''inceden inceye''

Bizi silkeleyip kendimize getirecek nasihat ve sözler.
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

''inceden inceye''

Mesaj gönderen hamdolsun »

''inceden inceye''


Sibel Eraslan Eliyle, bardağın ağzını kapadı: "Su içerken dikkat ederiz kızım…" dedikten sonra, konuşmasına devam etti. Elimdeki sürahi, ateş kesilmişti sanki, içindeki su kor gibi yanarak, neredeyse ellerimden yuvarlanıverecek… Oysa, yetmişlerdeki yaşına rağmen, iki saati aşan bir coşkuyla Ehli Beyt'i anlattığı konferansından sonra, belki susamış olacağını düşünerek su tutmuştum Üstad'a… Rahmetli Dr.Haluk Nurbaki hoca, dünya gözüyle tanımış olduğum, en büyük Ehli Beyt aşıklarındandı. Bu özel hatıraların bende sgösterdim. Hazreti Hüseyn derken, içindeki hıçkırıkları ve gözlerindeki mahzun ateşi neredeyse ellerinizle tutacağınız gelirdi. Hep hamdeden bir lisanı hal içindeydi, ama, su'ya biraz kalbi kırıktı Hüseyn'den dolayı. Madem o Evlad-ı Resul, kana kana içememişti… Madem o Cennetin iki küpesinden biri, ciğerleri susuzluk ateşiyle parça parça olarak veda etmişti bizlere… Madem o Nebi emaneti, suya varmak isteyen avuçlarından oklanarak yarelenmişti… Madem Ehli Beyt'in su'ya ahdı kalmıştı… İşte bu ahdın hürmetine, uluorta su içmez, kana kana su'ya elbette doyamazdı… El alem içinde, su'yu başına diktiği hiç görülmemişti, ben onun yalnız başınayken de su ile bir gönül davası olduğunu hep zannettim. "Su içerken dikkat ederiz kızım…" cümlesi de, böyle özel bir edep vasiyeti, paylaşmak istedim.


hocam dedi:
-bu yol saçımın telinden de ince öyle inceki öyle incelikler var kii...

öyle ince öyle ince öyle ince ki bu başlıkta büyüklerimiz ve hakiki babalarımızın ince hallerini iktibas eyleyelim inşAllahu alem onlardann kaba hal mi sadr olmuş haşa ibret gibi ayet gibi aklımıza kalbimize nakşeyle ya Rab
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Mesaj gönderen hamdolsun »

Allahım derdim böbrek hastalığının acaba nasıl bir hikmeti var ? meğer o suya hasret kalmak özel Rabbani seçilmişlere Ya Latif isminin cezbesi...
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »

hamdolsun yazdı:Allahım derdim böbrek hastalığının acaba nasıl bir hikmeti var ? meğer o suya hasret kalmak özel Rabbani seçilmişlere Ya Latif isminin cezbesi...

çeken bilir!... ELHAMDÜLİLLAH ...O'ndan gelene razıyız ...

RABBİM şükrümüzü teslimiyetimizi sabrımızı daim etsin inşALLAH...

ŞAFİİ ismi hurmetine cümle hastalara şifa ihsan eylesin inşALLAH...


böbrek vücudun bir nevi filtresi ,tevbelerimizle bizlerde filtrelerimizi koruyan kulları oluruz inşALLAH...

emeginize saglık...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »



''inceden inceye''

Resim

Adamın biri elinde büyük bir bıçakla camiye dalar ve sorar:

Aranızda Müslüman olan var mı?
Korkudan kimse birşey diyemez. Birazdan yaşlı bir adam ayağa kalkar:
“Ben Müslümanım ” der.

Bıçaklı adamla yaşlı adam camiden çıkarlar.
Adam dışardaki inek sürüsünü gösterip:
amca,bunları kurban edicem de ben beceremem yardım eder misin?

Yaşlı adam baya bir hayvanı kestikten sonra “ben yoruldum başka birini bul” der.

Adam bu sefer kanlı bıçakla yine camiye girer ve sorar:

Aranızda başka Müslüman var mı?
Az önceki adamı doğradığını düşünen cemaat çok korkar ve herkes aynı anda birbirine bakar,

Ve biri,
Ne bakıyosunuz, iki rekât namaz kıldık diye hemen Müslüman mı olduk? der...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Mesaj gönderen hamdolsun »

habibi ve mına can inceden inceye sızım sızım zerre nasibim muhammedi muhabbetimle dua ediyorum size bi ğün ettiğim duayıda eklerim inşAllah buraya

bir telefon mesajlaşması :

-kurbanım rahime kadar sıçramış bu sefer
-üzülme La Tahzen ...hem bakk.. şöyle böyle (güya avutuyorum oysa avunacak haldeyim)
-üzülmüyorum kurbanım...onlar üzülüyor diye üzülüyorum

kapanışı hamd ile yapıyoruz seni bu denli incelten onlar üzülüyor diye üzülüyorum dedirten bu dine hamdolsun hamdolsun hamdolsun
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »

Dinin inceliklerini anlayan bir tek kişi, şeytan için bin tane ibadet ediciden daha çetindir.

Hz. Muhammed (s.a.v.)



Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Mesaj gönderen hamdolsun »

Kırmızılığa şafak-ı ahmer (kırmızı şafak), beyazlığa şafak-ı beyaz (beyaz şafak) adı verilir. Şafak “incelik” demektir. Şefkat de buradan gelmektedir ve kalbin rikkati, inceliği anlamını taşır. Işığın azalarak incelmesi sebebiyle bu ad verilmiştir.
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Beşaşet

Beşaşet güleryüzlü olmak ve hoş bir hale sahib olmak demektir. Beşaşet, ruhtaki saflık ve neş’enin yüzde parıltısı demektir. Karşılığı Ubuset yüz ekşiliğidir. İnsan daima güler yüzlü olmalı, hiç kimseye karşı çatık kaşlı bulunmamalıdır. Güleryüzlülük bir sadaka ve bahşiş sayılır.

Bir hadis-i şerifte buyurulmuştur.

“Allah muhakkak ki yumuşak huylu ve parlak yüzlü kulunu sever.”


Resim
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Mesaj gönderen meryemnur »

MINA yazdı:Beşaşet

Beşaşet güleryüzlü olmak ve hoş bir hale sahib olmak demektir. Beşaşet, ruhtaki saflık ve neş’enin yüzde parıltısı demektir. Karşılığı Ubuset yüz ekşiliğidir. İnsan daima güler yüzlü olmalı, hiç kimseye karşı çatık kaşlı bulunmamalıdır. Güleryüzlülük bir sadaka ve bahşiş sayılır.

Bir hadis-i şerifte buyurulmuştur.

“Allah muhakkak ki yumuşak huylu ve parlak yüzlü kulunu sever.”


Resim
meryemnur yazdı: Resim



TEBESSÜM, GÜLME

Abdullah İbnu el-Haris anlatıyor: "Rasulullah'tan (s.a.v.) çok tebessümedeni hiç görmedim."
(Tirmizi)


ALLAH Rasulu(s.a.v.) son derece mütebessim idi. Kendisine Kur'an vahyedilirken, vaaz verirken ya da hutbe okurken başka.

Kendisine gülme geldiğinde elini ağzına tutardı. (Ramuz el-Hadis)

Mevlam hepimizin ruhunu Sevgili Efendimiz'in (a.s) PAK Ruhunda Safiyetine erdirsin İNŞALLAH Can Minamm..
Ve Ondan bize yansıyan Saflık ve Neşenin Pırıltısını gönlümüzden yüzümüze yansıtsın İNŞALLAH..

SEVgi NURuyla IŞIyanlardan OLalım İNŞALLAH..
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

İNŞALLAH meryemnurum....

***

Hani bir zamanlar sevgi Yusuf olup gitmişti Yakubun diyarına. Adeta yıldızlar yağmıştı Yakubun ellerine. Kaybetmek istemiyordu o da ne sevgiyi ne de sevgiliyi. Sevgi kıskançlık oluvermişti on bir yıldızın yüreğinde, Yakubun gözlerinde pişmanlık.

Ama yine de sevgi Yakubtan hiç ayrılmadı, umut olup hep yanında kaldı. Yakup da bir gün diyordu, gözleri dayanmadı ya, içindeki umut hep yaşadı. Ama yine de Yusuf gitmişti, alıvermişti onu ken’an kurtları, öyle diyordu kardeşleri... Ve sevgi tutku oldu Züleyha’da. Ağlayacaktı sevgi, yaş düşecekti yanağına, gök parça, parça olup ateş yağacaktı, dağlar dümdüz olup denizler yanacaktı, eğer yetişmese sevgili sevginin imdadına.

Ve sevgi koku oldu düşüverdi yollara, Mısırdan ta Yakuplara. Bir gömlek oluverdi Yakubun ellerinde ve sevgi nuru yeniden canlandı onun gözlerinde. Mümkün mü, bütün dünya bir olsa tutabilir mi Yakubu, yollar hiç bitmez olsa hiç caydırır mı onu. Yollar kısalmış Mısır yaklaşıyordu ya ama yine de yıldızlar utanıyordu.

Sevgi affetmek olup düşüverdi Yusufun ellerine. Yusuf affedince kardeşlerini, her biri birer yıldız olup yükseliverdiler asıl yerlerine. Özgürdü sevgi her zaman kalamazdı Yakubun yanında, yeniden gitmeliydi kendi yolunda...

........
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Mesaj gönderen hamdolsun »

...


Hz. Ali için bıyık bıraktıklarını söylerler.
Hz. Ali peygamberimizi ahirete irtihal ettiğinde, yıkarken göbek deliğinde biriken suyu elinle gidermek saygısızlık olur diye dudağınla çekiyor ve bıyığı değdi diye ona hürmeten kesmiyor.

anlatım m. fatih çıtlak


ya Latif !
subhanellah !
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Mesaj gönderen hamdolsun »

Gönül çalamazsan aşkın sazını
Ne perdeye dokun ne teli incit.
Eğer çekemezsen gönül nazını
Ne goncaya dokun ne gülü incit.


En son diyo ki.

Hüdai incinir incitem dersen
Ne kimseden incin ne de eli incit.


Kimseden incinme kimsede senden incinmesin.

