Su, kendine sırdaş arıyordu

Bizi silkeleyip kendimize getirecek nasihat ve sözler.
Kullanıcı avatarı
Su
Üye
Üye
Mesajlar: 49
Kayıt: 10 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen Su »

"Hayatinda, isminde hep su ile haşir neşir olan Hazret-i Musa, belki de Hazret-i Ahmed baharının mujdecisi olarak SUya düşmüş bir cemredir.."

Bu satırlari okuduğumuzda cok harika şeyler düşündürmüştü...
Bahar gibi..
Efendimiz sav baharının habercisi, en nasipli bahar!
Su ve bahar iliskisi, hayat ve varolus mujdesi gibi...
Paylasmak istedik...

Sırdaşını mı arıyor Su, yoksa bu dünyaya ait olmayan yerini mi tartışılır..
Zira diyoruz ki, görünen şey aranmaz...
Her yerde ve herseyde olan sirdasa eren aramaktan vazgecmez mi...?
Allahu Teala rızasına eresiniz zahidzenderun kardeşimiz...
Tefekküre ve tevekküle vesile edildiniz,ettiniz...
Sagolun,varolun..

En son Su tarafından 16 Nis 2008, 23:51 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
alaimisema7
Üye
Üye
Mesajlar: 43
Kayıt: 04 Nis 2008, 02:00

Su ve dua

Mesaj gönderen alaimisema7 »


JAPON araştırmacı Dr. Masaru Emoto’nun on yılı aşkın bir süredir gördükleri,
suyun hiç de duyarsız, cansız, sıradan birşey olmadığını düşündürüyor. Su sesi dinliyor,

söze kulak veriyor, deyim yerindeyse

üzülüyor, ağlıyor, küsüyor, seviniyor, gülüyor. Nasıl mı?


SENAİDEMİRCİ


SU insan hayatının en önemli vazgeçilmezi... Susuz edemiyoruz. Susuz hayat mümkün görünmüyor. İnsan vücudunun ve yeryüzünün dörtte üçü, meyvelerin ise yüzde 90’a yakını sudan oluşuyor. Aslında her birimiz ‘su içinde’ yaşıyoruz. Hücrelerimiz ince bir zarla çevrelenmiş birer su küpüne benziyor. Bu küçücük küpler içindeki herşey su içinde oluyor.

Su hayatımızın bu kadar merkezinde olduğu halde, suyu hep varmış varsayıp üzerinde düşünmeye bile değer görmüyor olabiliriz. ‘Sudan ucuz’ pek az şey var gündelik hayatımızda. Sözümona, su basit bir madde. Sıradan bir molekül. Önümüz sıra akıp giden, cansız, duygusuz birşey.

Öyle mi?

Japon araştırmacı Dr. Masaru Emoto’nun on yılı aşkın bir süredir gördükleri, suyun hiç de duyarsız, cansız, sıradan bir şey olmadığını düşündürüyor. Su sesi dinliyor, söze kulak veriyor, çevredeki duygu atmosferini yüzüne yansıtıyor. Deyim yerindeyse üzülüyor, ağlıyor, küsüyor, seviniyor, gülüyor, neşeleniyor, barışıyor.

Emoto’nun yaptığı çalışmalar su moleküllerinin ve atomlarının bir insan duyarlılığına sahip olduğunu ‘resm’en ortaya koyuyor. Emoto’nun bugünlerde dünyanın çeşitli şehirlerinde heyecanla sergilediği çarpıcı görüntüler herşeyi anlatıyor.

Dr. Emoto her bir maddenin kendine özgü bir manyetik alanı olduğu gerçeğinden yola çıkmış ve ilk olarak suyun manyetik alanını incelemeye başlamış. Emoto, herşey gibi, su moleküllerinin de manyetik alanının elektronların atom çekirdeği etrafındaki dönüşlerinden kaynaklandığını hatırlatıyor. Elektronların dönüşü ve dolayısıyla da suyun manyetik alanı, çevredeki ses dalgalarından etkilenebilir miydi? Konuşulan sözlerin içeriğinin olumlu ya da olumsuz olması suyun manyetik alanını ve dolayısıyla moleküler ve atomik yapısını etkileyebilir miydi? Emoto mikroskopla fotoğrafını çektiği su kristallerine bakarak, bu sorulara kesin bir “Evet” cevabı veriyor.

