PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN KUTLU DOĞUMU!
- dostkervani
- Üye
- Mesajlar: 45
- Kayıt: 08 Oca 2010, 02:00
PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN KUTLU DOĞUMU!
PEYGAMBERİMİZİN DOĞUMU
Peygamberimiz Fil vakasindan 50 gün sonra ,Rebiullevvel ayinin on ikinci Pazartesi günü,tan yeri agarirken, Mekke'de dogdu.
PEYGAMBERIMIZ DOGDUGUNDA BAZI HADISELER VUKU'A GELDI
Peygamberimiz dogdugunda bazi hadiseler vuku a geldi,bunlardan bazilarini söyle siralayabiliriz:Peygamberimiz ,Anadan Sünnetli ve göbegi kesik olarak dogdu. Peygamberimiz dogarken, çocuklarin yere düstükleri gibi düsmeyip ellerini ,yere dayamis basini semaya kaldirmis olarak dogdu.Peygamberimiz dogdugu zaman ,bir yildiz dogmus ve bilginler, bu yildizin dogdugu gece,Ahmed dogmustur Dediler.Bir çok Yahudi Alimi Tevrat tan inceleme ile peygamberimizin bu gecede dogdugunu yakinlarina bildirmislerdir.
Peygamberimiz dogdugu gece Kisranin sarayindan on dört serefe yikildi. Iranlilarin,bin yildan beri hiç sönmeden yanan Atesgedeleri sönüverdi.Save Gölünün suyu çekildi.Sema ve Vadisini su basti.Iran Sahi, Araplarin, ülkesini istila edecegini rüyasinda gördü,ve telasa düstü.
PEYGAMBERIMIZIN BABASI HZ.ABDULLAH
Peygamberimizin babasi Hz. Abdullah Kureys'in ileri gelen delikanlilarindan idi. Güzel yüzlü,iki gözü arasinda peygamberlik nurunu tasiyordu.Mekkenin bütün genç kizlari onunla evlenmek için can atarlardi.Babasina o kadar itaatliydi ki babasinin izinden hiç çikmazdi.Hatta birinde babasi Abdulmuttalip Allaha dua etmis ve "Allahim eger bana on erkek evladi verirsen onlardan birini senin için kurban edecegim"demis ,on evladi olunca da Allaha verdigi sözü tutmak için oglu Abdullahi kurban etmek istemistir.Oglu Abdullah babasina itiraz etmemis ve boyun egmistir Etraftan yapilan elestirilerle oglunu kurban etmekten vaz geçmis onun yerine 100 Adet Deve kurban etmistir. Hz. Abdullah hz. Amine ile evlendikten Kisa bir müddet sonra gittigi ticaret kervanindan dönerken yolda hastalandi. Medine'de dayisi Beni Adiy bin. Neccarin yaninda bir ay hasta aldiktan sonra vefat etti.Hz. Abdullah vefat ettigi zaman Peygamberimiz henüz Anne karninda alti aylikti.
PEYGAMBERIMIZIN SÜT ANNEYE VERILISI
Yeni dogan çocuklari süt anneye vermek; Kureys ve sair Arap esrafinin adeti idi.
Bu da; kadinlarin kocalari ile daha iyi mesgul olmalarini ve çocuklarinda ,özellikle ,havasinin güzelligi, rutubetinin azligi ve suyunun tatliligi ile taninan yerlerde yasayan serefli kabileler arasinda, saglam vücutlu,siki etli, cesaretli yetismelerini ve düzgün, pürüzsüz konusmayi ögrenmelerini saglamak içindi.
Mekke çevresinde ve Harem içinde oturan kabilelerden Süt annesi olanlar, her yil iki defa, yaz ve güz olmak üzere Mekke'ye gelirler,çocuklari alip götürürlerdi.
Peygamber efendimizi(A.S) Ben'i Sa'd b.Bekr kabilesinden Süt annesi Halime hatun götürdü.
Peygamberimizin Süt kardesleri sunlardir::
Abdullah b. Haris,Üneyse binti.Haris,Seyma bint-i Haris.
Peygamberimizi Yetim oldugu için Arap kadinlari kabul etmemis; sadece kabilesine götürecek çocuk bulamayan Halime, eli bos gitmemesi için peygamberimizi kabul etmisti.Peygamberimizi aldiktan sonra Halime ve Ailesinin yasam tarzi bir anda degisti.
Bunlardan bazilarini Halimenin dilinden dinleyecek olursak; Halime Hatun der ki;" 0çinde bulundugumuz kuraklik ve kitlik yilinda hiç bir seyimiz kalmamisti. Ben, kir merkebimin üzerinde idim.Yanimizda, yasli bir devemiz vardi,bize bir damla süt vermiyordu.
Üzerinde bulundugum merkebin agir yürümesi yol arkadaslarimi çileden cikartiyordu.Nihayet Mekke'ye varip emdirilecek oglan çocuklari aramaya basladk. 0çimizden hiç bir kadiin Muhammedi almak istemiyor,ondan uzak duruyorduk. Çünkü, bizler emdirecegimiz çoçugun babasindan bahisse kavusmayi ve ondan armaganlar almayi bekliyorduk.
Bir ara Muhammed in dedesi Abdulmuttaliple karsilastim,bana; Ismin nedir ?diye sordu.
Halime dedim. Bana;Ey Halime! Benim yanimda bir yetim çocugum var onu emzirmek için Beni Sa'd kabilesi kadinlarina teklif ettim öksüz oldugu için kabul etmediler. Sen kabul eder misin? Ben ,"bana biraz müsaade ette kocama bir danisayim"dedim.
Hemen kocamin yanina döndüm,ona haber verdim. Kocam izin verince Muhammedi aldim.
Muhammed bize gelince,evimiz öyle bereketlendi ki kocam la hayretler içinde kaldik.Sütü çekilmis olan devemizde sütler fazlaca akmaya, zayif olan merkebimizi,yolda baska hiç bir binek hayvan geçememege,davarlarimiza inen süt hiç bir davara inmemeye basladi.
Peygamberin Çocuklugu daha degisikti. Daha iki Aylik iken,her tarafa yuvarlanmaya çalisiyordu.Üç Aylik olunca day durmaya çalisiyordu.Dört Aylik olunca, duvara tutunup yürüyordu.Bes Aylik olunca bir yere tutunmadan yürüyebiliyordu.Alti Ayi tamamlayinca, yürümeyi hizlandirmisti.Yedi Aylik iken her tarafa gidebiliyor,kosabiliyordu. Sekiz Aylik iken,konusuyor,konusulani anlayabiliyordu.On Aylik iken Ok atabiliyordu. Iki Yili doldurdugu zaman,oldukça, iri ve gösterisli bir çocuk olmustu.Onu Annesine götürdük, Amma,biz,Onun yüzünden gördügümüz hayir ve bereketten dolayi, Yanimizda bir müddet daha tutmaya çok istekli bulunuyorduk.
HZ.AMINENIN MEDINE ZIYARETI VE VEFATI
Hz. Amine Peygamberi de yanina alarak Medine'deki Neccar ogullarindan olan Dayilarini ziyarete gitti. Orada peygamberle, bir ay kadar misafir oldular.
Yahudi kavmi peygamberimizi orada görünce onu devamli kontrol edip hal ve hareketlerine dikkat ediyorlardi. Hz. Amine Yahudilerin Peygamberimiz hakkinda takindiklari tavirlardan korkmaya basladi Ve acilen Mekke ye dönmek için yola koyuldular.
Hz. Amine, Mekke'ye gelirken, yolda hastalanip Evba köyünde durakladi.Basucunda duran Peygamberimizin yüzene bakti.Sonra da söyle hitap etti:
"Ey çekilen dehsetli ölüm okundan, Allah in lutfu ve yardimi ile yüz deve karsiliginda kurtulan zatin oglu!Allah, Seni,mübarek ve devamli kilsin! Eger rüyada gördüklerim dogru çikarsa,Sen Celal ve bol ikram Sahibi tarafindan,Adem ogullarina helal ve harami bildirmek üzere gönderileceksin! Allah, Seni milletlerle birlikte devam edip gelen putlardan, putperestlikten de, esirgeyecek,alikoyacaktir.
Her canli varlik ölecektir. Bende ölecegim.Fakat temelli anilacagim Çünkü, temiz bir ogul dogurmus,arkamda hayirli bir ani birakmis bulunuyorum demistir.
Ve hz. Amine Ebva da vefat etti.Hazret-i Amine vefat ettiginde 30 yaslarinda idi.
Dünyada,böylece Babasiz ve Annesiz kalan Peygamberimizi,yüce Allah,hamisiz birakmadi: Önce dedesi Abdulmuttalibin yaninda, sonra da amcasi Ebu Talib-in yaninda kaldi. Peygamberimiz, sekiz yasina kadar, Dedesi Abdulmuttalibin yaninda,sekiz yasindan sonra da Amcasi Ebu Talib-in yaninda kaldi.
