Letaiflerin ilerlemesi nasıl olur

Sorularınızı Ayet ve Hadisler ışığında cevaplamaya çalışacağız.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
nebula
Üye
Üye
Mesajlar: 27
Kayıt: 08 Eyl 2009, 02:00

Letaiflerin ilerlemesi nasıl olur

Mesaj gönderen nebula »

Letaiflerin ilerlemesi nasıl olur, letaiflerin yerine ulaşması ne demektir, yerleri neresidir?
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: Letaiflerin ilerlemesi nasıl olur

Mesaj gönderen nur-ye »

nebula yazdı: Letaiflerin ilerlemesi nasıl olur, letaiflerin yerine ulaşması ne demektir, yerleri neresidir?





Letaif;
Vikipedi, özgür ansiklopedi Arapça Latife'nin çoğulu. Latifeler anlamına gelir.

İnsan on latifeden (letaif-i aşara) meydana gelmiştir: Kalp, Ruh, Sır, Hafi, Ahfa; Nefs, ateş, hava, su ve toprak... Bunlardan ilk beşi (letaif-i hamse) âlem-i emirden, son beşi de âlem-i halktandır. Bunlardan ilk altısına letaif-i sitte (altı latife), son dördüne cesed veya dört unsur (anasır-ı erbaa) adı da verilir. Letaif-i sitte ve cesede toplu olarak letaif-i seb'a (yedi latife) de denir. Kalp sol, ruh sağ memenin iki parmak altında; sır sol, hafi sağ memenin iki parmak üstünde; ahfa göğsün ortasında; nefs alnın ortasında; dört unsur ise cesede dağılmış olarak bulunur. Allah Teala insanın cesedini yaratmış ve diğer latifeleri bedendeki yerleriyle irtibatlandırmıştır.

Arapça Latife'nin çoğulu. Latifeler anlamına gelir. Latife, Kur'an-ı Kerim kaynaklı insanın psikospiritüel duyuüstü melekelerinden her biridir.
http://img.turkcebilgi.com/v7/images/turkce-bilgi.gif

Muhammedinur sözlüğünden;Latif (a): Yumuşak, hoş, güzel, nâzik, ince sırlar; lütfeden ALLAH Tealâ.

SEVgili kardeşim nebula, açıklamasını istediğiniz sorular kısaca açıklanacak ve ANlaşılacak sorular değildir. BİZlerde acizane LETAİFleri İLAHİ eğitim ile DUYmayı ve MUHAMMEDİ EDEBini öğrenerek UYmaya GAYRET göstererek öğrenimimize devam edenleriz...

Size anasayfamızda Kul İHVANi Hocamızın eseri MUHAMMEDİ TASAVVUFu okumanızı önerebiliriz. Açık ve seçik olarak başka bir kaynak aramadan günümüze UYgun İZah edilmektedir. BİZlerde bu şekilde öğrenip uygulamaktayız.. Öğrendiklerimizi de foruma taşıma ile kardeşlerimiz ile paylaşmaktayız.

Kişi kendi kimlik ve kişiliğinin gelişimlerinde SEYRu-SÜLUK'unu BİLmeye-BULmaya-OLmaya ve YAŞAmaya Muhtaç-Mecbur- ME'MUR ve de Mahkumdur!

Bu süreçin başlangıçında kişi KEMALAT ANA Formülüne SADIK ve SAMİMİ kalmak zorundadır ki SABIR ve SELAMETi YAŞAyabilsin.......

KEMALAT ANA Formülü;
KİŞİ
PİR >HAKK ERENi
RESULULLAH Sallahu Aleyhi Vesellem
ve; ALLAHU ZÜ'L-CELALdir.


MUHAMMEDi MuHABBEtlerimİZle!....
Resim
Kullanıcı avatarı
nebula
Üye
Üye
Mesajlar: 27
Kayıt: 08 Eyl 2009, 02:00

Mesaj gönderen nebula »

Selamünaleyküm,

teşekkür ederim,

kelimeleriniz çok güzel forumda kullanılan özel bir dil sanki çok hoşuma gidiyor, birde birçok şeyin yol haritası var (belliki giden gitmiş ve gelip bize haber veriyor bu yol böyledir şurdan gideceksin) sadece uygulamaya kalıyor iş gibi. dediklerinizi anlıyorum esasında ama biraz acelecilik var heralde yapımızda,

oda şundan kaynaklanıyor;

Allah Celle Celalühü nün izniyle cennete gittik varsayalım orada Paygamberimiz Aleyhisselam'ı görmedikten sonra Allah dostlarını görmedikten sonra onlarla beraber olmadıktan sonra çok mahzun olur insan gibime geliyor.

