SONER YALÇININ MELÂMÎLERDEN BAHSETTİĞİ YAZISINA İTİRAZIM VAR

Seyyid Muhammed Nur'ül Arabi Hazretleri
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Niyaziasik
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 2
Kayıt: 11 Şub 2011, 01:24

SONER YALÇININ MELÂMÎLERDEN BAHSETTİĞİ YAZISINA İTİRAZIM VAR

Mesaj gönderen Niyaziasik »

Ben kırk sekiz yıllık Melâmîyim basılan kitaplarım var; demem o ki Melâmîliğin ne olup ne olmadığı hakkında yeterli bilgiye sahibim. Hiç kimse, ama hiç kimse Melâmîlerin herhangi bir siyasi oluşumla birlikte anılabildiklerini iddia edemez; ister sosyalist, ister komünist, ister sağcı, ister solcu olsun. Eğer bir Melâmî sağ, sol, sosyalist, masonik faaliyetler içinde bulunuyor ve aynı zamanda kendisini Melâmî zannediyorsa, o Melâmî değildir.

Melâmî kendi varlığında Allah’a varmaktan başka bir amaç taşımayan kişidir. Müslümanlığın sosyalizmle paralel değerlere sahip olup olmadığı tartışmalarına Melâmî karışmaz. Bu mesele onun meselesi olamaz, çünkü Melâmî Şeriata uysa da Hakikate göre yaşamak zorundadır.

Hakikat, Tasavvuf demektir. Bütün evliya Hakikat İlmini yaşayarak bu mertebeye ulaşmıştır. Hakikatten haberi olmayanlar yalnızca Şeriatı yaşayanlardır, yardım severlik, infak, fakirleri doyurmak, zekât gibi kuralların sosyal adalet, sosyalizmle paralel olduğunu düşünebilirler.

Hiçbir Melâmî büyüğü, kimseye savaş açmaz; ancak Hakikat ilminden habersiz olanlar Melâmîlerin taassup kurallarına (onlara göre Şeriat kurallarına) ters düştükleri iddiası ile ortaya çıkıp Melâmîlerle uğraşırlar, onlara zındık, sapık gibi iftiralar atarlar. Hallac-ı Mansur, Nesîmî hakikatleri anlattıkları ve Şeriat mensuplarından gizleyemediklerinden asılmış, derileri yüzülerek öldürülmüşlerdir.

Gelelim Üçüncü Devre Melâmîliği kurup Hz.Muhammed tarafından kendisine mana âleminde Gavslık mertebesi verilmiş olan Muhammed Nur’ül Arabî’yi lekeleyen “İslamî sosyalist Melâmî federasyonunun temsilcisi Üsküp’te yerleşmiş olan Muhammed Nur’ül Arabî idi” cümlesine (Soner Yalçın: “Hangi Tarikat Sosyalizmden Yanaydı”, Hürriyet Gazetesi, 23 Ocak 2011, s.24)…

Bu cümle Abidin Nesimi’nin “Yılların İçinden” adlı kitabından alınmış. Kitabı ben de okudum ve hayretle şu cümleyi de gördüm “Gördüğü bir rüya üzerine Manastır’a yerleşen Muhammed Nur’ül Arabî adlı büyük bir din adamı da vardı” (Abidin Nesimi: “Yılların içinden”, İstanbul, Haziran 2008, s.31)

Bu iki tespit de yanlıştır: Muhammed Nur’ül Arabî ne Üsküp’te, ne de Manastır’da yerleşiktir. Yerleşik olduğu şehir Koçana’dır; hayatının son zamanlarında ise Ustrumça’ya yerleşmiştir. Koçana’da otururken üç ay Manastır’da bazı subay ve memurlara müderris olarak ders vermiş, ona mürit olmuş olan Hıfzı Paşa’nın ısrarlı daveti üzerine dört yıl boyunca senenin altı ayını Üsküp’te geçirmiştir.

Hz.Pîr “İslamî sosyalist Melâmî federasyonu” diye bir oluşuma dahil olamaz, çünkü Hac dönüşünde Arnavutluk isyanıyla karşılaştığında bütün talebelerine hiçbir işe karışmama talimatı vermiştir.