Emoto ve ekibi ilk olarak suya müzik dinletmiş. Bir miktar arıtılmış suyu birkaç saat farklı müzikler yayınlayan iki hoparlörün önünde bekletmişler, sonra bu suları dondurarak su kristallerinin fotoğrafını çekmişler.

Emoto’nun ekibi su moleküllerinin insan sözünün içeriğinden nasıl etkilendiğini görmek için Fujiwara Barajından topladıkları suya dua okumuşlar. Su kristalinin duadan önceki biçimi ile duadan sonraki biçimi arasında belirgin bir farklılık gözlemlemişler.

Suyun tüm bir hayatı yakından ve derinden etkilediğine dikkat çeken Dr. Emoto, negatif duygularla içilmiş suyun ya da negatif duygular yüklenmiş suyun canlı bedeni içindekilere adı konmamış zararlar verebileceğini belirtiyor. Canlı bedenleri büyük oranda su içerdiğine göre, negatif duyguların, sözlerin ve müziklerin kanser oluşumuna zemin hazırlayacak derin moleküler değişikliklere de yol açabileceğine dikkat çekiyor.

Bu bakımdan, siz siz olun, sevdiklerinizin ‘huyuna suyuna gidin.’ Tek bir sözünüzün ve hatta bakışınızın bile vücut kimyasını etkileyebileceğini aklınızdan çıkarmayın.

Dr. Senai Demirci
Kullanıcı avatarı
Su
Üye
Üye
Mesajlar: 49
Kayıt: 10 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen Su »

Bardağın içinde bir damla su vardı.
Bir aşağı bir yukarı gezdirdim onu. Sonra durup seyrettim.
O damla, aczin ve fakrın en güzel ifadesi olan göz yaşını andırıyordu; muhtaç oluşun, isteyen oluşun, yalvarış hâlinin sözsüz ifadesi olan göz yaşını…

Doğrusu suyun tarifinde bile acizlik ve fakirlik saklı. Renksiz, kokusuz, tadsız, şekilsiz deriz ona. Sahip olmayışın, renksiz oluşun sembolüdür o. Sahiplenmeyen ve kendilerinden bir şeyi olmayanların sembolü… Bu hâliyle su, hadsiz nimete kavuşanlara Hadsiz Nimet Veren’in güzel bir aynasıdır.

Kendisi renksizdir.

Fakat onda bütün renkler görünür. Gökkuşağı onun minik elleriyle boyanır. Her mevsim farklı renklere bürünür. Yeşil elbiseler onda dokunur, ağaçlara libas olur. Rengarenk giysileri giyinen bahar hurileri, onunla gülümser. Zinetleri olan meyveler, renkli şekillerde onun sayesinde sunulur bizlere.

Şekli ve biçimi yoktur.

Fakat bütün şekiller ve biçimler ona ihsan edilir. Hadsiz biçimli melek gibi beyaz karlar, o mürekkeple yazılır. Onun yüzünde hadsiz nakışlar dokunur. Yapraklar, çiçekler, kelebekler, insanlar ve hayat onun harcıyla şekillenir. Girdiği her şeyin biçimini alır ve Biçimi Veren Sanatkâr’ın sanatını gözlere okutur.

Kokusu yoktur.

Fakat bütün çiçek ve meyveler güzel kokularını onun hayattar kokusuzluğundan alırlar. Suyun kokusuzluğu, tüm güzel kokuların dibacesidir bir bakıma. Tüm nebatatın can damarlarında dolaşan kokusuz su, elsiz ipekböceğinin binbir işçilikli kozayı örmesi gibi, her güzel kokulunun varkılınışında pay sahibi olur. Böylece suyun sevinç gözyaşları, şükür tebessümüne dönüşür. O küçük damlacıklar sayesinde şükrün binbir türlü kokusu sinelere dolar.

