Bil ki
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
- dostemin
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 529
- Kayıt: 19 May 2007, 02:00
ELEST
ELEST
Sanma ezelde, Elest ANdadır
Senle birlikte, Rabbin candadır
Uzakta bilme, yakınındadır
Beli de hemen Rabbin candadır
Elest Bezmi de şimdi burdadır
Bunu bilmeyen aldanmadadır
Beli demeyen yanar, nardadır
Beli de hemen Rabbin candadır
Rabbini bil sen, O canındadır
Zikret ve fikret, O yanındadır
Dost Eminim der Elest burdadır
Beli de hemen Rabbin candadır
***
Maşuk BİR TANE
Aşıklar pek çok
Âşık Mâşukmuş
Âşıklar hiç yok
BİR TANE Âşık
BİR TANE Mâşuk
VARlık BİR TANE
Gerisi hiç yok
***
- dostemin
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 529
- Kayıt: 19 May 2007, 02:00
Değerli Canlar
Zaman zaman naçizane bir kaç satırımı gönderiyorum.
Zevk sahibi çalışkan yönetmenimiz öye anlamlı ve
estetik resimler ekleyerek sunuyor ki gerçekten teşekkürler...
ELEST şiirim beni çok düşündürüp duygulandırmıştı. Bu konu ile
ilgili bir alıntı yazıyı eklemek istedim.
----------------------------------------------------------------------
Kâlû Belâda Aşk...
Bağdatlı Ruhî (ö.1605) o ünlü terkîbi bendine, Sanman bizi kim şîrei engûr ile mestiz, Biz ehli harâbâtdanız mesti elestiz diye başlar.
Şu demek olur: Bizi üzümün şarabıyla sarhoş olmuş zannetmeyiniz sakın! Biz Elest meclisinin aşk içkisiyle sarhoş olmuş bir meyhane sakiniyiz.
Allah, dünyada hiçbir şey yok iken, dünya diye bir şey de yok iken, bilinmeyi ve sevilmeyi isteyip de kainatı yaratmayı murad ettiğinde, önce ruhlarımızı yarattı ve onları bir araya toplayıp Elestü birabbikum (Ben sizin Rabbiniz değil miyim)? diye sordu. Onlar da Kalû: Belâ! (Evet, şüphesiz sen bizim Rabbimizsin, dediler.)
Elest meclisinde (Ezel bezmi, elest bezmi) Allaha söz veren ve Onun İlahlığını kabul eden insanoğlu, daha sonra bu sözünde durup durmadığının sınavını vermek üzere, ruhuna giydirilen bir beden içinde dünyaya gönderilmekte ve çeşitli şekillerde imtihan olunmaktadır. İnsanların ruhları nasıl ezel meclisinde birbirlerini görüp, tanıyıp sevmişlerse şimdi dünyada da onları dost ve sevgili edinirler. Ezel bezminde gerçek güzelliğe (Hüsni Mutlak) vurulan âşıkın dünyadaki hâli de tıpkı diğerleri gibi yine aynı Sevgiliyi arayıp bulur ve devamlı o güzelliğin sarhoşluğunu yaşamaktan ibaret olan bir ömür sürer. Bazı âşıklar, aşklarının daha ezel bezminde başladığını, yani o vakit verdikleri sözden asla dönmediklerini, aşklarında sabit kadem olduklarını tekrar ederken aslında bunu söylemekte ve Hak âşıkı olduklarını dile getirmektedirler. Hatta onlara göre ruh, gerçek vatanda kurulan elest meclisinden ayrılıp dünya gurbetine geldiğinde bir vuslat özlemi başlamış olur. Gurbetin süsüne aldanıp vatanı unutanlar ise bu imtihanda kayıpta olanlardır. Çünki gerçek âşık, vatanda tanıdığı Sevgiliden ayrılmanın acısını, azabını, elemini ve derdini çekerek bu gurbeti yaşayan âşıktır. Dünya işte bu sınavın verildiği bir gurbetten ibarettir.
