KUR'ÂN'DA KADIN-MESUT KAYNAK

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

KUR'ÂN'DA KADIN-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

Resim
KUR'ÂN'DA KADIN
(KUR'ÂN'I KERÎM'DEN ÂYETLER)
Mesut KAYNAK

Yüce Allah'ın lütfü ile kadın ve erkek'ten yaratılan insan, birbirinin tamamlayıcısı olarak eşit haklar ile Yeryüzü'ne gönderilmiştir. Kuvvetin egemen olduğu eski devirlerde, fizik gücü zayıf olan kadına değer verilmemiş, adeta eşya gibi kullanılmıştı. Bu durum, bazı toplumlarda günümüze kadar devam etmiştir.

Acaba kadınlar hakkında Kuran'ı Kerim neler yazmaktadır? Hz.Peygamberimizin sahih Sünnet'i nasıldır? Tüm bunları bilmemiz son derece önem kazanmıştır. Böylece gerçekler ortaya çıkacak anlaşmazlıklar da sona erecektir.

Bu kitap, yazar Mesut Kaynak tarafından, Kuran'da geçen kadın ile ilgili tüm ayetlerin toplanması ile oluşmuş ve önsöz yazısı ile başlamıştır.

Yıllarca din işlerinden sorumlu Devlet Bakanı ve Diyanet İşleri Başkanı olarak, Milletimizin Yüce Din'imizle aydınlanması için çok değerli hizmetler yapan, İslam Bilgini Dr. Lütfü DOĞAN'da kitabımıza Sunuş yazısı yazmış, eski Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Nuri Yılmaz'da mektup gönderme lütfunda bulunmuşlardır. Kendilerine sevgi ve saygılarımı arzederim.



MESUT KAYNAK

1929 yılında İzmir - Çeşme'de doğdu. Sırasıyla Şehit Fethi Bey İlkokulu'nu, Tilkilik Ortaokulu'nu ve Atatürk Lisesi'ni bitirdi. Sonra İstanbul'da yeni ismi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan Güzel Sanatlar Akademisi Y.Mimari Bölümünden 1956 yılında mezun oldu. İstanbul Bayındırlık Müdürlüğü'nde bir müddet memuriyet yaptıktan sonra, serbest çalışarak birçok bina inşa etti. 1960 yılında evlendi ve bir kız evlada sahip oldu. Bugün iki torunu da bulunmaktadır.

Yazar olarak ilk eseri olan Allah'ın Öğütleri'ni 1992 yılında yayınladı. Kur'ân'da Sevgi'yi ise 1998 de yazdı ve kitabın 4.baskısı da yapıldı; ihtiyaç sahiplerine ücretsiz olarak verildi. Radikal Gazetesi Kur'ân'da Sevgi'yi, Aralık 2000'de basarak okuyucularına Ramazan Bayramı hediyesi olarak dağıttı. Kur'ân'da Kadın 2002'de, Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'an'dan Gözlemler Nisan 2007'de basılarak yine ücretsiz olarak okuyuculara dağıtıldı. Ayrıca bir web sitesi
http://www.kurandasevgi.gen.tr açılarak internet kullanıcılarının kitaplardan faydalanması sağlandı.

Bu çalışmalar bir kısım halk kütüphanelerine, ayrıca Türkiye'deki tüm üniversitelere gönderildi. Üniversite kütüphanelerinin büyük bölümünde kitapların demirbaş kaydı yapıldı ve okuyucuların, araştırmacıların istifadesine sunuldu.

Yazar, 2009 yılında İstanbul Protestan Kilisesi Vakfı Ruhani Lideriyle İslâmiyet ve Hıristiyanlık konusu ile ilgili diyalog kurdu; bunun neticesinde de İncil'de Sorular-Cevaplar isimli bir kitapçık oluşturuldu, bu çalışma halen internette de yayınlanmaktadır.

Yazarın birçok önemli konuları içeren son kitabı Kur'an'dan Öğütler, Mart 2011 yılında yazıldı.

Bu çalışma Türkiye'deki bütün lise öğrencilerinin istifadesine verilmek üzere planlanmış; öncelikli olarak İstanbul, Ege Bölgesi ve Akdeniz Bölgesinde bulunan 16 şehirdeki 2100 lisenin kütüphanelerine bağış olarak sunulmuştur.


İSTANBUL / Nisan 2014
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA KADIN-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

Resim

SUNUŞ
KADIN DA İNSAN

Erkek, kendini bildiği zamanlardan beri, hayatını kadınla birlikte kurmuş; kendinde olmayan ancak kadına özel beceri ve niteliklerinden ötürü sanki onu kıskanırcasına, hayatın nimetlerinden uzak tutmuş, onu ezmiş, küçültmüş, yalnız kendi zevklerinin aracı kılmış, alınır, satılır mal gibi kullanmıştır. Onun hayata kattığı gücü, uygarlığa sağladığı ürünü görememiştir. Tarih boyunca kadın, bu zulüm ve yaşamın işkenceleri içinde, gözyaşları ile duygularını, acılarını, tatlarını içine dökerek yaşamıştır.

Kadın da insandır; demiştim. Evet, Kuran'ı Kerim öyle buyuruyor :
"Ey İnsanlar! Doğrusu biz sizleri bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kafileler halinde koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Kuşkusuz, Allah katında en değerliniz en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır."
Hucurat 13.

Ey İnsanlar! diye seslenirken Yüce Allah hem erkeğe hem kadına insan diye hitap etmiştir. O halde kadın ve erkek, insan olarak yaratılıştan, doğal hakları vardır. Kadın hakları, ayrımsız erkek hakları gibi insan haklarıdır. Erkeklerde olduğu gibi kadınlarda erkekler gibi yaratılıştaki özellik ve nitelikleri dikkate alınır. Bu anlamdan hareketle kadın haklarını, ayrı tutmuyorum. Kuran'ı Kerim'de kadın ve erkek her ikisi de tek bir nefisten yaratılmışlardır. Kadın da Kuran'ın muhatabıdır. Erkek ve kadın görevde, hukukta, ibadette, hayat içinde çalışmada, her türlü sorumlulukta eşittirler, kendi tasarruflarından sorumludurlar. Kur'ân'ın bildirisi budur.

Sevgili peygamberimiz aleyhi's-sâlatu ve's-selâm döneminde bu Kur'ân'ın buyruklarının sıcaklığı yaşanıyordu. Kadın cinsiyeti, medeni ölçüler içinde kalmış, kadın-erkek ilişkilerine de hiçbir kısıtlayıcı etkisi olmamıştır. Müslüman kadınlar, sevgili peygamberimizle rahat serbestçe diledikleri zaman görüşebildikleri gibi kendisinden sonrak halifeler döneminde de bu rahatlık ve anlayış sürdü. İlişkileri güzel ahlak kurallarına uygundu. Örneğin karşılaştıkları zaman selamlaşırlardı. Buhari'nin naklettiğine göre, kadınlar erkeklerle selamlaşırlardı. Aynı yerde abdest alırlardı. Birbirlerini evlerinde kabul ederlerdi. Karşılıklı saygı ve sevgi aralarında sürerdi. Bu güzel ahlaki ilişkiler medeni hayat devam edemedi. Fitne kelimesiyle belirtilen sosyal sakınca İslami toplumu sarstı. Ve kadın hayattan toplumdan bütünüyle soyutlandı. O zamanlara ait bir bilgiyi Horasan'dan gelip Basra'ya yerleşmiş tâbii alimlerinden Mushaf yazıcı Matar İbn.B.Tahman (Ö.129-746) Tahman'ın aşağıdaki beyanı tarihi değer taşımaktadır:
Vaktiyle kadınlar meclislerde erkeklerle birlikte otururlardı. Fakat şimdi kadının tek bir parmağı bile fitnedir.
(Ahmet B.Hanbel, Ahkamu'l Nisa.(145)

Fitne fitne olur diyerek Müslüman kadınları haklarından yoksun bırakmak günah olarak bize yeter. Kadınlarımız, eşlerimiz, kızlarımız ayakların altında cennet olan annelerimiz bizim için her şeyimizdir. Toplumu kalkındarmak ve yüceltmek istiyorsak yarınımızı nasıl karanlıklarda bırakırız. Hepsine saygılar ve sevgiler.