PEYGAMBERIMIZIN TICARET HAYATINA ATILISI
Kureysliler, öteden beri ticaretle ugrasirlardi. Ticaretle ugrasmayanlarin ise,ellerinde hiç bir seyleri bulunmazdi. Peygamberimizin de, hazreti Hatice hesabina ticarete baslamadan önce, ticaretle ugrastigi olmustur. Nitekim, Said b.Ebu Saib, Islamiyetten önce Peygamberimizin ticaret ortagi idi.Peygamberimizin,ticaret yapmak için, sermayesi olmadigindan,hazreti Hatice peygamberimizi ücretle tuttu ve Kureysilerden tuttugu, baska bir zatida, Peygamberimizin yanina katti. Hazreti Hatice yapacagi her sefer için, Peygamberimize, ücret olarak genç ve yigit birer erkek deve veriyordu. Peygamberimiz, Hazreti Hatice'nin ticaret Malini Sam'a götürmek için ,ilk defa dört tane erkek ve genç deveye anlastilar. Peygamberimizle Kervan halki Sam'a gitmek için yola koyuldular: Sam topraklarindan Busraya vardiklarinda peygamberimiz orada getirdigi bütün mallari çok karli bir sekilde satip alacaklarini aldiktan sonra,Mekke'ye yardimcisi olan Meysele ile birlikte geri döndü.
PEYGAMBERIMIZIN EVLENMESI
Peygamberimiz hazreti Hatice adina ticaret yaparken, Peygamberimizdeki harikulade halleri görmüs ve yardimcisi Meysele ile Peygamberimize evlilik teklif etmisti. Peygamberimiz bu teklifi kabul ederek Kureyslilerin en soylu kadinlarindan olan hazreti Hatice ile evlendi.
PEYGAMBERIMIZIN ÇOCUKLARI
Peygamberimizin, hazreti Haticeden,iki erkek çocugu,dört kiz çocugu dogmustur Isimleri söyleydi: Kasim, Abdullah, Zeynep,Rukayye ,Ümmü Külsüm,Fatima ve Cariyesi Misirli Maria'dan dogan Ibrahim'dir.
KABENIN KUREYSILERCE YENIDEN YAPILISI VE PEYGAMBERIMIZIN HAKEMLIGI
Bir Kadin, Kabe Hareminde buhurdanlikta Öd agaci yaktigi sirada , buhurdanliktan siçrayan bir kivilcimdan Kâbenin kat kat olan örtüsü tutusup tamami ile yanmis, bu yüzden duvarlar da her taraftan gevseyip çatlamis bulunuyordu. Zaman, zaman sahilden gelen sel baskinlari ilede Kâbenin tabani ve duvarlari da iyice yikilacak duruma gelmisti.
Bunun icin,Kureysliler Kabenin duvarlarini onarip saglamlastirmak ve üzerinede,tavan çatmak istiyorlar,fakat, yikmaga kalkarlarsa azaba ugrayabileceklerinden korkuyorlar,aralarinda mesvere ediyorlardi.
Am bu sirada Rum tüccarlarindan birisine Ait olan insaat malzemesi yüklü bir gemi Cüdde sahillerinde parcalandi,bunu firsat bilen Kureysliler aralarinda yardimlasarak bu batan gemiden Kabe insaasi için gerekli malzemeleri almis oldular.Ve Kâbenin insaatina basladilar.
Hacerül Esved tasi yerine konulacagi zaman kabileler ,birbirleriyle anlasamadilar. Hatta isi okadar ilerlettiler ki aralarinda kavga yapmaya çok az bir zaman kaldi. Kureysiler, Bu is üzerinde, dört veya bes gece durdular. Sonra Kureysin yaslilarindan Ebu Ümeyye b. Mugire bir teklifte bulundu;
Teklifine göre ,mescidin kapisindan giren ilk kisi bu tasi koymak için hakem olacakti. Bütün kavmin ululari bu teklifi kabul ettiler.
Tam bu sirada peygamberimiz içeri girdi, bütün kureysliler el çirparak El-Emin'in hakemligine raziyiz dediler.
Peygamberimiz de hakemlik yaparken bütün kabilelerden birer kisi alarak Hacerul Esved-i bir beze koydurdu,ve onu konulacak yere getirttikten sonra besmele çekerek kendi elleriyle Hacerul-Esvedi yerine koymus oldu.
Kaynak: Islam tarihi
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/doostker.jpg[/img]
- dostkervani
- Üye
- Mesajlar: 45
- Kayıt: 08 Oca 2010, 02:00
Resûl-i Ekrem Efendimizin Dünyaya Teşrifleri
Yazan: suveyda Ekim 3, 2006
Yeryüzünü mânevî bir karanlık kaplamıştı.
Mevcudat, beşerin zulüm ve vahşetinden âdetâ mâteme bürünmüştü. Gözyaşı döken gözler değil, ruh ve kalblerdi. Kalb ve ruhların keder, elem ve gözyaşına âlem de iştirak etmiş, sanki umumi yas ilân edilmişti.
Yeryüzü saâdetin, sevincin, huzurun kaynağı olan Tevhid inancından mahrumdu. Küfür ve şirk fırtınası ruh ve kalbleri kasıp kavurmuştu. Gönüllerde tek mâbud yerine, birçok batıl ilâhlar yer almıştı. Hakiki sahibini arayan ruhların feryadı ortalığı çınlatıyordu.
İnsanlar birbirini yiyen canavarlar misali vahşileşmiş; küfür şirk, cehâlet ve zulüm bataklığında boğulmaya yüz tutmuşlardı. Zalimin zulüm kamçısı altında mazlum inim inim inler hale gelmişti.
Âlem mahzun, varlıklar mahzun, gönüller mahzun ve sîmalar mahzundu
Akıl, ruh ve kalbleri mânevî kıskacı altına alıp olanca kuvvetiyle sıkan bu küfür ve şirke, bu dalâlet ve cehalete, bu hüzün ve sıkıntıya beşerin daha fazla katlanmasına Allahın sonsuz merhameti elbette müsaade edemezdi. Bütün bunlara son verecek zâtı şefkat ve merhametinin bir eseri olarak elbette gönderecekti.
İşte, o zât geliyordu. Dünyanın mânevi şeklini beraberinde getirdiği nur ile değiştirecek eşsiz insan, Allahın son peygamberi geliyordu.
Cin ve inse ebedî saâdetin yolunu gösterecek Hazret-i Muhammed (a.s.m.) geliyordu.
Kâinat, hürmet ve haşyet içinde efendisini beklemekte idi. Her varlık, kendisine mahsus diliyle, hâl ve hareketiyle bu emsâlsiz insana hoş-âmedîde bulunmak üzere sevinç içinde hazır durumda idi.
Tarih Milâdî 571, Nisan ayının yirmisi
Fil Vakasından elli veya elli beş gece sonra. Kamerî aylardan Rebiülevvel ayının on ikinci gecesi.
Mekkede mütevâzî bir ev, günlerden Pazartesi
Vakit, vakitlerin sultanı, seher vakti.
Bu mütevâzî evde ve bu eşsiz vakitte muazzam ve eşsiz bir hâdise vuku buldu: Kâinatın Efendisi Hazret-i Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem dünyaya gözlerini açtı.
Bu göz açışla birlikte âlem, sanki birden elem ve mâtemini unutarak sürura gark oldu. Karanlıklar anında nurla yırtılıverdi. Kâinat sevinç ve heyecan içinde âdetâ,
Doğdu ol saatte, ol Sultan-ı Dîn
Nûra gark oldu semâvât ü zemîn diye haykırdı.
Annesinin Dilinden:
Yeryüzünde hiçbir anneye nasip olmayan eşsiz şerefe mazhar kılınan aziz anne, Hz. Âmine, o mesud ânı şöyle anlatır:
Hamileliğimin altıncı ayında bir gece rüyâda karşıma bir zât çıkıp dedi ki: Yâ Âmine! Bil ki, sen âlemlerin hayrına hamilesin. Doğurunca ismini Muhammed koy ve halini hiç kimseye açma!
Derken doğum zamanı gelmişti. Kayınbabam Abdülmuttalib Kâbeyi tavafa gitmişti.
Evdeydim. Birden kulağıma müthiş bir ses geldi. Korkudan eriyecek gibi oldum. Bir de ne göreyim? Bir beyaz kuş peydahlanıp yanıma geldi ve kanadıyla arkamı sıvadı. O andan itibaren bende korku, kaygı adına hiçbir şey kalmadı.
Yanıma bir göz attım. Bana bir ak kâse içinde şerbet sunuyorlar. Kâseyi dikip içer içmez, beni bir nur [denizi] sardı.
Ve Muhammed dünyaya geldi
Aziz anne doğum sonrasını ise şöyle anlatır:Gördüm ki, doğuda bir bayrak, batıda bir bayrak ve Kâbenin üstünde bir bayrak. Doğum tamamlanmıştı. Yavruya baktım. Secdede, parmağını da göğe kaldırmış. Hemen bir ak bulut inip yavruyu kundakladı ve kapladı. Bir ses işittim: Doğuları ve batıları dolaştırın, deryaları gezdirin, tâ ki mahlûklar Muhammedi ismiyle, sıfatıyla, sûretiyle tanısınlar.
Biraz sonra bulut gözden kaybolup gitti.
Aynı gece Hz. Âmine bir nur görmüş ve bu nurun aydınlığında Şamın saray ve köşklerini seyretmiştir.
Şifâ ve Fâtıma Hûtunun Müşâhedeleri
Kâinatın Efendisi dünyaya teşrif buyurdukları sırada, aziz annesinin yanında Abdurrahman bin Avfın annesi Şifâ Hâtun ile Osman bin Ebul-Âsın annesi Fâtıma Hâtun da vardı.