Bazı sufilere göre ezel bezminin bir özelliği de orada verilen sözün Belâ! ile ifade bulmasıdır. Belâ kelimesi Arapçada olumsuz sorulara verilen olumlu bir evet cevabıdır. Olumlu sorulara evet demek için neam ifadesi kullanılır. Allah ruhlarımıza Rabbiniz değil miyim? şeklinde olumsuz bir soru yönelttiği için ruhlar da aksini tasdik sadedinde Şüphesiz Rabbimizsin! anlamında Belâ! demişlerdir. Ne var ki bu cevap aynı zamanda bela denilen şeyi de beraberinde insanoğluna yüklemiş ve dünya insan için bir bela olup çıkmış, orada imtihanların çoğu belalar ve musibetler ile yapılır olmuştur. Bunu insanoğlu ezel bezminde Belâ! diyerek kendisi istemiş ve hatta davet etmiş, sonuçta ayrılık, elem, azab, çile, hicran, hasret vs. acısını tatmıştır. Halk perdesi ile perdelenme, masiva ile kuşatılmışlık, dünyayı önemseme ve Allahtan uzaklaşma, hep bu belayı çoğaltır. Oysa beladan kurtulmanın yolu teslimiyet ve Allahım beni bana bırakma! diyebilmektir. Hani Fuzulînin,
Ya Rab hemîşe lûtfunu et rehnümâ bana
Gösterme ol tarîki ki yetmez sana bana
Tanrım! Lûtfunu benim için daimi bir rehber eyle. Sana ulaşmayan yolu bana asla gösterme! demesi gibi. Onu bilmek ve Onu sevmek... Teslimiyeti bu dereceye vardırmak yani. Hani dünyadan önce, hani dünyadaki her şeyden önce, hani Elest meclisinden de önce Allahın muradı olan bilinmek ve sevilmek. Ve bir imtihan olsun diye de şu yalan dünyayı yaşamak.
Bilirim seni yalan dünyasın
Evliyaları alan dünyasın...
İskender Pala
Zaman zaman naçizane bir kaç satırımı gönderiyorum.
Zevk sahibi çalışkan yönetmenimiz öye anlamlı ve
estetik resimler ekleyerek sunuyor ki gerçekten teşekkürler...
ELEST şiirim beni çok düşündürüp duygulandırmıştı. Bu konu ile
ilgili bir alıntı yazıyı eklemek istedim.
----------------------------------------------------------------------
Kâlû Belâda Aşk...
Bağdatlı Ruhî (ö.1605) o ünlü terkîbi bendine, Sanman bizi kim şîrei engûr ile mestiz, Biz ehli harâbâtdanız mesti elestiz diye başlar.
Şu demek olur: Bizi üzümün şarabıyla sarhoş olmuş zannetmeyiniz sakın! Biz Elest meclisinin aşk içkisiyle sarhoş olmuş bir meyhane sakiniyiz.
Allah, dünyada hiçbir şey yok iken, dünya diye bir şey de yok iken, bilinmeyi ve sevilmeyi isteyip de kainatı yaratmayı murad ettiğinde, önce ruhlarımızı yarattı ve onları bir araya toplayıp Elestü birabbikum (Ben sizin Rabbiniz değil miyim)? diye sordu. Onlar da Kalû: Belâ! (Evet, şüphesiz sen bizim Rabbimizsin, dediler.)
Elest meclisinde (Ezel bezmi, elest bezmi) Allaha söz veren ve Onun İlahlığını kabul eden insanoğlu, daha sonra bu sözünde durup durmadığının sınavını vermek üzere, ruhuna giydirilen bir beden içinde dünyaya gönderilmekte ve çeşitli şekillerde imtihan olunmaktadır. İnsanların ruhları nasıl ezel meclisinde birbirlerini görüp, tanıyıp sevmişlerse şimdi dünyada da onları dost ve sevgili edinirler. Ezel bezminde gerçek güzelliğe (Hüsni Mutlak) vurulan âşıkın dünyadaki hâli de tıpkı diğerleri gibi yine aynı Sevgiliyi arayıp bulur ve devamlı o güzelliğin sarhoşluğunu yaşamaktan ibaret olan bir ömür sürer. Bazı âşıklar, aşklarının daha ezel bezminde başladığını, yani o vakit verdikleri sözden asla dönmediklerini, aşklarında sabit kadem olduklarını tekrar ederken aslında bunu söylemekte ve Hak âşıkı olduklarını dile getirmektedirler. Hatta onlara göre ruh, gerçek vatanda kurulan elest meclisinden ayrılıp dünya gurbetine geldiğinde bir vuslat özlemi başlamış olur. Gurbetin süsüne aldanıp vatanı unutanlar ise bu imtihanda kayıpta olanlardır. Çünki gerçek âşık, vatanda tanıdığı Sevgiliden ayrılmanın acısını, azabını, elemini ve derdini çekerek bu gurbeti yaşayan âşıktır. Dünya işte bu sınavın verildiği bir gurbetten ibarettir.
