EY OĞUL

Bizi silkeleyip kendimize getirecek nasihat ve sözler.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

EY OĞUL

Mesaj gönderen Hakan »

EY OĞUL -EY KIZIM

Allah Rasûlun'den (s.a.s.), Hazret-i Fatıma'ya (r.anha): "Ey kızım! Nefsini su ile pak eyle, lisanınla Rabbini zikreyle ki erkeğin sana baktığı zaman ferahlansın. Gözlerini de sürmele, zira sürme kadınların ziynetidir. Ey Fatıma! Allah katında kabul edilen ibadetler yap. Çünkü kıyamet gününde ben de seni Allah'ın azabından kurtaramam."

Hazret-i Adem'den ( a.s.) oğlu Hazret-i Şît'e : "Ey Şît! Dünyaya gönül bağlama. Her işin sonuna bakıp neticesinin nereye varacağını düşün. Bir işe başlayacağın zaman kalbine sıkıntı gelirse o işi bırak yapma ve hayatın boyunca sürekli danışarak iş yap."

Lokman Hekim ( a.s.): "Ey oğulcuğum! İnsanlara karşı avurdunu şişirme (kibirlenme) ve yeryüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah övünen ve ku- runtu edenlerin hiçbirini sevmez. Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt, çün-kü seslerin en çirkini elbette merkeplerin sesidir." (Lokman Suresi,17-19)

Hazret-i Ali ( r.a.): "Ey oğul! Her şeyden önce Allah'tan kork. Bütün emirlerini yerine getir. Onu anmakla kalbini yaşat. İpine sımsıkı sarıl. Cimri ile arkadaş olmaktan sakın. Çünkü o kendisine en fazla ihtiyaç duyduğun anda senden uzaklaşır. Fasıkla arkadaş olmaktan sakın. Çünkü o, çok değersiz şeye seni satar."

Abdülkadir Geylani (r.a.): "Ey evlat! Önce nefsine öğüt ver. Onu yola getir. Sonra başkalarını, senin henüz ıslaha muhtaç hallerin var. Gözlerin bir adım ötesini görmüyor. Körleri neyinle yola getirmek sevdasındasın."

İmam-ı Gazali ( k.s.): "Ey oğul! Bilmediklerini öğrenmek istiyorsan, ilk önce bildiklerinle amel etmelisin. Allah vergilerinin en hayırlısı akıl ve ilim olduğu gibi, musibetlerin en kötüsü de ahmaklık ve cehalettir."


Mevlânâ Celaleddin Rûmi ( k.s.): "Ey oğul! Eğer düşmanını sevmek, düşmanının da seni sevmesini istiyorsan, kırk gün onun iyiliğini ve hayrını söyle. Göreceksin ki o düşman, senin en yakın dostun olacaktır. Çünkü gönülden dile, dilden de gönüle yol vardır."

İbrahim Edhem ( k.s.): "Ey oğul! Vakitlerin en şereflisi olan gençlik çağı, amellerin en faziletlisi olanlar için harcanmalıdır. İşbu ameller mukaddes yüce Hakk'ın ibadet ve taatidir."

Şeyh Edebali ( k.s.): "Ey oğul! Caniler arasında alime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene acı!.. Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir."
Kullanıcı avatarı
fatmaana
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 199
Kayıt: 15 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen fatmaana »

Eline sağlık hakan, çok güzel olmuş.
Allah razı olsun..
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Allah razı olsun. Cümlemizin yüreğine sağlık...
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

ALLAH (C.C.) RAZI OLSUN HAKAN ABİM EMEĞİNE YÜREĞİNE SAĞLIK...
MUHABBETLE...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
KaRNeC_81
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 9
Kayıt: 09 Eki 2007, 02:00

Mesaj gönderen KaRNeC_81 »

Sağ olasın Kardeşim..
Çok Faydalı oldu benim açımdan...
Kullanıcı avatarı
demirusta
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 12
Kayıt: 14 Şub 2009, 02:00

Mesaj gönderen demirusta »

bu güzel öğütleri bilmek ve yaşamak dileklerimle....

rıza bulasınız inşallah.
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Mesaj gönderen meryemnur »



ALLAH razı olsun değerli Hakan abim, ne güzel öğütler bunlar..


