Delilik ve Velayet
Necip Fazıl merhum, bir defasında şeyhi Abdulhakim Arvasinin şöyle dediğini buyurur.
Veli bir türlü mevzuunu bulamaz ki ben desin
Bu sözle ilk karşılaştığımda koca ciltleri dolduracak kadar geniş açıklamalar gerektirecek bir meselenin böylesine veciz bir biçimde dile getirilişinden dolayı şaşırmıştım.
Sizler yukarıdaki ifadede geçen veli sözcüğünün yerine hiç tereddüt etmeden deli sözcüğünü koyabilirsiniz; zira sadece veliler değil deliler de mevzularını bulamadıkları için ben diyemezler.
Deliler mevzularını bulamadıkları için ben diyemezler, hatta bir diğer deyişle ben diyemedikleri sürece bir şeyi kendilerine yükleyebilecekleri mevzuyu da bulamamış olurlar. Bir deli ben niçin Napolyonum der? Çünkü gerçekte kendisinden söz edebileceği bir beni yoktur da ondan.
Her türlü cevher-i ferdi onun beninin yerine geçebilir ve bir deli kendisini araba da zannedebilir, kalem de telefon ahizesi de
Sabit, dolayımsız, kendiliğinden bir beninin olmaması, varsa bile böyle bir beni bulamaması, onun kendisine işaret etmesini imkansız kılar. Yükleme(ye) açık bir konusu(mevzu) yoktur delinin. Bir türlü ben diyemeyişi, cinnetle suçlanması, kendisine mecnun sıfatının takılması da hep bundan. Sıra dışı a-normal sayılışı da kezâ. (modern tıb niçin delileri yok sayıyor desiniz?)
Veliler de mevzularını bulamadıkları için ben diyemezler; zira işaret edebilecekleri, kendisine bir şey yükleyebilecekleri, o şeyle aralarında bir nisbet kurabilecekleri mukayyed bir beni onlar da bulamazlar.
Benim elim, benim ayağım, benim kalemim, benim kitabım şeklindeki her türlü mülkiyet talebinin anlamını yitirdiği bir makam velayet makamı.
Öyle ya, hangi ben bu? Bir veli nasıl ben diyebilir ki? Nasıl olur da eşyayı kendisine nisbet edebileceği, sıradan bir münasebetle mülkiyetine sahip çıkabileceği bir konu, bir ben söz konusu olabilir onun için. Bu itibarla veliler de tıpkı deliler gibi mevzularını bulamazlar ve ister istemez Bir ben vardır bende benden içeru demek zorunda kalırlar. Cinnetin ortaya çıktığı yer, velinin kendisine işaret edebileceği benin silinip yok olduğu sınırdır. Size deli denmedikçe imanınız sahih olmaz! tenbihiyle imâ olunan sınır işte burasıdır!
Veliler de hep mecnun olmakla suçlanmışlar ve onlar bu suçlamayı asla reddetmeyi düşünmemişlerdirler bile. Arada küçük bir fark vardır; velilerin cinneti; cinnet-i hakiki, delilerin cinneti; cinnet-i izafidir.Deli mevzunu kaybedince ben diyemez; veli ise o mevzuyu terk edince. Daha açık söyleyecek olursak; delilerin cinneti infial suretindedir, velilerin ise fiil suretinde.
Deli mazurdur ve bu nedenle mükellef değildir. Mazurdur zira cinneti elinde değildir seçmemiştir, elinde olsaydı tecennün etmezdi, seçme hakkı olsaydı çıldırmazdı. Mazaretleri nedeniyle dinen mükellef sayılmaz deliler. Oysa veliler bile bile cinneti tercih etmişlerdir, bile bile mevzularından benlerinden vazgeçmişlerdir. Akıllarını kaybetmemişlerdir bilâkis terk etmişlerdir, yani her türlü kayıttan azade olmayı(mutlakı) seçen kendileridir ve bu bakımdan mazur değil mükelleftirler, edilgen değil etkindirler.