Bazı sufilere göre ezel bezminin bir özelliği de orada verilen sözün Belâ! ile ifade bulmasıdır. Belâ kelimesi Arapçada olumsuz sorulara verilen olumlu bir evet cevabıdır. Olumlu sorulara evet demek için neam ifadesi kullanılır. Allah ruhlarımıza Rabbiniz değil miyim? şeklinde olumsuz bir soru yönelttiği için ruhlar da aksini tasdik sadedinde Şüphesiz Rabbimizsin! anlamında Belâ! demişlerdir. Ne var ki bu cevap aynı zamanda bela denilen şeyi de beraberinde insanoğluna yüklemiş ve dünya insan için bir bela olup çıkmış, orada imtihanların çoğu belalar ve musibetler ile yapılır olmuştur. Bunu insanoğlu ezel bezminde Belâ! diyerek kendisi istemiş ve hatta davet etmiş, sonuçta ayrılık, elem, azab, çile, hicran, hasret vs. acısını tatmıştır. Halk perdesi ile perdelenme, masiva ile kuşatılmışlık, dünyayı önemseme ve Allahtan uzaklaşma, hep bu belayı çoğaltır. Oysa beladan kurtulmanın yolu teslimiyet ve Allahım beni bana bırakma! diyebilmektir. Hani Fuzulînin,
Ya Rab hemîşe lûtfunu et rehnümâ bana
Gösterme ol tarîki ki yetmez sana bana
Tanrım! Lûtfunu benim için daimi bir rehber eyle. Sana ulaşmayan yolu bana asla gösterme! demesi gibi. Onu bilmek ve Onu sevmek... Teslimiyeti bu dereceye vardırmak yani. Hani dünyadan önce, hani dünyadaki her şeyden önce, hani Elest meclisinden de önce Allahın muradı olan bilinmek ve sevilmek. Ve bir imtihan olsun diye de şu yalan dünyayı yaşamak.
Bilirim seni yalan dünyasın
Evliyaları alan dünyasın...
İskender Pala
- dostemin
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 529
- Kayıt: 19 May 2007, 02:00
GÜL
GÜL
Değer verdiğim, saygı ve sevgi duyduğum bir kardeşimi ziyarete gitmiştim.
İşyerinde çalışma odasının duvarında bir tablo dikkatimi çekti.
Tabloda bir çöl manzarası vardı .
Boz renkli çölün üstünde mavi bir gökyüzü görünse de asıl dikkat çeken, gökyüzü üzerinde yer alan kırmızı ve muhteşem bir güldü
Zaten tabloda öne çıkarılan obje bu güldü sanırım.
Beni bir duygu kapladı ve tabloya bakıyorken sanki çöllere gittim
Bir çölü bir gülü düşledim
Her an değişen kumların şekillendirdiği çölde, damla su arasanız damla su yokken, nasıl olur da bu cansız, bu susuz ortamda bir muhteşem gül açar
Bu mucizedir işte
İlahi rahmet suyu ile sulanan ilahi bir tohum yeşerir, büyür ve sonrası malum muhteşem bir gül açar çölde
Bu gül ne görülmüş ne de görülebilecek bir güldür
Çölde açan ŞAHın Gülüdür
Bir çiçekten çok üstün, yani çiçeklerin şahıdır
Papatya var, gelincik var
Çiçeklerin şahı güldür
Karanfil var, laleler var
Çiçeklerin şahı güldür
Her çiçekte güzellik var
Kimi zambak kimi güldür
Rengarengi çeşidi var
Çiçeklerin şahı güldür
Her çiçekte bir koku var
Kimi nergis kimi güldür
Her kokuda ayrı zevk var
Çiçeklerin şahı güldür
Her çiçeğin bir balı var
Arı için tercih güldür
Çiçeklerde şifalar var
Çiçeklerin şahı güldür
Birbirinden süslüsü var
Bülbül için çiçek güldür
Menekşesi sümbülü var
Çiçeklerin şahı güldür
Her çiçekte özellik var
En özeli güzel güldür
Çiçekte de mertebe var
Çiçeklerin şahı güldür
Sözde çiçek benzetmedir
Bir semboldür bir simgedir
Ya Velidir ya Nebidir
Çiçeklerin şahı güldür
Dost Emin der rahmet güldür
Peygamberim Ahmet güldür
Muhammede sembol güldür
Çiçeklerin şahı güldür
Dilde salavat (ASM..) bağlanmışken gönülden, gözüm güldeydi ve Rasulullah ( sav ) o an benimleydi
Misler gibi gül kokuyordu her yer
Bakın gül nasıl koktu
GÜL KOKTU
Muhammed geldiğinde gökler yerler gül koktu
Muhammed dendiğinde bütün diller gül koktu
Muhammed girdiğinde tüm gönüller gül koktu
Alemlere rahmetti cümle ȃlem gül koktu
Arş-ı Rahman nurlandı arş-ı ȃla gül koktu