Abdülbaki Gölpınarlı’nın “Melâmîler ve Melâmîlik” adlı kitabında bu bilgileri bulabilirsiniz.

Hz.Pîr’in talebesinin oğlu (Melâmî değil) Miralay Salih Bey’in Manastır’da faaliyette bulunması Melâmîlere mal edilemez.

Hz.Pîr’in bütün amacı Melâmîliğin kurallarını, öğretim şeklini yenileyerek yaymak, devre uygun hale getirmekti. Melâmîliği tarikat olarak değil, meslek olarak nitelemiş, tarikatlarda uygulanan hiçbir kuralı uygulamamıştır.

• Tevhit - Hakikat ilmi aşamalarını makamlar halinde müritlerine öğretmiş,
• Sayılı zikirleri kaldırmış,
• Namazların kazalarını kaldırmış. Gün içinde kazası kılınamayan namazların sonradan kaza edilmesini istememiş,
• Keramete olan düşkünlüğü kaldırmak için “Keramet-i kevniye devri geçmiş, keramet-i ilmiye devri başlamıştır” söylemini yaymıştır.
Şimdi size çeşitli yazarlardan alıntılar sunuyorum:

1.Hasan Fehmi Kumanlıoğlu : “Hz.Pîr Seyyit Muhammed Nûr’ül Arabî”. (Tasavvuf Tarihi Yüksek Lisans çalışması), İzmir,1995.

“Muhammed Nur’ül Arabî, Kosova’da meydana gelen isyana ihvanını (müritlerini) karıştırmaz ve böylece kurduğu mesleğe herhangi bir suretle olursa olsun şaibe altında kalmaktan korumuş ve kurtarmıştır” (s.31)
“1852 yılında kendisine biat eden Müşir Çerkez İsmail Paşanın davetiyle Manastır'da ikameti esnasında çoğunluğu memur ve subaylardan oluşan bir zümreye Şeyh Bedrettin’in ‘Varidat’ adlı eserini okutmuştur” (s.20)

2.Yusuf Ziya İnan: “Seyyid’ül Melâmî Muhammed Nur’ül Arabî”

“Hac dönüşünde ülkede kargaşalıklar çıkmış ve Arnavutluk’ta ihtilal patlak vermişti. Seyyid Muhammed Nur Hazretleri bütün ihvanına verdiği talimatla siyasetten uzak kalmalarını, kargaşalıklara karışmamalarını emrederek mesleğin manevi değerini ve ihvanını korumuş oldu” (s.23)

3.Abdülbaki Gölpınarlı (öğretim üyesi): “Melâmîler ve Melâmîlik” (Mezuniyet Tezi), Tıpkıbasım,1992.

“Yüz on kadar ihvanıyla Hacca gitmiş avdetinde Kosova vilayetinde Arnavut ihtilali zuhur ettiğinde ihvanını bu ihtilale karışmaktan men ederek kurduğu mesleği herhangi bir suretle olursa olsun şâibedar etmekten tevakki eylemiştir (sakınmıştır)” (s.240)

Görüldüğü gibi üç ayrı yazar da Hz.Pîr’in siyasetle hiçbir ilgisi olmadığı konusunda birleşmişlerdir. Ayrıca Abdülbaki Gölpınarlı Türkiye Komünist Partisine kayıtlı bir öğretim üyesiydi. Eğer Seyyid Muhammed Nur’ül Arabi’nin geçmişinde böyle bir faaliyet olsaydı en iyi o bilebilirdi.

Hz.Pîr’in 1887 tarihinde vefat ettiğini biliyoruz. Terlikçi Salih Efendi, Bursalı Tahir Bey, Kaymakam Ahmet Bey ise 1900’lü yılların başında İttihat ve Terakki Cemiyetine girmişlerdir. Bu ferdi faaliyetler ne bütün Melâmîlere mal edilebilir, ne de Gavs’ül Azam Muhammed Nur’ül Arabî’nin siyasetle ilgilendiğini, sosyalizmi desteklediğini gösterebilir. Bu isnatlar külliyen yalandır.