Tatsızdır.

Oysa tatlılara tat veren en müstesna şerbettir o.
Tüm lezzetler onun ellerinde sunulur bize. Tad onunla ulaşır dile; ve dillerin şükrüne vesile olur.

Su bize seslenir.

Der ki, “Benim gibi renksiz, kokusuz, yani ‘ben’i olmayan bir ben olursanız, küllî bir ayna olursunuz Rabbimize.” O’na en küllî bir ayna olan sevgili Peygamberimiz, ümmîliği ve temiz fıtratı ile bu hakikati bize haykırır. O insanlar içinde en çok su gibi olanıdır.

Su gibi acizlik ve fakirlik libasına büründükçe insan, Rahmet Sahibi Sâni’nin hadsiz nimetlerine mazhar olur. Sahip olmadıklarının çokluğunca güzellikler onun mürekkebinden yazılır. Öyle ki, acz ve fakr libasına bürünmüş saf su, safî rahmet olur. Dillere rahmet okutur.

Nasıl toprağa duası karşılığı verilen su onu bereketlendirip tohumlara neşv-u nema buldurursa, acz ve fakrını göz yaşlarıyla ifade eden bir abdullahın da, kalbinde bereket ve rahmet tohumları filizlenir. Sırf için bütün mahlukât adına dua edip göz yaşı akıtanın gönlü ise, rahmet ve bereket pınarı gibi çağlar. Çağlayan olur, taşar. İşte sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselatu vesselâm’a bunun için ‘âlemlere rahmet’ denir. Ne kadar da doğru: Gönlü bizzat rahmet ve bereketin mücessem tezahürü olmuş birisine âlemlere rahmet denmez de, ne denir?

Öyleyse ey nefis!

Su gibi aciz ol ki, su gibi aziz olasın.

Etrafa rahmet ve bereket saçasın.
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim




Su Başı



Senin için kuşandım muhabbeti yine
Sadağımda gözlerin, meydan kıldan ince
Kıran kırana gülleştim, her dilde bir âh
Bin geceye bedelmiş gurbette her sabah


Gücüm tükendi ben de yoruldum nihayet
Kal yiğidim, savaş! dedi, bana bir ses: sabret!
Madem ki, dedi felek, gözün gam aşında
Kul ettin aşka seni, kavrul su başında!..





Mehmet Şahin Kaçar
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim



SUSUZLAR CİHANDA NASIL SU

ARARLARSA,

SU DA SUSUZLARI ARAR.



Resim
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim


Su Olduğunu Düşün



Şimdi sen “su” olduğunu düşün. Su kadar özel, su kadar faydalı
ve su kadar çok, tükenmez… İnanıyorum ki gerçekten de öylesin.
Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler
dolusu ak; dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın.
Yani seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın…

Unutma; daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin… Gürültünün
parçası olursun sadece!.. Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir.
Çünkü; “Su nasılsa burada, lüzum yok ki suyu kana kana içmeye”
diye düşünürler… Aynen, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri
gibi! Ormandaki hiç bir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden
su içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep sabahın en
sakin anını bekledi; suyun durgun yerlerini bulabilmek için gittiler
ve sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler; Onlar için en uygun olan ve
kendi istedikleri zamanda…

Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi
vazgeçilmez…Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün.
Ama su gibi yaşatıcı ol ; Su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil!..
Sen bir su ol… Ama rahmet ol; afet değil! Su isen tarlalarını
basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme; Sana
“felaket” denmesin! Su isen bir bardağa sığabil ki; damarlara giresin!..

Su; yüce Tanrı’nın insanlar için yarattığı en büyük nimetlerden biri…
Ve suya benzediğini unutma! Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi
faydalı, su gibi lüzumlu ve su gibi bitmez-tükenmez olduğunu da
unutma.

Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de “kıyametler” koparıcı
olabileceğini unutma…

Unutma; Senin işin rahmet olmak, afet değil! Vadiler varken önünde
ve ovalar varken yayılabileceğin; küçük ırmaklara ayırabiliyorsan
kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene. Ve
yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe…
Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen; korkulan ve kaçılan olursun
seller, afetler gibi… Tercih elindeydi hep ve hep de “senin” ellerinde
olacak…

Ya tutmayı öğreneceksin dilini veya hiç durmadan konuştuğun için,
sadece bomboş ve anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu
zannettireceksin çevrendeki insanlara! Ama yapman gereken
şu değil mi?

Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini. Düşüneceksin kimin dinleyip
dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin anlatmak
istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini…
Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının ne kadarı
olduğunu düşüneceksin…
Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama en uygun
kelimeleri seçmeye çalışacaksın… Ahmak olmayan yolcuların, önceden
aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek,
vakit yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi,
sen de fikrini bildireceğin kişinin “kıyıya yanaşmasını” bekleyeceksin !..
Demeyeceksin; “Ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da o
saniyede gelmek zorunda!..”

Demeyeceksin; “Ben aklıma geleni aklıma geldiği biçimde söylerim.
Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile
fazlasını anlamak zorunda!..”

Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın, ama maalesef değil…
Ağzını açıp “Şelaleden dökülen suyu” içmeye çalışan bir tavsan
gördün mü hiç?..Veya önüne çıkan ağaçları dahi sürükleyen bir
selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü?
Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler; beyni olan
her yaratık gibi!

Hadi… Sen şimdi “su olduğunu” düşün, ve kendini “su gibi” hisset…
Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı…
Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez-tükenmez olduğunu hatırla…
Ama yine su gibi “bir küçük bardağın içine” sığdır ki kendini;
girebilmeyi öğren insanların damarlarına.

Hayat ver… Vazgeçilmez ol !..



Muammer Erkul
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
safa-merve
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen safa-merve »

Resim

kulihvani yazdı:ZEVK 3063



Akan “SIRR” dır, “SU” sanma Sen, Erenlerin Çeşmesinde
Her zaman, Her yer, Her Hâlde, Herkese HAKK Neşesinde
Sırr-ı Sıfır Selsebildir, “Nur-u Mîm”dir, Bin bir Dildir
Habibullah Hizmetçisi, “Lebbeyke! Lebbeyk!” sesinde…

23.12.07 08:53
gölbaşı – ankara

Selsebil : Cennet'te bir çeşme veya ırmak. * Mc: Tatlı, lâtif, leziz su. Anadolu’da ıssız dağ yollarında yapılan, “Musluk” denilen, büyük küpler içine insanlar için, yalaklar içine kuşlar için “SU” konulan “Selsebil” yapılar vardır ve buralara su ancak eşek sırtında çıkarılmakta idi biz çocukken…



kulihvani yazdı:
Resim

"SU" bir "Damla" dır..

Damla bir "Hiç" gibidir, donunca..
katı, kasıtlı, kalıplı, kırıcı, yapayalnız...
adı "BUZ" dur...


Buzun kendinden geçişidir ki deve gibi Buz Dağını iğne deliğinden geçiren..
cismini terk ile canını taşatan taşa vuran...
yerden yere savuran..
adı "SU" dur...


bir damla göz yaşı gibi özden, esnek, gözü yerde, alçak başlı, akıcı, temizleyip kirlenmeyen..
bir damla..
kesilemeyen, ezilemeyen, yakılamayan ve yok edilemeyen..

bir damla bu..
kızıl kora atsan, kanatlanıp kalkan, geride varsa posa bırakan aşk kanatlı damla..
adı "BUHAR" dır..


ışık kanatlı buharcıkların Rahmet BİZliği ve BİRliği..
herkese ve her şeye yürek yağmuru..
her canın ağzındaki yürekteki "Hep" bir damla..
adı "BULUT" dur..


