Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-18

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-18

Mesaj gönderen kulihvani »

Münir DERmÂN
kaddesALLAHu sırrahu


MD.TMMSHBTLR-18

Resim

PERDELER.. PERDELER...

(TEKKE CÂMi SOHBETi)


(Profosör Doktor Münir Derman Bey'in 23 Nisan 1967 Pazar günü Tekke Câmiinde yapmış olduğu derstir.)

Aziz cemâat bir hadis-i peygamberiye vardır.
Büyüklerin büyüğü Resûlullah’ın bir sözü vardır, hadis-i şerif.

“Kim olursa olsun, halk cemâat ne olursa olsun” diyor. “Halka kendi aklınız miktarınca değil” mesela aha buraya ben çıktım size vaaz ediyorum, benim aklımın miktarınca değil “Onların akılları miktarınca söz söyleyeceksiniz”
Benim bildiklerimi siz bilmezsiniz, sizin bildiklerinizi de ben bilmem.
Ben şimdi Doktorca size anlatsam anlamazsınız, bu kadar tahsil edeceksiniz ki doktor lisanından anlayasınız.
Ben işte o aklımın düşündüğünce size hitab etmeyeceğim.
Sizin anlayacağınız sizin aklınızın derecesiyle hitab edeceğim.
İlaç yazdım size “Şunu şöyle yapacaksın işte bu bentemidennen tekrazoldur. İşte bu böyle yapacaksın. Bilmem şeker seviyesi şöyle oldu mu şöyle olacak. Glikozeri şöyledir. Bilmem efendim hipotansiyon şöyledir.”
Ne diyor bu herif. Sizin anladığınız şekilde söylüyo.
Eğer ben kendi aklımın anlayabileceği şekilde söylersem.
Tanrı ya ve Peygamberiye yalan ederim yalan söylerim.
“Efendim attı Musa ejderha oldu!”Şey ulan bu ne söylüyor herif!
Karşındakinin aklının alacağı şekilde söyleyeceksin.
Aha ben size ALLAH hakkı için söylüyorum. Resûlullah şefaatından mahrum etsin beni. Aha burdan çıkarken aha şurada felç olayım.
“Kafanızı geriye bir çevirin” deyim size şurada. Bu bir hüner değil, hepiniz yaparsınız.
Bakın aha burda kaç tâne cemâat var. Hepiniz çıldırırsınız burası insanla dolu, aklın almaz. O zaman “heee efendim hokkabazlık yapacak.”
Sen İslam dinini ne zannettin. 40 senedir ben yerlere burnumu niye sürüyorum siz niye sürüyorsunuz. Onun için ağam, öyle değil devenin ayağı, ayağı devenin öyle değil.
Onun için insanın aklının alacağı kadar söyle senin aklının. Benim aklımın değil.
Yahut bende onu dinliyorsam onun aklı kadar değil. Böyle söylersen hem dini tekzib edersin.
Hem peygamberi yalancı çıkarırsın, hem ALLAH’ı inkar etmiş olursun.
Senin anlayabileceğin şekilde söyleyim sana.
Daha basit bir şey söylediği zaman felan yerde bir Vaiz Efendi.
Haydi öteki Vaiz Efendi “hım hım hım” köpek lakırtısı.
O ona o ona şunu söyledi bunu söyledi. Sen secdene bak secdene ağam.
Aha bu karşınızdaki beyaz saçlı adam neler biliyor neler.
Aha ya, öyle değil devenin ayağı.

Onun için ağam aklının alabileceği kadar söyleyeceğim, aklınızın alabileceği kadar.
Bir öküzü koskocaman bir şehre bırak, Bağdad şehrine öküzü, bir ucundan bir ucuna gitsin.
Bağdadda ne saraylar neler neler var, o hiç birini görmez ancak sokaktaki karpuz kabığını görür. Fıtrî.
Sen kendini temizle perdeler kendiliğinden yırtılır oğlum.
Perdeler 70.000 değil de 80.000 perde.
Hanı söyledik ya hepisi vaazda.
Perdeleri kaldırmağa çalışma sen kendini temizle onlar hepsi kendiliğinden yırtılır.
Hanı hadis-i kudsî var:
Evliyai tahte kubabi la yârifühüm ğayri: Benim evliyalarım benim örtümün altında gizlidirler. Onları kimse görmez.
Bu ne biçim örtü bu, kim görecek peki ya Rabbi! Kim görecek?
Hepimiz göreceğiz. “O halde nasıl göreceğiz onu?”
Sen temizlen perdeler kendiliğinden çıkar.
“Nasıl temizlenelim?” Abdestsiz namaza gelebiliyor musun oğlum?
“Yok!.”Abdestle huzura gitmek perdesini yırttın.
Cünüpsün, girebiliyor musun mescide? “Hayır!.”
Guslettiğin zaman o perdeyi yırttın, aha perde böyle yırtılır.
Onları görememizin sebebi bizim içimizdeki pis duygulardandır.
Biz bu pislikten tamamiyle tecerrüd ettiğimiz zaman, temizlendiğimiz zaman: “Vucûhun yevme izin nâdıreh” tertemiz temiz olduğumuz zaman.
Onlar görülmeğe başlarlar görülmeğe başlar.
Bir doktor bakar yüzüne: “Sen kalk git evine!”
Yahut: “Git soldun kalbinde bilmem ne var!” derler.
Yüzünün renginden anlar insanın değil mi?
Yav bir adam sokakta giderken uzaktan: “Ulan bu sarhoş bak, yalpayanıyor!” dersin. “Şu şu şu aha düşecek!” dersin nasıl anlıyorsun.
Aha işte o perdeleri yırtıp senin perdeleri yırtılıp da insanları, o güzel insanları görülmeğe başlar. Onlar insanın suratına bakmakla ne olacağını anlar.
Beyazidi Bestamî Hazretleri 40 küsür sene evvelden Hasanü’l- Harkani’yi görmüş. Daha Hasanü’l- Harkani 40 sene sonra doğuyor Beyazidi bestamîden.
Diyor ki “şu köyde Hasanü’l- Harkani doğacak yüzü böyle kaşı böyle olacak. olacak, gözü böyle olacak, burnu şöyle olacak. Şöyle sesi olacak. Yürüyüşü şöyledir böyledir” bilmem ne, 40 sene evvel Hasanü’l -Harkaniyi târif ediyor.
Biz de nasıl senin bu sarılığın oldu. Sende bilmem efendim şu var hastalığını anladığımız gibi o insanlarda yüzüne bakmakla insanın içinde ne kadar pislik var onu anlar. Neden? Hepimiz anlarız. Sen, ben. Aha bu secdeye başını koyan anlar. “Nasıl anlar efendim?”
Yahu hiç biriniz küfür yapıyor musunuz, yapmıyorsunuz niye?
Ahreti görüyorsun burdan yav. Cenâb-ı ALLAH’ı seyrediyorsun “aman Yâ Rabbi ayıptır yahu.” “Nerden o?”
Aha görüyorsun ama aklına sokamıyorsun aklına, öküzlüğünden.
Aha bu hekim. Hepimiz görüyoruz hepimiz.
Ahreti görmesen sen şuraya gelebilir misin?
Âhiret yoktur diye görmesen gelemezsin buraya.
Bize din babamızdan miras kaldı. Oturduk üzerine bedava din üzerine ama sonra anladık.
Çocuğa bile parayı versen kor cebine atmaz bir yere.
Hepiniz görüyorsunuz ahreti, hepinizde Velîyullahlık var ama farkında değilsin.
Görüyorsun bir herifi, bunun sonu berbattır yav kumardan başını kaldırmıyor. “Nerden biliyorsun?”
Aha secdeye başını koymadığından, o da koysaydı bunu bilirdi.
Hepimizde
“ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr”
Aha âyeti hepinizde velîlik var ama, farkında değilsiniz.
“Nasıl?” Şu göz ağam göz göz göz! Bir yağ parçası aha şu kadar.
Görmeğe sebeb olmaz bu yağ parçası, görmeğe sebeb olmaz.
Öyle olsaydı rüya da görülen şeyleri görmezdin, gözünü yumup yatıyorsun.
Rüyada renklen beraber görüyorsun, sabahtan kalkıp: “Ağam ben şöyle şöyle gördüm. Derenin üstünden geçtim, Hasan efendi de geliyordu bana yeşil bir tâne deynek verdi, sonra çıkardı kırmızı bir elma verdi!.”
Nereden bunlar? Hani gözün görüyordu.
İnsan topraktan yaratılmıştır amma ağam, toprakla hiç alâkası yoktur, toprağı benzemeyin.
Cinlerde ateşten yaratılmış ama ateşle bir münasebeti yoktur.
Onun için ALLAH münasebeti olmayan şeylere münasebet verdi.
Bu münasebete bizim aklımız ermediğinden her şey gizlendi.
İnsanın toprakla bir alâkası münasebeti varısa, vardır belki varısa bizim aklımızdan gizlenmiştir. Gizlendiği için biz o işi bilemiyoruz.

