KUR'ÂN'DA SEVGİ-MESUT KAYNAK

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

KUR'ÂN'DA SEVGİ-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

Resim
KUR'ÂN'DA SEVGİ
(KUR'ÂN'I KERÎM'DEN ÂYETLER)
Mesut KAYNAK


Evrenin yaratılma nedeni olan sevgi, Kur’ân’ın temel kavramlarındandır. Sevgi, Yüce Yaratıcı’nın rahmet denizinden varlıklara yansıttığı eşsiz bir duygudur.

Güzelliğin ve Sevginin Kaynağı Yüce Allah, evreni sevgi üzerine yaratmış, insanlara da sevgi duygusunu en büyük güç ve kudret olarak vermiştir.

Bu kitap, yazar Mesut Kaynak tarafından, Kuran'da geçen sevgi ile ilgili ayetlerin toplanmasıyla ve Kuran'ın temel yasalarıyla oluşmuştur.

Kitabımızın özetini "Önsöz" başlığı altında bulabilirsiniz.

Yıllarca din işlerinden sorumlu Devlet Bakanı ve Diyanet İşleri Başkanı olarak, Milletimizin Yüce Dinimizle aydınlanması için çok değerli hizmetler yapan, İslam Bilgini Dr. Lütfü DOĞAN'da kitabımıza Sunuş yazısı yazma lütfunda bulunmuş, böylece gönüllerimizi sevgi ile doldurmuştur.



MESUT KAYNAK

1929 yılında İzmir - Çeşme'de doğdu. Sırasıyla Şehit Fethi Bey İlkokulu'nu, Tilkilik Ortaokulu'nu ve Atatürk Lisesi'ni bitirdi. Sonra İstanbul'da yeni ismi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan Güzel Sanatlar Akademisi Y.Mimari Bölümünden 1956 yılında mezun oldu. İstanbul Bayındırlık Müdürlüğü'nde bir müddet memuriyet yaptıktan sonra, serbest çalışarak birçok bina inşa etti. 1960 yılında evlendi ve bir kız evlada sahip oldu. Bugün iki torunu da bulunmaktadır.

Yazar olarak ilk eseri olan Allah'ın Öğütleri'ni 1992 yılında yayınladı. Kur'ân'da Sevgi'yi ise 1998 de yazdı ve kitabın 4.baskısı da yapıldı; ihtiyaç sahiplerine ücretsiz olarak verildi. Radikal Gazetesi Kur'ân'da Sevgi'yi, Aralık 2000'de basarak okuyucularına Ramazan Bayramı hediyesi olarak dağıttı. Kur'ân'da Kadın 2002'de, Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'an'dan Gözlemler Nisan 2007'de basılarak yine ücretsiz olarak okuyuculara dağıtıldı. Ayrıca bir web sitesi
http://www.kurandasevgi.gen.tr açılarak internet kullanıcılarının kitaplardan faydalanması sağlandı.

Bu çalışmalar bir kısım halk kütüphanelerine, ayrıca Türkiye'deki tüm üniversitelere gönderildi. Üniversite kütüphanelerinin büyük bölümünde kitapların demirbaş kaydı yapıldı ve okuyucuların, araştırmacıların istifadesine sunuldu.

Yazar, 2009 yılında İstanbul Protestan Kilisesi Vakfı Ruhani Lideriyle İslâmiyet ve Hıristiyanlık konusu ile ilgili diyalog kurdu; bunun neticesinde de İncil'de Sorular-Cevaplar isimli bir kitapçık oluşturuldu, bu çalışma halen internette de yayınlanmaktadır.

Yazarın birçok önemli konuları içeren son kitabı Kur'an'dan Öğütler, Mart 2011 yılında yazıldı.

Bu çalışma Türkiye'deki bütün lise öğrencilerinin istifadesine verilmek üzere planlanmış; öncelikli olarak İstanbul, Ege Bölgesi ve Akdeniz Bölgesinde bulunan 16 şehirdeki 2100 lisenin kütüphanelerine bağış olarak sunulmuştur.


İSTANBUL / Nisan 2014
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA SEVGİ-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

Resim

SUNUŞ

Sevgili Mimar Mesut KAYNAK kardeşimin samimi, içten, hasbi çalışmasına öz, özet Kuran'da Sevgi konusunda bir kaç sayfa sunuşla, O' nun eserindeki sevgiyi paylaşmak istedim. Yüceler Yücesi, Alemlerin Rabbi ola ki, bizi rahmetiyle sevindirsin, eksiklerimizi örtsün, af edip bağışlasın ve sevsin.

Kuran'a göre, insanla Yüce Yaratıcısı arasındaki en önemli ilişki O'na imanla başlar, sevgiyle gelişir, bağışladığı nimetlere şükürle olgunlaşır, güzelleşir, esenlik, mutluluk sağlar kişiye. Bu manevi bağ ve ilişkide amaç; insanın vicdanını, içini, özünü arıtmak, terbiye etmek ve insanı ruhsal arınmaya katarak esenliğe ve mutluluğa kavuşturmaktır. İnsanın bu vicdanı ve arı duru özü, yaşamda onu iyiye, güzele ve esenliğe yönlendiren, yaptığı işlerin sonucunu gösteren bir kılavuz ve mürşid olur. Kendi dışında, kendi nefsindeki yaratılış gizemlerini varlık belgelerini gözleyerek, düşünerek, içinden Allah'a imanı, O'na sevgiyle bağlanması, özüne, vicdanına bir basiret, ayrı içten bir sevgi, bir kalp gözü sağlar. Kuran'da
"Allah'a kim inanırsa onun gönlünü doğruya yöneltir" (Tegabun) buyrulur. Antoine De Saint-Exu Pery, "Kişi gerçeği kalbiyle görür, esas olan gözle görünmeyendir" diyor. Kimi kez bu vicdan, insanın özünü zayıflatır, kimi kez de geliştirir. Vicdan kişisel eğitimle toplumdan edinilenlerle, kültürle, bilgilerle değişir, artar, eksilir. İnsanın özünü, vicdanını besleyen en güçlü etken, yaptığı küçük büyük zaafları denetleyen, gizemlerine vakıf, güçlü, Yüce Tanrıya imandır. Bu insanın içinden tasarruflarını yönlendiren vicdanı tanıtırken bir düşünür, "Allah'a inanmayan bir vicdan, hakimi olmayan bir mahkemeye benzer" diyor.

İslâm da, müslümanın kalbini, özünü rahmetiyle, sevgisiyle gözleyen, onu iyiliği bağışı ile kucaklayan Allah'ın ışığı ve nuru vardır. Allah'ın dostluğu, sevgisi vardır. O ezeli ve ebedi dost Allah, insan nerede olursa onunladır. Bu iman, onun vicdanını, özünü sürekli canlı ve diri tutar. Ruhunu güçlendirir, iradesini özgür kılar. Duygularını, tutkularını kullanmada aklını, bilincine tutarlı davranmasını sağlar. Mümin, bundan ötürü, toplumda insan ilişkilerinde olsun, olayları değerlendirmesinde olsun güzel ahlakın, erdemin, esenliğin, insan değerinin yolunu izler. Ondan ötürü Sevgili Peygamberimiz
"İmanca en üstün olanınız, ahlakça en güzel bulanınızdır" buyuruyor.

Allah'a inanmanın ruhumuza sağladığı güzellik sevgidir. Birbirimizi sevdikçe de Allah'a gerçekten inanmanın yoluna gireriz. Sevgi de selam, barış ve esenliği herkese ulaştırmakla oluşur. İslâm dininde, imanla Allah ilişkisini kuran müslümanın yaşamına, güzellik ve yücelik katan en güzel duygusu ve en ince ilişkisi sevgidir. Kuran'ı Kerim'de, Alemlerin Rabbi Yüceler Yücesi Allah ile kulları arasındaki sevgi açıkça belirtilir. Çeşitli biçimlerde tekrar edilir. Sadık, gerçek inancıyla, sevgi hayatını yaşayan Allah dostlarının yaşam deneyimleri İslâm edebiyatında ayrı bir güzelliktedir. Sevgili Mesut KAYNAK, Kuran'ı Kerim'de buyrulan bu ayetleri, Peygamberimizin açıklamalarıyla yorumlamış, Mevlâna ve Yunus Emre gibi Allah sevgisini işlemiş ulu himmetli büyüklerin sözlerini aktarmıştır. Belirttiğimiz gibi bugünlerde katılaşan, merhametsizleşen, insan ve iman değerlerinden yoksuzlaşan, çeşitli bağnazlıklar, düşmanlıklarla kararan Dünyamızda, yaşamımızın en yüce değeri sevgiden çok söz etmek, onun gücünü anlatmak, bireysel ve toplumsal yaşamımız için yalnız ahlaki bir güzellik değil, yaşamsal bir zorunluluktur. Gerçek sadık mümin olmak istiyorsak, Allah katında değerli müslümanlar olmayı diliyorsak, sevgi bağlarını güçlendirmek zorundayız. Sevgisiz ne iman olur, ne birbirimize hoşgörü ve tahammül oluşur. Sayın KAYNAK'ı bu çalışmasından dolayı kutluyorum. Bundan ötürü, ben de eserine, uğraşına bir şeyler katmak, onunla İslâmdaki ve Kuran'da belirtilen sevgiyi paylaşmak istedim. İnsanlara, Dünyaya bakış sevgimi, hoşgörümü Yüce Kitabımız Kuran'ı Kerim'den aldım. Sevgi ve barış Peygamberi Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'i hep sevgili Peygamberim aleyhi's-sâlatu ve's-selâm diye salat ve selâmla andım.

Allah sevgisi, gerçek sadık müminlerin yaşarken tadına erdikleri inançlarının bir simgesidir. Sevgili Peygamberimiz aleyhi's-sâlatu ve's-selâm bu sevgiyle davrananların ve sevgiyle yaşayanların imanın tadına erdiklerini belirtir. Allah sevgisi, ahlakın, erdemli yaşamın temelidir. Allah sevgisi ile kulluğun tadına ermiş kişi, nurani, zarif, ince, yumuşak, hoşgörülü, güzel bir yapıya kavuşur. Onda, eski kötülük, düşmanlık, katılık, kin ve nefret oluşmaz. Tüm evren, yaratıklar ve insanlar; O Yüce, Sevgili Yaratıcının eseri olarak görünür. Sevginin nefsinde oluşturduğu barış, sevgi gözü, insanlardan oluşacak ayıp, kusur, hataları örter. Hayatın güzelliğini örten çirkinlikleri arıtır. Hayat, sevgi ile güzelleşir, esenlikle yaşanır olur.

