GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR (Gül Bağında Ağlayan GÜL)
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR (Gül Bağında Ağlayan GÜL)
MİKROSKOBUN ALTINDA ALLAH DER ÖYLE BAKARIM MİKROBA,
BİLİR VE İNANIRIM, HAYY VEREN O'DUR, MİKRODAN MAKROYA,
O'NU ANLATAN BİR İLAHİ DUYSAM, KULAK KESİLİRİM HEMEN,
FANİ AŞKLARI TERENNÜM EDEN SESLERİ CANDAN DİNLEMEM.
İÇTİĞİM SUDA, TENEFFÜS ETTİĞİM HAVADA, YEDİĞİM TATTIĞIM AŞTA,
O'NU TEFEKKÜR ETMEK, TARİFSİZ HAZDIR, HEM SONDA HEM BAŞTA.
O'NUNLA KATLANIRIM HER ACIYA HEM DERMAN BULURUM HER DERDE,
CENNETTEN KOKU GELİR CEHENNEM BİLE OLSA O'NUNLA HER YERDE.
NEFSİM HAZLARI DA ULVİLEŞİR, ÇİZDİĞİ HELÂL DAİRESİNDE OLUNCA,
TUTAR KALBİMDEN ÇIKARIR BENİ, YANLIŞA VE HARAMA DALINCA..
"RABB'İM ALLAH"!! DERİM, "DİLE KULUM" DER, " NE İSTERSEN İSTE" EL HAKK!,
HAYYR'DAN YANA NE DİLERSEM VERİR , ESİRGEMEDEN MUHAKKAK..
NE ZAMAN YÜREĞİM TİTRESE , AĞLASAM SİLER GÖZ YAŞIMI, MEVLÂM,
MAHZUN , GARİB GECELERDE, TESELLİYLE OKŞAR BAŞIMI MEVLÂM..
DALAR GİDERİM BAZEN TAA UZAKLARA, HASRETLE YANARIM AŞKINDAN,
OYSA ŞAH DAMARIMDAN DAHA YAKINDIR , DÖNER MEST OLURUM MEŞKİNDEN.
DÜN GECE ÇOK AĞLADIM," GÖNDERME BENİ KAPINDAN, GEÇTİĞİM YOLLARA",
"MUHTAÇ ETME BENİ RABB'İM, DERMAN BULAMADIĞIM FANİ KOLLARA."..
MUTLU BAHTİYÂR BİR GÜLZÂR'DA, GÜLİZÂR'INIM, RAZIYIM MURADIN BUYSA,
YETER Kİ "KULUM" DE BİR DEFA, EZELDEN EBEDE RABB'İM SENSİN OYSA...
GÜL-i ZâR .....
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
Güzin OSMANCIK
AŞK VEFADIR, (EBU-L VEFA HZ )
Üzerine bir avuç leblebi attığımız bir de o nefis kokusuyla tarçın kattığız bozayla hatırlarız hep vefayı. Aşk Vefadır!
Vefa ise İman! İmandadır gerçek sevgi, sevgiye doğarız, sevgiyle büyürüz, sevgiyle yaşarız. Sevmenin en üst noktasıdır iman. Sevgi vefa ister, sevgi fedakârlıktır.
“Gerçek sevgi” yoktur, çünkü sevginin kendisi gerçektir.
Sahte sevgi olmaz. Olsa da adı sevgi olmaz. Ruhun hasletidir Vefa, vefada gizlidir sevgi. Yıl 1453. Sultan Mehmet üzerinde taşıdığı manevi kalkanın farkındadır.
Bu himmet ile orduları ve manevi yardımcılarıyla İstanbul’u fetheder. İstanbul’un fethine rağmen Akdeniz de hala kargaşa devam etmektedir. Rodos korsanları diye adlandırılan eşkıyalar Akdeniz’in korkulu rüyası haline gelmiştir. Aslında Allahın bu adaya bahşettiği o kadar çok nimet vardır ki. Onlar burada yetişen üzümlerin, zeytinlerin envai çeşit meyvelerin farkında bile değildirler.
İsteseler adada yetişen bu ürünler onları istediği zenginliğe ulaştırabilir, ama onlar önlerine çıkan bütün gemileri talan edip haksız kazanç peşinde koşan korsanlardır. Yağma ve talan ile kazandıkları ganimetleri ise yine helal olmayan yollarda harcamaktadırlar.
Günlerden bir gün bu çapulcu yağmacılar Hac yolculuğundan dönen bir kafileye musallat olurlar. Bu kafilenin içinde Allahın pek sevdiği mübarek kullarından bir dost vardır. Korsanlar o kişiye yapılan itibarı görünce onun önemli bir kişi olduğunu anlarlar.
Onun sayesinde yüklü paralar kazanacaklarını düşünerek onu yakalayıp zindana atarlar. Kalbi dünya nimetlerinden arınmış, manevi güzellikler denizinde yüzen bu zat durumundan hiç de şikâyetçi değildir. İsmi Ebu-l Vefa Hazretleri olan bu zatın kalbinde yinede bu çapulcuların Allah tarafından affedilmesi isteği vardır.
Atıldığı zindanda bütün günlerini onların kurtuluşu için dua ederek geçirir. O Allah dostu bilir ki içlerinde taşıdıkları ruh sebebi ile onlarda birer Eşref-i mahlûkattır. Yani kâinatın en şerefli mahlûklarıdır. Ama ne yazık ki gaflet uykusunda olup gerçeklerden habersizdirler.
İşte içlerinden biri bu uykudan uyanarak gerçeğin farkına varır. Bu zindancı Hazreti Ebu-l Vefayı rahat ettirebilmek için elinden gelen her şeyi yapar, çünkü onun yüzündeki ilahi nuru müşahede etmektedir.
Zindanda bütün günler hep sohbet ile geçer. Etrafındaki herkes ona karşı muhabbet duymaktadır. Hatta fidye için onu ellerinde rehin tutan korsanlar bile hazreti hoşnut etmek için birbirleriyle yarışa girerler. Sohbetlerini nefes bile almadan dinlerler. İşte bu süre içinde Ebû-l Vefa hazretleri zindanda yanındaki bir mahkûmdan Rumcayı öğrenir. Orada Allah’ın ikramı ile keramet gösterip hastaları tedavi eder.