NİYAZİ ÂŞIK


NOT: Seyyid Muhammed Nur’ül Arabî’nin detaylı hayatını öğrenmek isteyenler http://www.muhammedinur.com adresinden bulabilirler.

SONER YALÇIN’ın yazısı ise 23.01.2011 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde ve Doğan Haber Ajansı’nın internet sitesinde (http://www.dha.com.tr) yer almaktadır.
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: SONER YALÇININ MELÂMÎLERDEN BAHSETTİĞİ YAZISINA İTİRAZIM

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili kardeşim,
Hırslı insanlardan ve mesleğinde ayyuka çıkmayı çabalayan kişilerden korkmak lazım, hep bir ödüll peşindedirler, olmayan basamakları basamak yapma çabasıyla bir yere çıkmak için çabalar dururlar, kendi amellerine uydururlar.
Bazı gazeteci yazarlarda böyle, bir konu yakalamak ve bağlantı kurmak için kırk yerden delil bulur çarpıtır, olmayan bir şeyi oldu gibi gösterir yazısını yazar, bunu yaparken kendide bulgularına inanır çünkü içinde her şeye bir elbise giydiren biri vardır daima. Kitap satar, popüler olur, toplumdan alkış alır, cebi para görür ve önemli olanda budur zaten. Ne diyeyim, Allah ıslah etsin bunları, sözüm ona millete fayda için yazmaktalar.

Es-Selam ve Sevgiyle
GaribAN
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: SONER YALÇININ MELÂMÎLERDEN BAHSETTİĞİ YAZISINA İTİRAZIM

Mesaj gönderen kulihvani »

değerli Niyazi Âşık kardeşimiz,
bahsettiğiniz gazeteci bozuntusunun yazısını hayretle okudum.
it izinin kurt izine karıştığı toz-duman ortamında neresinden konuşmakta anlamak mümkün değil.
ilkel beyin ve bilinçli bu tür çılgınlar ne tarih kitabı ne de tarih takvimi bilmemekteyken "vurun abalıya" vurgunculuğu yapmaktalar.
daha dün söylenen "din afyondur" "emek-ekmek" safsataları ile 1400 yıl önce TAMMlanan İslam Dinini ve her ağacın şah dalının büyüme UÇları gibi MeLâMet Neş'esini örteceğini sanan bu kör zihniyet, Kelâmullahtan, Sünnetullahtan, Şe'enullahtan ve Kaderullahtan cidden habersizler.

Sosyalizm vs. diye uydurdukları ilkelerinin nerden çalındığını ANlamak için,
Merhametullahın uygulaması OL-AN Muhammedî Merhamet buyruklarından bir kaçı:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "İşçiye, teri kurumadan ücretini veriniz."
(İbn Mâce)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Sizden birinin kardeşi onun elinin altında bulunursa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin, ona gücünün üstünde yük yüklemesin."
( Riyâzü's-sâlihîn, c. 2, no: 1365.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Allah, zayıfların hakkını vermeyen bir milleti yüceltmez."
( İbn Mâce, fiten, 20, no: 4010)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Maiyeti altındakilerin hak ve nafakalarını kısmak, bir kimseye günah olarak yeter."
( Riyâzü's-sâlihîn, c.1, s. 31, no: 292)

Resim---Kudsî hadîste ALLAH celle celâluhu : "Üç kimse kıyamet gününde, karşılarında Beni bulacaklardır:
1. Benim namıma verip haksızlık eden,
2. Hür bir kimseyi satıp parasını yiyen,
3. Bir işçi tutup çalıştırdıktan sonra ücretini vermeyen."

(Buhârî)

Şaşılacak şey şu ki İslama girmek yerine İslamı, iftiralarının içine soktuklarını sanmaları..

Resim
Resim

SeLâMeT
MeLâMeT
SıRR-ı Sîn se
SeLâM eT!..

ZEVK
4362

ÖZün sÖZün BİR-liğidir.. HuZuRda HazIR MeLâMeT
OLduğun Gibi GÖRünmek.. SîNe-deki SIR MeLâMeT
ŞERİAT-ta TARİKAT-ta MÂRİFET-te HAKİKAT-te
MuHaMMeDî MuHABBEtte SıRR-ı SıFIR-dIR MeLâMeT…


22.02.11 21:41
glbş. hsn..

