LEV LA

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

LEV LA

Mesaj gönderen Gariban »

LEV LÂ

وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰـذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظيمٍ

Ve kalu LEV LÂ nuzzile hazel kur’ânu ala raculim minel karyeteyni azîm:
Ve «ne olurdu şu Kur’ân iki memleketten bir büyük adama indirilse idi» dediler [ Zuhruf Suresi, (43/31)]

Geçen gün aksiseda kardeşimizin yazısında bahsettiği yukarıdaki âyeti kerime hakkında tefekkür ederken bazı düşündüklerimi sizlerle paylaşmak istedim. Kur’ân-ı Kerimimiz hepinizin bildiği gibi sistematik bir kitap, hatta bir âyeti kerimesinde "kitab-in markum" diye
içindeki sayısal sistemlere ve bu yapısına dikkat çekilmiş. Içinde sayısal ve terimlerin Hayy elektriği ile birbiri ile irtibatta olduğu yaşayan bir INSAN gibi ve Insan'ın INSAN olabilmesi ve maddi-manevi kemale erebilmesi için lazım ve layık olan ve merkeziyeti ile her insana cevap verebilecek özellikte olan bir kitab. Bu âyeti kerimeyi okurken bunun neresinden bakayım diye düşündüm, RABBimizin Kur’ân-ı Kerimde defalarca yinelediği iki deyim burada dikkatimi çekti. Birincisi "Ve Kalu" ikincisi ise "Lev La" deyimleri.

"Ve kalu " deyimi, "dediler ki" deyimi 61 ve belki daha üzeri âyette kullanıldığı yerlerde genelde insan aklının kıyas ile getirdiği eleştirilere, nefsin vesveseleriyle yapılan eleştirilere,aklın itirazlarına ve cahil saldırılarına karşı RABBimiz tarafından cevap veren âyetler. Resulullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz burada RABB ve kul arasında ara kesitte çünkü yapılan itirazlarada her hangi bir husus hakkındaki sorgulamalara da Uluhiyetten cevap getiren bir konumda. Yapılan itiraz, aklın sorgulamaları, cahil düşünceleri, kıyaslamaları ve vesveselerine karşı nüzul olunan bir âyet dahi yapısal olarak okunduğunda korkutucu ve inzar edici göründüğü halde bazen bu korku verici kelimelerin altında bir sistemin anlatılışına, başka bir çok şeyin denmekte olduğuna, bilgilendirici bir mesajın insanoğluna rahatlaması için verildiğine, yahut bir şeyi suistimal etmemesi için önlem olduğuna, yahut Sünnetullahin işleyişine dair bir ipucuna bir çok âyette şahit olmuşsunuzdur. Işte bu "Ve Kalu: Dediler ki, dedi v.b" ve "Lev La" âyetleri bazen birlikte bazen ayrı olarak çeşitli âyetlerde karşımıza çıkmaktadır. Şimdi bu yukarıdaki âyeti kerimede geçen kelimlere bir bakalım inşa'ALLAH:

ve kâlû : ve dediler
lev lâ : olmaz mı, olsaydı, (öyle) değil mi
nuzzile : indirilir
hâzâ : bu
el kur'ânu: Kur'ân
alâ raculin: bir adama
min : den
el karyeteyni : iki belde
azîmin : azîm, büyük

Bu âyeti kerimenin tefsirinde Elmalılı Hamdi Yazır Efendinin (k.s) aşagıdaki yorumlarını gormekteyiz:

"Şunlar, Resulullah (s.a.v)'a çağdaş olanlar, bunların arasında olan Kureyş ne olurdu bu Kur’ân iki şehirden büyük bir adama indirilseydi dediler.
KARYETEYN, Mekke ile Taif. Demek ki Kur'ân'ın güzelliğini hissediyorlar da onu Peygamber'e yakıştıramıyorlar, zavallılar büyüklüğü dünya malı, dünya makamı ile sanıyorlar. Mekke'de Velid b. Muğire, Taifte Urve b. Mes'ud es-Sakafî gibi, dünyaca zengin gördükleri kimseleri Peygamber'den büyük sayıyorlar da Kur'ân'ı da onlara layık görüyorlar. Yüce ALLAH da red ve azarlama ile buyuruyor ki "RABBinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar?"


Yaptigim kelime aramalarinda, "Lev La: olmaz mı, olsaydı, (öyle) değil mi" deyimini Kur’ân-i Kerim içinde taradigimda iki sekilde kullanilisi dikkatimi çekti birincisi Nebilerin ve Resulullah sallallâhu aleyhi ve sellemin teblig gorevinde ALLAH'in yaptigi seçime dair insan akillarinin kuskularina ki "KUSKU" ise giderilmediginde inancin koküne dinamit koyan, vesveselerden dogan vehmani bir ozelliktir, iste bu âyetler RABBimiz tarafindan bu kuskulara verilen cevaplarin geçtigi âyeti kerimelerdir ki bunlarda bir peygamberin nasil olmasi gerektigine dair kemale ermemis akillarin kuruntulari, kendince yakistirmalari ve beklentileri ALLAHu Zül Celal'in peygamber seçimine dair itirazlar halinde belirmekte ve bu itirazlara RABBimiz tarafindan cevaplar verilmekte. Asagida bunlardan bazi ornekler verelim insae'ALLAH:

وَيَقُولُ الَّذينَ كَفَرُوا لَوْلَا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه اِنَّمَا اَنْتَ مُنْذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ
Ve yekulullezine keferu lev la unzile aleyhi âyetum mir rabbih, innema ente munziruv ve likulli kavmin hâd:
O küfredenler diyorlar ki ona RABBından bambaşka bir âyet indirilse ya... Sen ancak bir münzirsin, her kavm için yalnız bir hâdî var [Rad Suresi, (13/7)]


وَيَقُولُ الَّذينَ كَفَرُوا لَوْلَا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه قُلْ اِنَّ اللّٰهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدى اِلَيْهِ مَنْ اَنَابَ

Ve yekulullezine keferu lev la unzile aleyhi âyetum mir rabbih, kul innellahe yudillu mey yeşau ve yehdi ileyhi men enâb:
Yine o küfredenler diyorlar ki: Ona RABBından bir âyet indirilseydi ya!.. De ki, hakikat ALLAH dilediği kimseyi şaşırtıyor, kim de gönül verirse kendini hidâyet buyuruyor [Rad Suresi, (13/27)]


وَقَالُوا لَوْلَا يَاْتينَا بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّه اَوَلَمْ تَاْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِى الصُّحُفِ الْاُولٰى
Ve kalu lev la ye'tîna bi âyetim mir rabbih, e ve lem te'tihim beyyinetu ma fis suhufil ula:
Birde RABBından bir âyet getirse ya! Dediler, yâ kendilerine evvelki kitablardakinin beyyinesi gelmedimi ki? [Taha Suresi, (20/33)]


وَقَالُوا مَالِ هٰـذَا الرَّسُولِ يَاْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشى فِى الْاَسْوَاقِ لَوْلَا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذيرًا
Ve kalu mali hazer rasuli ye'kulut taame ve yemşi fil esvak, lev la unzile ileyhi melekun fe yekune meahu nezira:
Bir de «bu Peygambere ne oluyor? dediler: yemek yiyor ve çarşılarda yürüyor, ona bir Melek indirilse de maıyyetinde yaver bir savulcu olsa ya! [Furkan Suresi, (25/7)]

وَقَالَ الَّذينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلٰئِكَةُ اَوْ نَرٰى رَبَّنَا لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فى اَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُوًّا كَبيرًا
Ve kalellezine la yercune likaena lev la unzile aleynel melaiketu ev nera rabbena le kadistekberu fi enfusihim ve atev utuvven kebira:
Bununla beraber likamızı ümid etmiyenler dediler ki: «o melâike bizim üzerimize indirilse ya, yâhud RABBımızı görsek â» celâlime kasem ederim ki doğrusu nefislerinde kendilerini büyüksündüler, büyük azgınlık ettiler [Furkan Suresi, (25/21)]


