ZU'L-CELÂLİ VE'L- İKRÂMU

Sorularınızı Ayet ve Hadisler ışığında cevaplamaya çalışacağız.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

ZU'L-CELÂLİ VE'L- İKRÂMU

Mesaj gönderen kulihvani »

Yâ FETTÂH Yâ REZZÂK!
Yâ VEHHÂB Yâ VÂHİD!
Yâ MÂLİKU'L MÜLK !
Yâ ZU'L-CELÂLİ VE'L-İKRÂM!

Yâ ALLAH! Yâ ALLAH! Yâ ALLAH!....



Resim

Âcizâne kaleme aldığım ve sitemizin ana sayfasında yayınlanan “ASL ve AŞK –ı” yazıma yorum gönderen “Papatya” kardeşimizin sorusuna cevabı çok önemli bir fırsat olarak görüp bir daha düşündüm ve sundum hamdolsun.
ASL OL-AN ALLAH celle celâlihu ile AŞK-ı Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve selem ve ortak bağımız Kur’ân-ı Kerim her şeyimizdir ve BİZ BİR-İZ inşaallah..

Aziz kardeşim sormuş ki,

Papatya:
Bilmediğimden dolayı sormak gereği duydum. lütfen bizi hoş görün.
ALLAHU ZU''L-CELÂL
Eksik söylenmiş gibi geliyor.
Celâl'in ardından gelen ikram olduğundan celal de ikramda kendisinde mevcuttur.
ALLAH Celâli de verir ikramı da...
Bu yüzden esmâların arasında farklı bir güzelliği olduğunu düşünürüm.
Sıkıntıların ardından gelen genişlik veren olması dolayısıyla "ALLAH-U ZU'L-CELÂL " ifâdesinin zikredilmesi daha doğru olmuyor mu?
Lütfen bu konuda aydınlatır mısınız?



ZU'L-CELÂLİ VE'L- İKRÂMU celle celâluhu..

Bu esmanın gerçek halidir.
Ne varki ALLAH Teâlâ mızın Tekvin-yaratmak sıfatının uygulaması OL-AN Tecellînin kökü celâdır.
Celâl ise ALLAH ismi ile anılması O’na saygı duymanın insan AKLı için gereği kabul edilmiştir.

Ben de siz gibi ALLAH Teâlâ mızın, Celâliyyeti dâima İKRAM-Kerem etmek içindir diye düşünüyorum.
Kudretini Azâmete çıkarışı ve Nimetullahı İNSAN Aklseliminin hizmetine sürmesi Muradullahtır.
El Kerîm celle celâlihu Her AN yeniden var ederek-Kûn feyekûn kılmaktadır.
Her nefeste cömert ikramı açıktır.
Ne varki CELÂLden İKRAMın Kulluk İmtihanında KUL TERCİHine bağlı olarak;
İkrama Küfredene-Nanköre Celâlin Lânet Lâmı işler ve CeheNNeme sokar..
İkrama Şükredene-Sayana Celâlin Lutuf lâmı işler ve CeNNete sokar..

Neden ALLAHu ZU'L-CELÂL denmekte de ALLAHu ZÜ'L-CELÂLİ VE'L- İKRÂMU celle celâlihu denmiyor?
Bence kısaltılmış olmasından ve CELÂLin daima ikram için olduğunu esas almışlardır büyüklerimiz derim.

Bu soruyu fırsat bilerek sayenizde bu esmalara bir daha göz atalım istedim inşaallah:

Resim

ZÜ'L-CELÂLİ VE'L- İKRÂMÜ

Resim

EL CELÎLU

Resim

EL CELÂLU

ZU'L-CELÂL (Celâlet) : Cenâb-ı HAKK celle celâluhu'nun kahrının ve azametinin tecellîsi olup tüm varlık, celâl tecellîsi ile kendisine ihsân edilen ikrâmdan emredildiği şekilde faydalanır.
Aksine davrananlar ise mahvolurlar.
Ateş ocakta aşı pişirir, ancak kurallara uyulmazsa insanı da yakar.
İnkâr edene Celâl tecellîsi, ikrâr edene Cemâl tecellîsi...
Cenâb-ı HAKK (celle celâluhu)'nun; vahdaniyetine delil olarak yarattığı şeylerin künhü, ihata ve hislerle idrakten uzak ve celîl (celadet sahibi, âzim, mertebesi anlaşılamaz) oluşuna celâl denilir.