Muhammedî Muhabbetle...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: SONER YALÇININ MELÂMÎLERDEN BAHSETTİĞİ YAZISINA İTİRAZIM

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Re: SONER YALÇININ MELÂMÎLERDEN BAHSETTİĞİ YAZISINA İTİRAZIM

Mesaj gönderen sev-guzel »

hoşgeldiniz Niyazi Aşık bey, anasayfamızdada paylaşılan MELAMET konulu başlığı burayada paylaşmaya uygun gördüm.
bilgi edinmek isteyen canlarda olabilir düşüncesi ile...


Resim


MELÂMİLİK

Mustafa KARA

Arapça "levm" kökünden türeyen melâme, kötü görmek, azarlamak, serzenişte bu­lunmak, çirkin bulmak, kötülemek gibi an­lamlara gelir.
Tasavvufî bir meşreb, daha sonraları bir tarikat olarak ortaya çıkan Melâmetiye: "Kınayanın kınamasından kork­mamak, bunu uygulamaya koymak için de nefsin istek ve arzularına karşı durmak, ruhi halleri gizlemek veya aksini dışa vurmak" esaslan üzerine kuruludur.
Hicri II. yüzyılda ortaya çıkan zühd ve tasavvuf hareketi, aradan bir yüzyıl geçme­den şekillenip kurumlaşmış ve bunlara bağ­lı olarak adab-erkan, seyr ve sülük, halvet-uzlet belirli hale gelmiş, sufîlere mahsus kı­yafetler, davranış tarzları ortaya çıkmış der­gah ve tekkeler yapılmaya başlanmıştır.
İlk şekliyle melâmilik (Melâmetiye) bu ku­rumlaşmaya karşı bir hareket olarak ortaya çıktı. Bu meşrebi benimseyenlere göre, zühd hareketinin yukarda belirtilen şekiller altında kendini göstermesi, zühde ters bir anlayış olarak algılandı…



Bölgelere göre yapılan tasavvuf hareket­leri tasnifinde Melâmilik hareketi, Horasan mektebi olarak verilmektedir
Melâmetilik hareketinin kaynaklan ara­sında Fütuvvet Önemli bir yer tutarken, de­vamı olarak da Kalenderilik özel bir yer ka­zanmaktadır.
İlk dönem tasavvufî tabakat kitaplarında Melâmi büyüklerinin, "fütüvvet ehlinin ileri gelenlerinden" şeklinde sunulmaları da bu açıdan önemlidir.
Fütüvvetin şu dört ilkesi Melâmi hareketin de en önemli umdeleri arasındadır.
1.Nefsin ar­zularına aykırı hareket etmek,
2. kendini beğenme duygusunu içten çıkarmak,
3. Sır ve batını zahirden çok gözetmeleri gizlemek.
Kalenderilikteki tavır ise çok açıktır.
Saç-sakal-bıyık-kaşı (cihar darb) ve çevreye aldırışsızlık; kınanmaktan korkmamak, kınanmayı tarif etmek için çok açık örneklerde Melâmiliğin kurucu Kassar (öl. 271/884) gösterilmiştir.
Bununla beraber IX. ve X. Yuzyıllarda yaşayan büyük sufîlerin birçoğunda Özettikle Ahmed b. Hadraveyh (öl. 240/854), Ebu Türab Nahşebî (öl. 245/859), Ebu Hafs Haddad (öl. 260/883), Şah Suca Kirmani (öl. 270/883), Ebu Osman Hiri (öl. 295/910)'de melâmi tavır çok açık olarak bulunmakta­dır.
Melâmi hareket için ilk bağımsız eser, Sülemi (öl. 412/1021) tarafından yazılan er-Risaletu'l-Melâmetiye adlı kitaptır.
(Ömer Rıza Doğrul tarafından İslam Tarihinde “İlk Melâmet” adıyla Türkçeye çevrilmiştir).
Sülemi, bu kitapla melâmiliğin esaslarını 45 maddede özetlemektedir.
Daha sonra Hucviri (öl. 465/1072) Keşfu'l-Mahcubaâh eserinde "Melâmet" başlığı altında, konuyu geniş olarak ele almış, melâmi menkıbeleri­ne yer vermiş ve bu harekete karşı tenkitler de geliştirmiştir.
Daha sonraki kaynaklarda melâmete ya özel bölümler ayrılmış veya melâmi sufîlerin hal tercümesi verilirken, bu meşrebten genişçe bahsedilmiştir.
Me­sela, İbn Arabi (öl. 638/1240) Fütuhat el-Mekkiye adlı eserinin 309. babım melâmete ayırmış, melâmileri ricalullahın en üst ma­kamında bulunan kişiler olarak değerlen­dirmiştir.
Melâmiliği bir tarikat olarak ele alanlar, bu hareket için üç dönem üzerinde durur­lar:
1. Melâmiye-i Kassariye (Tarikat-ı ali-ye-i Sıddıkiye): Hamdun Kassar,
2. Melâmiye-i Bayramiye (Tarikat-ı ali-ye-i Bayramiye): Dede Ömer Sikkini (öl. 880/1475),
3. Melâmiye-i Nuriye (Tarikat-ı aliye-i Nakşı ben d iye): Muhammed Nuru'l-Arabi (öl. 1305/1887). Bunlara birinci, ikinci ve üçüncü dönem Melâmileri adı da verilir. Son iki melâmi hareket Osmanlı Devleti sı­nırlan içinde doğup gelişmiştir.