وَقَالَ الَّذينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِه فُؤٰادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتيلًا
Ve kalellezine keferu lev la nuzzile aleyhil kur’ânu cumletev vahideh, kezalike li nusebbite bihi fuadeke ve rattelnahu tertila:
Yine o küfredenler dediler ki: o Kur’ân ona cümlesi birden indirilseydi ya! Biz onu gönlüne iyi tesbit edelim diye böyle ındirdik ve fevkal'âde bir tertil ile tertil eyledik [Furkan Suresi , (25/32)]

وَقَالُوا لَوْلَا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَاتٌ مِنْ رَبِّه قُلْ اِنَّمَا الْاٰيَاتُ عِنْدَ اللّٰهِ وَاِنَّمَا اَنَا نَذيرٌ مُبينٌ

Ve kalu lev la unzile aleyhi ayatum mir rabbih, kul innemel ayatu indellah, ve innema ene nezirum mubîn:
Netekim ona RABBından âyetler indirilse ya dediler, de ki: o âyetler, hep ALLAHın ındindedir, ben ancak açık bir nezîrim [Ankebut Suresi, (29/50)]


وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْاٰنًا اَعْجَمِیًّا لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُ ءَاَعْجَمِیٌّ وَعَرَبِىٌّ قُلْ هُوَ لِلَّذينَ اٰمَنُوا هُدًى وَشِفَاءٌ وَالَّذينَ لَا يُؤْمِنُونَ فى اٰذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى اُولٰئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَعيدٍ
Ve lev cealnahu kur’ânen a'cemiyyel le kalu levla fussilet ayatuh, e a'cemiyyuv ve arabiyy, kul huve lillezine amenu hudev ve şifa', vellezine la yu'minune fi azanihim vakruv ve huve aleyhim ama, ulaike yunadevne mim mekanim beîd:
Ve eğer biz onu a'cemî bir Kur’ân yapa idik diyecekler idi ki: âyetleri tafsıyl edilseydi ya! Araba Acemce mi? de ki: o, iyman edenler için hidâyet ve şifadır, iyman etmiyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o onlara karşı körlüktür, onlara uzak bir mekândan haykırılır. [Fussilet Suresi, (41/44)]

وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰـذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظيمٍ
Ve kalu lev la nuzzile hazel kur’ânu ala raculim minel karyeteyni azîm:
Ve «ne olurdu şu Kur’ân iki memleketten bir büyük adama indirilse idi» dediler [ Zuhruf Suresi, (43/31) ]

فَلَوْلَا اُلْقِىَ عَلَيْهِ اَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ اَوْ جَاءَ مَعَهُ الْمَلٰئِكَةُ مُقْتَرِنينَ
Fe lev la ulkiye aleyhi esviratum min zehebin ev cae meahul melaiketu mukterinîn:
Eğer o dediği gibi ise üzerine altın bilezikler atılsa ya! Yâhud yanında Melâikeler dizilse gelse ya! [Zuhruf Suresi, (43/53)]


وَقَالَ الَّذينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللّٰهُ اَوْ تَاْتينَا اٰيَةٌ كَذٰلِكَ قَالَ الَّذينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِثْلَ قَوْلِهِمْ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْ قَدْ بَيَّنَّا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Ve kalellezine la ya'lemune lev la yukellimunellahu ev te'tina ayeh, kezalike kalellezine min kablihim misle kavlihim, teşabehet kulubuhum, kad beyyennel âyâti li kavmiy yukinûn:
İlmi olmıyanlar da, ALLAH bizimle konuşsa ya, yahud bize bir mu'cize gelse ya, dediler, bunlardan evvelkiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişti, kalbleri birbirine benzedi; cidden yakîn edinecek bir ümmet için biz mucizeleri açık bir suretde gösterdik


وَقَالُوا لَوْلَا اُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌ وَلَوْ اَنْزَلْنَا مَلَكًا لَقُضِىَ الْاَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ

Ve kalu lev la unzile aleyhi melek, ve lev enzelna melekel lekudiyel emru sümme la yunzarûn:
de dediler ki: “Ona (açıktan göreceğimiz) bir melek indirilse ya!” Eğer (öyle) bir melek indirseydik artık iş bitirilmiş olurdu, sonra da kendilerine göz açtırılmazdı. (Hemen helâk edilirlerdi.) [En’am Suresi, (6/8)]

وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه قُلْ اِنَّ اللّٰهَ قَادِرٌ عَلٰى اَنْ يُنَزِّلَ اٰيَةً وَلٰـكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

Ve kalu lev la nuzzile aleyhi âyetum mir rabbih, kul innellahe kadirun ala ey yunezzile âyetev ve lakinne ekserahum la ya'lemûn:
Durmuşlar da ona bambaşka bir âyet indirilse ya diyorlar, de ki: şüphesiz ALLAH öyle bir mu'cizeyi indirib durmağa kadirdir ve lâkin ekserisi bilmezler [En’am Suresi, (6/37)]


وَيَقُولُونَ لَوْلَا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه فَقُلْ اِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّٰهِ فَانْتَظِرُوا اِنّى مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرينَ

Ve yekulune lev la unzile aleyhi âyetum mir rabbih, fe kul innemel ğaybu lillahi fenteziru inni meakum minel muntezirîn:
Bir de «ona RABBından bambaşka bir âyet indirilse ya» diyorlar, sen de de ki: gayıb ancak ALLAHa mahsus, intızar edin ben de sizinle beraber muntazır olanlardanım [Yunus Suresi, (10/20)]

RABBimiz bu âyeti kerimelerde insan akıllarını yermek, onları yerden yere vurmaktan ziyade onları tefekkürle kemale erdirmek için bu âyetleri inzal etmiştir diye düşünmekteyim.

Ikinci tip "lev la" kullanımında ise bu sefer "lev la " diyen RABBimiz, kullar değil. Bu âyetlerde ise ALLAHu Zül Celal bize "lev la" diyerek Rahmetinin insanoğlunu nasıl kuşattığını, verdiği bir nimetin yahut yarattıgı illiyet mekanizmasındaki işleyişte O'nun fazl ve rahmetinin Sünnetullah içindeki tecellisine ve rolüne dair işaretler vermekte ve bu sebeple O'nun rahmetinin neleri önlendiğine dair, O'nun El-Hafiz oluşuna dair bizi tefekküre gark etmekte, O'nun inâyeti olmasa bunu yapamazdık dedirtmekte, RABBul aleminin rahimiyetine dair bizi düşündürmektedir. Bazende kullarına batıl yerine hakki tavsiyelerindede "lEV LA "deyimi kullanılmıştır (bunun yerine şunu yapsalardı EVLA olurdu yani sizi VELi ederdi VELilige uygun davranis ve amel olurdu gibi):

ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنْتُمْ مِنَ الْخَاسِرينَ
Sümme tevelleytum mim ba'di zalik, fe LEV LA fadlullahi aleykum ve rahmetuhu lekuntum minel hasirîn:
sonra onun arkasından yüz çevirdiniz, eğer üzerinize ALLAHın fazl-ü rahmeti olmasa idi her halde hüsrana düşenlerden olurdunuz [Bakara suresi, (2/64)]

فَهَزَمُوهُمْ بِاِذْنِ اللّٰهِ وَقَتَلَ دَاوُدُ جَالُوتَ وَاٰتٰیهُ اللّٰهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَاءُ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَفَسَدَتِ الْاَرْضُ وَلٰـكِنَّ اللّٰهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَمينَ
Fe hezemuhum bi iznillahi ve katele davudu calute ve atahullahul mulke vel hikmete ve allemehu mimma yeşa', ve lev la def'ullahin nase ba'dahum bi ba'dil le fesedetil ardu ve lakinnellahe zu fadlin alel âlemîn:
Derken ALLAHın izniyle onları temamen bozdular, Davud Calutu öldürdü ve ALLAH kendisine mülk ve hikmet verdi ve daha dilediğinden ona ta'lim de buyurdu, ALLAHın insanları birbiriyle defetmesi olmasa idi Arz, mutlak fesad bulmuş gitmişti ve lâkin ALLAHın zevil'ukul âlemlerine bir fazlı var [Bakara Suresi , (2/251)]