Ebelik vazifesinde bulunan Şifâ Hâtun o andaki müşâhedesini şöyle anlatır:
Allahın Resûlü doğdukları zaman ben oradaydım. Hemen yetiştim. Kulağıma bir ses geldi: Allahın rahmeti Onun üzerine olsun. Maşrık ile mağrib arası nurla doldu. Hattâ Rûm diyarının bazı saraylarını gördüm. Sonra Allah Resûlünü kucağıma alıp emzirmeye başladım. Üzerime öyle bir hâl geldi ki, vücudum titremeye başladı ve gözlerim karardı. Yavrucağı gözden kaybettim. Bir ses, Nereye gitti? diye sordu. Doğuya götürdüler diye cevap verildi.
Bu sözler hiç zihnimden çıkmadı: O zamana kadar ki, Allah Resûlü peygamberliğini ilân eder etmez hemen koştum ve ilk Müslümanlarla beraber îmân dâiresine girdim. 33
Fâtıma Hâtun ise, hâtırasında o mesud gecede doğuma sahne olan evin nurla dolduğunu ve gökteki yıldızların âdetâ üzerlerine salkım salkım dökülecekmiş gibi sarktıklarını anlatmıştır. 34
Peygamber Efendimizin bir başka hususiyeti, dünyaya sünnetli ve göbeği kesilmiş olarak gelmiş olmasıydı. 35 Sırtında, iki kürek kemiği arasında, tam kalbinin hizasında Nebîlik mührü Hâtem-i Nübüvvet bulunuyordu. Üzerleri tüylü, kabarık, kırmızımtırak inci gibi benlerin bir araya gelmesinden meydana gelmiş ve keklik yumurtası büyüklüğündeydi. Bu mühür, Resûl-i Ekrem Efendimizin beklenen son peygamber olduğunun bir alâmeti idi.
Ashabdan Sâib bin Yezid, Resûl-i Ekrem Efendimizin Nübüvvet Mührü ile ilgili olarak şöyle der:
Çocukluğumda, teyzem beni Nebiyy-i Ekremin (a.s.m.) yanına götürüp,
Yâ Resûlallah, şu yeğenimin ayağında ıztırabı var dedi.
Resûlullah eliyle başımı sığayıp, bana bereket duâ etti. Sonra abdest aldı. Abdest suyundan içtim. Sonra arkasında durdum ve iki omuzu arasında çadırın koca düğmeleri [yahut keklik yumurtası] gibi olan Hatem-i Nübüvveti gördüm.
Hazret-i Ali de (r.a.) Resûl-i Ekremi tarif ve tavsif ederken, İki küreği arası enli, kendisinin peygamberlerin sonuncusu olduğu kürekleri arasındaki Peygamberlik Hâteminden belliydi der.
Abdülmuttalibe Verilen Müjde
Kâinatın Efendisi Peygamberimiz dünyaya geldiği sırada dedesi Abdülmuttalib, Kâbe civarında Kııreyşin ileri gelenlerinden birkaçı ile oturmuş sohbet ediyordu.
Kendisine haber verildi. Son derece sevinen Abdülmuttalib, bir anda kendisini nurtopu torununun yanında buldu. Kucakladı, öptü, kokladı Sonra da oğlu Ebu Tâlibe teslim ederek, Bu çocuk sana emanetimdir. Bu oğlumun şânı, şerefi yüce olacaktır diye konuştu.
Abdülmuttalib, bu mesud hâdisenin hatırı için Kâinatın Efendisinin doğumunun yedinci günü develer, davarlar kestirerek Mekke halkına üç öğün ziyafet çekti. Ayrıca şehrin her mahallesinde develer kurban ederek insan ve hayvanların istifadesine bıraktı.
Nur Çocuğa İsim Verildi: Muhammed (a.s.m.)
Umumi ziyafetten sonra nurtopu Efendimize ne ad koyduğunu dedesinden sordular. Şu cevabı verdi:
Muhammed.
Neden atalarından birinin ismini takmadın da bu ismi verdin? dediler. Cevabı şu oldu:
Allahın ve insanların onu övmelerini istediğim için.
Gerçekten, Kâinatın Efendisi Peygamberimiz Allahın, insanların ve meleklerin senâsına eşsiz bir surette mazhar olmuş dünya üzerinde tek şahsiyettir. Çünkü, o bu övgüye, bu alâka ve sevgiye ve bu hürmete lâyıktı. Bu medhi, bu muhabbeti eşsiz îmânı, ihlâs ve samimiyeti ve en güzel, en üstün ahlâkıyla hak etmişti. Bunun içindir ki, onun medih makamına erişecek hiçbir fanî olmamış ve olamaz.
33. Kastalanî, Mevâhibül-Ledünniye, 1/122
34. Kaâdı İyaz, Şifâ, 1/267
35. Rivâyet edildiğine göre ilk insan ve ilk peygamber Hazret-i Âdem de (a.s) sünnetli olarak dünyaya gelmişti. Yine kaynaklar, peygamberlerden Şit, İdrîs, Nûh, Mûsa, Süleyman, Şuayb, Yahya ve Hûd (Aleyhimüsselâm) Hâzerâtının da dünyaya sünnetli olarak geldiklerini kaydederler.
Kainat ın Efendisi (ASM),
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/doostker.jpg[/img]
- dostkervani
- Üye
- Mesajlar: 45
- Kayıt: 08 Oca 2010, 02:00
Doğumu Esnasında Meydana Gelen Hârika Hâdiseler
Yazan: suveyda Ekim 3, 2006
Kâinatta en büyük hâdise hiç şüphe yok ki, Kâinatın Efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammedin (a.s.m.) dünyaya teşrifleri hâdisesidir.
Çünkü, hilkat ağacının çekirdeği odur. Kâdir-i Zülcelâl, onun gelişini takdir etmemiş olsaydı, kâinat da, insan da olmayacaktı. Dolayısıyla imtihan dünyasının kapısı da açılmayacaktı. Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, Nûr-u Muhammedî (a.s.m.) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir: Eğer o âlem-i kebir, bir şecere tahayyül edilirse, Nur-u Muhammedî hem çekirdeği, hem semeresi [meyvesi] olur. Eğer dünya mücessem bir zîhayat farzedilirse, o nur onun ruhu olur. Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse, o nur onun aklı olur.
İşte, Sen olmasaydın, ey Habîbim, felekleri [kâinatı] yaratmazdım kudsî hadisi , bu sırra işaret etmektedir.
Ayrıca, Efendimizin risâleti diğer peygamberler gibi hususî değil, umumi ve cihanşümûldür. Buna binâen elbette dünyaya teşrifleri esnasında birtakım hârikâ hâdiseler vücuda gelecekti. Ve bu hâdiseler akıl ve basîret sahiplerini düşünceye sevkedecekti.
Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri esnasında belli başlı şu hârikâ hâdiseler meydana geldi :1) Teşrif Ettikleri Gece Bir Yıldız Doğdu.
Yahudîler arasında birçok âlim vardı. Bunlar, kitaplarında Allah Resûlünün geleceğini görüp, öğrenmişlerdi. Yıldızlardan hüküm çıkarmada da usta sayılırlardı. Efendimizin doğumu gecesinde bir yıldız parlamış ve Yahudî âlimler bu yıldızdan Ahirzaman Peygamberinin dünyaya teşrif ettiklerini anlamışlardı.
Resûl-i Zîşanın meşhur şâiri Hassan bin Sâbit (r.a.) bu hususu şöyle anlatmıştır:
Ben sekiz yaşlarında var yoktum. Biliyorum, bir sabah vakti, Yahudînin biri Hey Yahudîler! diye çığlık atarak koşuyordu. Yahudîler, Ne var, ne yırtınıyorsun? diyerek adamın başına üşüştüler. Yahudî şöyle haykırıyordu:
Haberiniz olsun, Ahmedin yıldızı bu gece doğdu. Ahmed bu gece dünyaya geldi. 36
İbni Sad'ın naklettiği konu ile ilgili bir rivâyette ise şöyle denilmektedir:
Mekkede oturan bir Yahudî vardı. Allah Resûlünün doğdukları gecenin sabahı Kureyşlilerin karşısına çıktı ve sordu:
Bu gece kabilenizden bir oğlan çocuk doğdu mu?
Kureyşliler, Bilmiyoruz cevabını verince, adam sözlerine devam etti:
Varın, gidin, soruşturun, arayın; bu ümmetin peygamberi bu gece doğdu. Sırtında alâmeti var.
Kureyşliler varıp soruşturdular ve gelip Yahudîye haber verdiler:
Bu gece Abdullahın bir oğlu dünyaya geldi, sırtında bir nişan var.
Yahudî gidip peygamberlik alâmetini gördü. Ve aklını kaybetmişçesine şöyle haykırdı:
Peygamberlik artık İsrâiloğullarından gitti. Kureyşlilere öyle bir devlet gelecek ki, haberi doğudan batıya kadar ulaşacaktır. 37
Demek gökkubbe pırıl pırıl yıldız kandilleriyle Resûl-i Kibriya Efendimizin gelişini alkışlıyordu.
2) Medâyindeki Kisrâ Sarayından On Dört Burç Çatırdayarak Yıkıldı.