İkinci dönem melâmiliği (Melâmiye-i Bayramiye): Bu dönem melâmiliğinin orta­ya çıkışı hakkındaki en yaygın menkıbe şu­dur Hacı Bayram Veli'nin vefatından son­ra, onun tanınmış halifesi Akşemseddin ile Dede Ömer Sikkini arasında meşrep farklı­lığı ortaya çıkar.
Zikir meclisleri, kıyafet ve adab-erkana karşı olan Sikkini, Akşemsed-din'in zikirlerine katılmaz.
Akşemseddin bu davranışlarım sürdürmesi halinde Sikki-ni'den tac ve hırkayı alacağını söyler.
Sikki­ni de tac ve hırkayı vereceğini söylediği cu­ma günü bir ateş yaktırır ve:
"Buyurun ateşe girelim, keramet tac ve hırkada ise, biz ya­narız onlar kalır, değilse onlar yanar biz ka­lırız" der ve ateşe girir.
Tac ve hırka yanar,
kendisi sema ederek yanmadan ateşten çı­kar.
Böylece Ömer Sikkini ayrı bir meşrebe sahip olarak Melâmiye-i Bayramiyeyi kur­muş olur.
Şeyhlerine uyarak Bayrami melâmiler tac ve hırkaya iltifat etmezler.
Daha sonra tarikat vahdet-i vücudçu düşüncele­rin büyük çapta etkisinde kalır.
Safeviyeden gelen aşın ehl-i beyi sevgisi de tarikatta önemli bir yere sahip olur.
Bu iki unsur Bay­ramı melâmilerin Osmanlı Devleti tarafın­dan zaman zaman takip edilmelerine, öldü­rülmelerine neden olur.
Sikkini'den sonra bağlıları Ayaşlı Bünyamin'e (öl. 1510) tabi oldular.
Ayaşlı'dan sonraki meşhur Bayra-mi-Melâmi pirleri şunlardır:
Pir Ali, onun oğlu İsmail Maşukî, Ahmet Sarban, Anka­ralı Hüsameddin, Hamza Bali, İdris Muhtefı, Sütçü Beşir Ağa, Seyyid Haşim, Paş-makçızade Seyyid Ali, Şehit Ali Paşa. Bun­lardan başka âlim ve ediplerden Abdullah Bosnevi, Lâmekani Hüseyin, Oğlan Şeyh ibrahim Efendi, Sunullah Gaybi, Neşati Ahmed Dede, Sarı Abdullah, Çevri, Lalizâde Seyyid Abdulbaki de bu meşrebe mensuptur.
Sikkini'den sonraki pirlerden Pir Ali, şikayetler üzerine Kanuni tarafından ziyaret edilmiş, İsmail Maşukî 12 müridiyle Atmeydanı'nda asılmış, Hamza Bali idam edilmiş, Sütçü Beşir Ağa boğularak cesedi denize atılmıştır.
Hamza Bali'den sonra Hamzaviler adını alan Bayrami-Melâmiler sonlarından korkarak gizli bir tarikat hüvi­yetine bürünmüşlerse de, izlenmekten kur­tulmaları mümkün olmamıştır.