O Beyazidi Bestamî bir gün demiş müridlerinin arasında otururken: “Şanımı tenzih ederim ben!” demiş.
Hani Şemsi Tebrizî Hazretleri Konya’ya gittiği zaman Mevlânâya at üzerinde gördü de sordu ki: “Hazreti Ahmed midir büyük, yoksa dedi Beyazidi Bestamî mi?” dedi Şemsi Tebrizî Celâleddin-i Mevlânâya.
İşte o Beyazidden, bahsediyorum: “Ben şanımı tenzih ederim” diyor kendinden geçmiş!.
“Ya ne demek istemiş, ben ALLAH’ım mı demek istemiş?” Beyazid-i Bestamî Hazretleri.
Beyazidi Bestamî Hazretleri dünyanın anadan doğma büyük velîsi,
Cafer-i Sadık Hazretleri yetiştirmiştir.
İsmi geçtiği zaman koskoca Gavsul Azam Abdulkadir Geylanî ayağa kalkarmış, Beyazidi Bestamî nin eba Yezid ismi geçtiği zaman.
Hani böyle büyük Velî?
Beyazidi Bestamî bir kitabında diyor ki: “Benim evimin önünden geçen köpek bile Velî olur!.” Böyle büyük bir zât. Bu demiş işte.
Kendine geldiği zaman yanındakiler demiş ki: “Sen söyle söyledin. Ben tanrıyım dedin ALLAH’ım dedin!.” demiş
“Yok demiş tanrı tenden münezzehtir, vücudu yoktur onun. Eğer bir daha söylersem demiş bunu kendimden müridlerine kılıçları, kamaları alın beni hançerleyin çünkü ben ALLAH’ım diyenin katli mucibtir!” demiş.
Bir daha öyle kendinden geçmiş, başlamış bu lakırtıları söylemeye.
Söylerken çekmişler kamaları haydi hepisi üzerine birden.
Kılıcını vuranın kılıcı eğriliyor kendine saplanıyor. Hepisinin hançeri eğrildi.
Kılıcı vuranların hepsi öldü gitti, bunlar münafıklardır.
Münafik “acaba olur mu olmaz mı?”
Aha demin başladığım zaman söze size dedim ki insanların aklı derecesinde onlara hitab edin. Senin aklın derecesinde değil.
Beyazidi Bestamî kendi aklı derecesinde söyledi ötekiler anlamadılar.
Anlamadı mı Resûlullahla Cenâb-ı ALLAH’ı yalan isnad ettiler.
Kılıcı vurdu mu kendine vurdu bu herifler işte.
Bir gün Beyazidi Bestamî iki Velî oturuyormuş kendi zamanında.
Biri demiş ki: “Bana günde seksen defa tecellî-yi Rabbanî oluyor.”
“Ne demek o?” “Gözümü yumdum mu bütün kâinatı âhireti görüyorum!” demiş. Seksen defa.
Öteki velî demiş ki: “Sen gitte Beyazidi Bestamîyi gör!” demiş.
Aradan bir iki ay geçmiş, o velî yine demiş ki: “Bana demiş günde üç yüz defa tecellî-yi Rabbanî oluyor!.”
O velî yine ona demiş ki: “Sen git Beyazidi Bestamîyi gör!.”
Kalkmış: “Ulan bu ne biçim bir adamdır ben gideyim göreyim!” demiş, kalkmış gitmiş evine.
Demişler ki: “Ormanda Beyazidi Bestamî evde değil!”
Kalkmış adam ormana gitmiş. Ormana dağda yanaştığı zaman Beyazidi Bestamî’nin görünmeyen mütemadıyen dönen radarları var, radarları.
Radarları, televizyonları böyle bir zâtın geldiğini anlamış. Hemen radara çarpıyor. Ormandan dışarı çıkmış mübârek.
Velî şöyle kapı kadar ona yanaştığı zaman Beyazidi Bestamî’nin yüzünü görür görmez “küt!” diye düşmüş, ölmüş.

“Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk(ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarre mekânehu” Beni göremezsin Ya Musa.
“Len era” demiyor, “Ben görünmem” demiyor Kur'ân-ı Kerimde.
“Len era” "Ben görünmem” demek. “Len terânî” "Beni göremezsin” demektir. O halde Cenâb-ı ALLAH görülebilir demektir.
“Len terânî göremezsin, mamafih istiyorsan karşı cebele bak!” demiş.
Karşı cebele Cenâb-ı ALLAH tecellî etmiş.
Eder etmez Musa bayıldığı gibi yere düşüyor.
“Ve harra mûsâ saıkan”

Şimdi bu adam da bu velî de o büyük velî Beyazidi Bestamînin yüzüne bakar bakmaz: “Ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi.”
Nahnu biz akrebu yanaşığız min hablil verîd size şah damarınızdan daha yakınız.
Beyazidi Bestamînin hududuna girer girmez velî daha temiz oldu, daha temizlendi.
Nasıl ki bir miknatisin hududuna girer girmez “luppp!” diye çeker seni, aha öyle o hududa girdi mi Beyazidi Bestamî de Cenâb-ı ALLAH’ın tecellî ettiğini görür görmez “küt!” diye vücudnan gitti herif yandı gitti.
Onun için perdelerin altında gizlidir. Ateş maşayla tutular.
Ancak bu cesedden çıktıntan sonra Cenâb-ı ALLAH’ı inşaALLAH cennetten Cemâli azametini bize gösterecek. Kur'ân-ı Kerimde şey o, hep göreceğiz.

Mesela birisi geldi birisine kızar: “puh!” diye yüzüne tükürür.
Ulan o kendi yüzüne tükürür. Mü’min Mü’minin aynasıdır ulan.
Aynaya geç karşına “puh” diye tükür, ulan kendi yüzüne tükürüyorsun.
Ayna yalan söylemez ki ne isen sen, onu gösterir.
Onun için Resûlullah’ın Cemâl-i Akdesine Ebu Cehil bakmış: “Sen ne çirkin adamsın!” demiş.
Ayna, Aynanın önüne getir çirkini çirkin görecek kendini. Ayna çünkü yanlış göstermez.
Mü’min, Mü’minin aynası olduğuna nazaran o da kendisini orda gördü.
Habeşlinin biri Hintlinin biri ayna getirmişler “bu çirkin gösteriyor” diye aynayı yakmış yavvv, yakmış aynayı!
Ebu Bekir bakmış Resûlullah’ın mübârek yüzüne: “Yâ Resûlullah sen ne güzelsin!” demiş.
Peki ya Ebû Cehil?

“Mü’min Mü’mine bakarsa aynadır” demiş evet. Ebû Cehil Mü’min değildir .
İyi ya hadisde diyor:
“İnsanlar Mü’min doğarlar Mü’min ölürler."
“Bu ne demek?” Gayba inanmak makinası vardır insanda demektir.
“Biz, bize inanacak yarattık insanı”demektir.
Hangimizin gözü üç tâne, hangimizin kulağı tek.
Hazreti Âdem’den beri aynı cins devâm ediyor. Kulaklı mulaklı şu bu.
Ama hiç birbirimize benzemiyoruz. Yaaaa benzedi mi o zaman iş değişir.
Kesret olacak, hiç birbirine benzemeyecek.

“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh”
“Biz dünyâya gelmiş bütün insanların şu sağ baş parmağını hiç birbirine benzemeyecek sûrette yarattık.””

"Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh"

Bu, ALLAH’ın vücudda câsusudur câsus câsus!. Bu şehâdet edecektir o.
Onun için namazda elini getiriyorsun şu parmağını da böyle koyuyorsun.
“Yâ RABBi huzûruna geldim. Bütün şeytânî, senin sevmediğin Resûlun ikrah ettiği şeylerden kendimizi tenzih eder huzûruna geldim!.”
Aha bu söylediğime de aha bu şehâdet eder.
Bu ALLAH’ın câsusudur, şu parmak, şu şu şu bu değil.
Dâimâ Kur'ân-ı Kerim'de bahsedilen hususlar bahsedildi mi sağ taraftan bahsedilir. “Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh”
Bütün parmak izleri, bu kriminolojide cinâyet ilminde kullanılır bilirsiniz.
Bütün parmaklardaki izler aşağı yukarı on binde on beş binde bir birbirine benzeyebilir.
Fakat Katon isminde bir Kriminoloji Profesörü 40 milyon kişi içinde tecrübe yapmış. Şu parmaklarda bunda yüz binde bir benzeyen oluyor.
Kırk milyon içinde şu baş parmağın işâret parmağının birbirine benzeyenine tesâdüf edememiştir.

“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh” Şu parmak!
Onun için insanlar Mü’min doğarlar ve Mü’min ölürler.
Yâni “gayba inanmak kudretinin inanabilecek bir makine halk ettim Ben!” diyor cenâb-ı ALLAH.

Hepisine aynı mumu verdim. Aha elektriklerin hepisi 250 voltta yanabilecek kâbiliyettedir. Birisi gevşerse söner, yanmaz.
İşte senin de bir yerin gevşedi mi, Ebû Cehil olduk çıktın dışarıya.
Bir kendin gevşetirsin bunu. Bir de Gayretullah’a tutulur.
Dokunur ALLAH gevşetir MaazALLAHu Teâlâ! ALLAH gevşetti mi Ebû Cehil olursun.

Bana şunu yap. Hepisini yapıyor Resûlullah nihâyet yerden dört beş tâne çakıl taşı aldı Cenâb-ı sallallâhu aleyhi ve sellem mubârek avuçlarına çakıltaşı 4 tâne.
Yumdu avucunu:
“Yâ Ebû Cehil!” dedi. Akrabası.
“Bana inanmıyorsun" dedi. "Bak yerden şu çakıl taşını aldım!” dedi.
“Şu elimdekiler benim kim olduğumu söylerse inanacak mısın?” dedi.
“İnanacağım!” dedi.
Açtı mübârek avucunu. Taşlar:
Lâ İlâhe İllALLAH MuhaMMeder Resûlullah! dedi. “Taşı söyleten kim?” ALLAH!..

Şunu şöyle Hannâne Ağacının kulağı var, taşın kulağı var.
Yerin var . Karnının var, ağacın var. Hepisinin kulağı var.

