“AN”layış!..

İbret almasını bilenler için
Cevapla
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

“AN”layış!..

Mesaj gönderen sev-guzel »

“AN”layış!..

Öyle ANlar vardır ki HAYYatımızda biz zahirî boyuta kendimizi öylesine kaptırırız ki ya hiç fark etmeyiz yada sonradan fark ederiz ve “hadi yaaa gördünmü bak nasıl da kaçırmışız!” deriz…
Ancak asıl iş ER kişi işidir ki O ANı ANında fark eder…

Bizler Muhammedi merhamete, muhabbete ve hasbi hizmete mecbur ve memur olduğumuzu ne zamAN fark edeceğiz acaba?..
Bu âleme geliş amacımız sadece yemek-içmek, gülüp-eğlenmek ve yatıp-uyumaktan mı ibaret sizce?..
Yoksa mutfak-tuvalet arası bir boru görevimi görüyoruz soralım nefsimize!..
Acaba uyurkenki sayıklamalarımız ve uyurgezerliğimiz, uyandığımızda BİZe “vaayyy anasına!..” dedirtecek mi?..
Peki ne zaman UY-AN-acağız?..
Çalar saati kurduk da “şu vakit uyanacağım ben! Dokunmayın biraz daha uyumak istiyorum!..” mu diyoruz?..
Çoğu ANlar sağımızdan solumuzdan dürtükleyenler hatta bazen avaz avaz ama merhametlice bağıranlar vardı “uyan artık be güzelim!” diye…

Normal sıradan bir gün yaşarcasına geçirdiğimiz günlerde bize ne kadar çok uyarılar geliyor bir bilsek!..
Sanki arabamıza binmişiz gideceğiz yere ters istikamette yol alıyoruz ve yol kenarında bize o kadar çok uyarı levhaları geliyor ki hiç göremiyoruz, sadece yola odaklanmış gidiyoruz…
Hâlbuki yoldaki levhalarda “bu yol şuraya gider yanlış yoldasın, yakında U dönüşü var dön artık, şu kadar kilometre kaldı gel etme eyleme!..” yazıyordu da göremiyorduk…
Belkide bakıyor ama göremiyorduk!..
Bakar kördük sanırım!..

Eskiden tekkeler, zaviyeler, medreseler vesairelerde İlahi ilim ve Muhammedi edeb öğretim ve eğitimi yapılıyor ve kılık kıyafetine bakarakta kimin ne olduğu anlaşılabiliyormuş…
Peki şimdiki ahir vakitte bu yol ve metodu takip eden Hakk Dostları ve Erenleri aynı şekilde tanıyabileceğini mi sanıyoruz?..
10 kişi içerinde bir Allah c.c. Dostu olsa onu bilebileceğimizi mi sanıyoruz?..
Artık eskisi gibi değilmiş..
Artık gizlenmişler..
Sakın görevlerini bıraktılar sanma, herkes görevinin başında…
“Ya ben göremedim, bana hiç gelmediler!” diyorsan cevap hazır:
“Huzurda mısın?.. Hazır mısın?..”
Kul İhvani çok güzel der :
“HIZIR hazır, HUZURdaysan!..”
O halde şu ahir vakitte herkesi Hızır bilmeli…
Keramet aramayalım lütfen, Hızır gelipte “ben Hızır’ım” diyecek değil…

İnsanoğluna en büyük hizmet eden Rabbimiz Allahü zü’l Celal’dir…
Peygamberimiz Rasulullah s.a.v. ise Allah c.c. nun Davasının Davetçisi olarak yine büyük hizmetçidir…
Şu ANda bedenen diri veya değil Hakk Dostları k.v. Davetinin Duacısı olarak Hasbi ve Habibi hizmetçilerdir…
Allah c.c. korusun ki bundan gayrisi Denâettir.. alçaklıktır…
Allahü zü’l Celâl HAYYdır…
Rasulullah s.a.v. HAYYdır…
Hakk Dostları HAYYdır…
Eğer kendimize lazım ve layık görüyorsak bizde HAYYız…
Şeytanın uşaklığını kendimize layık görecek değiliz ya…
O halde safımız belli ki BİZ Muhammediyiz ve Rasulullah s.a.v. Efendimizin YOLunda hizmetçiliğe varız…
Peki ne diye bu eleştiriler?..
“O bizden değil, o şunu yapıyor bunu ediyor, yuh ona!..” diyorsak eğer unutmayalım ki bir AN karşımıza biri çıkar “beni uyandıramadın ya sana yuh! Birde Muhammediyim dersin!..” der ağzımızın payını alırız…
Peki bu lafı işitmemek için mi diyorum?..
Hayır!..
Diyorum ki eğer yürekliysek hizmet edelim de uyandırmaya gayret edelim!..
Bizde bir levha olalım!..
Eleştirmek her kişi işidir ancak onu Hakka ve Hayra döndürmek için Hasbi hizmet ER kişi işidir…
Birde unutmayalım ki bu eksiklikleri görerek onu eleştirirken bir zamAN o hatanın belki bizi de bulabileceğini düşünelim!..
Veya dua ve şükür edelim ki Allah c.c. bizi o halde değilde o hali görerek ibret alanlar olarak yaratmış!..

Her AN, her yer ve her halde Muhammedi merhamet, muhabbet ve hasbi hizmet karşımıza çıkıyor…
Öyle ANlar gelirki bir daha o ANı hiç bulamayabiliriz…
Bize yardıma yetişenler kadar bizim yardımımıza ve hizmetimize muhtaç o kadar insan var ki işte onlar ANlarda gizli…
Bir AN gelir ya yaparsın yada es geçersin ancak o ANki imtihanımız o AN olmaktadır…
Sonra döneyim dersen, imtihan süresini de unutma!..