Hazretin Kahramanoğlu İbrahim Bey isminde hali vakti yerinde bir müridi vardır. Onun korsanların elinde tutsak olduğunu öğrenince hemen yüklü bir meblağ ödeyerek esir tutulduğu bu zindandan kurtarır. Ebu-l Vefa hazretlerinin zindandan ayrılmasıyla ilim ve irfan yuvasına dönüşen koğuşu yine eski karanlık günlerine geri döner. Hâlbuki onun zamanında kapkaranlık zindan bile taşıdığı nur ile pırıl pırıl aydınlanmış ve karanlıklardan kurtulmuştur.
Zindandan kurtulan Ebû-l Vefa hazretleri Rumların çok olduğu bir semte (Vefa ) yerleşip burada bir dergâh kurar. Bu dergâh zamanla bulunduğu semtte bir ilim ve irfan yuvası merkezi olacak, buradan nice büyük insanlar yetişecektir.
Ebû-l Vefa Hazretleri bu semtte ne kadar Müslim ve gayri Müslim insan varsa dergâhının kapısını onlara sonuna kadar açar.
Bıkmadan usanmadan bir ayırım yapmadan Allah’ın Hanif dinini tebliğ eder. Mübarek güler yüzlü aynı zamanda da nüktedandır. En çetrefil meseleleri basite indirger ve maharetle zihinlere nakşeder. Ebû-l Vefa Hazretlerinin Fatih Sultan Mehmet’ e karşı çok özel bir muhabbeti vardır. Onu hiç görmemiştir ama geceler boyunca fetih için ona dua eder. Genç Sultan’ı himmeti ile kale gibi kuşatır ve ona manevi bir zırh giydirir. Fatih Sultan Mehmet Han bu himmeti üzerinde öyle bir hisseder ki bu veliyi görmek için yanıp tutuşmaya başlar. Rüyalarını hep bu Allah dostu süsler.
Günler geçtikçe ona karşı duyduğu sevgi dayanılmaz bir hasrete dönüşür. Ve bir gün dergâhın kapısına dayanır. Fatihin kapısına geldiğini haber alan Ebû-l Vefa Hazretleri “Hayır! Kapıyı açmayın” der. Koskoca Cihan Sultanı yüz sürdüğü bu dergâhın kapısından içeri giremeyince hıçkırıklarla ağlamaya başlar.
Diğer tarafta Ebû-l vefa Hazretleri de Kapının arkasında ağlamaktadır. Dergâha bir hüzün çökmüş kimsenin yüzü gülmemektedir. Talebeleri bu olayın sebebini bir türlü çözemezler. Kapısına yüz süren herkese kucak açan bu tekkenin kapısı nasıl olurda koskoca Cihan Padişahına açılmaz?
Bunun cevabını veremezler. Nitekim içlerinden biri dayanamaz. “Bağışlayın Sultanım ama hem Hünkârımızı üzdünüz, hem de kendinizi üzüldünüz. Bunun hikmeti ne ola ki?”diye sorar. Ebu-l Vefa Hazretleri: “Doğru söylüyorsun.” der, “Ama aramızdaki muhabbet öylesine çok ki bir kere bu kapıdan içeri girip bizim sohbetlerimizi dinlese korkarım Padişahlık vazifelerini unutur.
Sonra Cihan Padişahlığı çelik çomak oyunu gibi basit gelir gözüne. Korkarım tacı tahtı bırakır, dervişliğe kalkışır. Hâlbuki o bir padişah olarak yetiştirildi. ” ( Fatih’in dervişliğe olan meylini ilk keşfeden ve yüz vermeyen Akşemseddin Hazretleridir.) ARADAN YILLAR GEÇER Ebû-l Vefa Hazretleri yerleştiği bu semtte çok sevilir. O, hiç kimseyi ayırt etmeden dergâhına kabul etmiş, hepsinin irşadına sebep olmuştur.
Vefat ettiğinde mahalle halkı mübareğin naşına sahip çıkar, onun adına güzel bir cami yaptırıp oraya defnederler. Bu gün ise Bozası ile tanıdığımız bu semt, mübarek zatın Unkapanı, Fatih, Süleymaniye arasında kalan bölgede adını taşıyan Vefa’dır.
Esnaf ona Fatiha okumadan dükkânını açmaz, çocuklar okul yolunda durup ondan destur alıp yollarına devam ederler. Nice İmparatorluklar, nice devlet büyükleri nice cihana korku salan yöneticiler silinip giderken o iktidarını yüzyıllarca hâlâ elinde tutmaktadır.
Bu nasıl iştir ki her geçen yıl kıymeti daha da anlaşılır. Çünkü onların himmetleri hiç bitmez, tükenmez.
Aşk Vefa ister, Vefa ise İman.
AŞK VEFADIR, (EBU-L VEFA HZ )
Üzerine bir avuç leblebi attığımız bir de o nefis kokusuyla tarçın kattığız bozayla hatırlarız hep vefayı. Aşk Vefadır!
Vefa ise İman! İmandadır gerçek sevgi, sevgiye doğarız, sevgiyle büyürüz, sevgiyle yaşarız. Sevmenin en üst noktasıdır iman. Sevgi vefa ister, sevgi fedakârlıktır.
“Gerçek sevgi” yoktur, çünkü sevginin kendisi gerçektir.
Sahte sevgi olmaz. Olsa da adı sevgi olmaz. Ruhun hasletidir Vefa, vefada gizlidir sevgi. Yıl 1453. Sultan Mehmet üzerinde taşıdığı manevi kalkanın farkındadır.
Bu himmet ile orduları ve manevi yardımcılarıyla İstanbul’u fetheder. İstanbul’un fethine rağmen Akdeniz de hala kargaşa devam etmektedir. Rodos korsanları diye adlandırılan eşkıyalar Akdeniz’in korkulu rüyası haline gelmiştir. Aslında Allahın bu adaya bahşettiği o kadar çok nimet vardır ki. Onlar burada yetişen üzümlerin, zeytinlerin envai çeşit meyvelerin farkında bile değildirler.
İsteseler adada yetişen bu ürünler onları istediği zenginliğe ulaştırabilir, ama onlar önlerine çıkan bütün gemileri talan edip haksız kazanç peşinde koşan korsanlardır. Yağma ve talan ile kazandıkları ganimetleri ise yine helal olmayan yollarda harcamaktadırlar.