Kâinatın Efendisinin doğduğu geceydi Saatler, doğum anlarını gösteriyordu. Derin bir uykuya dalan Medâyin şehri korkunç bir çatırdı ve gürültü sesiyle uyandı. Hükümdarla birlikte halk da heyecan içinde yataklarından fırladı. Manzara korkunçtu ve telaş verici idi. Hükümdar Sarayının o sapa sağlam burçlarından on dördü çatırdayarak yıkılıvermişti.
Geceyi korkular içinde geçiren Kisrâ sabaha çıkar çıkmaz memleketinin dinî reislerini derhal bir toplantıya çağırdı. Toplantıda, cereyan eden hâdisenin neyin nesi olduğunu görüşeceklerdi.
Kisrâ tacını giymiş tahtına oturmuştu. Henüz müzakereye başlamamışlardı ki, doludizgin yaklaşan bir atlı, elinde bir mektup getirdi. Mektupta, İstahrabatta binlerce seneden beri ışıl ışıl yanan ateşlerinin söndüğü haber veriliyordu.
Bu haber, Kisrânın korku ve heyecanını daha da arttırdı.
Bu sırada toplantıda bulunan İran başkadısı Mûbezan söz alarak gördüğü bir rüyâyı anlattı:
Gördüm ki yüzlerce kükremiş deve, önlerine şaha kalkmış Arap atları olduğu halde Dicle suyunu geçti ve İran topraklarına yayıldılar.
Kisrâ, doğru sözlü, bilgili ve adaletli Mûbezanın bu rüyâsını da mânâlı buldu. Sinirleri fazlasıyla gerilmişti. Bu muammayı çözmek istiyordu. Bilgisine ve irfânına güvendiği Mûbezana sordu:
Peki, bu neye işâret olabilir?
Başkadının cevabı kısa ve öz oldu:
Araplar tarafından çok önemli birşeyler olacağına işâret olabilir.
Kisrâ, bunun üzerine derhal Hîre Valisi Numan bin Münzire bir mektup yazdı. Mektupta,
Bana orada bulunan âlimlerden, suallerime cevap verebilecek kudrette biri varsa gönder! diyordu.
Mektubu alan Numan, işin ciddiyetini anladı ve derhal Abdül-Mesîh bin Amr adında bir bilgini Medayine gönderdi.
Gelen âlimi hükümdar derhal huzura kabul etti.
Cereyan eden hâdiseleri anlattıktan sonra, kendisinden bu hususta bilgi istedi. Abdül-Mesih, Kisrâya hâdiseler hakkında bir bilgi veremeyeceğini söyledi ve ilâve etti:
Şam yakınında Câbiyede oturan dayım Satîhde bunlara cevap verecek bilgi vardır.
Bunun üzerine Kisrâ, Abdül-Mesîhi gidip Satîhten hâdiseler hakkında bilgi almak üzere vazifelendirdi.
Meşhur Şam kâhini Satîh kemiksiz, âdetâ âzâsız bir vücud, yüzü göğsü içinde bir acûbe-i hilkat ve çok yaşlı bir kâhindi. Dâimâ sırt üstü yatardı. Bir yere götürülmek istendiği zaman bohça gibi katlanırdı. Gaipten verdiği doğru haberler, o zamanın insanları arasında meşhurdu.
Abdül-Mesîh, dağ taş demeden yol alarak dayısı Satîhin yanına vardı. O sırada Satîh, hayatının son anlarını yaşıyordu. Şiddetli hastalık içinde kıvranıyordu. Hastalığın şiddeti dudaklarından konuşma kudretini de alıp götürmüştü ki, gelen adamın ne selâmın alabildi ve ne de konuşabildi.
Fakat, Abdül-Mesîh olup bitenleri anlatınca iş birden değişiverdi. Ölüm döşeğinde ecelle pençeleşen Satîh gözlerini birden açtı ve sanki kabir kapısına değil, dünya evinin kapısına yeni ayak basacakmış gibi canlanarak heyecan içinde haykırdı:
Ey Abdül-Mesîh! İlâhi vahyin okunması çoğalacak.
Asânın sahibi peygamber olarak gönderildi. Semâve Vadisini su bastı, Farsların ateşi söndü. Artık Şam da Şam değil, Satîh için.
Şunu iyi bil ki, zaman üzerinde hükmü geçerli olan mutlak Hâkim, böyle istedi ve gelen peygamberle nebîlik ipinin iki ucunu düğümledi.
Derin bir nefes çektikten sonra da ilâve etti:
Sasanîlerden, yıkılan burç sayısınca hükümdar gelecek ve sonra hüküm yerini bulacaktır. 38
Bu cümleler, Satîhin dudaklarından dökülen son sözler oldu. Sanki bu gerçeği dile getirmek için bekleyip durmuştu. Sözlerini bitirir bitirmez gözlerini kapadı ve ruhunu Yüce Allaha teslim etti.
Meşhur kâhin Satîh, bu sözleriyle açıkça Âhirzaman Peygamberinin dünyaya gelmiş olduğunu haber veriyordu. O âna kadar bir benzeri görülmemiş bu hâdise, dünyaya o gece şeref veren zâtın beraberinde getirdiği sönmez nûr ile Mazdeizmin 39 karanlık inancı içinde kıvranan İran saltanatını ortadan kaldıracağına işaretti. Nitekim, tarih buna şahid oldu ve hâdiseler Satîhin haber verdiği gibi cereyan etti: İran Devleti, 67 yıl süren on dört hükümdarın idaresinden sonra, Kadisiyyede Hâtemül-Enbiyânın ordusu tarafından İslâm topraklarına katıldı.
3) Kâbenin İçini Karanlık Ve Kirlere Boğan Putların Pekçoğu Başaşağı Yıkıldı:
Kureyş müşrikleri, yeryüzünde Allahın tek mabud oluşunun içinde ve üstünde ilk olarak abideleştiği Kâbeyi putlarla karanlıklara boğmuşlardı. Ne var ki, henüz Tevhid temsilcisi Resûl-i Kibriyânın dünyaya gözlerini açması karşısında bile, çoğu yerlerine kurşun ile perçinlenmiş bu putlar, hâdisenin azametine dayanamayarak yerlere yıkılıverdiler.
Bu hâdisenin ifâde ettiği mânâ büyüktü: Dünyaya teşrif eden bu Zât, kendisine verilecek vazife gereği kapkaranlık şirk inancını ortadan kaldıracaktır. Gönüllerde pâk, nezih ve saâdet dolu Tevhid inancını bayraklaştıracaktır.
Dünya buna şâhid oldu. O Resûl-i Zîşan, kısa zamanda Kâbeyi cansız putlardan temizlediği gibi, gönüllerdeki putları da İslâm îmânı ile yok ediverdi.
4) İstahrabatta Bin Seneden Beri Yanmakta Olan Mecûsîlerin Kocaman Ateş Yığınları Bir Anda Sönüverdi.
Mecûsiler bu ateş yığınını kendilerine ilâh kabul etmişlerdi. Efendimizin dünyaya teşrifleri ile birlikte bu kocaman ateş, sanki okyanusların istilâsına uğramış basit bir ateşmiş gibi sönüverdi.
Demek ki, gelen zât, putperestlik gibi, ateşperestliği de bir çırpıda ortadan kaldıracak ve yeryüzünü Tevhid meşalesiyle aydınlatacaktı.
5) Takdis Edilen Meşhur Sâve (Taberiyye) Gölü Bir Anda Kuruyuverdi.
Bu da, gelen zâtın, Allahın izni ile olmayan şeylerin takdis edilmesini yasaklayacağının ifâdesi idi.
6) Dünyaya Teşrifleri Ânında, Şark Ve Garbı Küçük Bir Oda Gibi Aydınlatan Bir Nur Görüldü.
Demek ki, dünyaya gelen zâtın tebliğ edeceği din, şark ve garbı bütün ihtişamıyla kucaklayacak, insanlığın beşte birini şefkadi sînesinde terbiye edip okşayacaktı.
7) Semâve Vadisi Taşan Seller Altında Kalıp, Suya Gark Oldu.
Resûl-i Kibriya Efendimizin dünyaya gözlerini açtıkları geceydi. Taşan seller Semâve Vadisi ve Semâve şehrini sular altında bıraktı. Şehir halkı, dehşet içinde kalarak, çareyi dağlara ve tepelere sığınmakta buldu. Sonra da bir mektup yazarak durumu Kisrâya bildirdiler ve kendisinden yiyecek ve içecek yardımı istediler.
Gök Kubbeden Salkım Salkım Yıldızlar Döküldü:
Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri gecesinde hazan yaprağı gibi gök kubbeden yıldızlar döküldü. 40 Bu hâdise de şuna işâret ediyordu: Bundan böyle şeytan ve cinlerin gökten haber almaları son bulmuştur. Madem Resûl-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm vahiy ile dünyaya çıktı, elbette yarım yamalak ve yalanlar ile karışık, kâhinlerin ve gâipten haber verenlerin ve cinlerin ihbarâtına (haberlerine) set çekmek lâzımdır ki, vahye bir şüphe irâs etmesinler ve vahye benzemesin. Evet, bisetten evvel kâhinlik çoktu. Kurân, nazil olduktan sonra onlara hâtime çekti. Hattâ çok kâhinler îmâna geldiler. Çünkü, daha cinler tâifesinden olan muhbirlerini bulamadılar. 41
O âna kadar görülmemiş bu hâdiselerin Resûl-i Ekremin doğumu sırasında meydana gelmeleri elbette tesadüfı değildi. Ezelî kudretin kader kaleminin tayin ve tesbitiyle vücuda geliyorlardı. Ve dünyaya Âhirzaman Peygamberi Hazret-i Muhammedin (a.s.m.) zuhurunu haber veriyorlardı.