Bir HAYYat hikayesi:

Birgün arkadaşlarıyla arabası ile bir yere gidiyormuş..
Otomobilde 4 kişiymişler..
Yol dağ-taş hiç kimseler yokmuş ve gidecekleri yere 5-10 kilometre mesafe varken birAN bir köylü yol kenarında belirmiş..
Gidecekleri yere doğru yürümekteymiş..
O AN içinden “şimdi bu adam dönse de el kaldırsa, bende alsam bir hayr işlesek, bir “Allah razı olsun” dese yeter!” derken adam dönmüş ve el kaldırmış..
Arka koltukta arkadaşı “ya boşver dolu de geç!..” demiş ancak yürek aynı seste değilmiş.. çünkü içindeki ses hala yankılanıyormuş..
Durmuş ve o insanı arabaya almış ancak adam hiç konuşmuyormuş sadece sorulara kısa cümlelerle cevap alabiliyorlarmış…
Meğer aynı yere gidiyorlarmış ve geldiklerinde inmiş ve kapıyı kapatırken “Allah razı olsun!” demiş…

İşte demek istediğim o insanın göründüğü o ilk AN!..

Yine HAYYattAN:

Arkadaşlarıyla beraber işine gitmek için arabasıyla arkadaşlarını almaya birazda hızlıca giderken birden cadde kenarında bir yaşlı dede ve nine bastonlarıyla dur işareti yapmış..
O AN ya duracaksınız onlara bir hizmetin dokunacak yada “ya illaki bulurlar bir araba onla giderler, hem hızlıyım kim duracak!” dersiniz…
İşte size iki seçenekli bir imtihan sorusu!..
Ama tabi birden gördüğünüz için bu kadar uzun düşünemiyorsunuz!..
Hülasa ANiden hızını yavaşlatmış ve durmuş..
Yaşlı insanların arabaya binmeye bile takati yok gibiymiş..
“Nereye gideceksiniz amca?..” sorusuna:
“Hastaneye oğlum!.” demiş..
Meğer nine ANİden rahatsızlanmış acilen hastaneye gitmek istemişler..
Hastaneyle onların arabaya bindiği yer arasıda öyle pek uzun mesafe değilmiş!..
“Oğlum kusura bakma işin var mıydı?” demiş..
“Yok amca götüreyim sizi hastaneye!.” demiş ve hastanenin önüne kadar bırakmış…


Bunlar büyütülecek meseleler değil…
Aslında olması gereken gayet normal şeyler ve insana üstünlük getirmez…
Olmaması alçaklık mı bir düşünelim!..
Meselemiz ANı paylaşmaktı!..
Böyle ANlar herkesin karşına çıkar ki imtihanımız daha bitmedi ve bu âlemden göçene kadar da bitmeyecek…

Biraz ANlayış lütfen…
Muhabbetle..

Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Ne güzel bir konu...
Allah c.c razı olsun sev-güzel kardeşimiz...

*****************

HAYat anlardan ibarettir...
Her bittiğini düşündüğümüz AN diğer ANların başlangıcıdır...


Anın Değerini Bilmek

İnsan kendisine sunulan her şeyin değerini bilmelidir. Zamanın, malın, sağlığın, bilginin, yetkinin, yeteneklerin… Ve bir de “an”ın…

An en kısa zaman dilimidir.

Onda fırsatlar saklıdır. Onda imkânlar sunulur.

Onda doğruya dair şimşekler çakar. Sizi izah eden en doğru kelimeyi bulursunuz bir anda. Yönünüzü tayin edecek ilk ışıkla karşılaşırsınız onda. Bazen de şairin deyimiyle; an gelir /paldır küldür yıkılır bulutlar /gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet /o eski heyecan ölür…

Her insanın eski heyecanını kaybettiği bir an vardır. Her mevsimin insana rehavet yüklediği bir an vardır. Her gecenin insanı hayallerin akışına çektiği bir an vardır. Ve yine her gecenin insanı içine aldığı bir tefekkür anı vardır.

Her insanın kendisiyle dirildiği bir düşünce anı ve yine insanların kendisiyle yıkıcı boşluğa düştüğü bir an vardır. Ömer (r.a) kardeşinin sesinden ayeti dinlediği o anda dirildi.

Bir başkası ayetin tefekküre davet eden çağrısını dinlemedi, o anı değerlendirmedi, toplumun kendisine ne diyeceğini düşündü, kavmimin kadınları benimle alay eder dediği anda dirilmeyi reddetti. Şair buna ömrünün hırsızı der: an gelir/ömrünün hırsızıdır.

Her insanın ömrünün hırsızı olan bir anı vardır belki de… Asırlar öncesinde ayetin çağrısına kulağını tıkayamayan ama iradesini tıkayan şahsın o anı ömrünün hırsızıdır. Dirilme fırsatını teptiği andır. İnsanlığa faydalı olacağı imkânı reddettiği andır.


Bu asrın insanı için ömrünün hırsızı olan anları yok mudur?

Kitap okumak yerine boş işlere ayırdığı bir an…
Fikir dünyası yerine şehvet dünyasına kapıldığı an…

Ve an onu sürükleyip götürür. Bazen “ne yapıyorum” diye sorgulamaya çalışır kendisini; farklı bir ses girer devreye o an “boş ver” der. “Hayatını yaşa” der. “Dünyaya bir daha gelecek değilsin” der. “Sen kaybettin, tekrar kazanman zor hatta mümkün değil” der. O an “hadi oradan” diyemez insan. Kapılır gider. Kendisiyle birlikte birçok hayatı etkileyerek çeker gider.