Bakıyorum önde peygamberimiz, diğer bütün peygamberler ashab-ı kiram efendilerimiz evliyalar enbiyalar erenler veliler abdallar aşıklar mürşitler şeyhler salih kullar sırasıyla arkada kendime onların arasında yer bulamıyorum, bu beni öyle yaralıyorki, nasıl olacakta bu kervanma katılacaz bunca sıra varken nası olacakta peygamberin huzuruna çıkacaz (o kadar edepli o kadar temiz o kadar abid olabilecekmiyiz) ömür bitmeden bunu başarabilecekmiyiz yoksa cennette (gittiğimizi varsayalım) alt tabakalarda yıldızları izlediğimiz gibi onları izleyip ahmı çekeceğiz yoksa yol belli fenafilihvan fenafişşeyh fenafirresul fenafillah bekabillah (ilim olarak bunları duyduk okuduk) peki ömrümüz bu yolculuğu tamamlamaya yetecekmi istidadımız varmı....
bu tür şeyler....

duadan başka gücüm yok gibi hissediyorum Allah'ın merhametinden başka bizi öne geçirecek başka bir yol yok gibi geliyor...

Selametle...
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

"(Resûlüm!) De ki: Duanız olmasa RABB'ım size ne diye değer (kıymet) versin. Demek ki yalanladılar. O hâlde, yarın cezâ (yakalarına) yapışacak." (Furkân 25/77)
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

nebula yazdı: peki ömrümüz bu yolculuğu tamamlamaya yetecekmi istidadımız varmı....

..
İstidatımızın olup olmadığı Allah c.c sevgisi ile ANlaşılabilir olsa gerek...

Allah sevgisinin alameti yedi şeyde belli olur:

1- Allahü teâlâyı seven, ölümden korkmaz Seven, daima ölüme hazır bekler Çünkü ölümle, aşık maşuka kavuşmuş olur

2- Seven, sevdiğinin sevdiklerini, kendi sevdiklerine tercih eder

3- Seven, her an sevdiğini düşünür, onu anar

4- Seven, sevgilisinin sevdiği her şeyi sever

5- Seven, bütün engellerden sıyrılır, sevdiğini çok anar Uykusundan fedakârlık eder

6- Sevene, bütün ibadetler kolay gelir İbadetlere zevkle sarılır

7- Seven, sevgilisinin dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilir


******

Allahı c.c askla seven bir kimse, Ondan gafil olmaz Sevdiklerini sever yerdiklerini yerer
Hakk yolunun yolcusu, Rabbine duydugu derin bir sevgiyle zikreder

Onda öyle bir muhabbet olusurki, kalbine ulvî kattan ilhamlar gelir, dilinden Hakk'in kelami dökülür, içine çesitli hikmetler dogar

Bir olayla karşılaşsa, Hakk Teâlâ zaman icerisinde zaman yaratir ve o olayın sırrını gösterir

Cünkü o, ulvî katla irtibat kurma ihsanina ve lütfuna kavuşmuştur

Böyle bir ihsan ne kutlu bir ihsan, böyle bir lütuf ne essiz bir lütuftur
Fakat Hakk yolunun yolcusu, bu yolda cok çile çeker

Bu yol dikenlidir, yürüdükçe ayakları kanatır

Uçurumlar vardır bu yolda, ucsuz bucaksız

Kuyular vardır zifiri karanlik ve dipsiz

Yusufun kuyuya atilisi gibi atarlar seni dipsiz kuyuya Soranda olmaz

Bir okyanustur, yelken acarsin Ya sag saglimen hedefe ulasir ya da alabora olursun

Belkide Yunus misali baligin karninda bulursun kendini Yalvarmaya baslarsin, Yârâb Senin yardimin ne zaman diye

O zaman,

Senin iraden disinda dilinden şu cümleler dökülür

“Nefisler denenmeden gercek iman ortaya çıkmaz”
diye tüm zerrelerinle ürperirsin!...