36. Kastalanî, Mevâbibül-Ledünniye: 1/122
37. Tabakât, 1/162-163
38. Taberî, 2/131-132
39. Mezdek (Mazdek) adında birinin kurduğu eski İranda bir dinî mezheptir. Zerdüşt tarafından vazedilen Maniheizmin ıslah edilmiş bir şekli olarak gören ve kabul edenler de vardır. Bu mezhebin bilinen belli başlı hususiyeti, mülkte ve kadınlarda iştirakı kabul etmesidir. Bunun yanında, zühdle ilgili olarak, hayvanları öldürmek ve etini yemek de bu mezhebin yasakladığı şeyler arasındadır. (İslâm Ansiklopedisi: 8/201-205.)
40. Taberî, 2/131; Kaâdı İyaz, Şifâ, 1/726-733; Bediüzzaman Said Nursî, Mektubât, s.161-163
41. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubât, s.163
Kainat ın Efendisi (ASM),
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/doostker.jpg[/img]
- dostkervani
- Üye
- Mesajlar: 45
- Kayıt: 08 Oca 2010, 02:00
Asrin kubbelerine adi nurla yazılan
İsmi semada Ahmed yerde Muhammed olan
Yedi katli göklerde Hak Cemalini gören
Evvel ahir yolcusu ya hazreti Muhammed
Sağanak nur yağmurlar inerken yedi kattan
O gece sendin gelen ezel kadar uzaktan
Melekler her zerreye müjde verirken Hak tan
O gece sendin gelen ya hazreti Muhammed
Güneşler o gecenin nuruna secde ederken
Yıldızlar mesk içinde kainat vecd ederken
Bütün hamd u senalar Yüce Rabb'e giderken
O gece sendin gelen ya hazreti Muhammed
Kabe'de sirk taslar putlar yere dönerken
Cehalet bayraklar birer birer inerken
Bin yıllık küfr ateşi ebediyen sönerken
O gece sendin gelen ya hazreti Muhammed
O gece Save gölü mucizeyle kururken
Kisra Saraylar nda sütunlar savrulurken
Arzdan arsa alemler rahmetini bulurken
O gece sendin gelen ya hazreti Muhammed
Sen ki doğum kundağı ak bulutla örülen
Doğar doğmaz Allah a secde emri verilen
Anlında alemlere rahmet tacı görülen
Kainat efendisi ya hazreti Muhammed
Sen ki güzel huyların ahlakin meşalesi
Sabir doruklarinda beserin en yücesi
Senin cennet mekanin fakirlerin hanesi
Gönüllerin hazinesi ya hazreti Muhammed
Sana şahit sonsuzlar ezelde beri her an
Sana şahit ayetler her zerre ve her mekan
Senden uzak kalmaya nasıl dayanır ki can
Sen her canda canansın ya hazreti Muhammed
Miraç gecesi bir bir açılıyorken gökler
Seni selamlıyorken her katta Peygamberler
Öyle bir an geldi ki durdu bütün Melekler
Hak yanli yürüdün ya hazreti Muhammed
Gönül gözü görmeyen can gözünü neylesin
Dünyada dönmeyen dil mahserde ne söylesin
Mevla butun beseri ümmetinden eylesin
Sancaginin altinda ya hazreti Muhammed
Hak ile kul vuslati o ilahi dügünde
Hiç kimseden kimseye fayda olmayan günde
Hasatlan has tartan o terazi önünde
Noksanlarim bagislat ya hazreti Muhammed
Biliriz ki hükmü yok bu dünya nimetinin
Gönüldür sermayesi ahiret servetinin
Sana selat ve selam gönderen ümmetinin
Cennetler sahidi ol ya hazreti Muhammed
En son dostkervani tarafından 21 Şub 2010, 02:10 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/doostker.jpg[/img]
- dostkervani
- Üye
- Mesajlar: 45
- Kayıt: 08 Oca 2010, 02:00
yakismiyoragzimadiniansam
hayalbileedisimsaygisizcageliyor
senitanidigimisoyleknekelime
dusundukce...tanimadigimbeliriyor
okumadananlamadanyasamadanEfendim
Seni,gordumdiyemezbanahicbirsahabi
Seni,duydumdiyemezbanahicbirrevahi
Seni,anladiginisoyliyemezbirdaahi
Senki;tumvarliklardancokote,cokseffafsin
dogmadanparlamadananlatmadanEfendim
salginlardunyasiveherseyperme-perisan
kimlerfatihkesildiveondanmededuman
timsalinkacasirdirserin,berrakvederman
amanedenkisakin,sessizgozyasigibi
gurulgurulrengarenkcaglamadan,Efendim
Sendaginzirvesinekurdunvefatahtini
vadivadisuladinovalaribaglari
ayaginabatantassonsuzakadarmahkum
sanabagriniacancamurlarsaraylarda
dinlenmedinyemedinsevinmedinEfendim
amabirinsangibi,bahariresmedisim
sagirvedilsizkadarbulbuleanlamvermek
ateslibirhastaninsofradanuzakligi
vebenbundancokotesenianlatiyorum
gormedendinlemedendokunmadanEfendim
abdullahlarmusablarammarlarsenibekler
dunyayesribedonmusyureklersenibekler
ufkumuzdabelirenGunesSenimujdeler
birbelirtiEfendimsararanbenizlere
bekletmedensoldurtmadankurutmadanEfendim
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/doostker.jpg[/img]
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
kulihvani yazdı:
ZEVK848
HabibullahDostMuhammed!SonraResûl,önceKuldur.
Kalıbdankalbeulaşan,ArzdanArşagidenyoldur
Rahmetenlilâlemindir,MânâAshabıolÂşık!
FenâdanBekâyıbulda,Evreniaşkiledoldur
07.05.199118:53
En son nur-ye tarafından 22 Şub 2010, 10:48 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
kulihvani yazdı:
ZEVK 853
Sen muhabbet menbağısın, sînesi duru Efendim!
Seven Sen-Sevilen sensin, Sevdâ süruru Efendim!
Salâh Sende-Felâh Sende, esrârın Sûru Efendim!
Can Dostum gönül Sultanım, gözümün nuru Efendim!..
05.06.1991 15:07
En son nur-ye tarafından 22 Şub 2010, 10:38 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
ŞEFÂAT YÂ RASÛLULLAH!.. (sav)
Gurbet elde garib kaldım
Hasret çöllerine daldım
Esen yelden kokun aldım
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Hakk kervanın kıtmîriyim
İzin izleyen biriyim
Nûrun alırsam diriyim
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Sırrımız sazla sözlerim
Ruhun özümde özlerim
Her nefes yolun gözlerim
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Kulluk kemâlât kuyunu
Kevser Havuzun suyunu
Yüce ahlâkın huyunu
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
İnsanlar kaybetti izi
Dağıldılar dizi dizi
Benlikler yok etti Bizi
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Hâl-i hazır haddi aştık
Sünnet Sınırından taştık
Şehâdet Şehrinde şaştık
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Muhammedî Şuûrumuz
Can ceryanımız nûrumuz
Sustu İsrâfil Sûrumuz
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Yürekte put oldu para
Elinde olduk maskara
Hâlimiz arzet Gaffara (c.c.)
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Gizlendi Ebdâl-Evliyâ
Yolları kesti Eşkiyâ
İşlerimiz yalan riyâ
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Hanımlar attı hayâyı
Bozdular sütü mayayayı
Gençlerimiz şehvet tayı
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Tevhid çöktü türâb oldu
Sünnet Sırrı serâb oldu
Şerîatın harâb oldu
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Siyonist sesini duyduk
Çoğumuz onlara uyduk
Şehâdet Şerefin soyduk
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Çıktık tevhid tavafından
Kulluk Namazın safından
Kelâmullahın kafından
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Çokları Yolun solladı
Aklınca kanat kolladı
Ümmetin şerre yolladı
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Şucu oldu-Bucu oldu
Suya hasret sucu oldu
Sapıklık sonucu oldu
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Çoğu terk etti imanı
Düşman esir aldı canı
Her yerde Müslüman kanı
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Teblig-tebşir-tenzirliğin
ALLAHUEKBER! Birliğin
Dağıldı Tevhid Dirliğin
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Haramlar helâl olmuştur
Yürekler para dolmuştur
Ahdullah Bağıın yolmuştur!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Kral-Emir-Sultanlar çok
Harama aç-helâle tok
Halkın hâline bakan yok
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Dünyanın her tarafında
Müslüman esir safında
Kaldık Zülmet Arafında!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Şerîat-ı Garran unuttuk
Her birimiz bir yol tuttuk
Perişânız hapı yuttuk!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Soyununca sünnetini
Giyindik kibiri kini
Oyuncak eyledik dîni!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Tercihimiz-irâdemiz
Ne yol bıraktı ne de iz
Paramparça olmuşuz biz!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
İlim-irâde-idrak yok
Kelâmullaha iştirak yok
Muhammedîce ahlâk yok!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Hakkı attık kör kuyuya
Hasret kaldık Kevser Suya
İmân-âmel-ahlâk-huya!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Düşmanına dosdum! derdik
İpimiz eline verdik
Varı-yoğu yere serdik!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Boyaklarını boyandık
Bizde onlardanız sandık
Yetiş!..Yanıyoruz-yandık!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
İblis hevâ hevesiyor
Fitne Rüzgârı esiyor
Kardeş kardeşin kesiyor!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Habîbullah Habbesizler
Kâbe kavseyn kubbesizler
Cübbeliler cübbesizler!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Fâiz Kılıcının kını
Fetvâcı tuttu sapını
Yutturdu haram hapını!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Sanmam arsızlar duracak
Kurân Bankası kuracak
Âyetleri savuracak!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Baş tutanlar vara vara
Başın bağladı küffâra
Senden meded!Senden çâra!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Öldün-gittin! sandı herkes
Düşmana inandı herkes
Elleriyle yandı herkes!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Hakkın ana kartı gitti
Hesab-kitab-tartı gitti
İslamın beş şartı gitti!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Çok değiştik sanma dünüz
Karanlıkta kara günüz
Sensiz nasıl da üzgünüz!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Devletlerde adaletin
Milletlerde merhametin
Kalmadı izzet-hikmetin!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Ey adı güzel Abduhu
Muhammedün Rasûluhu
Rahmetenlilâlemîn!. Huu!..