Derviş diyo derviş derviş öyle olacak ki.sokakta yürürken başının üstünde kuş varmış gibi yürüyecek.aman onu uçurmayım diyecek.konuşurken kafasının üstünde bi kuş varda sanki o kaçacak,korkacak,ürkecek gibi konuşacak.öyle anlatacak,öyle söyleyecek.
Hani masallarda adamlar vardır ya.anlatırlar. O nalinlerine (terlik)çıngırak takarak gezerler.karıncaları ezmeyeyeyim çıngırağın çıkarttığı sesten karıncalar duysun da sağa sola kaçışsında onları ezmeyeyim diye.öyle olacak ki üstündeki ince manaları ezmemek için yeryüzünde basacak yer bulamayacak.Basacak yer bulamayacak.
Şimdi gönlüme şu geldi.senelerdir bu misali veririm.nalinlerine çıngırak takıp geziyo ya adam.karıncaları ezmemek için.peki karıncaları o sesle korkutuyo,ürkütüyo.
Vay b be bunu da yapmaması lazım.bunu da yapmaması lazım.bunun bi başka yolu olmak lazım.bunun başka bi yolu olması lazım.
İncelik incelik..incelik başka bişey..

Misal hadisi şerif diyo ki bi kimsenin seksen yıllık ameli terazinin bi kefesine konulsa bir kişi hakkında etmiş olduğu su-i zan köâtü düşünce diğer kefesine konulsa o su i zan seksen yıllık iabdsetten daha ağır gelir.daha ağır gelir.vay be incelik..incelik…incelik…

Sevgili dostum.aziz dostum incelik.hani o cenabı hakkın el latiifff ismi varya.el latifff.


S.Tuncer
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Mesaj gönderen hamdolsun »

hani o latiff ismi varya el latifff....
Ya latiff....
Ya latiff....
Ya latiff....
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: ''inceden inceye''

Mesaj gönderen MINA »

Bak, şimdi daha güzelsin!

--------------------------------------------------------------------------------

Güzellerin güzel yüzlerinde güzelliği yaratan, elbette o güzelliğe müştakları da yaratır.
Bediüzzaman

Bilmece gibi insanlar çok, çöz çözebilirsen. İşte onlardan biri, sahilde oturmuş, eliyle dalgaları sayıyormuş. Oradan geçmekte olan biri de, kendi gibi boş gezenin boş kalfası zannedip, takılmak istemiş garibime.

“Hemşerim, şimdiye kadar kaç oldu?” diye sormuş.

Adamcağız başını bile kaldırmadan:

“Geçen geçti” demiş, “hepsi BİR, hepsi BİR.”

Yüzümüzü, kesretten vahdete, çokluktan birliğe, yani tekliğe çeviren arı duru bir söz. Karmaşa nerede olursa olsun rahatsız ediyor insanı. Ruhumuz birliğin âhengi içinde nefes alıp rahatlıyor.

Çok düşün, az konuş… Boğayı boynuzundan, insanı sözünden tutarlar. İyisi mi; güzel söyle, güzel işit. Kimseye hor bakma. Viranelerde gizli hazineler var. Bulutun arkasından ay çıkar. Bir söyle, Bir’i söyle. Sadece Bir’i.

Yaratılışın esrarı varlığın o çetin bilmecesi bu sırda gizli. Vahdette, birlikte gizli.

“Kaçır beni âhenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye onun olsun şairlik.
Şimdi gözüm büyük sanatkârlıkta.

Atomlarda cümbüş, donanma şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
İç içe mimarî, iç içe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur.”
N. F. Kısakürek

Boşuna “çile” çekmemiş, boşuna kafa yormamış şair. “Aynalar söyleyin bana, ben kimim?” diye boşuna sormamış.

Bediüzzaman Hazretleri:

“İnsan, üstünde nakışları görünen esmâ-i İlâhiyyeye ayinedarlık eder (…) İnsanın mahiyet-i câmiasında nakışları zahir olan yetmişten ziyade esmâ vardır. Meselâ, yaratılışından Sani’, Hâlık ismini ve hüsn-ü takviminden Rahman ve Rahim isimlerini, ve hüsn-ü terbiyesinden Kerîm, Lâtif isimlerini ve hakeza, bütün aza ve alâtı ile, cihazat ve cevarihi ile, letaif ve maneviyâtı ile, havas ve hissiyatı ile ayrı ayrı esmanın, ayrı ayrı nakışlarını gösteriyor.

Demek nasıl esmada bir ism-i azam var, öyle de o esmanın nukuşunda dahi bir nakş-ı azam var ki: o da insandır.
“Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku… Yoksa hayvan ve camit hükmünde insan olmak ihtimali var!”

Bazen uzakta zannettiğimiz şeyin cevabı çok yakınımızdadır. Ama haberimiz olmaz. Hikmetli bir söz, bir kıssa uyandırır bazen. Bazen de sessizlik, sâkinlik yapar bu işi. Bir bakışla görülseydi, akılla anlaşılsaydı her şey, mesele kalmazdı. Kur’ân’a, peygambere ihtiyaç olmazdı.

Oysa göz görmek için güneşe muhtaç olduğu gibi, akıl da anlamak için Kur’ân güneşine muhtaç. Halk eden Hâlık, mahlûkunu bilmez mi? Ona lâzım olan neyse vermez mi?

Evet, bize de ihtiyacımız olan her şeyi vermiş. O'nu bilmemiz, O'nu bulmamız için. Yeter ki, gözümüzün ve kalbimizin önündeki gaflet perdelerini sıyırıp açalım.

Bediüzzaman, burada da bize eserleriyle yol gösterici oluyor. Bizi düşünmeye, tefekküre çağırıyor:

“Eğer o yüksek hakikatleri yakından temâşâ etmek istersen, git fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor. ‘Ne diyorsunuz?’ de. Elbette ‘Yâ Celil, yâ Celil, yâ Aziz, yâ Cebbar’ dediklerini işiteceksin. Sonra deniz içinde ve zemin yüzünde merhamet ve şefkatle terbiye edilen küçük hayvanattan ve yavrulardan sor. ‘Ne diyorsunuz?’ de. Elbette ‘Yâ Cemil, yâ Cemil, yâ Rahim, yâ Rahim’ diyecekler.”