Bir yanda celâl bir yanda ikrâm (cemâl : lütûf ve ihsânla tecellî).
Cenâb-ı HAKKın sıfat-ı ezelîyesinde celâlî ve cemâlî tecellîsi; sıfat-ı efaliyesinin (bu âlemde) tecellîsinde: Kahr (lânet) -lütuf, hüsn-heybet, inkâr-ikrâr, haram-helâl, yalan-sıdk, tenzih-tezyîn v.s.vardır.
Âhiret âleminde ise cehennem-cennet, nar-nûr, olarak tecellî eder...

Muhammedî tasavvuf âleminde: Terhib (korku)-tergib (rağbet), tenzir-tebşir, havf-recâ ki havf ile celâl tecellîsinden korunurken, recâ ile cemâl tecellîsine rıza ve İhsânullah aranır....

ZU'L İKRÂM: İnsanoğlunu mükerrem kılan Cenâb-ı HAKK celle celâluhu, imkân (maddî-manêvi tüm ni'metleri) ile imtihan (tevhid-i tahkikî bilip anlayıp, yaşayıp, şâhid olup öyle hesâba gelmek) da karşılıksız ve sonsuz ni'met veren ikrâm sahibidir.

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً

Resim----“Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fî'l-berri ve'l-bahri ve razaknâhum mine't-tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ(tafdîlen) : Andolsun ki Biz, ademoğlunu mükerrem kıldık. Karada ve denizde taşıdık. Ve onları temiz nimetlerden rızıklandırdık. Yaratmış olduklarımızdan çoğuna onları üstün kıldık.” (İsrâ 17/70)

CELÎL: Celâdet (eşsiz kuvvet, şiddet, muhkemlik, metanet, salâbet) sahibi olup kuvvet ve kudretinde (potansiyel güc) mertebesi büyük ve Azîm ve kimseye muhtaç olmayan tek.
Celâl ve celâle (azamet sahibi, büyük, yüce, münezzeh olmak. Uzun ömürlü olmak.) kökünden türeyen bir sıfat isismdir.
El Celâlü ismi; kayıdsız şartsız azamet sahibi, kadr ü kıymeti ve mertebesi en yüce olan ALLAH-U ZU'L-CELÂL.
Kur'ân-ı Kerîm'de Zü'l-Celâl terkibiyle Rahman 55/27,78 âyetlerinde geçmektedir.

Celle : Büyük ve ulu olmak.
Cellü : Gül, yasemin
Celâ : Açıklamak. Gelini süslemek. Cilâlamak. Pasını gidermek.
Cellâ : Açık. Vâzıh. Cilâlı.
El Celîlü : Mutlak büyük ve ulu olan ALLAH-U ZU'L-CELÂL.
El Celâlü : Kayıdsız ve kıyassız azamet ve celâliyyet sahibi, kadr ü kıymeti ve mertebesi en yüce olan ALLAH-U ZU'L-CELÂL.
Zu'l-Celâli Ve'l- İkrâmu : Sonsuz kereminden ikrâmını kullarından şükredene lütûf, küfredene ise lânet etme (celâliyyet) hakkının mutlak sâhibi olan ALLAH-U ZU'L-CELÂL. Celâl ve ikrâm sâhibi olan Cenâb-ı HAKK celle celâluhu.

وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ

Resim----“Ve yebkâ vechu rabbike zû'l-celâli ve'l-ikrâm(ikrâmi):Celâl ve ikram sâhibi olan RABBinin yüzü (kendisi) bÂki kalacaktır.” (Rahmân 55/27)

تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ

Resim----“Tebârekesmu rabbike zî'l-celâli ve'l-ikrâm(ikrâmi): Celâl ve ikram sâhibi olan RABBinin adı ne yücedir(Rahmân 55/78)