Ve gözlerinden yaslar dökülür, sabır ve şükürle yine Rabbine yönelir ve sığınırsın..****



Çünkü sevgi emeksiz, sevgi Çilesiz olmaz!..

Senin aşkının oku, demirden taştan geçer
Aşkına düşen kişi can ile baştan geçer
Gece gündüz eder zâr, aşkın ile olur yâr
Endişesi sen olan yemekten aştan geçer
Aşkına düşenlerin yanar durur yüreği
Sana veren kendini lüzumsuz işten geçer
Başında aklı olan ücretle amel etmez
Her güzele kapılmaz, göz ile kaştan geçer
Gerçek âşık olasın, can vermeye ivesin
Dostla pazarlık eden nice bin baştan geçer
Yunus’un gönül evi doludur Hak sevgisi
Tercih eden sohbeti dosttan tanıştan geçer

****


Kim olgun istidata ve yakınlıga ulaşırsa, o Hakk'a sevgili olur Kimi Hakk severse onun kalbî uyanıklığının çokluğundan uykusu, başkalarının uyanıklığı hali gibi olur. (ibn-i arabi)


alıntı...

sevgiyle...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
MİRAC
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 14
Kayıt: 09 Ağu 2009, 02:00

Mesaj gönderen MİRAC »

Allah ve Resul'u razı olsun..
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

MuHABBEtte SEVgili kardeşlerim ve nebula kardeşim,

ÖZlemlerinizi çok iyi ANlıyoruz.
''ÖMÜRümüzün ÖZeti ÖZümüzdür!..'' Kul İhvani Hocamızın sÖZünü ekliyoruz ve deriz ki;


Kemâlâtın tek YOLu HAKK Celle Celalihu için Halkına hasbi hizmettir bilirsiniz.
Amacı, inancı bu olan BİZ lerle oluşunuz ne güzel..
ALLAHU ZÜ'L-CELAL AYETi-KERİMe de BİZim YOLumuzu açık ve seçik ne kadar güzel ifade buyurmuş:


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللّهَ وَابْتَغُوا إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُوا فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“Ya eyyühellezine amenüttekullahe vebteğu ileyhil vesilete ve cahidu fi sebilihi lealleküm tüflihun : Ey iman edenler! Allah'tan korkun. O'na yaklaşmaya yol arayın ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide 5/35)
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

İNSAN LETÂİFLERİ

Latif YILDIZ


Resim

İnsanoğlunda; beden, nefs, kalb ve ruhtan oluşan 4 letâif, tevhid ve gereği ile mükelleftirler. Sorumlu ve imtihan edilmektedirler.
Sır, hafî, ahfâ ise kemâlâtın ileri safhalarında kullanılan letâif makamlarıdırlar.
Merkezdeki sabit nokta, süveydâ, Nur-u Muhammed yâni Nurallah'ın letâiflere ulaşım noktasıdır, prizidir.
Her letâif, kendi içindeki letâifleri kapsar.
Beden ise: tıpkı portakal kabuğu gibi tümünü kapsar ve cem'eder.

Tevhid, tesbih, tekmil, tekbir v.s. ile emredilen varlıklarda bu 4 letâifi incelersek:
1 - Bedeni, Nefsi, Kalbi, Ruhu olan varlık insanlardır.
2 - Nefsi, Kalbi ve Ruhu olan bedeni olmayan varlıklar cinlerdir.
3 - Kalbi ve Ruhu olan beden ve nefsi olmayan varlıklar meleklerdir.
4 - Bedensiz, nefssiz, kalbsiz tek başına kalan Ruh ise; Emr Âleminden olup mahlûk mu, değil mi? sorusunun yıllarca cevâbı aranmıştır... Ne fırtınalar kopmuştur... "Efradına câmi', ağyârına mâni'!"dir...


Biz 4 letâifle 4 unsurun özellik ve benzerliklerine kısaca bir göz atalım:

1 - Beden - Toprak: İkisinin özellikleri de benzerdir.
İkisi de her şeyin temeli ve kabıdır.
Ne ekersen onu biçersin.
Yer çekimi ile bencillik (egoizm) düşüncesi ikisinde de fıtrîdir.
İkisi de yutucudur.
İkisi de câmi'dir.
İkisi de bu âlemin anasıdır.