Günlerden bir gün bu çapulcu yağmacılar Hac yolculuğundan dönen bir kafileye musallat olurlar. Bu kafilenin içinde Allahın pek sevdiği mübarek kullarından bir dost vardır. Korsanlar o kişiye yapılan itibarı görünce onun önemli bir kişi olduğunu anlarlar.
Onun sayesinde yüklü paralar kazanacaklarını düşünerek onu yakalayıp zindana atarlar. Kalbi dünya nimetlerinden arınmış, manevi güzellikler denizinde yüzen bu zat durumundan hiç de şikâyetçi değildir. İsmi Ebu-l Vefa Hazretleri olan bu zatın kalbinde yinede bu çapulcuların Allah tarafından affedilmesi isteği vardır.
Atıldığı zindanda bütün günlerini onların kurtuluşu için dua ederek geçirir. O Allah dostu bilir ki içlerinde taşıdıkları ruh sebebi ile onlarda birer Eşref-i mahlûkattır. Yani kâinatın en şerefli mahlûklarıdır. Ama ne yazık ki gaflet uykusunda olup gerçeklerden habersizdirler.
İşte içlerinden biri bu uykudan uyanarak gerçeğin farkına varır. Bu zindancı Hazreti Ebu-l Vefayı rahat ettirebilmek için elinden gelen her şeyi yapar, çünkü onun yüzündeki ilahi nuru müşahede etmektedir.
Zindanda bütün günler hep sohbet ile geçer. Etrafındaki herkes ona karşı muhabbet duymaktadır. Hatta fidye için onu ellerinde rehin tutan korsanlar bile hazreti hoşnut etmek için birbirleriyle yarışa girerler. Sohbetlerini nefes bile almadan dinlerler. İşte bu süre içinde Ebû-l Vefa hazretleri zindanda yanındaki bir mahkûmdan Rumcayı öğrenir. Orada Allah’ın ikramı ile keramet gösterip hastaları tedavi eder.
Hazretin Kahramanoğlu İbrahim Bey isminde hali vakti yerinde bir müridi vardır. Onun korsanların elinde tutsak olduğunu öğrenince hemen yüklü bir meblağ ödeyerek esir tutulduğu bu zindandan kurtarır. Ebu-l Vefa hazretlerinin zindandan ayrılmasıyla ilim ve irfan yuvasına dönüşen koğuşu yine eski karanlık günlerine geri döner. Hâlbuki onun zamanında kapkaranlık zindan bile taşıdığı nur ile pırıl pırıl aydınlanmış ve karanlıklardan kurtulmuştur.
Zindandan kurtulan Ebû-l Vefa hazretleri Rumların çok olduğu bir semte (Vefa ) yerleşip burada bir dergâh kurar. Bu dergâh zamanla bulunduğu semtte bir ilim ve irfan yuvası merkezi olacak, buradan nice büyük insanlar yetişecektir.
Ebû-l Vefa Hazretleri bu semtte ne kadar Müslim ve gayri Müslim insan varsa dergâhının kapısını onlara sonuna kadar açar.
Bıkmadan usanmadan bir ayırım yapmadan Allah’ın Hanif dinini tebliğ eder. Mübarek güler yüzlü aynı zamanda da nüktedandır. En çetrefil meseleleri basite indirger ve maharetle zihinlere nakşeder. Ebû-l Vefa Hazretlerinin Fatih Sultan Mehmet’ e karşı çok özel bir muhabbeti vardır. Onu hiç görmemiştir ama geceler boyunca fetih için ona dua eder. Genç Sultan’ı himmeti ile kale gibi kuşatır ve ona manevi bir zırh giydirir. Fatih Sultan Mehmet Han bu himmeti üzerinde öyle bir hisseder ki bu veliyi görmek için yanıp tutuşmaya başlar. Rüyalarını hep bu Allah dostu süsler.
Günler geçtikçe ona karşı duyduğu sevgi dayanılmaz bir hasrete dönüşür. Ve bir gün dergâhın kapısına dayanır. Fatihin kapısına geldiğini haber alan Ebû-l Vefa Hazretleri “Hayır! Kapıyı açmayın” der. Koskoca Cihan Sultanı yüz sürdüğü bu dergâhın kapısından içeri giremeyince hıçkırıklarla ağlamaya başlar.
Diğer tarafta Ebû-l vefa Hazretleri de Kapının arkasında ağlamaktadır. Dergâha bir hüzün çökmüş kimsenin yüzü gülmemektedir. Talebeleri bu olayın sebebini bir türlü çözemezler. Kapısına yüz süren herkese kucak açan bu tekkenin kapısı nasıl olurda koskoca Cihan Padişahına açılmaz?
Bunun cevabını veremezler. Nitekim içlerinden biri dayanamaz. “Bağışlayın Sultanım ama hem Hünkârımızı üzdünüz, hem de kendinizi üzüldünüz. Bunun hikmeti ne ola ki?”diye sorar. Ebu-l Vefa Hazretleri: “Doğru söylüyorsun.” der, “Ama aramızdaki muhabbet öylesine çok ki bir kere bu kapıdan içeri girip bizim sohbetlerimizi dinlese korkarım Padişahlık vazifelerini unutur.
Sonra Cihan Padişahlığı çelik çomak oyunu gibi basit gelir gözüne. Korkarım tacı tahtı bırakır, dervişliğe kalkışır. Hâlbuki o bir padişah olarak yetiştirildi. ” ( Fatih’in dervişliğe olan meylini ilk keşfeden ve yüz vermeyen Akşemseddin Hazretleridir.) ARADAN YILLAR GEÇER Ebû-l Vefa Hazretleri yerleştiği bu semtte çok sevilir. O, hiç kimseyi ayırt etmeden dergâhına kabul etmiş, hepsinin irşadına sebep olmuştur.
Vefat ettiğinde mahalle halkı mübareğin naşına sahip çıkar, onun adına güzel bir cami yaptırıp oraya defnederler. Bu gün ise Bozası ile tanıdığımız bu semt, mübarek zatın Unkapanı, Fatih, Süleymaniye arasında kalan bölgede adını taşıyan Vefa’dır.
Esnaf ona Fatiha okumadan dükkânını açmaz, çocuklar okul yolunda durup ondan destur alıp yollarına devam ederler. Nice İmparatorluklar, nice devlet büyükleri nice cihana korku salan yöneticiler silinip giderken o iktidarını yüzyıllarca hâlâ elinde tutmaktadır.