Aklı olan insanın tercih ve cüz'i irade imtihanı dolayısıyla yapılan bu târif, diğer varlıklar (hayvan, bitki ve cansızlar) da ise kendilerine fıtraten yüklenen ne ise "o şeylik" dışına asla çıkamama İlâhî engelidir.
Koyun asla kurtluğa kalkışamaz…
Şartları oluşan tohum çimlenmek zorundadır…
Oksijen yakıcı, hidrojen yanıcı ve su ise daima söndürücü olmak zorunda gibi…

İclâl masdarından doğan celâlden doğan Celîl ise;
Zâtî sıfatlarından tecrid (soyutlanmış) etmenin mümkün olmadığı (ta'til),
Zâtına izâfe edilecek sıfatların yaratılmışlık özelliklerini asla taşımadığı (teşbih),
Akıl ve duyularla mâhiyetini tanımanın ve anlamanın imkânsızlığı (tesbih),
Ulühiyyetinin aşkınlığının bilinmesi ve şâhid olunması zâtî hakkı olduğu (tâzim),
Varlığının başlangıcı olmadığı (kıdem),
Sonunun da gelmeyeceği (bekâ),
kulluk imtihanında hakka inanıp hayrı işleyen kısacası Muradullahı duyan ve Emrullaha uyan kullarını sonsuz merhameti ve muhabbeti gereği yücelteceği (kemâl),
Külli şey'in üzerinde geçerli ve ezici olan Celâliyyetiyle her zerreyi insanoğlunun tevhid kemâlinde hizmetçi kılarak nimetlerini sayısız yollardan lûtfen ikram etmekte olduğu (yaşam) ve sonunda daha nice ihsanını bahşedeceği vaadi (cemâl) mânâlarını da cem' eder.

El Celîlu ism-i şerîfi ALLAH-U ZU'L-CELÂL'in tüm sıfatlarının mutlak kemâlini bildirirken, El Kebiru ismi zâtının, El Azîmu ismi ise zât ve sıfatlarında Azâmetullah kemâlini ilân eder ve yaşatır.
Onun için her şey, her şeyliğini yaparken insan aklından dolayı tercih ve cüz'i iradesiyle kulluk imtihanı içinde sınırlı sorumlu olarak kısmî, izâfi ve geçici bir serbestlik içinde bırakılacak şekilde yaratılmıştır ve su gibi azîz ve kâmil bir kişi olabileceği gibi zehir gibi zelil ve câhil bir kişi olmayı da tercih edip seçebilir.
Sünnetullahın bu hârika ve ince sırrı sebebiyle kimisi, Ebu Kemâl olan Rahmetenli'l-âlemîn Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'i mutlak imâm bilir, bulur, olur ve uyar; kimisi ise kulluk imtihanı gereği halkedilen iblis'e ve onun Ebu Cehillerine uyar ve kölesi olur, iki âlemde de bulacağını bulur, olacağını olur.

Celîl'in mâzi fiili olan "celle" ile Azîz'in mâzi fiili olan "azze" birlikte "azze ve celle" sözü ile ALLAH-U ZU'L-CELÂL. 'in maddî-mânevî tecellîlerini azâmetiyle ortaya çıkarışı (zühûrat) ululanır, yüceltilir ve şâhidi oluş şerefi yaşanır.
Burada bir nebzecik de olsa söz zevki ve hâl hazzına girelim İnşâallah.
El azîz ismi şerîfindeki, özdeki "ze" nin mânevî sahib oluş, "ye"nin kul yaşamındaki, "ze" maddî sahib oluş, "ayn" ı ise Zâtullah'a mahsus Ayniyyet olarak zevkedersek, "azze" dediğimiz zaman sınırlı-sorumlu sahib oluşlarımızın yok olduğunu anlarız ve hakku'l- HAKK'ı (HAKK'ın hakkı) teslim etmiş oluruz.
"Celle" dediğimiz de ise; ALLAH-U ZU'L-CELÂL'ın Murâdullah hikmeti gereği, sanki bir usturanın bir yüzü "lâ" lâneti diğer yüzü ise "lâm" İlâhî lûtfü olmuş da usturanın ağzında "cem" olup kulluk imtihanı olarak biz insanların alın yazısı ve parmak izi olmuş gibi…
Murâdullah ile Emrullah arasındaki kulluk kemâli köprüsü…
Sistemin sâhibini tanıyışın tevhid türküsü…
İnanışın yaşayış şâhidliği…
Nârın nûra dönüş devrânı…
Livechillah Cemâlullah'a vechen cehd ediş erdemi ve seyrânı…
İki cihân cennetinde hâl-i hazır ve Huzurullah'da, Habîbullah havzasında ve de ravzasında, açıkçası rızâsında ebedî oluş şuûru, onuru ve cevlânı…
"Asıl" a şükür ve "vekil" e teşekkür kulluk kıvancı ve hayrânı…