Ancak Allah'a şükür milli mücadelede kahraman erkek kardeşiyle Mustafa Kemal Paşa'nın ve arkadaşlarının önderliğinde çarpışan ırzını, namusunu, dinini çiğnetmeyen özü ve sözüyle inanmış, düşünce ve özüyle aydınlık cumhuriyet kadınları hak yarışında toplumdaki yerlerini alacaklardır. Hiç kuşku etmiyorum ki hak konusundaki bu karanlıkları, onlar dayanışma içinde aydınlatacaklardır. Bizler ne kadar çok bu konuyu anlatırsak ülkemizde kadın haklarını güçlendirirsek, onları haklarına sahip görürsek Türk yurdu ve ulusunu da güçlenecektir. Onlar inançlı gönülleri, Kur'ân'ı bilir, aydın düşünceleriyle saygın kişiliklerini koruyacaklardır.

Sayın dostum, Y.Mimar Mesut Kaynak bu sorumluluk içinde yüce kitabımız Kur'ân'dan ilhamını alarak, eserinin sonunda belirttiği kitaplardan yararlanarak bu konuyu çok güzel anlaşılır bir biçimde yazmış, kendi düşüncesine hak verirken diğerlerinin de tartışmasını sağlamak üzere, eserinin çeşitli yerlerinde bunları din bilginlerinin sorumluluklarına bırakmış, bu çağdaş konuların bilimsel İslâmi, ilmi meclislerde şûra ile danışarak bir uzlaşıya gitmesini istemiştir. Kendisini bu davranışı için de kutluyorum.

Kur'ân'da Kadın adıyla sunduğu bu kitabın toplumumuza, kadınlarımıza ve hepimize yararlar sağlamasını yüce Allah'tan dua ediyorum.


04.04.2002
Dr. Lütfü DOĞAN
Devlet Eski Bakanı ve
Diyanet İşleri Eski Başkanı



Resim

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
Resim---Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr(habîrun) : Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.
(Hucurât 49/13)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA KADIN-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

ResimÖNSÖZ

Son Kitabımız olan Kur'ân'da Sevgi'den sonra yazı hayatımıza ara vermiştik. Ancak değerli din görevlisi Nihat Hocamız ile bir sohbette : " Elin kalem tutuyor, neden kadınlar hakkında kitap yazmıyorsun? Anlaşmazlık bulunan konularda, yanlışa da doğruya da yorum yapılabilir. Sen doğruyu ve güzelliği esas al. Kitabın ismi de Kur'ân'da Kadın olsun. " sözleri çok etkileyici ve düşündürücü idi. Acaba bu ifadeler, ilâhi bir vazifenin verilişi miydi? Gönlümüz bu sözleri bir görev olarak algıladı ve böylece Kitabı yazmaya başladık.

Kur'ân'ı Kerîm'de kadınlarla ilgili yaklaşık 400 ayet bulunmaktadır. Kitabımız bu ayetlerin ve genel ilâhi yasaların ışığı altında hazırlanmıştır.

Cenâb-ı Allah'ın lûtfu ile kadın ve erkekten yaratılan insan, birbirinin tamamlayıcısı olarak eşit haklarla Yeryüzüne gönderilmişti. Kuvvetin egemen olduğu eski devirlerde, fizik gücü daha zayıf olan kadına değer verilmemiş, adeta bir eşya gibi kullanılmıştı. Ancak İslâmiyet'in gelişi ile kadın, yaratılışı gereği hakkı olan konumunu kazanmıştı. Hz. Peygamberimizin aleyhi's-sâlatu ve's-selâm vefatından sonra güce ve erkeğin bencilliğine dayalı Arap örf ve adetleri, Kur'ân-ı Kerîm'in kadına vermiş olduğu birçok hakları tekrar geri aldı. İslâmiyet'in karşısında olanlar; Kur'ân kadını ikinci sınıf insan yaptı iftirasında gecikmemişler, son vahiy ile gelen insanların mutluluğunu ve kurtuluşunu sağlayan İslâm Din'ini dışlamaya çalışmışlardır.

Ancak kadınlara yapılan haksızlıklar, maalesef günümüze kadar gelmiş, toplumumuzun bazı kesimlerinde bile sorunlar devam etmiştir. Acaba bu konular hakkında Kur'ân'ı Kerîm neler yazmaktadır? Hz. Peygamberimizin sahih Sünnet'i nasıldır? Tüm bunları derinlemesine tetkik ederek bilmemiz son derece önem kazanmıştır. Böylece gerçek ortaya çıkacak, anlaşmazlıklar da sona erecektir.

Yüce Rabbim! İznin ve lûtfunla Kitabın Milletimize faydalı ve hayırlı olmasını niyaz ederim.


Mesut KAYNAK
Mart 2002

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA KADIN-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »


ANLAŞMAZLIKLARINIZI ALLAH'A ARZEDİN


Kur'ân-ı Kerîm; Kıyamete kadar olan zaman ve mekan dilimlerinde, insanlara yol gösteren ve aklımızı işleterek de üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken Allah'ın Sözleri'dir. Yenileşen ve gelişen çağımız, insanlar arasında birçok anlaşmazlıkları da beraberinde getirmiştir. Bizleri başarıya ve esenliğe ulaştıracak reçeteler, her devirde olduğu gibi bugün de Kur'ân'da mevcuttur. Yeter ki içindeki mesajları almak için gerekli gayreti sarfedelim. Kamer 54/32: «Andolsun ki, Biz Kur'ân'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var? »Yasin 36/62 de ise şöyle buyrulmuştur: «... Aklınızı hiç işletmiyor musunuz?»

Günümüze kadar sürekli oluşumlarla değişen toplumumuzda, beliren ihtiyaçlar için Kur'ân'a başvurarak yeni yorumlar ile çözüm bulmalıyız. Cenâb-ı Allah ; öğüt ve ibret almamız için, Kur'ân'-ı Kerîm'i okuyarak düşünmemizi ve aklımızı devamlı işletmemizi bizlerden istemektedir. Anlaşmazlıklara yeni yorumlar getirmemek, eski icma (İslâm düşünürlerinin bir hükümde birleşmesi) ve içtihat (görüş) kararları ile yetinmek, İslâm ruhuna aykırıdır. Kur'ân'da da ; zaman içinde ilmin gelişmesi ile anlaşılabilen birçok müteşâbih (manası kapalı) ayetlerin bulunması, çağlar boyu sürekli oluşarak değişen ve gelişen ilâhî bir sistem'in göstergesidir.

Televizyonlarda, gazetelerde çıkan çelişkili dini bilgiler ; halkımızı ve bilhassa gençlerimizi şaşırtarak kararsız bırakmaktadır. Sorunlarımızı Kur'ân'ı Kerîm'in gösterdiği yolda mutlaka çözmeliyiz. Bunun için Allah'a iman, ilimde derinlik (ilgili konularda uzmanlaşma), adalet gibi yüce sıfatlara sahip seçkin bilginlerden oluşan şûra (danışma kurulu)'na gidilmeli ; çağımıza uygun yeni yorumlarla içtihat (görüş) kararları alınmalıdır. Böylece Ülkemizdeki dini anlaşmazlıklar Yüce Yaratıcı'nın emrettiği sistem ile en doğru çözümü bulacağı gibi inançlı, dürüst, çalışkan, bilgili bir gençliğin yetişmesine de vesile olacaktır.


Resim

وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ
Resim---Ve lekad edalle minkum cibillen kesîrâ(kesîran), e fe lem tekûnû ta’kılûn(ta’kılûne) :Andolsun o, sizden birçok insan neslini saptırmıştı. Yine de aklınızı kullanmıyor muydunuz? (Yâsîn 36/62)

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Resim---Ve lekad yessernel kur’âne liz zikri fe hel min muddekir(muddekirin) :Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp düşünen var mı? (Kamer 54/32)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA KADIN-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

SORUNLARDA İZLENECEK YOL

(Ayetlerin başındaki rakamların ilki sûrenin, ikincisi de ayetin numarasını gösterir.)

42/10 : Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şey de hüküm vermek Allah'a (Kur'ân'a) aittir...
4/59 : ...Bir şey de tartışmaya girdiniz mi... Onu Allah'a ve Resul'e arzedin.

Kıyamete kadar yürürlükte olan Kur'ân'ı Kerîm'deki İlâhî Yasalar; birçok konuları genel prensiplere bağlamış, büyük bir bölümünde de detaylara girilmemiştir. Yüce Allah; ayrılığa düşülen hallerde hüküm vermenin yalnız Kendisine ait olduğu uyarısını yapmaktadır. Tartışılan anlaşmazlıklarda Kur'ân'da muhkem(sağlam) bir hüküm(nass) var ise, sorun kesin olarak çözülmüş olur ve aynen uygulanır.

