HAKK ŞERRLERİ HAYR EYLER

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

HAKK ŞERRLERİ HAYR EYLER

Mesaj gönderen Gariban »

Resim


HAKk ŞERRLERİ HAYR EYLER!.

Hak şerleri hayr eyler
Ârif anı seyreyler
Zan etme ki gayreyler
Mevlâ görelim neyler!. Neylerse güzel eyler!.


Hepimiz hayatımızda çeşitli süreçlerden geçiyoruz ve bu süreçlerde akıllarımızın zannıyla bazen bu niye böyle oldu diye bazı hadiselerden esef ediyoruz, “bizim için şu hayrdır bu da şerrdir”lerimiz oluyor, OLsun- OLmasınlarla ömürlerimizi tüketip OL-AN’ı bir türlü zevk edemiyoruz..

Halbu ki gece ve gündüz dünyanın dönüşündendi ve atmosferin dışında hep gündüz ve hep güneş vardı ama 7 katın dışından bakamayınca gözler şaşılaşıp ikiliğe ve çokluğa gömülüp kalıyor. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.(kaddesallahu sırrahu) bunları tefviznâme şiirinde ne kadar hârikulâde motif motif işlemiş, okuyunca tefekkür etmeden geçemiyorsunuz. Tefekkürler bizi Kur’ÂN’a götürmeli ve kaynağımız oradan fışkırmalı, taa ki nakillenelim bu yüzden Kur’ÂN-ı Kerimimize müracaat etmeliyiz hep. Şerrler hayra, seyyiatlarda hasenâta tebdil eder mi bakalım inşaeALLAH.

اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَاُولٰئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّپَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَحٖيمًا
Resim---İlla men tabe ve amene ve amile amelen salihan fe ulaike yubeddilullahu seyyiatihim hasenat, ve kanellahu ğafurar rahîma:
Ancak tevbe ve iyman edip salih bir amel işleyenler başka, çünkü bunların seyyiatını Allah hasenâta tebdil eder ve Allah Gafûr, Rahîm bulunuyor [Furkân Suresi (25/70)]

Seyyiat : İnsan aklının zahir batın yaşayışına kendi nefsi adına sahip çıkması ile işlediği ameller seyyiattir.

Hasenat: İnsan aklının kendi özündeki Nura ve ruhundaki öz benliğine, ALLAH celle celâlihu ve Resûlullah sallallahu aleyhi vessellem adına ve şerefine sahip çıkışı ile nakillenmesi esmaü'l- hüsn'anın çarklarını besmele ile çevirtmesi ve Rabbı'yla bile olarak bu nakille amel etmesi sonucu oluşan efallere hasenât denir. Hüsn-ü amel de bu dur. Salih amel nedir dersek o da başka bir târifle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Nuruna sall ederek işlenen ameldir. "Ameller niyetlere göredir" hadisine istinaden ASL aranan niyet, işte bu hüsn-ü amelde ve salih amel de gizlidir…

Yukarıdaki âyetin sonunda Allah Gafur ve Rahim dir buyuruluyor. Allah, Rahimden geçen herkese Gafur’dur. Onlara rücu' kapısı bırakır.

Gafur teriminin manası nedir?..

Ga: El Galib olan Allah’tır.

Gafur: İÇerdeki Rabb-Resûl galibiyetidir. Kelimedeki –fur ekinde –firru vardır yani içeriye sığınış, kaçış vardır, Rabb’a ve Resûle yöneliş , için için yanış, içine çekiliş ve rücu' kapılarına gidiş vardır. Allah kuluna bulunduğu durumdan kurtulması için tevbe kapısı açar ve istiğfar etme fırsatı verilmiş olur. İstiğfar ise el-Gafur’u tercih etmektir ve El-Galib’e firru yapmaktır. Bu ise Allah ve Resûlüne (sallallahu aleyhi ve sellem) iman edip, teslim ve tâbi olarak ve salih ameller işleyerek olur çünkü galibiyet O’ndan’dır. Resulullah’a sall etmek lâzımdır ki rücu' kapılarından geçilsin.