Onun için Mü’min doğar insan, Mü’min ölür.
Yâni ALLAH’a peygambere inanmak kâbiliyet makinasıyla doğar makinasıyla ölür.
Onun için tövbe her dinde vardır. Papazlarda da tövbe eder günah çıkarır. Günah çıkarır.
“Efendim bu merdud.” Merdud kabul...
Küfür ama geliyor bir insan papazın huzuruna diyor ki: “Ben şu edebsizliği yaptım nasıl affedilir?”
Îtiraf etmekte bir nevi tövbedir değil mi?
“Hatâmı îtiraf ediyorum.” Bizde mevcud. Ama yine bir şey.
Onun için İslâm'ın en büyük şeyi Tövbe Kapısı'nın bulunmasıdır.
Cennetin Tanrı rahmetiyle 8 tâne kapısı vardır, 8 tâne kapısı vardır.
“Nerden gördün de bunu?”
İster göreyim ister görmeyeyim, demin ne dedik.
Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in hadisleri sinemâ perdesi gibi.
Oynatmış, oynattı mı görüyorsun ordan.
O dedi 8 kapısı var. Daha şüphe mi edeyim?
Bu kapılardan birisi de dünyâdan görülür oğlum dünyâdan, dünyâdan görünülür. Sezilir, görülür elle tutulmaz yalınız, çok dikkat edin!.
Cennetin 8 tâne kapısı var dedim.
Peygamberin mübârek hadisinin gösterdiği sinemâ perdesi gibi, 8 tâne kapısı vardır.
Bunlardan birisi dünyâdadır. Çok dikkat et haaa aklına sokmağa çalış!.
Dünyâ'dadır. Görülür, sezilir.
Hani körler gelir ya: “Aaaa burda bir kapı var, tokmağı var! Bilmem nesi var!”

Kapı. Ama kapı mı değil mi katiyetle kör bilmez.
Aha öyle sezilir. Elle de tutulmaz.
Elle tutulması böyle burdaki benzettiğim gibi elle tutulmaz.
Tutulsa ooo şimdi ne çilingirler var 80 türlü maymuncuk yaptırır açtırırız onu. Onun için tutulmaz.
“Peki 8 kapının bir tânesi dünyâdadır. Ne o kapı?”
Acele etme!. Öbür kapılar geriye kalan 7 kapı. Onlar bâzen açılır bâzen kapanır, öteki kapılar.
Fakat bu söylediğim hanı o dünyâda olan kapı var ya, o her zaman açıktır.
O kapı ne? Tövbe kapısı... Tövbe Kapısı... Bu kapının ismi Tövbe Kapısıdır.

Tövbenin batı tarafında bir kapısı vardır, batı tarafında.
Güneş doğuyor batıyor.
Kıyâmete kadar açıktır bu kapı. Batı da, batı da garbde yâni.
Güneşin doğduğu tarafta dünyâda kapısı açıktır Tövbe Kapısı.
Kıyâmete kadar açıktır.“Ne demek kıyâmet?”
İki türlü kıyâmet vardır. Bir dünyânın mahvolması bir de zât-ı âlinizin mahvolması.
Ölene kadar. Ölürsen söyle bir Hulûs-i kalb ile: “Aman Yâ RABBi Lâ İlâhe İllALLAH! Ulan ben anladım işi. Postu kurtardım!”
Kurtardın ama dünyâdan yediğin, yaptığın edebsizliklerin kırbacını yemek şartıyla. Öyle bedava değil.
Anlaşıldı mı?. Kurtarırsın!.
“Kıyâmete kadar açıktır” dedim.
Bir sizin ölümünüze kadar bir de kâinat.
Peki niye garbdadır bunun kapısı. Güneşin battığı yerdedir. Evet ordadır.
Çünkü güneş battığı yerden çıktığı gün kıyâmet kopacak değil mi?
Güneş garpten doğduğu öyle değil mi hadis var.
O vakit o vakite kadar kapalı değil, açıktır. Onun için korkma serseri serseri dolaş.
Deki: “Yaşlandığım zaman namaz kılarım!”
Öyle diyorsun. O da güzelce. O da bir eşekliğin cinsidir. O da bir öküzlüğün nev’isi. Ağam her işi yap fakat, namazı bırakma!.


../...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-18

Mesaj gönderen kulihvani »

Tâif halkı Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in mubârek ordusu Tâifi bir türlü zaptedemedi. Her tarafı zaptetti. Orayı zaptetemedi. Tâifliler çok cengâver adamlar.

Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimize haber gönderdiler biz Müslüman olacağız demişlerdir. Yalınız bir şartımız var. “Her şartını yapacağım yalınız namaz kılmayız” demişler “olmaz” demiş,
kabul etmemiş. O halde namazsız İslâm'lık olmaz ağam. “Efendim olur!””
Olmaz! Nüfus kağıtlı Müslüman derler ona, bunun şakası yok!.
Hazreti Ömer'i, yatsı namazından sonra zehirli hançlerle arkasından namaz kılarken şehid ettikleri zaman sabaha kadar can çekişti Hazreti Ömer.
Sabaha kadar, kanlar akıyor o zaman doktor moktor yoktu ki, kanını tutsun felan, akıyor.
Birisi gelmiş: “Yâ Emire’l- Mü’minin sabah ezanı okunuyor!””
O kanlı vaziyetinde namaza durmuş Ömer, “Çünkü Cenâb-ı Peygamber buyurdu” demiş “işittim ben:
“Men terekes salat fekat kefer!” demiş. “Kim ki salatı terk etti küfürdedir” demiş.

Ağam beyim hadis. Aklınnan tart ona göre işini bil. Şakası yok!.
Namaz kılmadı mı ben anlamam öyle bir şey. Anlamam öyle.
Yedi yaşından beri anamız ağladı namaz kıla kıla. Bacaklarımıza şey indi su indi.
Namaz kılmayannan sen nasıl bir olursun?. Yoooo yağma yok öyle kıymetinizi bilin oğlum!.
Herkes gece sabahleyin kaşınırken bide derler ki: “Mübârek yüzlü insanlar. Sarılmış şeyine câmiye geliyor!”” Her babayiğidin kârı değildir.
“Nasıl niye geliyorsun. Bir şeyden mi korkuyorsun?.””
Hayır. ahreti görüyorsun ahreti. Hepisini görüyorsun. “Hani görülmezdi ağam?””
Görünüyor da sen farkında değilsin. Hani şöyle demin “elle tutulmaz” dediğimiz şey.
“Eee söyle Efendim sen kılıyorsun.”” Eee kılıyorum.
“Bana arkadan şefaat edersin.”” Yağma vardı değil mi, yağma varıdı.
Arkadaşın haa...“ALLAH kabul etsin bana da dua et!””
“Eheee ederim ederim, hiç merak etme, ilk işim sana duâ etmek!.””
Yağması var değil mi mâmâfih bu gün daha edebsizlik fazlalaştıkça oğlum banknotu olan gelecek.
Simsarlar çıkacak bir gün haaa, hanı var şimdi de simsar.
“Iskat” diye İslam dininde bir şey yoktur.
“Efendim İmâmı Birgivî böyle söyledi.”
İmamı Birgivî’yi ben rüyamda bile gördüm mübârek adamı.
“Mü’minin Mü’mine duası kabul olur.”
Evet kabul olur, ama Hasan efendi öldü, ver 30.000 lira.
“Aldım verdim verdim aldım!.”” “Pırrrt! Cırrrt!” sağa çevir sola çevir.
Yakında öyle birer olacak ki İskat Komisyonculukları olacak, makinası orda “cırıt cırıt cırıt!””hesab tamam şu kadar, herif kurtuldu.
Bunun şeynen ne farkı var, Papaz Efendiynen, bilmem nesinden çıkan. Yarın namaz Isakatı olacak haaa.
Sen baktı ki herif tırlayacak, şey kasalar para dolu “ne yapayım, çağır komisyoncu Mehmet Efendiyi. Çağır gelsin” “Nedir Efendim?””
“Ben 65 yaşındayım haaa, tırrlayacağı zaman, Ben hiç namaz kılmadım. Bir hesab etsene!””
“Baş üstüne efendim! Tırrrrııııııt!”” Hadi bir yaldızlı kağıt hesâbın tamam.
Yağma var değil mi bunlarda gelecek. Nereler olacak oğlum.
Hesabı tamam cennet hesabı, âhiret hesabı kestiriyor.
İşte sen felanca artık o: “oraya gitme o pahalı yapıyor” diyecek.
“Komisyoncu Mehmet daha ucuz yapıyor der haaa şimdi ordaydı işte.””
Böyle işler yoktur oğlum, haaa böyle iş yok İslâm Dîni'nde.
Bunların hepisi martavaldır, kim ne dersin dersin.
Daha neler var söylersem hanı aklınızın alabileceği şekilde söyleyeceğim.
O zaman İslâm Dîni'ni töhmet altına koymuş oluruz. Herkes kendi bilir.O halde azîzim sen şunu bil.
Yerde ve gökteki zerrelerin hepisi Tanrı nın, ALLAH’ın emrindedir. “Nasıl ALLAH’ın emrindedir ağaam?””
Suyu görmedin mi oğlum suyu, o mübârek suyu.
Tufanda neler yaptı ALLAH’ın emriyle. Nuh tufanında, ortalığı birbirine kattı.
Bu yer yüzü Ad Kavmine, Karuna ne yaptı, çekti içine aldı! Hanı ALLAH’ın emrinde değildi ya!.
Ebâbil Kuşları ne yaptı fil ordusuna:
“Keasfin me’kûl””ne demek.
Hanı gıda yenir de, lapa haline gelir ya Ebâbil Kuşunun taşı düşer düşmez aşağıdakiler hepisi öyle leş gibi bir hâle geldi.

“Keasfin me’kûl” yenilmiş leşe döndü şöyle, saleb gibi oldu.
Hanı sivrisinek Nemrud’un burnundan içeri beynine girdi. “Ne etti onu?”
Deli olurdu herif tokmaknan kafasına vururdular böyle ki, sivrisineğin içindeki giceci çıkarsın diye.
Nihâyet yanındaki herif: “Ulan senelerce senin kafana tokmakla vuracağız!”” diye bindirdiği gibi beynini parçalamış herifin.
Lût’un düşmanlarına gökten taş yağdı. Nihâyet kara su hepisini boğdu gitti Lût’un Kavmini.. Aha Bahr-ı Lût o vakıttan kalma.

Âlemdeki cansız şeyler peygamberlere ne yardımlar yaptı, saymakla bitmez.
Tıb Kitabını aç da oku, tıb Kitabını. Ten askerleri neler yapar.
Her şeyin canı O ise, o halde O’nunla yarışa çık!. Haaah.
Bir Müslüman, puthâneye bile girse biz bir puta secde etmeyiz.
Put bize secde eder oğlum sen ne zannettin İslâm'ı.
Puthâneye de gir, bilmem nereye de gir, kiliseye de gir. Her yere gir. İslâm her yere girer.
Biz puta secde etmeyiz, girdiğimiz yerde put bize secde eder sen ne zannettin İslâm'ı. Sen İslâm'ı İslâmı.