2 - Nefs - Ateş: İkisininde ifratından (+) pozitif cehennem ki cahim; tefritinden ise (-) negatif cehennem ki zemherira; i'tidallerinden ise (optimum) en faydalı rıza cennetleri doğar...
Ateş çoksa yanarsın, yoksa donarsın, i'tidal (uyum) hâlinde ise; ısınır, aşını pişirirsin...
Vücûd ısın 40 C ye çıksa feryadeder yanarsın, 30 C ye inse donarsın oysa 37 C ise çalar oynarsın işte orta yol cenneti itidal adaleti budur.
Zîrâ i'tidal de nar, nurdur. Nar ve nur ise;
a- Nuru bulunan, narı yakmayan ateş (Musa aleyhi's-selâm'ın ateşi)
b- Nuru bulunmayan, narı yakan ateş (cehennem ateşi)
c- Nuru bulunan, narı yakan ateş (dünya ateşi)
d- Nuru bulunmayan, narı yakmayan ateş (yeşil ağacın ateşi)
e- Nuru da hoş, narı da hoş olan rıza ateşi, aşk ateşidir... denmiştir.


Nefsi ve ateşi, ifrat ve tefritten koruyup i'tidâl üzere tutmak...
İmtihan budur...
Nefsi irfatta şımartırsan ve başıboş bırakırsan, tugyân edip RABB'lık yapmaya kalkışır (Firavun).
Tefritte ise nefsi öldürürsen devre dışı kalırsın...
İ'tidali bulan Muhammedî nefs ise Fırka-i Nâciye yolunu izler. Ve mezhebimizce elân var olan cennetlerin zevklerini karınca kaderince yaşar...

3 - Kalb (gönül) - Su: İkisi de tenezzül ve tevâzu'lu, aşağıya akışlı (alçak gönüllü) ve diriliğin olmazsa olmazları.
Onun için; yere dökülen bir tas su gibi, her zerresiyle bu sistemin sahibi Subhanallah (celle celâluhu)'ya secde eden dosd dervişlere esselâm!...

4 - Ruh - Hava: Var ama gözükmeyen gaib...
Kuşatan, yutan ama yok gibi duran hava, özün özü Ruh...

Bir anım var; Derbentli Deli Hasan Baba isminde bir HAKK dervişi vardı.
1965 yılında Hasan Dağındaki yaylamızdan dönerken ormanın içinde önümüze çıkmıştı...
Birlikte köye geldik. Rahmetli Hoca amcama misâfir oldu.
O gece yatsı namazı sonu halaka-i zikir kuruldu ve yer gök inlemişti...
1974 de Aksaray Ulu Câmi'de gördüm...
Önceleri yaklaştırmadıysa da sonra dosd olduk.
"Hu" esmâsında, Kadîrî bir derviş ve 43 yıllık seyyahdı.
Kimsenin bir kuruşunu almaz, çayını dahi içmezdi.
Benimle dosttu... Çorba içerdik...
İsmimi hiç kullanmadı. Hâlim iyi ise "çoban" kötü ise "firâr" derdi...
Birgün "Çoban oğlum; bu âlemde iki insan vardır; ya ahmak ya da âşık! Sen nesin?" deyince ben de "Baba, ben 17 yıl tahsil yaptım ne ahmağı, âşıkım âşık !..." dedim.
Güldü ve: "Çok güzel, demek âşıksın!... Peki bu âlemde ne arıyorsun?" dedi...
Kafamı bilgisayar gibi taradım, doğru ve uygun cevâbı buldum: "ALLAH'ı (celle celâluhu) !" dedim.
Rengi sarardı, kızardı, morardı ve: "Vay ahmak vay!.. Her yerde olan ne zamandan beri aranıyormuş!... Âşıkmış!... Firâr!..." dedi.
1982'de Ankara Bâlâ kazasında HAKK'a yürüdü... Ruhu şâd olsun...