وَاِذَا جَاءَهُمْ اَمْرٌ مِنَ الْاَمْنِ اَوِ الْخَوْفِ اَذَاعُوا بِه وَلَوْ رَدُّوهُ اِلَى الرَّسُولِ وَاِلٰى اُولِى الْاَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ اِلَّا قَليلًا
Ve iza caehum emrum minel emni evil havfi ezau bih, ve lev radduhu iler rasuli ve ila ulil emri minhum lealimehullezine yestembitunehu minhum, ve lev la fadlullahi aleykum ve rahmetuhu letteba'tumuş şeytane illa kalila:
Hem emn-ü havfe dair bir haber geldiği vakıt kendilerine onu yayıveriyorlar, halbuki onu Peygambere ve içlerinden ülül'emr olanlara arz etseler elbette bunların istinbata kadir olanları onu anlar bilirlerdi, eğer ALLAHın fazl u rahmeti üzerinizde olmasa idi pek azınızdan maadası şeytana uymuş gitmiştiniz. [Nisa Suresi, (4/83)]

وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ اَنْ يُضِلُّوكَ وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِنْ شَیْءٍ وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ وَكَانَ فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ عَظيمًا
Ve lev la fadlullahi aleyke ve rahmetuhu lehemmet taifetum minhum ey yudilluk, ve ma yudillune illa enfusehum ve ma yedurruneke min şey', ve enzellellahu aleykel kitabe vel hikmete ve allemeke ma lem tekun ta'lem, ve kane fadlullahi aleyke azîma:
ALLAHın fazl-ü rahmeti üzerinde olmasaydı onlardan bir taife seni bile hukümde haktan şaşırtmayı kurmuşlardı, maamafih onlar yalnız kendilerini şaşırırlar, sana hiç bir zarar edemezler, nasıl edebilirler ki ALLAH sana kitab ve hikmet indirmekte ve bilmediklerini sana bildirmektedir, hem ALLAHın senin üzerinde fazlı çok büyük bulunuyor.[Nisa Suresi, (4/113)]

لَوْلَا يَنْهٰیهُمُ الرَّبَّانِيُّونَ وَالْاَحْبَارُ عَنْ قَوْلِهِمُ الْاِثْمَ وَاَكْلِهِمُ السُّحْتَ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَصْنَعُونَ
Lev la yenhahumur rabbaniyyune vel ahbaru an kavlihimul isme ve eklihimus suht, le bi'se ma kanu yasneûn:
Bari Rabbaniyyun ve Ahbar bunları günâh söylemekten ve haram yemekten nehyetseler! Ne fena san'ate alışmışlar [Maide Suresi, (5/63)]

فَلَوْلَا اِذْ جَاءَهُمْ بَاْسُنَا تَضَرَّعُوا وَلٰـكِنْ قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Fe lev la iz caehum be'suna tedarrau ve lakin kaset kulubuhum ve zeyyene lehumuş şeytanu ma kanu ya'melûn:
Hiç olmazsa böyle tazyikımız geldiği vakıt bâri yalvarsaydılar ve lâkin kalbleri katılaşmış, Şeytan da her ne yapıyorlar ise kendilerine süslü göstermişti [En'am Suresi, (6/43)]

وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمُ الأَنْهَارُ وَقَالُواْ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلا أَنْ هَدَانَا اللّهُ لَقَدْ جَاءتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ وَنُودُواْ أَن تِلْكُمُ الْجَنَّةُ أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Ve neza'na ma fi sudurihim min ğillin tecri min tahtihimul enhar ve kalul hamdu lillahillezi hedana li haza ve ma kunna li nehtediye lev la en hedanellah, le kad caet rusulu rabbina bil hakk, ve nudu en tilkumul cennetu uristumuha bima kuntum ta'melûn:
Bir halde ki derunlarında kîn kabilinden ne varsa hepsini söküb atmışızdır, altlarından ırmaklar akar «hamdolsun o ALLAHa ki hidâyetile bizi buna muvaffak kıldı, o bize hidâyet etmese idi bizim kendiliğimizden bunun yolunu bulmamıza imkân yoktu, hakıkat RABBımızın Peygamberleri emri hakk ile geldiler» demektedirler, ve şöyle nidâ olunmaktadırlar: işte bu gördüğünüz o Cennet ki buna amelleriniz sebebiyle vâris kılındınız [Araf suresi , (7/43)]

لَوْلَا كِتَابٌ مِنَ اللّٰهِ سَبَقَ لَمَسَّكُمْ فيمَا اَخَذْتُمْ عَذَابٌ عَظيمٌ
Lev la kitabum minellahi sebeka lemessekum fima ehaztum azabun azîm:Eğer ALLAHdan bir yazı geçmiş olmasa idi aldığınız fidyeden dolayı size mutlak büyük bir azâb dokunurdu [Enfal Suresi, (8/68)]


Devam edecek Inşae'ALLAH...
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: LEV LA

Mesaj gönderen simurg »

Gariban yazdı:Ve kalu LEV LÂ nuzzile hazel kur’ânu ala raculim minel karyeteyni azîm:
Ve «ne olurdu şu Kur’ân iki memleketten bir büyük adama indirilse idi» dediler [ Zuhruf Suresi, (43/31)]


Bu Ayet-i Kerime'yi düşünürken,
Ayet-i kerimede açıkça bahsedilen yanlışlığa,
Biz'lerinde çok kolay düşmekte olduğumuzu gördüm.
insan kendisi üzerinden örnekler buldukça "Eyvah" diyor.
Öğrenilmiş şartlanmalarımız mı diyelim?
Hiç düşünmeden takliden benimsediğimiz alışkanlıklarımız mı diyelim?
Ne diyelim bilemedim.
Bunu bilemezken ve düşünürken de,
bir yanlışlığa bahane aramakta olduğumu görünce iyice üzüldüm.

İnsan gerçekten çok zalim.
Aklımızın yanlışlıklarını silip,
yerine doğrusunu yerleştirme işini,
inşaallah ömrümüz içerisinde başarabilelim. Amin.
Ne kadar da kolayca sahiplenivermişiz yanlış huy ve düşünce şekillerini.

Adına ne dersek diyelim,
yada neresinden tutarsak tutalım,
her durumda da iyileşmeyi bekleyen çok ciddi bir hastalık olarak karşımızda duruyor bu çirkin yanlışlıklar.
Bunca açıkça zalimlik olduğu belli olan
-kıyas yapma
-kendimize göre liyakat tayin etme
bunlar elle tutulur bir tarafı olmayan,
özrü de kabahatini geçmiş olan ve derhal düzeltilmez ise Allah muhafaza,
üzerine Kazb mührünü yiyip ebediyyen kangren kalması tehlikesi olan çok ciddi yaralarımız.

Bu hasta taraflarımızı normal saymakta olduğumuzu anlayınca hele, iyiden iyiye dehşete kapıldım.
Çok basitçe kullanıp geçtiğimiz bir çok kelimelerin ne derece ciddiyet arz ettiğini,
Biz'e neler anlatmakta olduğunu,
Ayet-i Kerimelerin nasılda ikaz OL-alım diye Biz'i sarsmaya olanca gücüyle gayret içerisinde olduklarını,
gördüğümüzde hele,
daha evvel görmediğimiz eksikliklerimizi karşımızda buluveriyoruz.
(Doğru aynaya bakıp, herşeyi net görmek) ifadesini kullansak tam doğru olur belkide.
Bu güne kadar gözümüz görmek istediğini görmüş ise herşeyi,
bunda baktığı yerdeki aynanın yanlış seçilmiş bir ayna olmasının etkisi olsa gerek.