Onun için halk sakal ve cübbeden başka bir şey görmedin değil mi?
Kavuğu takmış başına. Böyle kilise direği gibi boynu, sağa sola dönemez.
Manivala elinde böyle bu tarafa böyle bu tarafa. Cübbeynen sakalnan kavukta iş yok!. İç iç!.
O gayb olmaz insanda. Belki bütün âlem onda kaybolur. “Eee ağam bu dediğin nedir?””
Yav hâlâ anlayamadınız mı be aslanım, deminden beri onu anlatıyorum.
Bunlar nasıl anlanır biliyor musun?.
Âyet-i kerime
var hani Arapça da İlâhe.. Lâ ya’lemun. “Lâ-Hayır!” demek. “Ahhaaa!” demek.
“Lâ” nın mânâsının ne olduğunu anladığın dakikada, zümrüt verirler eline zümrütü o zaman pırasa gibi görmeğe başlarsın. Aha o zaman o nedir onu anlarsın. Sıfıra ineceksin.
Önünde zümrütü gördükleri zaman: “Aman efendim bu ne!”” Pırasa deyip atacaksın.
Aha onu, “Lâ” yı anladığın dakikada onu görürsün. “Lâ İlâhe” ilâh yoktur.
Dedim ki deminden beri bütün zerreler ALLAH’ın emrindedir, değil mi?
“Lâ İlâhe””Başka ilâh yoktur
ancak ALLAH vardır ALLAH.
Bütün zerreler bende yoğum diyorsun o zaman, sen de.
O halde zümrüte ne bakıyorsun. Paran peşin demek.
Aha onu anladığın dakikada “Lâ” yı anlarsın.
“Lâ” yı da anladı mı o zaman duvarlar muvarlar kalkar hepisini görmeğe başlarsın. Hırs hırs hırs nerdedir?
Ölmeden evvel ölme budur. Yoksa ölmeden evvel beni diyor ki vücûdu çürümeyecek herif mumya olacak.
Hanı mumya olarak kalacak. Hanı mumya var ya. Lenin mumyası var, koymuşlar dondurmuşlar camın içinde, Ruslar secde ediyorlar ona. Öyle değil oğlum. “Ölmeden evvel ölmek””

Ona ölmeden “gebermeden evvel geberme” derler ona.
Hanı mumya ya, gebermeden evvel geberme derler.
Yahut geberdikten sonra ikinci geberme derler. “Ölmeden evvel ölmek”” budur.
Bütün her şeyin ALLAH ‘a aid olduğunu senin hiçbir şeye iltifat etmedin. “Efendim daha daha. Eeee kazığa bağla bilmem ne et.”
Rızık çalışmadan sen perdeleri yırt eğer nefesin varısa ağzına zornan gelir Hızır senin tıka basa yemeği kor.
Ağzını da açmazsan enjeksiyonla yapar sana yaşatmak için. Sen Kul ol Kul!.
O yeni hani soyadlar, Özkul, Mözkul bilmem Tekkul böyle Kul değil oğlum. Bu Kul, ALLAH’ın Kulu.
Onun için bir âyet-i kerimede Cenâb-ı ALLAH Hazreti Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz için buyuruyor ki:
Zâhirini âleme meşhur edeceğiz!”” diyor O’nun.
“Bütün zâhirini bütün kâinata meşhur edeceğiz. Bâtınını, içini herkesten gizleyeceğiz.”diyor” Cenâb-ı sallallâhu aleyhi ve selleme.

O altındır”diyor Kur'an-ı Kerim âyeti Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz için o altındır diyor.
Biz de kuyumcuyuz diyor Cenâb-ı ALLAH. Biz de kuyumcuyuz.” Âyet-i kerime oğlum.
“Benim Resûlulllah’ım, MuhaMMed sallallâhu aleyhi ve sellem, altındır” diyor.
“Ben de kuyumcuyum” diyor Cenâb-ı ALLAH.
“Onu kâh halhal yaparım. Kâh yüzük yaparım. Kâh kılıç yaparım. Kâh aslanın boynuna tasma yaparım” diyor. “Kâh padişah yaparım” âyet-i kerime.
Aha sende de Nûr-u Resûlullah var, aha onu yap!. Ahaaa söylemek istediğim!.
Dışarıdakiler Tanrı eserleridir. Tanrı eserlerinin eseridir. Asıl tanrı eseri gönül gönül gönül, iç'in.
Sabah seni, Sabah namazına kaldırıpta şuraya getiren gönül.
Ahreti gören gönül. Resûlullah’ın mübârek yüzünü gören gönül.
ALLAH’ın kendinden daha yakîn olduğunu sezdiren gönül.
Bu âlemin direği zâten gaflettir. Gaflet olmazsa hepimiz çıldırırız.
Bu işi bildi mi, bilenin karşısında: “Efendim felan kitabta şöyle yazıyor. Bu böyleydi.””
Bu öyle demek bil ki böyle bilen adama bunları söylemek, su varken teyemmüm yapmağa benzer.
Cenâb-ı ALLAH, oraya gitmek için kendini abdal yapacaksın, abdal yapacaksın!. Hiçbir şeyden anlamaz, sükut!. “Eeee abdal olursan ne olursun?””
İtiraz etme dinle! Abdalız, abdalım ben de sen de hepimiz abdalız, çünkü namaz kılıyoruz.

Cennettekilerin çoğu abdaldırbuyurmuş Cenâb-ı Peygamber.
“Salak mı?”” Yok ulan! Büyüklerin büyüğü Resûlullah demiş:
Cennettekilerin çoğu abdaldır”” demiş.
İşte bu abdallığa girebilirsen kurtulabilirsin, cennete gidersin.
Abdallık dedim, halka maskara olan adamın abdallığı değil oğlum.
Bu abdallık, Resûlullah’a hayran olan adamın abdallığıdır.
Herkes uyurken seni: “Sabah namazına gidiyor serseriye bak uykusunu bıraktı da!” diyen herifin sana muhatab olduğu abdallıktır.
Haaa işte o, hepimiz abdalız. Aha o, onlar cennette ile doldular yanlış anlamayın!.
Hanı Yusuf’un güzelliğini gördüler de Mısır Kadınları ellerini kestiler. Aha ordaki abdallık o!. Aha ordaki abdallık!.

Geçende Hacc Filmi oynadı şurda, eve aldım da götürdüm Kâbe’yi gösteriyordu.
Hazreti Ali kerremullâhi veche Efendimizin Necef’teki Kabr-i Mübâreğini gösteriyordu.
O Necef’teki Hazreti Ali Kerremullâhi veche Efendimizin şöyle bütün tavan zümrütlerle dolu oğlum zümrütlerle!.
Oradaki minâreleri altınlarla yapmış bu bizim dedelerimiz.
Bu gün onu yalnız tavanındaki şöyle bir tepeyi satsan, kıymeti biçilmez.
Amerika Kıtasını Amerikalı'larla, fabrikasıyla, ordusuyla her şeyinen 5 defa satın alır onlar. Bizim pâdişahlar neler şey etmiş.
Bu yerdeki seccâde kadar 7 tâne seccâdeye, pırlanta ile pırlanta ile Yâ-Sîni Şerifi yazdırmış bizim büyüklerimiz Abdulkadir Geylânî'nin Türbesine. Ne demek bu oğlum?
Kıymet… Pırasa gibi bakıyor evlâdım şeye, zümrüte, pırasa gibi bakıyor aha bu!.
Ama başa bir bilgisiz bir adam geçerse, onun yaptığı fenâlığı yüzlerce aslanı toplasan o aslanlar o fenâlığı yapamaz.
Onun için Kur'an-ı Kerim’de:“Yâ eyyuhel muzzemmil” diye bir sûre vardır biliyorsunuz.
Hepiniz bilirsiniz
“Yâ eyyuhel muzzemmil””Bu yalınız Resûlullah’a değil hepimize.
“Yüzünü örtme!” diyor “yüzünü örtme!.” o sûrede.
“Çünkü âlem şaşkın bir bedendir” diyor.
“Sense, bu âleme akılsın, Yâ Habibim!” diyor
“Kendine geeeeel!” diyor “Yâ Habibim, Gizlenme!””
“Çünkü sende Vahiy Mumunun Nurları var!” diyor.
“Geceleri kalk!. Çünkü mum geceleri ayakta durur!” diyor.
“Sana sığınmadıkça” diyor “Aslan bile tavşan kalır benim nazarımda” diyor Cenâb-ı ALLAH.
“Kim ki sana karşı diyor Yâ Habibim bir düzen bir hile düşünürse onun boynunu ben vururum!””diyor ALLAH “Sen üzülme Yâ Ahmed!” diyor.
O Ahmed’den sende de parça var, aha onu çıkarmağa savaşıyoruz hep.
Onun için dua ettiğin zaman kabul edilmeyince sükut et, sükut et!


../...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-18

Mesaj gönderen kulihvani »

Sen o duâyı yaptığın zaman sendeki küçük Ahmed kanalıyla yaptın o duâyı.
İtiraz etme. Belki senin aleyhinedir o duâ da kabul edilmedi.
Nasıl ki evde sigorta vardır cereyan birden açarsa rap diye sigorta atar sigortan atmıştır oğlum. Sigortan atmıştır.
Kabul etmedi diye şey etme. Aha bu vallâhi de böyledir, billâhi de böyledir.
Âyet-i Kerîme, Hadîs-i Peygamberî de olursa ben bütün nefesimle şey ederim yemin ederim.
Deve.. deve, düşünün bir deve.
Deve’yi düşündünüz değil mi gözünüzün önünde. Haaa.
Deve’nin üstüne Mecnûn’u bindirelim. İyi dikkat edin. Deve’ye Mecnûn’u bindirdik.
Hanı Leylâ ile Mecnûn’u. Deve’nin üstüne Mecnûn’u bindirdik yularını da verdik eline.