Kur'ân'da o olay için kesin bir hüküm bulunmaması durumunda, Kûr'an'ın genel prensiplere uygun olarak Sünnet (Peygamberimizin söz ve fiilleri)ne göre çözüm aranır. Ancak Allah'ın Resul'ünün Sünnet'ine sonradan birçok yalan ve iftiralar karıştırıldığı için, hangisinin (gerçek) sahih Sünnet olduğunu anlamak bir ihtisas işidir.Şöyle ki: Kur'ân'dan onay alan söz ve fiil hadistir, Sünnettir. Kur'ân filtresinden onay alamayan söz ve fiiller ise Hz. Peygambere iftiradır, bizim dünyamızda yeri yoktur. Bu ölçü bizzat Hz. Peygamberimiz tarafından konmuştur.
Buyuruyor ki: Bana isnat edilen sözler çoğalacaktır. Size benden rivayet edilip de Kur'ân'a uygun olmayanlar bana ait değildir.
(Bkz. Öztürk-Kur'ân'daki İslâm)

Anlaşmazlıkların çözümünde ; gerek Kur'ân'da gerekse Sünnet' te hüküm bulunmayan durumlarda, sorunların hastalık ve bozukluk sebepleri araştırılır. Kur'ân' ve sahih Sünnet'te ki benzeri olaylarla karşılaştırılarak mukayese yöntemi uygulanmalıdır. Bu yöntem, Haşr 59/2 ayeti ile de onaylanmıştır: «...Ey akıl sahipleri ibret (ders) alın.»

Toplumlardaki sorunlar için Kur'ân, mutlaka Din Şûrası ( Danışma Kurulu )'na gidilmesini emretmektedir. Şûrâ 42 / 38 : «...( İman sahiplerinin ) iş ve idaresi kendi aralarında bir şûra iledir...» Böylece çağdaş ilim adamlarından oluşacak şûra üyeleri, yeni yorumlar ile en doğru çözümü bulacaklardır.


Resim

وَمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِن شَيْءٍ فَحُكْمُهُ إِلَى اللَّهِ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبِّي عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ
Resim---
Ve mahteleftum fîhi min şey’in fe hukmuhû ilallâh(ilallâhi), zâlikumullâhu rabbî aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb(unîbu) :Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şey; artık O'nun hükmü Allah'ındır. İşte Rabbim olan Allah. Ben O'na tevekkül ettim ve yalnızca O'na dönüp yönelirim. (Şûrâ 42/10)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
Resim---
Yâ eyyuhâllezîne âmenû atîûllâhe ve atîûr resûle ve ulil emri minkum, fe in tenâza’tum fî şey’in fe ruddûhu ilâllâhi ver resûli in kuntum tu’minûne billâhi vel yevmil âhir(âhiri). Zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ(te’vîlen) : Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. (Nisâ 4/59)

هُوَ الَّذِي أَخْرَجَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِن دِيَارِهِمْ لِأَوَّلِ الْحَشْرِ مَا ظَنَنتُمْ أَن يَخْرُجُوا وَظَنُّوا أَنَّهُم مَّانِعَتُهُمْ حُصُونُهُم مِّنَ اللَّهِ فَأَتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُم بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي الْمُؤْمِنِينَ فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الْأَبْصَارِ
Resim---
Huvellezî ahrecellezîne keferû min ehlil kitâbi min diyârihim li evvelil haşr(haşri), mâ zanentum en yahrucû ve zannû ennehum mâniatuhum husûnuhum minallâhi fe etâhumullâhu min haysu lem yahtesibû ve kazefe fî kulûbihimur ru’be yuhribûne buyûtehum bi eydîhim ve eydîl mû’minîne fa’tabirû yâ ulîl ebsâr(ebsâri) :Ehl-i kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah (O'nun azabı), onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.(Haşr 59/2)

وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---
Vellezînestacâbû li rabbihim ve ekâmus salâte ve emruhum şûrâ beynehum ve mimmâ rezaknâhum yunfikûn(yunfikûne) :Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar. (Şûrâ 42/38)



Resim

Resim---Benden sonra size çok hadis rivayet edilecektir. Size, benden bir hadis rivayet edildiğinde, onu Allah’ın Kitab’ına arz edin. Eğer ona uy­gun ise kabul edin ve biliniz ki o bendendir. Ona muhalif olur ise, onu reddedin ve biliniz ki ben ondan beriyim, (Serahsî, Usûl, I, 364, 365.)

Resim---Size benden çeşitli hadisler geldiğinde, onlardan Kur’an’a ve be­nim Sünnet’ime uygun olanlar bendendir. Onlardan Kur’an’a ve benim Sünnet’ime uygun olmayanlar benden değildir." (Bağdâdî, Hatîb, Kifâye, 603.)

Resim---Benden hadis yayılacaktır. Size Kur’an’a uygun bir şey gelirse bilin ki o bendendir. Benden Kur’an’a muhalif bir şey gelirse o benden değildir. (Dârekutnî, Sünen, I, 208.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA KADIN-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

MANASI AÇIK VE KAPALI AYETLER

3/7:Kitap'ı sana indiren O'dur; O'nun ayetlerinden bir kısmı MUHKEM lerdir ki; onlar kitap'ın anasıdır. Diğer ayetler se MÜTEŞÂBİH dir. Şu varki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap'ın sadece MÜTEŞÂBİH kısmının ardına düşerler. Onun TEVİLİNİ (uyardığı sonucun ne zaman gerçekleşeceğini) ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, «Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındadır.» derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.

Kur'ân'ı Kerîm'in ayetleri iki bölümdür. Muhkem ve müteşâbih ayetler. Muhkem ; manası açık, tartışma ve yorum gerektirmeyen ayetlerdir ki Kitap'ın Anası'nı teşkil eder. Kur'ân'ın yorumunda bu ayetler esas alınır. Aksi takdirde yorumda, sapma ve yozlaşma kaçınılmaz olur. Müteşâbih ise, manası kapalı olduğundan anlaşılması zor ayetlerdir.

Kur'ân'da muhkem ayetlerin neler olduğu açıklanmamıştır. İslâm bilginlerine göre bunlar; Kitap'ın esasını oluşturan emir ve yasaklar, geçmiş ümmetlerin hayatları, helâl ve haramlar, iman ve amel konularını kapsamaktadır. Bir yönden muhkem, bir yönden müteşâbih ayetler de vardır. Örneğin Allah'a iman muhkem, Allah'ın nasıllığı, sıfatları müteşâbihtir. Ahirete, cennete, cehenneme iman muhkem, bunların nasıllığı müteşâbihtir. Kur'ân'ı Kerîm'de sure başlarında bulunan Elif, Lâm. Mim, Yâ Sin gibi harfler, birkaç manaya gelebilen ayetler, bazı anlaşılamayan kelimeler, karmaşık hukuksal hükümler v.s. de müteşâbih ayetlerdir.

İman sahipleri, Kur'ân'ın bütün ayetlerine inanırlar. Kalplerinde eğrilik bulunanlar ise, muhkemi gözardı ederek manası kapalı müteşâbihlerin peşine düşerler. Onlara diledikleri gibi yorum getirerek, İslâmiyetin saflığını yok etmeye ve bozgunculuğa koşarlar. Hz.Peygamberimiz aleyhi's-selâm böyleleri için şöyle buyurmuştur:
«Müteşâbihlere uyanları ve yalnız müteşâbihler için çırpınanları gördüğünüzde bilin ki, Allah'ın (kalplerinde eğrilik var) dediği bu insanlardır. İşte bunlar (onlarla oturup kalkmayın) dediği kişilerdir.»

Kur'ân'ı Kerîm ; belirli bir zaman için değil, Kıyamete kadar hükmünü sürdürerek insanlara yol göstereceğinden Cenâb-ı Allah; çağlar boyu insanlara ışık tutacak mucizevî yasalarını müteşâbih ayetlerle açıklamıştır. Zamanı gelince ve işin uzmanı da devreye girince, o müteşâbih ayetin manası çözülerek muhkem bir ayet haline gelecektir. En'am 6/67 de şöyle buyrulmuştur : «Her haberin bir gerçekleşme zamanı vardır. Yakında bileceksiniz.»
(Bkz. Öztürk,Kur'ân'daki İslâm,İslâm Nasıl Yozlaştırıldı.)