Rabbimizin kullarına sonsuz merhameti neticesinde
Rahmeten lil Alemin olan Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin zatihi kendisinin ve
Müstesna hayatının Biz'ler için nasıl Eşsiz,benzersiz bir Nimet-i İlahi olduğunu
anlamaya başladıkça ufalıyorum ufalıyorum, ve yok olasım geliyor.

En ufak bir harfin bile Biz'im için bir mesaj taşımakta olduğunu gördükçe hayretim büyüyor.
Bütün İlahi bilginin, aslında apaçık ve apaşikar ortada olduğunu, ama Biz'im görememiş olduğumuz gerçeği çok acı. veriyor.
Ezeli ve Ebedi olan, Kadim İnsani değerlerin,
Tartışılmaz şekilde kusursuzca, insanın saadeti için uygulanması teklif edilmiş olan Ahlaki kuralların,
Hiç eğilip bükülmeden dosdoğru bir şekilde yapılmış OL-AN İlahi ikazların,
nasılda zalimlikle insanlar tarafından kendilerine göre şekillendirilip,
hayati yanlışlıklar içerisinde kalındığını anlamamız gerekli.

Bu çok acı hallerimizi sıralamaya kalksak ne listeler yeter,
ne de tesbitler biter.
Ancak insan olarak ferden hayatlarımızın ve
bütün insanlık olarak istikbalimizin mahvolmaması,
eldeki imkanların heba olmaması için,

Can tende iken, imkan elde iken artık uykulardan uyanmalı, sarhoşluklardan ayıkmalıyız inşaallah.
.

Aslında yukarıdaki Ayet-i Kerimedeki durum hakkında yazacaktım.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerine Resuliyeti layık görmeyen insanlar,
kendilerini liyakat tayin edebilecek bir derecede sanmaktalar.
İnsanı nasıl değerlendirebiliriz ki,
günlük hayatın içerisinde de rastlamaktayım.
Bir insanın elindeki bir nimet, bir hal, durum, makam,varlık, her ne ise işte
diğer insanların tasası oluveriyor çoğu zaman.

Bazımız kendimizin daha layık olabileceğini kast etmenin bir yolu gibi,
o kimsenin eksik zayıf değersiz tarafları olduğundan bahisle ,
biribiri içinde birçok yanlışlığı yapabiliyoruz.

oysaki muhakkak bir say-ü gayreti neticesi kavuşmuştur o nimete,
veya Rabbinin karşılıksız hibe ve hediyesi, lutfu olarak nail edilmiştir,
hangimiz bilebiliriz ki.

Zaten layık olup -olmamak meselesi,
taa Adem Aleyhisselam'a nefha üflenmemiş iken,
"o secde edilmeye layık değil, o balçıktan,ben ise ateşten halkedildim" sözüne kadar gitmekte.

Ama netice vahim tabii,
bir söz Adem neslinin imtihanının tohumu oluvermiş.

demek ki sözlerimiz de tohumlar gibi ekilmekte.
Her kelimemizin 360 derece her tarafında dimdik durmamız, sÖZ'ümüzün ER'İ OL-mamız İnsan ve Kul OL-mamızın en önemli gereği.
İnşaallah hep bu hal üzere bulunmak ve yaşamak nasibimiz OL-sun Rabbim Amin.

Ne insanların elindekinde gözümüz olmalı
ne liyakatın hesabını güdüp, böyle bir davanın peşine düşmeliyiz,
ne de Biz'den başka bilen yokmuş gibi, Nimet-i İlahiyeye adres tarif etmeliyiz.

Bizim işimiz olmayan meseleler yüzünden ebedi hüsranda ve Nar'ın ehli olmak peşinde gitmekten sakınmalıyız,
sakındırmalıyız.
Yanmamak iyi tamam , Lakin yananlara da mani olmak lazım ya,
İşte bütün bunca satırlar yine bu sebepten yazıldı.

Ola ki, okuyan yazandan Arif ola,
anlayan anlamayanlara anlata.
Biz dahi yeniden okurken ve İz İz'leyenleri takip eder iken anlamamız kolaylaştırıla inşaallah ve amin.
Elhamdülillahirabbilalemin.

Eksik kusurumuzu Rabbim affeyle,
Biz'leri Hüsn-i Hal üzere yaşat ve ebedi hayatımıza Hüsn-i şehadetler ile geçmemizi nasib ve ihsan eyle inşaallah.

Amin Ya Muin Celle Celaluhu.
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: LEV LA

Mesaj gönderen gullale »

ResimGariban CAN, RABBimin rızâsının üzerine olmasını niyaz ederim. Âyet-i Kerîmeler üzerinde tefekkür ettiğimizde nice hikmetler mânâlar çıkmakta açılmakta ve hayranlığımız arttıkça artmakta.... ELimizdeki iki emânet; Kurân-ı Kerîm ve EHL-i Beyt aleyhimu's-selâm'ın kıymetini BİLenlerden, İZini BULanlardan, YOLunda OLanlardan ve HAKKa'l-Yakîn YAŞAyanlar Kervanında yer alanlardan oluruz.

Forum konuları Tasavvuf içerikli, AKLımızca, ANladığımızca, YAŞAdığımız Dîn gerçeğimizi paylaşmak, Şeriat'ın uygulama sahâsındaki tezâhürleri, Târikatların uygulama tavırları, EHLinin Ma'rifet müjdeleri ve HAKÎKAT nurları olarak akıp gitmekte.

MuhaMMedî NUR sitesinin alanındaki internet sitelerinden öne çıkan özelliği Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimize+Kurân-ı Kerîm'e+RABBi'l-Âlemîn'e hasbî hizmet. Hedefinin BİZ en iyiyiz, BİZ daha iyiyiz gibi bir yarış ve yer edinmekten çok uzakta, TEK DOĞRU(Sırâtı Mustakîm) TEK HAKÎKATi(Kurân-ı Kerîm) TEK MABUD(RABBi'l-Âlemîn) AKLın lehvun ve laibun tuzaklarından kurtarılarak AKLa HAKKa'l-Yakîn SEYRÂN ettirmek olduğunu biliyorum. Eksik gördüğüm, eksik bildiğim ve anlatmadığım kısımlarını da kardeşlerim tamamlaya in şâe ALLAH. En azından bu kadarını bilmekte ANlamakta ve bu hedef merkezinde kabımca kadarımca hizmette zerre miskal de olsa dahlim olmasını niyaz etmekteyim RABBi'l-Âlemîn'imizden.

Bu kapsamda Hadis-i Şerif'lerin Arabca aslı ile birlikte mânâsının forumumuzda incelenerek AKLımıza MÜSLİM'lik, Kurân-ı Kerîm'in âyetleri üzerinde halisâne, muhlisâne, sâfiyâne rabtolarak anlamaya azm u gayret göstererek KALBime MU'MİNlik kapısını açmasına vesîleler arayalım in şâe ALLAH.. Birbirimizi anladıklarımızla besleyerek anlamadıklarımızı anlayacak seviyeye gelmemize sebebler kılınalım in şâe ALLAH. Gönlüm Foruma katılan her kardeşimin bu çalışma ve çabanın içinde olmasını diliyor. Onun gördüğü ile ben neler görebilirim kimbilir? Benim gördüğüm kime ne düşündürür kimbilir?

Gariban kardeşim amacım LEV LÂ başlığı ile dikkat çektiğin konu hakkında düşündüklerimi anladıklarımı paylaşmak ve bu düşündürmeye sebeb olduğun için sana duâ etmek idi. Öyle hissiyat uyandırdın ki içimde bu cümlelere tebdil oldu dilimdekiler...