"Celle celâluhu: Azameti yüce ve ulu olan" demek olup Esmâü'l-Hüsnâ sonlarında söylenir ki saygı, bilinç ve samîmiyyetimizi ifâde edip, söylediğimizi kulağımız duyup ve de kalbimiz uygulama emrini versin de teyp bandı gibi boşu boşuna söylenip durmayalım.
Her esmânın kendisine mahsus sır, bereket ve hünerlerinden faydalanalım kulluk kemâlâtımızı tamamlayalım İnşâallah…

El Celâlu ism-i şerîfini ALLAH-U ZU'L-CELÂL'in kahr ve gazabına tahsis etmeyi asla doğru bulmuyoruz.
Celâlde, Zâtullah'ın izzet perdesi oluşu vardır ve bu mutlak hakkıdır da…
Kulları yönünden ise kulluk kemâlâtı oluşmasında tıpkı yazı tahtası gibi ana unsurdur.
Sözde tasavvuf ehli geçinip celâl-cemâl münâkaşası açanlar, altın tozu dolu tasta hayal gülleri yetiştirmeye ugraşıp da gübreyi taşa tutan ve midesiyle kalbi arasının dört parmak olduğundan habersiz lâf ebeleridir…
Cemâldeki Muhammedî lütûf cem'i elbette celâldeki; lânet-lütûf, inkâr-ikrâr imtihanı tecellîlerinden sonraki Muhammedî meyvedir ki ezelî Ahdullah tohumunu ebedî Şehâdetullah tohumuna (âhiret âleminin tohumuna) sılâ ettirip ulaştırmıştır.
İşte Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in Rahmetenli'l-âlemîn ve Şâfîu'l- âlemîn oluş şerefiini anlayış şuûru ve Muhammedî Nûr'a ulaşım sürûru ve Muhammedî yaşayış onuru…
Onun için celâlde insan için haşyet, dehşet ve heybet hissedilmesi doğaldır.
Çocuğunu çok seven anne, dayanılmaz agrı ve acılar içinde doğurmadan nasıl olacak da bağrına basıp anlatılmaz bebek kokusunu ve sevgisini tadabilecek ve yaşayabilecektir…

Zâten insan aklı fıtrî proğramı gereği mutlak celâli anlayamaz, kadarınca-kaderince izâfî celâli anlar ve kemâlât yoluna devâm eder.
ALLAH-U ZU'L-CELÂL, Sünnetullah'ı gereği Emrullah doğrultusunda Murâdullah'ı gözeten kullarına; celâl-kemâl-cemâl yolu olan Sırat-ı Müstakîm hidâyetini nâsib eder ve vaadidir, vaadinden de hâşâ dönmez.
Cemâl peşinde koşanların ilk anlaması gereken şey, cemâlin tecellî noktası olan Nûr-u Mim (Nûr-u Muhammed)'i iyice bilmesi, anlaması, özünde bulması ve de hayatında yaşaması şuûrudur.
İlk halkedilen "şey" i bilelim ve bulalım ki O'nunla olalım.
Ve o ilk noktanın hareketinden (devrânından, mevcûdiyyetinden) tüm şekiller, harekesinden (seyrânından, masdarından) tüm mânâlar türesin…