Bu nasıl iştir ki her geçen yıl kıymeti daha da anlaşılır. Çünkü onların himmetleri hiç bitmez, tükenmez.
Aşk Vefa ister, Vefa ise İman.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
BÜLBÜL-Ü ZÂR'A SİTEM
HÂLİMİZDEN BİLMEZSE YANIBAŞIMIZDAKİ,
NE MÂNÂ, ANLAM TAŞIR GÖZLE KAŞIMIZDAKİİ
KİM?
TENHALARDA GİZLİ GİZLİ AĞLAYIP GÖZLERİNE YAŞ DOLAN KİM?
HAKK ADINA SABIR EDİP HER CEFÂYA YÜREĞİ TAŞ OLAN KİM?
SAHRALARA ÇİLE RÜZGARLARINDA SAVUNMASIZ SAVRULAN KİM?
MUHAMMEDİ NUR UĞRUNA NARLARDA, KORUNMASIZ KAVRULAN KİM?
YALAN DÜNYA GAM-I YÜKÜ SIRTINDA , YOKUŞLARDA İNLEYEN KİM?
SEVDA NÂ'MELERİN ŞEYDÂ YERİNE BAYKUŞLARDA DİNLEYEN KİM?
ÖZÜNDEKİ DENİZE DALIP, KAYBOLUP GİRDABINDA, YİTEN KİM?
BİR MUM GİBİ YANA YANA ERİYİP KENDİ KABINDA BİTEN KİM?
GECELERİN YALNIZLIĞINI, YUDUM YUDUM KALBİNDE İÇEN KİM?
ŞİKAYETSİZ ÇİLE ÇİÇEKLERİNİ DEMET HALİNDE BİÇEN KİM?
BİR BÜLBÜL-Ü ZÂR İÇİN BAŞI YERDE HEP BOYNU BÜKÜK GEZEN KİM?
ŞU FÂNİ DÜNYA BAHÇESİNDE CANINDAN CÂNÂNINDAN BEZEN KİM?
BOŞA GEÇTİ ÖMRÜN YAZIK GÜLİZÂR, BURDAN GİDERKEN GÜLEN KİM?
ÇOĞU ZORLA GİTSE DE O ÂLEME, GÖNÜLLÜ GERİ DÖNEN KİM?..?
- gullale
- Özel Üye
- Mesajlar: 1362
- Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
Gönlüne sağlık Hayy-Dost'um!
E'ûzubillâhimine'ş-şeytâni'r-racîm
B'ismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm
ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاء وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ اِئْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَا أَتَيْنَا طَائِعِينَ
''Summe'stevâ ile's-semâi ve hiye duhânun fe kâle lehâ ve li'l-ardı’tiyâ tav’an ev kerhâ(kerhen), kâletâ eteynâ tâiîn(tâiîne).''
Fussilet 11
''Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: «İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin.» dedi. Her ikisi de: «İsteyerek geldik» dediler.''
Tav'an YOLuna dâhil OLduk inşallah. CemîlALLAH'ın!
ÖZümüz O'na doğru O'na ağlar, O'na akar illâ!
E'ûzubillâhimine'ş-şeytâni'r-racîm
B'ismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm
ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاء وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ اِئْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَا أَتَيْنَا طَائِعِينَ
''Summe'stevâ ile's-semâi ve hiye duhânun fe kâle lehâ ve li'l-ardı’tiyâ tav’an ev kerhâ(kerhen), kâletâ eteynâ tâiîn(tâiîne).''
Fussilet 11
''Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: «İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin.» dedi. Her ikisi de: «İsteyerek geldik» dediler.''
Tav'an YOLuna dâhil OLduk inşallah. CemîlALLAH'ın!
ÖZümüz O'na doğru O'na ağlar, O'na akar illâ!
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
O'NA AĞLARIZ
ÖZÜM AĞLAMAZSA KURUSUN , GÖZÜM AĞLAMASIN
DOST OLMAYANLAR ÖLDÜĞÜMDE, YÜZÜM BAĞLAMASIN,
YARA AŞK-I HAKK 'TAN DEĞİLSE, SÖZÜM DAĞLAMASIN,
KULUYUZ ONA DOĞRU AKAR , O'NA AĞLARIZ DOST...
DÜNYA GURBETİ VE ZİNDANI ,AŞKINA DÜŞENİN,
NE GÜLÜ SOLAR NE LALESİ, HAKK KOKAN GÜLŞENİN,
YÜZÜ GÜLMEZ HAKKA AŞIKLARIN, SIRRINI EŞENİN,
KULUYUZ O'NA DOĞRU AKAR, O'NA AĞLARIZ DOST...
ASLI, ŞİRİN, LEYLA BAHANE, ER'E AŞK TUZAĞI,
AŞIĞIN ATAŞ-İ AŞKINDA ,ERİRMİŞ BUZDAĞI,
BİR DERİN AH-I AŞK GÖNÜLDEN, YAKINLAR UZAĞI,
KULUYUZ O'NA DOĞRU AKAR, O'NA AĞLARIZ DOST....
"NE BİLSİN EL OLANLAR BİZİ "DEMİŞ YUNUS PİRİM ,
AŞKLA ANCAK O'NDA KAYBOLUR, "BEN"İ YİTİRİRİM ,
GÜLİZÂR, GARİB KUL HUZURDA, O'NU RABB BİLİRİM,
KULUYUZ O'NA DOĞRU AKAR, O'NA AĞLARIZ DOST....
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
(Allah'ın Nur'u huzura erdirir ruhumu)
Yıkıldı tarumar oldu bağırımda bağ ile bostan,
Kalbimin tam ortasına yazılıverdi bir kara destan,
Beklerim teselli ile himmet RABB'imiz ezeli dosttan,(cc)
Eş dost akraba kardeş, hakktan gayri hepsi yalanmış meğer.....
"Sıla-yı Rahim'i terk etmeyin" ister, vefalılar Şah'ı(sav)
Emrine uyar gideriz kalbe saklayıp bunca ahı,
Göz görür gönül hazmedemez açıkca işlenen günahı,
Dünya dediğin ahiret hazinesini talanmış meğer...