Muhammedî Umuttur..
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
ayyildiz
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 710
Kayıt: 17 Ağu 2009, 02:00

Mesaj gönderen ayyildiz »

*** Su Rahmet Su ***
***
On sekiz Kasım güzüm, “Su” sohbeti buyur ,*
İki bin dokuz yılı, “Su” değerin duyur,*
Selamünaleyküm can, “Su” içir, aç doyur,*
Yağsın “Su” şakırdasın, “Su” uyur, ten uyur.*
***
“Su” temiz bilirdik, suyu kirlettiler,*
Ah “Su gibi aziz ol”, sözü köklettiler,*
Suyun suyuda çıktı, çok şey eklettiler,*
Ah “ Saf Su” deyip yandık, zâri beklettiler.*
***
“Su küçüğün “ derdik ya, minikler pek susuz,*
Sofra büyük keşlerde, pilan pek kusursuz,*
Abdetsiz bi namaz çok, yüzler var ki nursuz,*
Gönüller kurak susuz, nice can umutsuz.*
***
“Fırat suyu çekilir”, bekle gör savaşı,*
“Su” yok ki, kan içer nâs, kanla pişer aşı,*
Masum kanlar dökülür, kan kokar toprak, taşı,*
Kerbelâ olur şu arz, göz döker kan yaşı,*
***
Gülüm suda nâr gizli, yanar hem yakıcı,*
Birlikte söndüren su, bunu bilmemek acı,*
Suya bentler vurdular, set suya bir sancı,*
Öz suyumsun göz yaşı, su içen duacı.*
***
Aşık Uslu ikram “Su”, Rahmet gök katından,*
Tövbe eyle gelsin “Su”, çağlar arz sathından,*
Zikri Hak şırıldar “Su”, bekle gül bahtından,*
Rabbin mucizesi “Su”, esrar Nur bâtından,*
***
Aşık Uslu (Z.G.Uslu)
17.11.2009 12:45 Samsun
En son ayyildiz tarafından 18 Kas 2009, 19:12 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
ayyildiz
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 710
Kayıt: 17 Ağu 2009, 02:00

Mesaj gönderen ayyildiz »

*** Su gazeli ***
***
Su gibi aziz ol, desin hâl erenler,*
Su balca leziz ol, tatsın bal yiyenler,*
Su İpek bâriz ol, desin şal görenler,*
Su safi haiz ol, sevsin kâl diyenler.*
***
Su saf tevazuda, su gibi bakmalı,*
Suyu israf edeni, buz olup yakmalı,*
Su yağmur misali, kor kalbe akmalı,*
Sû diye zâr et ki, gökte berk çakmalı.*
***
Su iner pek yavaş, gül eder toprağı,*
Su kükrer sel gibi, yıkar cümle sağı,*
Su bendini hoş eyle, yeşertir gül bağı,*
Su gibi kul ol sen, Hak serer sarp dağı.*
***
Su diye geçme can, aslın bir damla su,*
Su gökte, su yerde, iç ihtiramla su,*
Su ara çölde kal, sevilir kâmla su,*
Su yîkar kir, pası, su saydam camla su.*
***
Su akar şırıl şırıl, su inleyen nağme,*
Su okşar gül teni, su serince değme,*
Su ne hikmetler saklar, su perdedar döğme,*
Su yak, yanan terkipi, su söndüren eğme.*
***
Su sesi ruha şifa, su söyler anmışa,*
Su dermandır safi su, su neyler kanmışa,*
Su gibi vefalı ol, su derler banmışa,*
Su ateşi söndürür, su serper yanmışa.*
***
Su Gül Nebi'nin teri, Hak arşı su üstü,*
Su gibi saf temiz ol, Rab sever dürüstü,*
Su akar inleyerek, su sanma ki küstü,*
Su kahhar tecellisi, su yıktı çok büstü.*
***
Su ab-ı hayat cana, su parlayan bedir,*
Su buz, hava görünür, su bilsen âh nedir ?*
Su ver susuz canlara, su içir aş yedir,*
Su ol gül bitir yerde, Hak şükrünü dedir.*
***
Su ulu Aşık Uslu, susuz kalıpta gör,*
Su serper göz yaşın, su ümranı ör,*
Su mübarek sırdır, su kadri bilmez kör,*
Su Rahmet her damlası, su hayrına yor.*
***
Âşık Uslu Niksarî (Zübeyir Güngör Uslu
03.08.2009 1:12 Samsun
Kullanıcı avatarı
sessizdua
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 16
Kayıt: 03 Kas 2009, 02:00