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
AHADın AHMED kulusun
Hamd Makamında ulusun
ALLAHın Rahmet Yolusun!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Halk terk etti i'tidâli
İfrat-tefrit oldu hâli
Cehâlet ateş misâli!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Seni hayattan çıkardık
Küflü kitablara sardık
Şeytan Tuzağına vardık!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Kimi göklere uçurdu
Kimi yerden yere vurdu
Demediler ki : O nûrdu!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Bize İlâhî örnektin
Hulûkül-azîmdin tektin
Bizim için neler çektin!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Kelâm Sendin! Kurân Sendin
Dînle dâim duran Sendin
Birliği buyuran Sendin!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Kurân var!. Sensiz kalmışız!
Benlik Belâsın dalmışız
Kerem Kapını çalmışız!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Kitabsız sapıklar çıktı
Kurân Hükümlerin yıktı
Ümmet-i Muhammed bıktı!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Pislik dolu kafa tası
Dinsizliğin diploması
Başımızın baş belâsı!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Seni Kurânla ayırıp
Rahmet Bağımız koparıp
Yok ediyor küfre sarıp
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Kurân mahzun! Kurân öksüz!
Kırık dal gibiyiz köksüz
Kaldık kimliksiz kütüksüz!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Kuduz köpeğe dalandık
Yolsuzlara yaralandık
Kudurduk!..Kurtulduk sandık!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Mîrasyediler mîrasın
Yem etti heves hevâsın!
Sen bize candan evlâsın!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Her şeyimizde yaşarsın
Rasûlullahsın beşersin
Lûtfet ruhumuz yeşersin!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Hadîs Sırrın sözlüyoruz
Gönül Yolun gözlüyoruz
Gül cemâlin özlüyoruz!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Daha canımız virmedik
Cihadımız bitirmedik
Umudumuz yitirmedik!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
Muhammedî kâvil kurduk
Umut ufkuna uçurduk
Geldik, huzuruna durduk!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)
İhvanîm Size Efendim
Çağırır ize Efendim
Kırılma bize Efendim!
Şefâat Yâ Rasûlullah!.. (sav)(sav)
06.02.2006
Beşiktaş- İstanbul.
En son nur-ye tarafından 22 Şub 2010, 10:40 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
ZEVK 405
Muhabbetin Muhammedi, misk-i ambersin Efendim...
Gariblerin gönül gözü, genc ü gevhersin Efendim...
Evveli Ehl-i Beytsin Sen, hayatın HAYY membağısın
Zât-ı Subhân sebilisin, Kevn-i kevsersin Efendim... (sav)
24.12.1988 19:50
Misk-i amber : Tamamıyla isteğe uygun. (Misk ü amber de denir).
Genc : f. Define, hazine. Gömülü hazine. Kenz.
Gevher : f. Akıl ve edeb. * Asıl ve neseb. * Elmas, cevher, mücevher. İnci. * Bir şeyin künhü ve esası. Hakikat.
Kevn : Hudus. Varlık, var olmak. Vücud, âlem, kâinat. Mevcudiyet.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
ALLAHÜMME SALLİ VE SELLİM VE BARİK ALA MUHAMMEDİN ABDİKE VE NEBİYYİKE VE RESULİKE VE NEBİYYİL ÜMMİYYİ VE ALA ALİHİ VE SAHBİHİ VE EHLİ BEYTİHİ...
RESULULLAH SALLALLAHU ALEYHİ VESELLEM EFENDİM'İZİN;
İSİMLERİ VE MANALARI
Abdullah: Allah (cc)' ın kulu
Âbid: Kulluk eden, ibadet eden
Âdil: Adaletli
Ahmed: En çok övülmiş, sevilmiş
Ahsen: En güzel
Alî: Çok yüce
Âlim: Bilgin, bilen
Allâme: Çok bilen
Âmil: İşleyici, iş ve aksiyon sahibi
Aziz: Çok yüce, çok şerefli olan
Beşir: Müjdeleyici
Burhan: Sağlam delil
Cebbâr: Kahredici, gâlip
Cevâd: Cömert
Ecved: En iyi, en cömert
Ekrem: En şerefli
Emin: Doğru ve güvenilir kimse
Fadlullah: Allah-ü Teâlanın ihsânı, fazlına ulaşan
Fâruk: Hakkı ve bâtılı ayıran
Fettâh: Yoldaki engelleri kaldıran
Gâlip: Hâkim ve üstün olan
Ganî: Zengin
Habib: Sevgili, çok sevilen
Hâdi: Doğru yola götüren
Hâfız: Muhafaza edici
Halîl: Dost
Halîm: Yumuşak huylu
Hâlis: saf, temiz
Hâmid: Hamd edici, övücü
Hammâd: Çok hamdeden
Hanîf: Hakikate sımsıkı sarılan
Kamer: Ay
Kayyim: Görüp, gözeten
Kerîm: Çok cömert, çok şerefli
Mâcid: Yüce ve şerefli
Mahmûd: Övülen
Mansûr: Zafere kavuşturulmuş
Mâsum: Suçsuz, günahsız
Medenî: Şehirli, bilgilive görgülü
Mehdî: Hidayet eden, doğru yola erdiren
Mekkî: Mekkeli
Merhûm: Rahmetle bezenmiş
Mes'ûd: Mutlu
Metîn: Çok sağlam ve güçlü
Muallim: Öğretici
Muktedâ: Peşinden gidilen
Mübârek: Uğurlu, hayırlı, bereketli
Müctebâ: Seçilmiş
Mükerrem: Şerefli, yüce
Müktefî: İktifâ eden, yetinen
Münîr: Nurlandıran, aydınlatan
Mürsel: Elçilikle görevlendirilmiş
Mürtezâ: Beğenilmiş, seçilmiş
Muslih: Islah edeci, düzene koyucu
Mustafa: Çok arınmış
Müstakîm: Doğru yolda olan
Mutî: Hakka itaat eden
Mu'tî: Veren ihsân eden
Muzaffer: Zafer kazanan, üstün olan
Müşâvir: Kendisine danışılan
Nakî: Çok temiz
Nakîb: Halkın iyisi, kavmin en seçkini
Nâsih: Öğüt veren
Nâtık: Konuşan, nutuk veren
Nebî: Peygamber
Neciyullah: Allah' ın sırdaşı
Necm(i): Yıldız
Nesîb: Asil, temiz soydan gelen
Nezîr: Uyarıcı, korkutucu
Nimet: İyilik, dirlik ve mutluluk
Nûr: Işık, aydınlık
Râfi: Yükselten
Râgıb: Rağbet eden, isteyen
Rahîm: Mü'minleri çok seven
Râzî: Kabul eden, hoşnut olan
Resûl: Elçi
Reşîd: akıllı, olgun, iyi yola götürücü
Saîd: Mutlu
Sâbir: Sabreden, güçlüklere dayanan
Sâdullah: Allah' ın mübârek kulu
Sâdık: Doğru olan, gerçekci
Saffet: Arınmış, seçkin kişi
Sâhib: Mâlik, arkadaş, sohbet edici
Sâlih: iyi ve güzel huylu
Selâm: Noksan ve ayıptan emin olan
Seyfullah: Allah' ın kılıcı
Seyyid: Efendi
Şâfi: Şefaat edici
Şâkir: Şükredici
Tâhâ: Kur'ân-ı Kerîm' deki ismi
Tâhir: Çok temiz
Takî: Haramlardan kaçınan
Tayyib: Helal, temiz, güzel, hoş
Vâfi: Sözünde duran, sözünün eri
Vâiz: Nasihat eden
Vâsıl: Kulu Rabb'ine ulaştıran
Yâsîn: Kur'ân-ı Kerîm' deki ismi, gerçek insan, insan-ı kâmil
Zâhid: Mâsivadan yüz çeviren
Zâkir: Allah' ı çok anan
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
HAKK DOSD...
Kolay mı derde düşmesi
Kalb ateşinde pişmesi
Gözlerim çile çeşmesi
Ağladığım Resulullah (sav)...
