ya nasib...
- seyitcan
- Yeni Üye
- Mesajlar: 19
- Kayıt: 28 Nis 2007, 02:00
ya nasib...
İstikamet...
O'ndan gelen herşey güzeldir, hoştur
Aklın varsa atını, O'na doğru koştur!..
18.12.04 01:41 Ankara..
Ya Nasib...
Haykırmak istiyorum hıçkırıklarımı..
Hayal içindeki, düş kırıklarımı!
Bilinmezlik içinde kayboluşumu
Kendimi arayıp, kendimde buluşumu!..
Yineleyen zaman.. Niye, ne zaman?!
Anlamazsın, birden oluverir, olan!
Dinle.. bir sus! Hele bak.. ve gör
Neyi, nasıl görsün? Bakmayan, kör!
Sen de hayatını takva ile ör...
Örmeyen, görmeyen, duymayan: Nankör!!
Alkış mı?! Neyi alkışladı tarihler?!
Bahane hazır.. sebep: Kör talihler!
Çözüm mü : DUY - GEL - UY - KAL
Sen de bu meclisten nasibin al...
25.06.06 21:36 Ankara
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/seyitcan.jpg[/img]
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
Seyitcanımız yüreğine bereketler dilerim.
O güzel şiirinde nice dersler çıkmakta...
"O'ndan gelen herşey güzeldir, hoştur" deyişin Yunus Emremizin:
""Gelse celalinden cefa,
Yahut cemalinden vefa,
İkisi de cana safa,
Kahrın da hoş lütfun da hoş.""
şiirindeki Rıza sırrını hatırlattı...
"Aklın varsa atını, O'na doğru koştur!.." deyişin ise Niyazi Mısrîmizin:
Al ele çevkân-ı zikri hem süvâr ol nefsine
Kapa gör tevhîd topunu çünkü meydânındadır
(Açıklama: Çevkan Arabistanda atlı sporlardan olup yün keçeden yapılan çevkanla, fırlatılan çok sert topu peşinden at sürülerek yetişip havada yakalamak hüneri
Sen de Ey Derviş!
Nefs Atına bin süvarisi ol!
Zikr-i dâim çevkanını eline geçir!
Tevhid topu İmtiham Meydanında, fırlatılmış hâlde ve zaman çok az durma koştur ve havada kap düşmeden ayak altına!!!)
şiirini anımsattı...
"Bilinmezlik içinde kayboluşumu
Kendimi arayıp, kendimde buluşumu!.."
dersin ya ne güzel dersin.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Kim ki NEFSin bilir, Rabbini de bilir buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfül-Hâfâ II/343 (2532)
"Dinle.. bir sus! Hele bak.. ve gör
Neyi, nasıl görsün? Bakmayan, kör!
Sen de hayatını takva ile ör...
Örmeyen, görmeyen, duymayan: Nankör!! "
Dersin ve Rasulullah s.a.v. Efendimizde:
"Gerçekten ALLAH, takva sahibi, gânî ve kendi halinde olan kulu sever." buyurmuştur.
(Sa'd b. Ebi Vakkas (radiyallahu anhu)'dan; Müslim; Askalânî, Bûlüğü'l-Merâm 1502/1271)
Ayette ise:
"Ya eyyühellezine amenu la tükaddimu beyne yedeyillahi ve rasulihi vettekullah innellahe semiun alim. : Ey iman edenler, Allah'ın ve peygamberinin önüne geçmeyin (saygısızlık etmeyin) ve Allah'tan korkun, çünkü Allah işitir, bilir." (Hucurat 1)
Birde İstikamet bulma nasibi isteyenlere çözüm diyorsun:
"Çözüm mü : DUY - GEL - UY - KAL
Sen de bu meclisten nasibin al... "
Bakara 235. ayetindeki: "Semiğnâ ve ateğnâ! : DUYduk ve UYduk!" dileyebilenler ise Teslimiyet ve İstikameti bilip bulanlardır...
Rasulullah s.a.v. Efendimizi DUYup Teslimiyetine GELenler,
Rasulullah s.a.v. Efendimize UYarak İstikametinde KALanlar...
Onlara Es Selam olsun...
Bu Meclis ise Muhammedi Gönül Gemimiz...
Tenezzül eden Kısmetini bulsun!..
Ya nasib! deriz...
İnşaallah..
Muhammedi muhabbetle.
O güzel şiirinde nice dersler çıkmakta...
"O'ndan gelen herşey güzeldir, hoştur" deyişin Yunus Emremizin:
""Gelse celalinden cefa,
Yahut cemalinden vefa,
İkisi de cana safa,
Kahrın da hoş lütfun da hoş.""
şiirindeki Rıza sırrını hatırlattı...