Her insanın hayatı bir başkasını etkiler…

An gelir insan bir başka hayatı olumlu anlamda…

An gelir insan bir başkasının hayatını olumsuz anlamda etkiler.

Kendisinden çok şey beklenen bir insan, boş vermişlik dünyasında yürümeye karar verdiğinde yalnız olduğunu sanır ama arkasında onu takip eden gölgeler oluşur. Ben kimseden mesul değilim diyebilir lakin onunla denize girenler onunla boğulur.

Onunla yola koyulanlar onunla yolunu kaybeder. Onunla kendisini adayanlar onunla adanmaktan vazgeçer. An gelir insan örnek alınır çünkü…

An gelir Ömer gibi kılıç darbesi vurmak düşer aklına insanın ama o anı ters çevirir ve dinlemeyi tercih eder; yumrukla şiddetle orda hiçbir şeyin yoluna girmeyeceğini görür. Her insan o an Ömer olur.

An gelir şaha kaldırılan bir at ve kavgaya davet ile karşılaşır her insan ama Hudeybiye’yi hatırlar o an ve sekineti kuşanır. Sekineti kuşanması örnek alınır. Kavgacı ruhun insana galebe çalmasına mani olunur.


An gelir insan “evlerinizi mescitler edinin” ayetiyle karşılaşır. Camiden cemaatten kopmayı anlamaz bundan, evine ehemmiyet vermeyi anlar, çocuklarına zaman ayırmayı anlar. Çocuklarına her şeyin sahibini anlatmayı anlar. İbadet ruhunu evde canlı tutmayı anlar. Peygamber ve Kur’an havasının eve dolmasını anlar.

Sokakların lanetinden çocuklarını korumayı anlar. Evine ayırması gereken sevgi nöbetini anlar. Evine canlılık getirmeyi anlar. Kur’an ile dirilecek ruhları anlar. İnsanı kitaptan uzaklaştıracak şeylerden uzaklaşmayı anlar. İnsanı faydasız bir zemine çekecek olumsuzluklardan korunmayı anlar.

An gelir anladığı bu şeyleri hayata geçirir. İlk başlangıçtan sonra bereketin hâsıl olmasına şahit olur. Sıcakların rehavet getirdiği günlerde bile insanın canlılığını görür.

Yazın rehavet zamanı değil hasat anı olduğunu yaşayarak kavrar. Yazın sıcaklarında yalnızca su ile değil bilginin ikliminde serinlemeyi öğrenir. Bütün zorluklara rağmen fark eder bunu…

Kimi insan o anı erteler. Yalnızca eğlenmeyi düşünür. Meseleyi abartır. Bütün bir yazı eğlenmekle geçirir. Okumayı erteler. Araştırmayı erteler. Çalışmayı erteler. Havanın serinlemeye başladığı ana ulaştığında sermayesini tüketmiş olur.

Vücudun dinlenme hakkı vardır elbette… Bu hak her an söz konusudur. Her gün söz konusudur. Uyku vücudun dinlenmesi için değil midir? Ama gereğinden fazla uyku yapılacakları erteler, vücudu dinlendirmediği gibi hastalıklara davetiye çıkarır.


Yani anı iyi değerlendirmek gerekir.

Sağlıktan dolayı sorgulanacağını bilir insan. An gelir sağlığını kaybeder. O an gelmeden önce sağlığın önemini anlayıp anlamadığından sorgulanır. Hep zaman zengini olmaz; zaman varken yapması gerekenleri yapmayan insan, iki ayağı bir pabuca girdiği anlara ulaştığında zamanın kıymetini fark eder ama o an iş işten geçmiş olur.

An gelir insan "İnsanoğluna şu beş şeyden hesap sorulmadıkça onun ayakları Kıyâmet Gününde Rabbinin huzurundan ayrılmayacaktır: Ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nerede kazanıp nereye harcadığından ve öğrendiği ilimle nasıl amel ettiğinden." (Tirmizi, Sıfâtü-l Kıyâme: 1) hadisini okur.

Haliyle boşa geçirdiği zamanlara, kıymetini bilmediği sağlığına, değerlendiremediği gençliğine, değerlendiremediği malına yanacağını öğrenecektir. Yani insan cevap veremeyeceği “o an” gelmeden evvel bugün elinde olan anı değerlendirmelidir. Bu anın kıymetini bilmelidir.

An gelecek insan hep genç kalamayacağını öğrenecektir. Yalnızca saçlarına dökülen aklarla değil, eskiden yürüdüğü ama şimdi yürüyemediği yollarla, eskiden keklik gibi tırmandığı ama şimdi tırmanamadığı dağlarla, eskiden vakit ayırırken yorgunluk hissetmediği ama o an yorulmanın nasıl bir şey olduğunu görerek anlayacaktır.

Ve mademki insan yorgunluğun bedenine çöktüğü anlara ulaşacaktır, eğer ömrü varsa, yorgunluğu hiçe saydığı anların, zamanın kıymetini bilmelidir.

Hangi nedenlerle uykusuz kalmaktadır mesela… Uykusuz gecelerin ardındaki sebep gurur duyulacak bir sebep midir? Mesela kendisine, ailesine, ülkesine, insanlığa faydalı olabileceği işlerin peşinde koşarken mi uykusuz kalmıştır?