Mesaj gönderen sessizdua »

su rahmettir
Rahmandan gelir Rahman'a gitmesi gerektir
sırlarıyla beraber.
kendi sırlarını da kendi gibilerin de sırlarını
sunmaması gerektir
Rahmanın'dan başkasına
öylece dertlilere derman Veren'den alır da dermanı
derdine de dertlilere de verir
doyasıya temizlenir ve temizler,
şırıl şırıl akar
zikrullahın huzuruyla.
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: Su, kendine sırdaş arıyordu

Mesaj gönderen der-ya »

Şu dünya hayatı, ebedi saadeti kazanmak için verilmiş bir sermayedir.
Günün yirmi dört saati, yirmi dört altından daha kıymetlidir.
Fakat şu bir gerçektir ki, pek çok insan ömrünün kıymetini bilmemekte, onu boş işlerde zayi etmektedir. Bu noktada, Hafız-ı Şirazî’nin şu nasihatı hatırdan çıkarılmamalıdır:

“Bir dere kenarına otur da, ömrün geçişini seyret.”
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: Su, kendine sırdaş arıyordu

Mesaj gönderen der-ya »

Resim





Dikeninden Çekinen Ellere GÜL Vermezler ...

Şüphesiz her şey zıttında gizlenmiştir:
Kazanç kayıpta, kabul redde, şeref zillette, zenginlik yoksullukta, güç güçsüzlükte, bolluk kıtlıkta, yükseliş düşüşte, hayat ölümde, zafer mağlubiyette, iktidar zayıflıkta.
Bu yüzden bulmak isteyen, kaybetmeye razı olsun...

Mulay el-Arabî ed-Derkavi / Bir Mürşidin Mektupları




Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen.


Şeyh Galib'in meşhur öğüdü..
kendini kaybetme, kendini kendine küstürüp kendinden kaçırma!
hoş bak
hoşça bak
kendi 'zatına'..

- Ey dil ey dil neye bu rütbede pür-gamsın sen
Gerçi virane isen genç-i mutalsamsın sen
Secde-ferma-yi melek zat-ı mükerremsin sen
Bildiğin gibi değil cümleden akdemsin sen
Ruhsun nefha-i cibril ile tev’emsin sen
Sırr-ı Hak’sın mesele-i ısi-i meryemsin sen

Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen.

1- Ey gönül, ey gönül, neden bu kadar gamla dolusun? Yıkık döküksün ama tılsımlı bir definesin. (Eskiden, parayı hazineyi, defineyi dikkati çekmek için harap yerlere gömerler;bulunmaması için de üfürükçülere tılsım yaptırırlar ve bu sebeple buna dokunmak isteyene büyük bir yılanın görüneceğine inanırlardı. Bu yüzden edebiyatımızda define, harap yer ve yılan genellikle beraber kullanılırdı. Keza burada hadis-i kutsi olarak kabul edilen”Ben kırık gönüllerin yanındayım” anlamındaki söze de işaret vardır.)
Meleklerin secde etmeleri emredilen kadri yüceltilmiş bir varlıksın; bildiğin gibi değil, her varlıktan daha olgun, daha ilerisin.(Allah Adem Peygamberi yarattıktan sonra,meleklere ona secde etmelerini emretmiş; onlar da secde etmişlerdir. Bu secde de Adem, mihrap durumundadır. Zira secde yalnız Allah’a mahsustur. insan, varlığın, yaradılışın gayesi olması bakımından her varlıktan önce sayılır. Adem’e secde bundan dolayı emredilmiştir. Adem’e secde Kuran’ın bir çok suresinde geçmektedir.)