Cevâbı canda bilmece
Nefes nefes, hece hece
Coşuyorum gündüz gece
Çağladığım Resulullah (sav)...
Vücûdumu - şühûdumu
Sücûdumu - ühûdumu
HAKK'tan sonra umudumu
Bağladığım Resulullah (sav)
Dosd duysun diye sesimi
Nefsim için nefesimi
Aşkla kanlı kafesimi
Dağladığım Resulullah (sav)...
Kul İhvânî tüm ömrümüz
Verdim, gördüm: gördüğümüz
Yalan dünyada gönlümüz
Eğlediğim Resulullah (sav)...
(Kul İhvani Divanı)
- Mecnun
- Özel Üye
- Mesajlar: 681
- Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00
ZEVK 1648
İlminde MAHV ü MÜSTAGRIK- El EVVELin HABİB'isin DOST! (sav)
Cümle CİSM ü CANı CÂMİ El ÂHİRin AHMEDisin! (sav)
El BÂTIN MERCİ-i MAHMUD MAKAMATın SÂBİBİ DOST! (sav)
MUHİtin MERKEZ Mesnedi Ez ZÂHİR MUHAMMEDisin DOST! (sav)
13.04.2000 02:00
ytkta..
Kulihvanı Divanı'ndan
EY NURların NURu!!!!
Ey Allahım! Efendimiz Muhammede ve Efendimiz Muhammedin âline öyle bir salât ve rahmet eyle ki; onunla bizi bütün korku ve âfetlerden kurtar, bütün ihtiyaçlarımızı yerine getir, bütün kötülüklerden temizle, katındaki derecelerin en yücesine yükselt, gerek hayatta ve gerekse öldükten sonra bütün hayırların en yüksek gayesine ulaştır! Duâmızı kabul eyle, ey dualara cevap veren! Hamd âlemlerin Rabbi olan Allaha mahsustur.
Allahım! Efendimiz Muhammede ve onun âline; gece gündüz değiştikçe, sabah-akşam birbirini takip ettikçe, gece gündüz tekrarlandıkça, Kutup yıldızı ve onun arkadaşı doğdukça salât eyle! Onun ruhuna ve Ehl-i Beytinin ruhlarına bizden mânevi hediyeler ve selâm ulaştır! Ona ve onlara, mahşer ve ebediyet gününe kadar çok çok rahmet ve bereket ihsan eyle! Bu salavâtlardan her birisi hürmetine bizi mağfiret eyle, bize merhamet et ve bize lütufta bulun!
Allahım! Senin nurlarının deryâsı, sırlarının kaynağı, inâyetinin pınarı, hidâyetinin güneşi, memleketinin semâsı, huzuruna götüren imamı, mahlukatının en hayırlısı, yaratılmışların Sana en sevimlisi, kulun, sevgilin ve elçin, nebiler ve rasulleri kendisiyle sona erdirdiğin ümmi peygamberin olan Efendimiz Muhammede, diğer nebi ve resullere, onun bütün âl ve Ashabına, mukarreb meleklere, göklerin ve yerlerin ahâlisinden salih kullarına salât eyle! Allahın rızası onların ve bizim hepimizin üzerine olsun! Âmin. Âlemlerin Rabbi olan Allaha hamd olsun.
Allahım! Sırlar semasının güneşi, nurların mazharı, celâl medarının merkezi, cemal feleğinin kutbu olan ebediyyete mensub latif Muhammedin zâtına salât eyle! Allahım! Onun Senin katındaki sırrı ve Sana olan manevi yaklaşması hürmetine korkumu emniyete çevir, hatalarımı sil, hüzün ve hırsımı gider, benim destekçim ol, beni benden alıp Kendine götür, yaklaştır, benliğimden geçmeyi bana nasip et, beni nefsime meftun ve hislerimle perdelenmiş kılma, bana her gizli sırrı aç! Yâ Hayyu Yâ Kayyum! Yâ Hayyu Yâ Kayyum! Yâ Hayyu Yâ Kayyum!
Allahım! En üstün rahmet, en mükemmel selam ve en güzel selametlerini, peygamberliğin başlangıcı ve sonu, risalet semasının güneşi, en parlak nur, en temiz sır, kıyamet gününde Kevser havuzunun ve şefaatinin sahibi, melek ve insanların efendilerinin efendisi, Allahın yaratıklara karşı delili, peygamberlerin sultanı, Allahın seçkin kullarının rehberi, Âlemlerin Rabbinin Habibi, Efendimiz ve en şereflimiz olan Hz. Muhammede (Allah ona, bütün âl ve Ashabına salât ve selam eylesin) nasib eyle.
Allahım! Kalblerin tabibi ve ilacı, bedenlerin âfiyet ve şifâsı, gözlerin nuru ve ışığı olan Efendimiz Muhammede, onun âl ve Ashabına salât ve selam eyle.
Allahım! Sayende içinden çıkılmaz işlerin çözüme kavuştuğu, sıkıntıların dağıldığı, ihtiyaçların yerine getirildiği isteklerin elde edildiği, iman ile dünyadan göçme maksadına erildiği ve onun şerefli yüzü suyu hürmetine buluttan yağmur indirmesi için Allaha yalvarıldığı Efendimiz Muhammede, onun âl ve Ashabına, her göz açıp kapamada ve her nefeste Sence bilinen nesneler sayısınca en mükemmel bir salât ve eksiksiz bir selam eyle.
Allahım! Efendimiz Muhammede, onun âl ve Ashabına, Allahın mülkü var olmaya devam edildiği müddetçe ve Allahın ilmindeki nesneler sayısınca ebedi salât ve selam eyle.
Allahım! Efendimiz Muhammede, onun âl ve Ashabına, ezelden ebede kadar ve Allahın ilmindeki varlıklar sayısınca salât ve selam eyle.
Allahım! Ümmi, kadri yüce ve şerefi büyük peygamberin olan Efendimiz Muhammede, onun âl ve Ashabına salât ve selam eyle.
Ey nurların nuru! Ey kullarına karşı sonsuz lütuf ve ihsan sahibi olan Latîf! Ey kullarının hatalarını örten Settar! Peygamberlerin kandili, evliyaların yıldızı, asfiyâların ay ve şemsi, cin ve insanların güneşi, Doğu ve Batının ışığı olan Efendimiz Muhammede salât eylemeni, vücudumuzu irfan göğüne çıkarmanı, görünen varlığımızı ihsan makamında sabit tutmanı Senden niyaz ediyoruz. Duamızı kabul buyur. Âlemlerin Rabbi olan Allaha hamd olsun.
Allahım! Nuru bütün yaratıklardan önce varolan, ortaya çıkışı âlemler için rahmet olan, Efendimiz Muhammede, gelip geçmiş, henüz gelmemiş, iyi olup saadete ermiş, kötü olup azabı haketmiş yaratıklar adedince ve her sayıyı aşacak, her sınırı taşacak, sonsuz, nihayetsiz, bitip tükenmeyen bir salât ve rahmet eyle. Bu bizzat Senin ona yaptığın ve varlığının devam ettiği ebediyyet müddetince kesilmeyen bir salât olsun.
Kendisine, hak ile batıl birbirinden hikmetle ayıran Furkan-ı Hakimin Arş-ı Azamdan ve Rahman-ı Rahimden indirildiği, Mirac ve Ne göz şaştı, ne de başka bir şeye baktı âyetinin sahibi olan Efendimiz Muhammede salât ve selâm olsun, ey Allahın Resûlü!
Ezel sabahından mahşer gününe kadar Muhammedin gönül çekici varlığına salavât olsun.
Hz. Peygamberin gül yüzüne zaman zaman salavât getirmek, ölünceye kadar bana farz-ı ayn olsun.
Milyon salât, milyon selam sana olsun ey Allahın vahyinin emiri!
Allahım! Efendimiz Muhammede, onun âl ve Ashabına ağaçların yaprakları, denizlerin dalgaları ve yağmurların damlaları sayısınca salât, selam ve bereketler ihsan eyle! Allahtan başka hiçbir İlah bulunmadığına ve Hz. Muhammedin Allahın resulu olduğuna şehadet ederim.
ALINTI
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
YÂ MUHAMMED!.. (sav)
Elest Bezmin baharısın
İlk ŞEYsin İlkin VARısın
Kalb kovan - Ana Arısın
BALın güzeli SENde Dost!..
*
Yavşan yeşili yoncası
Ondandır Ona Oncası
Tevhid Tomuru-Goncası
DALın güzeli SENde Dost!..
*
Nûrullah Enfüs-Afakın
Şemsin şâhidi şafakın
İman-Amelin-Ahlâkın
HÂLın güzeli SENde Dost!..
*
Seni Sırrımca severim
Salât ü selâm ederim
Edeble öpmek isterim
ELin güzeli SENde Dost!..
*
AYRı GAYRı Olmaz BİZde
Bir DAMLAyız bu DENİZde
Seherlerde Sînemizde
YELin güzeli SENde Dost!..
*
İlm ü Edebi dokuyan
Cennet kokusu kokuyan
Kelâmullahı OKUyan
DİLin güzeli SENde Dost!..
*
Rahmetenlilâleminsin
Hakk Muhammedül-Eminsin
Devran döndüren zeminsin
MİLin güzeli SENde Dost!..