اِنْ يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ وَاِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذٖى يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِهٖ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
Resim---"İn yensurkumullahu fe la ğalibe lekum, ve iy yahzulkum fe men zellezi yensurukum mim ba'dih, ve alellahi felyetevekkeli'l- mu'minûn: Eğer Allah size nusrat verirse o vakit size galib yoktur, ve eğer o sizi yardımsız bırakırsa kimin haddinedir ki ondan sonra size yardım etsin? ancak Allaha dayansın o halde mü'minler." [Âl’i-İmrân (3/160)]

فَفِرُّوا اِلَى اللّٰهِ اِنّٖى لَكُمْ مِنْهُ نَذٖيرٌ مُبٖينٌ
Resim---"Fe firru ilallah, inni lekum minhu nezirum mubîn: O halde hemen Allaha kaçın, haberiniz olsun ki ben size ondan bir açık nezirim." [Zâriyât (51/50)]

وَمَنْ يَتَوَلَّ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا فَاِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْغَالِبُونَ
Resim---"Ve men yetevellellahe ve rasûlehu vellezine amenu fe inne hizbellahi humu'l- ğalibûn: Ve her kim Allah ve Resûlüne iyman edenlere yar olursa şübhe yok ki Allah hizbidir ancak galib olacaklar." [Mâide Sûresi (5/56)]

“Afuv deki affetmek ile Gafur sıfatındaki affetmek arasinda ne fark vardır?

"Afuvda iç vücuda gelişten ayan'a çıkış vardır saf ve tertemiz affediş vardır siler büsbütün yeniden tertemiz olur, çocuk doğuşu gibi, Gafurda ise örtüş vardır hepten yok etmez” demişti bir sohbette Kul İhvani Hocamız.

Seyyiati silmez örter, örtülmesi ise seyyiatin etkilerinin şerrinden kişiyi koruması olabilir. O halde silmek yerine gidişat tebdile uğrar hasenata döndürülür. Arkasından gelen Gafur ardından gelen Rahim esması ise şerrden hayrı çıkarır, ölüden diriyi çıkarır, seyyiatin gidişatını hasenata çevirir, kâfir tevbe edip mü'min olur, hatalı fiiller işleyen hataları için özürdiler Rabbından ve iyi fiiller işler, yaptığı hatalı davranışların telâfisi için bazı iyi işlere girişir, üzdüklerini sevindirmeye çalışır, başkalarını düşürmek için kazdığı kuyulara çiçek ve ağaç eker, işlerin gidişatı değişir, şikâyetler razılığa dönüşür, cehâlet bakırı kemâlât altınına dönüşür, zahmet rahmete tebdil eder, geceler gündüze, nar nura, cehennem cennete döner, celâl mimlenir cemâle çevrilir, zehir zemzeme döner, şeytan melekleşmeye başlar, Lâ ilâhe’den İllâ ALLAH’a dönülür ve tevhid yaşanır.

Günahlar hep misliyle cezâlandırılırken iyilik ve sevaplar ise buğday başağı misâli er-Rahîm bereketiyle yüzlerce hüsniyet verir. İnsan tevbe edip Allah ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme teslim olur, tâbi olur ve mü'minleşip salih amel işlerse, âsi beden terbiye edilmez mi,
azgın nefs Firavunluk sıfatlarından tezkiye olmaya başlamaz mı, çirkin sıfatlar kalbden tasfiye olmaz mı, ve Ruh bunların neticesi olarak cilâlanıp tecliye olmaz mı?.

Olur elbette!..

وَمَنْ يَاْتِهٖ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَاُولٰئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلٰى
Resim---"Ve men ye'tihi mu'minen kad amile's- salihati fe ulaike lehumu'd- deracatul ula: Her kim de ona mü'min olarak salih ameller işlemiş bir halde varırsa işte onlara en yüksek dereceler var" [TâHâ Sûresi (20/75)]

صِرَاطِ اللّٰهِ الَّذٖى لَهُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ اَلَا اِلَى اللّٰهِ تَصٖيرُ الْاُمُورُ
Resim---Siratillahillezi lehu ma fi's- semavati ve ma fi'l- ard, e la ilellahi tesiru'l- umûr: O Allahın yoluna ki Göklerde ne var, Yerde ne varsa hep onundur, uyan!. bütün işler döner dolaşır Allaha varır"
[ŞûRâ Sûresi (42/53)]

Allah celle celâlihu aşağıdaki âyette hayrın ve şerrin yaratıcısının kendisi olduğunu ifâde etmektedir ki amentümüzde hayrihi ve şerrihi min Allahu Teâlâ derken bu kastedilmektedir. Burada "hayrlar ve şerrler Allah’ın yaratması iledir" derken insanların seçimlerinden dolayı olan sorumluluğunun kalktığı düşünülmesin!..