Hacı Bayram-ı Velî hz.leri de şöyle buyurmuşlar :

Hiddet ve kin, hakîkatleri gören gözleri kör eder. Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, yanıltır.
Hiçbir günâhı küçümsemeyin, çok çalışın. Boş gezenler, zengin bile olsa, arkadaşları şeytan, kalbleri şeytanın konağı olur.
İnsanların fitnesinden kurtulmak istiyorsanız, çarşı ve pazarlarda sık sık bulunmayınız
Dünyâ gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyâret ediniz
Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşâ etmeyiniz. Çünkü gördüğünüz bu sırlar, size emânettir. Emânete hiyânet ise, çirkin bir harekettir.
Kimin huzurunda olursanız olun hakkı ve hakikatı söylemekten korkmayınız.
Dininize uymayan bir iş ile görevlendirilirseniz asla kabul etmeyiniz. Bilesiniz ki rızkı veren Allah (CC)'dır.
Başkalarından daha çok ihlâslı olmadıkça daha çok ibadet etmedikçe daha çok ihsanda bulunmadıkça rahat etmeyiniz.
Her namazın sonunda size hoş gelen bir ibadeti âdet edininiz. Meselâ; bir kaç istiğfar çekmek bir sûre ya da âyet okumak Allah'ı bir ismiyle zikretmek... gibi.

* * *

Rabbim hepimize yaşamayı nasip etsin İNŞALLAH.

sevgilerimle..


Resim

Kim Bildi Ef'alini

Kim bildi ef'alini
Anda gördü zatını

Ol bildi sıfatını
Sen seni bil sen seni

Bayram özünü bildi
Bulan ol kendi oldu

Bileni anda buldu
Sen seni bil sen seni

Anı gören zatındır
Sen seni bil sen seni

Nura müstağrak oldu
Sen seni bil sen seni

Can içre ara canı
Sen seni bil sen seni

Görünen sıfatındır
Gayri ne hacetindir

Kim ki hayrete vardı
Tevhidi zatı buldu

Bilmek istersen seni
Geç canından bul an


Hacı Bayram-ı Velî


Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: EY OĞUL

Mesaj gönderen der-ya »

Manevi Tamahkârlık

Manevi anlamda da insanın tamahkârlığı olabileceğini hatırlatmak gerekir. Nesevî Hazretleri’nin işaret ettiği gibi, Allah Tealâ’ya sadece sevap umarak veya azabından korkarak ibadetle hizmet eden kişi, tamahını ve hasisliğini ortaya koyar.

Kulun efendisine bir bedel yani menfaat karşılığı hizmet etmesi, kendi nefsinin beklentilerini aşamadığını gösterir.
Gerek bu dünyaya ait, gerekse öte dünyaya ait hırs ve tamahını yok edememiş ve böylece nefsinin hakimiyeti devam eden insan, nasıl mülk aleminden sıyrılıp diğer alemlere seyahat edebilir ki!

Mevlâna Hazretleri’nin şu mısralarını kendimize dersler çıkararak okumalıyız:

“Dünyada tamahsız sofi az bulunur. O sebepten sofi hayli hor, hakirdir.
Ancak Allah nuruyla doyan ve dilenme zilletinden kurtulmuş olan sofi bundan müstesnadır.
Fakat sofilerin binde biri bu çeşit sofilerdendir. Öbürleri de onun sayesinde yaşarlar.”
“Sofiyi yoldan çıkaran tamahtır. Yoldan çıkarır da sofinin hali harap olur, ziyan içinde kalır.
Yemeğe, zevk ve sema’ya tamah ediş, hakikate akıl erdirmesine mani olur.
Ayna bir şeye tamah etseydi bizim gibi münafık olur, her şeyi olduğu gibi göstermezdi.
Terazinin mala tamahı olsaydı tarttığını nasıl doğru tartardı?”


..

Nasıl Kurtulabiliriz?

Tamahkârlıktan en önemli kurtulma vesilesi, kendimizden aşağı seviyede olanlara değer vermek, onları küçük görmemektir. Böyle davranırsak kendimizde olan varlıkların kıymetini anlamaya başlayabiliriz: “Siz kendinizden aşağı olanlara bakınız; sizden yukarı olanlara bakmayınız. Çünkü böyle yapmak, Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini küçümsememeniz için daha uygundur.” (İbn Mâce)

Cenab-ı Hakk’ın lütfettiği mal, bizlerin yaşayabilmesi ve nice hayırlara vesile olabilmesi için bir araçtır. Sahip olduklarımıza karşı tamahtan kurtulabilmemiz için, İmam-ı Azam Hazretleri’nin aşağıda aktarılan anekdotta yapabildiği gibi, kalbimizde mal kazanma sevgisi veya mal kaybetme acısı bulunmamalıdır:

İmam-ı Azam Ebu Hanîfe’nin ilmi faaliyetleri yanında ticaretle de meşgul zengin bir zat olduğu bilinmektedir. Bu büyük insan, gündüz öğleye kadar mescitte talebelerine ders verir, öğleden sonra da ticari işleri ile uğraşırdı. İmamın ticari mal taşıyan gemileri vardı. Bir gün ders verdiği sırada bir adam mescidin kapısından seslendi:
– Ya imam, gemin battı!…

İmam-ı Azam bir anlık tereddütten sonra, “Elhamdülillah” dedi. Bir müddet sonra aynı adam yeniden gelip haber verdi:
– Ya imam, bir yanlışlık oldu; batan gemi senin değilmiş!