Evet, uyuyan nefes alır, uyanan helâllik alır. Hayat gözünü dört açan, şaşılacak çok şeyler görür. Geç kalmaz eksiklerini gidermekte. Nöbetçi kulelerden son boru sesini öttürmeden alış verişini tamamlar, ticaretini kusursuz yapar da öyle döner, öyle girer kapıdan içeri.

Ağır olan sırtımızda taşıdığımız yükler değildir. En ağır yükler günahlardır… Bir ömrü sarsan hatalardır. Hatalardaki ısrarlardır.

Tövbe sularında yıkan. Yıkan ki, silinsin, gitsin içindeki bu kirler. Oh çok şükür devası var her derdin. Hüner onu bulmak. Bir şey ki hayırlı, onu yap önce. Onu öne al.

Bırakmaz ki peşini şeytan. Bu da güzel. Neden? Kıymetlisin, sırlar sende, içinde gizli de ondan. Değerini, görevinin önemini bildiriyor sana. Öyle değil mi? Kırk harami bir çulsuzu soyamaz.

Yok ki garibin bir şeyi… Sende ise çok şeyler var. Bilir o şeyin ne olduğunu şeytan. Onun için peşinde. Kendinde olmayan sende var, onu sende görmek, çıldırtıyor mel’unu. Kıskanç şeytan, işte onun peşinde. Değerini bil… Oyuna gelme. Günah yollarının üzerinde kedinin fareyi beklediği gibi bekliyor. Onun adımlarını izleme. Bırak o seni izlesin. Hiçbir şey yapamaz. Çirkin bir gölgedir o. Ara sıra lâf atar, söz atar. Vesvese verir, hatırlatır kendini. Her daim sen de Allah’ı hatırla.

Euzu besmeleyi unutma. Kahret yüz kere, bin kere kahret onu.

Güzelce yürü, git işine aldırma. Hayırda kılavuzun, yolunda olduğun rehberin var. Adım adım izlediğin Sevgili Peygamberin (a.s.m.) var. Dostu güneş olan, gölgelerden korkmaz. Tevhide yürü, dilinde kutlu kelimelerle.

“Lâ ilahe illâ ente subhaneke innî küntü minez-zâlimîn.” Şayet bir aksilik zuhur eder, öfke damarın kabarır, kızarır bozarırsan, çok da üzülme, kederlenme. Sadece imtihandayız ve dünyadayız, bil o kadar. Rabbimizin inayeti ve gözetimi altındayız. Kimse kılına bile bir zarar veremez. O izin vermedikçe, O istemedikçe. Bunu hatırlaman için her şey. O'na koşman için… Perdelere takılma. Kusurlar perdelerde, Allah’ın yaratmasında bir kusur yok.

Bak iyiliğin güneşi içine vurmuş.

Şimdi daha güzelsin.

Araban mı bozuldu, elbisen mi yırtıldı, bir sevdiğinin, bir yakınının başına bir musibet mi geldi? Boğuyor mu seni samimiyetsizlik? Hasta mısın? Bir başına mısın? Kendini, kendine karşı zayıf mı buluyorsun? “Mülk O’nun” de. İstediği gibi tasarruf eder. Bana düşen pencerelerden ibretle seyretmek: ‘Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler’ demek.

Görevin bu senin. Rabbimizin harika icraatını ve her şeydeki faaliyetini ibretle bakıp seyretmek, Maşallah, Sübhanallah demek. Elinden geliyorsa yardım etmek, duâ etmek.

Güzelsin.

Şimdi daha da güzelsin. İyiliğin güzelliği içine vurmuş. Tövbe sana yakışıyor. Ümitli olmak insana çok yakışıyor. Yürüyüşün bile değişiyor. Ümit karın doyurmaz ama, ruhu pek âlâ doyuruyor. Hakikî açlık ruhta; midede olsaydı bir simit yetmez miydi?

Evler, eşyalar bataklığı, bir silkelense mutfaklar, buzdolapları, odalar. Kaç fakirin evi düzülecek. Kim bilir kaç fakirin gönlü sevinecek. Aldıklarımızı da giyebilsek, kullanabilsek bari.

Öyle samimî, öyle candan insanlar tanıdım. Aldıklarını, elindeki fazlalıkları niye yıllardır tutuyorum, veremiyorum diye ağladıklarını biliyorum. Artık fakirler kadar, veremeyen zenginlere de acıyorum. Rabbim vermenin sırrını kalplerinde yeşertsin İnşaallah. Vermek dediğin, annem gibi, yarım simitle de olmalı. “Al götür kardeşinle paylaş” dediği gibi, aza çoğa bakmadan içten olmalı.

Açık büfeden aldığı bir tepsi yemeği yemeyip bırakan biri söyleniyordu: “Gözümle aldım, bu israf ondan. Midemle alsaydım bir tabak yeterdi ama gözüm aldattı” diyordu. Göz açtır. Doymaz. Göz, nefsin oyuncağı olunca hele hiç doymaz. İster de ister, sadece ister. Yattığın odaya, yatağa bak. Oturduğun koltuğa, yediğin yemek kabına bak. Bütün ihtiyacın bu kadar.