Mesela ibadet hazzını doya doya yaşarken mi uykusuz kalmıştır? Mesela hayata katkı sağlayacak bir araştırma peşindeyken mi uykusuz kalmıştır? Veya duyulduğunda insanı küçültecek nedenlerle mi?

İnsan her gün yeni bir güne şahitlik ederek başlar hayata lakin asıl soru şu; insan o şahitlik ettiği güne hangi şahitliklerle başlamaktadır?

Sabah, günün ilk ışıkları ve ondan önce seher vakti şahit olsun ki ben geceden bu güne; kendime, aileme, ülkeme, insanlığa fayda getirecek düşüncelerle başlıyorum diyebilmekte midir? Yoksa gayesiz akşamladım, gayesiz daldım geceye ve gayesizlikler içinde başlıyorum güne mi demektedir?

Bugün var elimizde, dün gitti, yarın meçhul bir zaman dilimi… An bugünle ilgili… Doğru ve övünülecek neleri yapacaksak bugün başlayacağız yapmaya… Doğru ve övünülecek neye karar vereceksek şimdi karar vereceğiz…

Ertelemeci anlayış hep kaybettirdi. Hele bir yarın olsun bak neler yapacağım tarzı çok şeyimizi aldı götürdü. Kitap okumayı, Kur’an okumayı, Namaza başlamayı, özür dilemeyi, helallik dilemeyi, dostluğun kıymetine vakıf olmayı hep yarına bıraktık. Anne ve babamızla, bacı ve kardeşlerimizle, eşimiz ve çocuklarımızla sevgiyi yaşatmayı yarınlara devrederek çok şey yitirdik.

Büyük hayallerimiz olabilir. Davamız büyük olabilir. Hedeflerimiz büyük olabilir. Anı değerlendirmedikçe onların hepsi “keşke”lerle kuşanır. Oysa inancımızda keşke diye yanmak önerilmez. Önerilmez çünkü Müslüman anın değerini bilendir/bilmelidir.


Necip Cengil
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
yolcu
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 369
Kayıt: 14 May 2009, 02:00

Bir hayır yap kendine!

Mesaj gönderen yolcu »

HAYRET insan sANa

HAKikatte insan başkasına iyilik ettiğini sanır, ama ettiği iyilik kendinedir de, bilmez. Veyl o insana ki; ya hayr yapmaz ya da filana iyilik ettim, onu yaptım, bunu ettim diye böbürlenir, başa kakar durur. Bu konu hakkında; Kur’an da Rabbimiz Teala şöyle buyuruyor.

Bakara 245 “Kim Allah'a c.c. güzel bir borç vermek ister ki, Allah da c.c. onu kat kat arttırsın? Zaten daraltan da, genişleten de Allah'tır c.c.; siz de O'na c.c. döneceksiniz.” Allah'ın c.c. verdiklerini Allah c.c. yolunda harcamak, bunun da karşılığını yine Allah'tan c.c. kat kat fazlasıyla almak.

Müzzemmil 20 “Rabbin biliyor ki, sen ve beraberindekilerden bir topluluk, gecenin üçte birine yakın bir kısmını yahut yarısını veya üçte birini ibadetle geçiriyorsunuz. Geceyi de, gündüzü de ölçüp biçen Allah'tır. Bu kadarına güç yetiremeyeceğinizi bildiği için sizi bağışladı. Artık Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah c.c. şunu da biliyor ki, içinizden hastalar olacak; bir kısmınız Allah'ın c.c. lütfundan nasibini aramak için yeryüzünde dolaşacak; bir kısmınız da Allah c.c. yolunda savaşa çıkacak. Onun için, Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun, namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah'a c.c. güzel bir borç takdim edin. Kendiniz için hayır olarak önden ne gönderirseniz, Allah c.c. katında onu daha hayırlı ve sevabı daha da artmış olarak bulursunuz. Bir de Allah'tan c.c. bağışlanma isteyin. Çünkü Allah c.c.çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” Bu alışverişi yüce Allah c.c. kulunun kendisine verdiği güzel bir borç olarak nitelemekte ve bu borcu katlayarak ödeyeceğini vaad buyurmaktadır.

Tevbe:111“Allah c.c. mü'minlerden, canlarını ve mallarını, karşılığında onlara Cenneti vermek üzere satın almıştır. Onlar Allah c.c. yolunda savaşırlar, öldürür ve öldürülürler. Bu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'ân'da Allah'ın c.c. hak olarak verdiği bir sözdür. Sözüne Allah'tan c.c. daha vefalı kim var? O’nunla yapmış olduğunuz bu alışveriş size kutlu olsun. Asıl büyük bahtiyarlık işte budur.” Mü'minlerin mallarını ve canlarını Allah'ın onlardan satın alması şeklinde tanımlanmıştır. Ayet Allah c.c. lütuf ve kereminin sınırsızlığını burada da gösteriyor. O'nun c.c. verdiği mal ve can, zaten başlı başına birer nimettir ki, hiçbir kul bunların şükrünü tam olarak yerine getirmeye muvaffak olamaz. Allah, c.c. bu nimetleri kendi çizdiği sınırlar içinde kullananlara, bir de buna karşılık Cenneti vaad ediyor ve bunu da, sanki kul kendisine ait bir malı Allah'a c.c. satmış da hakkı olan fiyatı ondan almış gibi, rahmet ve kereminin kat kat iltifatları içine sararak kuluna sunuyor. Yaratan O c.c. bağışlayan O c.c. bağışladığını bir daha satın alan O c.c. satın aldığı malı kulunun elinde bırakarak kullanımına sunan O c.c. bu kullanım karşılığında Cennet gibi bir fiyat ödeyen yine O c.c.!