Ruhsun, Cebrail’in üfürmesiyle ikizsin; Tanrı’nın sırrısın. Meryem’in oğlu isa gibisin.(Peygamberlere vahiy getirmekle vazifeli olan Cebrail, Tanrı’nın emriyle Meryem’e üfürmüş ve o da Hz. isa’yı doğurmuştur. Yani isa, babasız doğmuştur. Kur’an-ın Ali imran suresi’nin 59. ayetinde, isa’nın topraktan yaratılmış olan Adem’e benzediği bildirilmiştir ki beyitte bu ayete de işaret olunmaktadır.)
Kendine bir hoşça bak; sen alemin özüsün, varlıkların gözbebeği olan insansın.(Eski inanışa göre, canlılar bitkiler ve cansız şeyler, toprak, su hava ve ateş denen dört unsur ile dokuz gökten meydana gelmiştir. insan bütün kainattan süzülüp geldiğine göre alemin özü adeta gözbebeğidir. şairin”Sen alemin özüsün, gözbebeğisin” demesi bundandır.

Bütün kitaplar tek bir kitabı anlamak içindir,
Bütün bilgiler tek bir bilgiye ulaşmak içindir,
Bütün hakikatler tek bir hakikat içindir,
Bütün dinler tek bir dine kavuşmak içindir,
Bütün güzellikler tek bir güzeli görmek içindir,
Bütün ilahlar tek bir Allah'a erişmek içindir,
Bütün yollar tek bir yolu yürümek içindir,
Bütün şeyler tek bir şeyi anlamak içindir,
Aslında herşey tek bir şey ve aynı şeydir



''Yokla kendini,nedir durumun?''
Ey muvahhid !.. Nur-u irfana talib olan sen..!

Dünyada huzur ile yasayayim dersen, evimde, ailemde bir feyz-i manevi olsun, gözle görülmeyen fakat asarindan anlasilan bir berekete sahib olayim, sefali bir kalbe malik olayim dersen, elem ile emel arasinda yogurulmaktan, bu iki yükü tasimaktan takatim kesildi, bunlarin sikletinden kurtulup; yahut bunlari tasinacak bir yer bulayim dersen, Kur'an-i Mübin'in Ka'rine (icine) dal, O masuk u hakikinin sana tenezzülen gönderdigi, o mektub u Sübhaninin manasini hayatina intibak ettir..Yeter artik yalniz ölüne okuma.. Sahte benliginden soyun, o bahr-i bíkeránin (sonsuz okyanusun) icine dal..Biraz da kendin icin oku, dünya ve ahiret saadetine kavus, yaradilisindaki gayeyi duy.

Sayili nefesini hic ugruna tüketme!
Nefsini Islam etmedikce tam Islam olamiyacagini bil!

Evet, insanin bu aleme gelisinden, gidisinden cikacak sözün iki oldugunu bil!
Ya tart (kovulma)... Ya vuslat (kavusma) !!!

Kalibin ile kalbinin vazifelerini birbirine karistirma!
Kalbin Habibini bulsun!
Kalibinin libasi ile, ruhunun libasini ayir!

Bunlari bilerek, bularak, olarak yasayacak olursan, ölüm denilen hakiki dogumdan sonra hakkin seref-i didariyle mesrur olursun (cemaliyle müserref olup sevinirsin), onun hayat vermesiyle hayat olan, Allah'in indinde bulunur, Resul-i zisanin (sas) sofrasinda oturursun !!!
EY TALİB..! ANADAN, BABADAN DAHA ÇOK, BİÇARE BEŞERİYYETE MERHAMETİ GAALİB OLAN O ŞAH-I RÜSÜL'DEN ÜMMİDİNİ KESME! BAHANELERLE ONA KENDİNİ SEVDİR...SEVERSE MÜCRİM DE OLSAN KORKMA...O MA'ŞUKUN NAZARİYLE CİBRİL OLURSUN...ONA ÜMMET OLDUĞUNDAN DOLAYI ÇOK SEVİN...HAKK'IN BU İKRAMINA NE KADAR KULLUK YAPSAN ÖDEYEMEZSİN...

MÜCRİM:SUÇLU,CÜRÜM VE KABAHAT İŞLEMİŞ OLAN...