Beyt:

Bir işi murâd itme
Hak’dandır O red itme
Oldıysa inâd itme
Mevlâ görelim neyler!. Neylerse güzel eyler!.


اَيْنَ مَا تَكُونُوا يُدْرِكْكُمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنْتُمْ فٖى بُرُوجٍ مُشَيَّدَةٍ وَاِنْ تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُوا هٰـذِهٖ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُوا هٰـذِهٖ مِنْ عِنْدِكَ قُلْ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ فَمَالِ هٰؤُلَاءِ الْقَوْمِ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدٖيثًا
Resim---Eyne ma tekunu yudrikkumu'l- mevtu ve lev kuntum fi burucim muşeyyedeh, ve in tusibhum hasenetuy yekulu hazihi min indillah, ve in tusibhum seyyetuy yekulu hazihi min indik, kul kullum min indillah, fe mali haulai'l- kavmi la yekadune yefkahune hadisa: Her nerede olsanız ölüm size yetişir eflâke ser çekmiş burclarda da olsanız; bununla beraber kendilerine bir güzellik erdimi «bu Allah'dan» diyorlar, bir musıbet de değdimi «bu senden» diyorlar, de ki: hepsi Allah tarafından, fakat neye bu adamlar söz anlamağa yanaşmıyorlar [Nisâ Sûresi (4/78)]

Dime şu niçün şöyle
Bak sonuna sabr eyle
Yerincedir ol öyle
Mevlâ görelim neyler!. Neylerse güzel eyler!.

Dilden gamı dûr eyle
Tefviz-i umûr eyle
Rabbinle huzûr eyle
Mevlâ görelim neyler!. Neylerse güzel eyler!.

Sen adli zulüm sanma
Sabr it sakın o sanma
Teslim ol oda yanma
Mevlâ görelim neyler!. Neylerse güzel eyler!.


Seçimle olan sorumluluğu cüz-i iradeye işaret eden aşağıdaki âyette belirtmiştir. Yani hayr ve şerr Allah’ın yaratması iledir lâkin hasenât ve seyyiâtleri işlemeyi ise akıl sahipleri kendi iradeleriyle yaptığından dolayı bundan sorumludurlar ve kimsenin yaptığı seyyiatler için kaderi ve Allah’ı suçlamaması gerekir.

Bu hususta Münir Derman (kaddesallahu sırrahu) hocamızın "Su" isimli kitabında yer alan şu sözü ne kadar mânidârdır: “Alınyazım böyle idi, kaderim budur!” demek ince şüphelerin mevcudiyetinin doğurduğu, HAKK’ın emirlerini, Resûl’ün sünnetlerini ihmal edenlerin kuruntusuna verilen isimdir. Kader ve kaza’nın hakikatini anlayamayanların sözlüğünde mevcud bir duygu ifâdesi ve anlamıdır.”


مَا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ وَمَا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ وَاَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولًا وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَهٖيدًا
Resim---Ma esabeke min hasenetin fe minellahi ve ma esabeke min seyyietin fe min nefsik, ve erselnake lin nasi rasula, ve kefa billahi şehida: Sana güzellikten her ne ererse bil ki Allahdandır, kötülükten de başına her ne gelirse anla ki sendendir, biz seni insanlara bir Resul olarak gönderdik, şahid ise Allah yeter.
[Nisâ Sûresi (4/78)]

Bununla birlikte kötülükten de başına her ne gelirse sendendir nefsindendir ifâdesinde nefsin Allah’tan gelen hasenleri de anlamadığı için ve işin sonunu göremediği için musibet olarak zannetmesi ile kendi kendine çektirdiği azabada işâret edildiğini düşünmekteyim:

Şu hadisi serif bu düşüncemi desteklemektedir:

Sa’d bin Ebi Vakkas’dan (radiyallahu anhu) Rasulullah’ın (aleyhisselâm) şöyle buyurduğu rivayet edilir:
Resim---“Allah tarafından kendisine takdir edilene razı olması, insanoğlunun mutluluğundan ve Allah’tan hayır dilemeyi terk etmesi de bedbahtlığındandır. Yine, Allah tarafından kendisine takdir edilene karşı şikâyetçi olması, insanoğlunun bedbahtlığındandır.” [Tirmizî, Kader:15)

Görüldüğü gibi bu hadiste bedbahtlık kişinin hasenâtı seyyiât gibi görmesine sebep olmaktadır. Bir musibet bin nasihatten daha hayırlıdır sözü de ne mânidârdır…

İnsanların kaderleri çift yönlüdür, ne tarafa dâir seçim yaparlarsa Allah celle celâlihu da o yönde kaderlerini işletir bunun sebebi nefsin hayrı ve şerri seçme kabiliyetiyle yaratılmış olmasındandır yâni iki yönede meyillenebilir nefs. Buzluk da bulutluk hâli de nefslerimizde vardır. Aşağıdaki âyetlerde nefsimizin hem negatif hem pozitif yönlenmesinin kendi yapısında tanımlı olduğunu görmekteyiz:

وَنَفْسٍ وَمَا سَوّٰیهَا
Resim---Ve nefsiv ve ma sevvaha: Ve bir nefse ve onu düzenliyene

فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰیهَا
Resim---Fe elhemeha fucureha ve takvaha: Sonra da ona bozukluğunu ve korunmasını ilham eyliyene ki [Şems Sûresi (91/8-9)]
Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: HAKK ŞERRLERİ HAYR EYLER

Mesaj gönderen der-ya »

Yüce ALLAH C.C RAZI olsun güzellerden BİR gül sunmuşsunuz...

Resim


Açılır bir gün bahtımız hemen baktıkça batmaz ya, Sebepler hâlk eder hâlık kerem bâbın kapatmaz ya.
İbrahim Hakkı Hz.
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: HAKK ŞERRLERİ HAYR EYLER

Mesaj gönderen Gariban »

Resim---Hz.Enes (radiyallahu anhu) şöyle rivâyet etmiştir:
Rasûlullah (aleyhisselâm), “Allah bir kul için iyilik murad ettiği zaman, onu çalıştırır” buyurdu.
“Yâ Rasûlallah, nasıl çalıştırır?” denildi.
Rasûlullah (aleyhisselâm), “Ölümden önce iyi işler yapmaya muvaffak kılar” diye cevap Verdi. (Tirmizî, Kader:8)

Yukarıda , Furkan Sûresi 70. âyete istinaden seyyiatın hasenata tebdilinden söz ettik. Allahu Zul Celal, Neml Sûresi 11. âyette ise bize zâlimlik ve hüsniyet ikilisini bildirmektedir ki burada seyyiat yerine zulm eden “zâleme” kullanılması âdeta seyyiatların kaynağının zulm etmekten geldiğine dikkat çekmek için olabilir. Çünkü bir insanın aklına ve nefsine zulmetmesi kadar büyük bir seyyiat yoktur. Zulm, aklı karanlıkta boğar, nefsi esfeli safiline aşık eder, nefsi dünyaya ve dünyevi ihtiraslara köle eder, kişinin kendi basiret gözünü çıkartması ve kendi kendini summun-bukmun-umyun etmesidir. Cenâb-ı Allah bu âyetin devamında kişinin zâlimlik sifâtını husniyyet sıfâtına çevirmesine (tevbe etmesi ve salih amel işlemesi) tebdil eylemesine karşın, Kendisinin Gafûr ve Rahîm olduğunu bildirmiştir.

اِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ فَاِنّٖى غَفُورٌ رَحٖيمٌ
Resim---“İllâ men zâleme summe beddele husnem ba'de suin fe inni ğafurur rahîm: Ancak zulmeden sonra da kötülüğün arkasından güzelliğe tebdil eyliyen başka, ona da ben gafûr, rahîmim” [Neml Sûresi(27/11)]

Burada insanın cüzi’ iradesiyle hasenata adım atması vardır “tebdil eyleyen” buyrulmuştur.

