SUFFA ASHABI

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

SUFFA ASHABI

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

ASR-I SAADETTE SUFFA ASHABI

Yrd. Doç. Dr. Akif Köten

Giriş:
Resim
Birinci Bölüm:
SUFFA'NIN KURULUŞU VE ASHÂBI'NIN OLUŞUMU
I. Suffa Ve Ashâb-I Suffa
II. Suffa'dan Önce Kimsesiz Muhacirlerin Barındığı Yerler
III. Suffa'ya Duyulan İhtiyaç Ve Suffa'nın Teşekkülü
IV. Ashâb-I Suffa'nın Üyeleri
A- Kimsesiz Muhacirler:
B- Bekârlar:
C- Arap Kabilelerinden Müslüman Olup Medine'ye Göç Edenler:
D- Dışardan Gelen Heyetler, Elçiler:

V. Suffa'nın Kadınlar Bölümü
VI. Ashâb-I Suffa'nın Sayısı
VII. Suffa'dan Ayrılma
VIII. Suffa'nın Ortadan Kalkışı
IX. Suffa Benzeri Kurumlar

Resim
İkinci Bölüm:
ASHÂB-I SUFFA'NIN İHTİYAÇLARI VE KARŞILANIŞI
I. Yoksullukları Ve İhtiyaç İçinde Oluşları
II. Maddî İhtiyaçlarının Temini
A-) Hz. Peygamber Tarafından İhtiyaçlarının Karşılanışı:
B-) Ashabın İaşe Temini:
A-) Evlere Götürme:
B-) Evlerden Suffa'ya Yemek Gönderme:
C-) Hasad Zamanı Mescide Hurma Asılması:
D-) Farz Ve Nafile Sadakaların Suffa'ya Gönderilmesi:
C-) Beytülmâl:
D-) Ashâb-I Suffa'nın Çalışarak İaşe Temin Etmesi:

III. Manevî İhtiyaçlarının Temini
A-) Eğitim-Öğretim:
B-) Denetim:


Resim
Üçüncü Bölüm:
ASHÂB-I SUFFA'NIN FAALİYETLERİ VE ETKİLERİ:
I. Ashâb-I Suffa'nın Faaliyetleri
A-) Îtimle İştigal:
B-) İbadet, Dua Ve Zikirle İştigal:
C-) Orduya Katılma:
D-) Bedenen Çalışma:
E-) Hz. Peygamber'e Hizmet:
F-) Müezzinlik:
G-) İrşâd Faaliyetleri:
H-) Diplomatik Faaliyetler:

I) Hz. Peygamber'i sallallahu aleyhi ve sellem Temsil Görevi:
II. Ashâb-I Suffa'nın Etkileri
A-) Ashâb-I Suffa'nın Hadis Rivayetine Etkisi
B-) Ashâb-I Suffa'nın Tasavvufa Etkisi
C-) Ashâb-I Suffa'nın Fıkıh Ekollerine Etkisi


Sonuç.
Bibliyografya
.


ASR-I SAADETTE SUFFA ASHABI

Yrd. Doç. Dr. Akif Köten

(Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, Bursa)
Akif Köten 1951 yılında Samsun'un Ladik ilçesinde doğdu. 1969 yılında Çorum İ.H.L.nden, 1973 yılında İzmir Yüksek îslam Enstitüsünden mezun oldu. 1977-1982 yıllan arasında Bursa Yüksek İslâm Enstitüsünde Hadis Asistanlığı ve öğretim üyeliği yaptı. 1982 yılında Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis öğretim görevliliği yaptı. 1983 yılında "Kadı İyaz'ın Hayatı, Eserleri ve Hadis Şerh Metodu" konusunda tez vererek doktor oldu. 1992 yılında yardımcı doçent oldu. Halen aynı fakültede Hadis anabilim dalında öğretim üyeliği görevine devam etmektedir. Eserleri:
- Hz. Peygamber'in Devlet Başkanlığı
- Hz. Peygamber Döneminde Şaka ve Bazı Şakacı Sakabiler
[1]

Giriş:

Peygamberlere ilk inananlar genellikle, toplumun alt kesimlerini oluşturan köleler, fakirler, güçsüzler, kimsesizler... olmuştur Kur'ân'ın "mustaz'aflar"[2] diye belirttiği bu zayıf insanlar, bir de çeşitli sebeplerle peygamberlere karşı direnen zengin ve güçlüler tarafından dışlanıp horlanınca, çok daha büyük zorluklara, hatta işkencelere maruz kalmışlardır. Peygamberlerin böyle insanlara sağladığı maddî ve menevî destek hem onları korumuş, hem de, benzer durumdakilerin yeni dine girmelerine imkân sağlamış, hatta onları buna teşvik etmiştir.
Her hak dinde olduğu gibi[3] islâm'ın yayılmasında da aynı durum görülmüş, Mekke'nin ileri gelenleri (Kureyş), kölelerin, azadlıların ve sıradan insanların, Hz. Peygamber'in yakınında bulunmalarına tahammül edememişler, hatta onların yakınlığını, yeni dine girmelerini engelleyen bir mazeret olarak ilen sürmüşlerdir, ilk müslümanlardan olan Abdullah Ibn Mes'ud, Bilâl-i Habeşi, Süheyb-i Rûmî, Habbâb b. Erett, Ammâr b. Yâsir, Mıkdat b. Es-ved gibi zayıf ve güçsüz, çoğu Mekke dışından olan mü’minler, sık sık Hz. Peygamberle buluşuyor, O'nunla oturup kalkıyorlardı ileri gelen müşriklerin hiç hoşuna gitmeyen bu durum, itirazlarına sebep oldu, şöyle dediler: "Biz gelince onları uzaklaştır, bizi yanına al, seninle oturup konuşalım, belki sana tâbi de Hz. Peygamber onların bu teklifini düşünürken —ki, Hz. Ömer de böyle düşünüyordu— şu âyet nazil oldu: "Rablerinin rızasını isteyerek sabah-akşam O'na dua edenleri yanından kovma. Onların hesabından sana, senın hesabından [4] onlara bir sorumluluk yoktur ki, onları kovarak zulmedenlerden olasın."[5]
Bu âyet-i kerîme, güçsüz müslümanların Hz. Peygamber nezdindeki mevkiini daha da güçlendirdi ve onlarla daha fazla ilgilenmesini sağladı. Yukarıda ismi geçen sahâbiler, daha sonra Medine'de teşekkül eden Ashâb-ı Suffa'nın ileri gelenlerinden olmuş, hatta, benzer bir hâdise de Medine'de yaşanmıştır. Selmân-ı Fârisî ve Habbâb b. Erett'in naklettiğine göre, başta Uyeyne b. Hısn ve Akra' b. Habis olmak üzere, Müellefe-i Kulûb'dan[6] birkaç kişi Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem gelerek: "Bize özel bir oturum tahsis etmeni istiyoruz ki, Araplar bizim üstünlüğümüzü görüp anlasın. Sana gelen heyetlerin bizi bu kölelerle beraber görmelerinden utanıyoruz. Biz senin yanına gelince onları gönder, bizden uzaklaştır. Biz kalkıp gidince, onlarla istediğin kadar otur!."[7] dediler. Onların şöyle dediği de nakledilir: "Yâ Rasûlallah! Sen meclisin baş tarafina otursan, (Selmân ve Bilâl'ı kasdederek) bunları ve pis kokularını (başka giyecek bulamadıkları için sadece yün hırkalar giyiyorlar, bunlar da kokuyordu) bizden uzaklaştırsan, biz de senin yakınına otursak ve seninle daha rahat konuşsak ve senden dini öğrensek (daha iyi olur)!.."[8] Bunun üzerine şu âyetler indi:
"(Ey Muhammedi) Rabbinin kitabından sana vahyolunam oku. O'nun sözlerini değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. O'ndan başka bir sığınılacak da bulamazsın. Sabah-akşam Rablerinin rızasını dileyerek O'na yalvaranlarla beraberliğe sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek, gözlerini o kimselerden ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevesine tâbi olan kişiye uyma. De ki; Gerçek, Rabbiniz-den (gelen)dir, dileyen inansın, dileyen inkar etsin. Şüphesiz zalimler için, duvarları çepeçevre onları içine alacak bir ateş hazırlamışızdır..."[9]
Bu âyetler nazil olunca Hz. Peygamber, onları aramak üzere kalktı ve onları mescidin arkasında, —Suffa’da— Allah'ı zikrederlerken buldu ve; "Ümmetimden (zayıf) bir gurupla beraberliğe sabretmeyi nefsime emretmeden beni öldürmeyen Allah'a ham-dolsun. Ölüm de sizinle, hayat ta sizinledir" dedi.[10]
islâm'a gönülden bağlanmış olan bu fakir sahâbîler, aç da kalsalar başkalarından birşey istemez, asla dilenmezlerdi. Onlar hakkında Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adayıp, ticaret için yeryüzünde dolaşmayanlara, hayalarından dolayı, kendilerini tanımayanların zengin sanacakları yoksullara verin. Onları yüz-lerinden tanırsın, yüzsüzlük ederek insanlardan birşey istemezler. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızı bilir."[11]


DiP nOTlar:

Ashab-ı Suuffa: Suffa ehli. Bunlar, Hz. Peygamberin (aleyhi's-selâm) mescidine bitişik üstü örtülü, etrafı açık bir yerde otururlardı ve orada yaşarlardı. Bu zatların yaşayışları ve hâlleri din hizmeti, hayatı bakımından büyük değer taşımaktadır. Bütün hayatları Peygamberimiz'in (aleyhi's-selâm) yanında bulunarak Kur'ânın en yüksek derslerini alır, öğrenirler ve öğretirlerdi. İslâmiyeti öğrenmek, öğretmek ve yaymak için her türlü şahsi menfaatlerini terkederek tam bir İslâm fedaisi olarak yaşarlardı. Bunlar evlenmezler ve dünya işleriyle uğraşmazlardı. Ashab-ı Suffa'nın bu hizmetleri sebebiyle ve bu çok büyük fedakârlıkları vesilesiyle İslâmiyet az zamanda çok yayılmış ve kökleşmiştir.

[1] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/379-380.
[2] Enfâl sûresi, 8/26.


وَاذْكُرُواْ إِذْ أَنتُمْ قَلِيلٌ مُّسْتَضْعَفُونَ فِي الأَرْضِ تَخَافُونَ أَن يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَآوَاكُمْ وَأَيَّدَكُم بِنَصْرِهِ وَرَزَقَكُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim---Vezkurû iz entum kalîlun mustad'afûne fîl ardı tehâfûne en yetehattafekumun nâsu fe âvâkum ve eyyedekum bi nasrihî ve razakakum minet tayyibâtî leallekum teşkurûn(teşkurûne).: Ve siz; yeryüzünde az (sayıda) olduğunuzu, aciz, güçsüz olduğunuzu hatırlayın. İnsanların sizi yakalamasından korkuyordunuz. O zaman sizi barındırdı (yer sahibi yaptı) ve sizi yardımı ile destekledi ve sizi tayyib rızıkla (helâl, temiz rızıklardan) rızıklandırdı. Umulur ki böylece siz şükredersiniz.(Enfâl 8/26)

[3] Şu'arâ sûresi, 26/111.

قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ
Resim---Kâlû e nu’minu leke vettebeakel erzelûn(erzelûne).: “Sana en basit insanlar tâbî olduğuna göre, biz (de) mi sana inanalım?” dediler.(Şu'arâ 26/111)

[4] en-Nîsâbûrî, Ebu'l-Hüseyn Ali b. Ahmed el-Vâhidî, Esbabu n-Nuztu, Kahire, 1387/1968, II. b., 124-125.
[5] En'âm sûresi, 6/52.


وَلاَ تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِم مِّن شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِم مِّن شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمِينَ
Resim---Ve lâ tatrudillezîne yed’ûne rabbehum bil gadâti vel aşiyyi yurîdûne vecheh(vechehu), mâ aleyke min hısâbihim min şey’in ve mâ min hısâbike aleyhim min şey’in fe tatrudehum fe tekûne minez zâlimîn(zâlimîne).: Ve sabah akşam, Rab'lerinin Zat'ını dileyerek dua edenleri kovma.Onların hesabından senin üzerine, senin hesabından onların üzerine bir şey yoktur. Artık onları kovarsan, o zaman sen zalimlerden olursun.” (En'âm 6/52)

[6] Kalbleri İslâm'a ısındırılmak istenen yeni müslümanlar.
[7] Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, c. I, s. 344.
[8] Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr, Câmi'u'l-Beyân, Kahire 1388/1968. III. bsk, c. XV, s. 236; en-Nîsâbûrî, a.g.e., 171.
[9] Kehf sûresi, 18/27-29.


وَاتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِن كِتَابِ رَبِّكَ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ وَلَن تَجِدَ مِن دُونِهِ مُلْتَحَدًا
Resim---Vetlu mâ ûhıye ileyke min kitâbi rabbik(rabbike), lâ mubeddile li kelimâtihî ve len tecide min dûnihî multehadâ(multehaden).: Sana, Rabbinin Kitab'ından, vahyolunanı oku! O'nun kelimesini değiştirecek yoktur. Ve O'ndan (Allah'tan) başka yönelinecek bulamazsın (yönelinecek yoktur).(Kehf 18/27)

وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَن ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا
Resim---Vasbır nefseke meallezîne yed'ûne rabbehum bil gadâti vel aşiyyi yurîdûne vechehu ve lâ ta'du aynâke anhum, turîdu zînetel hayâtid dunyâ ve lâ tutı' men agfelnâ kalbehu an zikrinâ vettebea hevâhu ve kâne emruhu furutâ(furutan).: Sabah akşam, O'nun Vechi'ni (Zat'ını) isteyerek Rabbine dua edenlerle beraber nefsini sabırlı tut. Dünya hayatının ziynetini dileyerek gözünü onlardan çevirme! Kalbini zikrimizden gâfil kıldığımız ve hevasına (heveslerine) tâbî olan kimselere isteyerek, işinde haddi aşmış olanlara itaat etme!(Kehf 18/28)

وَقُلِ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ فَمَن شَاء فَلْيُؤْمِن وَمَن شَاء فَلْيَكْفُرْ إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ نَارًا أَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا وَإِن يَسْتَغِيثُوا يُغَاثُوا بِمَاء كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَ بِئْسَ الشَّرَابُ وَسَاءتْ مُرْتَفَقًا
Resim---Ve kulil hakku min rabbikum fe men şâe fel yu'min ve men şâe fel yekfur innâ a'tednâ liz zâlimîne nâren ehâta bihim surâdikuhâ, ve in yestegîsû yugâsû bi mâin kel muhli yeşvîl vucûh(vucûhe), bi'seş şerab(şerabu) ve sâet murtefekâ(murtefekan).: De ki: “Hak Rabbinizdendir.” Bundan sonra artık dileyen inansın ve dileyen inkâr etsin. Muhakkak ki Biz, zalimler için kenarları, onları (kâfirleri) ihata eden (saran, kaplayan) bir ateş hazırladık. Ve eğer onlar yağmur isterlerse (ateşe karşı), erimiş maden gibi koyu ve kaynar, yüzleri kavuran bir su yağdırılır. Ne kötü bir içecek ve ne kötü bir dost (yardımcı).(Kehf 18/29)

[10] Taberî, a.g.e., XV, 236; en-Nîsâbûrî, a.g.e., 171.
[11] Bakara sûresi, 2/273.


لِلْفُقَرَاء الَّذِينَ أُحصِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاء مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُم بِسِيمَاهُمْ لاَ يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
Resim---''Lil fukarâillezîne uhsirû fî sebîlillâhi lâ yestatîûne darben fîl ardı, yahsebuhumul câhilu agniyâe minet teaffuf(teaffufi), ta’rifuhum bi sîmâhum, lâ yes’elûnen nâse ilhâfâ(ilhâfen), ve mâ tunfikû min hayrin fe innallâhe bihî alîm(alîmun).: (İnfâklarınız ve sadakalarınız), kendilerini Allah yoluna hasreden (adayan), yeryüzünde dolaşmaya (ticaret yapıp kazanmaya) gücü yetmeyen fakirler içindir. Onların durumlarını bilmeyen, onları iffetlerinden dolayı zengin zanneder. Onları sen, yüzlerinden tanırsın. Zorla insanlardan bir şey istemezler. Hayır olarak ne infâk ederseniz (verirseniz), o taktirde muhakkak ki Allah, onu en iyi bilendir.(Bakara 2/273)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: SUFFA ASHABI

Mesaj gönderen nur_umim »

Birinci Bölüm:

ResimSUFFA'NIN KURULUŞU VE ASHÂBI'NIN OLUŞUMU:

I. Suffa Ve Ashâb-ı Suffa:

Evin önünde veya etrafında bulunan avlu, gölgelik ve benzeri mekanlar için kullanılan Suffa kelimesi [12] hicretin hemen akabinde inşa edilen Mescid-i Nebevî'nin avlu kısmı, üzeri hurma dallarıyla Örtülmek suretiyle meydana getirilen gölgelik bir bölümün adı olmuştur. Medine'de yanlarında kalacak akrabaları veya evleri olmayan kimsesiz, fakir muhacirler burada barındıkları için, buranın sakinlerine Ashâb-ı Suffa, Ehl-i Suffa, fakirlikleri sebebiyle ihtiyaçları, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve diğer müslümanlar tarafından karşılandığı için de, Edyâfu'l-Islâm, Edyâfu'l-müslimîn; müslümanların misafirleri denilmiştir.[13]

II. Suffa'dan Önce Kimsesiz Muhacirlerin Barındığı Yerler:

Mescidin yapılması ve avlunun Suffa haline getirilmesinden önce kimsesiz muhacirlerin kalabilmesi için Medine'nin herhangi bir yerinde bulunan muhtelif evler kullanılmıştır. Peygamberimizin hicretinden önce gelen muhacirleri ensar, imanlarına göre ağırlıyordu. Genellikle aile halinde gelenler ailelerin yanına alınırken, bekâr, kimsesiz olanlar bir yerde toplanıyordu. Ibn Cübeyr Rıhle'sinde Ammâr, Selmân ve arkadaşlarının birlikte kaldığı, Kuba'daki bir evden bahseder.[14] Abdullah Ibn Ümmi Mektûm'un Medine'ye ilk geldiğinde yerleştiği bir Dâru'l-kurrâ'dan da bahsedilir.[15] Bu bilgiler bize, Rasûlullah'm sallallahu aleyhi ve sellem hicretinden önce veya sonra Medine'ye gelmiş olan kimsesiz muhacirlerin Önceleri, geçici olarak, muhtelif yerlerdeki bazı evlerde, yurtlarda barındırıldıklarını gösterir. [16]

III. Suffa'ya Duyulan İhtiyaç ve Suffa'nın Teşekkülü:

Hicretin başlamasıyla Medine'de büyük bir nüfus yığılması meydana geldi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ensar ile Muhacirler arasında kardeşlik (muâhât) kurmak suretiyle Mekkeli her bir muhaciri Medineli bir ailenin yanına yerleştirdi. Evli olan muhacirler genellikle sığınabilecek bir yer bulabilirken bekâr, kimsesiz ve fakir olan muhacirlerin yerleştirilmesi pek kolay olmuyordu. Yukarıda da belirtildiği gibi, değişik yerlerde barınan kimsesiz bu muhacirlerin çeşitli ihtiyaçlarım karşılamak da zor oluyordu, tşte bu dağınıklık, onların Suffa gibi merkezî bir yerde toplanması zaruretini doğurmuştur. Beyhakî'nin (v.h.458) naklettiğine göre, Medine'de barınağı ve hiçbir yiyeceği olmayan muhacirler çoğalınca Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onları mescide yerleştirdi ve onlara "Ashâb-ı Suffa" ismini verdi. Zaman zaman Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlarla oturur, sohbet eder, namaz kıldırdıktan sonra Suffa'ya uğrar ve onlara şöyle derdi; "Eğer Allah (cc) katındaki değerinizi bilseydiniz, her zaman, bugün olduğu gibi fakr ve ihtiyaç halinde rızıklandırıl-mak isterdiniz.[17]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Abdullah Ibn Mes'ud'un gece mescidde yattığını görünce, niçin burada yattığını sorar, "yatacak başka bir yerim yok" cevabını alınca buna izin verir.
Böylece, kimsesiz sahâbîlerin ibatesi (barınması) için Mescid'in avlusu tahsis edildi, üzeri hurma dallarıyla Örtülerek güneş, yağmur ve soğuktan korundu. Çeşitli zaruretler sebebiyle
bir araya toplanan bu insanların maddî ihtiyaçları merkezî bir şekilde hal yoluna konulmuş oldu.
Bilindiği gibi Mescid-i Nebevî inşa edildiğinde Kıble, Kudüs'teki Mescid-i Aksa idi. Hicretin onyedinci ayında kıble Mescid-i Haram'a çevrilinceye kadar Ashâb-ı Suffa mescidin arka tarafında, yani güney kısmında kalıyordu. Zehebî'nin (v.h.774) ifadesine göre, kıble değişince, daha önce kuzey tarafta yapılmış olan yüksek kıble duvarının olduğu taraf Suffa haline getirildi.[18] Böylece Suffa, başlangıçta mescidin güneyindeki avluda iken, kıblenin değişmesiyle kuzey tarafa geçmiş oldu.
Hadisçiler ve tarihçiler genellikle Suffa'yı, mescidin avlusunda gölgelik bir yer olarak tarif ederler.[19] "Suffa'nın yeri hakkında Suyûtî (v.h.911) bize şu bilgileri vermektedir: Suffa, Rasûlullah'm sallallahu aleyhi ve sellem evinin arkasında, yanlarında kalabilecek hiçbir akrabaları ve evleri olmayan garib mu'minlerin barınması için hazırlanmış, Mescid-i Nebevî'nin geri kısmında bir gölgeliktir. Fakat şimdi hem mescidin, hem de evin, her ikisinin birden arka kısmının Suffa olduğu zannediliyor. Günümüzde bunların hepsi mescide dahildir."[20]

IV. Ashâb-ı Suffa'nın Üyeleri

Suffa'ya sığınan sahâbîleri şu guruplara ayırabiliriz: [21]

A- Kimsesiz Muhacirler:

Bunların çoğunluğunu Mekke'den hicret edenler oluşturuyordu. Abdullah Ibn Mes'ud, Bilâl, Ammâr, Selmân-ı Fârisî, Su-heyb-i Rûmî... gibi. Mekke haricinden hicret edip,Suffa'ya yerleşen muhacirler de vardı. Yemen'in Devs kabilesinden Medine'ye hicret eden ve Suffa'ya yerleşen Ebû Hureyre de bunlardandır.[22]

B- Bekârlar:

Medine'de evleri olsa da, Hz. Peygamber'den daha fazla istifade edebilmek için evinde kalmayıp Suffa'da yatıp kalkanlar vardı.
Sayıları az olan bu gruba, Abdullah tbn Ömer'i örnek verebiliriz.[23]

C- Arap Kabilelerinden Müslüman Olup Medine'ye Göç Edenler:

Hz. Peygamber, müşrik kabileler arasında müslüman olan kimselerin Medine'ye gelip yerleşmesini tavsiye ediyordu. Medine'de tanıdığı olmayan bu muhacirler Suffa'ya yerleşiyorlar, bu arada islâm'ı daha güzel bir şekilde öğrenme şansına sahip oluyorlardı. Yeni müslüman olanların Medine'ye hicret etmelerini tavsiye etmekle Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, onların müşrik akrabaları tarafından ezilmemesini, İslâm'ı öğrenip daha sonra kabilesine giderek tebliğ etmesini de sağlamış oluyordu.[24]

D- Dışardan Gelen Heyetler, Elçiler:

İslâm'ı öğrenmek veya tetkik için gelen çeşitli heyetler, Medine'de tanıdıkları yoksa, genellikle Suffa'da ağırlanıyordu.[25] Meselâ, islâm'ı tetkik için gelen Sakîf heyeti, mescidde (Suffa'da) kurulan bir çadırda ağırlandı. Böylece onların, Kur'ân dinlemeleri ve cemaatle kılman namazı görmeleri sağlanmış oldu.[26] Hicretin onuncu yılında (Senetü'l-Vüfûd) elçiler, heyetler çok geldiğinden Suffa almamış olmalı ki, genellikle bu elçiler Remle Bintu'l-Hâris ve Abdurrahman b. Avf gibi sahâbîlerin bu işe tahsis ettikleri Dâru'd-Dîfân, Dâru'l-Vüfûd denilen büyük evlerinde misafir edildi.[27]

DiP nOTlar:


[12] Cevheri, ismail b. Hammâd, es-Sıhâh Tâcu'l-Luğa ve Sıhâhi'l-Arabiyye, Beyrut 1399/1979, II. bsk, IV, 1378; Îbnu'l-Manzûr, Lisânu'l-Arab, Beyrut, tsz, IX, 195.
[13] Ahmedb. Hanbel, Müsned, II, 515; Buhârî, el-Câmi'u's-Sahîh, Rikâk-17; Tirmizî, Cami, Kıyâme, 36.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/385.
[14] İbn Cübeyr, er-Rıhle, Beyrut, 1384/1964,175
[15] Ibn Abdi'1-Berr, el-Rıhle-İstîâb fi ma'rifeti'l-Askâb, İsâbe kenarında, II, 259-260, 501-502.
[16] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/385-386.
[17] Halebî, Ali b. Burhaneddin, Însânu'l-Uyûn fi Sîreti'L-Emînfffile'mûn, Mısır 1384/1964, II, 277
[18] Halebi, a.g.e., II, 277; Dîyarbekrî, Târihu'l-Hamls, I, 347
[19] Kâdî îyaz'ın tarifi için bak, Hamîs, I, 347; İbnül-Esir, en-N i fûye fi garîbi'l-Hadls ve'l-Esır, Tah: Ahmet ez-Zâvî, Mahmud Muhammed et-Tanâhî III. 37; Dârekutni'nin tarifi için bak, Kettânî, et-Terâtîbu'l-îdâriyye, I, 474.
[20] Kettânî, a.g.e., I, 474.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/386-387.
[21] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/387-388.
[22] Muhammed İbn îsbak, Sîre, Tah: Muhammed Hamidullah, Ter: Sezai Özel, istanbul 1988, s. 342.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/387.
[23] Buhârî, Salât, 58.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/387-388.
[24] Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, İstanbul, 1388/1969, II, 80.
[25] Ahmed, Müsned, III, 487.
[26] Kettânî, a.g.e.,1,448.
[27] İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, Dâru Sadr, 1380/1960, I, 331; Kettâni. a.g.e., I, 445-446.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/388.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: SUFFA ASHABI

Mesaj gönderen nur_umim »

V. Suffa'nın Kadınlar Bölümü:

Suffa'nın bir bölümünün kadınlara ayrıldığına dair yaygın rivâyetler olmamasına rağmen kadınların, beş vakit namaz için Mescid-i Nebevî'ye devamlı olarak gelmeleri, haftanın belirli gün¬lerinde Hz. Peygamber aleyhisselâm'ın sadece onlara va'zetmesi[28] ve mescid çevresinde bazı kadınların kalışıyla ilgili rivâyetler[29] bize mesci¬din, Suffa'mn bir kısmının da kadınlara tahsis edildiğim göster¬mektedir. Abdullah Ibn Ömer'den nakledilen bir hadiste açık bir şekilde "Suffatü'n- Nisâ: kadınlar bölümü" ifadesi geçmektedir. Bu hadiste, Suffatü'n- Nisâ'dan üç dirhem değerinde bir kalkan çalan hırsızın elinin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından kestirildiği rivâyet edilir.[30]

Buhârî, Kitâbu's-salât, B: 57'de "Kadının Mescidde Uyuması (yatıp kalkması)" babını açar ve burada, mescidde yatıp kalkan zenci bir cariyeyle ilgili Hz. Âişe hadisini nakleder. Rivâyete göre, mesciddeki küçük bir oda veya bldan bir çadırda kalan bu cariye zaman zaman gelir, Hz. Âişe ile sohbet ederdi. Ebû Hureyre de mescidi süpürüp temizleyen, Kimsesiz zenci bir kadından bahsetmekte [31] ve onun da kıldan bir çadırı olduğunu rivâyet et¬mektedir.
Hz. Âişe ve Ebû Hureyre'nin bahsettikleri zenci kadın aynı şa¬hıs ise, bu iki rivâyet birbirini takviye etmekte, eğer bunlar ayrı iki kadın ise, bu rivâyetler, kimsesiz kadınların mescidde, yani Suffa'nın kadınlar bölümünde kalmalarının yaygın olduğunu gös¬termektedir. Netice olarak bütün bu rivâyetler bize, Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın kimsesiz, güçsüz ve muhtaç kadınların mescidde (Suffa'da) kalabilmeleri için bir yer tahsis ettiğini ve erkekleri ol¬duğu gibi, kadınları da -devletin- himayesine aldığını gösterir. [32]


VI. Ashâb-I Suffa'nın Sayısı:

Suffa'da kalanların sayısı hakkında kesin bir rakam vermek mümkün değildir. Çünkü burada kalanlar, bazı sebeplerle azalıp çoğalıyor, yani sık sık sayıları değişiyordu. Değişik zamanlarda da olsa burada kalanların toplam sayısını ve isimlerini vermek de mümkün değildir. Ashâb-ı Suffa hakkında en geniş bilgileri ve¬renlerden biri olan Ebû Nuaym (v.h.430) bu konuda şöyle der: "Suffa'da kalanların sayısı, değişen şartlara ve zamana göre fark¬lılık arzediyordu. Bazan Suffa'dan ayrılanlar oluyor, sayı azalı¬yor; bazan da hariçten göç edenler, heyetler geliyor; sayı artıyor¬du. Her ne kadar zaman zaman sayılan değişse de, fakru zaruretleri devam ediyordu."[33]

Ashâb-ı Suffa'mn 10, 30, 70, 90, 400 kadar olduğu hakkında farklı görüşler vardır. Sühreverdî,[34]
Zemahşerî, Ibn Teymiye, Süyûtî gibi âlimler 400, Katâde ise 900 civarında olduğunu söyle-mişlerse de,[35]
Ashâb-ı Suffa arasında kimlerin bulunduğunu tesbite çalışanlardan Hakim en-Nisâbûrî (v.h.405) 40 kadarının,[36]
Ebû Nuaym el-Isbehânî ise ancak 100 kadarının isim ve terceme-i hallerini verebilmektedir.[37]

En çok yüz kadarının isimleri verilebilirken toplam sayının 400'e çıkarılmasının sebebi, zaman zaman civar kabilerleden Me¬dine'ye gelen çeşitli heyetlerin, elçilerin Suffa'da ağırlanması, bunların da Suffa Ashâbı'ndan sayılması olabilir. Kanaatimizce Suffa'da bir anda kalanların toplam sayısı 100-200 arasında ol¬malıdır. Çünkü Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hz. Zeyneb'le evlendiğin¬de, Ümmü Süleym'in gönderdiği düğün yemeğine Enes'i davetçi çıkarır ve ona: "filan filanı... ve karşılaştığın bütün sahâbîleri çağır" der. Enes'in daveti üzerine gelen sahâbîler Hâne-i saadet'i ve Sufîa'yı doldururlar. Bunların toplam sayısının 300 civarında olduğu, Enes b. Mâlik'ten nakledildiğine göre,[38] evin ve Suffa'nın kapasitesinin de bu kadar olduğu bildirilmektedir. Bunların yarı¬sının Suffa'dan olduğunu düşünürsek, takriben 150 kişi eder ki, bu hâdise, bize Ashâb-ı Suffa'nın sayısı hakkında bir ipucu verebi¬lir. [39]


VII. Suffa'dan Ayrılma:

Suffa'da kalanların hepsi, Suffa'nın devamlı sakinleri değildi. Pek çok kimse, değişik sebeplerle buradan ayrılmıştı. Geçici ola¬rak birkaç gece Suffa'da kalanların dışında, devamlı kalanlar da şu sebeplerle ayrılıyorlardı:

1-) Ölüm[40]
2-) Medine'deki geçici ikâmetin bitmesi: Yeni müslüman olan veya Islâmî bilgilerim artırmak isteyenler Medine'ye geliyor, bir süre Suffa'da kalarak öğrendiklerini öğretmek üzere kabilelerine dönüyorlardı.[41]
3-) Evlenme: Suffa'da kalan bekar sahâbîler evlenince bura¬dan ayrılıyor, yeni bir ev açıyorlardı. Böylelerinin çoğunun evlen¬mesine de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ön ayak oluyordu. Meselâ, Ashâb-ı Suffa'dan olan Rebî'a b. Ka'b el-Eslemî'yi Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ensardan birinin kızıyla evlendirmiş ve o'na, maişetini temin için de bir bahçe vermişti.[42]
"Bekarlarınız, en kötü(tehlikeli)leriniz-dir"[43]
buyuran Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem, Suffa'da kalan ve fakrından dolayı evlenemeyen pek çok bekarın evlenip ev-bark sahibi olmasına yardımcı olması çok tabiîdir.[44]

VIII. Suffa'nın Ortadan Kalkışı:

Peygamberimizden sonra Suffa'nın eskisi gibi devam edip etmediğini bilemiyoruz. Kanaatimizce, Hz, Ömer devrinde, fetihlerle müslümanlar zenginleşip, herkese Beytülmâl'den maaş bağlanınca, Suffa Ashabı da normal hayat şartlarına kavuşmuş ve zamanla Suffa'ya duyulan ihtiyaç ortadan kalkmış,[45] böylece Suffa, islâm Tarihi'ndeki müstesnâ yerini almıştır. Diğer taraftan Hz. Ömer ve Hz. Osman devirlerinde Mescid-i Nebevî'nin, birkaç yöne birden genişletilmesiyle[46] Suffa tamamen mescidin içinde kalmış ve müstakil bir mahal olmaktan çıkmıştır. Her ne kadar Caetani, Hz. Ömer devrinde Ashâb-ı Suffa'nın sayıca hayli arttığını, mescidin genişletilme sebeplerinden birinin de bu olduğunu söylüyorsa da,[47] gösterdiği kaynak, sayısı artanların Ashâb-ı Suffa değil, cemaat olduğunu ve artan bu cemaati mescid almadığı için hicretin onyedinci yılında Hz. Ömer tarafından genişletildiğini yazmaktadır.[48]

IX. Suffa Benzeri Kurumlar:

Daha Önce, Suffa'nın teşekkülünden evvel, kimsesiz muhacir¬lerin kaldığı bazı evlerden bahsetmiştik. Suffa tesis olunduktan sonra, himayeye muhtaç olanlann ibate ve iaşe ihtiyaçları büyük çapta karşılanmış oldu. Fakat Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın son yılla¬rında, bilhassa hicretin dokuz ve onuncu yıllarında Arap Yarımadası'nın her bir tarafından Medine'ye elçiler, heyetler gelince, Suf¬fa bunların ağırlanmasına cevap veremediği için yeni mekanlar devreye sokulmuştur.
Muhacirlerden olmasına rağmen, yaptığı ticaretle zengin olan Abdurrahman b. Avfm, Medine'de, Dâru'l-Kübrâ denilen bir evi vardı. Medine'de muhacirlerin yaptığı ilk ev olan burada Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın misafirleri ağırlanırdı. Buraya "Dâru'd- Dîfân: Misafirhâne" de denirdi.[49]

Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem gelen elçiler ağırlandığı için. Dârul- Vüfûd: Elçiler Konağı (veya Hariciye Köşkü) denilen bir konak vardı. Remle Bintu’1- Hâris'e ait olan bu konakta; Temîm, Benî Mürre, Benî Kilâb, Benî Hanîfe,[50] Benî Uzre[51] elçileri ağırlanmıştı.
Suffa bir mekan ve sakinleri olarak ortadan kalksa da, ben¬zerleri îslâm Tarihi boyunca varlığım sürdürmüştür. Meselâ, Ibn Cübeyr Rıhle'sinde, Mediheli bekârlar için Hz. Ömer'in, Hendek kenarında yaptırdığı bir bekârlar yurdundan bahsetmektedir.
Günümüzde mevcut bazı problemlerin çözümünde, öğrenci¬ler, yetimler, dullar, ihtiyarlar, güçsüzler... gibi insanların barın¬ma, iaşe, eğitim ve öğretiminde Suffa'dan alabileceğimiz çok güzel örnekler olduğu kanaatindeyiz. [52]



[28] Buhârî, îtim, 36.
[29] Ebû Davud, Sünen, Hudûd, 12; Nesâî, Sünen, Katu’s-Sârİk, 4.
[30] Hayreddin Karaman, Mukayeseli tslâm Hukuku, İstanbul, 1986,1,126.
[31] Buhârî, Salât, 72, 74.
[32] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/388-389.
[33] Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ ve Tabakâtü'l-Esfiyâ, I, 340, Beyrut, 1967.
[34] Sühreverdî, Avârifu'l-Ma'ârif, 61.
[35] Kettânî, et-Terâtîbu'l-îdâriyye, 1,480.
[36] Hâkim, Müstedrek, III, 18.
[37] Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, I, 347-11, 33 arası.
[38] Müslim, el-Câmi'u's-Sahîh, Nikah, 94.
[39] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/389-390.
[40] Ahmed, Müsned, 1,101; V, 252.
[41] Ahmed, Müsned, III, 487; Hakim, Müstedrek, III, 15.
[42] İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, Dâru Sadr, 1380/1960, VI, 313; İsâbe, I, 511.
[43] Ahmed, Müsned, V, 363.
[44] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/390-391.
[45] Kettânî, et-Terâtîbu'l-îdâriyye, I, 476.
[46] Diyarbekrî, a.g.e., I, 347-348
[47] Caetani (Kaytanı), İslâm Tarihi, Ter: Hüseyin Câıid,İstanbul,1924,111, 89.
[48] Diyarbekrî, Târihu'l-Hamîs, I, 347..Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/391.
[49] Kettânî, et-Terâtîbu'l-îdâriyye, I, 446.
[50] Kettânî, et-Terâtîbu'l-îdâriyye, I, 445-446
[51] İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, Dâru Sadr, 1380/1960, I, 331
[52] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/391-392
.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: SUFFA ASHABI