Yedi göklerden indi tüm semȃvat gül koktu
Dünyaya şeref verdi çöller dağlar gül koktu
Hakk yolunu gösterdi mümin kullar gül koktu
Çöllerde bir gül açtı bütün kumlar gül koktu
Nuruyla Muhammedin tüm kainat gül koktu
Salavat söylendikçe nefeslerden gül koktu
Kalemime gül taktım kelimeler gül koktu
Allah Habibim dedi nurunu Ona verdi
Onun nuruyla bizi bu cihanda var etti
Tüm gülistan şenlendi çünkü Şah gülü geldi
Çöllerde bir gül açtı bütün kumlar gül koktu
Nurlandı bütün ȃlem aydınlandı her bir yer
Onun nuru gelince hayır geldi gitti şer
Elinde yüce Kuran hakikatleri söyler
Nuruyla Muhammedin tüm kȃinat gül koktu
Putlar yerle bir oldu gönüle girdi Allah
Kulluk bilinci geldi ümmeti dedi Allah
Şehadetim; Allah bir, Muhammed Resullullah
Salavat söylendikçe nefeslerden gül koktu
Müminlere ne mutlu ümmetiyiz biz Onun
Hatem-i Enbiyanın O en büyük Resulün
Adını andıkça ben Muhammed Mustafanın
Kalemime gül taktım kelimeler gül koktu
Şah gülünü kokladım içim dışım gül koktu
Salavat çektim durdum nefesimden gül koktu
Nuru gönüle doldu, dilim, gönlüm gül koktu
Muhammedin nurundan Dost Eminim gül koktu
O kokuyu alabilen meftun olur, mümin olur
Bu koku ezel ebed tüter ve halen tütmektedir, duyabilenlere ne mutlu
Selam ve salat Yüce Peygamberim (sav) e olsun, onun sevgisini veren Rabbime sonsuz hamd-ü senalar olsun
Elhamdülillah
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
- zahidzenderun
- Özel Üye
- Mesajlar: 1026
- Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00
Güllerin ve Gönüllerin Efendisine
Yerde Ahmed, semâda Muhammed olan ey gül!
Selâmlar olsun hakkı fermân eden ey gönül!
Seni yüceltmek için değildir sözlerimiz,
Nûrunla kemâl buldu hep kelimelerimiz,
Âlem Senle övüldü, biz Seninle hep güldük,
On dört asırdır dâim sensizliğe sürüldük.
Gülden manâlar bulan aşkla tutuştu cihân!
Bir gül açtı tam on dört asırdır hiç solmayan!
Sönmeyen bir hasrettir sana olan aşkımız,
Toprağın mahviyeti fırtınada farkımız!
Ummanlar kurudu hep, hayat çöl ortasında
Dert varsa dermân da var, dert; Sen, dermânımız da..
....................................................................
......................................................................
Sana salât ve selâm.. gönlümüz senle dolsun
Bizleri sana ümmet yapana hamdler olsun.
Zafer Şık
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
- habibi
- Özel Üye
- Mesajlar: 1059
- Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00
- Nurten
- Özel Üye
- Mesajlar: 724
- Kayıt: 25 Ağu 2007, 02:00
- dostemin
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 529
- Kayıt: 19 May 2007, 02:00
BENİM MUHAMMEDİM VAR
BENİM MUHAMMEDİM VAR
Beni Hakka bağlayan güzel bir rehberim var
Müslüman müminlere yolu gösterenim var
Hakka beni sall eden şah-ı Peygamberim var
Ahmet, Mahmut, Mustafa, benim Muhammedim var
Çölde açan Şah Gülü, mis kokulu gülüm var
Nuruyla aydınlatan sönmez bir kandilim var
Ezel, ebed ışıtan Nur-u Muhammedim var
Ahmet, Mahmut, Mustafa, benim Muhammedim var
Allahın sevgilisi Habib-i Kibriyam var
Nebilerin önderi Sebeb-i Hilkatim var
İlk ve son olan Nebi, Hatem-ül Enbiyam var
Ahmet, Mahmut, Mustafa, benim Muhammedim var
Canlı, cansız her şeyi Allah için seven var
Muhtaca yardım eden Allah için veren var
İnsana örnek olan insanüstü insan var
Ahmet, Mahmut, Mustafa, benim Muhammedim var
Vahiy duyup dinleyen Kuranı söyleyen var
En büyük mucizeyi Kuranı getiren var
Kȃinatın özeti Yüce Kuran diyen var
Ahmet, Mahmut, Mustafa, benim Muhammedim var
Hakkın kulu, Resulü, dilde şahadetim var
Her gün günde beş vakit namazını kılan var
Gece gündüz daima secdeye kapanan var
