..” dedi...
“Sonra!...” dedim
“Bir damla su!...” dedi.
“Sonra!...” dedim.
“Güneş ister!...” dedi.
“Yâni ne demek!...” deyince
“Bir kıvılcım ateş!...” dedi.
“Daha da ne ister, havası boşaltılmış ortamda, vakumda yetişir mi?” deyince
“Asla!.. bir nefeslik hava da ister!...” dedi...
“Anladın mı 4 unsurun hikayesini, o tohumu eline al, bak!... geçmişe döndürüp bakarsan seni, diri olarak halk edilişteki ilk tohuma, geleceğe doğru bakarsan seni, kıyâmetteki son tohuma götürür!...
İnsanda da böyledir... Her canlıda da.
Bir de sen âhirete mâhirete inanmam insan öldü mü işi biter at çöpe mi diyorsun?” dedim...
“Aynen öyle diyorum!...” dedi.
“Şimdi dinle seni dostça uyarıyorum, sende de olanı ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Tozuna toprağına “ püff!..” diyorum. İyi dinle!... kırılıp darılma!...Kardeşiz!...” dedim...
O arkadaşımın bir oğlu vardı, siyah saçlı, yeşil gözlü ve çok güzeldi...
Sık sık dâireye getirirdi. 5-6 yaşlarındaydı...
Herkes severdi..
O da herkesle arkadaşdı..
Babası da oğlunu aşırı severdi...
“ Bak kardeşim, şimdi şu anda telefon çalıyor ve hanımın:
“Şöyle oldu, böyle oldu, oğlumuz öldü!...” diyor.
“ Sen ne diyorsun!...” dedim.
Şaşırdı ve: “ Ne denir, abi, bilmem ki sen neden bahsediyorsun?” dedi.
Ben de: “ Mâdem ki oldu, mâdem ki öldü, bir pikap gönderelim. Atsınlar cesedini arkaya, bir de bıçak alıp parça parça sokak köpeklerine ikrâm etsinler de hiç olmazsa işe yarasın, çöpten daha iyi!...” deyince yüzü kireç gibi oldu ve yutkunamadı...
“ Pes doğrusu!...” dedi...
Ben de kendisine: “ özür dilerim, ne yapmayı ve ne yapmamızı istersin!...” deyince...
Gayrı ihtiyâri gözleri yaşardı: “ Ben de herkes gibi defnederim... Ben sana karşı değilim... Ben: “ Bir damla bira içen kişiye kâfir diyene, şuna buna karşıyım!...” dedi...

Vaziyet bu; bu her insan için de geçerlidir.
İnsan varlığının oluşu ve devâmı tamamiyle bu dört unsura bağlıdır.
Tüm beden, hücrelerinin maddesini ve ısı enerjisini topraktan alır.
Et yer, ot yer. Ot ise toprak yer...
Netice bitkisel gıda ana unsurdur, toprak ve enerjiyi insana aktarır.
Geriye su ve hava kalır...
Onları ise biz, her zaman alarak yaşayabiliriz...
Tasavvuf ilmi tüm ilimleri cem eder ve câmi’dir.
İnsanın yaratılış sebebi; âhirinde (son nefesinde) taklidî tevhidini, tahkikî tevhide dönüştürmektir...
Kerâmet de budur...
Kemâlât da budur...
Kulluk da budur...
Sultânlık da budur....
Mesele de budur...

Tevhid tohumu: İlim toprağında, Edeb suyu, İrfan enerjisi ve Erkân havasıyla buluştu mu, o zaman “ Lâ-ilâhe-illâ-ALLAH” diye dirilir... Bebelik-gençlik-olgunluk-dedelik devrini yâni kerâmetini ve kemâlâtını yaşar...
Bir tohum, bin tohum verir...
Vahdetten kesrete, kesretten vahdete devreder durur, devrânda...

Korkuyla Umudun İlim İnsanı
Toprak- Ateş -Suyla-Havada canı
“Beden-Nefis-Gönül-Ruhunu tanı
Kendine sahib ol dördünü kolla!...

Muhammedi Muhabbetle
..



manevi rızık belleyip aldık anlatılanları,baş göz üstüne, inşallah anlar ve yaşarız,

çok teşekkürler

hala vermeden alanlardanız.

inşallah almadan veren ellerimiz de olur.amin.
Cevapla

“İlim” sayfasına dön