Mesaj gönderen nur_umim »


İKİNCİ BÖLÜM:

ASHÂB-I SUFFA'NIN İHTİYAÇLARI VE KARŞILANIŞI:

I. Yoksullukları Ve İhtiyaç İçinde Oluşları:


Mekke'de evi-barkı, akrabaları, mah-mülkü olan sahâbîlerin cer: dahi, her şeyini bırakarak Medine'ye hicret etmiş, ancak Mecali ensarın yardımı ile barınacak bir yere kavuşabilmişken, muhacirler arasında evi-barkı olmayan bekâr, kimsesiz, köle veya adlılardan meydana gelen Ashâb-ı Suffa'nın büyük bir yokluk içinde olması gayet tabiî idi. Çünkü, daha önce de bol bir gelire salip olmayan Medineli ensar, bütün imkânlarını muhacirlerle bölüşmüş idi. Medine döneminin ilk yıllarında başlayan bu yokluk, epey bir zaman devam etmiştir. Hicretin yedinci yılında Tebük Seferi dönüşü Medine'ye ve Suffa'ya yerleşen Ebû Hureyre, Peygamber aleyhisselâm’ın sallallahu aleyhi ve sellem minberinden Hz. Aişe'nin odasına gidinciye kadar, açlıktan birkaç defa yere düştüğünü,[53] açlığını bastırması için karnına taş bağladığını...[54] söyler.
Yine Ashâb-ı Suffa’dan olan Fedâle b. Ubeyd'in[55] bildirdiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namaz kıldırırken, kıyamın uzunluğu ve açlıktan dolayı Suffalılar yere düşerdi.[56]

Ashâb-ı Suffa'mn yiyeceği genellikle hurma idi. Devamlı hurma yedikleri için midelerinin kavrulduğunu söyleyerek serzenişte bulunan bazı Suffalılara Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hutbe irad ederek şöyle demişti: "Neden bazıları “hurma karnımızı kavurdu” diyor Siz bilmiyor musunuz ki, Medinelilerin yiyeceği hurmadır. Onlar yiyeceklerini bizimle, biz de sizinle paylaşıyoruz. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a (celle celâlihu) yemin olsun ki, iki aydan beri Allah Rasûlünün evinde duman tütmedi, yedikleri hurma ve sudan başka bir şey değil."[57]

Suffalılar her gün düzenli bir şekilde yiyecek bulamıyor, bazan gün, hatta günler boyu aç kaldıkları oluyordu. Bu durumu, Medine'deki umûmî şartlar içinde değerlendirmek gerekir. Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem evinde bazan aylar boyunca ateş yanmadığı, ekmek-yemek pişirilmeyip kuru hurma yendiği düşünülürse, Ashâb-ı Suffa'nın karşılaştığı bu güçlüklerin, umûmî hayatın bir uzantısı olduğu görülür.
Ehl-i Suffa'nın iâşe konusunda karşılaştığı sıkıntıların bir benzerini, giyinme -tabir caizse örtünme- konusunda.da yaşa¬dıklarım görürüz. Ebû Hureyre, Ashâb-ı Suffa'dan 70 kişinin, üzerinde bir rida olmayacak kadar çıplak bir vaziyette olduğunu, bunlardan bazılarının sadece bir izarı, bazılarının da boyunlarına bağladıkları ve ayaklarının bir kısmına kadar uzanan bir örtü ile sarındıklarını söyler.[58]
Ebû Hureyre'nin belirttiği 70 rakamı hakikat değil, kesretten kinâye olsa da, Ashâb-ı Suffa'nın giyinme, hatta örtünme hususunda büyük bir yokluk çektiklerini açıkça göstermektedir. Bu durum o kadar ciddî boyutlardadır ki, bazı Suffalılar, setr-i avrete uygun giyinemediklerinden, Hz. Peygamber'e sallallahu aleyhi ve sellem görünmemek için gizleniyorlardı. Ebû Sa'îd el-Hudrî'nin bildirdiğine göre, bu sebeple de bazılarını Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tanımıyordu.[59]
Rüku’ya eğildiklerinde, avret yerleri görünmesin diye eteklerini tutan Suffalıların[60] son saflarda değil de, orta saflarda namaza durmalarını isteyen Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bu manzaradan kadınları da korumuş oluyordu.
Hayber, Fedek ve benzeri yerler fethedilip gelirleri Beytü'l- mâl'e gelmeye başlayınca, Ashâb-ı Suffa'nın bu yokluğu bir ölçüde de olsa giderilebilmiştir.[61]

II. Maddî İhtiyaçlarının Temini:

Ashâb-ı Suffa'nın maddî-manevî bütün ihtiyaçlarının karşılanması için başta Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem olmak üzere Beytülmâl ve durumu müsait olan müslümanlarm görev aldıklarım görmekte. [62]

A-) Hz. Peygamber Tarafından İhtiyaçlarının Karşılanışı:

Ashâb-ı Suffa'nın mâişetini temin için bütün imkânlarım so¬nuca kadar kullanan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine gelen sadakalarnı tamamım, hediyelerin de büyük bir kısmını onlara veriyordu, "[63] Akşam olunca Suffalılan birer, ikişer ashaba dağıtan Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, kalanları evine götürüyor, yedirip içirdikten sonra yatmaları için tekrar Suffa'ya gönderiyordu,[64]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hemen hemen her gece evine götürdüğü Suffalı misafir sayısı on kişi civarında oluyordu.[65]

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bazan Suffa'dakilerin tamamını evine davet eder, onlara ikramlarda bulunurdu. Bu davet işini de genellikle Enes ve Ebû Hureyre vasıtasıyla yapardı. Meselâ, Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın, Hz. Zeyneb'le evlendiği zaman Ümmü Süleym'in gön-derdiği düğün yemeğine, içlerinde Ashâb-ı Suffa'nın da bulunduğu 300 kadar sahâbî katılmış ve bunlar onar kişilik guruplar halinde yemek yemişti.[66]
Karnı son derece açken Ebû Hureyre, Rasûlullah'la karşılaşmış, durumu anlayan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem evden getirdiği küçük bir bardak sütü ona vermiş ve Suffa'da bulunanların tamamını eve çağırmasını söylemişti. Sütün kendisine dahi yetmiyeceği kanaatinde olan Ebû Hureyre istemiyerek gitmiş ve Suffa'da bulunanları çağırmıştı. Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın sallallahu aleyhi ve sellem emriyle Ebû Hureyre süt bardağını sırayla onlara vermiş, herkes devana kadar içmişti. En sonda Ebû Hureyre ve Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kalmış, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem O'nun da içmesini, tamamen doyuncaya kadar içmesini söylemiş, tırnaklarının ucundan süt akacak kadar doyunca kadehi Hz. Peygamber almış, Allah'a (celle celâlihu) hamd ve besmele ile kadehte kalan sütü içip bitirmişti.[67]

Bazan da Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem evdeki yemekleri Suffa'ya gönderirdi. Kaytânî'nin, Hz. Peygamber'den artan yemeklerin Ashâb-ı Suffa'ya gönderildiği[68] şeklindeki isnadı doğru değildir. Vakıa bir defasında Ebû Hureyre, Hz. Peygamber'den sallallahu aleyhi ve sellem artan kırıntıları yemiştir -ki, bu her sahâbî için bir mutluluk vesileşidir- fakat bu genel bir uygulama değildir. Hz. Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem evinde her gün kazan kazan yemekler pişiyor da, yenmeyip artanlar Suffa'ya gönderiliyor değildi. Bazan haftalar, hatta aylar geçiyordu da, Hz. Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem evinde ateş yanmıyordu. Ehl-i Beyti'nden Önce, Ashâb-ı Suffa'nın mâişetini temine gayret eden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için bu, açık bir iftiradır. Hz. Ali kerremallahu vechehu anlatıyor: “Ben kuyudan su çekmekte, Fâtıma da el değirmenini çevirmekte güçlük çekiyordu. Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem bazı esirlerin getirildiğini öğrenince: "Git, bizim için babandan bir hizmetçi iste" dedim. Gitti, istedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem O'nun bu arzusunu yerine getirmedi. Bunun üzerine durumu Aişe'ye, o da Hz. Peygamber'e sallallahu aleyhi ve sellem bildirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize geldi, yatıyorduk, yatağımıza girdi, ayaklarının soğukluğunu hissettik, kalkmak istediğimizde öylece kalın diye işaret etti ve bize şöyle dedi: "İstediğiniz şeyden daha hayırlı birşeyi size bildireyim mi? Uyumak için yatağınıza girdiğinizde; 33 defa Allahu Ekber, 33 defa Sübhanellah, 33 defa da Elhamdülillah deyiniz. îşte bu, istediğiniz şeylerden daha hayırlı¬dır."[69]
Ehl-i Suffa'yı açlıktan kıvranır bir halde bırakarak size bir hizmetçi veremem. Henüz onların mâişetlerini temin edemedim, esirleri satar, Ashâb-ı Suffa'mn ihtiyacına sarfederim."[70]

Buhârî'nin bu hadis için, "Humus gelirlerinin Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın sallallahu aleyhi ve sellem maddî sıkıntıları ve yoksullar için olduğuna ve Rasûlullah'm sallallahu aleyhi ve sellem Suffa Ehli'ni, Fâtıma'nın isteklerine tercih ettiğine delil" tercemesini (başlığını) açması da, Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın sallallahu aleyhi ve sellem bu konudaki hassasiyetini vurgulamaktadır. [71]


[53] Tirmizî, Zühd, 39.
[54] Buhârî, Rikâk, 17.
[55] Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, II, 17.
[56] Ahmed, Müsned, VI, 18; Tirmizi, Zühd, 39.
[57] Sühreverdî, a.g.e., 62; Ahmed, Müsned, III, 487; Hakim, Müstedrek, 15; Ebû Nuaym, Hılyetü'l Evliyâ, Beyrut 1967, I, 339-374.
[58] Buharî, Salât, 58; Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, I, 340-341.
[59] Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, I, 342.
[60] Buhârî, Salât, 58
[61] İbn Hacer el-Askalânî, Sihâbuddîn Ahmed b. Ali, Fethu'l-Bârî bi Şerhi'l-Buhârî, XI, 244. Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/393-394.
[62] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/395.
[63] Ahmed, Müsned, II, 515; Buhârî,Rikûk, 17;Tirmizî, .Kıyâme, 36
[64] Ahmed, Müsned, 1,179,198,199; Buhârî, MevâkUu's-salât, 41; Menâkib, 25; Ebû Nuaym, Hılyetü'l Evliyâ, Beyrut 1967, 338, 352; İbn Hacer, Fethu'l-Bârî bi Şerhi'l-Buhârî, XI, 244.
[65] Buhârî, Mevâkıtu's-salât, 41.
[66] Müslim, Nikâh, 94; Tirinizî, Tefsir, 48/34
[67] Ahmed, Müsned, II, 515; Buhârî, Rikâk, 17; Tirmizî, Kıyame, 36.
[68] Caetânî, (Kaytânî), İslâm Tarihi, Ter: Hüseyin Câıid,İstanbul,1924, III, 87.
[69] Buhârî, Farzu'l-Humus, 6.
[70] Ahmed, Müsned, 1,106
[71] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/395-396.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: SUFFA ASHABI

Mesaj gönderen nur_umim »

B- Ashabın İâşe Temini:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ashâb-ı Suffa'mn iâşesi için, bir taraftan kendisi büyük gayretler gösterirken, öbür taraftan, ashabının da bu yardıma katılmasını emir ve tavsiye ediyor, böylece Suffa'da kalanların iâşe temini bütün müslümanlann (toplumun) ortak meselesi haline geliyordu. Suffalıların iâşe temininde ashabın faaliyetlerini şöyle gruplandırabiliriz: [72]

a-) Evlere Götürme:

Hz. Ebû Bekir'in oğlu Abdurrahman anlatıyor; Ashâb-ı Suffa fakir kimselerdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashaba, "îki kişilik yemeği olan üçüncü, dört kişilik yemeği olan beşinci, altıncı... kişi olarak Suffa dan birini evine götürsün" derdi. O gece Ebû Bekir üç kişi getirmişti...[73]