Müteşâbih bir ayetin zaman içinde muhkem oluşuna şöyle bir örnek verilebilir. Yâsin 36/38 : …Güneş kendisine mahsus yörüngesinde akıp gitmektedir… Çağımızda gelişen Astronomi ilmi, takriben 30 yıl önce Güneş'inde bir yörünge etrafında hareket ettiği gerçeğini bulmuştur. Bu tespite göre Samanyolu Gökadası içinde bulunan Güneş, 250 yılda bir yörüngesini elips şeklinde tamamlar. Milyarlarca yıldızdan oluşan Gökadanın değişik noktalarından geçen Güneş ve Dünya'mız, en küçük bir kargaşaya uğramadan akışına devam eder. Kur'ân 14 asır önce indiğine göre, o zaman ilkel olarak uzay ilmi ile uğraşanların bilgisi dışında olan bu hakikat, işte böyle müteşâbih bir ayet ile açıklanmıştır.

Furkan 25/53 : İki denizi birbiri üstüne salan O'dur.Bu, tatlı ve yürek ferahlatıcı ; Şu tuzlu ve acı. Ve ikisinin arasına bir BERZAH, geçişi engelleyen bir perde konmuştur. Deniz Bilimcisi ünlü Kaptan Jacque Coustea, Akdeniz ve Atlas Okyanus'unun su kütlesini incelediğinde, her iki denizin de yapılarının tamamen farklı olduğunu, içlerinde ayrı ayrı değişik canlılar yaşadığını gördü. Bunun nedenini anlamak için, iki denizin birleştiği Cebel-i Tarık Boğazı diplerinde dalış yaparak yaptığı incelemede; denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan ve "Yüzey Gerilimi" ismi verilen fiziksel bir kuvvet nedeni ile iki denizin arasına adeta bir perde çekildiğini, böylece sularının birbirine karışmadığını tesbit etti. Kaptan Coustea, bu hakikatın 14 asır evvel inen Kur'ân'ı Kerîm' de yazılı olduğunu öğrenince : «Kur'ân'ın, Allah'ın sözü olduğuna tanıklık ederim.» demiş ve bir dergide de durum yayınlanmıştır. Daha sonraki araştırmalarda ; Aden Körfezi ile Kızıldeniz' in birleştiği Mendep Boğazı'nda ve diğer farklı yapıdaki iki denizin birleşme noktalarında, değişik yoğunlukları sebebi ile teşekkül eden yüzey geriliminden dolayı birbirine karışmadığı gerçeği bulunmuştur.

Kur'ân'ı Kerîm'de ; müteşâbih olup ta zamanla ilmin gelişmesi ile muhkem olan daha birçok mucize ayetleri, kitabımızın ana konusu dışına çıktığı nedeni ile yazmıyoruz.

Kur'ân, müteşâbih ayeti anlamak için
Âli İmran 3/7 de iki yol göstermiştir. 1) Manası açık olan ayetlere iman 2) İlimde derinlik (İlgili konularda uzmanlaşma). Neticeye ulaşmada ilk şart, muhkem ayetlerin bütününden çıkan anlama göre müteşâbih ayetlere yorum getirmektir. Sonra da ilimde derinleşmiş olmak. Cenâb-ı Allah, Kur'ân'ın içeriği olan ayetlerin ilim olduğunu belirlemektedir. İnsan da, evren de ayetler topluluğudur; onları öğrenmek ancak ilim ile mümkündür. İlim, ayetlerden birinin veya birkaçının sırlarını keşfetme ve prensiplerine bağlanma uğraşısıdır. Okunacak şeyleri toplayan manasına gelen Kur'ân' ın isimlerinden biri de Kitap'tır. Evren ve insan da bir Kitap'tır. Kur'ân'ın ilk ayeti oku ile başlamaktadır. Şu halde ilim ; Kur'ân Kitap'ını okumakla, Evren Kitab'ını okumakla, İnsan Kitab'ını okumakla elde edilir. İlimde derinlik kazanmak; İlâhî Yasalar ile birlikte Tıp, Mühendislik, Fizik, Matematik, Çevre Bilimi, Astronomi gibi pozitif ilimleri de öğrenerek ilgili konunun uzmanı olmakla mümkündür.

Bazı İslâm düşünürlerinin : «Müteşâbihin tevilini Allah bilir ; ilimde derinleşmiş olanlarsa ona inandık derler.» mealindeki açıklamasını : Müteşâbihler hakkında biz ağzımızı açamayız. şeklinde anlamak çok yanlıştır. Bu görüş ancak ülkelerin geri kalmasından başka sonuç veremez. Kur'ân ; ahirete kadar olan zaman içinde, mutlak gayp (bilinmeyen) dışında olan tüm ayetlerin anlaşılarak insanlara yol gösterilmesi için bildirilmiş İlâhî Yasalar'ın bütünüdür. Şu halde sürekli oluşumlarla gelişen ve değişen toplumumuzda işleyen bir şûra oluşturarak Kur'ân'ın mesajlarına uygun yeni yorumlar ile çağdaş çözümler yapılmalıdır ki halkımız doğruları öğrensin, yaşam da o gerçeklere göre tanzim edilerek dünya ve ahiret hayatında kurtuluşa ve esenliğe erişilebilsin.


Resim

هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ

Resim---Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmâllezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlihi, ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi) :Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar. (Âli İmrân 3/7)

لِّكُلِّ نَبَإٍ مُّسْتَقَرٌّ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ

Resim---Li kulli nebein mustekar(mustekarrun), ve sevfe ta’lemûn(ta’lemûne) :Her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır. Yakında siz de gerçeği bileceksiniz.(En'âm 6/67)

وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ

Resim---Veş şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîm(alîmi) : Güneş de, kendisi için (tesbit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir. (YâSîn 36/38)

وَهُوَ الَّذِي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَّحْجُورًا
Resim---Ve huvellezî meracel bahreyni hâzâ azbun furâtun ve hâzâ milhun ucâc(ucâcun), ve ceale beynehumâ, berzehan ve hıcran mahcûrâ(mahcûran) : İki denizi (birbirine) salıp katan O'dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur. (Furkân 25/53)



Resim

Resim---Hz. Âişe’den (r.a.) rivâyetle Rasâlullah (s.a.s.) 3/Âl-i İmrân, 7. âyetini okudu ve şöyle buyurdu: Onun müteşabih olanına uyanları gördüğünüz vakit, işte onlar yüce Allah’ın isimlerini koyduğu kimselerdir, onlardan sakınınız.
(Buhârî, Tefsir 3. sûre 1; Müslim, İlim 1; Ebû Dâvud, Sünnet 2; Tirmizî, Tefsir 3. sûre 2; İbn Mâce, Mukaddime 7; Ahmed bin Hanbel, Müsned 6/48, 124, 132, 256).
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA KADIN-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

RESULÜM, ONLARLA ŞÛRAYA GİT!

3/159 :...(Resulüm)İş ve yönetim hususunda onlarla şûraya git...
42/38 : ... (İman sahiplerinin) İş ve yönetimleri, kendi aralarında bir şûra iledir.

Şûra (Danışma Kurulu) ; Herhangi bir konu için bilginin ışığında karşılıklı görüş, danışma, fikir alışverişi ile en doğruyu elde etme çalışmaları yapan, ilim adamı ve uzmanlardan oluşan kurula denir. Bu kural, demokrasi ve cumhuriyet idaresinin de temelini teşkil eder. Kur'ân'da ; iş ve yönetim için zaman üstü prensipler veriliyor.Cenâb-ı Allah sistemin detaylandırılmasını, çağın şartları dikkate alınarak insanlar tarafından yapılmasını istemektedir. Vahyin açıkça belirlediği, kesin hükümlere bağladığı durumlarda (nasslarda) ŞÛRA ile İÇTİHAT (görüş) kararları alınamaz. Ancak kesinlik bulunmayan hususlarda, Kur'ân'ın öngördüğü genel prensipler ve anahtarlar çerçevesinde çözüm aranır. Şûranın yorumları değişkendir, zaman ve mekân dilimlerinde oluşan şartlara göre eski kararlar hükümsüz bırakılarak uygun yeni kararlar da alınabilir. Danışma kurulu her zaman işler bir durumda olmalıdır.

«Resulüm, onlarla şûraya git!» Buyruğu mutlak emirdir. Cenâb-ı Allah tarafından Hz. Peygamberimize, Kur'ân'da kesin hüküm bulunmayan her konuda danışma emri verilmiştir. Amaç ; toplumuna danışma sistemini öğretmek, onları bu yola teşvik etmektir. Sorunlar ; o konunun çağdaş bilim adamları ve uzmanlarınca en doğru bir şekilde sonuçlandırılacak, insanları güvensizliğe, mutsuzluğa götürecek yollar tıkanmış olacaktır. Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmaktadır : «Allah ve Resulünün danışmaya ihtiyaçları asla yoktur. Ancak Allah, bana danışmayı emretmekle toplumuna bir rahmet sunmuştur. Şunu da bilin ki, benim ümmetimin şûra yolunu seçenleri ; doğruyu ve eğriyi mutlaka yakalayacak, şûrayı terk edenleri de sürekli hata ve sapıklık sergileyeceklerdir.» Hz. Peygamberimiz ; Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarında sahabelerine (kader ve amaç birliği yaptığı insanlara) danışmış, onların doğru fikirlerini benimsiyerek uygulamıştı. Toplumla ilgili konularda ve kendi özel sorunlarında da mutlaka danışma yolunu seçmiştir.