Ahmet, Mahmut, Mustafa, benim Muhammedim var
Allah için orucu tutan ve tutturan var
İhtiyacı olana zekatını veren var
Putlardan temizleyip Kȃbede Hac yapan var
Ahmet, Mahmut, Mustafa, benim Muhammedim var
Mahşerde ümmetine şefaatçi olan var
Ümmetini çok seven kucaklayan Nebim var
Tutunacak tek dalım canım Peygamberim var
Ahmet, Mahmut, Mustafa, benim Muhammedim var
Dost Emine dost olan gerçek tek rehberim var
Gönülde hüküm süren daim bir Resulüm var
Mȃna ȃlemlerinde parlayan güneşim var
Ahmet, Mahmut, Mustafa, benim Muhammedim var
- Gariban
- Moderatör
- Mesajlar: 2834
- Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00
- dostemin
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 529
- Kayıt: 19 May 2007, 02:00
İNSAN OLARAK
İNSAN OLARAK
Gelmedin dünyaya hayvan olarak
İnsan ol, insan kal, insan olarak
Neden, niçin geldin, kafa yorarak
Yaratanı tanı insan olarak
Canlıyı, cansızı, seni ve beni
Mevlâmız yarattı bütün evreni
Aklını kullan da bil sen kendini
Allahın kulusun insan olarak
Gördüğün hayalin gerçeği de var
Zâhirin dışında Bâtın âlem var
Hem orda hem burda bir tek Tanrı var
Gerçeği bilmeli insan olarak
Gerçeği bilirsen Hakkı görürsün
Her işte, oluşta, Onu bulursun
Onunla BİR olur Onla olursun
Hem Osun, hem Ondan, insan olarak
Dost Emin diyor ki, inan bilerek
Vücudda Şuhudda Vahdet görerek
Gerçeğe erersin Hakkı bularak
Sen hiçsin Hakk vardır, insan olarak
- nur_umim
- Özel Üye
- Mesajlar: 1118
- Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00
- habibi
- Özel Üye
- Mesajlar: 1059
- Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00
- anlamak
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 546
- Kayıt: 12 May 2008, 02:00
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
Mesnevî: Âh, tabiatı bize uymayan dostun verdiği ıztıraplardan!.. Âh, onların kalbimizde açtığı derin yaralardan! Ey ulu kişiler, ey büyük insanlar; aklınızı başınıza alın da kendinize iyi dostlar, uygun arkadaşlar arayınız! (c.6, 2950)
Kendine gel de, görünüşe kapılma, güzel sûrete tapma; öyle bir söz de söyleme! Aynı cinsten oluşu görünüşte, sûrette arama! (c.6, 2953)
Dostluk, müsbet veya menfî vasıflardaki ortaklıktan kaynaklanır. Gerçek dostluk ise yalnız samîmî ruhlarda barınır. Bu vasfa, insan şahsiyetinin en yüksek kademelerinde rastlanır.
Her hâdise karşısında, iki kişinin aynı duygulara sahip olması ile dostluk yaşatılır. Gerçek dostluk, iki gönül arasındaki cereyan hattıdır. Bu cereyanla, yani muhabbet akışı netîcesinde, sevilenin her hâli sevene sirâyet eder.
Gönüldeki aşk deryaları coşmaya ve sevda güneşleri tutuşmaya başlar. Bu îtibarla, müşterek duygulara sahip olmayanların, arkadaşlık ve kardeşlik gibi zahirî ve tesâdüfî yakınlıklarının dostlukla alâkası yoktur.
Zîrâ Ebû Leheb, Hazret-i Peygamberin öz amcası olduğu hâlde, Ona en uzak düşen bedbahtlardan biriydi.
Kendine gel de, görünüşe kapılma, güzel sûrete tapma; öyle bir söz de söyleme! Aynı cinsten oluşu görünüşte, sûrette arama! (c.6, 2953)
Dostluk, müsbet veya menfî vasıflardaki ortaklıktan kaynaklanır. Gerçek dostluk ise yalnız samîmî ruhlarda barınır. Bu vasfa, insan şahsiyetinin en yüksek kademelerinde rastlanır.
Her hâdise karşısında, iki kişinin aynı duygulara sahip olması ile dostluk yaşatılır. Gerçek dostluk, iki gönül arasındaki cereyan hattıdır. Bu cereyanla, yani muhabbet akışı netîcesinde, sevilenin her hâli sevene sirâyet eder.
Gönüldeki aşk deryaları coşmaya ve sevda güneşleri tutuşmaya başlar. Bu îtibarla, müşterek duygulara sahip olmayanların, arkadaşlık ve kardeşlik gibi zahirî ve tesâdüfî yakınlıklarının dostlukla alâkası yoktur.