Kırk yıl sırtında taşıyıp birgün indirsen, en kötü sensin,
Dilerim nankörlerden olan, nefsini ve şeytanı yensin,
Hakk beğenmeden önce insanoğlu kendi kendini beğensin,
En yakında sevdiklerin duygularını çalanmış meğer ...
Kalbimin telleri kırık neyimin nefesi tükendi, ahh!
Kapandı yollar vatana sılaya ulaşım tıkandı,ahh!
Gönlümün sevinci süruru bir acı su ile yıkandı ahh!
Nefisle şeytan bileliği sahtekarlık dolanmış meğer...
Üzülme Gülizar ümit kesilmez Rabb'ül Alemi'nden,
Yine gül yağı dök cömertce, kan damlamasın kaleminden,
Can dostlara açılamazsa , kahrolur insan eleminden,
BakÎ olan yalnız Hakk, gerisi filanmış falanmış meğer...
En son HAYY-DOST tarafından 17 Kas 2011, 18:01 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
En son HAYY-DOST tarafından 10 Eyl 2011, 14:25 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
Bedenim kara topraktan, RUH-um Arş-ı Alâ-dan
Kök gövdeden, dal yapraktan,medet umar SÂLÂ-dan,
Gurbet ele mahkum canlar, haber bekler SILA-dan,
Bir yan ahret bir yan dünya, İKİ ARA KALMIŞIM.
Düşe kalka yürünür CAN, insan oğlu çok aciz,
Yetmiş perde bürünür YÂR, arkamız önümüz iz,
Zaman zaman görünür HAYY, biz nerden bileceğiz,
Aşık pervane misali HÂR-LI NAR-A DALMIŞIM.
Seven kimdir, sevgili kim, kimdir üzen üzülen,
Dar ağacına çekilen, kim derisi yüzülen?,
Ne kanıdır yüreğimden , damla damla süzülen?,
Haykırarak yere göğe, ACI NARA SALMIŞIM.
Gülizar dön kendine sen, ne ararsan sendedir,
Nefsini tanı bil ve yen, nur hazine tendedir,
HAKK için sevene anla, cümle alem bendedir,
DOST-un hasret oklarından, DERİN YARA ALMIŞIM.
En son HAYY-DOST tarafından 17 Kas 2011, 18:03 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
AHH.. Eylül akşamlarında, ıslandığım yağmurlar,
Hafızamda kıpırdanır, yanlışlarla doğrular,
Sürçse ayaklarım kayıverse, ıslak sokakta,
Acaba kim sahiplenir?, Kimler beni doğrular?.....
SENDEN BAŞKA EZELİ DOST...
Hafızamda kıpırdanır, yanlışlarla doğrular,
Sürçse ayaklarım kayıverse, ıslak sokakta,
Acaba kim sahiplenir?, Kimler beni doğrular?.....
SENDEN BAŞKA EZELİ DOST...
En son HAYY-DOST tarafından 17 Kas 2011, 18:05 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
Aşkım....
Dertlerim üstüne, perde perde döktüm,
Can yangınlarımın, sıcak küllerinden,
"Hayy" ve "Hû" zikrini, coşup coşup çektim,
Kokladım kokusun , umut güllerinden...
Kış bahar hep aynı, özünde hicran var,
Leylî ile nehâr, birbirin kovalar,
Dünya zindanında, nadanlar ve ağyar,
Anlamıyor asla aşık hallerinden...
Hasretin düşer yâr, içim çöle döner,
Mutluluk ışığım, yana yana söner,
Pes ettirir dertler, her sabrımı yener,
Canım bezer artık gurbet illerinden...
Cemâl'in ağlatır,aklıma düşende,
Hasretin eritir, yaramı deşende,
Hayâle dalarım, lâlezâr gülşende,
Dinlerim methini bülbül dillerinden....
Gülizâr, sanki hep, ahret sorgusunda,
"Rahmetinden mahrum olur" korkusunda,
Kaybaderim seni gece uykusunda,
Uyanır sorarım, seher yellerinden....
Dertlerim üstüne, perde perde döktüm,
Can yangınlarımın, sıcak küllerinden,
"Hayy" ve "Hû" zikrini, coşup coşup çektim,
Kokladım kokusun , umut güllerinden...
Kış bahar hep aynı, özünde hicran var,
Leylî ile nehâr, birbirin kovalar,
Dünya zindanında, nadanlar ve ağyar,
Anlamıyor asla aşık hallerinden...
Hasretin düşer yâr, içim çöle döner,
Mutluluk ışığım, yana yana söner,
Pes ettirir dertler, her sabrımı yener,
Canım bezer artık gurbet illerinden...
Cemâl'in ağlatır,aklıma düşende,
Hasretin eritir, yaramı deşende,
Hayâle dalarım, lâlezâr gülşende,
Dinlerim methini bülbül dillerinden....
Gülizâr, sanki hep, ahret sorgusunda,
"Rahmetinden mahrum olur" korkusunda,
Kaybaderim seni gece uykusunda,
Uyanır sorarım, seher yellerinden....