Esseyyid Muhammed Semseddin Yesil (k.s) Hazretleri diyor ki..
Su Kitab-i kainata nazar-i ibret ile bakacak olursak:
Her zerrenin bir kemale dogru yürüdügünü görürüz.

Insan icin de bir gaye-i kemal vardir. O da: Aslini bulmaktir.
Onun icin Islam dini, o kemali elde etmek icin calismayi farz kilmistir.
Ama insan, noksana da ma'ruzdur.
Fakat yükselip bu noksana galebe etmesi de farz kilinmistir.

Simdi, insan, ne vakit kemale dogru yükselir?
Ne zaman noksana ma'ruz kalir?

Ne vakit ki bir kimse, fazileti menfaata tercih edip, fezail pesinde kosarsa,
iste o kimsenin kudret elinden tutar, yaradilisindaki gayeyi duyurur.

Binaen'aleyh o zaman o kimse kemale dogru yükseliyor demektir.
Noksana ma'ruz kalmasi ise: cirkin fiillerden birini irtikab etmesi ile olur.

__________________
" Beni terk ettigin günden beri, benden cüdayim ben.
Meger ben Sen'siz olmak sevdigim, ben bensiz olmakmis."
Ne vakit ki bir kimse, fazileti menfaata tercih edip, fezail pesinde kosarsa,
iste o kimsenin kudret elinden tutar, yaradilisindaki gayeyi duyurur.

ne kadar güzel ifadeler...

İmkan mahfili olan dünyanın değişeceğine sakın aldanma. Bu kadar sene yaşadım, gördüğüm yine aynı çarh... yine aynı yıldızlardır.

(Ş.Yeşil efendi)


Pencereni açarken "Açtım ama içeriye temiz hava dolar mı acaba?" diye tereddüt ediyor musun?
Etmiyorsun değil mi?... Peki dua ederken niye tereddütlüsün?!...

Bilseydin DUAnın da pencere açmak olduğunu!
AH bilseydin!

HACI BEKTAŞ VELİ ile MEVLANA CELALEDDİN
Bir adam, doğru olmayan yollardan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur.
Günahlarından bir nebze olsun arınmak ve hiç değilse iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli'nin (HY. 1271 ) dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergâhlar aynı zamanda aşevi işlevi görmektedir.
İneği nasıl kazandığını Hacı Bektaş Veli'ye uzun uzun anlatır. Adamı dinleyen Hacı Bektaş Veli ...
kararını verir.
- Uygun değildir. Kabul edemeyiz... diye kurbanı geri çevirir.

Çok sıkılan adam "Ne yapayım?" diye düşünerek Konya'da bulunan Mevlana Celaleddin Rumi'ye (HY 1273) gitme kararı alır.
Mevlevi dergâhına varır ve durumu Mevlana'ya anlatır.
Mevlana, adamı dinledikten sonra tereddüt bile etmeden hediyeyi hemen kabul eder.
Adam beklemediği bu kabul ile şaşkınlılık geçirir ve aynı şeyi Hacı Bektaş Veli'ye de anlattığını, ama onun hediyeyi geri çevirdiğini söyler.

Mevlana'dan davranışının sebebini sorar.
Mevlana şöyle der:
- Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.

Adam hediyesinin kabul edilmesi sevinci ile geri döner; üşenmez kalkar Hacı Bektaş Dergâhı'na gider ve Hacı Bektaş Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun, sebebini öğrenmek ister.

Hacı Bektaş şöyle der:
- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise, Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.

.............................


Dervişin biri bir Sûfi'ye;
– Allah'ı nerede arayayım, diye sorar.

Sûfi dervişe der ki:
– Nerede aradın da bulamadın ki? Şayet arama yoluna içtenlikle bir tek adım atacak olsan, nereye baksan O’nu görürsün.

Feridüddîn Attâr (Sûfi. ö. 1221), Tezkiretü’l-Evliya

Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Cevapla

“►Nasihat ve Güzel Sözler◄” sayfasına dön