Akıl, nakille buluştuktan sonra cisime can ceryânı bağlanır da dışa bakar şekili (cisim-cihân), içe bakar Vekil'i (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i) görür, hayat imâmına uyar, kısacası kendini (nefsinin abdullah oluşunu) bilir ve RABB'ini bilir de Muhammedî inanç, amel, ahlâk ve hâl içinde her zaman, her yer ve her hâlde HAKK'ın şâhidi olur…
"Asl" ı ise "hable'l-verid" vuslatında bâsîretle Rabbü'l-âlemîn olarak yakînü'l-yakîn bilir, bulur, olur ve yaşar gider…
Hayal ile hakikât, ırak ile yakîn arasındaki "sır" aklın hamlığı ve tek yönlü "benlik" yansıtmasıdır.
Akl-ı selîm cem' camında ise "dış-iç" ve "olsun-olmasın" yoktur ve sadece "olan" vardır ki o da "hükm-ü HAKK" tır.
Onun içindir ki Muhammedî; salih, ârif, âşık ve kâmillerin Kemâlât Kâbesi'nin dört yüzünde; aşk ü cezbe, zühd ü takvâ, sıdk u huşû ve havf ü recâ; tavanında üns ü heybet, tabanında ise hayret ü dehşet yazmaktadır.
Elbette sözümüz, özündekini okuyanı DUYan ve UYanadır…
Yakıştırıp takıştırdığımızı zannetme de özünden dinle ki; şekil-akıl-vekîl-Asıl dörtlüsü bizzâtihi "tevhid" dir.
"-ilâhe-illâ-ALLAH

Gerçek olmayıp izâfi, geçici ve kısacası "" olan "şekil" dir.
Mevcûdatın masdar vekîli olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in tebliğ, tenzir ve tebşir buyurduğu nakle tenezzül etmeyip, öğretimsiz ve eğitimsiz kaldığı için nefsini "ilâh" sanan "akıl"dır.
Ham aklın "hiç bir ilâh yoktur" inat ve direnmesi karşısında, İlâhî Vekîl:
"illâ: ancak" itiraz ve "ALLAH-U ZU'L-CELÂL hariç" rızâsını, rahmet kaynağı olduğu kâinâta haykırınca, eserler "usta"sını, resimler "ressam"ını, abdler "RABB"ini bilir ve de şah damarından da yakîn bulur ve emîn bir şâhidi olarak ebedî yaşar.
Cehâlette ölür de kemâlâtta doğar ki bir daha ölmez, olsa olsa ölümü tadar ve zevk eder (zâikatü'l- mevt neş'esini de meşk etmiş olur kulluğu gereği şu Esmâullah'ın şe'n şehrinde).

Kul İhvânî'm "sır" serilmez
Çilesiz "sır" ra erilmez
"Ölü" ler ölür dirilmez
Sağlar Hüseyin Hüseyin...