Şûra konuları ; Yönetim, Din, Ekonomi, Siyaset, Yargı, Sosyal İşler v.s. dir. Bu sistem ile Dünya İşleri, her konunun ilim adamları ve uzmanlarından oluşacak şûra kararları ile belirlenecektir. Böylece çağın ihtiyaçlarına uygun yeni yorumlar ile en doğru çözüm bulunmuş olacaktır.

İslâm Dünyası'nda şûra uygulanıyor mu? İslâm Dünyası' nın büyük çoğunluğu krallık, hanedan veya cunta gibi yönetimlerle zora ve baskıya dayanarak idare edilmekte , dolayısıyle de insan hakları hiçe sayılmaktadır. Bir kısım ülkelerde de göstermelik demokrasi olmakla beraber, gizli bir despotizm ile toplumların ufku kapatılmıştır. Bu bakımdan İslâm Dünyası'na yol gösterecek ilim adamı ve uzmanlar yeterince yetişemediklerinden bu ülkelerin oluşturduğu şûra ve içtihat kararları da sağlıklı olmamaktadır.

(Bkz. Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk : İslâm Nasıl Yozlaştırıldı, Kur'ân'daki İslâm, K.T.K.)

İslâm Dünyası'nda ; zamanımıza kadar şûra ile birçok icma (İslâm düşünürlerinin bir hükümde birleşmeleri) ve (görüş) içtihat kararları alınmış, pekçok sorunlara da çözüm bulmaya çalışılmıştır. Aralarında Dünyamızın düz olduğunu iddia eden Kur'ân tefsirleri ile, Dünyamızın dönmediğini savunan icma kararlarına bile rastlandığı İslâm bilginlerimizce belirtilmektedir. Zaman ile değişen ve gelişen çağımızda eski görüşler geride kalmıştır. Bugün Kur'ân'ın kılavuzluğunda Dini sorunlarımıza en doğru ve çağdaş çözümlerin bulunması acil ihtiyaç haline gelmiştir.

Şûra (Danışma Kurulu) Üyelerinin Özellikleri: Cenâb-ı Allah, Âli İmran 3/7 ile Kur'ân'ın müteşâbih (manası kapalı) ayetlerinin anlaşılabilmesi için kullarına iki yol göstermiştir. a) Manası açık olan ayetlere iman, b) İlimde derinleşme. İslâm bilginleri ilimde derinleşme ifadesini ; hem İlâhî Yasalar'ı ve hem de Tıp, Mühendislik, Fizik, Astronomi gibi pozitif ilimleri bilenler olarak yorumlamışlardır. Bir emanet görevi yapmakta olan kurul üyelerinin de doğru bir seçimle gelmelerinin prensiplerini de Nisa 4/58 ayeti şöyle vermektedir : «Allah size emanetleri, o konularda uzman olanlara teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.» Kurul üyelerinin özelliklerini belirleyen bu iki ayetin kılavuzluğunda üç nitelik ortaya çıkmaktadır : 1) Allah'a iman, 2) İlimde derinleşme(uzmanlık), 3) Adalet. İşte bu sıfatları taşıyanlar, toplumun sorunlarına çözüm bulacak yüce zatlardır.

Emanet; mutlaka onu adaletle yürütebilecek Allah'a iman etmiş, o konunun uzmanı ilim sahibi kişilere verilmelidir. Gerek idarî, ilmî, teknik ve gerekse manevî alanlarda emaneti titizlikle uzmanına veren toplumlar, mutlu bir yaşam ile yükselme devirleri yaşamışlar; çıkar ve bilgisizlik nedeni ile emanetleri uygun olmayanlara teslim edenler ise, ilkel bir yaşam tarzı ile azab çekerek gerilemişlerdir. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanı, Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeleri, Belediye Başkanı ve Meclis Üyeleri v.s. hepsi de emaneti yüklenen kişilerdir. Bu zatlar; toplumun Allah'a iman etmiş, ilimde derinlik kazanmış (uzman) ve adalet sahibi kişilerinden seçilmelidir. Bu ilâhî yasa, devirler boyu hükmünü sürdürmüş ve sürdürmektedir.

Ülkemizde anlaşmazlıklara neden olan birçok Dini sorunlarımız oluşmuştur. Örneğin ; faiz, örtünme, kadının tanıklığı ve miras hukuku, eşin dövülmesi, çok evlilik v.s. gibi konular toplumumuzda rahatsızlıklara neden olmaktadır. Bunları çözmek için; doğruyu ve iyiyi yakalamak hata ve eğriliklerden kurtulmanın yolu, Kur'ân'ın emrettiği bir şûradan geçer. Devletimiz acilen çağdaş bir Din Şûrası oluşturmalıdır. Üniversiteler, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kuruluşlarımızda Kur'ân'ın şûra için öngördüğü özelliklere sahip birçok değerli ilim adamımız bulunmaktadır. Böylece seçkin bilginlerden kurulu Din Şûrası'nın alacağı kararlar ve fetvalar, İlmihal Kitaplarına geçirilerek halkımızı aydınlatacaktır. Sorunlar ; Cenâb-ı Allah'ın gösterdiği sistemde çözüleceğinden, toplumumuzda anlaşmazlıklar ve tartışmalar da bitecektir. Böylece bu Dünya'da mutlu bir hayat yaşanacak, ahirette de kurtuluşa erişilecektir.


Resim

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
Resim---Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min havlike, fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emr(emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), innallâhe yuhibbul mutevekkilîn(mutevekkilîne) :O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.(Âli İmrân 3/159)


هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ

Resim---Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmâllezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlihi, ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi) :Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar. (Âli İmrân 3/7)

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا
Resim---İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ(basîran) :Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür. (Nisâ 4/58)

وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---Vellezînestacâbû li rabbihim ve ekâmus salâte ve emruhum şûrâ beynehum ve mimmâ rezaknâhum yunfikûn(yunfikûne) :Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar. (Şûrâ 42/38)



Resim

İstişare ile ilgili Hadis-i Şerifler:

Bu konuyla ilgili olarak gelen rivâyetler, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in ve ashâbının (r. anhüm) hayatlarında istişâre keyfiyetinin mühim bir düstur olarak yer etmiş bulunduğunu gösterir. Öyle ki, bu mevzûda gelen hadislere dayanarak Hz. Peygamber (s.a.s.)'in etrafındakilerle istişâre etmeden bir karara varmadığı, bir icraatta bulunmadığı bile söylenebilir. Bir rivâyette şöyle der:

Resim---"Müslümanların fikrini almadan "emîr" tayin etseydim, İbnu Ümmi Abd'i tayin ederdim"
(İbn Sa’d, Tabakatu’l-Kübrâ, Beyrut, 1960, 3/154; Tirmizî, Humus, hadis no: 1966, Menâkıb 380).

Resim---"Müsteşar (kendisiyle istişâre edilen kişi), güvenilen bir kimse (olmalı)dır."

(Ebû Dâvud, Edeb 114; Tirmizî, Zühd 39, Edeb 57; İbn Mâce, Edeb 37)

Resim---"Biriniz (din) kardeşine danıştığı zaman, danışılan kimse ona hak ve doğru bildiğini söylesin."
(İbn Mâce, Edeb 37)

Resim---Azm, görüş sahipleriyle istişâre etmek ve onların görüşlerine uymaktır.
(İbn Kesîr, Tefsir I/420)

Resim---Kim bilmeden fetvâ verirse, yapılan işin günâhı, o fetvâ verene gider. Kim müslüman kardeşine bile bile yanlış yol gösterirse, ona hiyânet etmiş olur.
(Ebû Davud, İlm 8, hadis no: 3657)

Resim---Kişiye bildiği bir şey sorulduğu zaman onu gizlerse; Allah, Kıyâmet günü o kimseyi ateşten bir gemle (yularla) bağlar.
(Ebû Dâvud, İlm, Bâbu Kerâhiyyeti Me’i’-llm)

Resim---Hz. Peygamber (s.a.s.), Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer için: Siz bir danışmada oy birliğine varırsanız, ben size aykırı hareket etmem. demiştir.