Kuran'da Sevgi bir yönden de, Allah'ın insanı sevmesi olarak açıklanır. Allah'a inanan, sevgiyle ona bağlanan kişi, kendi ve yaşadığı toplum ve tüm yaratılan için ürettiği salih, güzel işlerle bu sevgiye kavuşur. Allah da hayatı yaşanır kılar. Yaratandan ötürü tüm yaratıklara sevgi ve şefkatle yaklaşanı, iyi, güzel, yararlı işler üretenleri Allah'da sever. Kuran'ı Kerim'de sayısız ayetlerde Allah'ın sevdiği ve yaptığı çirkin işlerden dolayı, sevgisinden uzak kıldığı kişiler anlatır ki bunları ayrıntılı olarak Sayın KAYNAK'ın eserinde yorumlarıyla görüyoruz. Bundan ötürü İslâm da sevgi mutlak değil, insan tabiatına uygun olarak ilkelidir. Seven insanın özünde ve sözünde kin ve nefret yoktur. Tüm düşmanlıklar dışarıda kalır. Ondan ötürü Allah'ı seven insan, iyiliği destekler. Ancak kötülüğü sevemez. Kendisine kötülük yapanı ve düşmanı hangi insan sevgi ile karşılayabilir. Allah'a imanla, sevgi ile güçlenmiş nefisler, ışıklı dostlar, ermişler kin ve nefretin tüm Dünya kederlerinin üstünde olduklarından bu kötülükler onlara ulaşmaz. Ancak müslüman, sevginin değerini bilen imanlı insan yalanı, kini ve düşmanlığı da sevmez. Bunları insanın hayatından uzaklaştırmak için çaba gösterir. Allah'ın bir insanı sevmesi, onun esenlik ve mutluluk kaynağıdır. Allah sevgisine aldığı insanı korur, yardım eder, yaptığı güzel işlerde destekler. Sevgili Peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyurur:
"Allah bir kulu severse Cebrail'e şöyle seslenir. Ben filan kulu seviyorum, sen de onu sev. Cebrail'de bu insanı sever ve o da gök ehline şöyle seslenir. Allah, filancayı seviyor, siz de onu sevin. Bu sevgi yeryüzüne yayılır. Allah'ın sevdiği insanı herkes sever." (Müslim) Kuran'ı Kerim uslubu ile "Allah onlardan razıdır ki, onlarda Allah'tan razıdır." (Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever)

Evet, Dünyadaki cennet, dostlarla, sevgiyle yaşanandır. Nitekim, mutlu olan güzel, erdemli insanı tanıtan Kuran'ı Kerim, Fecr suresinin son ayetinde şöyle sesleniyor: "Ey huzur içinde olan can! O, senden, sen de O'ndan hoşnut olarak (Sevgiyle) rabbine dön! Ey can! İyi kullarımın arasına gir. Cennetime gir." (Fecr 28)
Allah sizi sevsin, sevenlerinizi de.


28.03.2000

Dr. Lütfü DOĞAN

Devlet Eski Bakanı ve
Diyanet İşleri Eski Başkanı




Resim

مَا أَصَابَ مِن مُّصِيبَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ وَمَن يُؤْمِن بِاللَّهِ يَهْدِ قَلْبَهُ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(bi iznillâhi), ve men yu'min billâhi yehdi kalbeh(kalbehu), vallâhu bikulli şey'in alîm(alîmun) :Başa gelen hiçbir musibet Allah'ın izni olmaksızın olamaz; Allah'a kim inanırsa onun gönlünü doğruya yöneltir. Allah herşeyi bilendir.
(Tegâbun 64/11)

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu) :Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,
(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten) :“Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!”
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim--- Fedhulî fî ibâdî : Artık kullarımın arasına gir.
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim--- Vedhulî cennetî :Ve cennetime gir.
(Fecr 89/30)


Resim

Resim---Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:“İmanca en olgununuz, ahlâkça en güzel olanınızdır. Ahlâkça en güzel olanınız, kadınlarına en iyi davrananızdır.” (Riyâzü’s-Sâlihîn, 278; Tirmizî, Radâ, 11.)

Resim---Ebû Hüreyre (r.a.)’dan rivayetle, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah kulunu sevdiği zaman, Cibril’e seslenir:

“Al­lah filanca kulunu seviyor sende onu sev” diye buyurur. Bu­nun üzerine Cibril de onu sever ve sema ehline:

“Şüphesiz Allah filanca kulunu seviyor, sizde onu sevin” diye seslenir. Onlarda bu sefer o kulu severler. Sonra onun için yeryüzü ehlinin (kalbine) bir saygı ifadesi konulur.”
(Buharî)

Yine Buhârî’de (6040) gelen bir rivayet şöyledir:

“Allah kulunu sevdiğinde Cibril’e seslenir:

“Allah filan kulunu sevi­yor sende onu sev.” der. Cibril’de onu sever ve sema ehline:

“Allahu Teâlâ şüphesiz filan kulunu seviyor, siz de o kulunu sevin” diye seslenir. Böylece sema ehli de onu severler sonra onun için yeryüzü ehlinin (içine) bir saygı yerleştirilir.”


Yine Buhârî (7485) lafzı şöyledir:

“Allahu Teâlâ kulunu sevdiği zaman Cibril’e:

“Muhakkak ki; Allah filan kulunu sevi­yor, sende onu sev” diye nida eder. Cibril de onu sever ve semaya seslenip:

“Muhakkak ki Allah, filan kulunu seviyor siz de onu sevin” der. Sema ehli de onu severler. Sonra onun için yeryüzü ehlinin (kalbine) bir saygınlık verilir.”


Müslim’de (2637) bundan daha tamamlayıcı bir hadis lafzı şöyledir:

“Allahu Teâlâ bir kulunu sevdiği zaman Cibril’i çağırır ve ona: “Ben filanca kulumu seviyorum onu sen de sev” diye buyurur. Cibril’de bunun üzerine hemen onu sever. Sonra sema ehline nida edip:” Allah (c.c.) filanca kulunu sevi­yor, onu siz de sevin” der. Sema ehline hemen onu severler. Sonra onu severler. Sonra onun için yeryüzü ehlinin (kal­bine) bir saygınlık yerleştirilir.

Allahu Teâlâ bir kulunu sevmediği zaman ise; (yine) Cibril’i çağırır ve ona:

“Ben filanca kulumu sevmiyorum, onu sende sevme” diye buyurur. Bunun üzerine Cibril de onu sevmez ve Sema ehline nida edip:

“Allah (c.c.) filanca kulunu sevmiyor. Onu sizde sevmeyin” der. Onlar da onu sevmezler. Sonra onun için yeryüzü ehlinin (kalbine) bir nefretlik yerleş­tirilir.”
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA SEVGİ-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

Resim
ÖNSÖZ

Kitabımız, üç ana etkenin neticesinde hazırlanmıştır.

1) Kur'ân-ı Kerîm'in ilk ayeti "OKU" emri ile başlamaktadır. Şu halde insanların birinci vazifesi okumak, böylece ilim ve bilgi sahibi olmaktır. Arapça bilmeyenler için İlâhi Kitap'ımızın Türkçe çevirilerini okumak, İlâhî İlmin manalarını öğrenmek bakımından fevkalâde önemlidir. Böylece insanlar, seviyelerine ve kavrayışlarına göre Allah'ın Yasalar'ından bilgi sahibi olacaklardır. Ancak İlâhî Kitap ile yeni tanışanların, Kur'ân'ın içeriğini anlamaları uzun bir zamana ihtiyaç gerektirmektedir. Hazırladığımız " Yardımcı Kitap " bu zamanı kısaltacak, Kur'ân'ın Temel Yasalar'ını daha çabuk öğrenme imkanı sağlayacaktır. Bu düşünce, Kitabımızın birinci yazılma nedeni olmuştur.

2) Yaratılış ve oluşun mutlak nedeni sevgi, Kur'ân'ın ana kavramlarındandır. Ancak bu gerçeği belirten eserler maalesef azınlıkta bulunuyor. " Hıristiyanlıkta hep sevgi vardır, İslamiyet de neden yoktur. " gibi inanışlar, gerçekleri bilmeyenlerin sık sık kullandığı sözlerdir. Oysa, sevginin Kaynağı Cenâb-ı Allah'ın en son indirdiği, tüm Vahiy Kitap'larının hülasası ve mükemmeli olan Kur'ân, sevgi konusunu temel yasalar halinde birçok ayetlerle açıklamıştır. Bu çok önemli bahis ile ilgili bir çalışma yapmayı görev kabul ettik. Sevgi bahsinin yazılması için, teşvik ve desteklerinden dolayı Eşim'e teşekkür etmeyi borç bilirim.

3) Kur'ân; Cenâb-ı Allah'ın en çok sevdiği kullarının, takva sahipleri olduğunu bir çok ayetlerle vurgulamıştır. O halde takva sıfatları nelerdir, hangi özelliklerle insanlar Allah katında yücelebilmektedir? Bu soruların cevaplarını mutlaka bilmeliydik. Kur'ân'da takva ile ilgili bütün ayetler tarafımızdan incelenmiş ve neticede takvada yaklaşık on temel ibadet emrinin bulunduğu tespit edilmiştir. İman ederek Allahü Teâlâ'ya yönelenler; takvaya sarılmalı, onun özelliklerine göre yaşamlarına yön vermelidirler ki, Cenâb-ı Hakk'ın sevgisine kavuşabilsinler ve kurtuluşa ersinler. Kur'ân'da muhtelif ayetlerle belirtilen takvanın özellikleri, okuyucularımızın istifadesine sunulmuştur.

Kitabımız nasıl yazıldı? İleri yaşlarda yeni bir lisan sahibi olmak, hele Arapçayı öğrenmenin zorluğu malûmdur. İçimizde beliren hizmet aşkını; Kur'ân'ın muteber Türkçe çeviri ve açıklamalarından istifade etmek suretiyle yerine getirmek, daha kolay olacaktı. Biz de öyle hareket ettik. Bu mevzuda; birçok önemli çalışmalar yapan değerli İslâm bilgini ve müfessirlerinin bulunuşu, Ülkemiz için iftihar ve mutluluk kaynağıdır. Önce Kitabımızın konusu tespit edilmiş; ilgili herbir ayet Kur'ân meal ve açıklamalarından okunarak incelenmiş, sonra da Allahü Teâlâ'nın bize ihsan ettiği kabiliyetimiz nisbetinde, akıl ve gönül süzgecimizden geçirilerek yazı haline getirilmiştir. Yüce Allah'ıma hamd ederim, yazılarımda kusurlarım olmuşsa sonsuz bağışına ve affına sığınırım.

Bir olgunlaşma ve sınav yeri olan bu Dünya'dan bir gün ayrılacak ve Cenâb-ı Allah'ın huzuruna gideceğiz. Acaba Allah katında sevaplarımız, günahlarımız nelerdir, doğru yoldan mı gidiyoruz, yoksa nefis ve şeytan benliğimizde cirit mi atıyor? Bu gerçekleri Dünya'da iken bilmeliyiz. Önce nefsin sıfatları ve mertebeleri dikkatle okunmalı ve hangi nefs basamağında olduğumuzu tespit etmeliyiz ki, yaşamımıza ona göre yön verebilelim. Bu gözlem, kendimizde mutlaka yapılmalıdır.