En son HAYY-DOST tarafından 16 Oca 2015, 17:56 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
- ayyildiz
- Özel Üye
- Mesajlar: 710
- Kayıt: 17 Ağu 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
** Âkibet hayra yor **
**
Arayan bulur elbet, kış sonu bahardır,*
Ümitsiz olma gülüm, leyl âhir nehâdır.*
**
Evvel İptila verir, yâr hasretin dener,*
Sevdası kalbe mehir, aşk hasletin dener.*
**
"Hayy" çektikçe can gelir, "Hû" dersin öz titrer,*
Gözden perdeler iner, Hak dersin söz titrer.*
**
Her yanda "O' " tecelli, göz esmayı okur,*
Muhabbet daim olur, gül simayı dokur.*
**
Divane ne bilir aşk, nâdan şehvete râm,*
Çilekeş hâl kim bilir, insan şöhrete râm.*
**
Dünyanın üç yüzü var, bilene sır âyan,*
İlk yüz esma aynası, okutur Nur beyan,*
**
Dünya ahret tarlası, ikinci yüz pazar,*
Ne eksen o biçilir, ya eğri, düz yazar.*
**
Üçüncü yüz masivâ, terkini tur eyle,*
Hak için geç dünyadan, berkini Nur eyle.*
**
Bismillah de çık yola, Vedût dil zikreyle,*
Şu alem kitap gibi, Şahit bil fikreyle.*
**
Aşık Uslu garipsin, âkibet hayra yor,*
Allah için sev, sevil, gül simalı yâr sor.*
**
Aşık Uslu 25.09.2010-16:10 Samsun
**
Arayan bulur elbet, kış sonu bahardır,*
Ümitsiz olma gülüm, leyl âhir nehâdır.*
**
Evvel İptila verir, yâr hasretin dener,*
Sevdası kalbe mehir, aşk hasletin dener.*
**
"Hayy" çektikçe can gelir, "Hû" dersin öz titrer,*
Gözden perdeler iner, Hak dersin söz titrer.*
**
Her yanda "O' " tecelli, göz esmayı okur,*
Muhabbet daim olur, gül simayı dokur.*
**
Divane ne bilir aşk, nâdan şehvete râm,*
Çilekeş hâl kim bilir, insan şöhrete râm.*
**
Dünyanın üç yüzü var, bilene sır âyan,*
İlk yüz esma aynası, okutur Nur beyan,*
**
Dünya ahret tarlası, ikinci yüz pazar,*
Ne eksen o biçilir, ya eğri, düz yazar.*
**
Üçüncü yüz masivâ, terkini tur eyle,*
Hak için geç dünyadan, berkini Nur eyle.*
**
Bismillah de çık yola, Vedût dil zikreyle,*
Şu alem kitap gibi, Şahit bil fikreyle.*
**
Aşık Uslu garipsin, âkibet hayra yor,*
Allah için sev, sevil, gül simalı yâr sor.*
**
Aşık Uslu 25.09.2010-16:10 Samsun
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
Niye boynun bükük bülbül, gülzarı mı yaktılar,
Garib garib durursun, dağ başına mı attılar,
Gül aşkına yanardın ya, dut yedirip baktılar..
Ağlama bülbül ağlama, yüreğimi dağlama...
En son HAYY-DOST tarafından 17 Kas 2011, 18:07 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
AYazlandı yürekler bak yine, HAYY DOST’umHAYY-DOST yazdı:
Ağlama bülbül ağlama, yüreğimi dağlama...
attık yalazını gecenin en karasına
öptük yavrularımızın narı kızıl yANaklarından
DIŞıma VURdu İÇ SıZım!.. ACI-larımı UYuT-tun!..
NUR-ye!
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
Benim güzel İlah'ım, benim güzel Allah'ım,
Yaradanım can verenim canıma Canan'ım
Hayy Sen, HÛ Sen, Rahim Sen, Kerim, GÂni Rahman'sın,
Yüreklerde dertlere, gizli saklı gerçek Derman'sın,
"OL" dersin olur her şey, Padişah-ı Ferman'sın,
Hem MekÂn, hem Zaman,hem SeyrÂn, hem de DevrÂns'ın....
Benim Güzel İlahı'm, Benim Güzel Allah'ım,
Yaradanım can verenim canıma Canan'ım
"Senden geldik ,Sana dönücüleriz"
"Her şey aslına rücÛ eder"
"Deryanın hareketinden, dalgalar, dalgaların
secdesinden köpükler meydana gelir,
son-uçta dalga da köpük te deryaya geri döner"
"Her yolculuk ASLına doğru, yani son-uçta baş-uca doğRUdur"
"Hacimler yüzeylerin birleşmesinden, yüzeyler doğruların birleşmesinden,
ve doğrular noktaların sıralanmasından meydana gelmiştir.
Kısaca geometik alem, bir noktadan ibarettir asıl olarak...
"Tüm harfler bir eliften türemiştir. ELİF ise BİLİNMEZlik ve SIRRlar hazinesinden....
En son HAYY-DOST tarafından 17 Kas 2011, 18:09 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kere düzenlendi.
- habibi
- Özel Üye
- Mesajlar: 1059
- Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
Şimdi yollara düştüm aslımı arıyorum. ŞEDDE’li bir aşk düşüyor kalbime. ELİF’miş her şeyin başı . VAV’lığımla önünde eğiliyorum.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
- habibi
- Özel Üye
- Mesajlar: 1059
- Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
YİNE HÂLDEN HÂLE DÜŞTÜM
YÂR adına YÂR adına,
Neler sevdik YÂR adına,
Yaratılanı hoş bulduk,
Yaradan'ın hatırına...
Gülzardan gül lale derdik,
Şiir şiir candan verdik,
Damla damla sevda serdik,
Mısrasına satırına...
Kervan göçtü geri kaldık,
ERenler demine daldık,
Dua dua hatır saldık,
Türbesine yatırına...
NUR-u MİM'in nefesine,
MİM koyduk nefs hevesine,
Saygılıyız devesine,
Biz HAKK yolun katırına...
HEP-de HİÇ-te bÎkararız,
Dağ başında dost ararız,
Varmak için yol sorarız,
Sayvanına , çadırına...
ÖZ-de saklı HAKK'ın katı,
Bul ve yaşa hakikÂtı,
Cümle Âlem mahlÛkatı,
Bakıp da sev Fâtır'ına...
Gülizar bu nara yanma,
Ağyara aldanıp kanma,
Devran böyle kalır sanma,
AN gelir diner fırtına...
En son HAYY-DOST tarafından 17 Kas 2011, 18:11 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
İşte geçip gidiyor bak, zaman dediğin nedir ,
Bayram, seyran, dert derman derken en son durak kabir,
Bu alem şimşek çakmış gibi, bir bakışlık seyir,
Dünya iki kapılı handır, burda otağ kurma...
Ferhat olup dağ delsen, Kerem 'ce Aslı'ya yansan,
Bülbül misali gül için dikenlere dayansan,
Mecnun gibi ıssız çölde "LeylÂ" diye aransan,
Avcı da olsan sakın, yaralı ceylanı vurma...
Çark-ı felek döner durur, sensiz bensiz farketmez,
Namert düzovada kaçar, dost dağ bayır terketmez,
Hakk yolcusu sabır eri, zor görende çarketmEz,
Yolun şaşarsan bir gün, NÂDANA yanılıp sorma...
İlkbahar yaz, sonbahar kış, şimdi beşinci mevsim,
Tüm yaşadıklarım önümden geçer, resim resim,
Dünyaya sığmayan aşkım, sevdam arzum hevesim,
Kaldı artık ebed olan, cennete gerçek yurda...