Ashâb-ı Suffa'dan olan Ebû Hureyre ve Ebû Zer, "Akşam olunca Rasûlullah'm kapısına toplanırdık, O da sallallahu aleyhi ve sellem bizi birer-ikişer ashaba taksim eder, kalanları da kendisi götürür, yedirir-içirirdi" derler.[74]
Fakirlere ve bilhassa Ashâb-ı Suffa'ya yardımları sebebiyle Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın "Ebu'l-Mesâkîn: Fakir Babası" dediği Cafer-i Tayyar [75] hakkında Ebû Hureyre şöyle der:[76]
"Fukaraya karşı sahâbîlerin en hayırseveri Cafer b. Ebî Tâlib idi. Bizi götürür, evde ne varsa yedirirdi. Hatta içinde yağ kalmamış tulumu getirir, içini açar, biz de kalan yağları yalardık." Ensarın ileri gelenlerinden Sa'd b. Ubâde her akşam evine 80 Suffalıyı götürür, yedirirdi.[77]

Bu konuda ashâb-ı kiram çok hassas davranıyordu. O gece eve geç geldiği için misafirleri zamanında doyurmayan Abdurrahman'a babası Ebû Bekir çok kızmış, hatta dövmeye kalkmıştı.[78]

b-) Evlerden Suffa'ya Yemek Gönderme:

Bazan da ashâb-ı kiram, evlerinde yemek pişerse veya herhangi bir yiyecek varsa, bir miktarını Suffa'ya gönderiyorlardı. Ebû Hureyre anlatıyor: "Ben Ehl-i Suffa'dandım. Bir gün oruç tut-muştum; akşam olunca karnımı doyurmak için Suffa'ya geldiğimde, yemek yenmişti. Kureyş zenginleri Ehl-i Suffa'ya (zaman zaman) yemek gönderirlerdi. Yemek kimden geldi? (Şimdi ben) nereye gideyim? dedim. Ömer'in evine, dediler..."[79]

c-) Hasad Zamanı Mescide Hurma Asılması:

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, 10 vesk hurması çıkan herkesin, hasad zamanında, farz olan zekatın dışında tasadduk niyetiyle mescide bir salkım hurma asmasını emreder.[80]
Bu konuda Berâ b. Âzib de şöyle der: "Hurmalığı olan Ensar, gücüne göre hasad zamanı birkaç salkım hurma getirir, onları mescide asardı. Ehl-i Suffa'mn belirli bir yiyeceği olmadığı için karnı acıkan bu salkımları silkeler, düşen hurmaları yiyerek karnını doyururdu."[81]
Kettânî'nin bildirdiğine göre, Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın sallallahu aleyhi ve sellem etrafında muhtaç muhacirler artınca bu teklif Muhammed b. Mesleme'den gelmiş, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bunu kabul etmiş, Muaz b. Cebel de, mescide getirilen salkımları direkler arasına ip çekerek bu iplere asmış ve Ashâb-ı Suffa'nın hurmaları yemesine nezaret etmiştir.[82]
Genel olarak sahâbîler iyi ve orta hurmaları getirip asarken bazı sahâbîlerin zaman zaman kötü, işe yaramaz hurma salkımlarını getirip mescide astıkları da oluyordu. Bir defasında Hz. Peygamber böyle bir salkımı görünce, elindeki deynekle salkıma vurarak şöyle demişti: "Bu hayır sahibi Kıyamet günü bozuk hurma yiyecek."[83]

Hatta bu durum üzerine, "Ey İnananlar! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın temizlerinden infak edin. İğrenmeden alamıyacağınız pis şeyleri veremeye kalkmayın. Allah'ın (celle celâlihu) herşeyden müstağni ve anılmaya layık olduğunu bilin." (Bakara sûresi, 2/267) âyeti nazil oldu.[84]


[72] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/396.
[73] Buhârî, Mevâkîtu's-Salât, 41; Müsned, 1,197
[74] İbn Hacer, Sihâbuddîn Ahmed b. Ali, Fethu'l-Bârî bi Şerhi'l-Buhârî, VII, 62
[75] İbn Hacer, Sihâbuddîn Ahmed b. Ali, Fethu'l-Bârî bi Şerhi'l-Buhârî, VII, 62
[76] Buhârî, Fedâitu Ashâbi'n-Nebî, 10
[77] Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, I, 341.
[78] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/397.
[79] Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, I, 378.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/397.
[80] Ebû Davud, Zekat, 32; Hattâbî, Meâlimu's-sünen, Haleb,tsz, II, 305,1 no-lu dipnot.
[81] Tirmizi, Tefsir, 3.
[82] Kettânî, et-Terâtîbu'l-îdâriyye, I, 475.
[83] Nesâî, Zekat, 27; İbn Mâce,Zekat, 19.
[84] Tirmizi, Tefsir, 3.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/397-398.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: SUFFA ASHABI

Mesaj gönderen nur_umim »


d-) Farz Ve Nafile Sadakaların Suffa'ya Gönderilmesi:

Hz. Feygamber sallallahu aleyhi ve sellem kendisine (Beytülmâl'e) gelen sadaka¬ların hemen hemen tamamını Ashâb-ı Suffa'ya gönderiyor, farz veya nafile sadaka vereceklerin de, Suffa'dakilere vermesini tav¬siye ediyordu. Çünkü müslümanların en muhtaçları orada idi.
Oğlu Hüseyin doğunca Hz. Fâtıma, Rasûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem, "akîka kurbanı keseyim mi?" diye sordu. Efendimiz, "Hayır, saçını kes, ağırlığınca gümüşü miskinlere ve Ehl-i Suffa'ya dağıt" dedi.[85]

C- Beytülmâl:


Devletin hazinesi durumundaki Beytülmâl'e gelen sadaka, fey, humus ve benzeri şeyler artınca, Ashâb-ı Suffa'nın iâşesi, düzenli bir şekilde ve ekseriyetle bu kaynaktan sağlanmaya başlandı. Medine'de kalacak yeri olmadığı için Suffa'ya yerleşen orada 18 gün kalan Talha b. Amr, kendisi ve arkadaşı için her gün Hz. peygamber'in sallallahu aleyhi ve sellem evinden bir müd hurma geldiğini belirtir. [86]
Bu hurmaların Beytülmâlden gelmiş olması gerekir. Çünkü Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın sallallahu aleyhi ve sellem evinde bu kadar hurma olması ve günlerce bu kadar hurmanın evde bulunması biraz ihtimal dışıdır. Fetihlerden önce Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabının gayretleriyle ihtiyaçları karşılanan Ashâb-ı Suffa, Hayber, Fedek ve benzeri yerlerdi alınmasıyla buralardan Beytülmâl'e gelen yiyeceklerle bilhassa hurma ile ihtiyaçları karşılanır olmuştur.[87]
Ashâb-ı Suffa'nın iâşesinin Beytülmâl tarafından sağlanması, onların rahat bir şekilde yaşadıkları anlamına gelmez, belki yoklukları biraz azalmıştır.[88]

D- Ashâb-I Suffa'nın Çalışarak İâşe Temin Etmesi:

Suffa'da kalan muhacirlerin bazıları kabiliyet ve güçlerine göre çeşitli işlerle meşgul oluyorlardı. Onların hiçbir şey yapmayıp, boş boş oturduklarını düşünmek doğru değildir.
Enes b. Mâlik'in bildirdiğine göre, çoğu ensardan olan ve başlarında dayısı Haram b. Milhân'm bulunduğu bir grup, gündüzleri mescide su taşır, dağdan getirdikeri odunları satarak Suffa Eh-li'nin ve diğer fakirlerin ihtiyaçlarını temin ederler, geceleri de Kuran tilavetiyle meşgul olurlardı. Kurrâ' denilen bu 70 sahâbî Bi'ri Maûne'de şehit edilmişti.[89]
Bi'r-i Maûne'de şehit edilen bu sahâbîlerin Ashâb-ı Suffa'dan olduğu yaygın bir kanaattir.[90]
Muhtemel ki, Milhân başkanlığında ensardan bazı sahâbîlerin organize ettiği bu faaliyete Suffa'dan da katılanlar vardı. Bazı Suffalılarm gündüzleri dağdan odun çektiği, hurma çekirdeklerini ezdikleri şeklindeki rivâyetler de bunu desteklemektedir.[91] Kaynaklar Ashâb-ı Suffa'dan bazılarının ziraat,[92] bazılarının da deve çobanlığı işlerinde çalıştıklarım bildirmektedir. Meselâ, Suffa Ehli'nden olan Ukbe b. Amir, nöbetleşe deve çobanlığı yapardı.[93]
Yaptıkları bu işler karşısında Ashâb-ı Suffa'nın ücret alıp almadığını bilmiyoruz. Fakat, ücretsiz de olsa -ki, böyle olduğu kanaatindeyiz- Ashâb-ı Suffa'dan gücü yetenlerin çalışması, onların tembel ve asalak kimseler olmadığını göstermesi bakımından çok önemlidir. [94]


[85] Ahmed, Müsned, VI, 390-391; Ebu Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, I, 339.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/398.
[86] Müsned, III, 487; Ebu Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, I, 339.
[87] îbn Hacer, a.g.e., XI, 244
[88] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/398-399.
[89] Ahmed, Müsned, III, 270; Müslim, İmâre, 147
[90] Mahmud Esad, İslâm Tarihi, İstanbul, 1983, s. 648.
[91] Sühreverdî, Avârifu'l-Ma'ârif, 61-62; Kettânî, I, 476.
[92] Kettânî, et-Terâtîbu'l-îdâriyye, I, 477.
[93] Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, 11,9.
[94] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/399-400.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: SUFFA ASHABI

Mesaj gönderen nur_umim »

III. Manevî İhtiyaçlarının Temini:

A-) Eğitim-Öğretim:

Çeşitli zaruretler sonucu Suffa'da meydana gelen bu insan gücünün eğitim ve öğretimi için Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gece-gündüz, büyük bir gayret gösteriyordu. Zaten bir muallim olarak gönderildiği için bu hazır insanlar O'nun sallallahu aleyhi ve sellem işini esasen daha da kolaylaştırmaktaydı. Mescid-i Nebevî'nin bütün müslümanlar için bir eğitim-öğretim merkezi, Ashâb-ı Suffa'nın da, gece gündüz mescid çevresinde olduğunu göz önüne alırsak, Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın sallallahu aleyhi ve sellem mescid çevresinde yaptığı bütün eğitim-öğretim faaliyetlerinden yararlandıklarım görürüz. Rasûlullah'm sallallahu aleyhi ve sellem zaman zaman mescidde oluşturduğu ilim halkalarına[95] Ashâb-ı Suffa devamlı olarak katılıyordu. Asr-ı Saadette dinî sosyal, idarî, hukukî... hayatın odak merkezi şüphesiz ki, Hz. Peygameber'di. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tebliğ ve irşad faaliyetlerim sadece mescidde yapmıyor, devam eden hayat içinde, nerede olursa olsun, yeri geldikçe, olaylar ve şartlar gerektirdikçe bunu sürdürüyordu. Mesciddeki irşaddan daha çok mü'minler istifade ederken, bu tür irşaddan, ilk etapta o anda Hz. Peygamberle sallallahu aleyhi ve sellem beraber olanlar faydalanıyordu. Bütün ashabın da her an Efendimiz'in yanında-yakınında olması mümkün değildi. Belirli bir iş-güç ve geçim sıkıntısı çekmeyen Ashâb-ı Suffa'nın bir kısmı, bilhassa, ilme aşın düşkün olanları, meselâ, Ebû Hureyre ve benzerleri, mescid dışında da Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın sallallahu aleyhi ve sellem yanında olmaya çalışıyorlar ve işleri dolayısıyla ensâr ve muhacirinin pek çoğunun göremediği hadiseleri görüyor, onların işitmediği hadisleri işitiyorlardı. [96]
Ashâb-ı Suffa'dan -az da olsa- bazılarının, boğaz tokluğuna Hz, Peygamber'i sallallahu aleyhi ve sellem takip etmeleri, kendi eğitim-öğretimleri ve bilhassa pek çok hadisin daha sonraki nesillere ulaşmasına büyük etkisi olduğu kanaatindeyiz. Ashabın ileri gelenlerinden ve çoğunlukla Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın sallallahu aleyhi ve sellem yanında ve yakınında bulunan bir sahâbî olarak Hz. Ömer'in zaman zaman Rasûlullah'tan sallallahu aleyhi ve sellem duymadığı şeyleri Ebû Hureyre, Ebu Sa'îd el-Hudrî... gibi Suffalılardan duyunca, tahkik sonucu doğruluğunu anladığında, "demek ki, çarşı pazar işleri bizi çok oyalamış"[97] demesi de bunun bir delilidir. Bunlara ilave olarak Rasûlullah'm sallallahu aleyhi ve sellem değişik zamanlarda Suffa'ya geçerek, oradakilerle özel bir şekilde ilgilenmesi, onların eğitim-Öğretimine ne kadar Önem verdiğini gösterir. Suffa'dan olan Evs b. Huzeyfe es-Sakafî, Suffa'da Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın başında oturduklarını ve O'nun sallallahu aleyhi ve sellem kendilerine ba¬zı nasihatlarda bulunduğunu nakleder.[98]
Yine Ashâb-ı Suffa'dan olan îrbâd b. Sâriye zaman zaman Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın Suffa'ya gelerek kendilerine, "Şayet size ileride nasib olacak nimetleri bilseydiniz, bu gün karşılaştığınız duruma üzülmezdiniz. İleride Rum ve îran hazineleri sizin emrinize sunulacak.," dediğini nakleder.[99]
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem büyük bir yokluk içinde bulunan Suffalıların zaman zaman içine düştükleri maddî ve manevî güçlüklere göğüs gerebilmeleri için onları; sabırlı, dayanıklı olmaya ve yapacakları ilmî meşgale, ibadet, zikir... gibi şeylerin kendileri için her şeyden daha faydalı olacağını söylüyor, böylece onların maddeten değilse bile mânen (psikolojik olarak) güçlenmesini sağlıyordu. Ukbe b. Âmir'in naklettiğine göre Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün Suffa'ya gelir ve onlara: “Hanginiz sabahleyin Buthân veya Akik Vâdisine gidip, oradan büyük hörgüçlü iki deve getirmeyi sever?” dedi. Hepimiz: “Bunu severiz Yâ Rasulallah!” dedik.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Öyleyse, herhangi birinizin sabah mescide gidip, Allah'ın (celle celâlihu) kitabından iki âyet okuması veya öğrenmesi iki, üç, dört... deveye sahip olmasından, hatta okuduğu âyetler sayısınca deveye sahip olmasından daha hayırlıdır” dedi.[100]
Ebû Nuaym, Hılye'sinde bu hadisi naklettikten sonra şu açıklamayı yapmaktadır: "Ukbe hadisi açıkça şunu gösteriyor ki, Ashâb-ı Suffa dünyevî arzulara meylettiklerinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onları, kendi hallerine en uygun olan şeylere; zikirle iştigal, ilimle aydınlanma, böylece kendilerini tehlikelerden koruma ve esrarlı kuruntulardan kurtulma gibi şeylere yöneltiyordu."[101]
Dinî eğitimleri hususunda Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın Ashâb-ı Suffa'ya tavsiye ettiği şeyleri iki grupta toplayabiliriz:

a-) Kur'ân kıraati, yani ilim:

Ukbe hadisinde geçen Kur'ân'la iştigal, Rasûlullah'm sallallahu aleyhi ve sellem sadece tavsiyeyle kaldığı birşey değil, zaman zaman bizzat kendisinin yürüttüğü bir faaliyetti. Ensardan Ebû Talha bir gün mescide girdiğinde Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın Ashâb-ı Suffa'ya Kur'ân okuttuğunu ve onların kendilerini pür dikkat bu işe verdiklerini görür. Yine Ashâb-ı Suffa'dan Ebû Sa'îd el-Hudrî, kendisinin de içlerinde bulunduğu bir grup gariban müslümana -Ashab-ı Suffa- birisi Kur'ân okuturken Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın sallallahu aleyhi ve sellem yanlarına geldiğini, Kur ân kıraati ve dua ile meşgul olduklarını öğrenince, bu hayırlı işe devam etmelerim belirterek şöyle dediğini nakleder: "Ümmetimin içinde, kendileriyle birlikte olmak için nefsime sabır tavsiye ettiğim kişileri bulunduran Allah'a (celle celâlihu) hamdolsun.” Buyurdu.[102]
Ehl-i Suffa'ya Kur'ân öğreten özel görevliler de vardı. Bunlardan biri olan Ubâde b. Sâmit, Kur'ân ve yazı öğrettiği Suffalı bir talebesinin hediye ettiği yay'm, âhirette kendisi için bir ateş parçası olacağını Hz. Peygamber'den sallallahu aleyhi ve sellem öğrenince geri vermişti.[103]
Bu hâdiseden de anlaşılacağı gibi Suffa'daki eğitim-öğretim, tamamen parasız idi. Suffa'daki Kur'ân öğretimi, sadece okumayı öğretme olmayıp, âyetlerin manasını açıklamak, yani Kur'ân çevresinde oluşan dinî bilgileri de Öğretmek şeklindeydi.

b-) İbadet, Zikir, Dua:

Suffa'da genellikle iki halka oluşurdu; biri ilim, diğeri zikir halkası.[104]
Bu halkaların her ikisini de tebcil eden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün Suffa'ya girdiğinde, aralarında Selmân'ın da bulunduğu bir topluluğun zikir yaptığını görünce: "Söylediklerinize devam edin. Ben, üzerinize rahmet indiğini görmekteyim, size katılmayı da çok isterdim. Kendileriyle beraber olmak için nefsime sabır tavsiye ettiğim kimseleri ümmetim arasında bulunduran Allah'a hamdolsun" der.[105]
Bu durum bize, Suf-fa'da kalanların, istek ve kabiliyetlerine göre çeşitli faaliyetlere katıldıklarını göstermektedir. Esasen, büyük maddî sıkıntılar içinde olan Ehl-i Suffa'ya Hz. Peygamber, bu duruma sabredip kıraat, zikir ve dua ile meşgul olmalarını, eğer bilebilirlerse bunun, kendileri için daha hayırlı olacağını sık sık söylüyor ve onların boş durmayıp, böyle hayırlı işler yapmalarını tavsiye ediyordu.[106]


[95] Buhârî, Salât, 84.
[96] Buhârî, Büyü, 1.
[97] Buhâri, î'tisâm, 22, Büyâ', 949; Edeb, 128.
[98] Ahmed, Müsned, IV, 8.
[99] Ahmed, Müsned, IV, 128.
[100] Ahmed, Müsned, IV, 154; Müslim, Salâtu'l-Müsâfinn, 802; Ebû Davud, Vitr, 14.
[101] Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, I, 341.
[102] Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, I, 342.
[103] Ahmed, Müsned, V, 315; Ebû Davud, Büyü', 36; îbn Mâce, Ticârât, 8.
[104] İbn Mâce, Mukaddime, 17.
[105] Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, I, 342-343.
[106] Müslim, Salâti'l-Müsâfirîn, 802; Ebû Davud, Vitr, 14; Ahmed, Müsned, VI, 154; Ebu Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, I, 341; Sühreverdî, a.g.e., Avârifu'l-Ma'ârif, 63.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/400-403
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: SUFFA ASHABI

Mesaj gönderen nur_umim »

B-) Denetim:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, her nerede olursa olsun, ferd veya cemâatte gördüğü yanlışları düzeltmek ve onlara doğruyu göstermek durumundaydı. Evinin ve mescidin hemen bitişiğindeki Suffa'da kalan ve çoğu kere akşamları, yemek yedirmek için evine götürdüğü bu kimselerle daha fazla beraber olduğu için Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, tabiî olarak onların eğitimi ile daha fazla ilgilenmiş oluyordu. Her gün onların yanına Suffa'ya gelir, selamlaşır, hal-ha-tırlarım sorar, yokluk içinde de olsalar bu günlerinin, daha ileride bol bol yiyip içecekleri, daha iyi ortamlarda barınacakları günlerinden daha iyi olacağını söyleyerek onların manevî güçlerini artırırdı.[107]

Pek çok sahâbîden: "biz Suffa'da otururken Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem geldi, bize şöyle dedi, böyle yaptı..." gibi ifadeler nakledilir. Meselâ Suffa ashâbı'ndan olan Cerhed b. Huveylid baldırı çıplak bir vaziyetteyken Rasûlullah'm sallallahu aleyhi ve sellem yanlarına (Suffa'ya ) geldiğini ve kendisine, "Baldırın avret olduğunu bilmiyor musun?" dediğini nakleder.[108]

Sık sık Suffa'ya giden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, oradakileri kontrol eder, maîşetleriyle ilgilendiği gibi, eğitimleriyle de ilgilenirdi. Daha önce geçen Ukbe hadisi de bunu açıkça göster-mektedir..

Ashâb-ı Suffa'yla Rasûllullah'm sallallahu aleyhi ve sellem, sadece gündüzleri değil, geceleyin de ilgilendiğini görmekteyiz. Bir gece Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Tıhfe b. Kays el-Gıfârî ve arkadaşlarını Hz. Aişe'nin evine götürür, yedirip içirdikten sonra, yatıp uyumaları için onları Suffa'ya gönderir, misafirlerini kontrol için gece bir ara Suffa'ya çıktığında O'mı yüz üstü yatar bir halde görür ve kaldırarak böyle yatışın, şeytan yatışı, yani Allah'ın (celle celâlihu) hoşuna gitmeyen bir yatış olduğunu söyler.[109]

Buna benzer bir uyarıyı Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın sallallahu aleyhi ve sellem bir gece, Ebû Zer için de yapmış olması [110] O'nun sallallahu aleyhi ve sellem, geceleri sık sık Suf-fa'ya çıkarak orada kalanları kontrol ettiğim ve düzeltilmesi gereken yanlışlarını düzelttiğim gösterir. [111]

[107] Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, I, 340.
[108] Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, I, 353.
[109] Ahmed, Müsned, V, 426; Ebû Davud, Edeb, 103.
[110] Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ, Beyrut 1967, 11,52-353.
[111] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/403-404.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: SUFFA ASHABI

Mesaj gönderen nur_umim »

Üçüncü Bölüm:

ASHÂB-I SUFFA'NIN FAALİYETLERİ VE ETKİLERİ

I. Ashâb-ı Suffa'nın Faaliyetleri:

İbn Cevzî'nin de dediği gibi, Suffa'nın teşekkülü zaruretlerden doğmuştur.[112]
Bazı zaruretler neticesi bir araya toplanan bunca insan Hz. Peygamber tarafından eğitilerek iyi bir şekilde istihdam edilmiştir. Vakıa Hz. Peygamber, onların çalışarak mâişetlerini temin etmeleri doğrultusunda emir vermemiş, onlara tevekkülü tavsiye etmiştir.[113] Bunun sebebi, Ashâb-ı Suffa'nın çalışamayacak derecede zayıf ve güçsüz olmaları ile, çalışıp mâişet temin edebilecek imkânların olmaması olabilir. Bütün bu olumsuz şartlara rağmen bazı Suffalıların, güçlerine göre bazı bedenî işlerde çalıştıkları -daha önce de geçtiği gibi- vâriddir.
Ashâb-ı Suffa'nın yürüttüğü faydalı pek çok hizmet olmuştur. Bunları şöyle sınıflandırabiliriz:[114]

A-) Îtimle İştigal:

Daha Önce de geçtiği gibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onları, Kur'ân öğrenmeye, âyetlerin manalarını müzakere etmeye, yani ilmî faaliyete teşvik ediyor, zaman zaman bizzat kendisi, çoğu kere de görevlendirdiği âlim sahâbîler vasıtasıyla bu faaliyeti yürütüyordu. Suffa, bugünkü ifadesiyle para sı z-y atılı bir okul gibi faaliyet gösterdi. Şunu hemen belirtmek gerekir ki, Suffa'da kalanların hepsi ilmî faaliyete katılmış değildir. Hepsinin bu faaliyete elverişli bir kabiliyete sahip olması zaten mümkün de değildir. Fakat; Ebû Hureyre, Abdullah îbn Mes'ûd, Ebû Sa'îd el-Hudrî, Abdullah îbn Ömer... gibi tefsir ve hadis rivâyetinde temayüz etmiş pek çok sahâbînin Sufidan olması, burada icra edilen ilmî faaliyetin boyutlarını gayet güzel göstermektedir. [115]

B-) İbadet, Dua Ve Zikirle İştigal:

Ashâb-ı Suffa içinde zühd ve ibadete daha meyyal olanlar bir halka teşkil ediyor, zikir ve dua ile meşgul oluyorlardı. Bunların başında Selmân-ı Fârisî gelmektedir. Ashâb-ı Suffa'nın bazılarında görülen bu faaliyetlerin, daha sonraları hicrî üçüncü asırdan itibaren oluşan tesavvuf hareketlerine çok etkisi olmuş, en azından Sûfiyye onları kendilerine örnek almışlardır.[116]

C-) Orduya Katılma:


Sayıları zaman zaman değişmekle birlikte, onlar -yüzlerle ifade edilen bu topluluk- Bedirle başlayan bütün gazvelere ve zaman zaman çeşitli görevler için etrafa gönderilen seriyyelere katılmış,[117] adetâ bu tür görevler için hazır bir kuvvet olmuştur. [118]

D--) Bedenen Çalışma:

Daha önce de belirtildiği gibi Ashâb-ı Suffa'dan bazıları; dağdan odun getirme, mescide su taşıma, hurma çekirdeği kırma, ziraat işleri, deve gütme... gibi işlerde çalışmışlardır. Fakat bu, hep-sinin bir işi vardı anlamına gelmez. Diğer taraftan bunlar, yoksul, güçsüz-kuvvetsiz kimseler olduğu için de bu tür işlerde devamlı çalışabilecek durumda değillerdi. [119]

E-) Hz. Peygamber'e Hizmet:

Suffa'da yatıp kalkan, diğer bir ifadeyle, 24 saat Rasûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem evinin ve mescidinin yanında bulunan bu sahâbîlerin bir kısmı O'na sallallahu aleyhi ve sellem hizmet etme bahtiyârlığına kavuşmuştur. Meselâ; Ashâb-ı Suffa'dan olan Abdullah İbn Mes'ûd, gerekli za-manlarda Hz. Peygamber'i sallallahu aleyhi ve sellem uykudan kaldırır, yıkanırken perdeler, yola çıkarken bineğini hazırlar, yolda bineğini çeker,[120] abdest suyunu hazırladı.[121] Bilâl-i Habeşî Rasûlullah'ı sallallahu aleyhi ve sellem güneşten gölgeler, Rebî'a b. Ka'b el-Eslemî kapısında nöbet tutar, orada yatar ve O'na sallallahu aleyhi ve sellem hizmet ederdi.[122] Ebû Hureyre Beytülmâl'e getirilen fıtır sadakası hurmalarını üç gece beklemişti.[123]

F-) Müezzinlik:

Ashâb-ı Suffa'dan olan Bilâl-i Habeşî ve Abdullah îbn Ümmi Mektûm Rasûlullah'm sallallahu aleyhi ve sellem önde gelen müezzinlerindendi. Bunlar, bilhassa Bilâl, hazerde olduğu gibi seferde de namaz vakitlerini gözetler, ezân okuyarak halka duyurur[124] ve Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazır olunca kâmet getirirlerdi. Bir defasında seferdeyken, uyuyup kaldığı ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dahil bütün ordunun sabah namazını kılamamasına sebep olduğu için O'ndan sallallahu aleyhi ve sellem ikaz görmüştü.[125] Bu müezzinler Ramazan ayında sabah ezânlarını iki defa okumak suretiyle sahur ve namaz vakitlerini ashaba duyururlardı.[126] Genellikle Bilâl, halkı uyandırmak, sahurun devam ettiğini bildirmek için erken okur, Abdullah ise, sahurun bitip namaz vaktinin girdiğini bildirmek için daha sonra ikinci defa ezân okurdu. Bilâl ezân okursa Abdullah, Abdullah okursa Bilâl kamet getirirdi![127]

G-) İrşâd Faaliyetleri:

Suffa'da kalarak dinî bilgilerini artıran bazı sahâbîleri Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yeni müslüman olan veya muallim isteyen kabilelere gönderiyordu. Bazan da, müslüman olan veya olmak isteyen kabilelerin temsilcileri Medine'ye geliyor, Suffa'da kalıyor,[128] yeterli seviyede Islâmî bilgileri öğrenince kabilelerine dönüyor ve onlara dini öğretiyorlardı.[129] islâm'ın tebliğinde Suffa'nın büyük bir yeri vardır. [130]

H-) Diplomatik Faaliyetler:

Çeşitli kabilelerden müslüman olup Medine'ye gelen ve Suffa'da kalan mü'minleri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, müslümanlarla kabileleri arasında elçi olarak görevlendiriyordu. İbn İshak'm bildirdiğine göre Ebû Hureyre kabilesi olan Devs'in elçisi durumundaydı.[131]

I-) Hz. Peygamber'i sallallahu aleyhi ve sellem Temsil Görevi:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, gaza, sefer... ve benzeri işler için Medine'den ayrılınca, mutlaka yerine bir vekil bırakırdı. Çeşitli gazalar sebebiyle Medine'den ayrılışlarında 13 defa, Ashâb-ı Suffa'dan olan müezzini Abdullah İbn Ümmi Mektûm'u yerine vekil bırakmıştır.[132]


DipnOtLar:
[112] Kettânî, et-Terâtîbu'l-îdâriyye, I, 476.
[113] Kettânî, et-Terâtîbu'l-îdâriyye, I, 478.
[114] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/405.
[115] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/405.
[116] Hâkim, Müstedrek, III, 16.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/406.
[117] Kettânî, et-Terâtîbu'l- îdâriyye, I, 476-477.
[118] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/406.
[119] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/406.
[120] Kettânî, et-Terâtîbu'l- îdâriyye, I, 29; Îbnu'1-Esîr, Üsdü'l- Gâbe, Tah: M. İbrahim el-Bennâ, III, 386
[121] Kettânî, et-Terâtîbu'l- îdâriyye, I, 91-92.
[122] îbn Hacer, el-îsâbe fi Temyîzi's- Sahâbe, Mısır, 1328, I, 511, Kettânî, et-Terâtîbu'l- îdâriyye, I, 27-29.
[123] Buhârî, Vekâle, 10.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/406-407.
[124] Müslim, Mesâcid, 311.
[125] Müslim, Mesâcid, 309.
[126] Buhârî, Ezan, 11, 12, 113; Savm, 17; Şehâdât, 11; Âhâd, 1; Müslim, Sıyâm, 36, 37;Tırmiz\,Salât, 35...
[127] Îbn Sa'd, a et-Tabakâtü'l- Kübrâ, Dâru Sadr, 1380/1960, IV, 207.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/407.
[128] Ahmed, Müsned, IV, (s.?)
[129] Buhârî, îman, 40; İlim, 25yMevâkît, 6; Müslim, îman, 23, 24, 26.
[130] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/407.
[131] İbn İshâk, a.g.e.,342.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/407-408.
[132] İbn Abdilber, îstîâb, II, 502, 523.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/408.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: SUFFA ASHABI

Mesaj gönderen nur_umim »


II. Ashâb-ı Suffa'nın Etkileri:


A-) Ashâb-I Suffa'nın Hadis Rivâyetine Etkisi:


Hadis rivâyet eden veya rivâyetleri bize ulaşan sahâbîlere baktığımızda, halli gereken bazı hususlar ortaya çıkmaktadır. Bunlardan bazıları; ilk müslüman olanlarla daha sonra müslüman olanlardan, Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın yanında veya yakınında daha çok bulunanlarla daha az bulunanlardan gelen rivâyetler arasında sayıca ters bir orantının olmasıdır. Bunun, izah edilebilir pek çok sebebi vardır.[133] Biz burada bu sebeplerden birini, dünyevî meşguliyetin hadis rivâyetine yaptığı menfî etkiyi ve bu menfî etkinin yokluğundan dolayı Suffa'daki bazı sahâbîlerin daha çok hadis rivâyet etmesini ele alacağız..

Bilindiği gibi muksirûndan olan Ebû Hureyre, Abdullah İbn Ömer, Ebü Sa'îd el- Hudrî, mukillûndan sayılsa da hadis rivâyeti, tefsir ve fıkıhta büyük bir otorite kabul edilen Abdullah îbn Mes'ûd (848 hadis) Suffa Ashâbı'mn önde gelenlerindendi. Ayrıca Ebû Zerri'l- Gıfârî (281 hadis), Huzeyfe Ibnu'l- Yemân (225 hadis), Ammâr (62 hadis), Selmân (60 hadis), Vasile Ibnu'1- Eska' (56 hadis), Ukbe b. Âmir (55 hadis), Bilâl (44 hadis)...[134] gibi, Ashâb-ı Suffa'dan olan pek çok sahâbînin hadis rivâyetinde büyük hizmetleri olmuştur.

Ebû Hureyre, Ibn Ömer, Ebû Sa'îd el-Hudrî, Ibn Mes'ûd... gibi Suffalılarm hadis rivâyetinde bu kadar verimli olmalarının sebeplerinin başında; dünyevî meşgalelerinin olmayışı, kendilerini tamamen ilme, yani Rasûlullah'ı sallallahu aleyhi ve sellem takip ve dinlemeye, daha sonra da duyup gördüklerini müzakerelere vermiş olmaları gelir. Çok hadis rivâyet ettiği için tenkid edildiğinde Ebû Hureyre şu cevabı vermişti: "Ebû Hureyre çok hadis rivâyet ediyor” diyorlar. Hepimiz Allah'a (celle celâlihu) kavuşacağız. Diyorlar ki: Neden muhacirler ve ensâr onun kadar rivâyet etmiyor? Sebebini söyliyeyim; Ensardan olan kardeşlerimizi arazi işleri, muhacirleri de çarşı-pazar işleri meşgul ediyordu. Ben ise karın tokluğuna Hz. Peygamber'i sallallahu aleyhi ve sellem takip ediyor, insanların görmediklerini görüyor, unuttuklarım hafızamda tutuyordum. Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Benim bu sözlerimi ezberleyip hiç unutmamak için kim elbisesini serer de bunları toplar?" deyince, hemen sırtımdaki hırkayı serdim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem birşeyler söyledi. Sözünü bitirince hırkayı sırtıma giydim ve o günden itibaren Rasûlullah'm sallallahu aleyhi ve sellem söylediklerinden hiçbirini unutmadım. Şayet Allah'ın (celle celâlihu), kitabındaki şu iki âyet olmasaydı asla hadis ravayet etmezdim: "Gerçekten in-dirdiğimiz belgeleri ve doğru yolu Kitab'da insanlara açıkladıktan sonra, gizleyen kimseler var ya, onlara hem Allah (celle celâlihu) hem de lanetçiler lanet eder. Ancak tövbe edenler, ıslah olanlar ve gerçeği ortaya koyanlar müstesnâ; işte onların tövbesini kabul ederim. Ben, tövbeleri daima kabul ve merhamet edenim." (Bakara, 2/159-160)"[135]

إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَى مِن بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِ أُولَئِكَ يَلعَنُهُمُ اللّهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَ
Resim---"İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ mine’l- beyyinâti ve’l- hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fî’l- kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn (lâinûne).: Gerçekten, apaçık belgelerden indirdiklerimizi ve insanlar için Kitapta açıkladığımız hidayeti gizlemekte olanlar; işte onlara, hem Allah lanet eder, hem de (bütün) lanet ediciler.
(Bakara 2/159)

إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ وَأَصْلَحُواْ وَبَيَّنُواْ فَأُوْلَئِكَ أَتُوبُ عَلَيْهِمْ وَأَنَا التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---"İllellezîne tâbû ve aslahû ve beyyenû fe ulâike etûbu aleyhim, ve enet tevvâbu’r- rahîm (rahîmu).: Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar(a gelince); artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim.
(Bakara 2/160)

Ebû Hureyre, çok rivâyet ettiği için tenkit edenlere verdiği bu genel cevabın dışında Abdullah îbn Ömer[136] ve Hz. Âişe[137] gibi muksirûndan (çok hadis rivâyet edenler) olan sahâbîlere de benzer cevaplar vermiş, hatta biraz da iğneleyici olan bu cevapları onlar tarafından tasdik görmüştür. Bir defasında tbn Ömer, Ebû Hureyre'nin cevabını şöyle tasdik etmişti: "Ey Ebû Hureyre!. Şüphesiz ki sen, bizim içimizde Rasûlullah'ı sallallahu aleyhi ve sellem en çok takip eden ve hadislerini en iyi bilenimizsin."[138]

Rivâyet ettiği bir hadis için Hz. Ömer, Ebû Sa'îd el-Hudrî'den şâhid istemiş, Ebû Sa'îd birkaç şâhid birden bulunca O'nu tasdik etmiş ve çarşı-pazar işlerinin kendilerini çok meşgul ettiğini, bu-nun için Ebû Sa'îdin rivâyet ettiği hadisi kaçırdığını itiraf etmişti.
Kendini tamamen ilme veren bazı Suffalılar, gündüzleri Rasûlullah'm sallallahu aleyhi ve sellem peşini takip ediyor, geceleri de duyduklarım aralarında müzakere ederek pekiştiriyorlardı. Bunlar, büyük bir şevkle öğrendikleri, müzakerelerle sağlamlaştırdıkları hadisleri, daha sonraki nesillere nakletmek suretiyle hadis rivâyetine büyük hizmetlerde bulunmuşlardır, ilim talihlerinin, bunların hayatından alacakları çok güzel örnekler olduğu kanaatindeyiz. [139]

Dip nOtLar:

[133] Daha geniş bilgi için bkz: Nevzat Aşık, Sahabe ve Hadis Rivâyeti, İzmir, 1981,123-144
[134] Bkz: N. Aşık, Sahabe ve Hadis Rivâyeti, îzmir, 1981 117-123.
[135] Müslim, Fedâliu's-sahâbe, 160.
[136] Ahmed, Müsned, II, 3, 387.
[137] lsâbe, IV, 208.
[138] Buharî, Büyü, 9.
[139] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/408-410.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: SUFFA ASHABI