Ülkemize büyük çalışmalarıyla Kur'ân-ı Kerîm'in meal, açıklama ve tefsirini kazandıran değerli müfessirlere şükran ve teşekkürlerimi arzederim. Bilhassa İslâm Dünya'sına çok değerli tefsir kazandıran merhum Elmalı'lı Hamdi Yazır'ı rahmetle anıyorum. Büyük İslâm Âlimi Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'ten de, değerli eserleriyle Kitap'ımıza yaptıkları katkılardan dolayı minnet ve teşekkür duygularımın kabulünü rica ederim. Yıllarca din işlerinden sorumlu Devlet Bakanı ve Diyanet İşleri Başkanı olarak, Milletimizin Yüce Dinimizle aydınlanması için çok değerli hizmetler yapan, İslâm Bilgini Dr. Lütfü DOĞAN'da kitabımıza " Sunuş " yazısı yazma lütfunda bulunmuş, böylece gönüllerimizi sevgi gerçeği ile doldurmuştur. Kendilerine sevgi ve şükranlarımı arzederim.

Yüce Rabbim! İznin ve lütfunla bizleri de iman eden, takva ahlâklı, yakınlarına, Milletine ve tüm insanlara faydalı hizmetler sergileyen kullarından olmamızı nasip et.

Mesut KAYNAK
Nisan 2000


Resim

اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Resim---Ikra’bismi rabbikellezî halak(halaka) : Yaratan Rabbin adıyla oku.
(Alak 96/1)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA SEVGİ-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

Resim


BİRİNCİ BÖLÜM

KURAN'DA SEVGİ


Evrenin yaratılma nedeni olan sevgi, Kur'ân'ın temel kavramlarındandır. Sevgi, Yüce Yaratıcı'nın rahmet denizinden varlıklara yansıttığı eşsiz bir duygudur. Güzelliğin ve Sevginin Kaynağı Allahü Teâlâ, kâinatı sevgi üzerine yaratmış, insanlara da sevgi duygusunu en büyük güç ve kudret olarak vermiştir. Yavrusunu korumak için çok daha güçlü düşmanlarına saldırarak kendini feda eden anaların ve çevresini parçalayan en vahşi hayvanların bile yavrularına olan olağanüstü yakınlıkları, hep sevgi sırrının yansımalarıdır.

İnsanda sevgi; Allah'ın sevdiği, razı ve hoşnut olduğu duygular Pozitif Sevgi'yi; sevmediği, lânet ettiği, gazabına sebep olduğu duygular da Negatif Sevgi'yi oluşturur. Negatif Sevgi ile boş ve zararlı arzular gönlü doldurur ki; insanlara veya cansız putlara kulluk etme, aşırı şöhret ve mevki hırsı, mal ve dünya nimetlerini tanrılaştırma gibi negatif duygulardır. Oysa iman sahipleri; Kur'ân'ın öngördüğü istikamette bütün yaratılanları severler, ancak Allahü Teâlâ'ya sevgileri çok daha kuvvetli olur. Kulun kemal mertebesinde de bu sevgi aşka dönüşmektedir. Peygamber Efendimiz de aleyhi's-sâlatu ve's-selâm sevilmeden İlâhî Aşk'a ulaşılamaz.
Bakara 2 / 165 : "İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah'ın dışında bazılarını Allah'a eş tutarlar, onları Allah'ı sevmiş gibi severler. İman sahiplerinin ise Allah'a sevgisi herşeyden daha fazla, herşeyden daha kuvvetlidir. " Güzelliğin ve Sevginin Kaynağı Yüce Yaratıcı; sevginin odak noktası olmalı, diğer varlıklar ikinci derecede sevilmelidir. Kur'ân; Cenabı Allah ile kul arasındaki ilişkilerin temelini hep sevginin oluşturduğunu belirtmektedir. Maide 5 /54: "...Allah, sevdiği ve Kendisini seven..." ayeti ile de Allahü Teâlâ ile kul arasındaki sevgi ilişkisi vurgulanmaktadır. Cenâbı Hakk'a yakınlaşmanın esasında, korku ve menfaatin dışında ancak gerçek bir sevgi vardır.

İbadet ve iman Yaratan ile yaratılanın bir sevgi alışverişi'nden başka birşey değildir. Cenâbı Allah, çok sevdiği kullarının dualarına, yakarışlarına hemen cevap verir, dileklerini yerine getirir.
Bakara 2 / 152 : "Öyle ise siz Beni anın ki, Ben de sizi anayım..." Kulun iman etmesi, gönlündeki sevgi ateşinin yanmasıyla başlar. Hucûrat 49 / 7 : " Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir..."

Kur'ân'da sevgi; genel anlamda rahmet kelimesi ile belirtilmiştir. Rahmet, Allahü Teâlâ'nın bir tavrı ve temel özelliğidir. Araf 7 / 156 : "...Rahmetime gelince, O herşeyi topyekün sarıp kuşatmıştır. " ve En'am 6/54: "...Rabbiniz, rahmeti Kendisine bir tavır olarak yazdı... " Cenabı Allah'ın; rahmet kökünden türeyen rahman ve rahîm sıfatları; sevgi, şefkat ve merhamet anlamlarını da içermektedir. Yüce Yaratıcı'nın sonsuz sevgisi; insan-hayvan, melek-şeytan,dost-düşman hiçbir ayırım yapmadan bütün varlıkları kuşatmış, hepsi de korunma altına alınmıştır. Zaten yaratılış ve devam eden oluşun var edilme sebebi de sevgi değil midir? (Bkz. Bu Kitap Yaratılış Kanunları, Rahmet)

Allahü Teâlâ; kimleri merhamete lâyık bularak sever, hangi sıfatlara sahip olanları da sevmez? Kur'ân geniş olarak, insanların olması istenilen veya olmaması gereken özellikleri vermiştir. Örneğin sevilen kullar, Âli İmran 3 / 76 : "...Allah, takvaya sarılanları sever." Hucûrat 49 / 9 : "...Şüphesiz Allah, adil olanları sever." gibi ayetlerle insanlarda olması istenilen "sıfatlar" belirtilmiştir. Sevilmeyenlerin de, hangi kötü sıfatları taşımakta oldukları birçok ayetlerle açıklanmıştır. Âli İmran 3 / 57 : "...Allah, zalimleri sevmez.", Maide 5 / 64 : "...Allah bozguncuları sevmez." Bütün bu zıt yaratılışlar, insanların olgunlaşabilmesi için gerekli oluş kanunlarıdır.

İnsanlar kimleri sevmeli ve kimleri de sevmemelidir? Cenâbı Allah; kullarına bir güç ve kudret olarak verdiği sevgi duygusunu, rıza ve isteği doğrultusunda yönlendirilmesini istemektedir. İnsanlar, vahyin ışığında yaratılanları severek basamak basamak yükselmeli, sonunda İlâhî Aşk'a kavuşabileceğinin umut ve mutluluğunu yaşamalıdır.

Kur'ân'da sevgi konusu; İnsan'da Sevgi, Allah'ın Sevdikleri ve Allah'ın Sevmedikleri olarak üç başlık altında toplanmıştır.




Resim

فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ
Resim---
Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn(tekfurûni) :Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin. (Bakara 2/152)

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللّهِ أَندَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّهِ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبًّا لِّلّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً وَأَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ
Resim---
Ve minen nâsi men yettehızu min dûnillâhi endâden yuhıbbûnehum ke hubbillâh(hubbillâhi), vellezîne âmenû eşeddu hubben lillâh(lillâhi), ve lev yerâllezîne zalemû iz yeravnel azâbe, ennel kuvvete lillâhi cemîan, ve ennellâhe şedîdul azâb(azâbi) :İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara 2/165)

وَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ
Resim---
Ve emmellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe yuveffîhim ucûrehum vallâhu lâ yuhibbuz zâlimîn(zâlimîne) : "İman edip salih amellerde bulunanların ecirleri eksiksiz ödenecektir. Allah, zalim olanları sevmez."(Al-i İmran 3/57)


بَلَى مَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ وَاتَّقَى فَإِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ
Resim---
Bela men evfa bi ahdihi vetteka fe innellahe yühibbül müttekiyn: Hayır! (Gerçek onların dediği değil.) Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever. (Al-i İmran 3/76)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللَّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَائِمٍ ۚ ذَٰلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---
Ya eyyühellezıne amenu men yertedde minküm an dınihı fe sevfe ye'tillahü bi kavmiy yühıbbühüm ve yühıbbunehu ezilletin alel mü'minıne e ızzetin alel kafirıne yücahidune fı sebılillahi ve la yehafune levmete laim zalike fadlüllahi yü'tıhi mey yeşa' vallahü vasiun alım: Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.(Maide,5/54)


وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللّهِ مَغْلُولَةٌ غُلَّتْ أَيْدِيهِمْ وَلُعِنُواْ بِمَا قَالُواْ بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ يُنفِقُ كَيْفَ يَشَاء وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم مَّا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا وَأَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ كُلَّمَا أَوْقَدُواْ نَارًا لِّلْحَرْبِ أَطْفَأَهَا اللّهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الأَرْضِ فَسَادًا وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ

Resim---
Ve kâletil yehûdu yedullâhi maglûleh(maglûletun) gullet eydîhim ve luınû bimâ kâlû bel yedâhu mebsûtatâni yunfıku keyfe yeşâ(yeşâû) ve leyezîdenne kesîran minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufrâ(kufren) ve elkaynâ beynehumul adâvete vel bagdâe ilâ yevmil kıyâmeh(kıyâmeti) kullemâ evkadû nâran lil harbi etfeehallâhu ve yes’avne fîl ardı fesâda(fesâden) vallâhu lâ yuhıbbul mufsidîn(mufsidîne) : Yahudiler: "Allah'ın eli sıkıdır" dediler. Onların elleri bağlandı ve söylediklerinden dolayı lanetlendiler. Hayır; O'nun iki eli açıktır, nasıl dilerse infak eder. Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun taşkınlıklarını ve inkârlarını arttıracaktır. Biz de onların arasına kıyamet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kin salıverdik. Onlar ne zaman savaş amacıyla bir ateş alevlendirdilerse Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa çalışırlar. Allah ise bozguncuları sevmez.(Maide,5/64)

إِذَا جَاءكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِنَا فَقُلْ سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ أَنَّهُ مَن عَمِلَ مِنكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِن بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---
Ve izâ câekellezîne yu’minûne bi âyâtinâ fe kul selâmun aleykum ketebe rabbukum alâ nefsihir rahmete ennehu men amile minkum sûen bi cehâletin summe tâbe min ba’dihî ve asleha fe ennehu gafûrun rahîm(rahîmun) : Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: "Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse şüphesiz, O, bağışlayandır, esirgeyendir." (En'âm 6/54)

وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ إِنَّا هُدْنَا إِلَيْكَ قَالَ عَذَابِي أُصِيبُ بِهِ مَنْ أَشَاء وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ
Resim---
Vektub lenâ fî hâzihid dunyâ haseneten ve fîl âhıreti innâ hudnâ ileyk(ileyke), kâle azâbî usîbu bihî men eşâu ve rahmetî vesiat kulle şey’(şey’in), fe se ektubuhâ lillezîne yettekûne ve yu’tûnez zekâte vellezîne hum bi âyâtinâ yu’minûn(yu’minûne) :Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik. Dedi ki: "Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır; onu korkup sakınanlara, zekatı verenlere ve bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım." (A'râf 7/156)