Zîrâ Ebû Leheb, Hazret-i Peygamberin öz amcası olduğu hâlde, Ona en uzak düşen bedbahtlardan biriydi.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- anlamak
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 546
- Kayıt: 12 May 2008, 02:00
MESNEVİDEN
"Bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında.
Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yasamak istemediklerini, nasıl olup da bir 'yabancı 'yı kendi kardeşlerine yeğlediklerini.
Biri karga, biri leylek...
O kadar farklıdır ki kuşlar ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine.
Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle.
Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar.
O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, beraber yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar.
O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakin kılan.
Topal kuşlar birbirlerinin 'arızalarını bilir ve sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine.
En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır.
Aynı şekilde zengin, aynı şekilde mesut olanların ortak paydaları sabun köpüğü gibidir, uçar.
Ortak acı, ortak hüzün, ortak pürüzdür esas yakınlaştıran, yaklaştıran...."
EN SEVDİĞİM HİKAYELERDEN BİRİDİR.
"Bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar yol kenarında.
Hayli merak eder bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yasamak istemediklerini, nasıl olup da bir 'yabancı 'yı kendi kardeşlerine yeğlediklerini.
Biri karga, biri leylek...
O kadar farklıdır ki kuşlar ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine.
Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle.
Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Ta ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar.
O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, beraber yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar.
O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakin kılan.
Topal kuşlar birbirlerinin 'arızalarını bilir ve sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine.
En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır.
Aynı şekilde zengin, aynı şekilde mesut olanların ortak paydaları sabun köpüğü gibidir, uçar.
Ortak acı, ortak hüzün, ortak pürüzdür esas yakınlaştıran, yaklaştıran...."
EN SEVDİĞİM HİKAYELERDEN BİRİDİR.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
Allah c.c razı olsun anlamak kardeşimiz...
Gerçekten yeri geldiğinde bir dostunuz, kan bağınız olan bir yakınınızdan size daha yakın olabiliyor. Nice akrabalarımız var ki onlarla dünya birlikteliği yaşasak ta ölüm ötesi yaşam boyutunda birçoğu ile yolarımızın ayrılacağı kesinlik kazanıyor. Aslında mesele tahmin edemeyeceğimiz kadar önemli şöyle ki:
Allah Rasullerinin hayatlarına ibretle bir göz atın. Hazreti Yusufa kendi öz kardeşleri tuzak kurup kuyuya atmadılar mı? Hazreti Luta karısı iman etmeyip ona ihanet etmedi mi? Hazreti Nuha kendi öz oğlu inanmamakta ısrar etmedi mi? Hazreti Rasulullaha kendi öz amcası inandı mı?.
Kuranda kendilerinden irtibatın kesilmemesi istenen kesim kanaatimizce kurbiyet ehli olan mukarreb veliler ve Salih insanlardır. Zira akrebiyeti inkişaf etmiş (Allaha yakiyn derecesi yükselmiş) olan insanlar Allaha B sırrıyla iman etmiş olan insanların gerçek yakınlarıdırlar.
Nasıl ki Seyitlik müessesesinde Rasulullaha genetik olarak bağlı oluş yanında fıtri istidat ve özellik olarak bağlılıktan da söz edilebiliyorsa aynı şekilde kurbiyet ehliyle mümin insanların yakınlığından da rahatlıkla söz edilebilir.
Yakın olmamaları düşünülemez zira her iki kesim de Allaha yakiyn kazanmışlardır. Onların aralarındaki yakınlık ölçüsü kanbağı ve ona bağlı bir takım dünyevi ilişkiler değil, öz hakikatleriyle olan irtibatlarıdır.
Nazım Akpınar
Gerçekten yeri geldiğinde bir dostunuz, kan bağınız olan bir yakınınızdan size daha yakın olabiliyor. Nice akrabalarımız var ki onlarla dünya birlikteliği yaşasak ta ölüm ötesi yaşam boyutunda birçoğu ile yolarımızın ayrılacağı kesinlik kazanıyor. Aslında mesele tahmin edemeyeceğimiz kadar önemli şöyle ki:
Allah Rasullerinin hayatlarına ibretle bir göz atın. Hazreti Yusufa kendi öz kardeşleri tuzak kurup kuyuya atmadılar mı? Hazreti Luta karısı iman etmeyip ona ihanet etmedi mi? Hazreti Nuha kendi öz oğlu inanmamakta ısrar etmedi mi? Hazreti Rasulullaha kendi öz amcası inandı mı?.
Kuranda kendilerinden irtibatın kesilmemesi istenen kesim kanaatimizce kurbiyet ehli olan mukarreb veliler ve Salih insanlardır. Zira akrebiyeti inkişaf etmiş (Allaha yakiyn derecesi yükselmiş) olan insanlar Allaha B sırrıyla iman etmiş olan insanların gerçek yakınlarıdırlar.