“Nereye gideceksin?”” dedik.
“Ben Leylâ’ya gideceğim!”” dedi. Başladı deveyi sürmeye Leylâ’ya doğru.
Deve gidiyor ama ara sıra Mecnûn dalıyor
“ne ola Leylâ ne âlemde.”
Elinden yular gevşiyor. Çok dikkat edelim. Yuları gevşiyor.
Gevşedi mi devenin de yavrusu, hareket ettikleri yerde.
Deve dönüyor çöle doğru onun şeyinden, dalgınlığından istifâde deve:
“Hum hum hum hum!” yavrusu orda çünkü.
Mecnûn’un kafası yerine geldi mi hemen deveyi çeviriyor, gidiyorlar gine 1 saat.
Mecnûn gine dalıyor Leylâ’sına. Deve aynı gine geri dönüyor.
Bir saat git gel oldukları yerde duruyorlar gine.
Biri ileriye biri geriye. İkisi de âşık bunların.
Biri de ilâhi âşık biri de yavrusuna âşık, yavrusuna gidecek.
Âşık ama birbirinden ayrı âşıklar bunlar. Bir türlü arkadaş olamıyorlar.
Yol yakın fakat bir türlü gidemiyorlar yav.
Şu ortada dursan şuraya yanaşırken o gitti oraya. Oraya yanaşırken buraya gitti.
Mecnûn bakmış ki olacak gibi değil deveden kendini atmış aşağıya.
Atmış ama ayağı kırılmış Mecnûn’un bağırmış biraz ondan sonra ayağını şöyle gömleğini yırtmış bir şeyler etmiş ayağını sarmış,
Yâni Mecnûn Leylâ’nın aşkıyla yoksulluğa düşüyor burda değil mi?
Deveyi bırakmış perîşan halde.
Pişen aşkıyle de deve deve olmuş. O da dönüyor gerisin geri.
Burdaki, Mecnûn’un gönlü Leylâ’ya varmak.
Yâni burdaki gönül aşk, ilâhi aşk Resûlullah’a varmak.
Tende dikene dikene diken giyene deve derler oğlum.
Çok yakın yaaav o oraya gidiyor o oraya gidiyor bu burdan Van kadar uzak yer değil ki.
O tarafa bu tarafa, bu tarafa o tarafa.
O halde azîzim sen Ten Devesine tekme vur, at kendini aşağıya.
Ten Devesinden at, korkma!. Ten devesinden düştün mü bir yerin kırılmaz.
Nasıl kırılmaz böyle, ulan rûyada düşüyorsun uçuyorsun bacağın kesiliyor.
Bir de uyandığın zaman bakıyorsun ki elin yerinde elin yerinde.
Evvelki çekiş gidiş deve yardımıyla idi deve götürüyordu.
Şimdiki çekiş başka türlü olur. Çünkü mıknatısın hudûduna girildi çekiverir.
Yâni Ahmed’in Lutfuyle meydana gelir bunların hepisi haaa.
Hangi Ahmed’in?
Sende bulunan Nûr-u Resûlullah’ın ismi, Ahmed'dir haaa.
Kendindeki Resûlullah’ın Nûruyla olur bu.
Cesedin senin cesedin kalıbı bir mektubdur, mektub. Ona dikkat et. Bu mektub zarf.
Zarfın içindeki mektup pâdişaha lâyık mıdır, değil mi oku. Bir anla da sonra gönder oraya.
Bir yere git. Mektubu gizli açıver şöyle. Oku bakalım içindeki sözler nasıl.
Lâyık değilse o mektubu yırt at!. Başka bir mektup yaz.

“Nasıl yırtacağım o mektubu?””
Ulan “kıyâmete kadar kapı açık!” dedim ben. Garpten güneş doğuncaya kadar açık.
“Haaa iyi be!.””

Sonra.. sonra.. yooo.
Birde senin garbından doğacak güneş var. İki türlü.
Bak aynayı vur ordaki güneş burda.
Fakat Ten Mektubunu açmak kolay değil böyle haaaa….
Kolay olsa herkes gönül sırrını apaçık görür. Bu mektubu açmak çok güç.
Herkesin işi değil. Çocuk işi de değil.
“Nasıl?””
Aha yav deminden beri anlatıyorum.
Herkes uyurken herkes namaza geliyor. Aha mektupları açmışlar okumuşlar.
Kimisi Sülüs yazıyor. Kimisi Rıkka yazıyor.Kimisi Talik yazıyor.
İşte eski yazılar var.
Kimisi mürekkepnen kimisi zafiranla işte hâlâ mektup yazmakla meşgul.
Güzel yemekleri etli yağlı yiyecekleri, iştahıyla yeriz hepimiz.
Onları fazlasını işte şurada bir yer var git de orada gör ne oluyor.
Nerede güzelliği, nerede lezzeti kaldı onun. Helâda olanların kısımların.
O şimdiki helâya o bıraktığınız müzafrazat der ki
“o dâne idi dâne dâne. Ben de onun tuzağıydım. Gizleniverdim ona, can gibi güzel göründüm, o görmez oldu” diyor..
Onun için Cenâb-ı ALLAH bundan Mü’minlerini kurtarmak için orucu farz yapmış.
Güneş bile akşama doğru solar oğlum, rengini kaybeder.
Kim sonu daha çok görürse sonunu, o daha kutludur.
Her şeyin sonunu görmeye çalış hüner burada.
Yaşlı gençler görsün bir gün bak. Hep beyaz saçlı olduk.
Beyaz saçlı olduktan sonra gelip bir melek yüzümüzün şeyini felan boyayacak değil. Öyle gideceğiz.
Öte tarafta böyle yok böyle şeyler.
Cenâb-ı Sallallâhu Aleyhi ve sellem bir gün halasıynan oturuyormuş da, yaşlı halası, demiş ki:
Hala demiş cennete yaşlılar girmeyecek!” demiş.
Halası başlamış ağlamaya, latîfe ediyor.

“Yok" demiş "hala!” demiş.
“Yâ Resûlullah demiş ben yaşlandım demiş ben cennete niye girmeyeceğim?” demiş.
Yok demiş hala" demiş "girmeyeceksin cennete yaşlıları sokmayacaklar!”"
“Ee ne yapacağız?””
Cennete girerken makinadan geçeceksiniz hepiniz 30 yaşında” olacaksınız demiş, ondan sonra da gülmeye başlamış.
Yaşlanmak demek yav arabacılar, yaşlandı mı at, artık bu arabayı çekmiyor diye atı atar bir yere. Arabayı bir tarafa.
İşte yaşlandı mı cesed de vücud da diyor ki
“artık ağam ALLAH'a ısmarladık ben artık, sen yaşlandın ben seni bırakacağım gideceğim.”
Bu bir ayrılma. İyiliknen ayrılma var.
Birbirine sarılarak ayrılma var. Tekme atarak ayrılma var.
Onun için hakîkî Mü’min öleceği zaman:
“Eşhedu en lâ ilâhe illâllah ve Eşhedu enne MuhaMMeden abduhu ve Resûluhu!” der.
Etrâfına:
“Üzülmeyin ALLAHa ısmarladık!” der geçer, gider.
Ötekisi çağır doktoru, göğsüm paralanıyor:
“Aman doktor bey öleceğim!"
İyi. Ulan gebereceksin sen ölmeyeceksin.
Bir de böyle birbirine tekme atarak vardır.
Bir de burada yetmiyormuş gibi tayyareye.
Haydi Amerika’ya tayyareye İngiltere’ye sanki orda Azrâil yok. Zenginmiş o.
Oğlum için zengin olsun. Hakîki Müslüman hasta olmaz haa.
Resûlullah Sallallâhu Aleyhi ve sellem Efendimizin hırkasına kaç bin sene oldu.
Güve edeben yanaşmaz güve güve güve. Temizliğinden ötürü yanaşmaz.
Sen temiz ol hiç kimse yanaşmaz. Sen hakîki Müslüman ol, Azrâil Aleyhi’s-selâm karşına gelirken bir edebnen gelir.

“Ben bunda Nûr-u Resûlullah var. Onu Nûr-u Resûlullah’ı alıp doğrudan doğruya Cenâb-ı ALLAH’a arz edeceğim” diye önüne secdeyle gelir. Meleklerin hepsi insana secde etmiştir.

../...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-18

Mesaj gönderen kulihvani »

Onun için aziz cemâat ne kadar uğraşırsak uğraşalım bu.
Bir ALLAH’a borcumuz var.
“Canımız. bir Azrâile borcumuz var!”.”
Son nefeste gelecek: “Alacağım onu!” diyecek. “Sâhibine götüreceğim!””
Ondan sonra bir daha borcumuz var. Etrâfınızdaki çocuklarınız, malınız var ise onları bıraktınız.
Efendim benim malım var. Çağıracağım Hasan Efendiyi: “Ben ölüyorum!” işte şunu şuna şunu şuna.
Yok Efendim şunu Kızılay’a yok efendim ölüm ânında bağış olmaz. Ölüm ânında bağış olmaz.
O şudur o “ben cartayı çekiyorum artık. Bunların da kimseye kalmasını canım istemiyor. Verin şuraya” demektir. Bir de evlâdlarınıza borcunuz var.
Bir daha borç var toprağa toprağa. “Benden geldin aha ben seni alacağım. Şu canını çıkar. Sen yine bana karışacaksın çünkü benden biraz eksiklik oldu bir avuç benden aldılar bir avuç vereceksin.”
Bir yerden ödünç aldı mı veririz değil mi?. Cesedini vereceksin.
Bir tâne daha borçlu çıkacak ortaya. “Kim?””
Ama buradakilere bizlere değil, Şeytannan arkadaş olanlara
Şeytan diyecek ki: “Bu benim arkadaşım haaa. Evet. İşte şunu yaptırdım yaptı. Bunu yaptırdım yaptı. Şimdi benim bir borcum alacağım var onda!” geldi, “Ne?””
“Şu îmanını da ver bana!” diyecek. Yaaa borçlar çok!.