وَاعْلَمُوا أَنَّ فِيكُمْ رَسُولَ اللَّهِ لَوْ يُطِيعُكُمْ فِي كَثِيرٍ مِّنَ الْأَمْرِ لَعَنِتُّمْ وَلَكِنَّ اللَّهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ أُوْلَئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَ
Resim---
Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne) :Ve bilin ki Allah'ın Resûlü içinizdedir. Eğer o, size birçok işlerde uysaydı, elbette sıkıntıya düşerdiniz. Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip çekici kıldı ve size inkârı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır. (Hucurât 49/7)

وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ
Resim---
Ve in taifetani minel mü'mininaktetelu fe aslihu beynehüma fe im beğat ihdalüma alel uhra fe katilületi tebğiy hatta tefie ila emrillah fe in faet fe aslihu beynehüma bil adli ve aksitu innellahe yühibbül müksitiyn: Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever. (Hucurat 49/9)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA SEVGİ-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

Resim

İNSANDA SEVGİ

Sevgi, insanın bir şeye ve kimseye karşı beslediği eşsiz bir duygudur. Her zorluğa katlanılarak ulaşılan sevgi, sonsuz mutlulukların yaşanma nedeni olur. Sevgi hissi olmadan hiçbir fedakarlık yapılamaz, bir şey elde etmek için hiçbir gayret sarfedilmez. Sevgi ile yüklü olan insan; cazip kılınan geçici dünya nimetlerine boş ve aldatıcı bir sevgi duyabilir. Yaratılan varlıklar; İlâhî Güzel'den belirdiği için güzeldir, bundan dolayı sevilebilir. Yûnus Emre'nin söylediği gibi: " Yaratandan ötürü, yaratılanları severim. " Bunun için onlara karşı duyulan sevgi basamağında kalanların, dünyadaki sınavı kaybedecekleri kaçınılmaz olacaktır.

Cenâbı Allah'ın kulundan istediği; ilâhî bir güç olarak verdiği sevginin, vahyin doğrultusunda oluşmasıdır. Bunun için insanlar, İlâhî Kitap'larla uyarılmışlardır. Kullar, Kur'ân'ın kılavuzluğu olmadan neyin sevgiye layık olduğunu bilemezler.
Bakara 2 / 216 :"Bir şeyi sevebilirsiniz o şey sizin için kötüdür; bir şeyden tiksinirsiniz o şey sizin için hayırlıdır. Allah bilir, siz bilemezsiniz. " İnsanlardaki sevgi duygusu, Allah'a giden yolda basamak basamak çıkılarak yaşanmalı, yalnız insanlara değil bütün varlıklara gösterilmelidir. İman edenlerden başlayarak insanlar, hayvanlar, bitkiler, bilip bilmediğimiz bütün varlıklar sevilmelidir. Sevginin üst noktasını ana-baba sevgisi oluşturur. Peygamber Efendimize gönlümüzde hissettiğimiz sevgi, kulun kemale erişinin göstergesidir. Gerçek sevgi ise, Allahü Teâlâ'ya duyulandır.

Kur'ân'ın ışığında insanda sevgi; boş ve aldatıcı olanı Negatif Sevgi'yi, vahyin doğrultusunda olanı da Pozitif Sevgi'yi oluşturur. En üst basamağı Peygamber Sevgisi ve zirvesi de Allah Sevgisi'dir. Konu dört başlık altında toplanmıştır:


Negatif Sevgi
Pozitif Sevgi
Peygamber Sevgisi
Allah Sevgisi



Resim

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تُحِبُّواْ شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---
Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrahû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne) : Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA SEVGİ-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

Resim

NEGATİF SEVGİ

Negatif sevgi; Kur'ân'ın öngördüklerinin dışında, başka şeylerin insanın gönlünde taht kurmasıdır. Boş ve zararlı arzular sevgili olur ki; insanlar veya cansız putları tanrılaştırma, aşırı mal ve servet sevgisi, mevki ve şöhrete aşırı düşkünlük, nefsin olumsuz sevgisi gibi ters duygulardır. Bunlar; insanların olgunlaşmasını önleyen zararlı oluşumlardır ki onların dünyalarını karartır, alçaltıcı bir azab ile cezalanmaları da hak olur.

CANLI VE CANSIZ PUTLARI SEVME

2/165: İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah'ın dışında bazılarını Allah'a eş tutarlar da, onları Allah'ı sevmiş gibi severler...

Bazı insanlar; Cenâbı Allah'a yönelerek İlâhî Yasa'lara uyacakları yerde, onlara hiçbir faydası dokunmayan canlı veya cansız putları Allah'a eş koşarak onları sevgili kılarlar. Nebileri veya velileri veya melekleri veya cinleri veya ölmüş insanların ruhlarını veya türbeleri veya şirk ehlinin heykel putlarını tanrılık payesi vererek severler, onlar namına kurban keserler ve dini merasim yaparlar. Bunlar, günahların en büyüğü olan şirk (Allah'a ortak koşma) ve küfürden (Allah'ı inkâr etme) başka birşey değildir. Gönülleri kararır, nefislerinin ve şeytanın esiri olurlar ki, böylece de Dünya'da ki sınavlarını kaybederler.

AŞIRI MAL VE SERVET HIRSI

89/20: Malı, yığmacısına aşırı bir şekilde seviyorsunuz.
100/8: Gerçekten insan, mal ve servete pek düşkündür.

Mal ve servet normal olarak sevilmelidir ve onlara Dünya hayatında da ihtiyaç duyulmaktadır. İnsanlar; mal ve serveti aşırı bir şekilde seviyorsa ve onları depolayarak bekçiliğini yapıyorlarsa, nefislerine yenik düşmüşler demektir. Adeta onları tanrı edinmişler. Oysa kendi ihtiyaçlarından fazlasını; hayır işlerinde kullanarak, infak ve zekât vererek, onu Allah yolunda sarfetmeleri bir kulluk borcudur. Ahirete göç ettiklerinde, acaba dünyada edindikleri malları onları kurtarabilecek mi?

NEFSİN OLUMSUZ SEVGİSİ

12/30: Şehirde bazı kadınlar şöyle konuştular: "Aziz'in karısı, genç uşağının (Hz. Yûsuf'un) nefsinden gönlünü eğlendirmek istemiş. Sevgi, kalbinin zarına işlemiş. Öyle anlıyoruz ki, kadın tam bir çılgınlığa düşmüş."
Nefsin olumsuz sevgisi; insanı tamamen sarıp kuşatabilir ve her türlü çılgınlığı yaptırarak onu felâkete sürükleyebilir. Bundan kurtulmanın mutlak yolu, iman ederek Yüce Yaratıcı'ya sığınmaktır.

DÜNYA NİMETLERİNİ AŞIRI SEVME

45/23: İğreti arzusunu tanrı edineni gördün mü?...
3/14: Kadınlara, oğullara, altın ve gümüşten oluşturulmuş yığınlara, salma ve güzel atlara, davarlara ve ekinlere tutkunluk sevgisi; insanlar için süslenip püslenmiştir. Tüm bunlar geçici iğreti hayatın nimetleridir. Varılacak yerin bütün güzelliği Allah'ın yanındadır.
76/27: Onlar, peşini (Dünya'yı) severler, ötelerindeki zorlu bir günü (Kıyamet'i) ihmal ederler.

Geçici Dünya nimetlerini sevme, yaşam ve neslin devamı için insanlara çekici kılınmıştır. Yaratılış yasalarına göre de uygundur. Ancak şehvet, oğullar, altın-gümüş veya para, otomobil, şan ve şöhret, yiyip-içme ve eğlenceye aşırı hırs ve sevgi göstermek suretiyle onları tanrılaştırmak; Cenâbı Allah'a ortak koşmak demektir. Oysa şirk, hiç affedilmeyen bir günah ve insanların felâketidir.



Resim

زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاء وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ
Resim---Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi) :Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır. (Âli İmrân 3/14)

وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدِينَةِ امْرَأَةُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَن نَّفْسِهِ قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا إِنَّا لَنَرَاهَا فِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ
Resim---Ve kâle nisvetun fîl medînetimre’etul azîzi turâvidu fetâhâ an nefsih(nefsihî), kad şegafehâ hubbâ(hubben), innâ le nerâhâ fî dalâlin mubîn(mubînin) : Şehirdeki bazı kadınlar dediler ki: Azizin karısı, delikanlısının nefsinden murat almak istiyormuş; Yusufun sevdası onun kalbine işlemiş! Biz onu gerçekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz. (Yûsuf 12/30)

أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Resim---E fe raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveten, fe men yehdîhi min ba’dillâhi, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne):Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz? (Câsiye 45/23)

إِنَّ هَؤُلَاء يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَاءهُمْ يَوْمًا ثَقِيلًا
Resim---İnne hâulâi yuhıbbûnel âcilete ve yezerûne verâehum yevmen sekîlâ(sekîlen) : Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (ahireti) ihmal ediyorlar. (İnsân(Dehr) 76/27)

وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبًّا جَمًّا
Resim---Ve tuhıbbûnel mâle hubben cemmâ(cemmen) :Malı 'bir yığma tutkusu ve hırsıyla' seviyorsunuz.(Fecr 89/20)

وَإِنَّهُ لِحُبِّ الْخَيْرِ لَشَدِيدٌ
Resim---Ve innehu li hubbil hayri le şedîd(şedîdun) :Ve o, mal sevgisine de aşırı derecede düşkündür. (Âdiyât 100/8)

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللّهِ أَندَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّهِ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبًّا لِّلّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً وَأَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ
Resim---
Ve minen nâsi men yettehızu min dûnillâhi endâden yuhıbbûnehum ke hubbillâh(hubbillâhi), vellezîne âmenû eşeddu hubben lillâh(lillâhi), ve lev yerâllezîne zalemû iz yeravnel azâbe, ennel kuvvete lillâhi cemîan, ve ennellâhe şedîdul azâb(azâbi) :İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara 2/165)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA SEVGİ-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

Resim

POZİTİF SEVGİ

Cenâb-ı Allah; kullarından sevgi duygusunu, İlâhî Yasalar'a uygun olarak yönlendirmelerini istemektedir. İnsan sevgisi, eş sevgisi, bilhassa ana-baba sevgisi olgunlaşmada mutlaka gereklidir ve basamak basamak yaşanmalıdır. Peygamber Sevgisi de, kemale erişin en büyük işaretidir. Âli İmrân 3/31: "Ey Muhammed, de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah'ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın..."

Hazırlık devresi sevgilerini yaşayan kul; takva yaşamı neticesinde ve bütün fiillerini samimi, içtenlikle sevgi üzere yapmışsa kemale erer. Cenâbı Allah'ın dilemesiyle de İlâhî Aşk'a ulaşır. Bu eriş, insanın dünyada ulaşabileceği makamların en yücesidir.