Mesaj gönderen nur_umim »

B) Ashâb-ı Suffa'nın Tasavvufa Etkisi:

Suffa ve Ashâb-ı Suffa ile, tasavvuf ve Sûfîler arasında kurulan ilk benzetmeler, hicrî üçüncü asırda ortaya çıkan zühd hareketiyle Suffa'ya benzemeye, onların halleriyle hallenmeye gayret etmişler ve böyle bir hayatın sünnete de uygun olduğunu ileri sürmüşlerdir.[140]
Hatta, tasavvuf kelimesinin "suffa"dan olduğu dahi iddia edilmiştir.[141]

Bu konuda Sühreverdî şunları söyler:
"Böyle bir fikir, Arap dilindeki türetiliş kaidelerine uymaz ise de, mana bakımından doğrudur. Çünkü Sûfîlerin hali ile âyet-i kerîmede açıklanan Ashâb-ı Suffa'nın hali birbirine benzemektedir. Onlar da Suffa Ashabı gibi Allah için bir araya geliyor, toplanıyor, sohbet ediyor ve Allah yolunda birbirlerini seviyorlar. Sayıları 400 kadar olan Ashâb-ı Suffa'nın Medine'de sığınacak bir evi ve akrabası yoktu, ilk Sûfîlerin mescidlerde sonrakilerin de zaviye ve ribâtlarda toplandığı gibi, Ashâb-ı Suffa da Mescid-i Nebevide kalıyorlar, mâişet temini için ziraat, hayvancılık ve ticarete baş vurmuyorlar, gündüzleri dağdan odun topluyor, hurma çekirdeklerini eziyorlar, geceleri ise ibadet, Kur'ân Öğrenme ve öğretme işleriyle meşgul oluyorlardı."[142]

Daha sonraki asırlarda Sûfîlerin, ribât, tekke ve zaviyeler kurarak burada kalmalarına sünnetten delil olarak da Suffa gösterilmiştir. Bu hususta Makrizî şöyle demektedir: "Çünkü Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kimsesiz müslümanlar için mescidin bir köşesini tahsis etmişti."[143]

Suffa-Tasavvuf ilişkisi hakkında Hâkim'in değerlendirmesi de şöyledir: "Ehl-i Suffa ile ilgili bu haberleri düşününce, onların; Allah'a (celle celâlihu) tevekkül ve verâda, Allah'a ve Rasûlü'ne hizmette ashabın yüceleri olduğunu gördüm. Allah (celle celâlihu) onlara, Rasûlü'ne nasib ettiği hayatı; meskenet, fakr, ibadette tazarru', dünyayı ehline bırakma... şeklindeki hayatı seçip verdi, işte onlar, tasav¬vuf ehlinin, her devirde kendilerine mensub olduklarını söyledikleri kimselerdir. Her kim, terk-i dünyaya gösterdikleri sabır, fak-re ünsiyet, istemeyi terk gibi hususlarda onların yolunu takib ederse, her asırda Ehl-i Suffa'ya uymuş, onlar gibi tevekkül etmiş olur."[144]

Kanaatimizce Sûfîlerin, terk-i dünya, fakr, istiğna (gönül zenginliği)... gibi durumlarda Ashâb-ı Suffa'ya örnek almaları doğrudur. Çünkü, içinde bulundukları bu halleri onlara Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tavsiye etmiştir.[145]

Fakat, imkân bulup Suffa'dan ayrılan, meselâ evlenip bir işle meşgul olanları da bundan men etmemiş, hatta böylelerine de yardımcı olmuştur. Tasavvuf-Suffa ilişkisini kurarken, Suffa ve Ashâbı'mn, bir-zaruretin neticesi olarak ortaya çıktığını gözden uzak tutmamak lâzımdır. Ashâb-ı Suffa'nın hayatıyla, daha sonra ortaya çıkan tasavvufî hayat arasında direkt bir alâka kurmak yerine, Sûfîlerin kendilerine, Suffa'dan bazılarının hayatında güzel Örnekler bulduklarım söylemenin daha isabetli olacağı kanaatindeyiz. Çünkü Ashâb-ı Suffa arasında Selmân-ı Fârisî, Ebû Zerri'l-Gıfârî... gibi, bütün hayatı boyunca Suffa'daki hayatı devam ettirenler olduğu gibi, Ebû Hureyre gibi, daha sonra evlenip zengin bir hayat yaşayanlar da vardır. [146]

Dip nOtLar:


[140] Kettânî, et-Terâtîbu'l-îdâriyye, I, 476-477
[141] Sühreverdî, Avârifu'l-Ma'ârif, 61.
[142] Sühreverdî, Avârifu'l-Ma'ârif, 3 , 61-62.
[143] Kettânî, et-Terâtîbu'l-îdâriyye, I, 473.
[144] Hâkim, Müstedrek, III, 16.
[145] Kanaatimizce Suffa, Hz. Ömer devrinde sona ermiştir. Bkz, s. 12.
[146] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/410-411.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: SUFFA ASHABI

Mesaj gönderen nur_umim »

C-) Ashâb-I Suffa'nın Fıkıh Ekollerine Etkisi:

Kur'ân ve Hadisle birlikte çeşitli dinî meseleleri de bizzat RasûluUah'dan sallallahu aleyhi ve sellem öğrenen Suffa Ashabı, bu bilgilerini daha sonraki nesillere Öğretmişlerdir. Hicrî ikinci ve üçüncü asırlarda oluşan dört mezheb imamından her biri, çeşitli hocaları vasıtasıyla mutlak bir Suffalı sahâbîye ulaşmaktadır. Konuyla ilgili bir makalesinde Prof. Dr. Salih Tuğ, bu sahâbîlerin Hz. Peygamber'den aldıkları fıkhı malumatın daha sonraki nesillere intikalini şöyle açıklamaktadır:
"Sadece Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın sağlığında değil, daha sonra uzun seneler öğretim muhitinde faal kalmış olan Suffa'nın 123 hukuk öğretiminde veya o devrin şu veya bu ilim dalında çalıştığını kati hudutlar çerçevesinde söyleyemesek bile, umumiyetle hukuk da dahil olmak üzere zamanının ilimlerinin içinde tedris edildiği bir muhit olduğunu ifade etmemiz mümkün bulunmaktadır. Hatta daha ileri giderek Basra, Küfe, Şam gibi ilerki asırların hukuk öğretiminin yapıldığı muhtelif muhitler arasında gösterilen 'Medine Muhiti'nin, işte bu Suffa sayesinde mevcudiyet kazandığını söylemeyi mümkün görebilmekteyiz. Daha da ileri giderek, ilk ve ikinci asırlarda hukuk mekteplerinin ortaya çıkmasında bu okulun mühim bir rol oynadığım söylememiz fazla bir iyimserlik sayılmaz. Gerçekten daha sonra yetişen ulemâ, daima bir evvelki nesil hukuk âlimlerinin fikirlerine dayanmak suretiyle yeni hukukî görüşler ortaya atmış ve bu suretle Hanefî, Şâfi'î, Mâlikî ve Han-belî gibi en büyük ve klasik diyebileceğimiz 'Hukuk Mektepleri' oluşmuştur."[147]

Hz. Ömer tarafından muallim olarak Kûfe'ye gönderilen Abdullah îbn Mes'ud'un,[148] büyük tabiîlerden olan talebesi Alkame kanalıyla,[149] daha sonra burada meydana gelecek olan Irak (Küfe) Fıkıh Ekolü'ne (Hanefî Mezhebi) büyük etkisi olmuştur.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; islâm Hukuku'nun iki ana mektebi olan Medine ve Irak Fıkıh Ekollerinin her ikisinin de teşekkülünde Ashâb-ı Suffa'nın önemli bir yeri vardır. [150]


Sonuç:

Medine'ye hicretten sonra meydana gelen çeşitli ihtiyaçlar sonucu teşekkül eden Suffa ve Ashabı bir zaruretin sonucudur. Nitekim, bu zaruretler ortadan kalkınca da, sona ermiştir. Fakat, mecburî olarak bir araya gelen kimsesiz, muhtaç, güçsüz bu insanların bütün maddî ve manevî ihtiyaçları, bu durumdaki kadınlar da dahil olmak üzere Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından karşılanmış, eğitilerek, pek çok yönde hizmet verebilecek hazır bir kuvvet haline gelmiştir. Peygamberimizin teşviki ile, daha çok ilim veya ibadete yönlendirilen Suffalılar, kabiliyetleri doğrultusunda yetişmiş şevkleri çok, dünyevî meşgaleleri yok olduğu için, bolca elde ettikleri sünnet bilgisini nakletmek suretiyle hadis rivâyetine ve islâm hukuk doktrinlerinin teşekkülüne yaşadıkları hal ve tavırlarıyla da tasavvufî hareketlere büyük etkileri olmuştur. Suffa ve Ashâbı'nın hayatında, günümüz meselelerinin çözümü için de güzel örnekler vardır: îlim talihlerinin belirli bir aşamaya kadar evlenmemeleri, dünyaya fazla meyletmemeleri, muhtaç ve güçsüz durumda olan insanların problemlerinin çözümü... gibi. [151]

DİP NOTlar:


[147] Doç. Dr. Tug, Salih, 'İslâm'da İlk Ma'ârif Müesseseleri ve Banların Geliş¬mesi" İslâm Düşüncesi Dergisi, Cağaloğlu Yayınlan, Mayıs 1969, s. 427.
[148] lbnu'1-Esîr, Usdü'l-Öâbe, Kitabu'ş-Şa'b, 1970, III-388.
[149] lbnu'1-Esîr, Usdü'l-Öâbe, Kitabu'ş-Şa'b, III, 3.
[150] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/411-412.
[151] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/413.


Bibliyografya:

* En-Nîsâbûrî, Ebu'l-Hüseyn Ali b. Ahmed el-Vâhidî, Esbâbu'n-Nüzûl, Kahire, 1387/1968
Ebû Nuaym, Hılyetu 1-Evliyâ, Beyrut 1967
* Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr, Câmi'u'l-Beyân, Kahire 1388/1968, III. bsk, c. XV
Cevheri, ismail b. Hammâd, es-Sıhâh Tâcu'l-Luğa ve Sıhâhi'l-Arabiyye, Beyrut 1399/1979, II. bsk, IV, 1378; îbnu'l-Manzûr, Lisânu'l-Aı~ab, Beyrut, tsz, IX, 195.
* Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 515;
* Buhârî, el-Câmi'u'S'Sahîh, Rikâk-17; Tirmizî, Cami, Kıyâme, 36.
* İbn Cübeyr, er-Rıhle, Beyrut, 1384/1964,175
* Ibn Abdil-Berr, el-Rıhle-îstîâb fî Ma'rifeti'l-Ashâb, Isâbe kenarında, II, 259-260, 501-502. Halebî, Ali b. Burhaneddin, Însânu'l-Uyûn fî Sîreti'l-Emîni'l-Me'mûn, Mısır 1384/1964, II, 277
* Diyarbekrî, Târihu'l-Hamîs, I, 347
* Ibnu'1-Esîr, en-Nihâye fî garîbi'l-Hadîs ve'l-Eser, Tah: Ahmet ez- Zâvî, Mahmud Muhammed et-Tanâhî III. 37;
* Kettânî, et-Terâtîbu'l-îdâriyye Muhammed Ibn Ishak, Sîre, Tah; Muhammed Hamidullah, Ter:
* Sezâi Özel, istanbul 1988, Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, istanbul,
1388/1969,11,80.
* İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, Dâru Sadr, 1380/1960 Hayreddin Karaman, Mukayeseli îslâm Hukuku, istanbul, 1986, 1,126. Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ ve Tabakâtü'l-Esfiyâ, I, 340, Beyrut, 1967.
* Caetani (Kaytânî), İslâm Tarihi, Ter:Hüseyin Câhid, istanbul, 1924
* İbn Hacer el-Askalânî, Sihâbuddîn Ahmed b. Ali, Fethu'l-Bârî bi Şerhi 'l-Buhârî
* Ibn Hacer, el- İsâbe fi Temyîzi's-Sahâbe, Mısır, 1328 Nevzat Aşık, Sahabe ve Hadis Rivâyeti, îzmir, 1981
* Doç. Dr. Tuğ, Salih, "İslâm'da İlk Ma'ârif Müesseseleri ve Bunla¬rın Gelişmesi" islâm Düşüncesi Dergisi, Cağaloğlu Ya¬yınları, Mayıs 1969, s. 427.
* Ibnu'1-Esîr, Usdü'l-Ğâbe, Kitabu'ş-Şa'b, 1970 (Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/415-416)
Resim
Cevapla

“Peygamber Efendimiz (S.A.V)” sayfasına dön