Evet, yitiğini aramayan ahmaktır; ancak, bulduktan sonra arayan da ahmaktır...
Bir ayna karşısında çırılçıplak bedenini seyretmek...
Sonra palto gibi, bedenini soyunup nefsini seyretmek...
Ceket gibi nefsini soyunup kalbini seyretmek...
Gömlek gibi kalbini soyunup aslını, ruhunu seyredebilmek...
Nur-u Muhammed'i seyredebilmek...
Tecellî tezgâhında tevhid temâşâsı...
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Kendini bilen RABB'ini bilir".
Kendini bilmek; "Lâ ilâhe" RABB'ini bilmek; "İllâ ALLAH" tevhidinin tekemmülü için; tüm sistem hizmetçin mesabesinde emrine ve hizmetine musahhar kılınmıştır...
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), insanlar ve tüm varlık (maddî, mânevî) İNSAN denilen bu nazlı çiçeğin tevhid tekemmülüne elân hizmettedirler...

Kemâlât kademeleri:
1-Şerîat-ı Muhammedîyye ile bedeni terbiye okulu (ilkokul gibi)
2-Tarikat-ı Muhammedîyye ile nefsi tezkiye okulu (ortaokul gibi)
3-Mârifet-i Muhammedîyye ile kalbi tasfiye okulu (lise gibi)
4-Hakikat-ı Muhammedîyye ile Ruhu tecliye okulu (üniversite gibi)

Cehâletinden arınma, kemâlâtını bürünme metodunda dördü de; HAKK (celle celâluhu) harfini kullanmakta...
Buz-su-buhar-bulut; ayrı özellik ve güzellikte gözükseler de dördünün de formülünün aslen H
2O olduğu gibi dört okulda da HAKK (celle celâluhu) esastır.
Erimek-akmak-yükselmek ve Rahmet olup aşk bağlarına yağmak...


Kul İhvani Divanı - Tasavvuf - İnsan
Resim
Kullanıcı avatarı
nebula
Üye
Üye
Mesajlar: 27
Kayıt: 08 Eyl 2009, 02:00

Mesaj gönderen nebula »

Latifelerin Açıklanması ve Zikri

Bilindiği gibi insan gerçek yapısı on latifeden oluşmuştur. Bunu beşi emirler ( melekut) aleminden, diğer beş tanesi de madde ( mülk) alemindendir.

Emir alemi arşın üstündedir; görüntü ve madde olmaksızın Allahu Teala’nın ( c.c) emriyle yaratılmıştır.
Alem-i mülk, alem-i halk denen madde alemi ise arşın altında hava küresine kadar olup beş duyu ile anlaşılabilir.

Emirler aleminden olan beş latifeden biri insani kalb’dir. Madde aleminde yer, insanın sol memesinin dört parmak altındadır. İkincisi insani ruh olup sağ memenin dört parmak altındadır. Üçüncü sır’dır ve sol memenin iki parmak üstündedir. Dördüncüsü hafa ismini alır, sağ memenin iki parmak üstündedir. Beşincisi boyun çukurunun iki parmak altında bulunan ahfa’dır. Bu latifeler İmam-ı Rabbani (k.s) Hazretlerinin buyurduğu gibi nurdan yaratılmıştır. Bunların varlığını keşif sahipleri de söylemektedir. Çünkü bu latifeler esas yerlerine döndükten sonra yerleri boş olarak görülmektedir.

Gerçekten Allah-u Teala (c.c) bu latifelere kendi Rabbani kemalatından kemaliyet ( olgunluk) ve yetenek vermiştir. Bunlar emir aleminden madde alemine taşındıktan sonra, insan bedenine konulurken, nefis onların nurlarını karartmış, kemalat ve yeteneğini de eksiltmiştir. Allah-u Teala’nın ( c.c) latiflere verdiği kemalat şu şekildedir.

Kalb için zati tecelli ve huzuru yaratmıştır.
Ruh için zati sevgi ve cezbeyi yaratmıştır.
Sır için zati vahdeti ( Cenab-ı Hakk’ı (c.c) bir bilmek) yaratmıştır.
Hafa için istiğrak’ı ahfa için izmihlal’i yaratmıştır.

İstiğrak : Duygularla ve düşünceyle anlaşabilen tüm varlıkları, dağılmaksızın Allah-u Teala’nın ( c.c) Zati tecellisine batmış olarak; O’nun yüce zatını ise bütün yaratılanı kuşatmış olarak görmek ve anlamaktır. Suya dalmış kişinin su, suyunda o kişi olmadığı gibi, suya dalan kişi dalışının derinliğinde görülmez.
İstiğrak halinde kul kuldur, Rabb de Rabb’dır. Yani istiğrak halinde Allah-u Teala ( c.c) ger.ekten değil de, belirme ve ululuk yönünden tüm varlıkları kuşatmış olarak algılanır.