SEVDİĞİNİZ ŞEYLERDEN VERİN

3/92: Sevdiğiniz şeylerden vermedikçe zafer ve mutluluğa asla ulaşamazsınız.
2/177: ...Zafer ve mutluluğa ermek o kişinin hakkıdır ki, ... akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara malını seve seve verir...

Cenâbı Allah'ın lütuf ve ihsanına ulaşmanın şartlarından en önemlisi; insanın sahip olduğu ve en çok sevdiği mal, para, mevki, ilim gibi maddî ve manevî değerleri ihtiyaç sahiplerine seve seve verebilmesidir. Bu da nefsinin fedakârlığını icap ettirir. Nefis, ancak böylelikle arınıp yücelebilir ki, o zaman Allah katında zafer ve esenliğe erişilir.


İMAN SEVGİSİ

49/7: ...Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir.
2/165: ...İman sahipleri, Allah'a sevgide çok şiddetlidirler...

Sevgi, akıl çizgisinin üstünde Cenâbı Allah'ın insanlara verdiği eşsiz bir duygudur. İman ise, Cenâbı Hakk'ın varlığını hissedip tasdik ederek inanmaktır. Allah kullarına imanı sevdirmiş, onlar da iman etmişlerdir. İman etmek için, akıl yoluyla bilmek yeterli değildir, kulun mutlaka gönül yoluyla imanı sevmesi gerekir. Şu halde din, bütünüyle bir sevgi olayıdır. Bu sevginin en üst noktasını, kemale ermiş kulun Yüce Yaratıcı'ya duyduğu aşk teşkil eder.


İNSAN SEVGİSİ

3/119: Ey iman edenler! Siz öyle kimselersiniz ki, inanmayanlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz...
2/83: ...Ana ve babaya, akrabaya, yetimlere ve çaresizlere iyilik ve yardımda bulunun. İnsanlara güzel söz söyleyin...
28/77: ...Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsan et...


İman sahiplerinin en büyük özelliği, gönül pencereleri açık ve sevgi dolu oluşlarıdır. Kalpleri yumuşak, hep iyilik ve güzellik sergilerler. İnanmayanların sevmemesine rağmen, onlar Cenâbı Allah'ın yarattığı insanları ve bütün varlıkları severler. Mü'minin kalbi kin tutmaz, kendilerine bir kötülük dahi yapılsa affedici ve hoşgörülü olurlar. İnsanların birbirini sevmesi, olgunlaşma ve kemale eriş bakımından mutlaka gereklidir. Bu sevgi, İlâhî Aşk'a ulaşmada basamak teşkil eder.

İnfak ibadeti, ancak insan sevgisinin bir neticesidir. Verme ve ihsan'da bulunmalar, yani kendi nimetlerini başkalarıyla paylaşma, insanlar arasında sevgi kıvılcımlarını oluşturur. Veren ile alan arasındaki bu alış veriş, bir sevginin doğmasının öncüleridir, insanları kaynaştırır ve birleştirir. Böylece birbirini seven, sayan sağlıklı bir toplum meydana gelir. Arabistan'da ki, İslâm Devletinin ilk zamanlarında ve Osmanlı İmparatorluğunun yükseliş devirlerinde böyle bir toplum meydana gelmişti.

İnfak ibadetinde
(Bkz. Bu Kitap Allah'ın Sevdikleri,Takvada On Temel İbadet) maddî vermeler yanında, manevî paylaşmalar da çok önem taşır. Dertlilerin, gariplerin, mutsuzların manevi desteğe olan ihtiyaçları çok büyüktür; onlarla yapılacak gönül alma sohbetleri huzur verici olur. Hasta ziyaretleri de çok önemlidir, hastalar teselli edilerek gönülleri alınmalıdır. İnsanların nişan, nikâh gibi mutlu günlerinde; onlarla bu önemli günlerini paylaşma, sevgiyi arttırır. Keza cenaze törenlerine iştirak ve baş sağlığı ziyaretleri de manevi bağları kuvvetlendirir. Doğruları belirterek yapılan etkili güzel söz ve konuşmalar, insanlar arasında sevgi ve birliği oluşturur. İhtiyaç sahiplerine maddi bir yardım yapma imkanı yoksa, güler yüz ve güzel sözlerle onlar mutlaka teselli edilmelidir.

EŞ SEVGİSİ

30/21: ... Size kendi cinsinizden kendilerine ısınacağınız eşler yaratmış, aranıza sevgi ve merhamet vermiştir...
25/74: Allah'ın iyi kulları şöyle yakarırlar: "Rabbimiz, bize gözümüzü aydınlatacak eşler bağışla..."

Allahü Teâlâ; herşeyi çift yaratmış, insanları da kendi cinsin den çiftler halinde meydana getirmiştir. Zâriyât 51/49: " İbret alasınız diye herşeyi çift yaratmışızdır. " Ayet, yaratılışın temel prensibini açıklamaktadır. Eşler arasında, muhabbetli olmaları için sevgi ve merhamet verilmiştir. İman etmiş kullar; kendilerini mutlu kılacak eşlere kavuşabilmek için, Cenabı Allah'a yakarışta bulunmalıdır.

Eşler arasındaki ilişkilerde cinsel aşk, hayat ve oluşun devamı için mutlaka gerekli, kemale erdirici ve ilâhî aşka geçiş dönemi için de bir ara yol teşkil eder. Eşler birleşmek suretiyle hayata bağlanır ve fedakârlık etmesini öğrenerek de olgunlaşırlar. Cinsel aşkın ilâhî aşka hazırlayıcı özelliği önemlidir. Bundan dolayı Cenâbı Hakk, bir dejenere ve sapıklık olan zina fiilini haram kılmıştır.
İsrâ 17/32: " Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o; şüphesiz bir soysuzlaşma, bir sapıklıktır. Ne kötü yoldur o. " Zührevî hastalıklar, bilhassa AIDS'nin getirdiği felâketler, zinanın insanlara verdiği ilâhî bir cezadır.

Evlilik ve cinsel aşk, kemale erdirici olarak neslin devamı ve olgunlaşması için şarttır. Buna uymayanların hayatta gerekli tecrübeleri eksik kalmaktadır. Peygamberlerin hepsi de evlenmişler, ilâhî aşka hazırlayıcı dönem olan evlilik tecrübelerini yaşayarak kazanmışlardır.


ANA-BABA VE ÇOCUK SEVGİSİ

17/23-24: Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza çok iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine " of " bile deme, onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle. İkisine de acıyarak, alçak gönüllü olmanın kanatlarını onlar için indir ve şöyle dua et : " Rabbim, küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi sen de onlara öyle sevgi ve şefkat göster. "

31/14: Biz insana ana babasına (çok iyi davranmasını) önerdik. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce Bana, sonra da ana-babaya şükret...

25/74: Allah'ın iyi kulları: " Rabbimiz, bize gözümüzü aydınlatacak...çocuklar bağışla... " diye yakarırlar.

Allahü Teâlâ; Kendisine ibadetin hemen arkasından, ana-babaya saygı ve sevgiyi emretmektedir. Bizler de büyük hakları bulunan ebeveyne hürmet ve hizmet; karşılık hesabına dayanmadan kayıtsız, şartsız derin bir sevgiyle birlikte olmalıdır. Ana-babayı sevme, ilâhî aşkı duyabilmenin üst basamaklarıdır. Onlara gösterilen merhamet aslında Cenâbı Allah'a duyulan sevgiden başka bir şey değildir. Ayette ana-babanın ihtiyarlığı ile bizim çocuklukta ki durumumuz arasında bir benzerlik vurgulanmıştır. Küçük yavrumuza sevgi ve hizmetimiz nasıl içten ve karşılıksız ise, yaşlanmış olan ana-babaya da aynı olmalıdır.

Anne; çocuklarına olan hizmet ve fedakârlığında, çok yüce bir makama sahiptir. Evlâdını büyük sıkıntılara katlanarak karnında taşımış, karşılık beklemeden hep verici olmuş, içtenlikle sevmenin mutlak temsilciliğini üstlenmiştir.

İman etmiş kullar; kendilerine sevgi ve saygı duyacak çalışkan, dürüst, insanlığa faydalı olabilecek çocuklara kavuşabilmek için, Cenâbı Allah'a yakarmalı ve rahmetine sığınmalıdır.


Resim

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُواْ لِلنَّاسِ حُسْناً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنكُمْ وَأَنتُم مِّعْرِضُونَ
Resim---
Ve iz ehaznâ mîsâka benî isrâîle lâ ta’budûne illâllâhe ve bil vâlideyni ihsânen ve zil kurbâvel yetâmâ vel mesâkîni ve kûlû lin nâsi husnen ve ekîmûs salâte ve âtûz zekât(zekâte), summe tevelleytum illâ kalîlen minkum ve entum mu’ridûn(mu’ridûne) :Vaktiyle biz, İsrailoğullarından: Yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış ve "İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin" diye de emretmiştik. Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz.(Bakara 2/83)


وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللّهِ أَندَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّهِ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبًّا لِّلّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً وَأَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ
Resim---
Ve minen nâsi men yettehızu min dûnillâhi endâden yuhıbbûnehum ke hubbillâh(hubbillâhi), vellezîne âmenû eşeddu hubben lillâh(lillâhi), ve lev yerâllezîne zalemû iz yeravnel azâbe, ennel kuvvete lillâhi cemîan, ve ennellâhe şedîdul azâb(azâbi) : İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.(Bakara 2/165)


لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
Resim---
Leysel birre en tuvellû vucûhekum kıbelel maşrıkı vel magrıbi ve lâkinnel birre men âmene billâhi vel yevmil âhırı vel melâiketi vel kitâbi ven nebiyyîn(nebiyyîne), ve âtel mâle alâ hubbihî zevil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîne vebnes sebîli, ves sâilîne ve fîr rıkâb(rıkâbi), ve ekâmes salâte ve âtez zekât(zekâte), vel mûfûne bi ahdihim izâ âhed(âhedû), ves sâbirîne fîl be’sâi ved darrâi ve hînel be’si ulâikellezîne sadakû, ve ulâike humul muttekûn(muttekûne) :İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!(Bakara 2/177)

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---
Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun) :(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (Al-i İmran 3/31)

لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
Resim---
Len tenâlûl birre hattâ tunfikû mimmâ tuhibbûn(tuhibbûne), ve mâ tunfikû min şey’in fe innallâhe bihî alîm(alîmun) :Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça "iyi" ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.(Al-i İmran 3/92)

هَاأَنتُمْ أُوْلاء تُحِبُّونَهُمْ وَلاَ يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ وَإِذَا لَقُوكُمْ قَالُواْ آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْاْ عَضُّواْ عَلَيْكُمُ الأَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِ قُلْ مُوتُواْ بِغَيْظِكُمْ إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Resim---
Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tu’minûne bil kitâbi kullihi, ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri) : İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında "İnandık" derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden (kahrolup) ölün! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir.(Al-i İmran 3/119)

وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا
Resim---
Ve kadâ rabbuke ellâ ta’budû illâ iyyâhu ve bil vâlideyni ihsânâ(ihsânen), immâ yebluganne indekel kibere ehaduhumâ ev kilâ humâ fe lâ tekul lehumâ uffin ve lâ tenher humâ ve kul lehumâ kavlen kerîmâ(kerîmen) :Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "of!" bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.(İsrâ 17/23)

وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا
Resim---
Vahfıd lehumâ cenâhaz zulli miner rahmeti ve kul rabbirhamhumâ kemâ rabbeyânî sagîrâ(sagîren).Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et.(İsrâ 17/24)

وَلاَ تَقْرَبُواْ الزِّنَى إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاء سَبِيلاً
Resim---Ve lâ takrebûz zinâ innehu kâne fâhışeh(fâhışeten), ve sâe sebîlâ(sebîlen) : Zinaya yaklaşmayın, gerçekten o, 'çirkin bir hayasızlık' ve kötü bir yoldur. (İsrâ 17/32)

وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا
Resim---
Vellezîne yekûlûne rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ kurrete a’yunin vec’alnâ lil muttekîne imâmâ(imâmen) :Ve onlar: "Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl," diyenlerdir. (Furkân 25/74)

وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ
Resim---
Vebtegı fîmâ âtâkellâhud dârel âhırete ve lâ tense nasîbekemined dunyâ ve ahsin kemâ ahsenallâhu ileyke ve lâ tebgıl fesâde fîl ard(ardı), innallâhe lâ yuhıbbul mufsidîn(mufsidîne) :"Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez." (Kasas 28/77)

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---
Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeh(rahmeten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).Onda 'sükun bulup durulmanız' için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Rûm 30/21)

وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ
Resim---
Ve vassaynel insâne bi vâlideyh(vâlideyhi), hamelethu ummuhu vehnen alâ vehnin ve fisâluhu fî âmeyni enişkurlî ve li vâlideyk(vâlideyke), ileyyel masîr(masîru).Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır. (Lokmân 31/14)

وَاعْلَمُوا أَنَّ فِيكُمْ رَسُولَ اللَّهِ لَوْ يُطِيعُكُمْ فِي كَثِيرٍ مِّنَ الْأَمْرِ لَعَنِتُّمْ وَلَكِنَّ اللَّهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ أُوْلَئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَ
Resim---
Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne). Ve bilin ki Allah'ın Resûlü içinizdedir. Eğer o, size birçok işlerde uysaydı, elbette sıkıntıya düşerdiniz. Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip çekici kıldı ve size inkârı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır. (Hucurât 49/7)

وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---Ve min kulli şey’in halaknâ zevceynî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne). : Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız. (Zâriyât 51/49)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA SEVGİ-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

Resim

PEYGAMBER SEVGİSİ

9/128: Andolsun, size içinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O'nu çok üzer, çok düşkündür size. Mü'minlere ise RAÛF; şefkati bol, RAHÎM; çok merhametlidir.

33/6: Peygamber, mü'minlere ( iman edenlere ) kendi canlarından daha yakın ve sevgilidir.

Hz. Muhammed (s.a.v.) bütün insanlığa, alemlere rahmet olarak gönderilmiş evrensel bir Peygamberdir. Bu özelliği ile insanların acılarını, sıkıntılarını içinde hissederek duyar, üzülmelerine katlanamaz. Çünkü onlara çok düşkün ve sevgi ile doludur. Yanlışlıklarını düzeltmelerini, doğru yola girmelerini ister. Mü'minlere karşı ise daha şefkatli (Rauf) ve çok merhametli (Rahîm)dir. Cenâbı Allah; güzel isimlerinden Rauf ve Rahîm sıfatlarını resullerden yalnız Peygamber Efendimiz için kullanmıştır. Bize çok düşkün ve şefkatle dolu olan insanlığın en yüce varlığı Hz. Peygamberimizi, biz de herkesten ve hatta canımızdan çok sevmeliyiz. Allah'ın Resulüne duyulacak sevgi, kemale ermenin bir ölçüsü ve İlâhî Aşk'a da bir eriştir.


Hz. Muhammed (s.a.v.) hayatı; çile, sıkıntı ve fedakârlıklarla geçmiş, müşriklerden gördüğü her türlü eziyeti, sonsuz sabrı ile karşılamıştır. Ayrıca bütün malını ve mülkünü de mü'minlerden ihtiyacı olanlara dağıtmıştır. Hem bu Dünyada ve hem de ahirette, iman edenleri korumasına aldığını da bir hadisinde şöyle belirtmiştir : "Her Peygamberin, mutlaka kabul edilen müstesna bir duası vardır. Ben, bu istisnai duamı, Allah kısmet ederse, Mahşer Günü ümmetim namına şefaat olarak kullanmak üzere saklamaktayım. "

3/33-34: Şu bir gerçek ki; Allah Adem'i, Nûh'u, İbrahim Ailesi'ni ve İmrân Ailesi'ni bir kısmı bir kısmından gelme soylar olarak, alemler üzerine seçip yüceltmiştir...

Cenâbı Allah; peygamberlikle görevlendirdiği kullarını, bir yaratılış yasası olarak daha önceden programlaştırmış, hazırlayıp süzerek seçmiş, onları diğer kullarında bulunmayan örnek özelliklerle donatmıştır. Önce Hz. Adem'i topraktan yaratarak Hz. Havva annemizle birlikte Yeryüzüne indirerek nesilleri çoğaltmış, sonra Hz. Nuh'u Peygamber olarak görevlendirmiş, daha sonra da Hz. İbrahim ve Ailesi'ni programlayıp, içlerinden birçok Allah elçisini seçmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.) de Hz. İbrahim Ailesi'ndendir ve birçok peygamberlerden de süzülerek seçilmiştir. İsa Aleyisselam da Hz. İbrâhimden gelen İmran Ailesi'ndendir. Bütün bu aileler; birbirinden gelme soylar olarak Cenâbı Allah tarafından seçilmiş, görev yapmak üzere süzülerek hazırlanmış, insanlar üzerinde de egemen kılınmıştır.

Peygamberler; soylar ve kullar arasından itina ile seçilmiş, örnek özelliklerle donatılmış, insanların ulaşabileceği en mükemmel varlıklardır. Ama hiçbir zaman ilâh değildir. Bu bakımdan bir insan olarak onlar da hata yapabilirler. Cenâbı Allah, onların yapabileceği yanlışlıkları vahy ile düzeltmiştir.
Kasas 28/56: " Resulüm; sen istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir. "

Resullerin sonuncusu olarak gelen Hz. Peygamberimiz; kemale ermişlerin en yücesi, en büyük ahlâk sahibi, kitapların sonuncusu ve en mükemmeli olan Kur'ân'ın da en iyi tebliğ edicisidir. O, Alemlerin Rabbi olan Allah'tan, alemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Ahzâb 33/21: " And olsun, Allah Resulünde sizin için, Allah'ı ve Ahiret Günü'nü arzu edenlerle, Allah'ı çok ananlara güzel bir örnek vardır. "

33/56 : Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey imân edeneler! Siz de O'na teslimiyetle salât ve selâm getirin.

Salât; namaz, dua anlamına gelmekle beraber, Hz.Peygamberimize memnuniyet ve bağlılık için yapılan duadır. Resulünün şanını ve şerefini yüceltmek için melekleriyle O'na bizzat salâvat getiren Cenâbı Allah; bütün mü'minlerden de, Peygamberine salât ve selâm getirmelerini emretmiştir. Allah'ın Resulüne en kısa dua şöyle yapılır: " Allahümme Salli alâ Muhammedin ve alâ Muhammed: Allah'ım! Hz. Muhammed'e ve O'nun Ehlibeyt'ine salât ve selâm et." Her kılınan namaz, bu duayı da içermektedir.

Hz. Peygaberimiz; O azîz Ruh'u ile her an aramızda bizimle beraberdir. O'na salât ve selâm getirerek saygı göstermemiz, onun sevgisini ve şefaatini kazanmamıza yardımcı olur.


68/4:
Gerçekten (Resulüm) sen, yüce bir ahlâk üzeresin.

Peygamber Efendimize karşı bazı inkarcı kişiler : " Kadınlara, düşkündür, çok kadınla evlenmiştir. " gibi sözler sarfetmişlerdir. Allah'ın Resulü, 25 yaşında iken Hz. Hatice ile evlendi. Muhterem bir insan olan Hatice annemiz, o zaman 40 yaşında dul bir kadındı. 25 yıl çok mutlu bir hayat yaşamışlar ve ikisi erkek 6 çocukları olmuştu. Peygamber Efendimiz çok sevdiği eşini kaybettikten sonra, Yüce Allah'ın isteği ve vahyin doğrultusunda dini yayma nedenleriyle evlilikler yapmıştır. Yaşamı boyunca fedakarlığı, ahlâkı ve fazileti ile insanlara örnek olmuş; sıkıntı çekmesine rağmen elde ettiği nimetleri, kendisinin ve Ailesinin dışındakilere vermiştir. " Resulüm, Sen gerçekten yüce bir ahlâk üzeresin " ayeti ile de Allahü Teâlâ'nın lütfuna ve iltifatına erişmiştir.

21/107: (Resulüm) Biz seni, ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.

Cenâbı Allah'ın en belirgin özelliği, kâinatı çepeçevre kuşatan rahmetidir (A'raf 7/156). Son ve en mükemmel Kitab'ın tebliğcisi de alemlere rahmet olarak gönderilmiştir. O belli bir topluluğa değil, bütün insanlığın mutluluğu için gelmiş Allah'ın Elçisi'dir. Sebe 34/28: " Biz seni, bütün insanlara bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik..." Rahmeti; iman edenlerden başlayarak bütün insanlara, bütün hayvanlara, bütün bitkilere ve bilip bilmediğimiz bütün varlıklara uzanır.

3/31: Resulüm de ki; " Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın...

Hz. Peygamberimize aynen uymak; gerçek ahlâkını, ibadetlerini, sözlerini, insanlarla olan ilişkilerini eksiksiz bir şekilde yerine getirmek, İlâhî Sevgi'ye ulaşmak demektir. Cenâbı Allah; yalnız söz olarak değil, ancak amelî hareketlerle yani İlâhî Yasa'lara uymakla sevginin ispatını istemektedir. Bu da, Canlı Kur'ân olan Resulü aynen taklit etmekle mümkündür. Hz. Muhammed (s.a.v.)'e uymak; nefsi arındırır, ilâhî sıfatlar kazandırır ve kemale erdirir. Cenâbı Allah'ın dilemesi ile de Allah aşkına Bir'e ulaşılır.

Varlıkların en mükemmel belirtisi olan Peygamberi sevmek, Allah'ı sevmekle eş anlamlıdır.