Ama sen secdeden başını kaldırma senin hürmetine bütün mahalle kurtulur vallâhi de billâhi de mahalle kurtulur. Deniz Feneri gibi biriysen.
Onun için şeytan Âdemin toprağını gördü. İçini göremedi o toprağın.
Yeni testiye pis bir şey koysan azizim sidik koysan onu emer.
Ten aa yeni testi, o kokuyu gidermek lâzım. Yıkamaynan olmaz onu kırmak lâzım, kırmak.
Âlemde her şey bir şeyi çekmektedir. Küfrün kâfiri, doğruluk yola götüreni kehribar mıknatısta var ortada biliyorsunuz.
Sen demir olsan, saman çöpü de, elbette bir tuzağa düşersin demir bile olsan.
Demirsen mıknatıs kapar seni, yok saman çöpüsün kehribar yakalar. Tutulursun.
İyi kişilerle dost olmayan elbette kötülerin yanında kalır oğlum.
Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz bâzı günler oruç tutuğu zaman akşam namazı olurmuş bozmazmış oruçlarını tekrar niyet edermiş.
Üçüncü günü tekrar niyet edermiş. Dördüncü günü tekrar niyet edermiş.
Müslümü Ankaravî hadis kitabı vardır, onun 352.inci sayfası var.
Eğer içinizde hadis kitabı seven var ise orayı okur.
Bâzı hocalara bunu nakledecekler olur da efendim öyle hadis yoktur diye Müslümün Ankaravî nin 352.inci sayfasındadır.
Ama o kitabın ne olduğunun haberi yoktur. “Nedir o?””
3 gün 4 gün aynı akşam oluyor orucunu bozmadan niyet ediyor Resûlullah Sallallâhu Aleyhi ve sellem Efendimiz. Sahâbeler bunu taklid etmeye başlamışlar.
Sahâbeleri Resûlullah men’ etmiş yok demiş:
“Akşam oldu mu orucunuzu bozacaksınız. Siz orucunuzu bir günden öbür güne uzatmayın!” buyuruyor Cenâb-ı Peygamber.
“Ben sizin birinize benzemem, RABBım beni geceleri doyurur!” buyuruyor Aleyhi's-selatu ve's-selâm.
Sende oruçlu olduğun zaman sana senden yakın olan 24 saat seni duyup doyurduğu için duruyorsun akşama kadar. Biz görmeyerek doyuyoruz, Resûlullah görerek.

Hiçbir peygamber iki tâne zıt peygamber göremezsiniz dünyâda.
Hiç biri diğerinin mu’cizesini elinden almadı..Tûfanı şey yaptı, Mûsâ bilmem ne etti.
Resûlullah aldı mı onların mu’cizesini taklid etti mi elinden.
Hayır almadı. ALLAH’ın milyarlarca mu’cizesi vardır değil mi?
Büyü geçti gitti. Mûsâ’nın mu’cizesi de Firavunun büyüsü de gitti.
Mûsâ’nın mu’cizesi de her ikisi de damdan aşağıya düştü. Yok.
Ama düştüler damdan aşağıya ama Firavunun büyüsünün sesinden lânet çıktı o testiden.
Mûsâ’nın mu’cizesinin sesinden yücelik çıktı.

Dışarısını altın suyuna bâzen batırırlar da, altın suyuna batırırlar ağam bu altındır diye yuttururlar müşteriye.
Sekiz on kişi alır bunu habersiz her zaman ama müşteri kör kalmaz oğlum.
Her zaman insanı kandırırlar ama çekirge bir atlar iki üçüncü dördüncü de kapana düşer yalandan vazgeçmek lâzım.
Âlemde kokudan anlayan mahâret sâhipleri vardır. Öyle çok lakırtı etmemek lâzım.
Bâzısı gelir sana miskten bahseder. Herifin ağzı soğan kokar farkında değildir kendi kokusunun. Sırrını açığa vurma. Ha bu soğan kokusunun.
“Ben şeker yedim” diyor herif amma nefesinden sarımsak kokusu gelir kimse farkında değil. Böyleleri var haaa.
Şöyledir böyledir seni cehenneme sokar. Onu cennetten çıkarır. Ötekine pâye verir var, dolu her tarafta, her tarafta mürşid var. Her tarafta şeyh var doldu ortalık.
“Şeker yedim!” diyor herif yanına yanaştığın zaman nefesinden soğan sarımsak kokusu geliyor, kimse farkında değil.

Doktorlar nasıl insanın yüzünden hastalığını tecrübeliyse, anlarsa Tanrı Doktorları da var sen söylemeden içini dışını anlarlar.
Burada da ol nerede olursan ol. Bunu şüphe etme bu böyledir ağam.
İstersen hayır de desen bile bu vallâhi de böyledir billâhi de böyledir.

Yemenden Rahmânî nefes geliyor bana demiştir Cenâb-ı Peygamber.
Gülü getir burnunun altına şöyle koy, kokusu beynine yayılır.
Uyuyan adam rüyâda azab şeyi görür. Rüyâda kendisine işkence yapıyorlar.
Uyurken dışarı böyle terler çıkmağa başlar, bedende ter dâneleri hâlinde.
Yusuf’un gömleğini Mısır’da, bir yerde biliyorsunuz.
Amma kokusunu Ken’an elinden babası almağa başlar.
Ulan Yûsuf’un gömleği de sen. Hepsi de sen, senden sana yakın.
Daha ağzındaki pis kokuyu aldığın farkında değilsin. Bunları temizle oğul!. O perdeyi yırt!.
Köpek kadar da mı olamıyoruz yavv?. 5 kilometre uzaktan kesbihin kokusunu alır.
Hırsızın bastığı yeri koklat gidip onu buluyor. Köpek insanın emrindedir.
Bu işe girersen oğlum. Boncuğunu inci yaparlar.
Kendinde deniz olursun. O zaman fırtına azalır.
Öylelikle Cebrâil’in dayanıp durduğu deniz kenarına kadar gidersin. Sidretu’l- Muntehâ’ya.

Cebrâilin durağıdır bu makam diyor.
Cebrâil duruyor, ordan öteye Resûlullah geçer. İnsan geçer.
Resûlullah’ın nûru var sende o halde sen de onun makâmı var. Arş da orası işte.
“Bu nerden belli ağam?” diyeceksin. Levh-i mahfuzda yazılır.
“Levh ne? levha mahfuz ne?”” Hıfz edilmiş.
“Neden hıfz edilmiş biri mi çalacak bunu?.””
Her yerde işitmişsinizdir. Levh-i Mahfuz, Levh-i Mahfuz.
Mahfuz hıfz edilmiş demek, hafız, hıfz eden demek.
Levh-i Mahfuz hıfz edilmiş kapatılmış, muhafaza altına alınmış.
Neden Muhafaza altına alınmış, bunu biri mi çalacak.
Hayır efendim hatâdan mahfuzdur orada hatâ yoktur.
Levh-i mahfuz, Levh-i Mahfuz anladık etrâfı jandarmalarla, yok efendim yok.
Hatâdan mahfuz “orada hatâ yoktur” demek.
Bir insan şom olursa onun yüzünden bulutta bile yağmur yağmaz.
Şom insanların yüzünden Nuh Tûfanı oldu yâhu Nuh Tûfanı oldu.
Öyle baykuş insanlar vardır ki, bulutu şeyi vîrâneye dönderir.
Halbuki hakîki müslümanın gönlünden Bilgi Irmağı coştu mu ne kokar, ne eskir, ne de sararır.
Kitabtan öğrenilen bilgi oğlum ezberleme levhasından gelir.
O mahfuz değildir işte yalandır.
“Şu kitab şöyle yazdı, şu Şeyh Efendi böyle” dedi.” “Cımbırrr” dedi”
“Resûlullah ne söyledi?”.” “Kur’ân-ı Kerim ne söyledi?””
“Kur’ân-ı Kerîm, Resûlullah’ın sözüdür!” dedi mi, kâfirsin.
Resûlullah ALLAH’ın radyosu, ALLAH söylemiş, onun ağzından bize gelmiş, bitti bu kadar.
Sen gönül çeşmesini açtın mı neler akar ordan. “Ama efendim bende olmuyor.”
Nerede fâre var ise o oğlum fâre çıkarsa, bir şeye el uzatırsa ya orda kedi yoktur yâhut varısa bile kedinin sûreti vardır. Kedi olan yerde fâre çıkmaz, çıktı mı?
“Efendim bizim evde kedi var ama çıkıyor.”” Kedi tembeldir yâhut kedi kedi sûretidir.
Senin içinde hakiki Nûr-u Resûlullah’ın perdesi açıksa hiçbir şey girmez.
Sarımsak yesen ağzın mis kokar onun için Resûlullah:
“Sarımsak yiyen bizim içimize gelmesin!”” buyurmuş.
Ali’ye de demiş ki:
“Ali çok sarımsak ye!””
Haa bizde de yerlerse, “eee Aliye öyle söylemiş!””
Ulan Ali’nin ağzı sarımsağı mise çeviriyor.
Niye çok yenir. Sarımsakta da artık sır mı olur.
Ağzını temizle, her şeyi temizle.

İnsanda nur gizlidir nur nur nur. Nur vardır dünyâda!
Efendim, hoca efendi “nur varmış” diyor. Eee ne soruyorsun bana!.
Şâhitliğini arıyorsan bir şey var demektir değil mi?
Ben ehe vardır tamam. O halde bir şey sezdin ki soruyorsun.
Demek ki nur gizlidir var diyen de şâhiddir.
Doğru yol vardır oğlum ama, pusu gizlidir gizlenmiştir pusu.
Durmadan dinlenmeden delicesine bunu aramak lâzımdır deli gibi demektir...