Fazlası ruha yük. Hakikî görevinden, Allah’a ibadetinden uzaklaştırır. Yoldan, baştan çıkarır insanı. Yola gelmek, kanaat ile, gönül zenginliği ile. Nasıl olsa elden çıkacak şeyler. Alanı tatmin etmeyen şeyler, verilen kimseyi mutlu eder mi sanıyorsun? Aldanıyorsun.

Bu asır, köleliğin, esirliğin hortladığı bir asır. Dört bir yandan saldırıya maruzsun, haberin olsun.

Vitrinler, reklâmlar, çarşı, pazarlar hepsi, ihtiyacın olmayan şeyleri sana sunuyor. Çağırıyor gel de al diye. Sonra onları ödemek uğruna çabalamalar. Yetmeyen kazançlar. Sonra zorlanmalar ve haramlar. Oysa hayatın gerçeği bu değil. Mal istiyorsan, kanaat yeter. Zenginlik istiyorsan, bir nefes şükür yeter. O da yetmiyorsa düşün, ölümü düşünmek yeter. İki dünyayı ayıran bir ses değil, bir nefes. Kaç nefeslik ömrün var, onu düşün.

Yokuşlarda tüketme o güzel ömrü, beyhude bitirme o güzel ömür sermayeni. Tövbeye yanaş, ibadete uğraş. İyiliğe çalış.
Bak şimdi daha güzelsin. İçine doğan iyiliğin güneşi yüzünde parlıyor. Karanlıklar seni bekliyor. Haydi, önce kendini nurlandır, doğruca güzel bir abdest almaya, doğduğun gün gibi o mübarek sularda yıkanmaya. Bak ne büyük bir müjde gizli abdestte:

“Sizden kim, abdest suyunu hazırlar, ağzına ve burnuna su çekerse, mutlaka yüzünden, ağzından, burnundan hataları dökülür. Sonra Allah’ın emrettiği şekilde yüzünü yıkarsa, yüzünün bittiği mahallin etrafından suyla birlikte yüzüyle işlediği günahlar dökülür. Sonra dirseklere kadar kollarını yıkayınca, ellerinin günahları su ile parmak uçlarından dökülür gider. Sonra başını mes edince, başının günahları saçının etrafından su ile birlikte akar gider.

Sonra topuklarına kadar ayaklarını yıkayınca, ayaklarının günahları parmak uçlarından su ile birlikte akar gider. Sonra kalkıp namaz kılar. Allah’a hamd ve senada bulunur. O’na lâyık şekilde tazimini gösterir ve kalbinden Allah’tan başkasının korku ve muhabbetini çıkarırsa, annesinden doğduğu gündeki gibi bütün günahlarından arınır.”

Ve şimdi iyiliğe, ümide doğru bir adım daha. Muhtaçlara vermeye, ille de para mı, eşya mı? Yok canım, gönül vermeye, gönül almaya. Asıl zenginlik bu. Emanetin içinde.

Cimriye dünya verilse, bir iğne vermez muhtaca. İşimiz yok. Geçelim bu gölgeyi. Güneş olup aydınlatmak için, gönlümüzdeki sevgiyi paylaşmak için, yürüyelim bir hasta kardeşimizin ziyaretine. Hem de ne şevkle, ne ümitle. Doktor da sensin onun için, şifa da. Bir dost çok şeydir unutma. Bir hatır, bir saraydır. Bir lokmadır hastaya, yalnıza.

Gönül almaya bak çağında. Tembellik eder isen, bak desteğin olsun, ümidin şevkin olsun yine Sevgili Peygamberimizin şu mübarek ve müjdeli sözleri:

Resulûllah (a.s.m.) buyurdular ki: “Kim bir hastayı akşam vakti ziyaret ederse, onunla mutlaka yetmiş bin melek çıkar ve sabaha kadar onun için istiğfarda bulunur. Ona cennette bir bahçe hazırlanır. Kim de hastaya sabahleyin giderse, onunla birlikte yetmiş bin melek çıkar, akşam oluncaya kadar ona istiğfarda bulunur. Ona cennette bir bahçe hazırlanır.”

Besmele çekmeden yemek, bu nimet Allah’ın değil benim demek…

Bu yanlışa düşmemek için gelin:


“Allah adın zikredelim evvelâ,
Vacip oldur cümle işte her kula,
Allah adın her kim ol evvel ana,
Her işi âsan ide Allah ona,
Allah adı olsa her işin önü,
Hergiz ebter olmaya ânın sonu.
Her nefeste Allah âdın de müdam,
Allah adıyla olur her iş tamam.
Bir kez Allah dese aşk ile lisan,
Dökülür cümle günah misli hazan.
İsm-i Pak’in pak olur zikreyleyen,
Her murada erişir Allah diyen.
Aşk ile gel şimdi Allah diyelim,
Derdile gözyaşıyla ah edelim.”


Süleyman Çelebi’nin ruhuna rahmet olsun.

Sevgili Peygamberimize (a.s.m.) sonsuza kadar salâtü selâm olsun…


alıntı...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: ''inceden inceye''

Mesaj gönderen habibi »

Resim

Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması.
Ne kötüdür an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması.


Ve bilir misin? Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması...
"ben" deyip susması, "sen" deyip ağlamaklı kalması...