Ve bir de;

Tevbe 72 “Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, içlerinde ebediyen kalmak üzere, altlarından ırmaklar akan Cennetler ile Adn Cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah'ın rızası ise hepsinden büyük bir ödüldür. En büyük bahtiyarlık da işte budur.”

Allah razı olsun. Tefekküre sebep oldunuz. Selam ve muhabbet ile kalınız.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Yüreğinize SELAMet yolcu kardeşimiz...

ENFÂL suresi- 45

Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ lekîtum fieten fesbutû vezkurullâhe kesîren leallekum tuflihûn(tuflihûne).


Diyanet İşleri...

Ey iman edenler! (Savaş için) bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

yolcu yazdı:GÖZyAŞInda ne vardır?


İnsanın Allah c.c. ile en samimi irtibat zamanı gözünden yaş geldiği andır. Çirkin bile ağlarken güzelleşir. Çünkü Allah c.c. ile irtibatını temin etmiştir. İnsan ağlarken muhakkak güzelleşir.

Güzelleşildiği AN'la inşallah...
inşa eden Allah (c.c)
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

Hayatta çok olaylarla karşılaşırız…
Bakacak, yardım edecek, bize yol gösterecek diye sıkıştığımız da tek şey:

“Şimdi Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem olsaydı ne derdi, ne yapardı, ne söylerdi?” kelimesi binlerce sorunun çözümü oluverir bir anda…
“Şuanda olsa ne yapmamızı isterdi, ne derdi?”
Eğer buna sadakat gösterebilirsek, samimiyet gösterebilirsek ve bu konuda Muhammedi bir sabır gösterebilirsek Allahü zü’l-Celâl tecellisini haktan ve hayırdan yana yapacaktır…

Yoksa bu işi için özel görevli, merhametsizliğin başı olan iblis, şeytan işini birkaç saniyede hallettirir, tetiğe bastırıverir…
Beşinci kattan atlatıverir…
Her şeyi yaptırır…
Bir evi yaktırır…
Birlerce yetim bıraktırır…
Acılar, ahlar bir ömür boyu sürer…
Bütün bunlar, bu vahşetler bir tek tercihten dolayıdır…
Bir kere yanlıştan dolayıdır…
Yâni…
Ben çekmeseydim yâni…
Bir tetiğe basıverdiydim…
Basıverdiydin amma adam öldü bak!..
Yâni her şey bitti yâni…
Onun için zâten Muhammedi oluş şuuru, nefsin menfaatlerini garantiye almak için değildir…
Nefsin alaveresini, dalaveresini, hevâsını, hevesini, ötesini, bötesini ayarlamak için değildir…
Nefsi adam etmek içindir…
Münir hocamın buyurduğu gibi, insanı İNSAN etmek içindir…

Allahü zü’l-Celâl’in…

Bismillahirrahmanirrahim…

“Ya eyyetühennefsülmutmeinnetü. İrci'iy ila rabbiki radiyeten merdiyyeten. Fedhuliy fiy 'ibadiy. Vedhuliy cennetiy.” (Fecr 89/ 27-30) dediği yere çıkarmaktır…

Ey tatmin olmuş nefis, anyayı konyayı bilmiş, dünyayı âhireti anlamış, kim kimdir, ne nedir ve bu sistemin sahibi kimdir, neden bu sistemi kurmuştur?..
“lehvun vela laibun” mudur?..
Oyun ve eğlence bahçesi midir?..
Mezarlıktaki dolu insanlar neden susuyorlar, bir gerçeği söylemiyorlar?..
Mezar taşlarına yazdırıyorlar da kendileri susuyorlar…
Bütün bunların altında yatan şey, tümü bize bir gerçeği hep haykırır durur…
Nefis biziz…
Öyle biziz ki, beden hizmetindedir…
Kalb hizmetindedir…
Ruh yol göstericisidir, dinlerse…
Işık kapısıdır…
Allah kapısıdır…
Allah’tandır çünkü…
İyi de bizim nefis uyuyorsa!…
Yelleniyor, delleniyor…


Uykudaki adam ne yapar?..
Kur’ân okusa ne yazar?..
Başka iş yapsa ne yazar?..
Savaş yapsa ne yapar?..
Uyanıklar gülerler yâni…
Hatta çıldırarak kalkan insanlar vardır uykudan…
Çünkü müthiş bir şey oluyor orda …
Biz hiçbir şey görmüyoruz gibi…


İşte bu ya da uyurgezerdir…
Görünürde bakıyorsunuz her şey düzgün gibi…
Nerden anlıyorsunuz?..
Vurduğu yeri indiriyor…
Herkes koşar, balkondan düşmesin, “Bu uyur gezer!” diye…
Camları kırıyor çünkü…
Çarptığı yerde indiriyor…
Zarar görmesin diye diyorum…


Ee adam sarhoştur…
Bir ufak içiyor işte diyor ki ne biliyim…
“Sizi öldürürüm”
Büyük içtiği zaman diyor ki: “bütün insanları öldürürüm”…
Yâni içtiğine göre konuşuyor…


Ama ayık öyle mi ya?..
İyi insan demiyorum…
Ayıktır, suçludur…Tövbe eder…
Ayıktır kirlidir… Habibullah hamamında yıkanır…
Ayıktır hastadır… Habibullah hastanesinde yatar…
Ayık delidir, akıllandırılır…