(Ahmed bin Hanbel, 5/227)

Resim---İstihâre eden aldanmaz, istişâre eden pişman olmaz, iktisâd eden (tutumlu harcayan) yoksul olmaz.
(Taberânî, el-Câmiu’s-Sağîr, Keşfu’l-Hafâ, 2/242).
Bu rivâyetin senedinde çok zayıf bir kişi vardır. Hadis zayıf olmakla birlikte, ruhu ve anlamı itibarıyla doğrudur. Hz. Enes: "Arkadaşları ile istişârede Hz. Peygamber kadar ileri giden bir başkasını görmedim" der (Tirmizî, Cihad 34).

Resim---Hz. Ömer, Peygamberimiz’in müslümanlarla alâkalı bir meselenin istişâresi için Hz. Ebû Bekir ile birçok geceler boyu başbaşa kaldıklarını bazen bu istişârelere kendisinin de katıldığını belirtir
(Hakim en-Nisaburî, el-Müstedrek, Haydarabad, Deken 1335 baskısından ofset, 2, 227)

Resim---Suyûtî, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in diğer insanlardan farklı olan husûsiyetlerini belirtirken bu özelliklerden biri olarak "istişâre yapma mecbûriyeti"ni de zikreder. Bu mecbûiyeti delillendirme sadedinde Hz. Peygamber'den: "Allah bana farzları yapmamı emrettiği gibi, (istişâre yoluyla) insanları iyi idare etmemi (müdâretu'nnâs) de emretti" hadisini kaydeder.
(Suyûtî, Hasâisu'l-Kübrâ, Kahire, 1967, s. 125; Kütüb-i Sitte, 16/127)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA KADIN-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

KADININ TANIKLIĞI

Kişinin hakim önünde bir dava için bilgisini sunmasına tanıklık, bilgi veren kimseye de tanık denir. Kur'ân'ı Kerîm'de; bir ayrıcalık dışında, kadın-erkek ayrımı yapılmadan bütün insanların tanık olabileceği kuralı geneldir. Ancak Bakara 2/282 ayetinde yalnız ticaret ile ilgili vadeli borçlanmalarda, bir erkeğe karşılık iki kadının tanıklığı geçerli olmaktadır. Kur'ân'da buna gerekçe olarak; kadının şaşırma, unutma ve yanılması gösterilmiştir. O zamanlarda, kadınların okuma - yazma bilenleri çok az olduğu gibi, ticaret ile de ilgilenmedikleri bilinmektedir. Bu bakımdan hakkın ve adaletin tam işlemesi için bu ayrıcalıklı kural konmuştu.

Gücün egemen olduğu Cahiliye Devri'ndeki Arap toplumunda kadına hiç değer verilmezdi. Kur'ân'ın inişi ve Hz. Peygamberimizin gayreti ile kadın, hakkı olduğu değere kavuşmuştu. Ancak sonraları bu haklar geri alınarak zulüm devam etti. Kadının tanıklığı; bir çok alanlarda sınırlandığı gibi
«Bir erkek tanığa karşı iki kadın tanık gerekir.» ayrıcalıklı hükmü, genelleştirilerek kurallaştırıldı.

Bugün değişen toplumumuzda kadın; erkek ile birlikte her alanda olduğu gibi ticari işlerde de çalışarak tecrübe kazanmış, böylece adaletin temini için gerekli tanıklık ehliyetine de sahip olmuştur. Kur'ân ;
Tevbe 9/71: « Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Allah'a ve Resul'une itaat ederler. Allah bunlara rahmet edecektir. » Ayeti de kadın ile erkeğin Allah katında hakların aynı olduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir. Eski bir dönem için konmuş olan ayrıcalıklı kuralın Din Şûrası (Danışma kurulu)na gidilerek çağdaş yorumlar ile yeniden düzenlenmesi Kur'ân'ın hükümlerindendir : Şûra 42/38: « ...(iman edenlerin) Yönetimleri aralarında bir Şura'dır... »

(Bkz. Bu Kitap, Anlaşmazlıklarınızı Allah'a Arzedin.)


Resim

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا تَدَايَنتُم بِدَيْنٍ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَاكْتُبُوهُ وَلْيَكْتُب بَّيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ وَلاَ يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّهُ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللّهَ رَبَّهُ وَلاَ يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا فَإن كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لاَ يَسْتَطِيعُ أَن يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ وَاسْتَشْهِدُواْ شَهِيدَيْنِ من رِّجَالِكُمْ فَإِن لَّمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّن تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاء أَن تَضِلَّ إْحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الأُخْرَى وَلاَ يَأْبَ الشُّهَدَاء إِذَا مَا دُعُواْ وَلاَ تَسْأَمُوْاْ أَن تَكْتُبُوْهُ صَغِيرًا أَو كَبِيرًا إِلَى أَجَلِهِ ذَلِكُمْ أَقْسَطُ عِندَ اللّهِ وَأَقْومُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَى أَلاَّ تَرْتَابُواْ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلاَّ تَكْتُبُوهَا وَأَشْهِدُوْاْ إِذَا تَبَايَعْتُمْ وَلاَ يُضَآرَّ كَاتِبٌ وَلاَ شَهِيدٌ وَإِن تَفْعَلُواْ فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّهُ وَاللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh(fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â(şey’en), fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en yumille huve felyumlil veliyyuhu bil adl(adli), vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş şuhedâi en tedılle ıhdâhumâ fe tuzekkire ıhdâhumâl uhrâ ve lâ ye’beş şuhedâu izâ mâ duû, ve lâ tes’emû en tektubûhu sagîran ev kebîran ilâ ecelih(ecelihî), zâlikum aksatu indallâhi ve akvemu liş şehâdeti ve ednâ ellâ tertâbû illâ en tekûne ticâreten hâdıraten tudîrûnehâ beynekum fe leyse aleykum cunâhun ellâ tektubûhâ ve eşhidû izâ tebâya’tum, ve lâ yudârra kâtibun ve lâ şehîd(şehîdun), ve in tef’alû fe innehu fusûkun bikum, vettekûllâh(vettekûllâhe), ve yuallimukumullâh(yuallimukumullâhu), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) :Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vâdesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. (Genellikle) alış-veriş yaptığınızda şahit tutun. Ne yazan, ne de şahit zarara uğratılsın. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor. Allah her şeyi bilmektedir. (Bakara 2/282)

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---Vel mu’minûne vel mu’minâtu ba’duhum evlîyâu ba’din, ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve yutîûnallâhe ve resûlehu, ulâike se yerhamuhumullâh (yerhamuhumullâhu), innallâhe azîzun hakîm(hakîmun) :Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir.(Tevbe 9/71)

وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---Vellezînestacâbû li rabbihim ve ekâmus salâte ve emruhum şûrâ beynehum ve mimmâ rezaknâhum yunfikûn(yunfikûne) : Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar. (Şûrâ 42/38)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA KADIN-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

TANIKLIKTA GENEL KURAL

24/8 : İftiraya uğrayan eşin, iftira atan kocanın kesinlikle yalancılardan olduğuna ilişkin Allah adına dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezayı düşürür.

24/4 : Namuslu kadınları zina ile suçlayıp da sonra ( bu suçlarını ispat için ) dört tanık getirmeyenlere seksen değnek vurun ve artık onların tanıklığını asla kabul etmeyin. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir.

65/2 : ... ( Eşinizi yanınızda tutmak veya ondan ayrılmak için ) içinizden adaletli iki kişiyi de tanık tutun. Tanıklığı Allah için yapın...

Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi Kur'ân'da ; kadın-erkek ayırımı yapılmadan bütün insanların tanık olabileceği kuralı, bir ayrıcalık dışında geneldir. Ancak Peygamber Efendimizin bu dünyadan ayrılışı ile kadını küçümseyen eski Arap örf ve adetleri, Kur'ân' a rağmen İslâm Dünyası'nı etkileyerek kadının tanıklığını kısıtlamıştır.


KADININ KURAL DIŞI TANIKLIĞI

2/282 : ... Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın... Borç altına giren kişi de kayda geçirtsin ve Rabbinden korksun da borcundan hiçbir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf-çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan biri erkek ve iki kadın gerekir. Ta ki kadınlardan biri şaşırırsa veya unutursa diğeri ona hatırlatsın... Yalnız aranızda hemen alıp vereceğiniz peşin ticaret olursa onu yazamamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur.