İzmihlal ( Kaybolma, dağılma) : Tüm eşyayı Allah-u Teala’nın ( c.c) ilahi varlığında dağılmış ve yok olmuş olarak görmektir. Bu suyun sütün içinde kaybolduğu gibidir. Fakat bu da gerçek birleşme değildir. Zira yaratılanla yüce yaratıcısının birleşmesine inanmak açıkça küfürdür. Allah-u Teala’nın (c.c) varlığı kuvvetlidir, hükümrandır, mutlaktır ve yaratılanların varlığı esastır.

Yaratılanlar ise O yüce varlığın gölgesidir, zayıf ve sonradan olmadır. Biz özellikle kalbin O’na ileri derecede bağlı olması nedeniyle bu tanımlamayı kullanıyoruz, yoksa birleşme söz konusu değildir.

Latifeler insan bedeniyle birleşince, nefs emirler aleminden olan beş latifeyi karartmış nurlarını söndürmüş ve feyz alma kapısını kapatmıştır.
Bu kötü olay şunlara neden olmuştur :

Kalbin zati sevgisi ve huzuru dünya sevgisine, huzuruna ve olaylara bağlı kalmaya dönüştü.
Ruhun zati sevgisi dünya sevgisi ve nefsin hırslarına dönüştü.
Sırrın vahdeti ( birlik duygusu) nefsin kendini tek varlık olarak görmesine dönüştü.
Hafa’nın istiğrakı dünyanın hazlarına dalmaya dönüştü.
Ahfa’nın izmihlali ise dünya hırsına dalmaya ve dünya uğruna kendini yok etme durumuna dönüştü.

Bunların sonucunda nefis kendi isteklerinden başka tüm kemalatları unutulmuş ve umursamaz olmuş; sadece kendini görür hale gelmiştir.

Madde aleminde olan beş latifenin temel özelliği eksiklik; karanlık ve kusurdur. Dört unsur (elaman) toprak, su, ateş ve hava ile nefsi emareden oluşan bu beş latifenin özellikleri şunlardır :

Toprak elemanlarının eksik yanı ibadetlere ilgisizlik, emirlere uymamak, yasakları yapmaktır.

Su elemanının eksik yanı nifak ( iki yüzlülük) tır. Bu suyun bulunduğu kabın rengi ve şeklini alması gibidir. İyi kişiler yanında iyi, kötü kişiler yanında kötü olur.

Ateş elemanın eksik yanı nefsi sevmek ve onun uğruna kızmaktır. Bundan da çekememezlik, hırs ve şehvet ateşi doğar.

Hava elemanının eksikliği kibirdir. Bu da tüm yaratıklardan kendini üstün görerek Hakk’a sırtını dönmektir.

Nefsi emmarenin eksiği ise Allah (c.c) korusun- ilahlık iddiasıdır. ( Nefsin Tanrı olduğunu ileri sürmesidir.)

İşte kalbin tüm hastalıklarının nedeni bu eksikliklerdir.

Cenab-ı Hakk ( c.c) bir kulunu doğru yola getirmeye dilerse kerem ve iyiliğinden cezbe verir ya da razı olduğu işler yaptırır; bundan da yine cezbe doğar. Cezbeden başka, kulunu nefis kemalata ermiş ve başkalarını kemale erdirebilen bir mürşidi kamille karşılaştırır; bu zatta onu olgunlaştırarak gerçeğe erdirir. Bu mürşidi kamil latifelerin üzerindeki kötü etkisi kaybolur. Latifeler asıl makamlarına dönmeyi isterler ve sonuçta ilk kemallerine kavuşurlar. Bu kavuşma yüce bir yolculukla olur: Yeryüzünden kalbin makamı olan arş’ın dış yüzüne kadar dokuz bin yıldır. Kalbin makamından emir alemindeki ruhun makamına kadar dokuz bin yıllık uzaklık vardır. Böylece her makam arası dokuz bin yıl olduğuna göre yeryüzü ile ahfa latifesinin makamı arası kırk beş bin yıllık uzaklıktadır.
Ahfa latifesini makamı emir ( melekut) aleminin sonudur. Daha sonra latifeler emirler aleminden Allah
(c.c) sıfatlarına doğru yükselme başlar. Çünkü sıfatlar alemi emirler aleminin aslının aslıdır. Sonra sıfatlar aleminde isimler alemine sonra şuun ( olaylar) alemine, oradan da ilahi zat’a yükselirler. Ancak sıfata kadar makamla ondan sonrasına da hal ile yükselme gerçekleşir. Makamla yükselme süreklidir ve kişiliğe mal olmuştur; sabit ve değişmeyerek devam eder. Hal ise bunun tersinedir, gelip geçici bir durumdur, kişilik yapısına mal olmuştur.