Âhir zaman denir yıllarca. Bilmiyorum bu zaman o zaman mı? Âhir zaman arefesinde miyiz? Ancak ÂN içre ÂN üzere YAŞAdığımıza olan inancımız benliklerimizin âhir zamanı olan mevtimiz-ölümümüz ile şahsımızda sudur edebilir ya da BİZ olarak hakîkaten Âhir zamânın arefesinde olabiliriz. Bundan başka da alternatif yok gördüğüm kadarıyla. Bu durumda daha ayık çok uyanık hep teyakkuzda olmak zamânı nerede olursak olalım ne halde olursak olalım... Artık şimdi içinde bulunduğumuz zorluk darlık öfke vb ne varsa bir kenara itip KIYAM etmek AKLımızın kendisine yapacağı yegâne himmet olacak. Mümkün olduğunca elimizden geldiğince gücümüz yettiğince hizmet ehli olmalıyız. Bu gibi AKLımızı dürten silken konularla faydalara açılmasına çalışmalıyız in şâe ALLAH.

Kurân-ı Kerîm âyetleri üzerinde düşünmeye başladığımızda bir âyetten ne kadar çok mânâ bulacağımızı, anlayacağımızı ve ucunu tuttuğumuz âyet ipinin bizi çekerek kendi ile hem hâl yaptığını göreceğiz in şâe ALLAH... Senin düşünmeye davet ettiğin "LEV LÂ" âyetleri gibi;

LEV kelimesi, kendisine olumluyu çekmek kendinden olumsuzu savmak için kullanılabilecek en kapsamlı kelime.

LEV iki kanatlı bir istek kelimesi. Biri olsun biri olmasın kanadına hâiz.

LEV, keşke içeren bir "ah keşke ben olsaydım" "niye o?" âcizlik cümlelerini oluşturabilmek için kullanılabilecek en bâriz "şâyet" "keşke" kelimesini ihtivâ ediyor. Bir yanda çok istenilen diğer yanda hiç istenilmeyeni en gerçekçi olarak bir arada anlatabilmenin ifâdesi.

İnsan ve VAR olan hakkında AKLın, Olmak istediği mutlak iki durum görünüyor,

1. Olumluda illâ yer alabilmek; Her "ben"lik AKLının kendisine yaşamı süresince ki bu süre ne kadar olursa olsun, empoze ettiği kabullendiği şartlandığı bağımlı olduğu "doğru"su "iyi"si "güzel"i "gerçek"i ni benimser ve bu çizdiği sınır içinde yer almak onu besler, kuvvet verir, yaşatır... Menfaat olarak tanımlanabilecek, bu ve benzeri hissiyat ve kıvam içinde olmaktan kaynaklı bir yargılama, ölçme biçme işidir. AKILlar sayısınca iyi güzel ve gerçek tanımı olabileceği gibi toplumsal AKLın kabul ettiği ortak iyi doğru gerçek ve güzel kavramları da vardır. Toplumu elinde tutan belli başlı ortak kabuller; YASAlar-ÖRF/ÂDET VE GELENEKLER-AHLÂK KURALLARI-DİN KURALLARI. İlk üç kabul, ferden insan olarak beğenilmiş, etrâfında kümelenmiş olan yargıları içerir. Dördüncü kabul ise ki bir teslim olma ve emniyyet sahâsıdır, İlâhî kaynaklı olanlardan hareketle şaşmaz kaçılmaz tartışılmaz kesinliklerdir.
Genel insan kavrayışı istisnâlar hâriç -ki onlar bireysel kabullerine sıkı sıkıya bağlı olmakla toplumdan ayrılır, kendi âlemlerinde yaşamayı tercih ederler- bu dört kabul sahâsında ortak olumluda yer almaktan mutlu olur, sağlıklı olur, huzur bulur, hattâ makam sâhibi, mülk sâhibi, eş sâhibi, vb olur. Kabullerimiz İlâhî ölçüye uyan alanlarla kesişirse, sevap-helal-kulluk rengine boyanır. Kesişmediği yerde YARATANın ananelere verdiği sınırlı serbestlik sahâsında mubah olarak yerini alır. Tamâmen dışında kalan ve zıt gittiği yerde ise günah-haram-tağut içeriğinde azıp taşarak yaşanır ve bir yerde nokta konur. LEV kelimesi için şekil vermeye çalıştığım görüntü ilk üç kabulde yer alan ancak İlâhî kabulde yer almayan durumlarda İnsanın "neden bu üç kabul içinde değil? " sorusunu sormasıdır ki cehlinin karanlığında duvara çarpması gibidir. LEV, HAKKın doğrusunda olamayanın bu doğruyu anlayamayanın kullandığı ifâde, şaşkınlık, azgınlık kelimesidir.

2. Olumsuzda illâ yer almamak, yâd bile edilmemek. Ölümden kaçar gibi kaçtığımız bir durumdur bu. Birinci maddede bahsettiğim kabullere göre kendince olumsuz gördüğü, menfaatine ters görünen ne varsa, hangi durumsa onun içinde olmayı kesinlikle reddetmektir -içinde olduğu halde-, kaçmak istemektir, âdetâ yönlendirme yapmak azmi içinde, gayretinde ama kendini aşan sahada olmanın çâresizliği ile kullandığı ifâde olarak görülmektedir. Çocukluğumuzdaki AKLımız ile ÇOCUK AKLımızın hep ileri sürdüğü gerekçeler gibi...

Gariban CAN Âyet-i Kerîmelerde kullanılan LEV, artık OLANı değiştirilemeyecek konumda olduğunu anladığında kullandığı kelime olarak dikkatimizi çekiyor.. Zira AKLınca değiştirebilecek konumda olduğunu gördüğünde hakâret eden, işkence eden, katleden kimliğini kullanıyor. Azgınlıkta ileri gidenlerden oluyor.

LEV AKLın BeBe ve Çocuk hallerinde, Şeriat ve Târikat aşamasında, Nefsin emmâre ve levvâme kıvâmında kullanılan bir kelime.
Genç AKIL da LEV benzeri ifâdeler kullanabiliyor ancak gerekçesi başkalaşmış, dışarı yüklediği ithamı içeri çekmiş, kendi ile hesâba girmiş bulunuyor... Hangi halde kullanılırsa kullanılsın ELinde olmayan bir durum için kullanıldığı kaçınılmaz. ELinde olan durumlarda, AKIL OLANı oldurduğunu ZANNettiğinde ise LEV demek yerine, bahâneler, sebebler, kurbanlar bularak yine kendini kurtarma aklama çabasında oluyor.

Buraya kadar LEV kelimesinin nasıl neden nerede kim tarafından kullanıldığını anlamaya çalıştım. Âyetlerin içeriği ile ilgili çalışmayı in şâe ALLAH bilahare yapmak nasip ola.


Es-SELÂM selâmeti El-EMÎN emniyyeti üzerimize ola...
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: LEV LA

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili Simurg can kardeşim ve Güllale ablam,
Eklemeleriniz beni ne kadar memnun etti bilemezsiniz, Simurg canım gönül esintileriniz ve bakış acılarınızdan memnuniyet hissettim. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize olan sevgi bağınız yazınızı okudukça gönlen hissettiğim ulvi bir duygu idi, bununla birlikte kendi aklımızın kapanlarına ve tehlikelere düşmemek yönündeki kendimizi sorgulamaya dair yorumlarınıza ve uyarılarınızada çok hak vermekteyim hamdolsun, ve dualarınıza da amin diyorum kardeşim. Güllale abla, Arabça dil ve gramer eksikliğimden ötürü yapmış oldunuz takviyeden dolayı çok müteşekkirim ve ilmi analizinizi zevk ile okudum. Allah ebeden hepimizden razı olsun inşae'ALLAH. Dediklerinize can-ı gönülden katılıyor ve ortak bir söyleminizde odaklaşıyorum, yazdıklarımızda ki eksiklerimizi kardeşlerimizin tamamlaması ve görüşleriyle Muhammedi bir renk katmaları, akıllarımızın tammlanıp tümmlenme sürecinde çalışmalarımızın daha da çok meyve vermesi ile ilgili benliksiz sadece Hakk'ın rızası için Hasbi ve Habibi hizmettir dileğimiz inşae'ALLAH.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: LEV LA

Mesaj gönderen Gariban »

Nebiyül üMMi’den gelen süte bakıp sütün çıktığı MeMe yi elestiren DeDe BeBe akıllar,
Iki beldede değil âlemlere rahmet olan bir nebiye inzal ediliyor olan Kur’ÂN'ın farkında değiller.
Makam-ı MahMud sahibi MuSTaFa olan Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e nüzul oluyor bu Kur’ÂN el-AN.
Emin beldenin emini Muhammed ul Emin olan Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme inzal ediliyor.
Bu âyeti kerimede Allah’in seçimine hürmet etmemek var, Ressamın fırçasını beğenmemek var.
Fırça ise kendi nutkundan boyamıyor.
Bu âyeti kerimede iki beldede “azim” bir rical istenirken,
Şuayb aleyhi's-selâm‘a karşı çıkan müşriklerde ise “aziz” bir kişi düşlemekteler.