"Aklın varsa atını, O'na doğru koştur!.." deyişin ise Niyazi Mısrîmizin:
Al ele çevkân-ı zikri hem süvâr ol nefsine
Kapa gör tevhîd topunu çünkü meydânındadır
(Açıklama: Çevkan Arabistanda atlı sporlardan olup yün keçeden yapılan çevkanla, fırlatılan çok sert topu peşinden at sürülerek yetişip havada yakalamak hüneri
Sen de Ey Derviş!
Nefs Atına bin süvarisi ol!
Zikr-i dâim çevkanını eline geçir!
Tevhid topu İmtiham Meydanında, fırlatılmış hâlde ve zaman çok az durma koştur ve havada kap düşmeden ayak altına!!!)
şiirini anımsattı...
"Bilinmezlik içinde kayboluşumu
Kendimi arayıp, kendimde buluşumu!.."
dersin ya ne güzel dersin.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Kim ki NEFSin bilir, Rabbini de bilir buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfül-Hâfâ II/343 (2532)
"Dinle.. bir sus! Hele bak.. ve gör
Neyi, nasıl görsün? Bakmayan, kör!
Sen de hayatını takva ile ör...
Örmeyen, görmeyen, duymayan: Nankör!! "
Dersin ve Rasulullah s.a.v. Efendimizde:
"Gerçekten ALLAH, takva sahibi, gânî ve kendi halinde olan kulu sever." buyurmuştur.
(Sa'd b. Ebi Vakkas (radiyallahu anhu)'dan; Müslim; Askalânî, Bûlüğü'l-Merâm 1502/1271)
Ayette ise:
"Ya eyyühellezine amenu la tükaddimu beyne yedeyillahi ve rasulihi vettekullah innellahe semiun alim. : Ey iman edenler, Allah'ın ve peygamberinin önüne geçmeyin (saygısızlık etmeyin) ve Allah'tan korkun, çünkü Allah işitir, bilir." (Hucurat 1)
Birde İstikamet bulma nasibi isteyenlere çözüm diyorsun:
"Çözüm mü : DUY - GEL - UY - KAL
Sen de bu meclisten nasibin al... "
Bakara 235. ayetindeki: "Semiğnâ ve ateğnâ! : DUYduk ve UYduk!" dileyebilenler ise Teslimiyet ve İstikameti bilip bulanlardır...
Rasulullah s.a.v. Efendimizi DUYup Teslimiyetine GELenler,
Rasulullah s.a.v. Efendimize UYarak İstikametinde KALanlar...
Onlara Es Selam olsun...
Bu Meclis ise Muhammedi Gönül Gemimiz...
Tenezzül eden Kısmetini bulsun!..
Ya nasib! deriz...
İnşaallah..
Muhammedi muhabbetle.
- seyitcan
- Yeni Üye
- Mesajlar: 19
- Kayıt: 28 Nis 2007, 02:00
Sevgili büyüğüm Nur-ye hanım ve can ağabeyim...
Güzel dilekleriniz ve dualarınız bizi de Muhammedi Gönül Gemisi' ne bile eyleye...
Tayfa olur, direk olur, sal olur, Gemi'de Kal oluruz inşaAllah...
E Mİ?!
Herhangi bir günün, hangi özlemi?!
Herhangi bir çayın oldu mu demi?!
Herhangi bir günde kalkacak gemi;
BİZ'i unutmasın söyleyin e mi..!
11.04.05 16:19 Ankara
Muhammedi muhabbetle...
Güzel dilekleriniz ve dualarınız bizi de Muhammedi Gönül Gemisi' ne bile eyleye...
Tayfa olur, direk olur, sal olur, Gemi'de Kal oluruz inşaAllah...
E Mİ?!
Herhangi bir günün, hangi özlemi?!
Herhangi bir çayın oldu mu demi?!
Herhangi bir günde kalkacak gemi;
BİZ'i unutmasın söyleyin e mi..!
11.04.05 16:19 Ankara
Muhammedi muhabbetle...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/seyitcan.jpg[/img]
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
ne hoş duyuşlar...elhamdülillah....
İrfan ehlinin her bir sözünü duymağa insan gerek
İrfan ehlinin her bir sözünü anlamak için insan olmak gerektir, hayvan anlamaz, çünkü birliğe yüzünü çevirmeyen insan olamaz. Muhyiddin Arabi, Mısırda otururken bazen kendisini çevre köylere dâvet ederlerdi.
Bir defasında yolu bir köye düşmüştü. Bir camiinin önünde toplanan köy halkı birinin başına üşüşmüş, gülüşüyorlardı. Hazret-i Şeyh de onların yanına gitti, baktı ki, bir zat bir şeyler söylemekte ve çevresindekileri güldürmekte, meselâ, o : Bu camiin direkleri insandır ve Şeyhi görünce, gel bakalım sen söyle Bu camiin direkleri insan değil midir? Hazret-i Şeyh de cevaben : Evet bu camiin direkleri insandır dedi.