Latifeler makam ve kemallerine (asıl yerlerine ) vardıkları zaman kalbin kemali olan tam huzur; ruhun kemali olan tam cezbe; sırrın kemali olan tam birlik ( vahdet); hafa’nın kemali olan tam yokluk
(benlikten arınma) ve ahfa’nın kemali olan tam izmihlal ( ilahi varlıkta kaybolma) kendiliğinden gerçekleşir. Bazen bu latifeler asıl yerlerine vardıkları halde mürit bunu bilmez ve yorgunluğunu anlamaz. Fakat bu varışın belirtileri vardır ve bunlar Nakşibendi kitaplarında etraflıca açıklanmıştır.
Bazen latifelerin bir kısmı ilerler, diğer kısmı ilerlemez.Yalnızca tam cezbe veya cezbe olmaksızın tam huzur olabilir. Buna seyr-i fillah ( Allah’ta (c.c) ilerleme), seyr-i ulvi ( yüce ilerleme ), seyr-i cezbe
(cezbe de ilerleme) ve seyr-i afaki ( ufuklarda ilerleme) denilir. Bu durumda birçok kez mürid sahiv
(ayıklık) için mahiv ( yok olma) olur. Hatta kendisine görülenlerin ve hallerinin artışından dolayı kalbini ileri derecede gayesine bağlayan mürit dünya ve ahiretle ilgili işlerini unutur. Bu durumda nefy ve isbat zikrinin zamanı gelmiş demektir.

Adab-ı Fethullah
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

kıymetli kardeşim nebula Paylaşımınız size mi ait? size ait değilse kaynağını yazarmısınız.
Resim
Kullanıcı avatarı
nebula
Üye
Üye
Mesajlar: 27
Kayıt: 08 Eyl 2009, 02:00

Mesaj gönderen nebula »

Allah razı olsun yazmayı ihmal etmişiz (Adab-ı Fethullah)
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Çok teşekkür ederim kardeşim daha önce okuduğum bir bölümdü. kaynağını hatırlıyamamıştım. Bilgilendiridiğiniz için tekrar teşekkürler...
Resim
Kullanıcı avatarı
nebula
Üye
Üye
Mesajlar: 27
Kayıt: 08 Eyl 2009, 02:00

Mesaj gönderen nebula »

Bir kitapta okudum zannedersem Şeyh Seyyid Taha Hz.'nin...

Buyuruyor ki;

Nefs yapısı itibariyle liderliği, resiliği sever ve letaifler üzerinde hakimdir. Ne zamanki letaifler asıl yerine (emir alemine) ulaştığında nefiste onların yanına gelip yine reis olmak ister ve bu sefer hep iyiliği, güzelliği emreder..
Kullanıcı avatarı
ene
Üye
Üye
Mesajlar: 21
Kayıt: 13 Kas 2008, 02:00

nefsi isbat zikrine geçen nakşi dervişinin Kemâlâtı nasıldır

Mesaj gönderen ene »

nefsi isbat zikrine geçen bir nakşi dervişi aşağıdaki Kemâlât kademelerinden hangisinde yer alır?
1-Şerîat-ı Muhammedîyye ile bedeni terbiye okulu (ilkokul gibi)
2-Tarikat-ı Muhammedîyye ile nefsi tezkiye okulu (ortaokul gibi)
3-Mârifet-i Muhammedîyye ile kalbi tasfiye okulu (lise gibi)
4-Hakikat-ı Muhammedîyye ile Ruhu tecliye okulu (üniversite gibi)
Cevapla

“►Soru - Cevap◄” sayfasına dön