قَالُوا يَا شُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثٖيرًا مِمَّا تَقُولُ وَاِنَّا لَنَرٰیكَ فٖينَا ضَعٖيفًا وَلَوْلَا رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَ وَمَا اَنْتَ عَلَيْنَا بِعَزٖيزٍ
Kalu ya şuaybu ma nefkahu kesiram mimma tekulu ve inna le nerake fina daifa ve lev la rahtuke le racemnake ve ma ente aleyna bi azîz:

Ya Şuayb! dediler: biz senin dediklerinin çoğunu iyi anlamıyoruz ve her halde biz seni içimizde pek zaıyf buluyoruz, eğer taallûkatından beş on kişi olmasa idi mutlak seni recmederdik, senin bize karşı hiç bir ehemmiyetin yok [Hud Suresi, (11/91)]

قَالَ يَا قَوْمِ اَرَهْطٖى اَعَزُّ عَلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَاءَكُمْ ظِهْرِیًّا اِنَّ رَبّٖى بِمَا تَعْمَلُونَ مُحٖيطٌ
Kale ya kami erahti eazzu aleykum minellah, vettehaztumuhu veraekum zihriyya, inne rabbi bi ma ta'melune muhît:
Ey kavmim! Dedi: benim taallûkatım size Allahdan daha mı azîz ki onu arkanıza atıp unuttunuz, haberiniz olsun ki rabbım bütün amellerinizi muhıttır [Hud Suresi, (11/92)]

Bu sözler bu akıllar tarafından nebilere söylenirken, onların VEKiLi olanın El-Aziz ve El-Azim olan ALLAHu Zül Celal olduğu gerçeğini bir kenara itmiş oldular ve O’nun seçimine hürmet edilmesi gerektiğini, ALLAH’ın dilediğini yaptığını unuttular, VEKiL’in O olduğunu düşünemediler.


فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحٰى اِلَيْكَ وَضَائِقٌ بِهٖ صَدْرُكَ اَنْ يَقُولُوا لَوْلَا اُنْزِلَ
عَلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ جَاءَ مَعَهُ مَلَكٌ اِنَّمَا اَنْتَ نَذٖيرٌ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ وَكٖيلٌ

Fe lealleke tarikum ba'da ma yuha ileyke ve daikum bihi sadruke ey yekulu lev la unzile aleyhi kenzun ev cae meahu melek, innema ente nezir, vallahu ala kulli şey'iv vekîl:
Şimdi ihtimal ki sen «ona bir hazine indirilse ya veya beraberindeki bir melek gelse ya» diyorlar diye göğsün daralarak sana vahyolunanın ba'zısını bu sebeble terkedecek olursun, fakat sen sırf bir nezîrsin. ALLAH İSE, HER ŞEY’E KARŞI VEKİL
[Hud Sûresi , (11/12) ]

Resuli Ekrem efendimiz öyle mükemmel bir AYNa idi ki onlar için baktıklarinda kendi düşüncelerindeki eksikleri görüyorlardı bu insanlar. Ebu Cehil'in Resul-i Ekrem efendimize bakışı ile Ebu Bekir Sıddık (r.a) in ona bakışı arasında bir kıyas vardır bu Hz.Rumi (k.s)'ni mesnevisinde şöyle anlatılmıştır:

"Bir gün Resûlullah (a.s) karşıdan çıkageldi. Ebû Cehil O'nu görünce: "Hâşimoğulları'ndan şu adam (Muhammed) ne kadar çirkin bir adam!" dedi.
Hz. Peygamber Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bunu duyunca tebessüm ederek:
-Haddi aştın ama doğru söyledin! buyurdu.
Sonra Ebû Bekir Sıddîk (r.a) geldi. Resûlullah'a (a.s) bakıp:
-Sen ne kadar güzelsin, yüzün ne kadar aydınlık , diye O'nu övdü.
Resûlullah (a.s) ona da tebessüm ederek:

-Ey gönül ehli, sen de doğru söyledin, buyurdu. Orada bulunanlar:
-Ya Resûlallah! Çirkinsin diyene de, güzelsin diyene de: 'Doğru söyledin!' buyurdunuz. Bunun hikmeti nedir? diye sordular.
Resûlullah (a.s):

-Ben Allahu Teala'nın nuruyla cılalanmış bir aynayım. Herkes bende kendisini görür. Şimdi de öyle oldu! buyurdu." (Abdulbâkî Gölpınarlı, Mesnevî şerhi, I, 433-434)

Bunun gibi Resul-i Ekrem efendimize bakanlarda kendi eksik anlayışlarını o aynada görüyorlar idi. Kur'an-ı Kerimde simurg canın yukarıda ifade ettiği gibi doğru bir aynadır, kendisine doğru şekilde, kible istikametinde yaklaşan insanlara , Allah yolunda samimi, sadık ve sabırlı olanları kemale erdiren mükemmel bir kitap iken şeytanı bir akılla şeytanı şekilde kendisine kible yönünün haricinde değişik istikametlerden yanaşanlarıda saptırıcı bir kitaptır, bu sapıklıklarının sebebi ise kendi tercihleridir.

Madem ki LEV LÂ diye girdik bu yazıya ve tam yeri gelmişken şu kudsî hadiside burada hatırlayalım inşae'ALLAH:

“LEVLÂKE LEVLÂKE Lema halaktü'l-eflâk= Sen olmasaydın, sen olmasaydın Ben âlemi yaratmazdım”

Burada SEN denilerek Cenab-ı ALLAH'ın hitab ettiği RESULULLAH Sallallahu aleyhi ve sellem'dir. Güzel hocamız Kul Ihvani'nin üstüne basarak gece söylediği gibi, Cenab-ı ALLAH'ın “SEN” hitabı Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem iken Cenab-ı Allah'a “SEN” diye tek hitab eden de sadece Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizdir.

Azimlik ve azizlik mal yığıp benlik adına sahib çıkmak mıdir?
“…..halbuki izzet, Allahın ve Resulünün ve mü'minlerindir ve lâkin Münafıklar bilmezler….” [Munafikun Suresi, (63/8)]

ALLAHu Zül Celal Tin Sûresinde Zeytin ve incire ve beldeyi emin'e dikkat çekiyor.
ZeYTİN ve incire (TİN) teklik ve kesrete ve bu ikilinin zuhur edişine iMKâN veren şu beldenin emini Muhammed ül Emin sallallahu aleyhi ve sellem’e. Buradaki HAZEL BELEDil EMiN derken söylenilen "HAZEL" kelimesi yakınlık belirtmektedir demişti Hocamız.
O Muhammed ül Emin ki, El-Aziz ve El-Azim sıfatlarının mazharı olan Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’dir.

Zeytin tin’in yaşayışına sahiplik eden, içinde kesret olan ve onu yaşayışa geçişine sahiplik eden tekliktir.
Resulullah SAV efendimizin NURu âlemlerin zuhuru için bir AYNadır. KeSRete ve KeVSeRe ALLAH için sahiblik eder o.