İmam bu yeni habere de “Elhamdülillah” diyerek mukabele etti. Haber getiren kişi hayrete düştü:
– Ya imam, gemin battı diye haber getirdik, “Elhamdülillah” dedin. Batan geminin seninki olmadığını söyledim, yine “Elhamdülillah” dedin. Bu nasıl hamd etme böyle?

İmam-ı Azam şükrünü izah etti:
– Sen gemin battı diye haber getirdiğinde iç alemimi, kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının yok olmasından, elden çıkmasından dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu nedenle Allah’a hamd ettim. Batan geminin benimki olmadığı haberini getirdiğinde de aynı şeyi yaptım. Dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Dünya malına karşı bu ilgisizliği bağışladığı için de Allah’a şükrettim.

Tamahkârlık şükürsüzlük demektir. Şükredebildiğimiz ölçüde hırslarımızdan kurtulabiliriz. Şükür için de gözümüz başkalarının nasıl mal kazandığında değil, kendimizde olmalıdır. Şükretmek için sadece mahallemizde veya şehrimizdeki insanlarla varlıklarımızı karşılaştırmamız da yeterli olmayacaktır; dünyanın değişik bölgelerinde çok zor şartlar altında yaşayan, içecek su bulamayan, uyuyacak bir döşeği olmayan insanları düşünmeliyiz.

Tamahın zıddına “tefvîz” denir. Tefvîz ise, helal olan şeyleri kazanmak için çalıştıktan sonra bunlara kavuşmayı Allah Tealâ’dan beklemektir. “Yeryüzünde yaşayan hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’a ait olmasın.” (Hûd, 6) ayetine kalben inanıp, rızık konusunda Allah’a tevekkül edebildikçe bizleri dünyaya bağlayan hırslarımızdan kurtulabilecek ve ötelere doğru yol almaya başlayabileceğiz. Peygamberimiz s.a.v. bu kurtuluşun reçetesini bizlere bildirmiştir: “Müslüman olan, yeterli geçime sahip kılınan ve Allah’ın kendisine verdiklerine kanaat etmesini bilen kurtulmuştur.” (Müslim; Tirmizî). Böylece bereket dediğimiz şey, hırs göstermeksizin bizlere nasip olan malda ortaya çıkar. Başkasının elindekilere göz dikerek tamah ettiklerimizle oluşan mallarımızda bereket olur mu?

Eğer Allah’a, O’nun dostlarına, yarattıklarına aşık olabilseydik, vazgeçemediğimiz tutkularımız, cimriliğimiz, yükselme hırslarımız, malın çokluğuna sonsuz güvenimiz olur muydu? Aşk, insanı daha rikkatli, daha tok gözlü, daha alımlı, daha kanaatkâr biri yapmaz mı?

Sonuç olarak bir karar vermeliyiz: Dünyayı ve içindekileri bütün ağırlığına rağmen ve iki büklüm olmak uğruna sırtımızda mı taşıyacağız, yoksa sevgisi kalbimize girmeksizin onu avuçlarımızın arasına mı alacağız? Vereceği karara göre kişi kendi akıbetini hazırlamış olacaktır.


..

Dünyaya karşı sonu gelmeyen hırsımızın sebebini sadece şeytana yükleyebilir miyiz?


Hasan-ı Basrî Hazretleri’nin talebeleri şeytanın vesvesesinden şikâyet ederek:

– Ya Şeyh! Şeytandan gayet incindik. Hep bizi yaramaz işlere teşvik ediyor; “Elinize geçen dünyayı sıkı tutun, size lazım olacak.” diyor ve bizi hayırdan alıkoyuyor, dediler.

Hasan-ı Basrî Hazretleri gülümseyerek buyurdu ki:

– Şimdi buradaydı. O da sizden şikâyet etti. Dedi ki: “Şu ademoğullarına nasihat eyle de benim hakkıma tamah etmesinler. Kendi haklarına razı olsunlar. Ne zaman ki Hak Tealâ beni huzurundan kovdu, dünyayı ve cehennemi bana mülk kıldı. Cenneti ve kanaati ise onlara verdi. Şimdi bunlar kendi haklarını bıraktılar, benim mülküme tamah ediyorlar. Ben de onların imanlarını almayınca dünyayı kendilerine vermiyorum.” dedi. Eğer şeytanın vesvesesinden emin olmak isterseniz, dünya endişesini gönüllerinizden çıkarın.

Bu nasihatleri dinleyen talebeleri başlarını öne eğerek huzurundan ayrıldılar.
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Cevapla

“►Nasihat ve Güzel Sözler◄” sayfasına dön