*
Şefâat Şeref OLmakla
Yüreğimize DOLmakla
Hakkta Hakktan Hakka Hakkla
KULun güzeli SENde Dost!..
*
Hayyul- Kayyum OL-AN Kaim
Nurullah - Nur-u MİM daim
BİZe Sırat-ı Müstakim
YOLun güzeli SENde Dost!..
*
KUL İhvanîmin CANısın
Şeenullahın şanısın
Sen Gönüller Sultanısın
GÜLün güzeli SENde Dost!..
- Mecnun
- Özel Üye
- Mesajlar: 681
- Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00
- Mecnun
- Özel Üye
- Mesajlar: 681
- Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00
Güllerin Efendisi
Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem), Güllerin Efendisi.
O, Allahın Habibi.
O, gönüllerin eşsiz Tabibi.
O, âlemlerin Varolma Gayesi.
O'nun sevgisi Âhiret Sermayesi.
O'nu sevmek, Allah tarafından Sevilme Vesilesi.
En Sevgiliyi (sallallahu aleyhi vesellem) anlatalım, yunup yıkanmak için kirli gönüllerimize. Gül Nebiyi tanıtalım, yeni doğmuş, masum bebeklere. Anneler O'nu söylesinler ninni yerine.
Sohbet konumuz O olsun, sevdiklerimizle sırlarımızı paylaştığımız anlarda. Hani o bir ânı ömre bedel olan zamanlarda. Daha bir bebek iken "Ümmetî" nidasıyla inleyişini; küçük yaşta hem yetim hem öksüz kalıp bizzat Âlemlerin Rabbi tarafından terbiye edilişini anlatalım
El-Emîn oluşunu anlatalım daha peygamberlik verilmeden. Sözleştikleri yerde bir genci üç gün bekleyişini hiç yerinden ayrılmadan. Peygamber olmadan önce de bir peygamber gibi yaşayışını, Hılful-Fudûlda haksızlıklara karşı direnişini anlatalım.
O'nun nasıl fırtınalar meydana getirdiğini anlatalım ruh dünyasında rahip Bahira'nın. Rabb'i arayışını, insanlık için ızdırabını, inleyişini, çilesini soralım taşlarından Hira Mağarasının. Cibril nidasını duyuralım tüm gönüllere: "Yaratan Rabbinin adıyla oku!" Ve okuyuşunu anlatalım O'nun satır satır tüm kâinatı, ayet ayet Kur'ân'ı.
Engel olalım O'na ulaşmasın Ebu Leheb'in kem sözleri. O'na bakmasın Ebu Cehil'in ve Ebu Cehil ruhluların cehalet, kin, hırs, intikam bürümüş gözleri. Siper olalım O'na ulaşmasın ne Kureyş'in, ne de asrın kendini bilmezlerinin tükürükleri. Tâif'te bizim için taşlanmasını, Yüz sene sonra da olsa bunlar arasından bir kişi hidayete erecekse helak olmalarını istemem diye rahmetle coşmasını anlatalım.
Davet edelim, şu yıkık dökük diyarımızı şereflendirsin. Bitmeyen acılarımızı, dinmeyen feryatlarımızı dindirsin.
Gel artık ey Nebi! Şeref buyur liyakatsizliğimize bakmadan. Zira ne dilde kaldı artık, ne sinede derman. Gel artık, ey Rahmeten lil âlemîn zira çok bunaldık. Öz yurdumuzda kimsesiz, öz yurdumuzda garip kaldık. Duyulsun artık sadân cihanın dört bir yanında. Tütmesin zulüm dumanları kimsenin ocağında. Gel ve bize de sun o engin merhametinden. Gel ve bize de saç o zengin rahmetinden.
El benim damen senin
Ey rahmeten lil-âlemin
Şöhretim isyan benim
Sen afv ile meşhursun. (Itrî)
Seyyidimiz, canımız, herşeyimiz, şefaat ümidimiz, edebi rehberimiz, Muhammed Mustafamıza yıldızlar adedince Salat-ü selam olsun...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
ZEVK 2192
Yâ RABBIM!
Sırr-ı Kur'ân hakkı için, ihsân eyle ilme'l-haifin
Hûbb-i Habib hakkı için, ikrâm eyle ihlâse'l-mûkînin
El-i Ehl-i Beyt hakkı için, lûtfeyle tevbete's-sıddîkin
HAKK'ı bilir halk hakkı için, inâm eyle şükre's-sabîrin...
ZEVK 2197
Yâ Rabbenâ. Salât-ü-selâm et, MUHAMMEDÜ'l-Melce'-i Fukara'ya.
Muhtarü'l- Seyyidü'l- beşer, Şefi'-i Rûz-i cezâya!
Efsahü'l- Kelâma-Server-i Enâma, Ecmelü'l- Enbiyâya
Bâis-i Hilkat-i Kâinât'a, DOST Muhbub-i Kibriyâ'ya!
ZEVK 2198
Yâ Rabbenâ! Salât-ü-selâm et, Habibin MUHAMMEDÜ'l-Mustafa'ya
Fâtimâtü'z- Zehra anama, AŞK'ın "ÂSL"ı Ehl-i Beyt-ü-âl-i Abâ'ya
Keremullahi Veche'ye, Alîyyü'l- Haydârü'l- Mûrtezâ'ya
Ahsenü'l-hülûk Hasan'a, Hüseynî Şehîdü'l-Şah-ı Kerbelâ'ya...
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
Yâ MUHAMMED (sav) !..
Benim değil bunca efkâr
Bunca AŞK bunca Ah ü zâr
İçimdeki ESen rüsgâr
Sırr Nefesin Yâ MUHAMMED (sav) !..
*
Medine à Muhabbet, doğru
AŞKla YAN-AN Ârif Bağrı
AYNı Anda yedi Çağrı
SENin SESin Yâ MUHAMMED (sav) !..
*
SEVen SEVilen SEVgili
TEVHİDin Tacıdır SEVgi
Gece-gündüz Göğsüm gibi
AŞK KAfesin Yâ MUHAMMED (sav) !..
*
GAYRı GÖsteRme gÖZümü
Sırrınla SIRRla sÖZümü
VECHine çevir ÖZümü
Lebbeyk!.. desin Yâ MUHAMMED (sav) !..
*
KUL İhvanî AKLın Atsın!
Varını VARına KATsın!
BURAda ORAda TATsın!
AŞK Neşesin Yâ MUHAMMED (sav) !..
26.03.97 12:55
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Ve ma erselnake illa rahmetel lil âlemin
(Resûlüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.
(ENBİYÂ 21/107)
Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebîyyike, ve
Rasülûke ve
Nebîyyil-Ümmiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi...
ZEVK 3292
Muhabbetin Muâdili Muhammed Aleyhis-Selâm
SÖZ HAKKın kelâmı, dili Muhammed Aleyhis-Selâm
Yusebbihu lillahi mâ fiyssemâvâti ve mâ fiyl'ardi..
Döner Kürre Zerre, Mili Muhammed Aleyhis-Selâm
18.07.08 13:00
A n t a l y a
Zerdâlilik câmii
يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Yusebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardi lehulmulku ve lehulhamdu ve huve 'ala kulli şey'in kadiyrun. : Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder-etmekte. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. O her şeye kadirdir. (Tegâbün 64/1)
- sdemir
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 487
- Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00
**** Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "El mer'ü mâa men ehabbe : kişi sevdiği ile beraberdir." buyuruyor. "Ne zaman?" Bir Bedevî gelip "Yâ Resûlullah (sav) kıyâmet ne zaman?" diye sorunca, Resûlullah (sav) : "Onun için ne hazırladın?" diye soruyor. Bedevi ise : "Çok namazım ve orucum yok; ne varki ben, ALLAH (cc) ve Resûlünü (sav) seviyorum!" deyince, "Kişi sevdiği ile beraberdir" buyuruyor.
(Buhârî, Edeb-96;Mûslim, Birr-165 (4/2034)
(Buhârî, Edeb-96;Mûslim, Birr-165 (4/2034)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9090
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
kulihvani yazdı: Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyil-Ümmiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi...
İnşâallah hiç çıkmadığı yüreğimizdedir..
İnşâallah hiç çıkmadığımız mübârek yüreğindeyiz..
İnşâallah muhabbetiyle dolu yüreğin Muhammedî Selâm Yurdu olur aziz kardeşim
kulihvani yazdı:
ZEVK 3150
HOŞ geldin Yâ Resûlullah! HEP doğan HİÇ batmayan NÛR!
ALLAHın aynası ÜMMÎ! ŞEENin şâhidi ŞUÛR
Duyduk Uyduk Teslim olduk! Şefâtın şifâmızdır
BİZde BİRlik Yüreğinde Sırr-ı Sıfır Sürûr O NUR
20.04.08 01:32
Ankara
-
- Yeni Üye
- Mesajlar: 11
- Kayıt: 29 May 2009, 02:00
BÜTÜN İSLAM ALEMİNİN MEVLİD KANDİLİ HAYIRLI OLSUN
BÜTÜN İSLAM ALEMİNİN MEVLİD KANDİLİ HAYIRLI OLSUN
Şâhidin leyl-i isrâ
Sübhânellezî esrâ
Câmi-i cümle esmâ
Sensin Yâ Rasûlallâh
Şâhidin leyl-i isrâ
Sübhânellezî esrâ
Câmi-i cümle esmâ
Sensin Yâ Rasûlallâh