Katre nice anlasın ummân olan anlar bizi
İşte benim gibi bir dîvâne daha Çünkü insan olmasa cami durur mu? Birlikte camiye girdiler. Behlül namaza durdu, yatıp kalktı, yatıp kalktı, Hazret-i Şeyh : Yahu böyle namaz olur mu? diye sordu. Behlül, Ne yapayım beni yatırır kaldırır, yatırır kaldırır, o böyle yaptırır diye cevap verdi.
Bu, insanın, abdiyyet denilen mutlak kulluk düzeyinde, kişisel algı ve iradesini aradan kaldırmasına işarettir. Kişisel doğasının sınırlarını terk eden insan, Külli İradeye bağlanır ve adeta taş haline gelir. Taş, nasıl, ancak başka bir el tarafından hareket ettirilirse, gerçek kul haline gelen kişi de, tıpkı taş gibi, ancak Külli İrade tarafından hareketlendirilir ve tümüyle Ona tabi olur.
Niyazi Mısri, nefesinde, varlığın macerasını özetlemektedir :
Allahı Zat düzeyinde idrak etmek, yetkinleşmiş insan açısından son düzeydir. Onu Zat düzeyinde idrak edenler, Onun irfanının mahremidir. Bu, sırra mazhar olmaktır. Sır, sadece bir kişinin bildiğine denir. İki kişinin bildiği sır değildir.
İbn Arabi, sır için, deşifre edilemeyen, hatta, henüz verilmemiş olan der.
Sır ilmi tabiri, bize, ilmin, Allahın Alim sıfatından geldiğini söyler.
Alim, Allahın sıfat-ı Şerifelerindendir.
Allah, ilmi, dilediğine verir. Bizi, yani kamil insanı, yani varlığın hikayesini anlamak için bu ilimden nasiplenmiş olmak gerekir. Hakkın Zatında, Onun irfanına mahrem olmayan bizi anlamaz, varlığın sırrına eremez, varoluşun hikmetini bilemez.
Bilmek, Onun bildirişiyledir.
Sır ilminin sahilsiz umanına dalmamış olanlar, kamil insanın yani varlığın sırrına da eremez, kendini, ötekini ve Hakkı bilemez, tanıyamaz, göremez.
Bu dilden anlamak, sözün ve sessizliğin, ilmin ve hikmetin, sırrın ve irfanın hakikatine ermek için, o kıyısız denize dalmış olmak gerekir.
Bu fenâ gülzârına bülbül olanlar anlamaz,
Vech-i Bâkî hüsnüne hayrân olan anlar bizi.
Bu dizeler, bizi, binlerce yıllık bir geleneğin bahçesine çeker.
Varlık bir gül bahçesidir ve insan, orada, Heideggerin deyişiyle, hayreti kuşanmış biçimde şakıyan bir bülbüldür.
Bülbül, yaygın olarak yetkin insan için kullanılan bir imgedir.
Fakat, Mısri, bu imgeyi de aşan, onu da kuşatan bir üst düzeyden seslenmekte, fena ile damgalanmış olan bu gül bahçesinin coşkusuyla şakıyan, ona meftun olanlar değil, ancak Onun Vechinin sonsuz güzelliğine hayran olanlar İlahi Hakikati idrak edebilirler demektedir.
irfanmı?!
ya nasip......
Allah sıhhatli, afiyetli, huzurlu, ecirli, sevaplı uzun ömürle yaşamayı nasib etsin...
Allah cennetiyle, cemaliyle cümlenizi, cümlemizi müşerref eylesin
O sevdiğimiz büyüklerimize Firdevs-i A'lâ'da komşu eylesin... Dualarımızı da lütfuyla, keremiyle kabul eylesin...
amin...
sevgiyle.......
İrfan ehlinin her bir sözünü duymağa insan gerek
İrfan ehlinin her bir sözünü anlamak için insan olmak gerektir, hayvan anlamaz, çünkü birliğe yüzünü çevirmeyen insan olamaz. Muhyiddin Arabi, Mısırda otururken bazen kendisini çevre köylere dâvet ederlerdi.
Bir defasında yolu bir köye düşmüştü. Bir camiinin önünde toplanan köy halkı birinin başına üşüşmüş, gülüşüyorlardı. Hazret-i Şeyh de onların yanına gitti, baktı ki, bir zat bir şeyler söylemekte ve çevresindekileri güldürmekte, meselâ, o : Bu camiin direkleri insandır ve Şeyhi görünce, gel bakalım sen söyle Bu camiin direkleri insan değil midir? Hazret-i Şeyh de cevaben : Evet bu camiin direkleri insandır dedi.