Azîz kardeşim, uyanık ve ayık ol ki cemâl cennetlerinin kemâl yolu, kulluk imtihanının Çile Çölü olan "celâl" den geçmektedir…
Zihnini boşuna yorma kul olan herkes için Sünnetullah budur…
Celâl ile Cemâl'in ara kesiti; inkâr ile ikrârın da ara kesiti olan; insan aklının, tercihini hakka imân ve cüz'i iradesini hayr işleme yönünde kullanış şuûrudur ki bunun Rahmetenli'l-âlemin ve Şâfîü'l- âlemîn olan tek eşsiz örneği Muhammedî Şuûr'dur.
Elbette insan sûretinde yaratılıp, aklı olup, hür olup, rüşde ulaşıp da yitiğni aramayan ahmaktır ve bulduğu hâlde arayan da ahmaktır.
Bulma yolları kasden kapatılan, el atma dalları budanan ve fitneler içinde mânen yapayalnız kalan Muhammedî Gençlerimize, nefislerini ve RABB'lerini bilmeleri, bulmaları ve olmaları hususunda hasbî ve habibî hizmet ise Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in adına, hesabına, şerefine ve de sadece "livechillah" için hâlisen, sıddîken ve adîlen kulluk kemâlâtımızdır..
Kemâl : Türkçemizde zât, vücûd ve sıfat bakımından olgun, ergin ve yetkin olma hâli diye târif edilebilen kemâl, bir şeyin veya hususun lâzım ve lâyıkınca tamlığı ve tümlüğüdür.
Bu tamlık ve tümlük nitelik ve nicelikçe yeterli ve yerinde ise kâmildir.
Muhammedî Tasavvufta ise kemâl; kul için takdir edilen hayat imtihanının, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in vahyî Emrullah'ı tebliğini, tenzirini, tebşirini duyup ve ayni zamanda bizim gibi bir Abdullah olarak harfiyyen tatbikine iştirak edip uyarak Muradullah'a ulaşıma lâyık ve müstehak olmak hâlidir.
Elbette zâtı, sıfatı, isimleri ve fiilleri itibâriyle mutlak kemâl, ALLAH-U ZU'L-CELÂL'in hakkıdır.
Biz kulluk kemâlinden bahsediyoruz .
Birilerinin ortaya çıkıp da kâinâttaki resimlerin ressamı olma arzu ve hayaline bu günkü bilgisayar gençliği değil de kargalar bile gülerler.
Ve yine birisi Firavunluğunu ilân edip: "Bu âlemi ve insanları ben yarattım!" dese ona sadece acınır.
Ancak, kişilerin özlerindeki; gizli, bencil ve şirke çekici özel firavunluk kör düğümleri ve çözüm yolları Muhammedî Tasavvufun öğretim ve eğitim (tâlim-terbiye) metodları ile mümkündür ve emredilmiştir.
Onun içindir ki Muhammedî çizgiden sapmadan, yakıştırıp- sokuşturmadan, ifratsız (aşırısız), tefritsiz (yeterince) ve i'tidal (adalet) üzere hakkı ve hayrı, akıl-nakil imkanları içinde gençlerimizle konuşmak, anlaşmak ve yaşamak arzumuz ve amacımız ALLAH rızası içindir hamdolsun.
İlk işimiz ise, ham aklın; Muhammedî mektebde öğretim (ilim tâlimi) ve eğitim (edeb terbiyesi) ile kemâlini temindir ki aklın bu hâline akl-ı selim denir.
HAKK'a imân eden ve hayra azmeden akl'a "aşk" diyoruz.
Akıl-nakil hattının taşıdığı Nûr-u Muhammed ve onunda aslı olan Nûrullah, bizim tüm âletlerimizi çalışır ve iş görür hâle getirecektir.
Kemâlât; bu hâle ulaşımı biliş, anlayış ve yaşayış şuûrunun gelişimidir.
Bu gelişim, insan nefsinin dışarda bir şey arayış ve ulaşımı olmayıp bizzât kendisinin kemâlâtı (olgunlaşması, erginliği ve yetkinliği) dir.
Esfeli safilinden illiyyine ulaşım seyr u sülûküdür. Ve kulluk imtihani kemâlâtıdır.
Murâdullah ve Emrullah bunun içindir.
Bu muhteşem sistemin ve göz bebeği insanın yaratılışı da bunun içindir.
Her hâlde hedef ise Cemâlullah'tır.

EL CELÎLU celle celâluhu ZEVKİ:
Celâl sıfatlarının tecellîsine mazhariyetten nâsibi olup fakriyet, acziyet, zillet ve illetle sıfatlanıp ve sırf kulluk yapmaya mutmaîn olunca; kalbi tecellî ile cilâlanıp, canlanıp ve cıvıl cıvıl nûrlanınca; Cemâlullah'a can atar ve sevinç, bilinç ve bilelikle kulluk yapar, umar ve bekler...
Her güzellikte gerçek Celîl ve Cemil olanı görür de, ilâhî aşkla Mâşukuna âşık olurlar...
En son kulihvani tarafından 20 Nis 2010, 15:50 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

ELCELÎLÜ(cellecelâluhu)ZEVKİ:
Celâlsıfatlarınıntecellîsinemazhariyettennâsibiolupfakriyet,acziyet,zilletveilletlesıfatlanıpvesırfkullukyapmayamutmaînolunca;kalbitecellîilecilâlanıp,canlanıpvecıvılcıvılnûrlanınca;Cemâlullah'acanatarvesevinç,bilinçvebileliklekullukyapar,umarvebekler...
HergüzelliktegerçekCelîlveCemilolanıgörürde,ilâhîaşklaMâşukunaâşıkolurlar...
_________________



KulihvaniYAZMIŞ.....
ÇOKGÜZELYAZMIŞ...SELAMOLSUN"İLAHİAŞKLA
MÂŞUKUNAÂŞIK"OLANLARA...


Resim
Cevapla

“►Soru - Cevap◄” sayfasına dön