Onun için ayıklar mes’ul insanlardır…
Neden?..
Neden olacak…
Uyuyanlar, uyurgezerler ve sarhoşların; ayıklar üzerinde uyandırılıp ayıktırılmak için hizmet hakları vardır…

Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’inde hakkı vardır…
“Neden uyuyanlara, uyurgezerlere ve sarhoşlara hizmet etmediniz?..
Uyuyanı uyandırmadınız, sarhoşu ayıktırmadınız!” diye…
Yâni kemâl dileyenler mutlaka hizmet ehli olması gerekir…
Hizmet ile dest-i kemâl…
Himmet ile seyr-i cemâl…
Bir kişi Allah’ın cemâlini seyretmek istiyorsa mutlaka himmet bulması lâzımdır…

Himmet dediğimiz Allah dosdlarının duasına iştiraktir. Moral desdeklerini almaktır.
Nur-u Muhammed zincirine halka oluştur ve direkt alıştır.
Nur-u Mim’siz kalış, korkunç uçurumlara yuvarlandırmıştır hepimizi…
Dünya âlemini, İslam âlemini yok etmiştir…
Çökertmiştir!…



Kul İhvani 01/03/2008 Sohbetinden Alıntı
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

“Uyuyanları uyandıralım.”
“Olur!..”
Buyurun meyhaneler bizim, sarhoşlar bizim, sokak dolusu kötüler bizim, eğriler, yanlışlar, beğenilmeyenler bizim buyurun uyandıralım!…
Sarhoşları ayıktıralım…
Hepsini çağırın Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’e, haydi!…
Yürek ister demek istiyorum…
Onları taşlamak, onları zorlamak, onları ayırmak, onları kötü, kötü zaten ne olmuş, uyuyor zaten ister yellenir, ister ilahi okur, ister zaten istediği, kendin uyu da bakalım ne oluyormuş…
Uyandırabiliyor musun?..
Aşk olsun sana…
Uyandıramıyorsan uyuyana değil, uyandıramadığın için sana yuh olsun…
Ben kendime söylüyorum, size değil hâşâ yani…
Melâmet budur…
Melâmet kendilerini insanlardan üstün görmek değildir hâşâ…
Alçak görmekte değildir…
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem Efendimizin ayakkabıları gibi hizmetçi olmaktır…
Allah’ın kullarına karşı gerçekten Rahmân ve Rahîm merhametini gösterebilmektir…
Muhammedi muhabbeti sevmektir…
Tüm bu güzellikleri ve özellikleri inşâallahurRahmân yüreklerimizde yaşayabilmek için mutlaka imanlarımızı Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm’ın getirdiği Şeriat-ı Garrra üzere yapmamız lâzım…
Çok basit, rahat, hazmedilir, kullanılır, yaşanır bir şekilde…
Öyle ince ince teferruata girmeden…

Bolu da adam, gün geldi oralarda geçmiştik, bir daireden emekli olmuş bir insancağız çok harika sakal bırakmış, coşmuş, taşmış, bir gurubun içine girmiş…
Ben bizzat halaka-i zikirlerine katıldım defalarca, değerli dostlarımda vardı, severim de çünkü, ben karşıda değilim, çünkü ben taraf da değilim, ben sadece Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm’dan yana bir hayatım vardır…
Ondan, dışında hiçbir şey umurumda değildir yani, kâinat bir tarafa gitse tercihim değişmez çünkü, tek başıma orda kalırım demek istiyorum…
İnancım böyle…
Kur’ân-ı Kerîm’den anladım böyle demek istiyorum…
Bu zât: “Hocam cennete kim girecek?” dedi bana…
Toplumun içerisinde, belki elli kişi var…
Kasten bu soruldu…
Sebeb?..
Ben onların bulunduğu cemâate neden girip de o kişinin, mesela böyle bende bağlanayım, sende şöyle ol, böyle ol, falan, feşmekân…
Ben hayvan falan değilim, bağlanıp bağlanmayacak falan bir şey yok…
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem yüreğimizde, biz de O’nun yüreğindeyiz, neyinin bağı, bağ nerde?..
Efendim ben de dedim ki: “Cennete Evliyaullah girecek!..”
Adam bir: “Ooooooo!” çekti ki, “hâşâ! hâşâ!” dedi…
“Ne oldu?.. niye "hâşâ! hâşâ!" dedin kardeşim…”
“Biz kim, Evliyaullah kim efendim!” dedi…
Etrafına baktım insanlarda aynı kanaatte, böyle bana gülümsüyorlar…
“Evliyaullah nedir kardeşim?.. Allah’ın Dostu demek… Ulan Allah’ın Dostu girmeyip de cennete Allah’ın düşmanı mı girecek!..
Siz hangi kafadasınız?.. "Hâşâ! hâşâ!" diyorsun Allah’ın Dostluğuna gelince… Ben buraya geleli yarım saat oldu, depremden dolayı yıkılan bir vakfın para pul konusu konuşurken, burda dedikodu ettin, gıybet ettin, kötülük ettin, senin ettiğin adam buraya geldi adamla münakaşa kavgada ettin -çünkü onlar biraz önce oldu önümüzde- şeytanın dostu olmaktan ar etmedin, hayâ etmedin, Allah’dan korkup Peygamber Aleyhi’s-selâm’dan utanmadın da Evliyaullah olmaya gelince mi "hâşâ" diyorsun!”
Bunu o kardeşimizi yermek için söylemiyorum…
Nasıl yanlış bir yerde olduğunu anlatmak için söylüyorum…
Kim lâyık değil Peygamber Aleyhissalâtü vesselâm’ın dostluğuna Allah için…
Kim?..
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem Beyefendidir…
Allahü zü’l-Celâl’in tekidir…
Rahmet kaynağıdır…
Dünyanın en kötü kadını erkeği kapısını çalsın, eğer kadın çalmışsa içerden cevap verir…
En kötü diyorum bakın…
“Haaaaa!.. Sen Fatımatu’z-Zehrâ olmaya geldin…
Buyurun Habibullah Hamamına yıkanın, cenabetseniz yıkanın…
Hastaysanız Habibullah Hastanesinde tedavi olun…
Aşhânemizde karnınızı doyurun…
Sonra gelin de bir şehadet getirelim!..”
Peygamber Aleyhi’s-selâm bu…
Bu rahmet kaynağı, Rahmetenli’l-Âlemin olan Muhammed Aleyhi’s-selâm bu…
En kötü erkeği de gelse aynı…
“Sen Hüseyin mi olmaya geldin, Hasan mı olmaya geldin, oğlum mu olmaya geldin, buyur temizlen, şöyle yap, böyle yap buyur!..”
Ya ne diyecekti?..
Ne diyecekti?..
“Şeytanın kapısına git!” mi diyecekti?..
“İblise git!” mi diyecekti?..
Hâşâ!..
Onun için bu kötü alışkanlıkları, iletkensizlikleri, bu olumsuzlukları, bu negatiflikleri kesinlikle bir defa kabul etmememiz gerekir…
Asla!..
Çünkü kabul edersek kendi kendimize zarar vermiş oluruz…
İki ata binilmez…
İki yönde yürünmez…
Parçalanır…
Burda değilse orda…
Onun için Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem Efendimizin Fırka-yı Nâciyye Yolu çok basittir…
Ucuzdur, rahattır, hoştur, herkes için açıktır, mutlaka herkes ayağını basacak bir yer bulur ve yolda yürür…
Hizmet Yoludur…
Herkes birbirinin hizmetçisidir…
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’in dışında kimsenin bir yıldızlı rütbesi olamaz…
Cemâatte herkes rütbesizdir…
Bir tek Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm Allah’ın İmamıdır…
İmam-ı Mutlak, Rehber-i Mutlak, Mürşid-i Mutlak Muhammed Aleyhi’s-selâmdır…
Bunun dışındaki herkes, herkes cemâattır ve sesi kesmiştir…
“Efendim o orgeneraldi.”
Kardeşim orgenerali hürgenareli yok…
“O âlimdi, bu bir şey bilmezdi.”
Bunları bırak kardeşim…
Duydu, uydu ve iş bitti…
Cemâatin içine girdi mi bittiiii…
Bu cemâatte kimse ses çıkaramaz…
Önü, arkası, ötesi bötesi olmaz…
Giren girdi…