Bakara 2/282 ayeti, tanıklıkta, kadın-erkek eşitliği kuralına ayrıcalık getirmiştir. Kur'ân'ın indiği dönemlerde ev işleri, yemek pişirme, çocuk yetiştirme ile meşgul olan kadın ; alış-veriş, ticaret gibi işlerle uğraşmadığı gibi, okuma-yazma bileni de çok azdı. Ticaret, borçlanma v.s. işler tamamen erkeğin görevi idi. Bu bakımdan vadeli borçlarda hak ve adaletin yerine getirilmesinde ; birinin şaşırıp unutması durumunda diğerinin devreye girmesi için : «Bir erkeğe karşı, iki kadın tanık kuralı gerekir.» hükmü konmuştur.

Bugün iş hayatında da çalışan kadın, ehliyet olarak erkek ile eşit duruma geldiğinden, gerekçe ortadan kalkmış, dolayısiyle bu Yasa da Din Şûrası'nca yeniden incelenerek çağdaş kararlar alınması, Kur'ân hükümlerindendir.




Resim

عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ
Resim---Ve yedraû anhel azâbe en teşhede erbea şehâdâtin billâhi innehu le minel kâzibîn(kâzibîne) :Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi, kendisinden cezayı kaldırır. (Nûr 24/8)

وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاء فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
Resim---Vellezîne yermûnel muhsanâti summe lem ye’tû bi erbeati şuhedâe feclidûhum semânîne celdeten ve lâ takbelû lehum şehâdeten ebedâ(ebeden), ve ulâike humul fâsikûn(fâsikûne) : Korunan (iffetli) kadınlara (zina suçu) atan, sonra dört şahid getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların şahidliklerini ebedi olarak kabul etmeyin. Onlar fasık olanlardır.(Nûr 24/4)

فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَأَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِّنكُمْ وَأَقِيمُوا الشَّهَادَةَ لِلَّهِ ذَلِكُمْ يُوعَظُ بِهِ مَن كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مَخْرَجًا
Resim---Fe izâ belagne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin evfârikûhunne bi ma’rûfin ve eşhidû zevey adlin minkum ve ekîmûş şehâdete lillâh(lillâhi), zâlikum yûazu bihî men kâne yû’minu billâhi vel yevmil âhir(âhiri), ve men yettekıllâhe yec’al lehu mahrecâ(mahrecen) :İddet müddetlerini doldurduklarında onları ya meşru ölçüler içerisinde (nikâhınız altında) tutun veya onlardan meşru ölçülere göre ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de şahit tutun. Şahitliği Allah için yapın. İşte bu, Allah'a ve ahiret gününe inananlara verilen öğüttür. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. (Talâk 65/2)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا تَدَايَنتُم بِدَيْنٍ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَاكْتُبُوهُ وَلْيَكْتُب بَّيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ وَلاَ يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّهُ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللّهَ رَبَّهُ وَلاَ يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا فَإن كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لاَ يَسْتَطِيعُ أَن يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ وَاسْتَشْهِدُواْ شَهِيدَيْنِ من رِّجَالِكُمْ فَإِن لَّمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّن تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاء أَن تَضِلَّ إْحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الأُخْرَى وَلاَ يَأْبَ الشُّهَدَاء إِذَا مَا دُعُواْ وَلاَ تَسْأَمُوْاْ أَن تَكْتُبُوْهُ صَغِيرًا أَو كَبِيرًا إِلَى أَجَلِهِ ذَلِكُمْ أَقْسَطُ عِندَ اللّهِ وَأَقْومُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَى أَلاَّ تَرْتَابُواْ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلاَّ تَكْتُبُوهَا وَأَشْهِدُوْاْ إِذَا تَبَايَعْتُمْ وَلاَ يُضَآرَّ كَاتِبٌ وَلاَ شَهِيدٌ وَإِن تَفْعَلُواْ فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّهُ وَاللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh(fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â(şey’en), fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en yumille huve felyumlil veliyyuhu bil adl(adli), vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş şuhedâi en tedılle ıhdâhumâ fe tuzekkire ıhdâhumâl uhrâ ve lâ ye’beş şuhedâu izâ mâ duû, ve lâ tes’emû en tektubûhu sagîran ev kebîran ilâ ecelih(ecelihî), zâlikum aksatu indallâhi ve akvemu liş şehâdeti ve ednâ ellâ tertâbû illâ en tekûne ticâreten hâdıraten tudîrûnehâ beynekum fe leyse aleykum cunâhun ellâ tektubûhâ ve eşhidû izâ tebâya’tum, ve lâ yudârra kâtibun ve lâ şehîd(şehîdun), ve in tef’alû fe innehu fusûkun bikum, vettekûllâh(vettekûllâhe), ve yuallimukumullâh(yuallimukumullâhu), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) :Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan sakınsın, ondan hiç bir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da za'f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa, şahidlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahidler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah'tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi bilendir. (Bakara 2/282)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA KADIN-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

KURAL DIŞI TANIKLIKTA BAZI GÖRÜŞLER

«... Bakara 282'de hüküm, cinsiyet (kadınlık) üzerine değil, (İşin içinden çıkamama, unutkanlık) yani ehliyet üzerine kurulmuştur. Yetersizlik - ehliyetsizlik gerekçesi ortadan kalktığında iki kadın isteme ihtiyacı da ortadan kalkacaktır. Bugün kalktığı gibi... Kadın, ticari hayatın içine girer tıpkı erkekler gibi ticari olayların çözümünde bilgi ve deneyim sahibi olursa, artık ticari tanıklıkta iki kadına gerek yoktur. Çünkü artık birincisi işin içinden çıkamaz duruma düşmeyecektir. Yani borçlunun hukukunu güvence altına alan vesile hüküm, bir kadının tanıklığı ile de beklenen sonucu verecektir. Nitekim bugün durum budur. Kur'ân bunun dışında, kadınla erkeğin tanıklığı konusunda hiçbir ayırım getirmemiştir. Diğer tüm alanlarda erkek ne ise kadın da odur.»

(Bkz. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk - İslâm Nasıl Yozlaştırıldı. Say:377)

«Bakara 2/282 ayette kadın şahidin iki olmasının gerekçesi... İnsanlık değeri, üstünlük veya aşağılıkla ilgili olmayıp, tamamen (unutma, şaşırma, yanılma) ile ilgilidir ve hakkın, adaletin yerini bulması amacına yöneliktir... Kadının da tek başına şahitliğinin geçerli olmamasını gerektiren vasfı, özelliği geçici midir, devamlı mıdır? Modernist yorumcuya sorarsanız öyle fazla ince eleyip sık dokumaya gerek yoktur; bu hüküm mazide kalmış sosyo-ekonomik şartların ürünüdür ; bugün şartlar değişmiş, kadın değişmiştir; şahitliğin amacını gerçekleştirmek bakımından kadın ile erkek arasında fark kalmamıştır ; şu halde kadın da erkek gibi gerektiğinde şahit olur ve şahitliği geçerlidir... Kadının değişmesinin bir gelişme mahiyetinde olduğu hem ilmî, hem de İslâmî değer ölçülerine uygun olarak ortaya çıkarsa, ancak o zaman ayetin belli bir duruma ve şarta bağlı hüküm getirdiğinden, bu durum ve şartın değişmesi sebebiyle hüküm de değişebileceğinden, bahsedilebilir.»
(Bkz. Prof. Dr. Hayrettin Karaman - İslâm'da Kadın ve Aile. )



SONUÇ

Bakara 2/282 ayeti ile belirtilen ticaret ve borçlar hukuku alanında hakkın ve adaletin temini için, bir erkeğe karşı iki kadının tanık olması şaşırma, unutma ve yanılma gerekçesine dayanmaktadır. O dönemlerde; kadınlar iş hayatı ve ticaret ile ilgilenmedikleri, okuyup yazma bilenlerin sayısı da çok az olduğu gibi imza atma adeti de yaygın değildi.

Cenab-ı Allah ; erkek ve kadını birbirine karşı veli (Dost, arkadaş, yardımcı, koruyup gözetleyici) hakkı vermektedir.
Tevbe 9/ 71 : Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridir ... Bu ayet, kadın ile erkeğin haklarının Allah katında her hususta eşit olduğunu açık olarak ifade etmektedir.