Nazım Hikmet Ran
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
nafile
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 169
Kayıt: 02 Kas 2008, 02:00

Re: ''inceden inceye''

Mesaj gönderen nafile »

hamd olsun Alemleri terbiye eden Rabb-i Rahîmimize hamd olsun !!!
Allah razı olsun ve razı olanlardan eylesin bizleri de inşallah !!!
çok faydalandım çok içlendim, hepsi amel-i salihimiz haline dönüşür ve kurani bir yazılım kuruluma dönüşürüz inşallah !

Çölde yaşayan zengin ve muktedir bir kabile reisinin dillere destan, eşi-menendi az bulunur bir atı varmış.
Günün birinde kabile reisi, bu pek sevgili atına atlayarak tek başına çöle gezmeye çıkmış. Hayli zaman at koşturduktan sonra dönmek üzere iken uzaklarda bir kımıltı dikkatini çekmiş. Bir insan, yerde yatıyor. Belli ki çok hasta veya ölmek üzere. Yardıma muhtaç.

Hemen oraya yaklaşıp atından inerek yerdeki adama yardıma gitmiş. Hâlâ nefes aldığını görünce sevinip atının terkisinden su kırbası almak üzere iken, yerdeki mecâlsiz ve hasta adamı, o herkesten kıskandığı değerli atın üzerinde görünce şaşırıvermiş. Adam atı topuklayıp erişilemeyecek kadar uzaklaştıktan sonra dönüp, alay edercesine bakmış atın sahibine,

Fakat bir gariplik var; atın sahibi ardından koşarak bağırıp çağırmıyor; sadece durduğu yerde ağlıyor.

- Ne oldu diye seslenmiş hırsız, "Zoruna gitti de ondan ağlıyorsun değil mi? Sen ki bu atı kendi gözünden, evlâdından bile kıskanırdın ama bak, aklım ve çevikliğim sâyesinde şimdi benim oldu atın; ne kadar ağlasan yeridir!"

Atın sahibi gözyaşlarını silmiş; demiş ki, "Hayır ey hırsız, atımı çok severdim, doğrudur; senin onu benden çalman elbette gücüme gitti, fakat onun için ağlamıyorum."

- Yaa, niçin ağlıyorsun öyleyse, kadınlar gibi?

- Şunun için: Bu haber yarın etrafta duyulduğunda, senin nasıl bir hile ile atımı elimden kapıp çaldığın dilden dile gezdiğinde bundan sonra çölde hiç kimse, ölmek üzere olan gerçek bir ihtiyaç sahibine bir damla su vermeye çekinecektir. Üzüntüm ondan!


HAYYatta hiçbir şey nafile değildir.
Her şey ama her şey NÂFİdir,
BİR HİKMET'e tâbidir...
Kullanıcı avatarı
nafile
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 169
Kayıt: 02 Kas 2008, 02:00

Re: ''inceden inceye''

Mesaj gönderen nafile »

Alasonyalı Hacı Cemal Öğüt Hocaefendi’nin, muhtâca yardımla alâkalı bir hatırası vardır.

Bir kış mevsimi, akşam vakti sokaktan yoğurtçu geçer, kızına yoğurt alalım mı diye sorar. Kızı evde yoğurt olduğunu ve ihtiyaçlarının bulunmadığını söyler. Biraz sonra yoğurtçu tekrar “Yoğurt alacak var mı?” diye sokaktan geçer. Hoca Efendi tekrar sorar. Kızı aynı cevabı verir. Hâdise bir kere daha tekerrür edince kızı dayanamayıp sorar:
“–Babacığım ihtiyacımız olmadığını söylemiştim. Bu kadar ısrarınızın sebebi nedir?”
Hocaefendi’nin cevâbı, hassas bir gönlün güzelliğini sergilemektedir:
“–Kızım adamcağızın ihtiyacı olmasa akşam vakti, bu kışta kıyamette niye bu kadar dolaşıp dursun. Biz şu yoğurdu alalım da zavallı evine gitsin. Sen yoğurtla yapacak bir şeyler bulursun. Bu şekilde garibin hâceti karşılanmış olur.”
HAYYatta hiçbir şey nafile değildir.
Her şey ama her şey NÂFİdir,
BİR HİKMET'e tâbidir...
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: ''inceden inceye''

Mesaj gönderen MINA »

Evet sevgili nafile CAN...

Dinimiz incelik dinidir...
Rabbim ANlamayı..yaşamayı ve başkalarına da vesile OLmayı NAS-İP buyursun üMMete...

ebedi sevgiyle...

**


İnsanın kendine, başka insanlara ve nihayet bütün varlıklara karşı nezaketinin en temel ve sağlam başlangıç noktası, yeryüzünde Cenab-ı Hakk'ın halifesi olarak yaratılmış olduğu gerçeğidir..

Bunun anlamı insan varoluş bakımından asildir, seçkindir O halde asil ve seçkin davranmalıdır

Diğer taraftan bir kuldur o Hangi makam ve mevkide, ne zaman ve nerde olursa olsun, asla başıboş değildir Sahibi vardır, itaatkâr ve mütevazi olmak zorundadır..

İnsanoğlu, her şeyden önce insanlığına halel getirmeden, kendi şeref ve haysiyetini incitmeden, dünya ve ahiret saygınlığını muhafaza ederek yaşamalıdır..

Unutmamalıdır ki, davranışlar kalbin yansımasıdır

Zerafet ve nezaket müminin halidir, öyle olmalıdır..