Katre nice anlasın ummân olan anlar bizi
İşte benim gibi bir dîvâne daha Çünkü insan olmasa cami durur mu? Birlikte camiye girdiler. Behlül namaza durdu, yatıp kalktı, yatıp kalktı, Hazret-i Şeyh : Yahu böyle namaz olur mu? diye sordu. Behlül, Ne yapayım beni yatırır kaldırır, yatırır kaldırır, o böyle yaptırır diye cevap verdi.
Bu, insanın, abdiyyet denilen mutlak kulluk düzeyinde, kişisel algı ve iradesini aradan kaldırmasına işarettir. Kişisel doğasının sınırlarını terk eden insan, Külli İradeye bağlanır ve adeta taş haline gelir. Taş, nasıl, ancak başka bir el tarafından hareket ettirilirse, gerçek kul haline gelen kişi de, tıpkı taş gibi, ancak Külli İrade tarafından hareketlendirilir ve tümüyle Ona tabi olur.
Niyazi Mısri, nefesinde, varlığın macerasını özetlemektedir :
Allahı Zat düzeyinde idrak etmek, yetkinleşmiş insan açısından son düzeydir. Onu Zat düzeyinde idrak edenler, Onun irfanının mahremidir. Bu, sırra mazhar olmaktır. Sır, sadece bir kişinin bildiğine denir. İki kişinin bildiği sır değildir.
İbn Arabi, sır için, deşifre edilemeyen, hatta, henüz verilmemiş olan der.
Sır ilmi tabiri, bize, ilmin, Allahın Alim sıfatından geldiğini söyler.
Alim, Allahın sıfat-ı Şerifelerindendir.
Allah, ilmi, dilediğine verir. Bizi, yani kamil insanı, yani varlığın hikayesini anlamak için bu ilimden nasiplenmiş olmak gerekir. Hakkın Zatında, Onun irfanına mahrem olmayan bizi anlamaz, varlığın sırrına eremez, varoluşun hikmetini bilemez.
Bilmek, Onun bildirişiyledir.
Sır ilminin sahilsiz umanına dalmamış olanlar, kamil insanın yani varlığın sırrına da eremez, kendini, ötekini ve Hakkı bilemez, tanıyamaz, göremez.
Bu dilden anlamak, sözün ve sessizliğin, ilmin ve hikmetin, sırrın ve irfanın hakikatine ermek için, o kıyısız denize dalmış olmak gerekir.
Bu fenâ gülzârına bülbül olanlar anlamaz,
Vech-i Bâkî hüsnüne hayrân olan anlar bizi.
Bu dizeler, bizi, binlerce yıllık bir geleneğin bahçesine çeker.
Varlık bir gül bahçesidir ve insan, orada, Heideggerin deyişiyle, hayreti kuşanmış biçimde şakıyan bir bülbüldür.
Bülbül, yaygın olarak yetkin insan için kullanılan bir imgedir.
Fakat, Mısri, bu imgeyi de aşan, onu da kuşatan bir üst düzeyden seslenmekte, fena ile damgalanmış olan bu gül bahçesinin coşkusuyla şakıyan, ona meftun olanlar değil, ancak Onun Vechinin sonsuz güzelliğine hayran olanlar İlahi Hakikati idrak edebilirler demektedir.
irfanmı?!
ya nasip......
Allah sıhhatli, afiyetli, huzurlu, ecirli, sevaplı uzun ömürle yaşamayı nasib etsin...
Allah cennetiyle, cemaliyle cümlenizi, cümlemizi müşerref eylesin
O sevdiğimiz büyüklerimize Firdevs-i A'lâ'da komşu eylesin... Dualarımızı da lütfuyla, keremiyle kabul eylesin...
amin...
sevgiyle.......
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
Seyit CANım 12.9.2007 tarihinde paylaşımınla sana tekrar bir merhaba diyorum. Zorunlu ayrılıkların sebebi giderildi. Askere gittin, ve şükür tamamlayıp geldin. Kutsal olan öğretmenlik görevine başladın. Soyu güzel evladımız ömrün ve gönlün Nur'u-Mim ile dolsun daima İNŞAALLAH!seyitcan yazdı: MUHAMMEDİ 'BİZ'LİK ŞUURU
Kendini bilen kişi 'BİZ' i bulur;
Bir damla olur ve 'Deniz'i bulur!..
'Deniz'e dalan kişi solmaz asla: 'Ben' kimim?!
Çünkü 'Ben'i 'BİZ'yapmış, benim güzel efendim!..
2005 - Ankara
GÖNÜL tekkemize hoş geldin!
*** '' Üzme! Üzülme! Sev! Sevil! : Muhammedi Tasavvufta ve melâmette Toplum Tevhidimizdir. Muhammedi Mutluluk parolamızdır...
KUL İHVANİ
*** '' işte önünde, kıble yönünde, son fırsat ömründe; GÖNÜL GEMİSİ !..''
KUL İHVANİ