Üçüncü devre melâmiliği (Melâmiye-i Nuriye):
Bu dönem melâmiliğinin kurucu­su olan Muhammed Nurul-Arabi önce Hal­veti, sonra Nakşi tarikatından el almış, daha sonra da Derviş Mehmed'e intisap ederek melâmi olmuştur.
Bayramı melâmileri Nurul-Arabi'ye uyanlara (Melâmilik taslayanlar) derler.
Bu kolu, Haririzade gibi, Nakşiliğin bir kolu olarak değerlendiren, yazarlar da vardır.
Daha çok Rumeli'de yaygın olan bu kola göre, salik için üç şey gereklidir:
1. Mücahede,
2. Dai­mi zikir,
3. Yaratılış sırlarını kavramak.
Bu dönem melâmîliğine belli nisbette adab-erkan, şekil ve rüsum girmiş dergah açmaya da önem verilmiştir.
Tibyan yazan Hariri­zade Kemaleddin (öl. 1299/1881), Ali Urfi (öl. 1305/1887), Bursalı Mehmet Tahir (öl. 1924) bu dönem melâmilerinin önce gelenlerindendîr. Nuru'l-Arabi'den de el alan-Ahmed Amiş Efendi (öl. 1920) yoluyla da bu dönem melâmiliği yayılmıştır.
Amiş Efen­di, Şabaniye tarikatına mensup olmakla ve çoğunlukla Halveti icazetnamesi vermekle beraber, saliklerini melâmet yoluyla irşad ettiği bilinmektedir.
Onun müritleri ve ya­kınları arasında Bursalı Mehmet Tahir, Babanzade Ahmet Naim, Hüseyin Avni Ko­nuk, Evrenoszade Sami, İsmail Fenni Ertuğrul, Abdülaziz Mecdi Tolun, Mustafa Enver, Hattat Hasan Rıza bulunmaktadır.
Dini-tasavvufi edebiyat verimlerinde melâmi unsurların yer alışının, tasavvufun ortaya çıkışıyla yaşıt olduğu söylenebilir. Türkçe yazılan verimler için de aynı durum sözkonusudur,
Melâmilik konusunda bağımsız olarak yazılmış Türkçe meşhur eserler şunlardır: Lalizade Seyyid Abdulbaki, Menahb-ı Melâmiye-i Bayramiye (ts.), Müstakimza-de: Risale-i Melâmiye-i Bayramiye (l.Ü. Ktp, Ty. Nu. 3357), Bursalı Mehmet Tahir Menakıb-ı Şeyh Hace Muhammed Nuru'l-Arabi ve beyanı melâmet ve ahval-i melâmetiye (yazmalarından bir nüshası Gölpınarh kitaplığmdadır). Sadık Vicdani: Tomar-ı Turuk-ı Aliyye-Melâmilik (1921), Abdulbaki (Gölpınarlı): Melâmilik ve Melâmiler (1931).
Özellikle son kitap Melâmi edebiyatı açısından çok önemlidir ve çokça ömek içerir.


Mustafa KARA
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: SONER YALÇININ MELÂMÎLERDEN BAHSETTİĞİ YAZISINA İTİRAZIM

Mesaj gönderen nur-ye »

ZEVK 1385

Ekberiyye Efradından AKLı ÂŞIK Arabîyem!
İhvanîyem!.. Melamîyem!.. Kıtmirîyem!.. Harabîyem!
Ko kınasın câhil BİZi!.. Kadehimiz Kâmil Kalbi!..
ALİ (kv) Dudağında Dua!.. Şarabîyem!.. Tûrabîyem!..


15.04.97 12:34 dr..

Ekberiyye : Muhyiddin Arabî (ks) Tarikatı..
Efrad : ferdler..



Resim
Resim
Cevapla

“►Seyyid Muhammed Nur'ül Arabi◄” sayfasına dön