Nasıl ki Seyitlik müessesesinde Rasulullaha genetik olarak bağlı oluş yanında fıtri istidat ve özellik olarak bağlılıktan da söz edilebiliyorsa aynı şekilde kurbiyet ehliyle mümin insanların yakınlığından da rahatlıkla söz edilebilir.
Yakın olmamaları düşünülemez zira her iki kesim de Allaha yakiyn kazanmışlardır. Onların aralarındaki yakınlık ölçüsü kanbağı ve ona bağlı bir takım dünyevi ilişkiler değil, öz hakikatleriyle olan irtibatlarıdır.
Nazım Akpınar
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- anlamak
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 546
- Kayıt: 12 May 2008, 02:00
Sevgili MİNA CAN,MINA yazdı:Allah c.c razı olsun anlamak kardeşimiz...
Gerçekten yeri geldiğinde bir dostunuz, kan bağınız olan bir yakınınızdan size daha yakın olabiliyor. Nice akrabalarımız var ki onlarla dünya birlikteliği yaşasak ta ölüm ötesi yaşam boyutunda birçoğu ile yolarımızın ayrılacağı kesinlik kazanıyor. Aslında mesele tahmin edemeyeceğimiz kadar önemli şöyle ki:
Allah Rasullerinin hayatlarına ibretle bir göz atın. Hazreti Yusufa kendi öz kardeşleri tuzak kurup kuyuya atmadılar mı? Hazreti Luta karısı iman etmeyip ona ihanet etmedi mi? Hazreti Nuha kendi öz oğlu inanmamakta ısrar etmedi mi? Hazreti Rasulullaha kendi öz amcası inandı mı?.
Kuranda kendilerinden irtibatın kesilmemesi istenen kesim kanaatimizce kurbiyet ehli olan mukarreb veliler ve Salih insanlardır. Zira akrebiyeti inkişaf etmiş (Allaha yakiyn derecesi yükselmiş) olan insanlar Allaha B sırrıyla iman etmiş olan insanların gerçek yakınlarıdırlar.
Nasıl ki Seyitlik müessesesinde Rasulullaha genetik olarak bağlı oluş yanında fıtri istidat ve özellik olarak bağlılıktan da söz edilebiliyorsa aynı şekilde kurbiyet ehliyle mümin insanların yakınlığından da rahatlıkla söz edilebilir.
Yakın olmamaları düşünülemez zira her iki kesim de Allaha yakiyn kazanmışlardır. Onların aralarındaki yakınlık ölçüsü kanbağı ve ona bağlı bir takım dünyevi ilişkiler değil, öz hakikatleriyle olan irtibatlarıdır.
Nazım Akpınar
Çok güzel bir konuya değindiniz ki benim de muzdarip olduğum bir durum bu konu. Ailem de çevrem de ve kocaelinde nerdeyse yapayalnızız. Yani sohbet edeceğimiz gerçek dostlarımız yok. Yoksa elbette yalnızlığımız somut değil ancak en kalabalıkta bile kendimi yalnız hissedip boğulmam sıkılmam insana yetiyor. Ancak paylaştığınızı okuyunca hiç böyle düşünmemiştim. Çok teşekkür ederim. Ayna oldunuz...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
- habibi
- Özel Üye
- Mesajlar: 1059
- Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00
Şeriatte, bu senindir, bu benim,
Tarikatte, hem senindir, hem benim,
Hakikatte ne senindir, ne benim
hakikate eren kullarından olabilmek BİR halkasında coşabilmek duasıyla.....
RAHMAN bizleri can dostlarımızdan mahrum eylemesin inşALLAH....
Tarikatte, hem senindir, hem benim,
Hakikatte ne senindir, ne benim
hakikate eren kullarından olabilmek BİR halkasında coşabilmek duasıyla.....
RAHMAN bizleri can dostlarımızdan mahrum eylemesin inşALLAH....