İnKÂR ve İKRaR KaRyeteynini Lâ ilahe-illâ ALLAH tevhidiyle, Zâhir ve Batın iKRAları ile Z-iKR eden Zül Celali Vel iKRaM’ın her AN iKRaM noktası, Rububiyet SıRRının Kun fe yekun çıkış noktası Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden bahsediliyordu lakin onlar onu göremiyorlardı, yoksa bekledikleri rical Mekke ve Taif karyeteyninin reisleri olsa ki ne fayda idi. Onların yakıştırdıkları azimlik azizlik bizim bahsettiğimiz türden değil idi.

AZiZ ve Azim , sıfatları bana okurken kuvvet ve kudret, Celal ve Cemal gibi göründüler. CeLaL in “lâm” larından bir lâmın mim lenince Cemal olusu gibi Azizin Z'lerindeki zâhir batın potansiyel sahibiyetliğide masiva mimi ile zuhur ettiğinde AZiMlik ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum. Buda ikili sistemlerde Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin Nurunun konumuna işaret etmektedir. Kur'an-ı Kerim meallerinde "Karyeteyn" kelimesini iki belde diye çevirmekteler bense bu kelime içindeki IKRAlara, ve ikili sisteme ve bu ikili sistemin zuhur noktası olan Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin Aziz ve müstesna ve mukaddes nuru mübareklerine dikkat çekmek istedim, ilk IKRA emrininin kendisine geldiği Resulullah Sallallahu aleyhi ve selleme diyorum!.. O halde aradıkları sıfatlar yerli yerinde ASLen Resulu Ekremde mevcut idi lakin bunu görememekteydiler. Bir başkasına bu manasını dahi kavrayamadıkları sıfatları akıllarınca yakıştırmaları Allahu Zül Celal'in Kur'an-ı Kerimdeki sözü ile ZULM olur idi ki ALLAH celle celâluhu zulm etmez ve lakin bu arayışları ile bu insanlar kendi akıllarına zulm etmektelerde bu zulm karanlığında hakkın ve hayrın zuhur noktasına yönelememekteler di.

وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰـذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظيمٍ
Ve kalu lev la nuzzile hazel kur’ânu ala raculim minel karyeteyni azîm:
Ve «ne olurdu şu Kur’ân iki memleketten bir büyük adama indirilse idi» dediler [ Zuhruf Suresi, (43/31) ]

Kul İhvani hocamız IKRA kelimesi için bir sohbetinde şöyle demiş ti?

“Rububiyet sırrı kudretini muhammedi seviyede duyuştur IKRA.
Emrullah ile bildirilen Muradullah rükun olarak yaşanır, bu yüzden ERKAN diyoruz.”

Allahu zül celal eksikliklerimizi bağışlasın, bizleri sınırsız rahmetine gark etsin,
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin kadir ve kıymetini bilenlerden eylesin hepimizi çünkü
ALLAH celle celâluhu Kur'an-ı Kerim'de efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'i kendisinden ayırmayarak bir çok âyeti kerime'de
zikretmiştir, Resulüne imanı tabi olmayı kendisiyle birlikte şart kılmıştır. Hal böyle iken ALLAH celle celâluhu nun kadir ve kiymetini bilmede
önce Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi bilmek bulmak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'de olmanın ve onun gözüyle görüp yaşamanın önemi
açıkça ortaya çıkmaktadır...
Subhaneke Allahümme ve bi hamdike eshedü enla ilahe illa ente vahdeke la serike leke ve etebü ileyke.
Subhaneke Allahumme ve bi hamdike eshedu enla ilahe illa ente vahdeke la serike leke ve etebu ileyke.
Subhaneke Allahumme ve bi hamdike eshedu enla ilahe illa ente vahdeke la serike leke ve etebu ileyke.
Allahumme Salli ve sellim ve barik ala seyidina Muhammedin Abdike ve Nebiyyike Ve Resulike Ve Nebiyyül Ümmii ve ala alihi
ehlibeytihi ve sahbihi ve ümmetihi..
Amin Ya Latif,
Ya Kerim
Ya Rahim
Ya Vedud
Ya Fettah
Ya Settar
Ya Gaffar
Ya ALLAH c.c.
Amin. Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: LEV LA

Mesaj gönderen simurg »

Gariban yazdı:“Rububiyet sirri kudretini muhammedi seviyede duyustur IKRA.
Emrullah ile bildirilen Muradullah rukun olarak yasanir, bu yuzden ERKAN diyoruz.”




"RÜKN NEDİR?

Sözlükte
"bir şeyin kuvvetli, sağlam olan yanı, köşesi;
büyük iş; mal, mülk gibi medârı kuvvet olan şey, direk, destek,
bir şeyin aslını oluşturan parçalardan her biri; cüz, unsur" gibi anlamlara gelen rükn,

dinî bir kavram olarak, ibadetlerin ve akitlerin aslî unsurlarını ifade etmektedir
Halk arasında namazın içindeki farzları diye adlandırılan ve namazı oluşturan
kıyam, kıraat, rükû, secde, ka'de gibi fiil ve davranışlar, namazın rükünleridir
Hacda Arafat vakfesi ve ziyaret tavafı,
oruçta imsak bu ibadetlerin rükünleridir
Genel olarak icap ve kabul de akitlerin rüknünü oluşturur [/color]
İbadet ve hukukî işlemlerde rüknün bulunmaması, onun bâtıl olmasını doğurur (bk Bâtıl, Butlân, Fesât)

Ayrıca sözlük manasına uygun olarak,
Kâbe'nin her bir köşesine de rükn denilmektedir
Hacerü'l-esvedin bulunduğu köşeye Rüknü Haceri'l-Esved denir
Diğerlerine de o yöndeki ülkelere nispetle Rüknü Irakî, Rüknü Şâmî ve Rüknü Yemânî isimleri verilmiştir ."



“Rububiyet sirri kudretini muhammedi seviyede duyustur IKRA.
Emrullah ile bildirilen Muradullah rukun olarak yasanir, bu yuzden ERKAN diyoruz"

Nedense bu ifadeye çekildi bütün dikkatim bir AN'da.
Allah Razı OL-sun garibAN kardeşim.
"Rukn" kelimesini daha iyi anlarsam, işaret etmiş olduğunuz ifadeyi daha iyi anlarım düye düşündüm.
Sözlük açıklamasında da çok ilgi çekici bir noktayla karşılaştım.
"Akitlerin rüknünü, (icab) ve (kabul) oluşturur" ifadesi.
İslam Rabbimizin teklifidir ya,
Müslümanların İslamı kabul ediş akitlerinde Resulullah sallalahu aleyhi ve sellem Efendimize biatlarında,
başka hiçbir yöne bakmayacağım, bildirdiğin yolda, İz'de yürüyeceğim ve
eski taptığım çokları, putları, herşeyi atıp Birr istikamete yöneleceğim, iman edeceğim.
Ve bunu da Sen'den kabul etmekteyim, demek gibi geldi.
İcabın Kabul'i ile Akit tamam olabilmekte.

Ve Biz'lerin boğazımızdan aşağı inip müslümanlığımızın İman OL-abilmesi içinse,
"Rububiyet sirri kudretini muhammedi seviyede duyustur IKRA" en önemli kabul etmekle sorumlu olduğumuz Rükun bu.