Allah'ın kullarını O'nun hatırına saymak ve sevmek, O'nun rızası için hizmet etmek Bu, nezaketin en büyüğüdür ve başta peygamberler olmak üzere evliya-yı izamın nezih ahlâkıdır ...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
nafile
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 169
Kayıt: 02 Kas 2008, 02:00

Re: ''inceden inceye''

Mesaj gönderen nafile »

Merhum Peyami Safa ,bir kitabında şöyle derdi:
"Kalpten kalbe yol vardır. Yol çok dardır. Ancak çok ince duygular geçebilir."

Müslüman öyledir ki, "ben YOKum, ancak SEN VARsın" şuuru her halinden okunur. Hoşgörü, letafet, nezaket, liyakat, marifet, ilim, hilm, hikmet, hayat, şuur, saymaya lüzum yok her şeyi her şeyi Rabbinden bilir ve emanet sayar. O'nun huzurunda olmanın huzuruyla , gücünü komutanından vatanından imanından alan bir asker gibi hayra giden bir yol buldu mu silahını kuşanır, korkusuzca derhal yürür, koşar, uçar, vazifeye iştiyakla atılır ! Bu şuur müslümana hayatın sesini duyurur ,anlamını düşündürür, güzelliğini gördürür, her AN O'na bakan yüzleri mutlulukla ve hayretle tebessüm ettirir. KEndine gelmekten kaçar olur nefs .

Ancak gerçekten teslim olmuş bir ruhun ışıkları aydınlatmaya layıktır. kandili yaksak, örtüsünü de üstüne atsak ışık dışarı sızamaz ve dahi aydınlatıcı olamaz. Oysa O'nun nuru yakılmasa dahi ışık verendir !

Böyle düşününce , her işi yerli yerinde ve mutlaka hikmetli olan Rabbimizin beni bedenimle yoktan var ettiği ve bıraktığı yerde ,kendime ve etrafıma bakıyorum da ... sanki sadece inceliklere meylediyor yüreğimiz ve sadece onlar kalıyor girip içeri...gerisini silmekte acele ediyor bünyelerimiz. günahın da böylesi tesir ediyor malesef, inceden inceden işleyip örtüyor dönüp duran kalbi.

Medet Ya Rabbi!
HAYYatta hiçbir şey nafile değildir.
Her şey ama her şey NÂFİdir,
BİR HİKMET'e tâbidir...
Kullanıcı avatarı
nafile
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 169
Kayıt: 02 Kas 2008, 02:00

Re: ''inceden inceye''

Mesaj gönderen nafile »

Sevgili Cemalnur Sargut Hanımefendi , yine aşkla ÂNı düşürüyordu bir günümüze ve şöyle ANlatıyordu:

O ince tasavvuf ehli, üstünden açtığı kıyafeti atmaya dahi hicap eder. Çünkü her şeyde O AZÎM'in tecellisi zuhur eder...Giysilerimiz O'nun rahman isminin, rezzak isminin, Settar isminin... tecellisidir...Ve o yüzden her şeye edeble yaklaşır.
En son nafile tarafından 16 Tem 2010, 21:07 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
HAYYatta hiçbir şey nafile değildir.
Her şey ama her şey NÂFİdir,
BİR HİKMET'e tâbidir...
Kullanıcı avatarı
nafile
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 169
Kayıt: 02 Kas 2008, 02:00

Re: ''inceden inceye''

Mesaj gönderen nafile »

CÂNım/ız MİNA ablam, Allah için seni çok seviyorum/z ! Bu Muhammedi ailedeki herkesi de...Efendimize kardeş eylesin bizi Rabbimiz, rahmetini, bereketini, selamını esirgemesin üzeirmizden...Kuluna şah damarından daha yakın , sevgi bakımından en fazla olan Rabbimiz bizi sevdiklerinden eylesin , sevdiklerini sevdirsin, sevdiklerine sevdirsin !!!
HAYYatta hiçbir şey nafile değildir.
Her şey ama her şey NÂFİdir,
BİR HİKMET'e tâbidir...
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: ''inceden inceye''

Mesaj gönderen MINA »

amin...
Bizde seni Allah c.c için seviyoruz nafile kardeşcanımız...
Allah c.c razı olsun...


**

Tasavvuf: Nezaket Yolu

Tasavvuf, insana nefsin terbiye edilmesi gerektiğini ve bunun nasıl olacağını öğreten eğitim yoludur Bu yoldaki kişi, terbiye etmesi gereken unsuru yani nefsini tanımak zorundadır Nefsin tanınması ise çok kıymetli bir bilgidir..

Nefsini tanımak üzere yola koyulan kişi kendisini uçsuz bir denizin kıyısında bulur Nitekim bir arif şöyle demiştir: “ Nefs , uçsuz bucaksız bir şeydir; bütünüyle kainattır Çünkü kainatın kopyasıdır Alemde bulunan her şey nefste mevcuttur Aynı şekilde nefste bulunan her şey de alemde mevcuttur Şu halde nefsinin efendisi olan, tüm alemin efendisi olmuştur Keza nefsinin kölesi olan tüm alemin kölesi olmuştur”

Nefsini tanıyan kişi, aslında insan gerçeğini tanımış demektir İnsan gerçeğini tanıyan, alemin hakikatini tanıyacaktır Bu bakımdan, nefsini ve giderek Rabbi'ni tanımış kimseler, “Yaratılanı severiz, Yaradan'dan ötürü” diyebilme seviyesinde olan, çok incelmiş bir ahlâkın, benzersiz bir nezaketin uygulayıcısıdırlar ...