Resim


قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---
Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun) : (Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.(Âli İmrân 3/31)

إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى آدَمَ وَنُوحًا وَآلَ إِبْرَاهِيمَ وَآلَ عِمْرَانَ عَلَى الْعَالَمِينَ
Resim---
İnnallâhestafâ âdeme ve nûhan ve âle ibrâhîme ve âle imrâne alel âlemîn(âlemîne) :Allah Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı. (Âli İmrân 3/33)

ذُرِّيَّةً بَعْضُهَا مِن بَعْضٍ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Resim---
Zurriyyeten ba’duhâ min ba’d(ba’din), vallâhu semîun alîm(alîmun) :Bunlar birbirinden gelme bir nesillerdir. Allah işiten ve bilendir.(Âli İmrân 3/34)

وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ إِنَّا هُدْنَا إِلَيْكَ قَالَ عَذَابِي أُصِيبُ بِهِ مَنْ أَشَاء وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ
Resim---
Vektub lenâ fî hâzihid dunyâ haseneten ve fîl âhırati innâ hudnâ ileyke, kâle azâbî usîbu bihî men eşâu ve rahmetî vesiat kulle şey’in, fe se ektubuhâ lillezîne yettekûne ve yu’tûnez zekâte vellezîne hum bi âyâtinâ yu’minûn(yu’minûne) :Bize, bu dünyada da iyilik yaz ahirette de. Şüphesiz biz sana döndük." Allah buyurdu ki: Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatır. Onu, sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.(A'raf 7/156)

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---
Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm(rahîmun) :Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir. (Tevbe 9/128)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---
Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn(âlemîne) :(Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiyâ 21/107)

إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
Resim---
İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâu, ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne) :Gerçek şu ki, sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin, ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir. (Kasas 28/56)

النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
Resim---
En nebiyyu evlâ bil mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ûlûl erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi minel mu’minîne vel muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ(ma’rûfen), kâne zâlike fîl kitâbi mestûra(mestûren) :Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah'ın Kitabına göre, (mirasçılık bakımından) birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar; ancak, dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız müstesnadır. Bunlar Kitap'ta yazılı bulunmaktadır. (Ahzâb 33/6)

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
Resim---
Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe vel yevmel âhıre ve zekerallâhe kesîrâ(kesîren) :Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir. (Ahzâb 33/21)

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---
İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) :Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.(Ahzâb 33/56)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---
Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne) :Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.(Sebe 34/28)

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---
Ve inneke le alâ hulukın azîm(azîmin) :Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. (Kalem 68/4)


Resim

Resim---Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Her peygamberin mutlaka kabul edilen müstesna bir duası vardır. Ben bu istisnai duamı, Allah nasip ederse, mahşer günü ümmetim için şefaat olarak kullanmak üze­re, saklıyorum.” (Darimi, Sünen, Rekâik; Kadı İyaz, C. l, S. 301.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA SEVGİ-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

Resim

ALLAH SEVGİSİ

2/165: ... İman sahipleri, Allah'a sevgi de çok şiddetlidirler...
5/54: ... Allah, sevdiği ve Kendisini seven...
59/10: ... Rabbimiz, Sen çok şefkatli, çok merhametlisin!
5/55: Sizin gönül dostunuz Allah'tır...

Allahü Teâlâ "Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim de Beni bilsinler diye varlıkları yarattım. " kutsal hadisinin sırrı ile belirmiş ve kâinatı yaratmıştır. Bütün bu oluşumun sebebi aşktır. Aşk, Allahü Teâlâ'nın Zat'ına ait bir özellik, bir sır ve görüntünün de bir sembolüdür. Cenâbı Allah'a korku ile veya çıkar sağlama ile değil, ancak sevgiyle ulaşılabilir. İnsanların gerçek dostu, velisi, sevgilisi onları " Kendi sûreti üzre yaratan " ve halifelik veren Cenâbı Hakk'tır. Var oluşları gereği sevgi ile dopdolu olan kullar, yaratılanları güzel bulup sevebilirler. Özellikle kadınlara, oğullara, servete karşı sevgi duyulabilir. Bunlar, İlâhî Aşk yolculuğunun ilk hazırlığı olan mecâzî aşk (geçici aşk) devresidir. Ancak gerçek sevgi ise, Mutlak Varlık'a duyulandır. Ayette : " İman sahipleri, Allah'a sevgide çok şiddetlidirler. " diye buyrulmaktadır. Şiddetli sevgi ise aşktır. İnsanın insanı sevmesi, gönlündeki sevgi penceresinin açık olduğunun ve imanda yücelebileceğinin işaretidir. " Allah, sevdiği ve Kendisini seven " ayeti; Yüce Yaratıcı ile kul arasındaki ilişkilerin esasını sevginin oluşturduğunu belirlemektedir. İlâhî Aşk'ı hissetmenin temelinde, ana-babaya sevgi ve hizmet yatar. Onlara gösterilen şefkat, Allah'a gösterilmiş gibidir. İmanda kemale erişin üst noktası da, Peygamber Efendimize duyulan sevgidir.

Hazırlık devresi sevgileriyle olgunlaşan kul, ayrıldığı bütününe karşı sonsuz hasret ve özleyiş içine girer. Nefs arınıp İlâhî Sıfat'larla yüceldikçe, ruhun sonsuz yüzdeki iletişimlerini perde perde sezmeye başlar. Muhtelif devreleri olan bu şiddetli seziş ve duyuş iki kutupta toplanır. Bir kutbunu İlâhî Sevgi ve Güzellik'in Kaynağı Cenâbı Hak, diğer kutbunu ise imanda kemal mertebesine gelerek gönlünde, Allah bir nur olarak belirmiş kul teşkil eder. Sevgide ilk hareket, mutlaka İlâhî Aşk'ın kaynağı Yüce Yaratıcı'dan gelir. Sonunda sevgi akımı tamamlanarak Hakiki Aşk'a ulaşılır. Allahü Teâlâ'ya kavuşan kul, çokluk aleminden tekliğe erişmiş, Varedenle varolan birleşmiştir.

İnsanlar ve yaratılanlar sevilmeden Allah sevgisine erişilemez. İnsanlar ve varlıklar, Cenâbı Allah'ın sonsuz isim sıfatlarının manalarının karışık oluşarak yoğunlaşmasından meydana gelmiştir. Her bir yaratılanın, Mutlak Varlık'tan kaynaklanan bir yaratılış sebebi vardır. Oluş sırları ile donanmış bu yaratılışın en üstüne de insan oturmuştur. Cenâbı Allah; dilediği Yüce Özellikler'ini insana yansıtmış, bir bakımdan kul Yaratıcı'nın aynası olmuştur. İnsanlar birbirine ancak sevgi ile yaklaşmalıdır. Sevgi, parçadan (insandan) bütüne (Allahü Teâlâ'ya) giden yolun kılavuzudur.

Sevgi, yalnız insanlara değil, Cenâbı Allah'ın görüntüleri olan bütün yaratılmışlara da gösterilmelidir. İman edenlerden başlayarak bütün insanlar, hayvanlar, bitkiler ve bilip bilmediğimiz bütün varlıklar sevilmelidir. Bu gerçek, büyük tasavvuf şairi Yûnus Emre'nin sözleriyle en güzel ifadesini bulmuştur :
" Yaratandan ötürü, yaratılanları severim."

İman sevilmeden Allah sevgisine ulaşılamaz. Cenâbı Allah; insanlara doğuştan akıl, gönül ve Rabbini bilme özelliği vermiştir. Kullar; Allahü Teâlâ'yı ancak gönüllerinin eşsiz duyguları ile hissedebilmektedirler ki, buna iman diyoruz. Cenâbı Allah, insanların gönüllerine uyarıda bulunarak imanı sevdirmiştir. Hucurât 49 / 7 : " ...Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir..." Din, kutupları Yüce Yaratıcı ile insan arasında bulunan bir sevgi olayıdır. "Dinde zorlama yoktur. " prensibiyle inanç serbest bırakıldığından, insanların bir kısmı da iman etmemişlerdir. Yûsuf 12 / 103 : " ...İnsanların çoğu iman edici değillerdir. "

Allahü Teâlâ'ya giden yol, iman sevgisinden geçmektedir. İman; gönülde bir ışıkla başlar, mertebe mertebe duyularak İlâhî Aşk'a ulaşır. İnsanlar, imanı sevdikleri ölçüde yücelirler. Enfal 8/2 : " İnanmış olanlar o kişilerdir ki, Allah anıldığında yürekleri ürperip titrer ve onlara Allah'ın ayetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır. " Yine Kur'ânı dinleyelim. Fetih 48/4: " Allah, mü'minlerin gönüllerine, imanları beraberinde iman getirsinler diye, mutluluk ve huzur indirdi..." İmanı sevmenin en üst noktasını, kulun Allah Aşkı'na ulaşması teşkil eder. Bakara 2/165: "...İman sahipleri, Allah'a sevgi de çok şiddetlidir..." İlâhî Güzel'e ulaşma, akıl ve ilmin sınırlarının üstünde, gönül penceresinden girmekle ve imanı sevmede aşk mertebesine yükselmekle mümkündür.

Peygamber sevilmeden Allah sevgisine ulaşılamaz. Allahü Teâlâ, sevgisine ulaşabilmeyi ancak Resulüne uyma şartına bağlamıştır. Cenâbı Hakk'ın aynası ve canlı Kur'ân olan elçisinde çok güzel örnekler bulunmaktadır.
Ahzâb 33/21: " And olsun; Allah'ın Resulünde sizin için, Allah'ı ve Ahiret Günü'nü arzu edenlerle, Allah'ı çok ananlara güzel bir örnek vardır. " İmanı en derin olan, Hz. Resul'ü en iyi taklit edendir. Kul, ancak kemale erişte Peygamber sevgisinin zirvesine ulaşır. Allah'ı sevmek, en mükemmel görüntüsünü sevmek ve uymakla mümkündür. Âli İmrân 3/ 31: " Resulüm deki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah'ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın..."

İmanda kemale erişmeden Allah sevgisine ulaşılamaz. Allah sevgisi; Yaratıcı ile kul arasında bir duvar gibi duran nefs perdesinin kalkması ile mümkün olur. Nefsin; kötü sıfatlarını terkederek ilâhî sıfatlara bürünmesi, güç bir mücadeleyi gerektirir. Bu da ancak takva yaşamı ile gerçekleşmektedir.
(Bkz. Bu Kitap, Allah'ın Sevdikleri, Takva Yaşamı) Dünyanın geçici nimetlerinin çekiciliğinden yavaş yavaş kurtulan nefs; ilâhî özelliklere yani sevgi, infak, namaz, tövbe, sabır, muhsin olma, ahde vefa, ilim gibi ilâhî sıfatlara bürünür. Mutlak Varlık'a duyulan sevginin ve güvenin esas olduğu, yaratılanlara beslenen duyguların ancak basamak teşkil ettiğinin bilincine erişilir. Bir kutsal hadiste şöyle buyrulmuştur: " Ben mekanlara evrenlere sığmam, ancak mü'min kulumun kalbine sığarım. " Kulun kalbinde kor ateş gibi yanan Allah sevgisinin gücü nisbetinde nefs perdeleri de erimeye başlar, küçülerek de kaybolur. Hz. Peygamber'imizin; " Ölmeden evvel ölün. " sözünün sırrına erişilir. Cenâbı Hakk'ın ilminden vermesi ile ilâhî görüş ve farkediş gücüne kavuşan kul, dünya planındaki makamların en yücesine yükselmiştir. Fecr 89/27-30: " Ey huzura kavuşmuş can! Dön Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak. Gir kullarımın arasına, gir cennetime. "

Sevgili Gençler! Bizleri anne baba, eş ve evlattan da daha çok düşünen, koruyan, seven bir KUDRET (Allah'ın sonsuz gücü) vardır: YÜCE ALLAH. En büyük sıkıntılarımızda, ancak O'na sığınırız. Bize bıraktığı Kur'ânı çok iyi okuyarak anlamalı ve yaşamımıza da mutlaka onun rehberliğinde yön vermeliyiz ki Cenâbı Hakk'ın rızasına ve sevgisine erişebilelim.