Gülizar uykudasın, çok uzun sürdü bu rüya,
Topal karıncadan beter, Hakk yolundasın güya,
Hakk kuluna sahip çıkar, en doğrusu da buya,
Sen yine de iyimser ol, SONu kötüye yorma...
En son HAYY-DOST tarafından 17 Kas 2011, 18:12 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
MUHTAÇ
Bir selam bekler dostlardan dost olanlar,
Yoklukta özleyip de hasret dolanlar,
Her ne kadar bal ile taşsa kovanlar,
Her zaman dost dostun külüne muhtaç...
Gariblik şarkısı besteler kalbde ruh,
Etrafında fır dönse rağbetle güruh,
Ağyara meyletmek yasak, mekruh,
Güler yüzüne tatlı diline muhtaç...
Ne manalar saklar gözde özden bakış,
Ne güzeldir yürekde bir çerağ yakış,
Hakk'a varan yollar sapa yollar yokuş,
Düşerken tutacağı eline muhtaç...
Bazen viranda aşık , bazen gülşende,
Bazen ağlar yanar, bazen de dîl şende,
Bülbül-ü şeyda gibi aşka düşende,
Bin dikenle bezenmiş gülüne muhtaç...
Gülizar seher vakti bakar yollara,
Bin bir sitemi var, vefasız yıllara,
Gönlü takılır yapraklara dallara,
Bağda bahçede esen yeline muhtaç...
26 KASIM 2010
Bir selam bekler dostlardan dost olanlar,
Yoklukta özleyip de hasret dolanlar,
Her ne kadar bal ile taşsa kovanlar,
Her zaman dost dostun külüne muhtaç...
Gariblik şarkısı besteler kalbde ruh,
Etrafında fır dönse rağbetle güruh,
Ağyara meyletmek yasak, mekruh,
Güler yüzüne tatlı diline muhtaç...
Ne manalar saklar gözde özden bakış,
Ne güzeldir yürekde bir çerağ yakış,
Hakk'a varan yollar sapa yollar yokuş,
Düşerken tutacağı eline muhtaç...
Bazen viranda aşık , bazen gülşende,
Bazen ağlar yanar, bazen de dîl şende,
Bülbül-ü şeyda gibi aşka düşende,
Bin dikenle bezenmiş gülüne muhtaç...
Gülizar seher vakti bakar yollara,
Bin bir sitemi var, vefasız yıllara,
Gönlü takılır yapraklara dallara,
Bağda bahçede esen yeline muhtaç...
26 KASIM 2010
En son HAYY-DOST tarafından 17 Kas 2011, 18:13 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
SEVgili ablam HAYY DOST, Es SELÂM RESULULLAH SALLallahu aleyhi vesellem efendimize ve DUYup UY-AN BİZlere olsun إِن شَاء اللَّهُ
GÜZEL GÖNÜLler HEP MUHTAÇ SEVgiye değil mi? çok şükür!
ve;ÇİLE tezgAHında dokunmakta binbir renkte Kilimlerimiz...
bakın sizde de ne güzel dOKUnmuş yine, MAÂŞALLAH!
GÜZEL GÖNÜLler HEP MUHTAÇ SEVgiye değil mi? çok şükür!
ve;ÇİLE tezgAHında dokunmakta binbir renkte Kilimlerimiz...
bakın sizde de ne güzel dOKUnmuş yine, MAÂŞALLAH!
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
HAYY-DOST yazdı:
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
"
MEVLÂ'M SENSİN ALLAH'IM
Dönüp dolaşıp geleceğim son kapı senindir Mevlâm,
Mülk Sen’in, Âlem Sen’in, her tapu Sen’indir Mevlâm,
Yapan Sen’sin , bozan Sen, sual olmaz Hikmet-i İlahin’den,
Yerde gökte her ne var, her yapı Sen’indir Mevlâm..."
"Ben garib kulun yetim öksüz kaldım gurbetinde,
Kalbim şaşkın yanar, olan biten in hayretinde,
Kaybolur gider, ne varsa "benlik" ten yana, çaresiz,
Nemrutlar, Firavunlar,Karunlar, sonsuz kudretinde..."
Bırakmaz yakamı yapışır, dolanır dünya elime koluma,
Binbir türlü hengâme çıkarır, çöldeki serap gibi yoluma,
Nazargâhın olan bu yürek nasıl sığmış fani , dar bedene,
Sığmıyorum hiçbir yere, daral geliyor sağıma soluma…..
Dayandığım duvarım, tuttuğum dalım, güvendiğim dağım,
Yıkıldı, kırıldı, kar yağdı, tarumar oldu gülüşenim bağım,
Sen’sin benim penahım, hayat kaynağım, güç kudret, can verenim,
Her anda , her mekanda, , her halda, sensin yegâne dayanağım….
Şikayetim Sana’dır, arz-ı halim Sana, nazım – niyazım Sana,
Her şeyi gören, her şeyi duyansın, malumdur, kışım yazım Sana,
Bana benden daha yakın, can içre cansın, sen Rabb’imsin, Mevlam’sın,
Her halimi bilirsin,gözümden yaş döktüğüm, aşkım, nazım SANA….
SUS KALBİM SUS,
ARTIK YETER AĞLAMA .....
GÜL-İ ZâR
MEVLÂ'M SENSİN ALLAH'IM
Dönüp dolaşıp geleceğim son kapı senindir Mevlâm,
Mülk Sen’in, Âlem Sen’in, her tapu Sen’indir Mevlâm,
Yapan Sen’sin , bozan Sen, sual olmaz Hikmet-i İlahin’den,
Yerde gökte her ne var, her yapı Sen’indir Mevlâm..."
"Ben garib kulun yetim öksüz kaldım gurbetinde,
Kalbim şaşkın yanar, olan biten in hayretinde,
Kaybolur gider, ne varsa "benlik" ten yana, çaresiz,
Nemrutlar, Firavunlar,Karunlar, sonsuz kudretinde..."
Bırakmaz yakamı yapışır, dolanır dünya elime koluma,
Binbir türlü hengâme çıkarır, çöldeki serap gibi yoluma,
Nazargâhın olan bu yürek nasıl sığmış fani , dar bedene,
Sığmıyorum hiçbir yere, daral geliyor sağıma soluma…..