Bu bahis, Neml Sûresi 10. âyette asanın ejderhaya dönmesi karşısında Musa aleyhisselâm ‘ın duyduğu korkudan ötürü hemen arkasından gelmektedir:

وَاَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَانٌّ وَلّٰى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَا مُوسٰى لَا تَخَفْ اِنّٖى لَا يَخَافُ لَدَیَّ الْمُرْسَلُونَ
Resim---“Ve elki asak, felemma raaha tehtezzu ke ennehâ cannuv vella mudbirav ve lem yuakkib, ya musa la tehâf, inni la yehâfu ledeyyel murselûn: Ve bırak asanı, derken onu çevik bir yılan gibi ihtizaz ediyor görüverince dönüb geri kaçtı ve arkasından bakmadı, ya Musâ, korkma, zira benim korkmaz yanımda Resûl olanlar” [Neml Sûresi, (27/10)]

Neml 11. âyette onlar korkabilir ama korkmasınlar denmektedir. İki noktaya burada dikkat çekmek isterim:

1. Korku-Ümit ikili sistemi
2. Murselun önce ve ona sall eden mü’minler ise hemen ardından getirilmiştir.

İşte hemen Neml Sûresinin 2. âyetine gidersek :

هُدًى وَبُشْرٰى لِلْمُؤْمِنٖينَ
Resim---“Hudev ve buşra li’l- mu'minîn: birer hidâyet ve müjde olmak üzere o mü'minlere” [Neml Sûresi, (27/2)]

Hidâyet, tevbe edip sall edenlere gelir ve bu âyetteki gibi Gafur esmâsı ile Allah’a rücu’ yolu bulurlar, ve müjdesi de ALLAH celle celâlihu’nun Rahimîyeti olur. Korku-Ümit ikilisine dâir daha âyet başında bildirilen Hidâyet –Müjde vardır. Neml 10. âyette “murselun’un (Resûllerin)” 11. âyetteki mü’minlerden önce gelmesinin sebebi Resûl ve ona sall eden mü’minlerin hidâyet bulacağını , Rabb’a ulaşımın Resûl’e sall etmekten geçeceğini göstermek içindir… Haber Merkezden -> Muhite ve sonra rücu’ ise Muhitten -> Merkeze doğrudur.

Musa aleyhisselâm Neml 7. âyette ne diyor ehline?

اِذْ قَالَ مُوسٰى لِاَهْلِهٖ اِنّٖى اٰنَسْتُ نَارًا سَاٰتٖيكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ اٰتٖيكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Resim---“İz kale musa li ehlihi inni anestu nara, seatikum minha bi haberin ev atikum bi şihabin kabesil leallekum tastalûn.: Hani bir vakıt Musâ, ehline demişti; ben cidden bir ateş hissettim, ondan size bir haber getireceğim, yâhud bir yalın şu'le alıp geleceğim, gerek ki bir ocak yakar ısınırsınız” [Neml Sûresi, (27/7)]

Musa aleyhisselâm, Kur'ÂN-ı Kerîm’de genel olarak nefs ile ilgili âyetlerde bahsedilmektedir. Nefsine zulmeden, onu karanlıklarda bırakarak (Rabbına rücu’ yolunu kaybetmiş) kaybolmuş, onu SUluktan BUZluğa çevirmiş kullar da, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sall ettiklerinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Nurundan gönül ocaklarını ısıtacak bir kıvılcım bir haber (Kur'ÂN) bulacaklar ve bu onlara hidâyet olacak, o Nur ile karanlıkları aydınlıklara dönecek, buz akılları eriyecek , seyyiatlerini farkedip tevbe edecekler ve ardından salih ameller işleyen kişiler olacaklar inşae ALLAH.

اِلَّا الَّذٖينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ
Resim---“İllellezine tabu mim ba'di zalike ve aslehu fe innellahe ğafurur rahîm.: Ancak, onun arkasından tevbe edib salâha girenler başka. Çünkü Allah gafûrdur, rahîmdir [ÂL-i İMRÂN, (3/79)]

İslama giriş için zorunlu olan kelime-i şehâdette Muhammed aleyhisselâm’ın Abdiyeti ve Resûlullahlığı da Kelime-i Tevhidde BİRliktedir.

"Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdûhü ve resûlü" derken “Abduhu ve Resûluhu” ifâdesinde bunu görüyoruz. Bazı sadeleştirmelerde Resûl yerine peygamber olarak ifâde edilmesi büyük yanlıştır. Burada islama giren kul için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin şehâdetine iştirak vardır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem merkezcildir ve şehâdettede, tevbede de, duada da islam olan bir kişi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şehâdet, dua ve tevbesine iştirak eder. Bireysel gitmez, BİZ-BİR-İZ olarak gider bu yolda, eğer Aklı Selim ise!..

Abduhu’dan HU’nun Abd’i olmak vardır. Burada “abd” tektir. Neden tektir?

Münir Derman hocamız ne diyor yazılarında :
“Beden, ruhun gölgesinin gölgesinin gölgesidir.”

Ne diyor Bawa Muhyiddin Hz.leri yazılarında:
“Biz Allah’ın Rahmetinin gölgesinin gölgesinin gölgesiyiz”

Kaç tane gölge oldu saydık mı? İster gölge de ister ayna de. Allah’ın rahmeti kim ? Kur'ÂN-ı Kerîmde “Rahmeten li’l- âlemin” kim ise, Rauf ur Rahîm kim ise O’dur!..

Bütün akıllar küllî aklın tecellîleri değil mi? Ve küllî akıl ise Rahmeten li’l- âlemin Nurundan yaratılmadı mı?. O halde akılların TAMMlanıp TÜMMlenmesi için merkezden türevle açılan akılların hepsinin merkezde bir defa bu Nura SALL etmesi zorunludur… Bilelik dâimiyetinin Ayanı Sabiteye geçtiği (abd) noktası kelimeyi şehâdette Abdullah diye gösterilirken hemen yanında Resûl ifâdesinin olması ise kelime-i tevhidi bilip bulup olup yaşaya bilmek için akılların o noktaya ulaşım (sall) yapmasının gerekliliğini ifâdeyi beyan bulunmaktadır. Bu yukarıdaki gölgelerde bu kelime-i şehâdetimizin içindedir. Buradan öyle görüyoruz, sürçü lisan ettiysek Allah affetsin. Allah en doğrusunu bilir.

فَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْا اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصٖيرٌ
Resim---“Festekim kema umirte ve men tabe meake ve la tatğav, innehu bi ma ta'melune besîr.: Onun için emr olunduğun gibi doğruluk et: sen ve beraberinde tevbe eden de aşırı gitmeyin, çünkü o her ne yaparsanız basîrdir” [Hud Sûresi, (11/112)]

Tebdil etme hususunda bir zaman ölçüsü verilmemiş. Bunun sebebi zamana yayılacak hasenâtların, seyyiâtların nefs üzerinde açtığı yaraları iyileştireceğini ve yerinde hüsniyet (salih amel) işleyen bir beden ve tezkiye olmuş ve tezkiye oldukça parıldayan bir nefs geleceğini müjdelemektedir.

Fakat insan şunu da unutmamalı ki kendisine darlık sonrası genişlik verildiğinde insan şımarabilir. Nefsi parıldarken birden gabirun da olabilir!.. Bu yüzden akıl ve nefs teyakkuzda olmalıdır. A’râf Sûresi 94. ve 95. âyette karyesine peygamber gönderilen milletlerin ibtida olmamaları için darlık ve sıkıntılardan geçtiklerini ve bu âfetlerin kendilerine verilmesi ile Allah’a yalvarıp yakarıp niyaz ile tevbeye ve kurtuluş yoluna yönelmeleri murad edildiğini ve daha sonra bunu yaptıklarında bu karyelerden seyyiatleri kaldırıp hasenata tebdil ettikten sonra yeni gelen nesillerin bolluk ve refaha ulaşınca bozulduklarını, şımarıp atalarının başına gelenden ders almadıklarını ve bununda arkasından helâk edildikleri anlatılıyor. Bu âyetler sadece toplumsal olarak değil bireysel nefisler içinde olabileceğine bir uyarı mahiyetinde alınabilir. Her insan bir kavmdir sonuçta:

وَمَا اَرْسَلْنَا فٖى قَرْيَةٍ مِنْ نَبِىٍّ اِلَّا اَخَذْنَا اَهْلَهَا بِالْبَاْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ لَعَلَّهُمْ يَضَّرَّعُونَ
Resim---“Ve ma erselna fi karyetim min nebiyyin illa ehâzna ehlehâ bil be'sai ved darrai leallehum yeddara'ûn: Biz hangi memlekete bir Peygamber gönderdikse iptida ahâlisini şiddet ve zaruretle sıkmışızdır ki niyaza düşsünler” [A’raf Sûresi , (7/94)]

ثُمَّ بَدَّلْنَا مَكَانَ السَّيِّئَةِ الْحَسَنَةَ حَتّٰى عَفَوْا وَقَالُوا قَدْ مَسَّ اٰبَاءَنَا الضَّرَّاءُ وَالسَّرَّاءُ فَاَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Resim---“Summe beddelna mekanes seyyietil hasenete hatta afev ve kalu kad messe abaenad darrau ves serrau fe ehâznahum bağtetev ve hum la yeş'urûn: Sonra da fenalık yerine güzelliğe tebdil etmişizdir, tâki artmışlar ve demişlerdir: Doğrusu atalarımıza sıkıntılı haller de olmuş, sürûrlü demler de, tam o vakit biz de kendilerini hatırlarından geçmezken ansızın tutmuş bastırıvermiştik.” [A’raf Sûresi , (7/95)]

Son olarak aşağıdaki âyette tebdil etme ve bedel fiiline bir daha bakarsak:

نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَا اَسْرَهُمْ وَاِذَا شِئْنَا بَدَّلْنَا اَمْثَالَهُمْ تَبْدٖيلًا
Resim---“Nahnu halaknahum ve şededna esrahum, ve iza şi'na beddelna emsalehum tebdila: Biz yarattık onları ve kundaklarını biz bağlâdık, dilediğimiz vakıt de kılıklarını tebdil ederiz.” [İnsan Sûresi, (76/28)]

Bu âyette Elmalılı Hamdi Yazır (kaddesallahu sırrahu.) tefsirinde şöyle demektedir:

"Dilediğimizde yerlerine benzerlerini getiririz". Burada "tebdil-i emsâl = yerlerine benzerlerini getirme" mimin kesriyle misil'den, kendilerini yok eder, yerlerine diğer benzerlerini yaratırız mânâsına, tebdil-i zevât yani zâtlarını değiştirme mânâsına da olabilirse de, sıfât ve kılık mânâsına mimin fethasıyla mesel'den türetilerek "sıfâtlarını, niteliklerini değiştirme" mânâsına olmak daha uygundur. Nitekim Vâkıa Sûresi'nde, "Kılıklarınızı değiştirmek ve sizi bilmeyeceğiniz bir yaratılışla yaratmak üzere.."(Vâkıa, 56/61) âyetinde bu mânâ açık idi.

Elmalılı Hamdi Yazır Efendi'nin bu yorumunda sıfât ve niteliklerin tebdile uğraması iki türlüde olabilir, ya rahmet ya azaba gidecektir. Bu âyetin , daha önce bahsettiğimiz seyyiatlerin hasenata tebdil âyetleriyle birlikte tefekkür edildiğinde insan aklının seyri süluk seferindeki aşamalara ve rücu noktalarına işaret eden ve sıfâtlarındaki değişimlere dair tamamlayıcı bir âyet olduğu âşikârdir. Fakat bütün bu ulaşımların oluşması için ANA (ÜMMÎ) ulaşım noktası olan Resûlullah'a teslimiyet şarttır...

garibAN
Es-Selâm ve Sevgiyle
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: HAKK ŞERRLERİ HAYR EYLER

Mesaj gönderen Gariban »

Allah razı olsun Der-Ya can kardeşim geleni gönderiyoruz inşae'ALLAH.
Resim
Cevapla

“Kur'an-ı Kerim” sayfasına dön