Yüce Rab'bim! İznin ve lütfunla bizlere de bu makamı nasip et.




Resim

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللّهِ أَندَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّهِ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبًّا لِّلّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً وَأَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ
Resim---
Ve minen nâsi men yettehızu min dûnillâhi endâden yuhıbbûnehum ke hubbillâh(hubbillâhi), vellezîne âmenû eşeddu hubben lillâh(lillâhi), ve lev yerâllezîne zalemû iz yeravnel azâbe, ennel kuvvete lillâhi cemîan, ve ennellâhe şedîdul azâb(azâbi) :İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara 2/165)

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---
Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun) :(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (Al-i İmran 3/31)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللَّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَائِمٍ ۚ ذَٰلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---
Ya eyyühellezıne amenu men yertedde minküm an dınihı fe sevfe ye'tillahü bi kavmiy yühıbbühüm ve yühıbbunehu ezilletin alel mü'minıne e ızzetin alel kafirıne yücahidune fı sebılillahi ve la yehafune levmete laim zalike fadlüllahi yü'tıhi mey yeşa' vallahü vasiun alım: Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.(Maide,5/54)

إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ
Resim---
İnnemâ veliyyukumullâhu ve resûluhu vellezîne âmenûllezîne yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve hum râkıûn(râkıûne) : Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku' ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü'minlerdir. (Maide,5/55)

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَانًا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
Resim---
İnnemâl mu'minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne) : Mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (Enfal 8/2)

وَمَا أَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ
Resim---
Ve mâ ekserun nâsi ve lev haraste bi mu’minîn(mu’minîne) : Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir. (Yusuf 12/103)

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
Resim---
Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe vel yevmel âhıre ve zekerallâhe kesîrâ(kesîren) :Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir. (Ahzâb 33/21)

هُوَ الَّذِي أَنزَلَ السَّكِينَةَ فِي قُلُوبِ الْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوا إِيمَانًا مَّعَ إِيمَانِهِمْ وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا
Resim---
Huvellezî enzeles sekînete fî kulûbil mu’minîne li yezdâdû îmânen mea îmânihim, ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen) : Mü'minlerin kalplerine, imanlarına iman katıp arttırsınlar diye, 'güven duygusu ve huzur' indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Fetih 48/4)


وَاعْلَمُوا أَنَّ فِيكُمْ رَسُولَ اللَّهِ لَوْ يُطِيعُكُمْ فِي كَثِيرٍ مِّنَ الْأَمْرِ لَعَنِتُّمْ وَلَكِنَّ اللَّهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ أُوْلَئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَ
Resim---
Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne) :Ve bilin ki Allah'ın Resûlü içinizdedir. Eğer o, size birçok işlerde uysaydı, elbette sıkıntıya düşerdiniz. Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip çekici kıldı ve size inkârı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır. (Hucurât 49/7)

وَالَّذِينَ جَاؤُوا مِن بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلًّا لِّلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---
Vellezîne câû min ba’dihim yekûlûne rabbenâgfir lenâ ve li ihvâninellezîne sebekûnâ bil îmâni ve lâ tec’al fî kulûbinâ gıllen lillezîne âmenû rabbenâ inneke raûfun rahîm(rahîmun) : Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin." (Haşr 59/10)

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---
Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu) : Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---
İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten) : “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!”(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---
Fedhulî fî ibâdî : Artık kullarımın arasına gir.(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---
Vedhulî cennetî :Ve cennetime gir.(Fecr 89/30)



Resim

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ALLAH celle celâluhu: “Küntü kenzen mahfiyyen Fe ahbebtü en u’refa fe halaktü’l-halka Li ya’rifânî: Ben kenz-i mahfi-gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” buyurdu.
Bu Hadis-i Kudsînin kaynakları şöyledir:
1. Ed-Dürerü’l-Müntesire, Celalettin-i Suyuti,125
2. El-Esraru’l-Merfua, Aliyyu’l-Kâri, 273
3. Aclunî , Keşfu’l-Hafa, Aclunî, 2:133
4. El-Fetevâ, El-Halîlî, 1:72
5. Mesnevi, Celâleddin-i Rumî, 5:104
6. Divan-ı Mevlânâ Câmî, 37
7. Divân-ı Niyaz-i Mısrî, 2
8. Divân-ı Şeyh Ahmet Cezerî, 1:190
9. İşârâtu’l-İ’câz, Bediüzzaman Said Nursi, 23..


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "ALLAH Teâlâ buyurdu ki : “Ben insanı kendi sûretimde yarattım”"
(Buhari ve Müslim’den; Kudsi Hadisler, C. 1, s.172, Madve Yayın., 1991-İstanbul)

Resim---Rasûlullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyurdu: " İnnellahe haleke Ademe, ala suretihi : Muhakkak ALLAH Adem'i kendi sûreti üzerine yarattı."
(Sadreddin Konevî, Hadis-i Erbain,12)


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ALLAH celle celâluhu:Lâ yese'unî erdî ve lâ semaî ve lâkin yese'unî kalbü abdil mümini : Yere ve göğe sığmam. Fakat, mümin kulumun kalbine sığarım.
(Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 195)


Resim--- Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: “ Mûtû kable en temûtû: Ölmeden önce ölünüz! ” buyurmuştur.

(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA SEVGİ-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

Resim

ALLAHIN SEVDİKLERİ

Kur'ân; Cenâbı Allah'ın insanlarda sevdiği sıfatların özelliklerini, detaylı olarak bildirmektedir. Bunlar, nefsin arınarak yücelmesi için mutlaka kazanılması lüzumlu niteliklerdir. Yaratılış ve devam eden oluşta; yaratılan varlıkların olgunlaşarak kemale erebilmesi için, Allahü Teâlâ'nın birbirine zıt iki isim sıfatı olan yüceliğin sembolü Celâl (Yaratılışın negatif kutbu) ve güzelliğin sembolu Cemal (Yaratılışın pozitif kutbu) isimleri devreye girmektedir. İnsanlar; bu iki zıt kuvvet olan Celâl ve Cemal oluşumları ile yoğrulur, çile çeker ve olgunlaşırlar. Bu, yaratılışın temel kanunudur. İnsanlarda sevilen özellikler, Cenâbı Hakk'ın Cemal, sevilmeyenler de Celâl görüntüleriyle ortaya çıkmaktadır.(Bkz.Bu Kitap, Yaratılış Kanunları)

Sevilen mutlu benliklerin başında Takva Sahipleri gelmektedir. Muhsinler, Salih Amel Sergileyenler, Tövbe Edenler, Sabır Edenler, Tevekkül Edenler, Adil Olanlar ve Temizlikte Titizlik Gösterenler Cenâbı Allah'ın sevdiği kullarıdır. Bu özelliklerin tümü Allahü Teâlâ'nın katında en yücelmiş ve bütün işlerinde dürüst, samimi ve sevgi üzere olan takva sahiplerinde toplanmıştır. Kurtuluşa ve esenliğe erişmenin mutlak anahtarı, ancak ilâhî sıfatları özünde toplayan takva yaşamı ile mümkün olur.

Cenâbı Hakk'ın sevgisine ulaşabilmek için, Kur'ânı Kerîm'de sevgi kelimesi ile vurgulanan özellikleri çok iyi bilmeli, hepsini uygulama gayreti içinde olmalıyız. Ankebût 29/69: " Bizim yolumuzda didinenleri Biz, mutlaka yollarımıza ulaştıracağız... "

Konu sekiz başlık altında toplanmıştır:

Takva Sahipleri
Muhsinler
Salih Amel Sergileyenler
Tövbe Edenler
Sabır Edenler
Tevekkül Edenler
Adil Olanlar
Temizlikte Titizlik Gösterenler


Resim

وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ
Resim---
Vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehum subulenâ ve innallâhe le meal muhsinîn(muhsinîne) :Ve Bizim uğrumuzda (nefsleri ile ve Allah’ın düşmanları ile) cihad edenleri, mutlaka Bizim yollarımıza (Sıratı Mustakîmler’e) hidayet ederiz (ulaştırırız). Ve muhakkak ki Allah, mutlaka muhsinlerle beraberdir.(Ankebût 29/69)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA SEVGİ-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

Resim
TAKVA SAHİPLERİ

Takva; korunma, sakınma demektir. Yüce Yaratıcı'ya karşı sorumluluk duyarak, her türlü günahlardan kendini korumanın, niyet ve gayreti içinde olmadır. Allah'ın rızasını kazanmak için, O'nun himayesine girerek emirlerine sımsıkı sarılmak ve yasaklarından da sakınmaktır. Korunmak istenilen günahlar nelerdir? Bunların başında takvanın zıddı olan şirk yani Allah'a ortak koşma ile küfür yani örtme manasına gelen Allah'ı inkâr etme nankörlüğü ve imansızlık gelir. Kur'ân; nefsin kötü sıfatlarından zulüm, bozgunculuk, kibir, yalancılık, her türlü azgınlık, hainlik, israf v.s. den de korunulması gerektiğini belirtmektedir. Takvanın ilk şartı; insanın Yaratıcısı'na karşı minnet ve şükran borcunu farkedip, kul olduğunu sezme bilincine ermesidir.

Takvanın, Kur'ânı Kerîm'de ve din lisanında çok önemli bir yeri vardır. Takva sahipleri, Allah'ın Resulünü örnek alarak, ibadeti ve insanlara hizmeti "Muhammedî şefkat" anlayışı ile yaparlar. İman da, hareketlerde ve ibadette mükemmellik sergilerler. Böyle bir gayret içinde olan mü'minler, nefsini kötü sıfatlardan arındırarak kazandığı ilâhî ahlâk ile kemale erer ve takva sahibi kul olma mutluluğuna erişirler. Kurtuluşa erenler onlardır, cennet onlar için hazırlanmıştır. Takva sahipleri, Kur'ân'a göre Cenâbı Hakk'ın sevdiği kullarının başında gelmektedir.

Resim
Cevapla

“Kur'an-ı Kerim” sayfasına dön