../...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-18

Mesaj gönderen kulihvani »

Azîzim size son bir şey söyleyim mi size sersemliği giderecek bir şey bulunmazsa zâten sersemlik olmaz.
O halde “sersemlik diye bir şey var ise sersemliği giderecek de bir çâre var” demektir.
Bu sözler örtülü sözler, örtülü sözler, sonunu sorma.
Çünkü söylenecek o kadar güzel sözler, güzel sesler yüzlerce sükut var. Fakat ağzına elini koy, bu da hadistir.
Sükut denizdir söyleme gir mâbede. Deniz seni aramada, sen ırmağı arıyorsun.

Onun için hakîki ruh gözü olanın önünde susmak gerekir. “Ne demek bu?”

“Kur’ân okurken susunuz, sükut ediniz” emri bundandır. Ruh gözü olanın önünde susmak lâzımdır. Edeb lâzımdır demek.
O halde Resûlullah’ın ağzından gelen Kur’ân-ı Kerim okunurken rûha hitabtır. Senin rûhuna, dinlemek farzdır.
Resûlullah’ın Hilmi, hilmiyyeti yüz binlercedir, bir dânecik hilmi yüzlerce dağa bedeldir.
O kadar hilimi vardır ki uyanık adamları bile abdala çevirir.
Yüzlerce gözü olan zekâ gözü olanlar bile onun sözlerinin karşısında şaşırır kalır. Sapığa döndürür insanı.
Nasıl ki şey mağarasına girdiler biliyorsunuz Sevr Mağarasına. Eba Bekir’nen.
Resûlullah Efendimiz Eba Bekir’in dizinde yorgun, başını koydu uyumağa başladı.
Eba Bekir de ayağının orda bir delik var oraya tuttu bir yılan çıkıp da Resûlullah’ı şey etmesin. Sıcak iklimde küçük yılanlar çoktur.

Ayağını ısırıvermiş bu yılan Eba Bekir’in, fakat ayağını çekmiyor.
Öyle acımış ki yüzünden gözyaşı Resûlullah’ın mübârek yanağına düşmüş:
“Yâ Eba Bekir ne oldu?” demiş. “Hiç Yâ Resûlullah!” Burdaki “Hiç!” yalan söylemek değildir.
“Beni söyletmeyin de üzülmeyin Yâ Resûlullah!” O’nu üzmemek içindir, yalan mevzuunda değildir bu.
Haa Eba Bekir:
“Yâ Resûlullah! Şuradan bir şey çıkar da belki size zararı dokunur diye ayağımı koydum!” demiş.
Mübârek, tükürüğünü sürmüş ağrıdan rahat etmiş.
Aha şimdi insanların aklının alabileceği kadar konuş, değil mi?
İşte aha bu tükürük insanın aklının almayacağı hududdan söyle!
“Tükürüknen yılanı iyi ediyor!” Eee Biz inanırız. “Nasıl iyi ediyor?”
Peygamberin tükürüğüdür! Anladım, Peygamberin tükürüğü niye iyi oluyor.
İşte aklınızın derecesinde onun niye iyi olduğunu söyledi mi bu sefer birbirimize gireriz.
Sebebi var onun niye iyi olduğunun. Sende iyi edersin onu, tükürüknen.
Amaaa içindeki “AHMED” i kullanmak şeyinde. Şefaat burdan başlar, dünyadan başlar.
Şefaat demek, Resûlullah’ın senin elinden tuttuğu değil, içindeki “AHMED” i Resûlullah’ın izniyle kullanmak demektir.
Aha o sıra, atlardan müşrikler inmişler ellerinde kılıçlar demişler…….
“Haze’l- Garr, bu magaradadır bu” demişler. Sevr Mağarası.
Demeye kalmamış bir örümcek orayı “min terafillâh” mağaranın ağzını örüvermiş. Bir de güvercin gelmiş oraya yumurtlamış.
Müşrikler: “Aha bu mağara! Yok demişler yav baksana öyle kalın bir örümcek var orda ki sinek geçse girmez!” “Yok demişler içerdedir bu!”
“Ulan demiş sen şaşırdın mı?” demiş. Zâten herifler saatlerce arıyorlar, kızmış sıcağın te’siri.
“Ulan demiş baksana burda koskacaman bir ağ var orda da güvercin yumurtlamış oturuyor, bir sinek geçse delinir, bunlar, burdan yerin dibinden mi geçtiler.” “Geç hadi dönelim!” demiş
O sırada Eba Bekir başlamış titremeye.
“Ne oldu Eba Bekir? Eba Bekir!”
Hepsinin kuyruğu titrer oğlum, şakası yoktur, işin şakası yok, iş öyle kolay iş değil.
Resûllah Efendimiz:
“Yâ Ebabekir" demiş dizine vurmuş Eba Bekir’in “Lâ tahzen!” Yâ Eba Bekir! Hüznetme, hüznetme!” demiş.
“İnALLAHu Meana! ALLAH bizimle beraberdir!” demiş. ALLAH hepimizle beraber.
ALLAH’ın seninle beraber olduğunu görür gibi inandığın zaman işte Beyazıdi Bestâmî’nin: “Ben ALLAH’ım!” der çıkarsın!
Hiç kimse bişey diyemez haa. Bu efeliklerden sıyrılıp gitmişler.
Cenâb-ı ALLAH onun önüne bir taş da sokardı, değil mi? Niye sokmadı?
Ben ona lüzum yok.
“Benim Kudretim. Bir küçücük örümceğin ağınan bile insanı durdururum!” dedi Ankebut Sûresi.
ALLAH istedikten sonra, Taşı gerer örerdi onun üzerine.
“Yâ Habibim al bir toprak atıver, hepisi uyusun!” Yapardı bunu onun için! İnsanlar, biraz da insanî tarafı olacak.
Cenâb-ı SallALLAHu aleyhi vesellemin Efendimiz bir gün abdest alıyormuşlar. Ama vakıt az... Kuşu bekleme!.

Dâima gül gibi insanlarla konuşun oğlum.
Kahveye girersen eve gittiğin zaman üstündeki sigara kokusu duyulduğu gibi, gül bahçesine de gidersen üstün gül kokmağa başlar.
Gül gibi insanlarla konuşursan, gül gibi kendinin gülleri kokmağa başlar. Hani Şirazî söyler ki: “Ben bir gün diyor hamama gittim de yıkandım.
Bayramlarda güllü şeyler, güzel kokular sürünüyorsak kendimizin güzel kokuları çıktı mı o zaman:
“İnnî leecede nefesi’r- rahmâni min kıbele’l- yemeni!”
Uzaktan Rahmâni Nefesleri çıkar Resûlullah’ın Mübârek Sem’inine gider. Alır o kokuyu. Size rüyasında görünmeğe başlar.
ALLAH cümlemizi islah eyleye! Âmin!


Bismillāhirahmānirahīm

Elhamdü lillâhi rabbil'âlemin.. Errahmânir'rahîm.. Mâliki yevmiddin.. İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în..
İhdinessırâtel müstakîm.. Sırâtallezîne en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn..

Yâ Rabbi memleketimizi her türlü afattan masun kıl!
Ordumuzu icâbet ettiği zaman Mansur u Muzaffer eyle Yâ Rabbi!
Midemize helâl lokma nasibi müyesser eyle! Akıbetimiz hayra tebdil eyle!
Son nefesimizde buyurun:
“Eşhedü en Lâ ilâhe illâALLAH ve eşhedü enne MuhaMMeden abduhu ve resûluhu!”
Kelimesi ile bize rûhumuzu teslim etmek nasib-i müyesser eyle!
Âhirette Resûlullah’ın yüzünü bizden, gülerek bizi karşılamasını nasibi müyesser eyle! Ellerinden öpmek nasib-i müyesser eyle!
Bizi Cehennem azabından koru Yâ Rabbi!
Âhiret bizi Seni memnun edecek kullarından eyle Yâ Rabbi!
Lillâhi’l- Fatiha!


Resim

Mahâret: Ustalık, beceriklilik, üstadlık. Meleke ve mümârese. * Kur’ânda meharet: Hıfzın kuvvetiyle harflerin mahreçlerine riâyettir.
Sidretu'l Muntehâ: Mahlukat ilminin ve amelinin kendisinde nihâyet bulup kevn âlemini hududlandıran bir işaret. Yedinci kat gökte olduğu rivâyet edilen ve Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ulaştığı en son makam.
Levh-i Mahfuz: Her şeyin hayatının ind-i İlâhîde yazılması. İlm-i İlâhînin bir ünvanı.
Hıfz: Saklama. Koruma. Siyânet. Muhafaza. * Ezber etmek. Hatırda tutmak. Kur’ân'ı ezberde tutmak.
Müzdad: Çoğaltılmış. Ziyâdeleştirilmiş.
Hilmiyyet: Yumuşaklık, yavaşlık, yumuşak huyluluk.
Mahfuz: (Hıfz. dan) Hıfzolunmuş, saklanılmış. * Ezberlenmiş. Hafızaya alınmış. * Korunup gözetilmiş. * Gizlenmiş, saklanmış.
Fıtrî: Doğuştan, yaradılıştan, fıtrata âit ve müteallik. Hayat kanunlarına uygun.
Münasebet: İki şey arasındaki tenasüb, uygunluk, yakınlık, bağlılık, mensubiyet, yakışmak, vesile, alâka.
Tenzih: Suç ve noksanlıktan uzak saymak. Cenab-ı Hakk'ı (C.C.) her çeşit kusur, noksan, şerik gibi hallerden uzak bilip söylemek. * Kabahati yok olduğu anlaşılmak ve onu ifade etmek.
Münezzeh: (Nezahet. den) Tenzih edilmiş, teberri edilmiş. * Pâk, kusur ve noksanlıklardan uzak. Hiç bir şeye muhtaç olmayan. Kötülükten, kusurdan ve noksanlık gibi şeylerden tenzih edilen.
Mucib: (Mucibe) İcâb eden, lâzım gelen. * Bir şeyin peydâ olmasına vesile ve sebeb olan. Gereken. Gerektiren, lâzım gelen.
Katl: Öldürmek.
Akdes: En kudsî. En mübârek.
Gayb: Olduğu halde gözükmeme hâli.
Tenzih: Suç ve noksanlıktan uzak saymak. Cenab-ı HAKK'ı (C.C.) her çeşit kusur, noksan, şerik gibi hallerden uzak bilip söylemek. * Kabahati yok olduğu anlaşılmak ve onu ifâde etmek.
Kriminoloji: Suç bilimi (kriminoloji) suçun açıklamasını yapan, suçlu davranışın nedenlerini inceleyen, suçun önlenmesi ve suçlulukla mücâdele ile ilgilenen bir bilimsel öğretidir.
MaazALLAH: ALLAH'a sığındık. ALLAH korusun.
Merdud: Reddolunmuş. Kabul edilmemiş. Geri döndürülmüş. Kovulmuş. (Namaz kılmayan hâindir, hâinin hükmü merduddur.)
Hulûs-i kalb: Kalbden, gönülden, içten samîmiyet.
Nev’i: Nev'e âit, çeşit ile alâkalı.
Iskat: Düşürmek. Düşürülmek. Aşağı atmak. Hükümsüz bırakmak. * Silmek. * Ölünün azaptan kurtulması ümidi ile ölen kimse nâmına dağıtılan sadaka.
Min terafillâh: ALLAH tarafından.
şem’: İşitmek.
Sem’: Kulak.
Mübârek Sem’inine: Mübârek Kulağına.
Masun: Korunan, mahfuz, emin, muhafaza olunan. Sâlim, sağlam.
Mansur: Yardım edilen, yardım görmüş. Gâlib, muzaffer. (Bak: Mensur)
Müyesser: (Yüsr. den) Kolaylıkla olan, kolay gelen, âsân olan, nasib.