Onun için kardeşlerimizin Muhammedi edebi doğru anlamaları gerekir…
Çünkü böyle iki kelimeyle “ben bunu bildim, anladım mesele yokmuş, dört kelimenin nesini yapacağız biz, tevbeyi katarız, duayı katarız, rızayı katarız, şehadeti katarız.”
“Kattık mı?”
“Kattık güle güle!..”
Nereye güle güle ki?..
Nereye güle güle?..



Kul İhvani 08/03/2008 Sohbetinden Alıntı
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

SEVGİLİ ANKA KUŞU EVLADIM,

YAZIYI OKUDUM. ÇOK HOŞUMA GİTTİ. ALT SATIRLARA İNDİKÇE AMAN ALLAHIM YA ANKA COŞMUŞ , NASILDA CELALLENMİŞ DEDİM. AMA OKADAR KEYFLENDİM Kİ BİLEMEZSİN. SONUNDA YAZI MUHTEREMİN ÇIKTI. O ZATEN ZEL CELALİ VEL İKRAMIN EN SEVGİLİ KULLARINDAN BİRİ . HİÇ ŞAŞIRMADIM. YİNEDE HİZMETİN İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR CANCAZIM...A.E.OL
Resim
Kullanıcı avatarı
Mecnun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 681
Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen Mecnun »

Kesiksiz Ân

Zamanın olmadığı diyar acaba nasıl?..
Kesiksiz bir ân mıdır bundan sonraki fasıl?


1975


Necip Fazıl Kısakürek
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

Resim


HAYYYY DOST!!!!

ŞÜKR/AN BİZ'DE!...



Bir AN içimde fırtına koparsa
Ama konuşamam dilsizim ANam
Hadi bir de zülf-ü Yâre saparsa
Ama konuşamam dilsizim ANam

Gün olur çekilir kabuk bağlarım
Gün olur uçarım coşar çağlarım
Gün olur dayanır yürek dağlarım
Ama konuş deme dilsizim ANam

BİRdir BİZde konuşAN-dinleyeni
Bulunur illa Sohbet demleyeni
Dinlerim her daim Hakk söyleyeni
Söz istemeyin ben dilsizim ANam

Daha gencim hata yapabilirim
BİZden gelsin UYarı ki dayANam
Eksik arayana çatabilirim
Şu AN dinliyorum dilsizim ANam



Biraz konuşsammı dediğim ANda...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

ankakusu yazdı:Resim


HAYYYY DOST!!!!

ŞÜKR/AN BİZ'DE !...