Muhammedi seviye' her zaman çok kullanageldiğimiz bir ifade,
ve bunun Rububiyet sırrı kudreti gereği olduğunu anlayabilmek, biraz daha baktığımız pencereyi yakınlaştırmakta sanki.
Rabbimizin Rububiyet Sırr'ı ve bu sırrın kudreti var,
IKRA diyebilmenin şartı bu kudreti Yaşa-yabilmek,
AMMA yaşayabilmeninde en önemli ve TEK şartı Muhammedi seviyede DUY/UY'abilmek demek,
Resulullah sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e sonsuz Mhabbet ve şartsız,kıyassız,hesapsız teslimiyyet ile ancak bu istikamete yönelebilip,
bu Rükun şartına UYmuş olabileceğiz inşaallah.
Ne "Muhammedi Seviye" ifadesi basit bir ifade,
ne de ciddiyetsizce Ayet-i Kerimelerimizi okumak Muhabbetimize vesile olabilmekte,
ve Biz'i seviyeleyebilmekte.
Dikkatimizi çekmiş olduğunuz AZİM ise tamda bunu anlatmakta şükürler OLsun.

Çok ince ama çok ciddi önemli noktalara dikkatimizi çektiğin için kalben ve daimen teşekkür ederim Can kardeşim.
İnşaallah düşündüklerimizi yine izah edebilmemiz nasib olur. Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: LEV LA

Mesaj gönderen Gariban »

Ben teşekkür ederim sevgili Simurg can kardeşim,
Çok güzel açılımlar yaptınız hamdolsun Rabbımıza. RüKuN ile ilgili olarak sözlük açılımlarında kullanılan üçlü harfler ve sözlük manası ile bazı dillerden bize geçmiş ve yahut bazi dillere Arapçadan girmiş olabilecek kelimelere dogru bir yolculuk başlatmış oldunuz içimde hamdolsun. RüKuN köşelere verilen isim bir şeyin kuvvetli aslı yani. Bu ifade çok önemli. Hocamızın dedigi Rububiyet Kudreti de burada bu kuvvetli yani teşkil etmekte. Kuvvet ise kullanılan zâhirde izhar edilen olmakla birlikte kudret kelimesi yine hocamızdan ögrendiğim kadariyle potansiyel olarak mevcut olan yani kuvvetin batınında mevcut olandır. Zâhirde kuvvete çıkmış olarak izhar olunur.
Şimdi futbolda köşe vuruşlarına KoRNer denilir bu ingilizcede CoRNer (Köşe) olarak bilinir ve ingilizceye ise latincedeki ve Fransizcadaki KoRNa yahut KoRNae(boynuz çıkış yeri, boynuz, projeksiyon noktası, yani uyun gibi bir şeyin çıkış noktası, açı yaparak çıktığı yer, ayrıt, kesişme noktası, budak kısmı, son üç noktası, v.b) dir. KoRoNa latincede taç yapan, halka çizen, taç manasında kullanılmaktadır. Tıpta kalbin KoRoNer damarları denilince kalbi besleyen damarlar anlaşilir ki bunlar taç gibi kalbi çevreleyen damarlardır. KRN harflerinin ilginç şekilde başka dillerdede benzer şekillerde kullanılmış olması çok ilginç bir husus. RüKuN kelimesinde KuN vardır OL emri vardır bu yüzden Hocam muradullah olarak bu emrullahın yaşayışından söz etmekte. Allahın KUN emrinin ve OL-ANların çıkış noktası Hacer ül Esved ile temsil edilen akdes noktası, Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin nurunun temsili olduğu köşedir Kâbe’de. Bu yüzden Hocam kıyamette herşey o delikten, o ana uyun noktasından projekte olduğu gibi yeniden tekrar içeri girecektir der. Onunda ardından Rububiyet vardır bu yüzden Hocam RüKuNda R harfini Rububiyet ile açıklamakta Allah demiyor bakınız. Ağacın en kuvvetli ve balta ile kesilemeyen yerleri budak noktalarıdır. Nasıl bir ağaç dallandıkça dallanır yapraklar çıkar sonra çiçekler sonra meyveler bunların hepsi birer oluştur. Bir kalbur üstü örnekle, havayi fişeği attığımızı farzedelim havaya, ve "big bang" deki gibi bir patladı o bir OLuşta, binlerce parçalarıda havada küçük patlamalar yeni oluşlar yaptılar derken her parçanın yayılımlarını asl çıkış noktalarına bakarsanız onların rükunları oralardır. Nasılki ağacın dallanıp, yapraklanıp, çiçek açıp meyve vermesi sırasındaki oluşların ANA röper çıkış noktaları açılımların olduğu kısımların olması lazım ve layık olduğu gibi bunların birinin olmayışı verilecek olan meyvenin oluşmasını engellediği gibi, namazın ve ibadetlerinde rükunlarını terk ettiğimizde bu ibadetin zincir halkalarını negatif yönde etkilemiş oluruz diye düşünüyorum.
Şimdi kabenin diğer köşelerine gelince bunların hepsinin bu havayi fişekteki gibi kara noktadan izhar olduklarını düşünebilirmiyiz?
KaBe zaten Bilelik kudretinin zuhur yeridir. Atomun çekirdeği gibi. Biz havayi fişekte desek, dal çiçek örneğide versek bunları bir sıralamaya koymaktayız nedense ve zaman algısı ile bahsetmekteyiz hep halbuki AN dediğimizde bütün bu oluşlar bir ANda çıkıp diğer bir AN arasındaki aklimizin hareket okuyuşları ile bize bu sıralamaları algılamaktayız. Bunun en son uç noktası olan AN noktası ise Hocamızın Rububiyet Kudreti diye bahsini yaptığı o esas ana RüKuN noktası diye düşünüyorum kardeşim.
Ben böyle anlamaktayım, eksikliklerim varsa Allah affetsin, Allah en doğrusunu bilir, Hocamız da düzeltir bizi inşae'ALLAH. Allah el-KeRiM dir.
Es Selam ve sevgiyle
garibAN
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: LEV LA

Mesaj gönderen simurg »

Gariban yazdı:namazin ve ibadetlerinde rukunlarini terk ettigimizde bu ibadetin zincir halkalarini negatif yonde etkilemis oluruz diye dusunuyorum


İşte bu açıklama tam da yerini buldu Aklımda hamdolsun.
Namaz ve emr-i ilahi olan tüm ibadetler, kurallar, şartlar, hepside İslam'ın birer Rükun'u,
yani bu Rükun'lar kendisi çok önemli bir köşe olduğu gibi,
görevli oldukları alanda herşey bitmemekte
kendilerinden zuhur etme potansiyeli olan daha birçok özellik ve güzelliklerinde sebebi olmak durumundalar.

Namazın içerisindeki "Rüku" yu örnek verirsek, kelime olarak da aynı kökten olan.

kendisine başlıbaşına bir hal-duruş-mesaj içeren ibadet gözüyle bakabileceğimiz gibi,
yani başlıbaşına da bir özellikve kıymet ifade etmesinin yanında,
Rüku'nun, kıyam ile secde arasında BAĞ vazifesi ile de vazifeli olduğunu düşünebiliyoruz.
Resmin istersek küçük bölümlerine bakalım, istersek ve görebiliyorsak bütününe bakalım
göreceğimiz her zaman Hakk ve Hakk'kın İlahi tecellileri olmakta elhamdülillah.

Samimiyet-sadakat,sabır-selamet yolundan ayrılmadan
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerinin İz'ini izlemek ile Silm Akıl'lara kavuşabileceğiz inşaallah,
ve ancak bu şekilde gördüklerimizin İlahi Rükunlar olduklarını anlayıp (IKRA) okuyabileceğiz inşaallah.
Silm akıl sahibleri olabilmemiz için ise, yine Rükun 'lar pek çok elbette.

Öncelikle Hakk ve Hayr üzere Sabit Kadem Ol-maya Niyet etmek geliyor galiba bu Rükun'ların başında.
Ki; "Rububiyet sirri kudretini Muhammedi seviyede DUYursun" inşaallah.
Bu lokomotif gibi anlayabileceğimiz Niyet Rükun'u, gerisindeki tüm vagonları kendi gittiği İstikamete ulaştıracak çünkü.

En güzel çiçekler ve meyvelerin oluşabilmesi için, kendilerini besleyen budak'ı zedelememeliyiz örneğinde olduğu gibi aynı.
Resim
Cevapla

“Kur'an-ı Kerim” sayfasına dön