Bugün Ülkemizde yürürlükte olan Türk Medeni Kanunu gereğince kadının tanıklığı, her konuda erkek ile eşitlenmiştir. Şu halde gerekçe ortadan kalktığından hüküm de geçersiz olmaktadır. Kur'ân'ın mü'minlerden istediği gibi, zaman içinde oluşan yeni şartlara uygun çağdaş yorumlar getirmek için, Din Şûrası (Danışma Kurulu)na gidilmelidir.
Şûra 42/38: «...(İman sahiplerinin) iş ve idareleri, kendi aralarında bir şûra iledir.» Alınacak içtihat (görüş) kararları ve fetvaları İlmihal Kitapları'na geçirilerek halk aydınlanmalıdır. Böylece İslâmiyetin karşısında olanların, çağımızda ona gösterilen büyük rağbeti engellemeye çalışanların İslâmiyet, kadını ikinci sınıf insan yaptı. iftirası da etkisiz kalacaktır.
(Bkz. Bu Kitap, Anlaşmazlıklarınızı Allah'a Arzedin.)


Resim

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا تَدَايَنتُم بِدَيْنٍ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَاكْتُبُوهُ وَلْيَكْتُب بَّيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ وَلاَ يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّهُ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللّهَ رَبَّهُ وَلاَ يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا فَإن كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لاَ يَسْتَطِيعُ أَن يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ وَاسْتَشْهِدُواْ شَهِيدَيْنِ من رِّجَالِكُمْ فَإِن لَّمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّن تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاء أَن تَضِلَّ إْحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الأُخْرَى وَلاَ يَأْبَ الشُّهَدَاء إِذَا مَا دُعُواْ وَلاَ تَسْأَمُوْاْ أَن تَكْتُبُوْهُ صَغِيرًا أَو كَبِيرًا إِلَى أَجَلِهِ ذَلِكُمْ أَقْسَطُ عِندَ اللّهِ وَأَقْومُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَى أَلاَّ تَرْتَابُواْ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلاَّ تَكْتُبُوهَا وَأَشْهِدُوْاْ إِذَا تَبَايَعْتُمْ وَلاَ يُضَآرَّ كَاتِبٌ وَلاَ شَهِيدٌ وَإِن تَفْعَلُواْ فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّهُ وَاللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh(fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â(şey’en), fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en yumille huve felyumlil veliyyuhu bil adl(adli), vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş şuhedâi en tedılle ıhdâhumâ fe tuzekkire ıhdâhumâl uhrâ ve lâ ye’beş şuhedâu izâ mâ duû, ve lâ tes’emû en tektubûhu sagîran ev kebîran ilâ ecelih(ecelihî), zâlikum aksatu indallâhi ve akvemu liş şehâdeti ve ednâ ellâ tertâbû illâ en tekûne ticâreten hâdıraten tudîrûnehâ beynekum fe leyse aleykum cunâhun ellâ tektubûhâ ve eşhidû izâ tebâya’tum, ve lâ yudârra kâtibun ve lâ şehîd(şehîdun), ve in tef’alû fe innehu fusûkun bikum, vettekûllâh(vettekûllâhe), ve yuallimukumullâh(yuallimukumullâhu), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) :Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vâdesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. (Genellikle) alış-veriş yaptığınızda şahit tutun. Ne yazan, ne de şahit zarara uğratılsın. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor. Allah her şeyi bilmektedir. (Bakara 2/282)

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---Vel mu’minûne vel mu’minâtu ba’duhum evlîyâu ba’din, ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve yutîûnallâhe ve resûlehu, ulâike se yerhamuhumullâh (yerhamuhumullâhu), innallâhe azîzun hakîm(hakîmun) :Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir.(Tevbe 9/71)

وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---Vellezînestacâbû li rabbihim ve ekâmus salâte ve emruhum şûrâ beynehum ve mimmâ rezaknâhum yunfikûn(yunfikûne) : Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar. (Şûrâ 42/38)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA KADIN-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

KADININ MİRAS HUKUKU

Kadın ve erkek birbirlerinin tamamlayıcısı olarak var edilmişlerdir. Allah katında her ikisi de eşittir, sevap ve günah açısından da aynı sorumlulukları paylaşırlar. 14 asır evvel ki dönemlerde kadın, pekçok alanlarda sosyal haklarından mahrumdu. Batı toplumlarında bile kadının mülkiyet hakkı, ancak 19. asrın sonlarında kabul edilmişti.

Kur'ân; kadına her türlü hukuki hakkını vererek onu erkekle eşit duruma getirdi. Böylece kadın, hakkı olan cemiyetteki yerini kazanmıştı. İslâm hukuku, mirasın paylaşımını adalet ve ihtiyaç prensibine dayandırıyordu. Miras; vefat eden kimsenin bıraktığı mal ve haklarda sıra, usül ve ölçü dahilinde, belli şahısların hak sahibi olmasıdır. O devirde kadın, yalnızca çocuk yetiştirme ve ev işleriyle meşgul olduğundan, ailenin geçimini temin tamam ile erkeğin görevi idi. Bu bakımdan mirasın taksiminde ihtiyaç ilkesi gereği yarım pay ayrılmasının ne kadar adil ve kadını koruduğu ortaya çıkar.

Bugün şartlar değişmiş, kadın da aile bütçesine katkıda bulunmak için dışarda çalışmak mecburiyetinde kalmıştır. Şu halde kadının da ihtiyacı arttığından eski gerekçe ortadan kalkmış hüküm de geçersiz olmuştur. Bu bakımdan yeni duruma göre çağdaş bir Din Şûrası ile uygun kararlar alınarak adaletin temin edilmesi Kur'ân'ın emri olmaktadır.

(Bkz. Bu Kitap - Anlaşmazlıklarınızı Allah'a Arzedin.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUR'ÂN'DA KADIN-MESUT KAYNAK

Mesaj gönderen Gul »

KADINA YARIM PAY VERİLMESİNİN HİKMETİ

4/11 : Allah size, çocuklarınız (ın alacağı miras) hakkında, erkeğe kadının payının iki katını tavsiye eder... Eğer çocuğu yok da ana-babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer...

Ayetten açıkça anlaşıldığı gibi ; ana-babadan, karı-kocadan gelen miraslarda bir erkeğin hissesi kadının payının iki katıdır. Ancak bu kural genel değildir. Bütün miras konularında uygulanmaz. İslâm Hukuk Sistemi'nde, mirasın üç temel unsuru vardır. Evlilik bağı, kan hısımlığı ve ihtiyaç. Kadın ile erkek arasındaki pay farkı, adalet ve ihtiyaç prensibine dayanmaktadır. Kur'ân, ailenin bütün mali sorumluluğunu erkeğe yüklemiş, o eşine çocuklarına bakacağı gibi muhtaç vaziyetteki anne-baba ve kızkardeşine de yardım ile vazifelendirilmiştir. İş hayatında çalışmadığı için ev işleriyle uğraşan, çocuk yetiştiren kadın ise ; mali gücü ne olursa olsun ancak ihtiyarî ve ahlakî bir sorumluluğun dışında, ailenin hiçbir masrafına iştirak etmeye mecbur olmadığı gibi, malını da dilediği gibi kullanma hakkına sahipti. Erkeğin malı devamlı tüketildiğinden azalacak, kadının malı ise harcanmadığından sabit kalacak, isterse işleterek de onu çoğaltabilecekti. Miras hukuku detayları ile incelendiğinde, Kur'ân'ın ikiye bir farkına rağmen kadını açıkça koruduğu ortaya çıkar.

Bugün toplumumuzda; şehirleşmenin ve medeniyetin getirdiği ekonomik şartlar çok ağırlaşmış, ailenin geçimi yalnız erkeğin kazancı ile sağlanamaz olmuştur. Bu şartlar altında kadın da çalışarak geçime katkıda bulunmak mecburiyetinde kalmıştır. Çağımızda yalnız eşler değil, ailenin yetişkin bütün fertleri de çalışarak geçime iştirak etmek durumundadırlar.


Resim

فَلأُمِّهِ السُّدُسُ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ آبَآؤُكُمْ وَأَبناؤُكُمْ لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً فَرِيضَةً مِّنَ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيما حَكِيمًا
Resim---Yûsîkumullâhu fî evlâdikum liz zekeri mislu hazzıl unseyeyn(unseyeyni), fe in kunne nisâen fevkasneteyni fe lehunne sulusâ mâ terak(terake), ve in kânet vâhideten fe lehân nısf(nısfu). Ve li ebeveyhi li kulli vâhidin min humâs sudusu mimmâ terake in kâne lehu veled(veledun), fe in lem yekun lehu veledun ve varisehû ebevâhu fe li ummihis sulus(sulusu), fe in kâne lehû ıhvetun fe li ummihis sudusu, min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ ev deyn(deynin). Âbâukum ve ebnâukum, lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum nef’â(nef’en), farîdaten minallâh(minallâhi). İnnallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen) :Allah, size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa 4/11)
Resim
Cevapla

“Kur'an-ı Kerim” sayfasına dön