Resim

Resim---Kudsî Hadisinde Cenâb-ı ALLAH buyuruyor:
“Evliyai tahte kubabi la yârifühüm ğayri: Benim gök kubbemin altında öyle dostlarım vardır ki onları benden başka kimseler bilmez!”

(Niyazi Mısrî (ks) Hazretleri bunu açıklamıştır.)

Resim---Resûlullah SallALLAHu aleyhi vesellemin : "İnsanlara akılları ve anlayışları ölçüsünde konuşunuz ve onların hallerine uygun davranınız." Buyurdu.
(Müslim, Ebu Davud)

Resim---Ebû Hureyre (ra) anlatıyor: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: şöyle buyurdu: “Mü’min mü’minin aynasıdır, mü’min mü’minin kardeşidir, (ihtiyaç duyduğunda) onun geçimini temin eder/zarardan-ziyandan korur ve arkasından da/gıyâbında da elinden geldikçe onu savunur."
(Ebu Davûd, Edeb, 49).

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Receb ayında 7 gün oruç tutana, Cehennem kapıları kapanır. 8 gün oruç tutana Cennetin 8 kapısı açılır."” buyurmaktadır.
(Taberanî)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Besmele ile başlayıp, güzelce abdest aldıktan sonra her uzvu yıkarken, kelime-i şehadet okuyana ve abdestten sonra da, "ALLAHumme ec'alni mine't-tevvâbine vec'alnî mine'l-mutatahhirin" diyene Cennetin sekiz kapısı açılır. Dilediği kapıdan içeri girer." buyurmaktadır.
(Müslim, Ebu Davûd-Taharet, 169, Tirmizî, Nesaî, Hakim)

Resim---Resûlullah SallALLAHu aleyhi vesellemin : “İnni leecede nefesirrahmâni min kıbelel yemeni: Rahman nefesini Yemen kable/cihetinden elbette eced/vücud ediyorum”
(Fahreddin Attar,Tezkiretü'l-Evliya)

Cennetin sekiz kapısının isimleri ise şu şekildedir:
Cihad Kapısı
Tevbe Kapısı
Namaz Kapısı
Eymen Kapısı
Sadaka Kapısı
Reyyan Kapısı
Er-Razîn Kapısı
El-Kâzımîne’l-ğayz Kapısı


Resim---Osman ebi’l-Âs (RadiyALLAHu anhu) anlatıyor: “Sakif heyeti geldiği zaman, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanına indiler. Resûlullah (Aleyhi’s-Selâm) onları mescidde ağırladı, tâki kalblerini daha bir rikkâte getirip te’sirli olsun. Onlar (İslâma girmek için) öşür alınmamasını, cihada çağrılmamalarını ve namazın kendilerine farz kılınmamasını şart koştular. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Sizden öşür alınmasın cihada da çağrılmayın. Ama rukûsuz (namazsız) bir dinde hayr yoktur”” buyurdu.
(Ebu Dâvud, Harâc 26 (3026)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Bizimle onlar (yani gayr-i Müslimler) arasındaki ahid –söz- namazdır. Kim onu terk ederse kâfir olmuştur.”’ buyurmaktadır.
(Hakim)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Kul ile küfrün arasında namaz terk etmek vardır” buyurmaktadır.
(Müslim)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Kim taammüden namazı terk ederse, ALLAH (c.c.) ın zimmetinden uzaklaşmıştır” buyurmaktadır.
(İbn-i Mâce)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Mûtû kable en temûtu: Ölmeden önce ölünüz!...”" buyurmaktadır.
(Keşfu’l-Hâfâ II-291-2669)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “İnnî li-ecide ye’tini rîh-e'r-rahman min kablil yemeni: RAHMÂNın kokusu (Nefes-i RAHMÂN) bana yemen yönünden gelmektedir.”" Buyurdu.

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Sarmısak, soğan, pırasa ve turp yiyen, mescidimize yaklaşmasın. Çünkü insanların rahatsız olduğu şeylerden melekler de rahatsız olur."” Buyurdu.
(Taberanî)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Soğan, sarmısak ve pırasa yiyen mescidimize yaklaşmasın. Çünkü melekler, Âdemoğlunun rahatsız olduğu şeyden rahatsız olur."” Buyurdu.
(Müslim: 1/395)

Ömer İbnu’l- Hattab (radiyallâhu anh) cuma günü insanlara hutbe verir ve hutbesinde şöyle der: “Sonra ey insanlar! Sizler, ancak kötü kokulu olduklarını gördüğüm iki bitkiden yiyorsunuz: Soğan ve sarmısak... Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in mescidde bir adamda bunların kokusunu duyduğunu ve mescidden çıkarılmasını emrettiğini gördüm. O kişi, Bâki Mezarlığına kadar uzaklaştırıldı. Kim bu ikisinden yerse onları pişirerek öldürsün, ondan sonra yesin.”
(Müslim: 8/332, Albânî Sıfatu Salati’n-Nebi: 131)

Fakat ağzına elini koy, bu da hadistir:

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Sensustukça selamettesin, konuşunca ya lehine,ya da aleyhine yazılır.."” Buyurdu.
(Tabarenî, sağir ve evsat’ta tahric etti. sahihtir)

Resim

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَّاضِرَةٌ
Resim---“Vucûhun yevme izin nâdıreh (nâdıretun):Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır.”
” (KIYÂME 75/22)

أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ
Resim---“E lem ta’lem ennellâhe lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin): ( Yine) bilmez misin, göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnızca ALLAH'ındır? Sizin için ALLAH'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.””
(Bakara 2/107)

وَلَمَّا جَاء مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَكِنِ انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ موسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk(ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ rabbuhu lil cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelul mu’minîn (mu’minîne):Musa tayin edilen sürede gelince ve Rabbi O'nunla konuşunca: "Rabbim, bana göster, Seni göreyim" dedi. (ALLAH:) "Beni asla göremezsin, ama şu dağa bak; eğer o yerinde karar kılabilirse, sen de beni göreceksin." Rabbi dağa tecellî edince, onu param parça etti. Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: "Sen ne yücesin (Rabbim). Sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim" dedi.””
(A'râf 7/143)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi:Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.””
(Kaf 50/16)

بَلَى قَادِرِينَ عَلَى أَن نُّسَوِّيَ بَنَانَهُ
Resim---“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh (nehu): Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip (yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.””
(Kıyame 75/4)

يَا أَيُّهَا الْمُزَّمِّلُ
Resim---“Yâ eyyuhel muzzemmil(muzzemmilu): Ey örtüsüne bürünen,””
(Muzzemmil 73/1)

فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَّأْكُولٍ
Resim---“Fe cealehum keasfin me’kûl(me’kûlin): Sonunda onları, yenik ekin yaprağı gibi kıldı.””
(Fîl 105/5)

وَإِذَا قُرِئَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُواْ لَهُ وَأَنصِتُواْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---“Ve izâ kuriel Kur’ânu festemiû lehu ve ensıtû leallekum turhamûn (turhamûne):Kur’ân okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun. Umulur ki esirgenmiş olursunuz.””
(A'râf 7/204)

إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim--- “İlla tensurûhu fe kad nasarahullâhu iz ahrecehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fîl gâri iz yekûlu li sâhibihî lâ tahzen innallâhe meanâ, fe enzelâllâhu sekînetehu aleyhi ve eyyedehu bicunûdin lem terevhâ ve ceale kelimetellezîne keferûs suflâ, ve kelimetullâhi hiyel ulyâ vallâhu azîzun hakîm (hakîmun): Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, ALLAH O'na yardım etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette ALLAH bizimle beraberdir." Böylece ALLAH O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin de kelimesini (inkâr çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa ALLAH'ın kelimesi, yüce olandır. ALLAH üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”
(Tevbe 9/40)

“Kur’ân okurken susunuz, sükut ediniz” emri:

وَإِذَا قُرِئَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُواْ لَهُ وَأَنصِتُواْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---Ve izâ kuriel kur’ânu festemiû lehu ve ensıtû leallekum turhamûn: Kur'ân okunduğu zaman artık onu dinleyin! Ve susun ki; böylece rahmete kavuşturulursunuz.”
(A’râf 7/204)


Resim
Cevapla

“SOHBET - 18” sayfasına dön