Bir AN içimde fırtına koparsa
Ama konuşamam dilsizim ANam
Hadi bir de zülf-ü Yâre saparsa
Ama konuşamam dilsizim ANam

Gün olur çekilir kabuk bağlarım
Gün olur uçarım coşar çağlarım
Gün olur dayanır yürek dağlarım
Ama konuş deme dilsizim ANam

BİRdir BİZde konuşAN-dinleyeni
Bulunur illa Sohbet demleyeni
Dinlerim her daim Hakk söyleyeni
Söz istemeyin ben dilsizim ANam

Daha gencim hata yapabilirim
BİZden gelsin UYarı ki dayANam
Eksik arayana çatabilirim
Şu AN dinliyorum dilsizim ANam



Biraz konuşsammı dediğim ANda...

ZEVK- 1137

Şaştım "ANKA"nın "NUN"una, TEVHİD için "KAF"a gelmiş
Lûtf-ü Likâsında LEYLÂ, MECNUN'un TAVAFA gelmiş
Muhabbet-i MUHAMMED'e mazhar ola gel İHVÂNÎ
"BENLİK" inden arınanlar RABB'ısına SAFA gelmiş...




Canda CANım hizmet kuşu evladım ŞÜKR ANımızda SAFA OLsun İNŞAALLAH!....
En son nur-ye tarafından 01 Tem 2009, 22:26 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
evri
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 3
Kayıt: 10 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen evri »

ANı YAŞA....
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/evri.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: “AN”layış!..

Mesaj gönderen der-ya »

Rasûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyurur:– Kul, Allah teâlâya itaat etdiği zaman Allah ona marifetullahi bahseder. Taati terkedince, daha önce vermis bulunduGu bu marifetullahi geri almaz. Bilakis kiyamet gününde, aleyhinde bir delil olarak kullanmak üzere kalbinde birakir.

Kiyamet günü olunca da kendisine der ki:– Seni marifetullah ile mümtaz kilmis onu sana bahsetmistim. BildiGinle niçin amel etmedin? ilminle niçin âmil olmadin?Ömrünü fuzuli, bos arzular pesinde geçirmis bir ihtiyar vardi. En sonunda yaptiklarina pisman olarak tevbe etti. Melekler:

– Ey ihtiyar! Elden ayaktan düsdün, kuvvetden kesildin, arzun kalmadi, simdi de tevbe etdin, dediler.

Cenab-i Hakkin emri ulasir:

– Ey Melekler, benim ihtiyar kulumu birakin, onu ayiplamayin! izzet ve celâlime yemin ederim ki yüz sene sonra gelseydi, beni kerim ve maGfiret edici bulurdu. Ey melekler sahid olun! Onun tevbesini kabul eyledim ve baGisladim. Onu cennet ve cemâlime lâyik eyledim buyurur.

Ey saçi ve sakali beyaz

Dergâh-i ilâhiden kaçan bu halin ile

Allah teâlâ diyor, çokdur benim keremim

Ümidsiz olma ve gel, tevbe et özür dile.

ihtiyacini Rabbin dergâhina sen arzet,

Lutf-i ilâhî sana, hiç çirkinlik göstermez

islesen bin günah ve bin türlü rezâlet

Tevbe etsen makbüldür, hiç biri red edilmez.

(Riyazü’n- Nasihin)

Rasûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyurdu ki :

“iblis tard edildiGi zaman, “izzetine yemin ederim ki, insanlarin cani bedenlerinde durdukça kalblerinden çikmam,” dedi. Allah teâlâ da buna karsilik “canlari bedenlerinde bulundukça, izzetime yemin ederim ki, tevbe kapisini onlara kapamam,” buyurdu.

Bir hadis-i serifde:

– Kul vardir ki günah sebebi ile cennete girer, buyurdu.

– Bu nasil olur ey Allah’in Rasûlü? dediler.

Gene buyurdular:

– Günah isler ve sonra pisman olur ve onu hep gözünün önünde tutar, nihayet cennete girer, o zaman seytan, keske onu bu günaha sokmasaydim, der. (Kimya-yi Saadet’den)

Rasûlü Ekrem efendimiz :

– Size en büyük derdinizi haber vereyim mi? buyurdular.

Ashab-i Kiram:

– Bizim en büyük derdimiz nedir? dediler.

– Derdiniz günah derdidir, buyurdular. Ashab-i kiram :

– Bunun ilâci nedir? dediler.

Resûlü Ekrem efendimiz:

– Günah isleyenin gece karanliGinda dili ile istiGfar etmesidir, buyurdular. (Riyâzü’n-Nasihîn)

Ya Rab! Günahimiz çok, sayiya gelmez. Fakat senin rahmetin, afvediciliGin nihayetsiz, sinirsiz. Hem bizleri tevbe kapinda daim eyle, hem de islemis olduGumuz günahlari tekrar ettirme, bizleri hifz eyle,Kimseye bizleri horlatma bizler senin kapına geldik sendet medet dileniriz.Bizim hakkımızda kötü fikre kapılanlara en kısa zamanda gerçekleri göster ve onlarıda doğru yolundan saptırma,hidayet nasip eyle Rabbim,Kur’an hürmetine Rabbim,Peygamberim hürmetine Rabbim. .Âmin.

Tövbe kapısından girdik bir daha günaha dönmeyiz inşallah.


Kur’an Kerime kitabımız dedik Hz Muhammed’e Peygamberimiz onun yolundan Rabbim(c.c.) bizleri ayırmaz inşallah…

Hasbinallahu ve ni’mel vekil.. Ni’mel mevla ve ni’mel nasir..

ALLAH BİZE YETER O NE GÜZEL VEKİLDİR. NEGÜZEL DOST VE NEGÜZEL YARDIMCIDIR…
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Cevapla

“►İbretlikler◄” sayfasına dön