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
- habibi
- Özel Üye
- Mesajlar: 1059
- Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00
Irak durma dostum yakın gel şöyle
Yanımız da birdir yöremiz de bir
Derdin varsa eğer bilene söyle
Yaramız da birdir beremiz de bir
Doğumlarda on gün dokuz da ayız
Ne umman ne nehir ne de bir çayız
Bölmüşlerdir bizi parça parçayız
Damlamız da birdir deremiz de bir
Kimimiz gamdayız kimimiz demde
Hemi canavarız insanız hem de
Halbuki bizlerin o bezm-i cemde
Safımız da birdir sıramız da bir
Yanımız da birdir yöremiz de bir
Derdin varsa eğer bilene söyle
Yaramız da birdir beremiz de bir
Doğumlarda on gün dokuz da ayız
Ne umman ne nehir ne de bir çayız
Bölmüşlerdir bizi parça parçayız
Damlamız da birdir deremiz de bir
Kimimiz gamdayız kimimiz demde
Hemi canavarız insanız hem de
Halbuki bizlerin o bezm-i cemde
Safımız da birdir sıramız da bir
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
- habibi
- Özel Üye
- Mesajlar: 1059
- Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00
Rahmandan rahime bir mermi attık
Mermerleri deldi geçti ömrümüz
Ne zaman doğduk biz ne zaman battık
Bahr-i gafle daldı geçti ömrümüz
Açtık solduk gonca bağda gül gibi
Estik tozduk yüce dağda yel gibi
Boz bulanık akan azgın sel gibi
Coştu taştı geldi geçti ömrümüz
Ne fareye kalırmış ne de file
Süleyman olsan da gene nafile
Ben falanım filanım diyen gafile
Dudak büküp güldü geçti ömrümüz
Ekabiri asır sadece bir an
Vücut şehrimizi eyledi viran
Zaman zımparası ne tezdir heman
Faniyi sildi geçti ömrümüz
Mermerleri deldi geçti ömrümüz
Ne zaman doğduk biz ne zaman battık
Bahr-i gafle daldı geçti ömrümüz
Açtık solduk gonca bağda gül gibi
Estik tozduk yüce dağda yel gibi
Boz bulanık akan azgın sel gibi
Coştu taştı geldi geçti ömrümüz
Ne fareye kalırmış ne de file
Süleyman olsan da gene nafile
Ben falanım filanım diyen gafile
Dudak büküp güldü geçti ömrümüz
Ekabiri asır sadece bir an
Vücut şehrimizi eyledi viran
Zaman zımparası ne tezdir heman
Faniyi sildi geçti ömrümüz
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
- dostemin
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 529
- Kayıt: 19 May 2007, 02:00
GÜL
GÜL
Papatya var, gelincik var
Çiçeklerin şahı güldür
Karanfil var, laleler var
Çiçeklerin şahı güldür
Her çiçekte güzellik var
Kimi zambak kimi güldür
Rengarengi çeşidi var
Çiçeklerin şahı güldür
Her çiçekte bir koku var
Kimi nergis kimi güldür
Her kokuda ayrı zevk var
Çiçeklerin şahı güldür
Her çiçeğin bir balı var
Arı için tercih güldür
Çiçeklerde şifalar var
Çiçeklerin şahı güldür
Birbirinden süslüsü var
Bülbül için çiçek güldür
Menekşesi sümbülü var
Çiçeklerin şahı güldür
Her çiçekte özellik var
En özeli güzel güldür
Çiçekte de mertebe var
Çiçeklerin şahı güldür
Sözde çiçek benzetmedir
Bir semboldür bir simgedir
Ya Velidir ya Nebidir
Çiçeklerin şahı güldür
Dost Emin der rahmet güldür
Peygamberim Ahmet güldür
Muhammede sembol güldür
Çiçeklerin şahı güldür
- dostemin
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 529
- Kayıt: 19 May 2007, 02:00
İHMAL ETTİN!..
İHMAL ETTİN!..
Kaynaktan çıkmaktasın, sel olup taşmaktasın
Büyük bir ırmaktasın, sonsuza akmaktasın
Bir anda doğmaktasın, ani, yok olmaktasın
Neden hiç düşünmedin, kendini ihmal ettin
Her şeye sıfat verdin, güzel ve çirkin dedin
Çevrenle ilgilendin, yedin, içtin eğlendin
Nerden geldim demedin, menşeini bilmedin
Neden hiç düşünmedin, kendini ihmal ettin
Akıl neden verilmiş, insanoğlu düşün sen
Yaratanın ne demiş, görevini düşün sen
İbadet et Allaha , sınavını düşün sen
Neden hiç düşünmedin, kendini ihmal ettin
Sen kendini bilirsen, Rabbini de bilirsin
Resȗlüne uyarsan, kemȃlȃta erersin
Kemȃlȃta erersen, menşeine dönersin
Neden hiç düşünmedin, kendini ihmal ettin
***
Ol der ise ol Padişah
Hemen olur isterse Şah
İsmi Hüda, Mevla, Tanrı
Ol diyen O, Odur ALLAH
***
Çalabına yalvarırsan
Belki sana nurlar saçar
Sarayına alacaksa
Sultan sana kapı açar
***
Cahil zahid bunu bilmez
Sanır dilsiz Allah demez
Her şey Onu tesbih eder
Gönüldedir Hakk silinmez
***
- Nurten
- Özel Üye
- Mesajlar: 724
- Kayıt: 25 Ağu 2007, 02:00