Görür ol yüz içre yüzler yüzünü
Nutk u cân içinde yüzler özünü
Nesiminin bu beyiti, kaybedenleri değil, terk edenleri muhatab alıyor. Hallac-ı Mansur kaybettiği için değil, terk ettiği için Enel HAKK(Ben Hakikatim) diyor, diyebiliyor.
Yenilemekte değil belki ama yinelemekte fayda var:
Kişi sahip olmadığını terk edemez!
Aklın sınırlarını teftiş etmeden, aklın sınırlarında gezinmeden, aklın haddul gayesine varmadan, nasıl olur da kişi tahkik suretinde Bu iş akılla olmaz diyebilir? Diyemez, dese bile hakikat onu ciddiye almaz ve bu durumda sözleri aslâ salt lafız mertebesini aşamaz!
Amiş Efendinin damadı Babanzade Ahmed Naime hitaben söylediği matlubuun husulu veya adem-i husulu nezdinde müsavi değilse nâkıssın evladım! sözünü, bir dostumuza aktardığımda, tebessüm edip bana; Bu sözü Yunus Emre asırlar önce söylemiş diye mukabelede bulunmuş idi: Ne varlığına sevinirim, ne yokluğuna yerinirim!
Mutlak manada varlık ve yokluku böylesine müsavi addeden bir zihin yapısı, hiç kuşkusuz aklın vücudu ile adem-i vücudunu da müsavi addedecek ve dışına çıktıktan sonra değil, aksine aştıktan sonra akıl üzerine konuşmayı yeğleyecektir.
Yunusun Beni bende demen, ben ben degülem/Bir ben vardır, bende benden içeru deyişi boşuna değil!
Nesiminin nutk u can içinde diye işaretle bulunduğu öz, işte o aynı öz!
Yeter ki görülsün yeter ki bulunsun!
O halde görür olanlara, olabilenlere ne mutlu o yüz içre yüzler yüzünü!
Delilik ve Velayet
- MBurak
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 415
- Kayıt: 12 Ağu 2007, 02:00
Delilik ve Velayet
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/brk.jpg[/img]
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12888
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
"ben, "BEN" le DELi-yim!
ben "SEN" le VELİ-yim!"
DE-rse DE-li
Ne DE-ME-li
Âşık AHH! ı
DE-li - VE-li
ZEVK 4127
SEV-ilenlerde SON-uncu, SEV-enlerin EVVEL-i-yim
SEV-mek Akıl Kârı Değil!.. Yine de Ben SEV-ME-Li-yim
İÇ-imdeki ILIK-lığım!.. RUH-umun ZerHOŞ KOKu-SU!.
SEN-i SEV-Erken ÂŞIK-ım!.. SEN-i SEV-ince DE-Li-yim!..
16.05.10 22:48
aksry. çllr..
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
Re: Delilik ve Velayet
MBurak yazdı:
Nesiminin nutk u can içinde diye işaretle bulunduğu öz, işte o aynı öz!
Yeter ki görülsün yeter ki bulunsun!
Yağmur damlaları
Yapraklar üzerinde kalan damlalar
Musluklardan tek tek akan damlalar
Gözlerden akan damlalar
Seyredin
Seslerini dinleyin.
Amma her kişiye suyun sesini duymak nasip olmaz.
Dr. Münir Derman
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- meryemnur
- Özel Üye
- Mesajlar: 943
- Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00
MINA yazdı:MBurak yazdı:
Nesiminin nutk u can içinde diye işaretle bulunduğu öz, işte o aynı öz!
Yeter ki görülsün yeter ki bulunsun!
Yağmur damlaları
Yapraklar üzerinde kalan damlalar
Musluklardan tek tek akan damlalar
Gözlerden akan damlalar
Seyredin
Seslerini dinleyin.
Amma her kişiye suyun sesini duymak nasip olmaz.
Dr. Münir Derman
mukarreb yazdı:
Nice kişiler surette kaldı, özü göremedi. Göz aslında bir yağdır; gönülle birleşirse nur olur. Sen gözü gönülle destekle de nuru gör, sureti aş.
Hz.Mevlana
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..
Ahzâb Sûresi, 6
O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..
Ahzâb Sûresi, 6