Dayandığım duvarım, tuttuğum dalım, güvendiğim dağım,
Yıkıldı, kırıldı, kar yağdı, tarumar oldu gülüşenim bağım,
Sen’sin benim penahım, hayat kaynağım, güç kudret, can verenim,
Her anda , her mekanda, , her halda, sensin yegâne dayanağım….
Şikayetim Sana’dır, arz-ı halim Sana, nazım – niyazım Sana,
Her şeyi gören, her şeyi duyansın, malumdur, kışım yazım Sana,
Bana benden daha yakın, can içre cansın, sen Rabb’imsin, Mevlam’sın,
Her halimi bilirsin,gözümden yaş döktüğüm, aşkım, nazım SANA….
SUS KALBİM SUS,
ARTIK YETER AĞLAMA .....
GÜL-İ ZâR
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
GüL-i ZâR
Mehtablı gecelerde, YÂR hasretiyle yanarken,
Ay gelip geçmiş nur yüzüyle göremedim dostlar,
Göz göz olmuş yarelerim, yüreğimde, kanarken,
Gece siyah zülfün dağıtmış öremedim dostlar...
Geldi geçti yıllar bir ırmak gibi çağlayarak,
Doğrultup belimi, bir selam veremedim dostlar,
Dünya bağında şeydalar dinledim ağlayarak,
Dikeninden yandı canım, gül deremedim dostlar...
Ne varsa elde boşa savruldu, sonuç hep zarar,
Yandım yanıldım bir murada eremedim dostlar,
Bir öyle, bir böyle hazan dolu geçti kaç bahar,
Harmanda bora esti, sergen seremedim dostlar.
Yaşadıklarım bir rüya, halimse uyur gezer,
Hüsranım o ki, hayırlara yoramadım dostlar,
Ben herkesden razıyım, herkes benden niye bezer,
Bir türlü gönül lisanıyla soramadım dostlar….
Bazen nefsim dost göründü, çok düştüm oyununa,
Cahildim bir zaman önüne duramadım dostlar,
Kanat açtı “ben”dağına, , becerib de boynuna,
Hakk’ın hakikat halkasını, vuramadım dostlar,
Merhem oldum, ilaç sundum, çok yaraya el vurdum
Yalnız kendi yaralarımı, saramadım dostlar,
Yanık bağrıma sabır taşlarından basıp durdum
“Derdin derman” dediler, çâre aramadım dostlar,
Adım Gül-i zâr’a çıktı şen, şakrak gülistanda,
Zıtların zevkine erip de, karamadım dostlar,
Geçip gidiyor önüm sıra, kervan çölistanda,
Yine geri kaldım menzile varamadım dostlar….
Gül-i zâr ağlayan gül
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00
Re: GÜLZÂR'DA GÜLİZÂR(GÜL BAĞINDA AĞLAYAN GÜL)
VEFASIZ EŞE...
Geleceğim diye haber salmışsın,
Sen, benliğin deryasına dalmışsın,
Uçtum Kaf Dağına, nerde kalmışsın,
Gelsen de olur, gelmesen de Vefâsız....
Yüklenip nice yükleri sırtına,
Estirirsin buralarda fırtına,
Bağladın beni HAKKın şartına,
Çözsen de olu,r çözmesen de Vefâsız...
Nefsimi aşk için ruhuma sattım,
Ne varsa dünyalık, hepsini attım,
Kalan son damlayı, Umman'a kattım,
Bilsen de olur, bilmesen de Vefâsız......
İmana ererek, tevhidi buldum,
Tevhid ile RABB'ime teslim oldum,
Razıyım ben artık, tevekkül kıldım,
Sevsen de olur, sevmesen de Vefâsız....
Nefsin dağlarını tırmanıp geçtim,
Kararım kat'idir, âhireti seçtim,
Âb-ı Hayat denen İksirden içtim,
Sunsan da olur, sunmasan da Vefâsız....
Senin derdin artık beni germiyor,
Ayrılık bana ızdırab vermiyor,
YâR'den başka halim, kimse görmüyor,
Sorsan da olur, sormasan da Vefâsız.....
Sen, ben sevdalarını çoktan aştım,
Kalbime sürur veren aşka düştüm,
"SEVen SEVilen"miş, anladım, şaştım,
Anlasan da olur, anlamasan da Vefâsız....
Razıyım, Vedûd YÂR'den gelene,
Artık benim hâlimden "EL"lere ne?
Gül-i Zâr HAKK kapısında dilene,
İnlesen de olur, inlemesen de Vefâsız.....
GÜLİZÂR
Geleceğim diye haber salmışsın,
Sen, benliğin deryasına dalmışsın,
Uçtum Kaf Dağına, nerde kalmışsın,
Gelsen de olur, gelmesen de Vefâsız....
Yüklenip nice yükleri sırtına,
Estirirsin buralarda fırtına,
Bağladın beni HAKKın şartına,
Çözsen de olu,r çözmesen de Vefâsız...
Nefsimi aşk için ruhuma sattım,
Ne varsa dünyalık, hepsini attım,
Kalan son damlayı, Umman'a kattım,
Bilsen de olur, bilmesen de Vefâsız......
İmana ererek, tevhidi buldum,
Tevhid ile RABB'ime teslim oldum,
Razıyım ben artık, tevekkül kıldım,
Sevsen de olur, sevmesen de Vefâsız....
Nefsin dağlarını tırmanıp geçtim,
Kararım kat'idir, âhireti seçtim,
Âb-ı Hayat denen İksirden içtim,
Sunsan da olur, sunmasan da Vefâsız....
Senin derdin artık beni germiyor,
Ayrılık bana ızdırab vermiyor,
YâR'den başka halim, kimse görmüyor,
Sorsan da olur, sormasan da Vefâsız.....
Sen, ben sevdalarını çoktan aştım,
Kalbime sürur veren aşka düştüm,
"SEVen SEVilen"miş, anladım, şaştım,
Anlasan da olur, anlamasan da Vefâsız....
Razıyım, Vedûd YÂR'den gelene,
Artık benim hâlimden "EL"lere ne?
Gül-i Zâr HAKK kapısında dilene,
İnlesen de olur, inlemesen de Vefâsız.....
GÜLİZÂR
- HAYY-DOST
- Özel Üye
- Mesajlar: 1856
- Kayıt: 16 May 2009, 02:00