Bu kimseler, insanda varlığın özünü, usaresini görürler: “ Hoşca bak zâtına kim, dîde-i ekvânsın sen” (Kendi zatına hoşca bak, çünkü sen alemin gözbebeğisin) derler Bu şuur onları insanlara bakarken onlardaki özü görmeye, insanları Allah Tealâ'nın ıyali olarak telakki etmeye yöneltir Bu bakış sayesinde, insanları incitmemek, gönüle olan vukufları sayesinde gönül yapıcı olmak, onların özellikleri olmuştur...

Bu insanlar kâmil insanlardır Onların insanlarla ilişkisi, insanlara karşı görevlerini yerine getirerek haklarını da almak/koparmak anlayışı üzerine kurulu değildir Çünkü birçok hadis-i şerifte, bir insanın bir davada başkasından alacağı olan haktan vazgeçmesinin daha hayırlı olacağı söylenmiştir...

İşte bu insanlar, kardeşleri üzerindeki haklarının peşine düşmek yerine, onlara karşı olan görevlerini öne alan bir ahlâkın sahibidirler...

Onlar sadece, nezakete nezaketle karşılık veren kimseler değildirler; nezaketi bütün davranışlarının değişmeyen ruhu, canı kılanlardır ...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
nafile
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 169
Kayıt: 02 Kas 2008, 02:00

Re: ''inceden inceye''

Mesaj gönderen nafile »

O şefkat odağı , alemler rahmeti büyük Peygamber, hicretin 8. yılı Mekke fethine giderken Arç vadisinde, yolun kenarında yeni doğmuş yavrularını emziren bir köpek görüyor da Derhal Cuayl b. Suraka adlı sahabiyi çağırıp köpeğin ve yavrularının rahatsız edilmemesini sağlamak üzere ordu geçinceye kadar orada nöbet tutmasını emrediyor !!!

Kainatın hatırına yaratıldığı o tarifsiz,benzersiz güzellik, o NÛR'u reddetmeye hangi kalp razı gelebilir ? İncelik denen şeyi alem, Allahın izniyle ve rahmetiyle o NÛRla tanıdı ! YARADILAN ve OKU emrinin malzemesi olan OKUNANları tümüyle YARADAN namına sevmek nasılmış en çok O'ndan öğrendi yaHu !

Kul bir an tereddüt etti mi serçe parmağını bile kımıldatamaz. Mânen sır'at bilinci her şeydedir. dokunduğu gördüğü duyduğu okuduğu yazdığı çizdiği kısaca her tür etkileştiğinde sır'atını çizdiğini hisseder ve sakınır sakınması gerekendn.

Allahuekber ya HUU
HAYYatta hiçbir şey nafile değildir.
Her şey ama her şey NÂFİdir,
BİR HİKMET'e tâbidir...
Kullanıcı avatarı
nafile
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 169
Kayıt: 02 Kas 2008, 02:00

Re: ''inceden inceye''

Mesaj gönderen nafile »

ince'den ince'ye

kelebeğin kanadına yaklaşıyorlar .subhanallah... görmek denen bir şey var mı acaba gerçekten


HAYYatta hiçbir şey nafile değildir.
Her şey ama her şey NÂFİdir,
BİR HİKMET'e tâbidir...
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: ''inceden inceye''

Mesaj gönderen hamdolsun »

Mevlevî zerafetini yansıtan kelimelerden bazıları
Agâh olmak
Aşk-ı niyâz etmek
Ganisi olmak
Gönül etmek
Sır olmak
Hak vere gibi..

Yine onların dilinde,
Yakmak
Söndürmek
Kapatmak
Gömmek gibi olumsuz ifade eden kelimelere yer yoktur.

Onlar, ışığı yakmak yerine= ışığı uyandırmak
Ateşi söndürmek yerine= ateşi dinlendirmek
Gömmek yerine= sırlamak
Kapatmak yerine= sır etmek demeyi daha zarif bulmuşlardır.

Her Mevlevi olayları daima hayra yormaya, hayır söylemeye ve hayır üzerinde olmaya adeta kendini mecbur tutar. Onlara göre, bütün yaratılmışların sorumluluğunu üzerinde taşıyan insan, hadiselere olumlu yaklaşırsa olumlu sonuçlar alır. Bu Hz. Peygamberin ya hayır söyle, ya sus hadisinin hayata geçirilmesidir.

Bu sebeple Mevlevîlerin dilinde
Düşeceksin
Hasta olacaksın
Kaybedeceksin
Pişman olacaksın
Olumsuz ifadelerinin yerine
Düşmeyesin
Hasta olmayasın
Kaybetmeyesin
Pişman olmayasın gibi olumlu ifadeler almıştır.

Mevlevîlerin davranışlarında ve lisanlarında ortaya çıkan bu incelik ve zarafet aynı zamanda, her Mevlevî’nin yine ruh inceliği sadedinde,
Şiir
Hat
Musiki
Tezhip
Minyatür
Oymacılık
Nakkaşlık
Çiçekçilik
Camcılık gibi bir meşgalesinin olmasını da mecbur kılmıştır. Osmanlı musiki, sanat ve edebiyatı üzerinde yapılan araştırmalar bu neticeyi açıkça ortaya koymaktadır...
[*]Keşkül dergisi sayı (05) den alıntıdır.
Ben Dervişim Diyene…
Mevlevîlerde Manevî Eğitim
Sezai Küçük

esselam
hamdolsun.[/size]
Cevapla

“►Nasihat ve Güzel Sözler◄” sayfasına dön